• Sonuç bulunamadı

GEBELİĞİ ETKİLEYEN SAĞLIK DURUMLARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GEBELİĞİ ETKİLEYEN SAĞLIK DURUMLARI"

Copied!
145
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

GEBELİĞİ ETKİLEYEN SAĞLIK DURUMLARI

GEBELİKTE HİPERTANSİF DURUMLAR

GEBELİK VE KALP HASTALIĞI

GEBELİK VE DİYABET

Rh UYUŞMAZLIĞI

GEBELİK VE ENFEKSİYON HASTALIKLARI

GEBELİK VE ANEMİ

GEBELİK VE ANNE YAŞI

(2)

2

I. GEBELİKTE HİPERTANSİF DURUMLAR Hipertansif hastalıklar tüm gebeliklerin %

10’unda görülen, morbidite ve mortaliteye yol açan önemli hastalıklardır.

Bu hastalıkların önemi erken tanı ve tedavi yolu ile komplikasyonların önlenmesinde yatar.

Bu yolla anne ve bebek hastalığın olumsuz

etkilerinden korunabilirler.

(3)

3

Gestasyonel hipertansiyon, daha önce normotansif olan ve proteinürisi olmayan kadınlarda gebelik

esnasında, doğum ya da erken postpartum dönmede gelişen bir bozukluktur .

Gebeliğin genellikle 20. haftasından sonra ya da

doğumdan sonra bir hafta içinde hipertansiyon ya da proteinüri ile ortaya çıkan bir tablodur.

Kronik hipertansif hastalıklar ise, gebelikten önce var olan kronik hipertansiyon ve kronik renal

hastalık ile ilgilidir.

Preeklemsi ve eklemsi, gestasyonel hipertansif

hastalıklardır

(4)

4

Preeklemsinin Risk Faktörleri

İlk gebelik

Genetik faktörler

Önceki gebeliklerde preeklemsi ya da eklemsi

Daha önce var olan diyabet veya kronik HT

Çoğul gebelikler

Polihidroamnioz

Rh uyuşmazlığı

Genç nulliparlarda ve 35 yaş üzerinde

Aşırı doğurganlık, özellikle dördüncü gebelikten sonra

Malnutrisyon

(5)

5

Vazopressör ve Vazodilatatör Denge

Gebelikte normotansif durumu korumak için, vazodilatatör ve vazopressör aktivite arasındaki hassas dengenin sürdürülmesi gerekir.

Plasentadan salgılanan prostosiklin, damar duvarı boyunca uzanan endotelin bütünlüğünü ve ayrıca, sıvı

dengesini sağlamada rolü olan renin-anjiotensin- aldosteron siklusunu uyarmaktadır.

Prostosiklin, anjiotensin II’nin kasma özelliğine karşı direnç oluşturduğu için vazodilatatör etkiye

sahiptir.

(6)

6

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Prostosiklin ve Nitrik Oksit vazodilatatör;

Tromboksan, Endotelin 1 ve Lipit Peroksidaz vazokonstrüktör etki göstermektedir.

Tromboksan, vazokonstrüktördür ve trombosit

kümelenmesi ve uterin prostoglandin stimülanıdır.

Tromboksan, plasentadan ve daha az miktarda

trombositlerden üretilir.

(7)

7

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Preeklemside, plasentanın trofoblastik dokusunun maternal spiral arterlere doğru normal olarak

ilerleyemediği ve bu arterlerin muskuloelastik

yapılarını zaptettiği görülür. Bu nedenle bu arterler

plasental perfüzyonu artıracak kadar genişleyemezler.

(8)

8

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Endotelyal hasar ile birlikte, prostosiklin ve nitrik oksit gibi vazodilatatörler daha az üretilirken tromboksan,

endotelin 1 ve lipit peroksitlerin üretimi artar, sonuçta bir vazokonstrüktör ve trombosit kümelenmesi stimülanı olan tromboksan düzeyi yedi kat artarak prostosiklin düzeyinin üzerine çıkar ve bu durum anjiyotensine karşı vasküler

duyarlılığın artmasına neden olur.

(9)

9

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Artan tromboksan ile birlikte trombositler,

trofoblastların üzerine yapışırlar. Bu durum sonuçta

fetüse giden kan miktarının azalmasına neden olacak

intervillöz trombinlerin oluşmasına yol açar.

(10)

10

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

*Daha sonra birden fazla organda endotelyal hücre hasarı birbirini takip eder. Yaygın vazospazm sonucu doku perfüzyonu azalır, artan total

periferal rezistans daha sonra kan basıncının yükselmesine ve endotelyal hücrelerde

permiabilitenin artmasına neden olur ki sonuçta

intravasküler protein ve sıvı kaybı gelişir.

(11)

11

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Vasküler endotelyal hücre hasarı aynı zamanda koagülasyon sürecini de başlatır. Mayinin damar dışına akmasından dolayı kan koyulaşır.

İntravasküler koagülasyon, tüm organlara kan

akımını azaltır. Plasenta, uterus ve fetusa olan

kan akımı da azalır.

(12)

12

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Kan akımındaki azalmaya bağlı periferal rezistans artar. Bunları kompanse etmek için kalp daha çok çalışır. Kan akımının azalması ile ortaya çıkan kalbin iş yükündeki artma, kalp yetmezliğine neden olur.

* Dolaşımda azalan kan, böbrek bütünlüğünü bozar

ve proteinin idrara dökülmesine ve oligüriye yol

açar.

(13)

13

Preeklemsinin Fizyopatolojisi

* Serebral vazokonstrüksiyon, serebral ve retinal ödeme, hipoksi ve serebral korteksin irritabilitesine neden olur.

* Başağrısı, görmede bozukluk gibi serebral belirtiler hastalığın ilerlediğine işaret eder.

Serebral hemoraji en büyük ölüm

nedenlerinden biridir.

(14)

14

Preeklemsi Belirtileri

Hafif Preeklemsi Belirtileri

*Dinlenmekle geçmeyen ödem

*140/90’ın üzerinde kan basıncı

*İdrarla protein kaybı (proteinüri) Şiddetli Preeklemsi Belirtileri

*160/110’un üzerinde kan basıncı

*24 saatlik idrarda 5 gr. üzerinde protein kaybı

*Serebral belirtiler (başağrısı, görme bozukluğu, endişe, hiperaktif refleksler)

*Hemokonsantrasyon

*24 saatlik idrarın 400 ml ya da daha az olması

(15)

15

Ödem:

Patolojik ödem, tüm gebeliklerin yaklaşık %80’inde görülen fizyolojik ödemden ayırt edilmelidir.

Patolojik ödem yüzde, ellerde ya da karında 12 saatlik yatak istirahatine cevap vermeyen ya da bir haftada yaklaşık 1 kg dan fazla kilo kazanmaya neden olan ödemdir.

(16)

16

Ödemin izlenmesi:

 Günlük kilo takibinin yapılması

 Hematokritin değerlendirilmesi

 Aldığı-çıkardığının kayıt edilmesi

 Yatak istirahatinin sağlanması (Yan yatış)

 Sabah yataktan kalkmadan bacaklardaki

ödemin değerlendirilmesi

(17)

17

Proteinüri:

 24 saatlik idrarda litrede 300 mgr üzerinde olan protein ve

 En az altı saat aralarla iki ya da daha fazla

rastgele toplanmış idrar örneğinde en az iki

kez litrede 100 mg dan fazla protein

bulunması anormal kabul edilir.

