• Sonuç bulunamadı

Türk Halk Kültürü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Türk Halk Kültürü"

Copied!
76
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

MEGEP

(MESLEKÎ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

KONAKLAMA VE SEYAHAT HİZMETLERİ

TÜRK HALK SANATI

ANKARA 2005

(2)

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geliştirilen modüller;

• Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 02.06.2006 tarih ve 269 sayılı Kararı ile onaylanan, Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumlarında kademeli olarak yaygınlaştırılan 42 alan ve 192 dala ait çerçeve öğretim programlarında amaçlanan mesleki yeterlikleri kazandırmaya yönelik geliştirilmiş öğretim materyalleridir (Ders Notlarıdır).

• Modüller, bireylere mesleki yeterlik kazandırmak ve bireysel öğrenmeye rehberlik etmek amacıyla öğrenme materyali olarak hazırlanmış, denenmek ve geliştirilmek üzere Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumlarında uygulanmaya başlanmıştır.

• Modüller teknolojik gelişmelere paralel olarak, amaçlanan yeterliği kazandırmak koşulu ile eğitim öğretim sırasında geliştirilebilir ve yapılması önerilen değişiklikler Bakanlıkta ilgili birime bildirilir.

• Örgün ve yaygın eğitim kurumları, işletmeler ve kendi kendine mesleki yeterlik kazanmak isteyen bireyler modüllere internet üzerinden ulaşılabilirler.

• Basılmış modüller, eğitim kurumlarında öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılır.

• Modüller hiçbir şekilde ticari amaçla kullanılamaz ve ücret karşılığında satılamaz.

(3)

i

AÇIKLAMALAR ...iii

GİRİŞ ... 1

ÖĞRENME FAALİYETİ-1 ... 3

1.TÜRK HALK SANATI ... 3

1.1. Sanatın Tanımı ... 3

1.2. İslamiyetten Önce Türk Halk Sanatı... 5

1.2.1. Hunlar Devrinde Sanat ... 5

1.2.2.Göktürkler Devri Sanatı... 7

1.3. İslamiyetten Sonra Türk Halk Sanatı ... 10

UYGULAMA FAALİYETİ ... 13

PERFORMANS TESTİ ... 14

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ... 15

ÖĞRENME FAALİYETİ-2 ... 16

2.ANADOLU TÜRK SANATINDA SÜSLEME VE EL SANATLARI ... 16

2.1. Halı Sanatı... 16

2.2. Kilim Sanatı ... 18

2.4.Minyatür... 23

2.5. Hat Ve Tezhip Sanatı ... 25

2.6. Cam İşlemeleri ... 27

2.7.Ahşap Sanatı ... 29

2.7.1.Ağaç - Ahşap İşçiliği ... 29

2.7.2. Baston Asa... 30

2.7.3. Müzik Aletleri Yapımı... 30

2.7.4. Semercilik... 30

2.7.5. Kaşıkçılık... 30

2.8.Metal İşlemeleri ... 30

2.8.1.Demircilik... 31

2.8.2. Bakırcılık ... 31

2.8.3. Bıçakçılık... 32

2.8.4. Telkari... 32

2.9. Ebru Sanatı... 32

2.9.1. Battal Ebru... 33

2.9.2. Gel-Git Ebrusu... 34

2.9.3. Şal Ebrusu... 34

2.9.4.Somaki (Mermer) Ebrusu ... 34

2.9.5. Taraklı Ebru... 34

2.9.6. Hafif Ebru ... 35

2.9.7. Akkase Ebru ... 35

2.9.8. Kumlu-Kılçıklı Ebru... 35

2.9.9. Yazılı Ebru... 35

2.9.10. Hatip Ebrusu ... 35

2.9.11. Çiçekli Ebrular... 35

2.10. Çini ve Keramik (Seramik)... 35

2.11. Anadolu Türk Mimarisi ... 40

2.11.1. Anadolu Selçuklu Mimarisi... 40

İÇİNDEKİLER

(4)

ii

2.11.2.Beylikler Dönemi Mimarisi... 48

2.11.3. Osmanlı Mimarisi ... 51

2.11.4. Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi... 55

2.11.5. Cumhuriyet Dönemi Türk Heykel Sanatı ... 59

2.11.6.Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı ... 60

UYGULAMA FAALİYETİ ... 62

PERFORMANS TESTİ ... 63

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ... 64

CEVAP ANAHTARLARI ... 65

MODÜL DEĞERLENDİRME ... 66

KAYNAKÇA ... 67

(5)

iii

AÇIKLAMALAR

AR ALAR

KOD 999BB0002

ALAN Seyahat Acenteciliği

DAL/MESLEK Alan Ortak

MODÜLÜN ADI Türk Halk Sanatı

MODÜLÜN TANIMI Konuklara Türk Halk Sanatı ve Türk El Sanatlarını tanıtma yeterliliği kazanmanızı sağlayan öğretim materyalidir.

SÜRE 40/24

ÖN KOŞUL ¾ Anadolu Kültürü Modülünü almış olmak,

¾ Temel düzeyde yabancı dil yeterliliğine sahip olmak, YETERLİK Konuklara Türk Halk Sanatını tanıtmak

MODÜLÜN AMACI

Genel Amaç: Bu Modül ile Türk Halk Sanatı ve Türk El Sanatlarını tanıtabileceksiniz.

Amaçlar:

¾ Türk Halk Sanatını inceleyerek konuklara doğru olarak tanıtabileceksiniz.

¾ Anadolu’da Türk Süsleme ve El Sanatları ile Türk Mimarisini inceleyerek konuklara doğru olarak tanıtabileceksiniz.

