• Sonuç bulunamadı

Biyoteknolojik yöntemler en fazla tar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Biyoteknolojik yöntemler en fazla tar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Biyoteknolojik yöntemler en fazla tarımsal alanda kullanılmaktadır. Tarımsal biyoteknoloji kuşkusuz tarımsal

ürünlerin miktarının artırılmasında önemli katkılar sunmaktadır. Ancak tarımsal biyoteknolojiyi kullanan ülkeler bile uyguladıkları yöntemlerin gelecekte ne tür değişimlere yol açacağı konusunda net bir öngörüye sahip değildir. Tarım alanlarında en fazla kullanılan yöntem genetik yapısı değiştirilmiş (GMO) ürünlerdir. İlk başlarda uygulanan metotlar tarımsal ürünlerde bir artış sağlasa da son yıllarda bilim adamları söz konusu olan bu uygulamaların çevreye ve insan sağlığına zararlı olduğunu bildirmektedirler. Günümüzde biyoteknolojik çalışmalar insan yaşamını kolaylaştırma, sağlık sorunlarını ortadan kaldırma ve insan ömrünü uzatma konularında önemli imkanlar sağlamaktadır. Fakat

modern biyoteknoloji doğasında ve kullandığı materyalden kaynaklanan bir takım riskleri de beraberinde taşımaktadır. Modern biyoteknoloji özellikle tarım ve hayvancılık alanında oldukça fazla uygulama alanı bulmaktadır. Genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak adlandırılan materyallerin tarımda kullanımı gelecekte dünyadaki açlık sorununa bir çözüm olarak düşünülse de, bazı araştırmacılar bu ürünleri tüketen insanlarda yabancı gene karşı toksik ve alerjik reaksiyonların oluşabileceğini savunmaktadırlar. Ayrıca genetik olarak değiştirilmiş organizmalar dünyada biyoçeşitliliği sona erdirecek bir tehdit olarak düşünülmektedir. Dünyada entansif tarımın yaygınlaşması ve buna bağlı olarak tarımsal biyoteknolojinin gelişmesi, kimyasal ilaç ve gübrelerin yaygın olarak kullanılması, yem katkı maddelerinin üretime sunulması ile birlikte tarımsal üretim artmış, ancak doğal denge ve insan sağlığına yönelik endişeler büyümüştür. Tarımsal biyoteknolojik uygulamaların başında gelen genetiği değiştirilmiş ürünlerin kullanımı tarımın sürdürülebilirliğini de tartışma konusu yapmıştır. Aslında unutulmaması gereken en önemli konu genetik olarak modifiye edilmiş organizmaları (GMO) tartışırken bunun aslında ne tüketiciye ne de üreticiye bir fayda sağlamadığıdır. Bu organizmalar sadece bunları üreten ve satan firmalara yararı vardır. Dünya nüfusunun hızla artmasının açlık sorununu gündeme getireceğini bunun için ise birim alanda ve birim hayvan başına daha fazla ürün alınması gerektiği iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır. çünkü açlık sorununda daha fazla ürün üretmek yerine mevcut ürünlerin adaletli dağıtılması sorunu mevcuttur. Gelişmiş ülkelerde açlık sorunu yerine daha fazla gıda maddesi mevcut iken, Afrika ülkelerinde de mevcut gıda maddeleri beslenme için yeterli değildir. Oysa gelişmiş ülkelerdeki fazla ürünler bu ülkelere ulaştırılabilse açlık sorunu çözümlenecektir. Kısaca açlık sorunu parasal güçle alakalı bir sorundur. Bu sorunu ancak biyoteknolojik yöntemleri kullanarak çözüme kavuşturmayı öneren sermaye şirketleri, güçlerine güç katarak insanları gelecekte neyle karşılaşacakları belli olmayan bir serüvene itmektedirler.