(18)

18

Hipertansiyon:

 Sistolik kan basıncının 140 mm Hg ya da üzerinde olması

 Diastolik kan basıncının 90 mm Hg ya da

üzerinde olması

(19)

19

Preeklemsinin Etyolojisi

Beslenme bozukluğu;

Genetik yatkınlık

Uterusun Gerilme Refleksi

(20)

20

Preeklemside Tehlike Belirtileri

Kan basıncında hızlı yükselme

Kiloda hızlı artma

Generalize ödem

Proteinüride artma

Epigastrik ağrı

Reflekslerde artma

Şiddetli baş ağrısı

Görme değişiklikleri

Oligüri (Dört saatte 120 ml den daha az idrar)

İrritabilite, geçici mental değişiklikler

Şiddetli bulantı, kusma

(21)

21

HEMŞİRELİK BAKIMI

 Doğum Öncesi İzlem

 Doğum Eyleminde İzlem

(22)

22

Doğum Öncesi İzlem

1. Evde İzlem

Proteinürisi olmayan hafif hipertansif hastalara ev bakımı önerilir.

Hastalık ve hastalığın anne ve bebek üzerine olan etkisi konusunda eğitim verilir.

Kadının, hastalığın ciddileştiğini gösteren belirtileri

tanıması, fatal hareketleri doğru olarak sayabilmesi ve ne zaman doktora başvuracağını bilmesi gerekir.

Annenin evde idrarda proteine bakması ve ağırlığını günlük olarak ölçmesi istenir.

Günlük olarak tansiyonun ölçülmesi, haftalık olarak da NST’nin yapılması gerektiği anneye açıklanır.

Laboratuvar testlerinden trombosit sayımı, ürik asit ve

BUN, karaciğer enzimleri ve 24 saatlik idrarda total

protein değerlerine bakılır.

(23)

23

Doğum Öncesi İzlem

2. Hastanede İzlem

Eğer ev bakımı ile ilgili hizmetler yeterince organize değil ise anne hastaneye yatırılır.

Tedavide esas amaç, preeklemsinin anne ve bebek

üzerinde yarattığı olumsuz etkileri azaltmak olmalıdır.

İlk ve temel tedavi anneyi sol yan pozisyonda yatak istirahatine almaktır. Çünkü anne ve fetüsün ihtiyacı olan oksijenin temini tehlikeye girmiştir. Bu nedenle enerjinin korunması, metabolik hızın düşürülmesi,

böylece vücudun oksijene olan ihtiyacının azaltılması

önemlidir.

(24)

24

Doğum Öncesi İzlem

2. Hastanede İzlem

Sol yan pozisyon

Sekiz saatlik bir şiftte kan basıncı en az iki kez alınmalıdır.

Kilo takibi sıvı retansiyonunu tespit etmek için önemlidir.

Gebeliğin erken dönemlerinde elde edilen hemoglobin değerleri ile hospitalizasyon sırasındaki değerler karşılaştırılmalıdır

Sıvı alımı ve çıkarılan sıvı miktarı sekiz saatte bir

izlenmelidir. Preeklemsinin kötüye gittiği

durumlarda oligüri gelişebilir.

(25)

25

Doğum Öncesi İzlem

2. Hastanede İzlem

Böbrek fonksiyonlarını değerlendirmek için haftada bir kez kreatinin klirensine bakılmalıdır.

Anne hastanede yatarken derin tendon refleksi ve vital bulgular 4-8 saatte bir takip edilmelidir.

Reflekslerde artma önemli bir bulgudur

Ödemin özellikle elde ve yüzde olması, epigastrik

veya sağ üst kadranda ağrı, baş ağrısı, görme

bozukluğu, bilinç bulanıklığı gibi tehlike

belirtileri değerlendirilmelidir.

(26)

26

Doğum Öncesi İzlem

2. Hastanede İzlem

Fetal akciğer maturitesini sağlamak için glikokortikoidler verilebilir.

Annenin durumunun düzeldiği, fetoplasental

fonksiyonların yeterli olduğu ve fetüsün akciğerlerinin gelişmediği durumlarda gebelik devam edebilir.

Klinik bulguların kötüye gittiği durumlarda fetal maturiteye bakılmaksızın önleyici tedbirler alınır.

Fetal sağlık non-stres testle değerlendirilmelidir.

Nonreaktif nonstres testin ve pozitif kontraksiyon

testinin varlığında veya fetüsün genel durumunun kötü

olduğu durumlarda sezeryan yapılabilir.

(27)

27

MgSO4 tedavisinde İzlem

Kan basıncı, nabız ve solunum ilaç uygulanmadan önce ve sonra bakılır. Tedaviden sonra 15 dakikada bir ölçülür. Kan basıncında düşme ve solunumun 14’ün altında olması toksisite belirtisidir.

Patella refleksine bakılır, refleksin olmaması yine toksisite belirtisidir.

İdrar miktarı saatte 30 ml altında ise yapılmamalıdır.

Çünkü MgSO4 idrarla atılır.

Toksik etkileri görüldüğünde, MgSO4 antidotu olan kalsiyum glukonat kullanılır. (%10’luk solüsyonda 20 ml). İntravenöz uygulamanın yavaş olması önemlidir.

Başlangıç dozu belirtiler kayboluncaya kadar

tekrarlanabilir. (24 saatte maksimum 8 doz)

(28)

28

Doğum Eyleminde İzlem

Doğum eylemi IV oksitosinle fetüs dış ortamda yaşayabilecek olgunluğa eriştiğinde başlatılır.

Şiddetli vakalarda fetal maturiteye bakılmaksızın sezeryan yapılabilir.

Eylemde anne IV oksitosinle birlikte MgSO4

alabilir. MgSO4 düz kasları gevşetir, bu nedenle uterus kaslarının kasılma gücünü azaltır.

Gereksinim duyulduğunda anneye oksijen verilmelidir.

Preeklemsili hastalar doğumdan sonra 24 saat

dikkatlice gözlenmelidirler, çünkü hastaların %10-

25’i ilk 24 saatte nöbet geçirmektedirler

(29)

29

Doğum Eyleminde İzlem

Nöbetler genellikle ilk 24-48 saat içinde görülmektedir.

Bu nedenle MgSO4’ün ilk 24-48 saat veya kan basıncı ve refleksler normale dönene kadar verilmesi gerekir.

Preeklemsi ve eklemsili hastalar intravasküler perfüzyon azaldığı için kan kaybına yatkındırlar.

Eylemde kaybedilen kan miktarı (fazla olmasa da) ciddi hipovolemiye yol açabilir. Hipovolemi sonucunda oligüri gelişebilr.

Annenin çıkardığı sıvı miktarı vücuttaki sıvı miktarının bir göstergesidir. Bu nedenle saatlik sıvı alımı ve atılımı MgSO4 tedavisi sırasında dikkatlice izlenmelidir.

Annenin bir saatte çıkardığı idrar miktarı 30 ml’nin

altına düştüğünde durum ciddidir .

(30)

30

PREEKLEMSİNİN İLERLEMESİ-EKLEMSİ

Preeklemsinin ilerlediğini gösteren belirtiler,

merkezi sinir sistemi ile ilişkilidir. Bunlar; baş ağrısı, baş dönmesi, genel huzursuzluk ve endişe hissi,

bulantı, kusma, görme bozukluklarıdır

Bu belirtilerin temel nedeni, vazokonstrüksiyona bağlı gelişen beyin ödeminin ve hipoksinin serebral irritabiliteye neden olmasıdır.

Ayrıca, mainin damar içinden damar dışına çıkmasına bağlı olarak ortaya çıkan

hemokonsantrasyon, artan periferal vasküler rezistans ile birlikte kalbin yükünü artırır. Bu

nedenle preeklemsinin ilerlediği durumlarda kalp

yetmezliği gelişebilir.

(31)

31

PREEKLEMSİNİN İLERLEMESİ-EKLEMSİ

 Eklemside ağır preeklemsi bulguları ile

beraber konvüzyon ve koma görülür.

(32)

32

PREEKLEMSİNİN İLERLEMESİ-EKLEMSİ

Hiperaktif refleksler, hareketliliğin artması, nabız ve solunumun düşmesi beyin ödemine bağlı gelişen

serebral belirtilerdir.