EĞİTİM ÖĞRETİM ORTAMLARI VE DONANIMLARI

Bilgisayar, İnternet, Kütüphane.

ÖLÇME VE

DEĞERLENDİRME

¾ Modül içinde yer alan her öğrenme faaliyetinden sonra verilen ölçme soruları ile kendinize ilişkin gözlem ve değerlendirmeleriniz yoluyla kazandığınız bilgi ve becerilerinizi ölçerek kendi kendinizi

değerlendirebileceksiniz.

¾ Öğretmen modül sonunda siz öğrencilere ölçme aracı uygulayarak ve modül uygulamaları ile kazandığınız bilgi ve becerileri ölçerek değerlendirecektir.

AÇIKLAMALAR

(6)

iv

(7)

1

GİRİŞ

Sevgili Öğrenci,

Sizlerin Türkiye tanıtımına olan katkınızın ne kadar önemli olacağı konusunda sanırım hemfikiriz. Özellikle Türk kültürünün en önemli yansıtıcılarından birisi olan Türk Halk Sanatının doğru olarak aktarılması ise ne kadar doğru bilindiğiyle alakalıdır. Türk turizminin gelişmesi ise; varolan ve kaybolmaya yüz tutan kültürel değerlerimizin bilinmesi ve yaşatılmasıyla gerçekleşecektir. Tarihi ve Kültürel değerlerimizin bilincinde olan birer turizm neferi olarak; ülkemizi ziyaret eden misafirlerimize Türk Halk Sanatını en iyi şekilde sunmak görevinizdir.

Size bu konuda yardımcı olmayı hedefledik. Elinizdeki bu modül sonunda Türk Halk Sanatını tanıtabilme becerisine sahip olacaksınız. Türk Halk Sanatını bilerek mesleğinizin her noktasında ihtiyaç duyacağınız kültürel bilgileri öğrenmeniz sizlerin meslekte ki başarı oranınızı artıracaktır.

Büyük önderimiz M.Kemal ATATÜRK, Türk kültür ve sanatını dünyaya tanıtmak için çok çalışmıştır. Bu konuda araştırmalar yapılmasını, sergiler açılmasını ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini teşvik etmiştir. Bunu da; “Sanatsız Kalan Bir Milletin Hayat Damarlarından Biri Kopmuş Demektir”, sözüyle en iyi şekilde ifade etmiştir.

Tüm yaşamınızda başarılı olmanız dileğimizle.

GİRİŞ

(8)

2

(9)

3

ÖĞRENME FAALİYETİ-1

Bu faaliyette verilen bilgiler doğrultusunda Türk Halk Sanatı ve Türk el sanatlarını tanıtabileceksiniz.

¾ Etnoğrafya müzesini ziyaret ediniz (Mümkünse profesyonel turist rehberi eşliğinde).

¾ Çevrenizde bulunan kültürel değerlerin araştırınız. Yapılan el sanatlarının fotograflarını çekiniz.

¾ Yakında bulunan bir seyahat acentesine giderek profesyonel turist rehberleri ve seyahat acentesi çalışanları ile Türk halk sanatının turistlere nasıl tanıtıldığını araştırınız.

1.TÜRK HALK SANATI

1.1. Sanatın Tanımı

Resim.1.Çatalhöyük Duvar Resmi, M.Ö. 7000-5500.

Bugün Türkçe de iyi yapılan her iş için "sanat" kelimesinden yararlanıp "askerlik sanatı", "güzel konuşma sanatı" gibi kalıpları tekrarlar dururuz. O halde, yapılan bir iş veya hareketin, güzel, gelişmiş ve etkileyici bir biçimde görünmesi, onu bir sanat olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. İnsan yaptığı işi yüceltebildikçe, ona bir parıltı katabildikçe sanat olgusuna biraz yaklaşabilmiş sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır. Sanatın tanımlarından bir tanesini:"İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı" olarak yapabiliriz.

ÖĞRENME FAALİYETİ-1

AMAÇ

ARAŞTIRMA

(10)

4

Maddi fayda gözeten sanatlardan ayırabilmek için "Güzel Sanat" kavramı içinde, sanatı: "İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritm gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyet" olarak tanımlayabiliriz. Sanat sözcüğünü daha çok plastik sanatlar sözcüğü ile algılamamıza karşın, diğer sanat dallarının da olduğunu düşünmek gerekir. Sanat hoşa gitmek isteğidir. Mimar, yaptığını işe yarayan binalarla ifade eder. Ressam, çoğu kez görünen dünyayı resmeder. Şair, günlük konuşmada geçen kelimeleri kullanır. Bütün sanatçılarda aynı istek vardır. Hoşa giden biçimler yaratmak isterler. Bu biçimler ise bizim güzellilk duygumuzu okşar.