Gelişmiş ülkeler biyoteknolojinin çağın bilimi olduğunu, GDO’nun biyoteknolojinin bir ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Dolayısıyla buna bağlı olarak gecikmeden tüm ülkelerin bu bilimde yerini alması gerektiği yönünde telkinler yapılmaktadır. Gerçekte ise biyoteknoloji biliminde yer almak demek bu teknolojiye sahip olmak ve üretebilmek demektir. Bizden istenen bu teknolojiyi üretmek değil GDO’lu tohumları satın alarak topraklarımızı bu bitkilere açmaktır.

Genetik modifiye organizmaların (GDO) hızla artan dünya nüfusunda açlık sorununu ortadan kaldıracağı iddia edilmektedir. Bahsedilen açlık sorununun ardındaki gerçekler; gerçekte dünyada 800 milyon dan fazla aç insan bulunmaktadır. Bu sorunun yaşandığı ülkelerden hemen hepsi batının eski sömürgeleridir. Bu ülkelerin çoğu geri bırakılmış ve bağımsızlıklarını geri kazandıktan sonra bile dış borç gibi sorunlarla uğraştıkları için daima ihracata yönelik tarım politikaları uygulamışlardır. Yani halkı doyuracak ürünler yerine döviz getirecek türler yetiştirilmeye başlanmıştır. Besin sağlanabilecek tarım alanlarında kahve, pamuk, muz, kakao gibi gelişmiş ülkelere satılan ürünler yetiştirilmiştir. Kısaca sorun üretim azlığından değil yanlış ürün seçiminden ve rant dağılımının adil olmayışından kaynaklanmaktadır. ABD tarım bakanlığının verilerine göre Amerika’da her yıl üretilen gıdanın yüzde 25’inden fazlası çöpe gitmektedir. Sadece 1995 yılında çöpe giden gıda miktarı 43 milyon tondur. Bir kişinin günde 1,5 kg gıda tükettiği düşünüldüğünde çöpe giden gıdanın yarısı 40.000.000 kişinin doymasını sağlayabilir. Bu miktarın sadece yüzde 5’i bile geri kazandırılsa bu 4.000.000 insanın doyması anlamına gelmektedir. Sonuç olarak uzmanlar mevcut tarım kapasitesinin dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olduğunu söylüyorlar. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 1990 yılı raporuna göre, tahıl üretimindeki artış nüfus artışından yüzde 50 daha fazladır. Görüldüğü gibi sorun gıdaya ulaşabilmek için yeterli paraya sahip olmakla ilgilidir yani üretimle ilgili değildir.

Genetiği değiştirilmiş bitkiler, ürün verimini artırmak için kullanılabileceği öne sürülmektedir. Buna göre böcekler, yabani otlar, virüsler, tuzluluk, pH, sıcaklık, don, kuraklık ve hava gibi çeşitli çevresel faktörlere dayanıklı bitkiler üreterek ürün kaybını azaltmak için biyoteknolojinin kullanılabileceği bildirilmektedir. İlk başlarda verimin

(2)

kimyasal gübreler kullanılmaya başlandı. Bunu zararlı ot ve böceklerin, mikropların ilaçlarla öldürülmesi izledi. Böylece gübre fabrikaları ile, kimya endüstrisi dev büyümeler gösterdi. İlacı daha güzel püskürten, gübreyi daha iyi atan makine teknolojileri geliştirildi. Gübreye alışan bitki daha fazla gübre istedi, ilaca bağışıklık kazanan böcekleri öldürebilmek için daha kuvvetli zehirler gerekiyordu. Tüm bunların sonunda günümüzde bitkisel ve hayvansal