Hiperaktif refleksleri takiben konvüzyon ortaya çıkar.

Kasılmanın başlangıcında yüz kaslarına seyirme, el ve ayaklarda titreme, pupillerde genişleme görülür.

Daha sonra da güçlü kasılmalar başlar. Eller yumruk şeklinde sıkılır, dişler kenetlenir, solunum durur ve siyanoz görülür. Bu sırada plasental dolaşım durur ve fetüs kaybedilebilir.

Daha sonra kas hareketleri hafifler, hasta hareketsiz

kalır ve bir süre sonra solunum başlar.

(33)

33

Eklemsili Annenin İzlemi

Amaçlar:

 Başka konvüzyonları önleme

 Yeterli ventilasyonu sağlama

 Kan basıncını kontrol altına alma

 Kardiak yetmezliği önleme

 Fetüsü sürekli değerlendirmedir.

(34)

34

Eklemsili Annenin İzlemi

Yan yatış pozisyon kalp debisini artıracağı gibi, kusma ortaya çktığında aspirasyonu da önler.

Konvüzyon sırasında düşmemesi için annenin yatağının kenarları yükseltilir.

Hava yolu açık tutulmaya çalışılır. Ağızda biriken sekresyonlar aspirasyonla uzaklaştırılır. Dilin ısırılmasını önlemek için dil basacağı kullanılır.

Anne, duygusal ve fiziksel uyaranlardan uzak tutulmalıdır.

Konvüzyondan sonra anne ve fetüsün durumu çıkarılan idrar miktarı, kan basıncı, fetal kalp sesleri, nabız, solunum ve ateş ile takip edilir.

Konvüzyon atlatıldıktan sonra, koruyucu olarak gebeliğin

sonlandırılması tercih edilir.

(35)

35

HELLP SENDROMU

H Hemoliz

EL Karaciğer enzimlerinde artma

LP Düşük trombosit sayısı olarak

tanımlanmaktadır.

(36)

36

HELLP SENDROMU

Hellp tanısı konan bir kadının trombosit sayısı 100 000’in altındadır.

Trombosit sayısının azalmasının nedeni DIC’tir.

Karaciğer enzimlerinden ALT ve AST artar.

Bazen intravasküler hemoliz görülebilir

(37)

37

HELLP Sendromunun Belirtileri

Ödem

Hızlı kilo alma

Omuz ağrısı

Halsizlik

Abdominal ağrı (özellikle epigastrik bölgede)

Karaciğer enzimlerinde artma

Bulantı-kusma

Trombosit sayısında azalma

Hematüri

Dişeti kanaması

(38)

38

HELLP Sendromunun Tedavisi

HELLP sendromlu bir hastanın tedavisi şiddetli preeklemsi ve eklemsili hastanın tedavisine

benzer. Hastaya MgSO4 verilir.

Değerlendirmede trombosit sayımı, karaciğer enzim düzeyi ve diğer laboratuvar testleri

önemlidir.

Trombositopeninin anormal bulguları olan anormal kanama, hematüri, peteşi, ekimoz izlenmelidir.

Alınan ve çıkarılan sıvıların saatlik izlenmesi

önemlidir.

(39)

39

HELLP Sendromunun Tedavisi

Sıvı yüklenmesinden kaçınılmalıdır.

Saatte çıkarılan idrar miktarının 30 ml den az

olmamasına dikkat edilmelidir.

(40)

40

YAYGIN DAMAR İÇİ PIHTILAŞMA (DISSEMINE INTRAVASCULAR COAGULOPATHY) DIC

DIC, gebelik hipertansiyonu ile birlikte görülen bir sorundur. Koagülasyon ve pıhtılaşma faktörlerinin aktivasyonundaki problemlere bağlı olarak gelişir.

Trombosit sayısının azalması DIC için bir risk oluşturmaktadır.

Mikro dolaşımdaki pıhtılaşmaya bağlı olarak küçük damarlarda fibrin depolanır fibrinolitik süreç başlar.

Fibrinolitik süreç sonunda fibrin pıhtıları erir. Fibrin pıhtılarının erimesi antikoagülan etki gösterir.

Sonuçta kanama, doku iskemisi ve anemi gelişir.

(41)

41

YAYGIN DAMAR İÇİ PIHTILAŞMA (DISSEMINE INTRAVASCULAR COAGULOPATHY) DIC

Kanama genellikle müköz membranlarda, intravenöz iğne bölgesinde, enjeksiyon alanlarında ve cerrahi alanlarda görülür.

Deride morarma, ekimoz, peteşi ve purpuraya da rastlanabilir.

Şiddetli vakalarda gaitada gizli kan, hematüri, hematemez ve vajinal kanama görülebilir.

Kanama ve anemiye bağlı olarak oluşan iskemi de önemli bir bulgudur.

Tanı koymada hemoglobin, hematokrit,

trombosit sayımı, fibrinojen seviyesi, protrombin

zamanı önemlidir.

(42)

42

YAYGIN DAMAR İÇİ PIHTILAŞMA (DISSEMINE INTRAVASCULAR COAGULOPATHY) DIC

Tedavi

DIC’in tedavisinde öncelikle altında yatan nedenin belirlenmesi önemlidir.

Hastanın vital bulguları yakından izlenmeli, yeterli üriner out-put sağlanmalıdır.

Gebelik en kısa sürede sonlandırılmalıdır.

Üriner out-put’u takip edebilmek için bir katater takılabilir.

DIC tedavisinde Heparin kullanılmaktadır. Heparin

alan hastada kanama gelişebilir. Kanama nedeni ile

hastanın yakından izlenmesi gerekir.

(43)

43

GEBELİK VE KALP HASTALIĞI

Gebelikte kalp hastalığı anne sağlığı açısından potansiyel bir tehlikedir.

Gebelik kalbin iş yükünü artırmaktadır

Plazma hacmi gebelikte %40-50 artmaktadır. Bu artış gebeliğin 10. Haftasında başlar, 32.

Haftasında en yüksekte ve 36. Haftadan itibaren uterus venöz sisteminde tutulan kandan dolayı düşmeye başlar

Plazma volümündeki artış ile birlikte kalp atım hacmi de artmaktadır.

Normal bir kalp bu yükü kompanse edebilir. Kalp hastası olan gebelerde ise, gebeliğin 6.-7.

aylarından sonra kalp yetmezliği gelişebilir.

(44)

44

Gebeliğe Kalp Hastalığının Etkisi

Fetüsün sağlıklı gelişebilmesi için plasental kan akımının yeterli olması gerekir.

Kalp hastalıklarında yetmezlik gelişirse uterusa olan kan akımı azalır, fetüsün hayatı tehlikeye girer

Annenin fonksiyonel kapasite olarak hangi grupta

olduğu da önemlidir.

(45)

45

Gebeliğe Kalp Hastalığının Etkisi

Kalp Hastaları İçin Sınıflandırma

I. Sınıf; Normal aktivite sırasında yetmezlik belirtisi göstermeyenler. Genelde

gebelik sorun yaratmaz

II.Sınıf; Normal aktivite sırasında geçici yetmezlik belirtisi gösterenler. Aktivite kısmen

sınırlandırılır.Genelde gebelik sorun yaratmaz

III.Sınıf; İstirahat sırasında rahat, aktivite sırasında

yetmezlik belirtisi gösterenler. Gebelik

önerilmez. Ancak gebelik seçilmişse

hastanede yatak istirahatine alınır

(46)

46

Kalp Hastaları İçin Sınıflandırma

IV.Sınıf; İstirahat sırasında bile yetmezlik belirtisi gösterenler, rahatsızlık duymadan hiçbir fizik aktivite

yapamayanlar. Maternal mortalite yüksektir, gebelik önerilmez.

Özellikle doğum sonrası dönem

çok tehlikelidir.