Resim.2.Sırsız pişmiş toprak vazo, Hun Dönemi Tanrıdağ Buluntusu

İnsan duygularının, önüne konan eserlerin biçimine, rengine, yüzeyine, seslerine, anlamına ve kütlesine göre davranır. Yapıtın biçim, yüzey ve kütlesinin belli ölçülere göre düzenlenmesi hoşumuza gider. Böyle bir düzenin eksikliği ise ilgisizlik, sıkıntı ve tiksinti verebilir. Güzellik duygusu hoşa giden bağlantılar duygusudur ve değişkendir. Kişinin bulunduğu topluma, kültür düzeyine, çağına ve kişisel özelliklerine bağlıdır. Sanata biçim verme isteği sadece fikirsel bir çalışmayı değil, içgüdülere bağlı bir yaratmadan söz eder. Bu nedenle ilkel insanların sanatının modern veya daha sonraki dönem sanat eserlerinden güzellik bakımından daha aşağı olduğunu söyleyemeyiz. Daha aşağı bir uygarlık katında bile olsa, ayrı derecede ve hatta daha güzel bir biçim elemanlarını geçici ifade elemanlarından ayırt edemediğimiz sürece bir devrin sanat düzeyinden söz edilemez. Biçim verilen malzeme değiştikçe sanatın değişik adlara ayrılması mümkündür. Ancak, sanatı sınıflandırırken sadece malzeme yönüyle sınıflandırma yapmak mümkün değildir. Malzemenin yanı sıra, ifade ediş biçimi veya daha kapsamlı bir ifadeyle yaratıcılık, bu sınıflandırmada önemli bir etkendir.

Resim.3.Çatalhöyük duvar resmi,M.Ö. 7000-5500.

(11)

5

Bir heykeltıraşın ağaca biçim verme yöntemiyle bir marangozun ağaca biçim verişteki ifade tarzı aynı değildir. Heykeltıraş, biçimlendirmesini alışılmışın dışında, yeni ve özgün bir biçimde yaparken marangoz ise alışılmış, bilinen veya tekrar edilen bir biçimlendirme yapar.

Sanat denilince sadece plastik sanatlar değil, fonetik, ritmik ve dramatik sanatları da içine alan oldukça geniş bir alan akla gelmelidir. Bu amaçla bütün sanatları ve bu sanatların birbiriyle ilişkisini düşünsel boyutta sanatçı, sanat tüketicisi, toplum, kültür ve eğitim bağlamında irdeleyen kuramsal çalışmaların tamamına “Görsel Sanatlar” denilebilir. “Plastik Sanatlar hangileridir?” sorusundan yola çıkılırsa elle yoğrulabilen her madde plastiktir.

Heykeltraşlık, resim gibi şekil verilebilen, istenilen biçimi alan tüm sanatlar plastik sanatlardır.

Güzel sanatlar deyince aklımıza, insan yaratıcılığı, insanın ilk çağlardan bu yana kendini ifade ettiği, tam yetkinleşemediği dönemlerde, çizgi, boya, kil yoluyla içini döktüğü biçimler, desenler, çeşitli oluşumlar gelir.

1.2. İslamiyetten Önce Türk Halk Sanatı

1.2.1. Hunlar Devrinde Sanat

Milâttan önce birinci binde Kuzey Çin’de görülen ve Çin kaynaklarında Hiyong nu adiyle tanınan Asya Hunları, genellikle tarih sahnesinde ilk rol oynayan Türkler olarak kabul edilmektedir. Milâttan sonra dördüncü yüzyılda Avrupa’da görülen Hunlar bunların bir devamı olup Atila idaresinde Manş kıyılarına kadar hemen hemen bütün Avrupaya hâkim olmuşlardır. Asya Hunları hakkında ilk tarihî kaynak M. Ö. 318 yılında Hunlarla Çinliler arasında yapılan bir anlaşmayı gösterir. Bu tarihten sonra Hunlar, Orhun ve Tola nehirleri bölgesi merkez olmak üzere, Huang Ho nehri büyük dirseğinin iki tarafına yayılmışlardır.Bu, zamandan başlayarak Çinliler Türklere karşı korunmak için Çin Seddini örmeye koyulup doksan yıl sonra M.Ö. 214’te tamamlamışlardır.

Resim.4. Hun Dönemi, eğer örtüsü

“Hunlar’ın batı yönündeki göçü ve Avrupa’daki rolü, 500 yıldan fazla süren Hun tarihinin sadece son safhasıdır. M.S.370’ten önceki Hunlar’ın tarihinden ise sadece, bu kavmin Hiung-Nu adıyla geçtiği Çin kaynakları ayrıntılı olarak söz eder. Orta Asya’da

(12)

6

imparatorluk oluşturmaları, Gobi Çölü’nün kuzey ve güney ucunda M.Ö. 3. yüzyıl boyunca sürmüştür.

Resim 5’te keçeden bir belleme, üzerinde renkli derilerden kesilerek yapıştırılmış parçalarla bir dağ keçisine saldıran kartal grifonu gösteren bir hayvan kavgası canlandırılmıştır.Çok realist ve ölüme yaklaşan keçinin ürpermelerini bütün kuvveti ile aksettiren sahne simetrik olarak arka arkaya iki defa tekrarlanmıştır.

Resim.5. Griffon ve dağ keçisi mücadelesi MÖ. 3.yy.- Leningrad Ermitage Müzesi.

Bu kurganlardan çıkan halı ve tekstil işlerinin Hun sanatı bakımından ayrı bir önemi vardır. Keçe üzerine ince ve renkli deriler yapıştırmak suretiyle süslenen bir gurup tekstil işleri tamamıyla orijinal Hun üslubunu belli etmektedir. Bunlar, eğer örtüleri (belleme) olarak yapılmıştır. Güney Sibirya’nın Altay dağları eteklerinde pazarık kurganında Hunlardan kalma birçok eşya ve buzlar içinde binlerce yıl bozulmadan kalan insan ve hayvan ölüleri bulunmuştur.

Resim.6. Pazırık Kurganı buluntuları, Hun Dönemi

Leningrad Ermitage Müzesinde saklanan bu eserler arasında halı, kumaş, renkli keçe aplike örtüler gibi hayvan kavgaları ve insan figürleri ile süslü çok zengin tekstil işleri yanında atlı araba, gibi çeşitli eşyalar da vardır. Ölüler, atları ile beraber gömülüyordu.