ürünlerde, gıdalarda tarım ilacı ve/veya hormon kalıntılarından şikayetler, toprakların ve yer altı sularının kirlenmesi, çevre kirliliği, doğal dengenin bozulması gibi sorunlar insanları tehtid eder hale geldi. Artık yeni düzenlemeler

gerekecekti dıştan müdahale başarısız olunca canlıların genleriyle oynanmaya başlandı. GDO ile bir süre Verim artışı sağlamak mümkün ancak süreklilik sağlanabilecek mi ? sorusu henüz cevabını bulamamıştır. DDT 1940’lı yıllarda bulundu. İlacı bulan kişi Nobel’e aday gösterildi. DDT bugün bütün dünyada en önemli kanserojen kimyasallar

arasında olduğu belirlendiği için yasaklandı. Dünyada GDO’lu tarım ve yem ürünlerinin tohum piyasası 8-10 firmanın elinde. Bu firmaların ana hedefi; tüm ülkelerin tarım ve hayvancılığını, tohum alımında kendilerine bağlamak. En önemli GDO üreticileri Monsanto (2003 yılı pazarın yüzde 90’ı), Du Pont / Pioneer, Syngenta ve Dow/Mycogen gibi firmalardır. Eskiden Sömürü: “ülkelere bağımlılık” idi. Şimdilerde sömürü “çok uluslu şirketlere bağımlılık” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir kaç gen aktarılan “yeni çeşit” firmaların mülkiyetine girmekte ve “yeni piyasa”

kurgulanmaktadır. Canlıların yaşam hakkı elinden alınmaktadır. çiftçiler, terminatör gen taşıyan kısırlaştırılmış GDO tohumlarını her yıl yeniden almak zorunda kalmaktadırlar.

Gelinen noktada biyoteknolojik uygulamalarla elde edilen tarımsal ürünlerin çevreye ve insanlara pek bir faydasının olmadığı artık dile getirilmeye başlandı. Nitekim hiçbir tarım hareketi açların doymasını sağlayamamıştır. Ne yazık mevcut hükümetimiz bu duruma karşı ulusal politikalar izleyerek yeni seçenekler sunması gerekirken tohum yasası vb. uygulamalarla üreticileri bu bahsedilen şirketlerin kucağına itmektedir. Örneğin üreticiler destekleme alabilmek için sertifikalı tohum kullanmak zorunda bırakılmaktadır. Bunun anlamı yani sertifikalı tohum demek yurtdışından ülkemize gönderilen genetiği değiştirilmiş tohumlar demektir.

Arş Gör. Ahmet KARTALKANAT

K.Maraş Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Cumhuriyet Tarım ve Hayvancılık 08.07.2008

Referanslar

Benzer Belgeler

Haftada iki ya da daha az d›flk›lama, d›fl- k›lama s›ras›nda ›k›nma, parça parça veya sert d›flk› yapma, tam boflalamama hissi, d›fl- k›lama s›ras›nda

Ote yandan, pazar paylu artrmak amacryla yaprlan promosyon nedeniyle' haber gazetesi olarak niteleyebilecelimiz gazetelerde dahi, tiraj kazanrna kaygrsr, iyi haberin,

Kronik a¤r›, altta yatan fizyopatolojik mekanizmalar›n tan›nmaya bafllad›¤› Fibromiyalji Sendromu (FMS) veya Nöropatik A¤r› (NA) sonucu geliflebilece¤i gibi,

Oysa, işgücü piyasasının çok daha esnek düzenlendiği Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerde, tam zamanlı iş bulamadıkları için belirli süreli hizmet sözleşmeleri

Ürün adı Ruhsat sahibi Etkin madde ATC kodu Üretim yeri Norditropin 2 * Novo Nordisk Somatropin H01AC01 Danimarka.. TABLO 6: 2001 yılında Türkiye'de ruhsatlandırılan ve

Belirtilen katkı maddeleri ve yardımcı maddeler, gıda maddelerinin üretiminde, vasıflarının iyileştirilmesinde ve düzenlenmesinde, endüstriyel üretim tekniklerine

1990’lı yıllarla birlikte, küreselleşmenin güçlenmesini, ayrıca kent içerisinde sermayenin ve buna bağlı yaşam tarzının yaygınlaştırılmasını mümkün hale

Elde edilen bu enerjinin elektrikli ulaşımda kullanılması bu nedenle daha da çekici hale gelmiş ve Solar Carport'ların elektrik istasyonları olarak kullanımı fikri daha uygun