(47)

47

HEMŞİRELİK BAKIMI

Doğum Öncesi Dönemde İzlem

Doğum Eyleminde İzlem

Doğum Sonu Dönemde İzlem

(48)

48

Doğum Öncesi Dönemde İzlem

 Temel amaç, gebelikte meydana gelen

fizyolojik değişikliklerin kalbe getirdiği

yükü azaltmak ve kalbin yükünü artıran

faktörleri önlemektir .

(49)

49

Doğum Öncesi Dönemde İzlem

Kalbin Yükünü Artıran Faktörler

*Kilo alımı

*Anemi

*Aktivite

*Enfeksiyon

*Anksiyete

*Çevresel faktörler(Isı ve nem artışı kalp yetmezliğini

ağırlaştıran faktörlerdir)

(50)

50

Doğum Öncesi Dönemde İzlem

Hem gebelik hem kalp hastalığı, tromboembolizm riskini artıran faktörlerdir.

Ayakta uzun süre hareketsiz duruşlardan kaçınılması, devamlı sırt üstü yatılmaması, otururken bacakların uzatılması ve destekleyici çorapların giyilmesi

tromboembolizmi önlemek için önerilir.

(51)

51

Doğum Eyleminde İzlem

Doğum eyleminde her kontraksiyonda kardiak out-put artar. Bu nedenle anne semifowler ve yan pozisyonda tutulursa dolaşım düzeni sağlanır.

Anne, yetmezlik belirtilerine karşı gözlenir (dispne, siyanoz gibi), nabız ve solunum sık kontrol edilir.

Annede anksiyete ve ağrı mümkün olduğu kadar kontrol altına alınmalıdır.

Gerekirse dijital ve sedatifler istemlenebilir

İndikasyon yoksa oksitosin kullanılmamalıdır. Çünkü yetmezlik riskini artırabilir.

Doğumun 2. devresinde ıkınma önlenmelidir. Bunun için

Forseps veya vakumla doğumun 2.devresi kısaltılır

(52)

52

Doğum Sonu Dönemde İzlem

Anne dokularında gebelik sırasında tutulan mainin dolaşıma dönmesi nedeniyle, doğumu izleyen ilk iki gün kritiktir.

Anne, ilk 48 saat yetmezlik belirtilerine karşı yakından gözlenir. 3.-4. günlerde diürezin artması ile yetmezlik riski de kalkmış olur.

Annenin ambulasyonu yavaş olmalıdır

Hastanede kalış süresi yeterince uzun olmalıdır.

Yetmezlik varsa laktasyon sınırlanmalıdır

(53)

53

GEBELİK VE DİYABET Diyabetin Fizyopatolojisi

Diyabet, glikoz metabolizması için insülin kullanımı ya da üretimindeki yetersizlikle karakterize bir

hastalıktır.

Glikoz metabolizmasındaki bu yetersizlik metabolizmada değişikliğe yol açmaktadır.

İnsülinin yetersiz salgılanması, glikozun hücre içine girmesini önler ve kan glikoz düzeyi yükselir

Vücut enerji ihtiyacını protein ve yağlardan karşılar

Proteinlerin yıkılması ile negatif nitrojen dengesi,

yağların yıkılması ile ketosis ortaya çıkar.

(54)

54

Diyabetin Fizyopatolojisi

Kanda glikoz konsantrasyonundaki artış ozmotik güç oluşturarak suyun hücrelerden kana çekilmesine

neden olur. Bu durum sellüler dehidratasyonla sonuçlanır.

Kanda yüksek konsantrasyonda olan glikoz, idrara da geçerek glikozüri ortaya çıkar.

İdrardaki glikozun ozmotik etkisi, suyun böbrek tübüllerinden reabsorbsiyonunu önler ve

ekstrasellüler dehidratasyon görülür.

(55)

55

GESTASYONEL DİYABET (Gebelik Diyabeti)

Gestasyonel diyabetes mellitus, ilk kez gebelik

sırasında ortaya çıkan karbonhidrat intoleransı olarak tanımlanmaktadır.

Gestasyonel Diyabet Belirtileri

iki kez arka arkaya glikozürinin saptanması Tekrarlayan vajinit

Ultrasonda fetal makrozomi tespit edilmesi

Polihidroamnios

(56)

56

GESTASYONEL DİYABET (Gebelik Diyabeti)

Diyet tedavisi gebelik diyabeti için en önemli müdahaledir.

Diyet tedavisi yetersiz olduğunda insülin

uygulanır.

(57)

57

Gebelikte Karbonhidrat Metabolizması

Gebeliğin erken dönemlerinde salgılanan estrojen, progesteron ve diğer hormonların etkisiyle anne pankreasından insülin salgılanması uyarılır. Bu nedenle gebeliğin ilk yarısında anabolik durum mevcuttur. (Kc ve diğer dokularda glikojenin depolanması ile)

Gebeliğin ikinci yarısı, başta HPL’nin etkisi nedeniyle insüline duyarsızlığın arttığı bir dönemdir.

İnsülinin etkisindeki bu azalma, açlık periyodları sırasında katabolik bir durumla sonuçlanır.

Bu durumda, anne yağları metabolize olmaktadır.

Keton cisimleri idrarda bulunabilir

(58)

58

Gebelikte Karbonhidrat Metabolizması

Glikoz üretimi ve kullanımı arasındaki bu hassas denge, büyüyen fetüsün metabolizma üzerinde yarattığı baskı nedeniyle kolayca bozulur

Pankreas, gebeliğin ek talebini karşılayamaz

Bu baskı, Gebeliğin Diyabetojenik Etkisi”dir.

(59)

59

Diyabetin Gebeliğe Etkisi

Hipoglisemi genellikle gebeliğin ilk yarısında

görülür. Gebeliğin başlangıcında kadında bulantı- kusma ve iştahsızlık ortaya çıkar. Bu durumda

kalori alımı azalır. Kadın eğer insülin dozunu sabit tutmaya devam ederse hipoglisemiye eğilim oluşur.

Hiperglisemiye daha çok gebeliğin ikinci yarısında rastlanır. Gebeliğin anti insülin etkisi, insülin

enjeksiyonlarının etkisinin azalmasına yol açar.

Günlük insülin enjeksiyonlarının dozu artırılmaz ise

hiperglisemiye yatkınlık artar.

(60)

60

Diyabetin Gebeliğe Etkisi

Diyabetik gebeliklerde polihidroamnios %10-20

oranında görülür. Fetal hiperglisemi nedeniyle, artmış fetal ürinasyon sonucu ortaya çıkabileceği

düşünülmektedir.

Hipertansif komplikasyonlara daha sık rastlanır.

İnsülin yetmezliği sonucu ketoasidozis ortaya çıkar.

Fetal makrosemi varsa, fetopelvik uyumsuzluğa bağlı olarak doğum eylemi zor olabilir (Distosya)

Vajinitis ve üriner sistem enfeksiyon riski fazladır

(61)

61

Diyabetin Fetüs-Yenidoğana Etkisi

Diyabetik gebeliklerde konjenital anomali riski normal populasyona göre 3-4 kez daha yüksektir.

Diyabetik annelerin bebeklerinde iri bebek, sık

görülen bir durumdur. Annenin yüksek kan glikoz düzeyi plasenta aracılığıyla fetüse geçerek, fetal pankreasın uyarılmasına ve fazla insülin

salgılanmasına neden olur. Bu durum

karbonhidratların daha çok kullanılması ve yağların depolanması ile sonuçlanır. Aynı zamanda fazla

salgılanan insülin büyüme hormonu gibi etki yaparak

fetüsün vücut ağırlığını artırmaktadır.

(62)

62

Diyabetin Fetüs-Yenidoğana Etkisi

İri fetüsler vajinal yoldan doğacak olurlarsa klavikula kırığı gibi doğum travması riski ile

karşılaşırlar. Bu riski önlemek amacıyla sezeryan doğum tercih edilir.