Atlardan bazıları geyik ve ren maskeleri taşıyorlardı. Güney Sibirya’da Altay dağları eteklerinde Pazırıkta Rus arkeologlar tarafından açılan M.Ö. IV. ve III. yüzyıldan kalma kurganlarda Hunlardan birçok eşya ve buzlar içinde binlerce yıl bozulmayan insan ve hayvan ölüleri bulunmuştur. Leningrad Ermitage Müzesinde saklanan bu eserler arasında halı, kumaş, renkli keçe aplike örtüler gibi hayvan kavgaları ve insan figürleri ile süslü çok zengin tekstil işleri yanında araba ve çeşitli eşyalar vardır. Atlardan bazıları, geyik ve Ren maskeleri taşıyorlardı. İkinci kurgandaki mumyalanmış ölünün vücudu döğmelerle kaplanmış idi.

(13)

7

tamamıyla hayali hayvan figürlerinden ibaret olan bu dövmeler sırtta, kollarda ve sağ alt bacakta sağlam olarak kalmıştır.

1.2.2.Göktürkler Devri Sanatı

Altıncı yüzyıl ortalarında Orhun nehri batısındaki yayla bölgesinde (Ötügen) kurulup Mançuryadan, Karadeniz sahillerine kadar uzanan büyük Türk imparatorluğu, devlet ve millet olarak Türk adını kullanan ilk büyük siyasi kuruluştur.

Çin kaynaklarında, Göktürklerin Asya Hunları soyundan geldiği açıkça belirtir.

Kapağan Hakan zamanında (692–716) Orta Asya’da bütün Türkler bir devlet halinde birleştirilmiş, ondan sonra gelen Bilge Hakan ve kardeşi Kültikin, Göktürk devletinin en tanınmış şahsiyetleri olmuştur. Orhun vadisinde bulunan dikili taş kitabeleri onlar zamanından kalmadır. Bu abideler Türk dilinin bugün bile fazla zorluk çekmeden anlaşılan en eski yazılı ve edebi metinleri, aynı zamanda Türk tarihinin taşa yazılmış en eski kaynakları olarak zamanımıza gelmiş hazineleridir. Bunlarda kullanılan yazı da en eski Türk alfabesidir. Orhun kitabelerinin en önemli olanları Kültigin ile Bilge Kağan yazıtlarıdır.

Resim.7. Kültigin Büstü

Türkler’in Çin esaretinden kurtulması çok kanlı olmuştur. Türkler Çinliler tarafından imha edilmek istenmiştir. Ormana, dağa kaçabilenleri biraraya gelerek ancak 700 kişi kadar bir topluluk meydana getirebilmişlerdir. Üçte ikisi atlı, üçte biri yaya olan bu topluluk kendisine İlteriş’i kağan seçmiştir. Tonyukuk Abidesi’nin birinci taşının batı yüzündeki satırlarda yazıldığına göre Türk milletinin Çin hakimiyeti altında kaldığı, (Çin hakimiyeti altından kaçıp) dağda ve ormanda (saklanarak) kalanların, biraraya gelerek yedi yüz kişi olduğu, iki bölümü atlı bir bölümü yaya olan bu yedi yüz kişiyi idare eden büyüklerinin

‘Şad’ ünvanını taşıdığı hususları anlatılmaktadır. Şad ünvanını taşıyan bu şahbın adı, Çin kaynaklarında Ku-to-lu şeklinde geçmektedir. Çin kaynaklarındaki bu şeklin Türkçesinin kutluğ kelimesi olduğu açıktır. 682 yılındaki bu istiklale kavuşma neticesinde, yedi yüz kişiyi idare eden ve kalıtım yoluyla todun çor ünvanına sahip olan Kutluğ Şad, Kutluğ Kağan ünvanını alarak kağanlık tahtına oturmuştur.

(14)

8

Resim.8. Tonyukuk Anıtı, MÖ. 3. yy.

Tonyukuk, kendisi için diktirdiği taşlarda Göktürklerin, Çin esaretinden nasıl kurtulduğunu, kurtuluş savaşını nasıl yaptıklarını, kendisinin neler yaptığını anlatır.

Tonyukuk anıtının birinci taşında 35, ikinci taşında 27 satır yazı vardır. Çin’in esaretinden kurtulan 700 kişilik Türk topluluğu, Çin kaynaklarına göre Çin Seddi’nin hemen kuzeyinde olan Yin Dağları’nda (Yin-Şan), Tonyukuk Abidesine göre de bu bölgede bulunduğu tahmin edilen Çogay Kuz ve Kara Kum’da oturmakta idiler. Orhun Abidelerinden elde edilen bilgi, devrin diğer kaynakları ile de takviye edildiği zaman Göktürk tarihinin iki büyük devreye ayrıldığı görülür. İlk devre, Türk kağanlığının kuruluşu ile başlamakta ve imparatorluğun doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasından sonra 630 tarihinde doğu 659 tarihinde batı kağanlığının Çin’in hakimiyeti altına girmesiyle, 680-682’ye kadar sürmektedir. İkinci devre ise Göktürk Kağanlığının 680–682 yıllarında Çinin esaretinden kurtulması ile başlar ve 744–

745 yıllarına kadar sürer. Bu ikinci devre, Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kül Tigin Abidelerinden öğrenildiğine göre şöyle cereyan etmiştir: Tonyukuk, 682 ayaklanmasından önce Çin’de doğmuştur. Tonyukuk’un doğduğu tarihlerde Türk Milleti, Çin’in esareti altındadır. Çin kaynaklarına ve Tonyukuk Abidesine göre Türk Milleti Çin’den bir kağan seçemeden ayrılmış ve kağanını sonra seçmiştir.

“İlteriş, “Halkı kabileleri toplayıp biraraya getiren” demektedir. İlteriş, Çin kaynaklarında Kutulu=Gudulu adı ile geçer. Bu Çince kelime, Türkçe’deki Kutlug=Kutluk kelimesinden başka bir kelime olmasa gerektir. Ama Göktürk Abidelerinde İlteriş Kağan’ın adı Kutluk şeklinde geçmez. İlteriş’in yardımcısı ve askerlerinin komutanı ise Tonyukuk olmuştur. Bilge Tonyukuk (Bilgili Tonyukuk, Hakim Tonyukuk, Müşavir Tonyukuk) demek

(15)

9

olup Bilge kelimesi Tonyukuk’un adı değil sıfatıdır.” Orhun Vadisinde yapılan araştırma ve büyük kazılar sonunda büyük Türk kahramanı Kültügün’in mezar anıtından kalan kısımlar ve heykeller meydana çıkarılmıştır. Hunlar zamanında tanınan ve sevilen kartal arması, kulaklı ve boynuzlu kartal şeklinde gösterilerek büyük bir kudret sembolü ifade ediliyordu.

Ayrıca balballar, yani kahramanın mağlup ettiği düşmanların heykelleri, nöbet bekleyen bir çift koç heykeli, üzerine kitabe taşının dikildiği kaplumbağa heykelleri, nöbet bekleyen bir çift koç heykeli üzerine kitabe taşının dikildiği kaplumbağa heykeli başsız olarak ele geçirilmiştir. “Kül Tigin ile Bilge Kağan yazıtları Türk atalarımızdan bize kalan en eski tarih belgeleridir. Günümüzden 100 yıl kadar önce Finli arkeologlar tarafından bulunup okunan yazıtlar, Moğolistan Cumhuriyeti’ndeki Orhon Irmağı’nın eski yatağı yakınlarındaki Koço Çaydam Gölü dolayındadır. Yazılı anıtlar birbirine yaklaşık bir kilometre uzaklıktadır.

Kül Tigin Anıtı: 130 x 46 cm. Taban üzerinde 375 cm. Yükselen tek parça bir taştır.

Taşın her dört yüzü üzerinde Rünik harfleriyle Türkçe yazılar, batı yüzeyinde ise Çince bir yazı bulunmaktadır. Yazıt’ın üzerindeki künyeden, anıtın M.S.732 yılı ağustos ayı içindeÇinli ustalar tarafından dikildiği anlaşılıyor

.

Bilge Kağan Anıtı: Boyut olarak Kül Tigin Anıtı’ndan birkaç parmak daha yüksek olan Bilge Kağan Yazıtı aşınmış ve bozulmuş durumdadır. Her iki anıtın kuzey ve doğu yüzlerindeki bazı satırlar aynıdır. Kimi sözler her ikisinde de yinelenmektedir. Bu anıt, Çin takvimiyle ‘it yıl onunç ay altı otuzka’da (yani Köpek yılının onuncu ayının yirmi altıncı günü) ölen Bilge Kağan anısına dikilmiş, Kül Tigin anıtından üç yıl sonra (M.S.735), eylül ayında, Kağan’ın oğlu Tenri Kağan tarafından bitirilmiştir. Anıtların yazıcısı, Kül Tigin’in yeğeni Yolluğ Tigin’dir (Yuluğ Tekin). Orhun Abidelerinden elde edilen bilgi, devrin diğer kaynakları ile de takviye edildiği zaman Göktürk tarihinin iki büyük devreye ayrıldığı görülür.

(16)

10

Resim.9.Kültigin Anıtı Resim.10.Taş Balballar, Göktürkler MÖ. 3.yy.

Göktürklerde Balbal olarak adlandırılan taş heykellerin hangi amaçla dikildikleri konusunda uzmanlarca değişik görüşler vardır. Bu görüşler şunlardır:

¾ Balballar, öbür dünyada ölüye hizmet etmek için ölü kişinin hayattayken öldürdüğü düşmanı simgeler.

¾ Balballar öldürülen kişinin simgesi değil, bilakis ölüyü öbür dünyada korumak ve ona hizmet etmek için orduda ve cemiyette bulunan kahraman veya en hizmetli kadını simgeler (çünkü Orta Asya'da bulunan balballar arasında kadın balbalları da vardır).

¾ Balballar, ölünün sonsuzluğunu simgelemek için dikilmiştir. Çünkü bazı balballar, Çinliler tarafından sonsuzluk simgesi olarak inanılan kaplumbağa heykelleriyle desteklenmiştir.

¾ Balballar ölü kişinin düşmanının ruhunu temsil eder.

¾ Balballar ölünün anısına dikilmiş, işlenmiş veya işlenmemiş alelade taşlardır.

Orhon Yazıtları’nda Oğuzlarla savaşıldığı yazılıdır: “Türk, doyunca acıkacağını, acıkınca doyacağını bilmez (önünü sonunu düşünmez). Çinliler’in entrikalarına kandıkları için devletlerini yitirdiler. Dokuz Oğuzlar da Çin’e göçtü. Ey Türk, kötü huylarından vazgeç.