Doğumdan sonra yenidoğanın pankreası yüksek

düzeyde insülin salgılamaya devam eder. Bu durum yenidoğanda hipoglisemi gelişimine yol açar.

Hipoglisemi belirtileri; titreme, kayıtsızlık, siyanoz,

tiz ağlama, apne, beslenme zayıflığı, vücut ısısında

değişme ve kas tonüsünde azalmadır.

(63)

63

Diyabetin Fetüs-Yenidoğana Etkisi

Hipogliseminin önlenmesi için bebeğin erken beslenmesi önem taşır.

İntrauterin gelişme geriliği görülebilir. Diyabetik annede vasküler değişiklikler sonucu plasental perfüzyonun azalması ile ilgili bir durumdur.

Yenidoğanda vücut yağlarının artışına bağlı olarak total vücut yüzeyi artar ve bu durum yenidoğanda vücut ısı kontrolünü güçleştirir.

Yağ dokusunun fazla olması yenidoğanda

dehidratasyona eğilimi artırır. Çünkü yağ dokusu

diğer dokulara göre daha az su tutar.

(64)

64

Diyabetin Fetüs-Yenidoğana Etkisi

Sürfektan üretimi için gerekli olan bazı fetal

enzimlerin yüksek düzeydeki fetal insülin tarafından baskılanması sonucu yenidoğanda solunum sıkıntısı sendromu görülebilir. Yenidoğanın solunumu

yakından izlenmelidir.

Bu yenidoğanlarda polisitemi veya prematuriteye

bağlı hiperbilirubinemi riski artmıştır.

(65)

65

GESTASYONEL DİYABETİN TANILANMASI

Diyetle kontrol edilemeyen kan glikozu için insülin tedavisi gerekir.

Bu gebeler haftada bir kan glikozu yönündan izlenir.

36.haftadan itibaren her hafta NST yapılmalıdır.

Gebelikte diyabetin tanılanması için en çok kullanılan iki test;

İdrar testi

100 gr. Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT)

(66)

66

GESTASYONEL DİYABETİN TANILANMASI

Gebelikte glikoz için idrar testi ilk prenatal kontrolde yapılmalı ve her kontrolde tekrarlanmalıdır.

Glikozüri diyabet için kesin bir bulgu değildir. Ancak aksi ispat edilene kadar kadın diyabetli kabul edilmeli, açlık kan şekeri ve glikoz tolerans testi ile kesin

teşhis konulmalıdır.

Gebe olmayan kişilerde glikoz, kan şeker düzeyi

180mg/dl ve üzerine çıkıncaya kadar idrarla atılmaz.

Gebelikte renal eşik düştüğü için kan glikoz düzeyi

130 mg/dl olduğunda da glikoz idrarla atılabilir.

(67)

67

GESTASYONEL DİYABETİN TANILANMASI

100 G. Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) Üst sınır değerleri

Açlık 105 mg/dl

1 saat sonra 190 mg/dl 2 saat sonra 165 mg/dl 3 saat sonra 145 mg/dl

* Açlık kan örneği alındıktan sonra 100 gr ağızdan glikoz yüklenir.

* Venöz plazma glikozu 1.2. ve 3. saatlerde ölçülür

* Değerlerin tümü üst sınırların altında ise test normaldir.İki

ya da daha fazlasında yükseliş varsa kadın diyabetiktir

(68)

68

Diyabetin Prenatal Kontrolü

 Diyet

 Glikoz İzlemi

 Fetüsün Değerlendirilmesi

 Nonstres Testi (NST)

(69)

69

Diyabetin Prenatal Kontrolü

Glikozun İzlemi

* Genellikle açlık ve bir ya da iki postprandial kan glikoz düzeyinin değerlendirilmesi için haftalık

kontrollerin yapılması önerilir.

* Evde kan glikoz düzeyinin izlemi ilk ziyarette hastaya öğretilmelidir:

Kahvaltıdan önce açlık kan şekeri

Her öğünden iki saat sonra postprandial kan testi

*Açlık : 60-100 mg/dl

Postprandial : 100-140 mg/dl

(70)

70

Diyabetin Prenatal Kontrolü

Fetüsün Değerlendirilmesi

*Diyabet nöral tüp defekti riskini artırdığı için 16.- 18.’ci gebelik haftalarında anne kanında serum alfa- fetaprotein taraması yapılmalıdır.

*28. gebelik haftasından sonra annenin günlük fetal aktiviteleri değerlendirmesi önemlidir. Hergün aynı saatte fetal hareketler izlenmelidir. Anneye bu

konuda eğitim verilir:

Fetal hareketin 3 saat içinde 10 kezden daha az

olması halinde gebenin doktoru ile iletişim kurması

gerekir.

(71)

71

Doğum Eyleminde Diyabetin Kontrolü

Kontraindikasyon yoksa vajinal doğum tercih edilir

İri bebek ise sezeryanla doğum olabilir

Annenin kan glikoz düzeyinin normal sürdürülmesi, yenidoğanda hipogliseminin önlenmesi açısından önemlidir.

Kan glikoz düzeyi saatte bir izlenmelidir

Yaşam bulguları 1-2 saatte, Fetal Kalp Hızı (FKH) 15- 20 dakikada bir kontrol edilir

Hipoglisemi ve hiperglisemi belirtileri gözlenir

Vajinal akıntı, fazla kanama ve mekonyum yönünden gözlenir

Sıvı ve elektrolit dengesi korunmalıdır

(72)

72

Doğum Sonu Dönemde Diyabetin Kontrolü

Annenin insülin ihtiyacı doğumdan sonra azalır,

çünkü plasentanın ayrılması ile HPL’nin anti insülin etkisi ortadan kalkar. Annenin kan glikoz düzeyi

belirlenerek insüline olan gereksinimi saptanır

Anne, bebeğini emzirmesi yönünde desteklenir. Eğer bebek özel bakımda ise göğüslerin el ile ya da

pompa ile nasıl boşaltılacağı anneye öğretilir

(73)

73

GEBELİK VE ANEMİ

Hemoglobin düzeyinin birinci ve üçüncü trimestrlerde 11 gr/dl’den , ikinci trimestrde 10.5 g/dl den daha az olması, gebelikte anemi olarak tanımlanır.

Gebelikte en sık görülen anemi;

*Demir eksikliği anemisi

*Folik asit eksikliği anemisi

*Sickle cell anemi

*Talasemi

(74)

74

Demir Eksikliği Anemisi

Gebeliğin II. trimestrinde plazma volümü %40-50 oranında artar, eritrositlerdeki artış ise % 18

kadardır. Bu artış plazma volümündeki artış kadar olmadığı için eritrositlerde, dolayısıyla hemoglobin düzeyinde görünüşte bir azalmaya neden olur.Buna gebeliğin Fizyolojik Anemisi adı verilir.

Gebeliğin ikinci yarısında demir ihtiyacı artar. Eğer bu dönemde demir ihtiyacı karşılanmazsa

hemoglobin değeri 11g/dl’nin altına düşer.

İkinci trimestrden itibaren demir preparatları

almayan kadınların %80’inde gebeliğin sonunda

demir eksikliği görülür.

(75)

75

Aneminin Anne İçin Getireceği Riskler

Enfeksiyona yatkınlık artar

Gebelikte hipertansiyon riski artar

Doğumdan sonra insizyonun iyileşmesi gecikebilir.

Anemi ciddi ise kardiyak yetmezlik ortaya çıkabilir.

(76)

76

Aneminin Fetüs ve Yenidoğana Getireceği Riskler

 Düşük doğum ağırlığı

 Prematürite

 Perinatal ve neonatal ölümler

 Bu bebeklerde demir depoları yetersiz olduğu

için yenidoğan periyodunda demir eksikliği

anemisinin gelişme riski yüksektir.