Töğültün Ovasına konma; Çin ülkesine yaklaşma, aldanma-kanma, yok olursun. Ötügen’den göçenler ve kaçanlar kana bulandı hep öldüler. Oğuzlarla dört kez savaştık. Sonunda Türk halkı kazandı. Devlet sahibi Türk halkı şimdi soruyor: Devletim, hükümdarım nerelerde kaldı, ne oldu O’na? Her sözümüzü taşa yazdık. Hakanını iyi dinle: Gök çökmedikçe yer delinmedikçe senin devletini ve yasalarını kimse yıkamaz.”

1.3. İslamiyetten Sonra Türk Halk Sanatı

İslam mimarisinin ortaya koyduğu en önemli yapı tipi camilerdir. Bir camide harim(ibadet mekânı); duvarda ibadetin yönünü belirleyen niş şeklindeki mihrap, kapısı, merdiveni, sahanlığı olan ve mihrabın sağında bulunan minber yer alırdı.

(17)

11

Bazı camilerde ise mihrabın yanında maksüre denilen halifeler için yapılmış parmaklık veya kafesle ayrılmış bir bölüm bulunurdu. Bu bölüm Osmanlı camilerinde Hünkâr Mahfili adını almıştır. Revaklı avlular, genellikle camilerin bir öğesidir. Avlu, bir yapının önünde ya da arkasında üstü açık, yanları kapalı olarak bırakılan bölümdür. Revak, bir yapının önünde yer alan, uzun kenarlarından biriyle bu yapıya bitişik, diğer uzun kenarı boyunca sütunların taşıdığı bir kemer dizisiyle dışa açılan, üstü kubbe, tonoz ya da çatı ile örtülü mekândır. Caminin diğer önemli bir öğesi de minarelerdir. Minareler, kürsü denilen bir kaide üzerinde yükselir. Minarelerde gövdeyi çepeçevre kuşatan kenarları korkuluklu bölüm şerefe adını alır.

İslamiyetin ilk döneminde yapılan camiler, küçük mescitler şeklindedir. Bunların mimari ya da sanatsal herhangi bir özellikleri yoktur. Mescit, minbersiz küçük camilere verilen addır. Hz. Muhammed’in evinden camiye dönüştürülmüş olan Medine Camisi, kendinden sonraki tüm camilere örnek olmuştur. Yapının kare avlusu, doğu ve batıda mihraba dik, kuzey ve güneyde paralel ya da dik olarak uzanan, birbirinden sütun sıraları ile ayrılmış bölümlere verilen addır.

Resim.11. Medine Camisi,

Hz. Muhammedin inşa ettrdiği ilk camii.

Bu dönemlerde yapılan camiler genellikle kare ve dikdörtgen planlıdır. Erken dönem İslam sanatını sırasıyla dört halife döneminden sonra Emevi sanatı takip etmiştir. Abbasi sanatı 750 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesi ile birlikte devletin merkezi Şam’dan Bağdat’a taşınmış, İslam sanatı da doğuya doğru bir yayılma göstermiştir. Daha sonraları

Fatımiler ve Memluklar, Mısır’da birçok kültürel ve sanatsal yenilikler ortaya koyarak yeni bir sanatsal tarz ortaya çıkarmışlardır. Karahanlılar ilk müslüman Türk devletidir. Türk kültürü ile İslam kültürünü kaynaştırarak birçok sanat yapıtı ortaya koymuşlardır.

Gazneliler döneminde taşın ve taş süslemelerin kullanılışı Anadolu Türk sanatı yapıtlarıyla benzerlik gösterir. Gazneliler konumları gereği, Hint kültürü ile İran arasında bir köprü görevi de görmüştür. Büyük Selçuklular egemen oldukları İran, Horasan, Irak, Suriye ve Anadolu’da cami, türbe, medrese, saray, kervansaray gibi birçok mimari yapıt ortaya koymuşlardır. Anadolu Selçuklu sanatı ilk Türk beylikleri dönemi sanatından etkilenmiş ve gelişmiştir. Anadolu Selçuklu sanatı Anadolu’da gelişen Türk sanatının Osmanlılardan

(18)

12

önceki en önemli bölümünü oluşturur. Anadolu Selçuklu devletinin zayıflamasıyla Anadolu’da bir çok beylik devleti ortaya çıkmıştır. Anadolu Selçuklularıyla Osmanlılar arasında geçiş döneminde yer alan bu beylikler bir süre sonra Osmanlı devleti’nin egemenliği altına girmiş ve Osmanlı sanatının temellerini oluşturmuşlardır. Osmanlı devletinin kurulmasından sonra Anadolu’da bugün bile hala ayakta duran bir çok sanat yapıtı oluşturmuşlar ve bunun sonucunda da Türk Sanatı evrensel bir sanat olarak dünya sanat tarihindeki seçkin yerini almıştır.

Resim.12.SultanhanKervansarayı, Aksaray,1229-Selçuklu Dönemi.

(19)

13

UYGULAMA FAALİYETİ

Toplamış olduğunuz bilgi ve fotoğrafları derleyerek Türkçe ve yabancı dilde afiş hazırlayıp, sergileyiniz.

İşlem Basamakları Öneriler

¾ Çevrenizde bulunan kültürel değerler ve el sanatları ile ilgili fotoğraf ve bilgi toplayınız.

¾ Her fotoğrafla ilgili çekim yapılırken hakkındaki bilgiyi numaralandırarak not alınız.

¾ Büyük ebatlarda ve yeterli sayıda karton ve yapıştırıcı tedarik ediniz.

¾ Fotoğraflar ve bilgiler elde edilirken bölgeye ait internet sitelerinden de yararlanabilirsiniz

¾ Fotoğrafları gruplarına göre ayırınız. ¾ . Seyahat acentelerinden bu konuda yardım alabilirsiniz.

¾ Fotoğrafları sıralayınız ve konularına uygun açıklamaları Türkçe ve yabancı dilde altlarına yazınız.

¾ Uygun bir alanda sergilemek için öğretmeninizle irtibat kurunuz.

¾ Uygun bir alanda sergileyiniz.

Bu uygulamanızı yaparken arka sayfadaki kontrol listesini kullanabilirsiniz.

UYGULAMA FAALİYETİ

(20)

14

PERFORMANS TESTİ

DEĞERLENDIRME KONULARI Evet Hayir

¾ Çevrenizdeki kültürel değerlerin neler olduğunu biliyor musunuz?

¾ Çevrenizdeki kültürel değerlerin ve el sanatlarının fotoğraflarını çektiniz mi?

¾ Bu fotograflarla ilgili bilgi topladınız mı?

¾ Afiş için büyük bir kartonunuz var mı?

¾ Yapıştırıcınız var mı?

¾ Fotoğrafları gruplandırıp uygun bir sıralama yaptınız mı?

¾ Fotoğrafları kartona yapıştırdınız mı?

¾ Altlarına açıklama yazdınız mı?

¾ Açıklamaları yabancı dilde de yazdınız mı?

¾ Son kontrollerinizi yaptınız mı?

¾ Afişinizi asmak için öğretmeninizle irtibat kurdunuz mu?

Yukarıda yazılan noktaların hepsine cevabınız evet ise afişinizi sergileyebilirsiniz.

Hayır cevabınız var ise eksik noktalarınızı tamamlayarak afişinizi sergileyebilirsiniz.

PERFORMANS TESTİ

(21)

15

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

ÖLÇME SORULARI

1) Aşağıdakilerden hangisi bir sanat eseri değildir?

A) Heykel B) Roman C) Sinema D) Otomobil

2) Mimar, sanatını aşağıdakilerden hangisi ile ifade eder?

A) Kitabıyla B) Yaptığı Binayla C) Yaptığı Heykelle D) Yaptığı Resimle 3) Ağaca heykeltıraş da, marangoz da biçim verebilir. Ancak aralarındaki fark

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Biçimlendirmelerinde ki ifade tarzları B) Ağaca yaklaşımlarının aynı olması

C) İkisinin de para kazanma arzusunda olması

D) Yaptıklarını evlerinde aksesuar olarak kullanmaları

4) Güzel sanatlar denince aşağıdakilerden hangisinden bahsedilemez?

A) İnsanın yaratıcılığından B) İnsanın kendini ifade ettiğinden C) İnsanın gezme isteğinden D) İnsanın içini döktüğünden 5) Sanatı aşağıdakilerden hangisi ile sınıflandırmak mümkün değildir?

A) Kullanılan malzeme ile B) Yaratıcılık düzeyiyle C) Kimin yaptığıyla D) İfade ediş biçimiyle

6) Güney Sibirya’nın Altay dağları eteklerinde bulunan Pazırık Kurganında aşağıdakilerden hangisi bulunmamıştır?

A) Halı, kumaş, renkli keçe B) Savaş aletleri, fil fosili

C) Hayvan kavgaları ve insan figürleri ile süslü çok zengin tekstil işleri D) Atlı araba

7) “Türk doyunca acıkacağını, acıkınca doyacağını bilmez.”,”Gök çökmedikçe yer delinmedikçe senin devletini kimse yıkamaz.”sözleri nerede geçmektedir?

A) Orhon yazıtlarında B) Selçuklu yazıtlarında C) Çin yazıtlarında D) Sümerlerin yazılarında

8) İslamiyet döneminin en önemli yapıları düşünüldüğünde aşağıdakilerden hangisinden söz edilemez?

A) Camilerden B) Kervansaraylardan

C) Kiliselerden D) Külliye ve medreselerden

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

(22)

16

ÖĞRENME FAALİYETİ-2

Bu faaliyette verilen bilgiler doğrultusunda Anadolu’da süsleme ve el sanatları ile Anadolu Türk Mimarisini tanıtabileceksiniz.

¾ İkili üçlü gruplar halinde halı, kilim, keçe, minyatür, hat tezhip, cam işlemeleri, ahşap, metal, ebru, çini ve keramik örnekleri fotograflayıp sınıfınızda slayt yada projeksiyon gösterisi ile arkadaşlarınızla paylaşınız.

¾ Çevrenizde bulunan Anadolu Türk mimarisi örnekleri hakkında bilgi toplayınız.

¾ Bu topladığınız bilgileri turist grubuna nasıl aktarabilirsiniz düşününüz.

Arkadaşlarınıza aktararak rahat anlatım konusunda deneyim kazanınız.

2.ANADOLU TÜRK SANATINDA SÜSLEME VE EL SANATLARI

2.1. Halı Sanatı

Yeryüzünün çeşitli bölgelerinde ilkel el dokumalarından başlayarak çok emek ve üstün teknik isteyen dokumaların yapıldığını müzelerde ve hatta günümüzde bu geleneği sürdüren yerleşim merkezlerinde görüyoruz. Halı, bu dokuma işleri ve eserleri arasında en üst teknik ve yaratma yeteneği isteyen bir sanat eseridir.

Avrupalı Türkologlar tarafından kelimenin Türkçe kökenine bağlanması, bu tür bir eserin ilk kez Türkler tarafından ortaya konduğunu kanıtlamaktadır. Halının oluşturulmasında kullanılan sadece iki tür düğüm tekniği vardır: Türk ve İran düğümü.