(77)

77

Folik Asit Eksikliği Anemisi

*Gebelik, hücre bölünmesinin arttığı bir süreçtir ve bu nedenle folik asitin yeterli alınması önemlidir

*Folik asit, DNA ve RNA sentezi için gereklidir Folik asit yokluğunda eritrositlerin bölünmesi zayıflar

Folik asit yönünden en zengin kaynaklar;

Yeşil, büyük yapraklı sebzeler Kırmızı et, balık, tavuk

Baklagiller

(78)

78

Sickle Cell Anemi

Resesif, otozomal bir hastalıktır

Eritrositler “hemoglobin S” olarak isimlendirilen hemoglobin tipi içerirler

Anemi, akut, tekrarlayan ve ağrılı periyodlar ile karakterizedir

Hemoglobin S, kırmızı kan hücrelerinin şeklini bozarak orak şeklini almalarına neden olur. Bu hücrelerin oksijen saturasyonları düşüktür

Bu eritrositler kapilleri tıkarlar. Bu tıkanma özellikle

dalak, kemik iliği ve plasenta gibi organlarda görülür

(79)

79

Sickle Cell Anemi

Bu gebeler, immün fonksiyonların bozulmasına bağlı olarak enfeksiyona yatkındırlar

Anemiye bağlı olarak konjestif kalp hastalığı akut renal yetmezlik gelişebilir

İntrauterin gelişme geriliği ve prematurite gelişebilir

(80)

80

Sickle Cell Anemi Tedavi

Hb A kırmızı kan hücresi transferi çok önemlidir.

Eritrositoporez ile kan alınır Hb S ayrılarak

plazma ve diğer kan faktörleri diğer venden geri verilir

IV mayi ile hidrasyon sağlanır

FKH takip edilir.

Bu hastaların tedavi ve bakımında anemiyi ve

enfeksiyonu önlemek temel amaç olmalıdır.

(81)

81

GEBELİK VE ENFEKSİYON HASTALIKLARI

 Üriner Sistem Enfeksiyonları

 Korioamnionitis

 Teratojenik Enfeksiyonlar

(82)

82

Üriner Sistem Enfeksiyonları

Gebelikte Üriner Sistem Enf. Hazırlayıcı Faktörler

Gebelikte artan progesteron üreter, barsak ve uterus adelelerinde peristaltizmin yavaşlamasına neden olur.

Büyüyen uterusun yaptığı baskı da peristaltizmi yavaşlatan bir diğer faktördür

Barsaklarda ortaya çıkan gevşeme, konstipasyona ve koli bakterilerinin aşırı üremesine neden olur

Üreter peristaltizminin yavaşlaması ise idrar stazına neden olur

Bu durumların sonucunda, gebelikte üriner sistem

enfeksiyonlarına yatkınlık artmaktadır

(83)

83

Üriner Sistem Enfeksiyonları

Alt Üriner Sistem Enfeksiyonlarının Belirtileri Dizüri

Sık idrara çıkma

Suprapubik bölgede ağrı ve hassasiyet Üşüme ve orta derecede ateş

Üst Üriner Sistem Enfeksiyonlarının Belirtileri Alt ürine sistem enf. belirtilerine ek olarak;

Yüksek ateş

Lumbar bölgede ağrı ve hassasiyet

Bulantı, kusma veya diare

(84)

84

Üriner Sistem Enfeksiyonları

Gebelikte üriner sistem enfeksiyonlarının yaklaşık

%20’sinde prematüre eylem görülür

Konjenital malformasyon, amniotik mayi

enfeksiyonu ve fetüste büyüme geriliği riskleri de

artmaktadır

(85)

85

Üriner Sistem Enfeksiyonları

Üriner sistem enfeksiyonu olan gebeler, gebelikleri boyunca aylık olarak, doğumdan sonra ise bir yıl izlenirler. Çünkü enfeksiyonun tekrarlama olasılığı vardır

Gebelik süresince aylık idrar kültürü

Doğumdan sonra ise bir yıl kültür ve pyelogram

(86)

86

Teratojenik Enfeksiyonlar

Embriyoyu olumsuz etkileme potansiyeli olan fiziksel, kimyasal ve çevresel faktörler teratojen olarak isimlendirilmektedir

Gebeliğin ilk 12 haftası içinde embriyo ile temas eden teratojen, gebeliğin daha sonraki dönemlerine göre

daha kötü sonuçlar yaratır

Gebeliğin ilk 3 ayı organogenezis periyodudur. Bu

periyodda teratojenik ajanlardan gebeyi korumak

önemlidir

(87)

87

Teratojenik Enfeksiyonlar

Teratojen olarak bilinen önemli organizmalar TORCH adı altında toplanır:

T Toxoplazma

O Other-sifiliz

R Rubella

C Cytomegalovirüs

H Herpes simplex

(88)

88

Toksoplazmozis

Enfeksiyon, pişmemiş etlerin yenmesi ve kedi feçesi ile temas yolu ile geçer

Protozoolar kedi feçesinde bulunur

Anne, enfeksiyonu ilk trimestrde almışsa fetal enfeksiyon oranı %20’dir

Genelde asemptomatik bir hastalıktır

Tekrarlayan düşükler, erken doğum ve perinatal ölümlere neden olabilmektedir

Fetüsün santral sinir sistemi etkilendiğinde belirtiler;

anormal serebrospinal mayi, konvüzyon, hidrosefali,

mikrosefali ,anemi ve sarılık

(89)

89

Sifiliz

Sifiliz, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır

Gebelikte ilk trimestrde hastalığa yakalanma, prematüre doğuma ve fetal ölüme neden olabilir

İlk ayda anne enfekte ise enfeksiyon %100 fetüse geçer ve bebek konjenital sifilizli doğar

Enfeksiyon son aylarda geçirildiğinde fetüs korunmuş olur, ancak doğum sırasında doğum kanalındaki lezyonlar ile temas sonucu fetüs kontamine olabilir

Erken tanı ve tedavi önemlidir, gecikildiğinde fetüs ve annede kalıcı hasarlar yapar

Peniciline ile tedavi edilir

(90)

90

Rubella-Kızamıkcık

Gebeliğin ilk trimestrinde annenin kızamıkcık

geçirmesinin fetüse önemli ölçüde teratojenik etkisi vardır

Virüs, plasenta yolu ile fetüse geçer

Bebek konjenital rubella sendromu ile doğar

Bu sendromda bebekte;

Konjenital katarakt mikrosefali

İşitme bozukluğu Kardiak anomali

Hepatosplenomegali

Tombositopeni ve lösemiye eğilim vardır

(91)

91

Rubella-Kızamıkcık

Gebeliğin son zamanlarında geçirilmiş ise intrauterin büyüme geriliğine ve prematüre doğuma neden olur

Kızamıkcıktan korunmada aşılanma önemlidir, ancak rubella aşısı canlı olduğundan teratojeniktir.

Bu nedenle gebelikte uygulanmaz, aşı yapıldıktan

sonrada kadının 2 ay gebe kalmaması önerilir

(92)

92

Sitomegalovirüs (CMV)

Solunum ya da cinsel temas yolu ile geçmektedir

Bulaşma sonrası tükrük, göz yaşı, idrar, servikal

salgı ve anne sütü dahil bir çok vücut sıvısında virüs bulunabilir

Fetüse plasenta yolu ile geçer ve fetüste gelişme geriliği, mikrosefali, sağırlık ve körlük yapar

20.gebelik haftasından önce primer enfeksiyonun saptandığı hallerde, gebeliğin sonlandırılması

düşünülebilir

Annede belirti vermez, nadiren lökositoz, lenfositoz,

titremeler ve halsizlik görülebilir

(93)

93

Herpes Simpleks

Tip I, bel üstü bölgeleri; Tip II ise bel altındaki bölgeleri etkilemektedir

Lezyonlarla karakterizedir ve bu lezyonlar labia,

vajinal ve üretral açıklık çevresinde ve anüste küçük veziküler kabarcıklardır

Lezyonların aktif döneminde sezeryanla doğum tercih edilir

Oturma banyoları, rahatlatıcı kremler ve analjezikler

gibi semptomatik tedavi yapılır

(94)

94

Diğer Enfeksiyonlar

Gonore ve klamidya, teratojenik değildir fakat anneden bebeğe doğum sırasında geçerler

Her ikisi de yenidoğanda göz enfeksiyonuna neden olurlar

Kabakulak, suçiçeği ve kızamık teratojen değildir, ancak prematüre doğum ve fetal ölümlerin

artmasından sorumludurlar

(95)

95

Rh UYUŞMAZLIĞI

Anne Rh negatif, baba Rh pozitif olduğunda Rh uyuşmazlığından sözedilir

Rh negatif anneler, Rh faktörü taşımazlar. Anne

sistemine giren fetal kan Rh pozitif ise, anne sistemi kendine gelen bu yabancı maddeyi antijen kabul

eder ve ona karşı antikor yapar

Yapılan bu anti-Rh antikorları, plasenta aracılığıyla fetüse de geçerek Rh faktörünün ve eritrositlerin

yıkımına neden olurlar

Anne kanı ile fetüs kanı birbirine karışmadığı için, normal olarak fetüsün Rh pozitif faktörü anne

dolaşımına girmez. Böylece Rh negatif anneden

doğan ilk Rh pozitif bebek korunmuş olur

(96)

96

Rh UYUŞMAZLIĞI

Fetal kan, doğum veya düşük sırasında anne dolaşımına girer

Annenin immün sisteminde Anti-Rh antikorları gelişmeye başlar.

Rh negatif anne, Rh pozitif bir bebeğe tekrar gebe kaldığında, anne sistemindeki bu antikorlar

plasentadan fetüse geçerek onun kırmızı kan

hücrelerini sarar ve yıkımlarına neden olur

(97)

97

Rh UYUŞMAZLIĞI

Fetüsteki eritrositlerin yıkımı sonucu ilk olarak anemi gelişir

Fetüs, bu yıkımı kompanse etmek için daha çok kırmızı kan hücresi üretir ve olgunlaşmamış

eritrositler (eritroblast) fetal dolaşıma geçer (Eritroblastozis Fetalis)

Fetal kalp, anemi sonucu azalan oksijeni karşılamak için daha çok çalışır ve kalp yetmezliği ortaya çıkar

Fertüste kalp yetmezliği ve anemi sonucunda ödem

gelişir (Hidrops Fetalis)

(98)

98

Rh UYUŞMAZLIĞI

Doğum Öncesi Dönemde İzlem

* Rh negatif annelerin izleminde Anti Rh

antikorlarının düzeyi çeşitli testlerle değerlendirilir

* Bu testler negatif olduğunda ayda bir kez tekrarlanır

* Bu testlerde antikor titrajı yüksek çıkarsa amniotik maideki bilirubin düzeyi belirlenir

*Amniotik maideki bilirubin düzeyi “optikal dansite”

olarak gösterilir ve fetüsün durumunu yansıtır

* Eğer optikal dansite kritik düzeyde ise, ya erken

doğum yoluna gidilir ya da fetüse intrauterin kan

transfüzyonu yapılır

(99)

99

Rh UYUŞMAZLIĞI

Etkilenmenin Önlenmesi

* Fetüsün Rh pozitif faktörünü yıkan antikorlar dışardan verildiğinde (RhoGAM) anne vücudu antikor üretmeyecektir. Dışardan verilecek olan antikorlar pasif immünizasyonda olduğu gibi kısa ömürlüdürler.

* Böylece anne sisteminde antikor bulunmaz ve bir sonraki gebeliği güvenli olur

* RhoGAM doğumdan ve düşükten sonra 72

saat içinde yapılmalıdır.

(100)

100

GEBELİK VE ANNE YAŞI

(101)

101

Biolojik, psikolojik ve sosyolojik

açıdan bakıldığında kadının en sağlıklı çocuk doğurma yaşı 20-30 yaş arasıdır.

Bu yaşlar kadının fertilitesinin en

yüksek olduğu devredir.

(102)

102

Bu dönemden daha önce veya daha

sonraki gebeliklerde hem anne hem de fetus için morbidite ve mortalite hızlarının yükseldiğini

istatistikler göstermektedir.

Bu nedenle 35 yaş üzerindeki gebelikler 19 yaşın altındaki adolesan gebelikler özel olarak

izlenmeye ihtiyaç gösterirler

(103)

103

35 YAŞ ÜZERİ GEBELİKLER

35 hatta 40 yaştan sonra bile anneler için sağlıklı çocuk doğurma olasılığı vardır. Ancak bu gebeliklerde bir sorunun ortaya çıkma olasılığı artmaktadır.

Bu yaşlarda üreme siklusunda bozulmalar

görülür. Over hormonları yeterli ve düzenli

salgılanmaz, ovulasyon şansı azalmıştır,

dolayısı ile kadının fertilitesi düşmüştür

(104)

104

35 YAŞ ÜZERİ GEBELİKLER

Bunun yanında ovarial siklustaki düzensizliğe bağlı aynı anda birden fazla ovulasyon

görülebilir. Sonuçta ikiz gebelikler ortaya çıkar.

Ovumun kendisindeki defektler fetusta konjenital

anomaliye neden olabilir.

(105)

105

35 YAŞ ÜZERİ GEBELİKLER

Anne yaşı arttıkça en çok görülen kromozom anomalisi, down sendromudur.

35 yaş sonrası yapılan amniyosentezlerde

Down sendromu riskinin arttığı görülmüştür.

(106)

106

35 YAŞ ÜZERİ GEBELİKLER

35 yaş üzerinde trofoblastik hastalıklara daha sık rastlanmaktadır.

Diyabet ve hipertansiyon insidansı artmıştır.

Gebelik toksemisi ve gebelikte kanamalı

durumlar (Plasenta Previa-Ablasyo Plasenta) bu yaş grubunda risk oluşturan diğer

faktörlerdir

(107)

107

35 YAŞ ÜZERİ GEBELİKLER

Annenin yaşlı olması, fetuse da çeşitli yönlerden zarar verir.

Fetal anomaliler, perinatal mortalite, gelişme

geriliği yaşla ilgili olarak artma gösterir.

(108)

108

35 YAŞ ÜZERİ GEBELİKLER

35 yaş üzerindeki anneler yaşa bağlı riskin farkındadırlar.

Çoğu anneler doğacak çocuklarının normal olup olmayacağı konusunda endişelidirler.

Bu anneler için hemşirelik bakımının temel

amacı; Yaşla ilgili problemleri önleme veya

erken tanılama, problem ortaya çıktığında ise

uygun bir yaklaşım planlamak olmalıdır

(109)

109

ADOLESAN GEBELİK

(110)

110

Adolesan, çocuklukla-erişkinlik arasında gençlik çağı adı verilen uzun bir dönemdir.

12-20 yaş arasında olan bu çağ, ruhsal, fiziksel ve sosyal alanda önemli değişikliklerin ortaya çıktığı hızlı bir büyüme ve olgunlaşma çağıdır.

Fiziksel, sosyal ve psikolojik değişikliklerin

olduğu bir diğer dönem de gebelik dönemidir.

(111)

111

Bu iki dönemin üst üste gelmesi organizmayı riske sokar. Bu nedenle gebe olan bütün

adölesanlar tıbbi açıdan riskli grup olarak ele

alınırlar.

(112)

112

Kadınlarda evlenme yaşının küçük olduğu toplumumuzda, adolesan gebeliklere de sık

rastlanmaktadır.

Bu nedenle adolesan gebeliklerin sağlık

sorunlarının üzerinde durulması ülkemizde ana-

çocuk sağlığının korunması açısından önem taşır.

(113)

113

Adolesanın yaşı (12-16 yaş daha risklidir), gelişimi, sosyo-ekonomik durumu, doğum

öncesi bakım alıp almaması adölesan gebeliğin risk düzeyini belirler.

Ayrıca beslenme tüm gebelerde önemli

iken bu grupta özellikle önemlidir.

(114)

114

Yıla 20 milyon sağlıksız düşük

(1/4’i 15-19 yaş geç kızlar)

(115)

115

Dünyada Adolesanların / Gençlerin Durumu

Erken evlilik: gelişmekte olan ülkelerde, yaklaşık 82 milyon genç kız, bu nedenle eğitimlerini

yarıda bırakmakta

Küçük yaşta gebelik: 15-19 yaş arasındaki genç

kadınların doğum sırasında yaşamlarını kaybetme

riski, yirmili yaşlardaki kadınlara oranla iki kat iki kat

daha fazla

(116)

116

Dünyada Adolesanların / Gençlerin Durumu

Her yıl doğum yapan 14 milyon adolesanın

birçoğu gebeliğe bağlı ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmakta,

en az 5 milyonu ise güvenli koşullarda gerçekleştirilmeyen isteyerek düşüklere başvurmakta

Yeni HIV vakalarının yaklaşık %50’si, 15-24

yaşları arasındaki gençler

(117)

117

ADÖLESAN GEBELİĞE YOL AÇAN ETMENLER

 Eğitim azlığı

 Bilgisizlik

 Kontraseptiflere ulaşamama

 Gelenekler,görenekler,örf adetler

 Düşük sosyo- ekonomik durum

(118)

118

ADOLESAN GEBELİĞE YOL AÇAN ETMENLER

2003 TNSA’dan elde edilen sonuçlara göre 15-19 yaş grubundaki kadınların %8inin doğurganlık

davranışına başladığı görülmektedir.

Eğitimle adölesan gebelik arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır.

ilköğretimin birinci basamağından daha az eğitim

almış 15-19 yaş grubundaki kadınların %15i anne

olmuştur.

(119)

119

ADOLESAN GEBELİĞE YOL AÇAN ETMENLER

Araştırmalar erken evlenmelerin sosyo ekonomik açıdan düşük düzeydeki ailelere daha çok

olduğunu göstermektedir.

yapılan çalışmalar 15-19 yaş grubunda yoksul aileden gelen kızların diğerlerinden daha çok cinsel ilişkide bulundukları ve gebelik

risklerini,sosyo-ekonomik düzeyi yüksek

olanlardan daha az bildikleri,dolayısıyla da daha

çok gebe kaldıkları bildirilmektedir

(120)

120

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

Gebeliğin neden olduğu hipertansiyon

Anemi ve malnutrisyon

Baş-pelvis uyuşmazlığı

Perinatal mortalite

Preeklemsi

Uzamış ve zor doğum

Abortuslar

Pretem doğum

Gelişme geriliği

Bebekte nörolojik defekt

(121)

121

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 Mortalite oranı gençlerde oldukça düşük olmakla birlikte,gebelikle ilgili olan

mortalite ve morbidite oranı,adölesan

kızlarda büyük bir sorundur.20-29 yaş arası kadınlarla karşılaştırıldığında,18 yaş

altındaki kadınlarda maternal mortalite ve morbitide riski daha büyüktür.15 yaş altı gebelerde mortalite oranı %60 tır.

(UNESCO1991)

(122)

122

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 Adölesanlarda hem antenatal bakım

eksikliği,hem doğum ve ebeveynlik için iyi hazırlık yapılmamasından dolayı,doğum ve doğum sonrası komplikasyon oranı

yüksektir.

(123)

123

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 Adölesan kadınlarda diğerlerine göre 1-3 kez daha fazla olarak gebelik

hipertansiyonu ve anemi

görülmektedir.Nijerya’da yapılan bir

çalışmada gebelik hipertansiyonu 16 yaş üstündekilerde %7,20-24 yaş grubunda %3 iken 14-15 yaştakilerde %17 olarak

bulunmuştur.

(124)

124

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 15 yaş altındaki kadınlar 3,5 kez daha fazla gebelik hipertansiyonundan

ölmektedir.Tacikistan’daki bir çalışmada da,18 yaş altı adölesanlarda toksemi

insidansı %4,5 olarak tespit edilmiştir

(125)

125

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 Adölesanlarda pelvis gelişimi devam ettiğinden yetişkin ölçülerine tamamen ulaşmamıştır.Bu yüzden zor doğum

meydana gelir.Zor doğuma bağlı olarak fistül,idrar ve gaita inkontinansı ve

bunların bir sonucu olarak da sosyal

izolasyon görülmektedir.

(126)

126

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 15 yaş altındaki kadınlardan doğan bebeklerdeki ölüm oranı 20 yaş

altındakilere göre 2,4 kez daha fazladır.Bu grupda intrauterin büyüme geriliği ve

prematüre doğum 2 kat daha fazla

görülür.Düşük doğum ağırlığı adölesan

anne bebeklerinde perinatal ve bebek ölüm

oranını artıran önemli bir sorundur

(127)

127

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

 Aynı zamanda bebeklerde daha fazla nörolojik defekt görülebilir.bu

durum,ileriki yaşamlarında mental

retardasyon,serabral palsi,epilepsi ve diğer nörolojik bozukluklara neden

olabilir.Bütün bu sorunlar anne yaşı 15

yaşın altında ise daha da ciddi olabilir.

(128)

128

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

Adolesan gebelikte ortaya çıkabilecek en büyük risk faktörü preeklemsidir.

Bu riski artıran diğer faktörler adolesanların düşük sosyo ekonomik gruptan olması, doğum öncesi bakım almaması ve yetersiz beslenmeleridir

Baş-pelvis uyuşmazlığı

Zor doğum eylemi

Kemik yapıları tam gelişmediği için baş-pelvis uyuşmazlığı

(129)

129

Adolesan Gebeliklerde Ortaya Çıkabilecek Riskler

Adolesanın kendi büyüme ve gelişmesi için yeterli ve dengeli beslenmesi şarttır. Bu duruma gebelikte eklenince beslenme daha da önem taşır.

Özellikle sosyo-ekonomik düzeyi düşük gruplarda

beslenme yetersizliği prematüre eyleme, düşük

doğum ağırlıklı bebek doğumuna ve düşüklere neden

olur .

Referanslar

Benzer Belgeler

abortus tekrarını azaltmak ve abortus tekrarını azaltmak ve güvensiz düşüklerin tekrarını güvensiz düşüklerin tekrarını.

• Missed abortus (Kaçırılmış düşük): Genellikle durdurulabilir düşüklerden sonra ortaya çıkar.. Kanama durmuştur fakat fetüs ölmüş ve uterin

Bu azalma eğilimiyle birlikte; 2006-2011 döneminde geçekleşen yaklaşık her 6 ilk evlilikten birinde eşlerin akraba olmaları

Көлеңке өмірдегі нәрселердің, оның ішінде адамдардың да күн түспейтін жағындағы көмескі сұлбасы болғандықтан, шындықтан алыстау, жұмбақ, құпия

Kaytez ve Durualp (14) oyunun dil, sosyal, motor, öz bakım ve bilişsel gelişim alanlarını olumlu yönde etkilediğini, anne babaların çocuğun gelişiminde oyunu önemli

Olgular antepartum ve intrapartum maternal komplikasyon prevelansı açısından değerlendirildi- ğinde gebeliğe bağlı hipertansiyon, gestasyonel diya- bet, preterm prematur

noktada meydana gelen olayların, başka noktalardaki olayları etkilemesi ve meydana gelen bu olaylardan etkilenerek toplumsal ilişkilerin dünya ölçeğinde yoğunlaşması olarak

Öğrencilerin yaş, baba eğitim düzeyi ve evdeki oda sayısı ile bağırsak parazitlerinin görülme sıklığı arasında anlamlı bir fark görülse de bağırsak