Bunların hangisinin kültür tarihi açısından eski olduğunun belirlenmesi dünya kültürüne, o milletin katkısını da kanıtlayacak nitelikte olduğundan, bu konudaki tartışmalar yıllarca sürmüştür. Arkeolor tarafından Altay dağlarının Pazırık bölgesindeki beşinci kurganda yaklaşık 1,90 x 2 m boyutlarında bir halıyı gün ışığına kavuşturup incelemelere sununca, bundaki düğümlerin Türk düğümü olduğunu, dolayısıyla M.Ö. V. veya III. yüzyıla ait bu Türk düğümlü halıdan daha eski bir İran halısı mevcut olmadığı için Türklerin halı gibi önemli bir eseri, kültür tarihine İranlılardan önce kazandırdığı kanıtlanmıştır. Pazırık halısı

ÖĞRENME FAALİYETİ-2

AMAÇ

ARAŞTIRMA

(23)

17

olarak bütün dünyada tanınan bu halıdaki düğüm tekniği, sanat tarihçilerinin Türk halılarına olan ilgisini de arttırmıştır.

Resim.13. Pazırık Buluntusu ilk halı

Halıları dokuyanlar, folklorumuzun diğer önemli ürünlerinde olduğu gibi, unutulmuşlar ve anonim bir kimlik içinde yitip gitmişlerdir. Hiçbir halının ustasının adı belli değildir. Çevresini, doğayı, duygu ve hayallerini ilmek ilmek, ipliklere dolayan o genç kızların, kadınların adları, sanları asla bilinmez. Bilinen sadece yöresinin adıdır: Isparta, Lâdik, Gördes, Döşemealtı, Hereke, Sivas, Yağcıbedir, Bünyan, Milas, Konya, Demirci veya Türkiye dışında Kırgız, Kazak, Isfahan, Horasan, Buhara, Teke-Türkmen vb... Bazı halılar ise ana motiflerine göre adlandırılmışlardır. Armalı Uşak halısı, Çubuklu halı, Ejderli halı, Yıldızlı Uşak halısı, Konya hayvan halısı, Şimşekli halı, Mihraplı halı, Yılanlı halı, Minyatürlü halı, Nakışlı halı, Kuşlu halı vb. sayılabilir. Bazen de tarihi dönemlere göre ad verilen halı grupları vardır. Bunlar arasında da, Beyşehir Selçuklu halıları, Hun halısı, Konya Selçuklu halıları, Memlük halıları, Osmanlı saray halıları, Pazırık halısı, Selçuklu halıları ve Uygur halıları.

Resim.14. Antalya Bölgesi halı–19.yy Resim 15: Hun Halısı M.Ö. 3. yy.

(24)

18

Türkiye’de dokunan halılarda adları geçenler, ustaların adları olmasa da, işlenen motif ve süsler yaygın olarak tanınmıştır. Söz gelimi, baklava dilimi, karnıyarık, eli belinde, gonca gül, tespih, vazo, kurt ağzı, kılıç, kartal, çifte yay, bulut, fincan, el ve daha yüzlerce çiçek, ot ve hayvan, genç kızlarımızın hayalindeki sembol renk ve çizgileriyle halının ilmeklerinde can bulur. Halı tezgâhının karmaşık yapısının yanında kullanılan araç ve gereçlerin çokluğu ve çeşitliliği de önemlidir. Bütün işlemlerde kullanılan araç-gerecin sadece adlarını verirsek bu dokuma dalının neden önemli olduğu daha iyi anlaşılır: ağırşak, çıkrık, çile, taban (yastık), dişlik, yün tarağı, eğirmeç, gergi, gobal, çubuk çırpı, tokmak (köstek), ılğıdır, kirmen, kolçak, öreke, örgüç, yumak vb. Halıyı gün geçtikçe ve kullandıkça güzelleştiren o renk zenginliğini sağlayan kök boyalar apayrı bir emekle hazırlanır. Hangi bitkiden ne tür bir renk elde edileceğinin bilinmesi, Anadolu’daki halıcılık geleneğinin en önemli sırlarındandır Bilinen bazı bitkiler ve bunlardan elde edilen doğal renkler şunlardır: Kuru kayısı yaprağı, açık et rengi verir. Ceviz’in dalı, kabuğu veya kökü yeşili az kahverengi verir, ama taze ceviz kabuğu yeşilin daha koyu olmasını sağlar. Soğan kabuğu ile açık kahverengi, meşe yaprağıyla kızıla çalan kahverengi, gelincik çiçeği ile hafif pembe, karamuk çalısının kökünden leylak rengi, kök yavşandan sarı, külle karıştırılıp bekletilmişinden ise yeşilimsi kahverengi, yabani nane (yarpuz)den saman sarısı, üzüm zamanı mavi çiçek açan serkeleden kahverengi, sütleğenden koyu et rengi, cehri denilen kısa boylu ağacın ufacık meyvesinden koyu sarı, eynikten kaynama süresine bağlı olarak açık mavi, koyu mavi veya siyah renkler elde edilir.

Resim.16. Türkiye İlleri halısı.

Türkiye’deki el dokuması halıların ana maddesini oluşturan yün, hayvancılığın gelişmiş olduğu bölgelerde bol olarak elde edilir. Halının çözgü ve atkısında kullanılan yün ipliklerin, halıda çabuk solmaması için doğal kök boyalar ile işlem görmesi ve sağlamlığı, halının ömrünün uzamasını sağlamıştır. Her santimetre karede atılan düğüm sayısının fazla olması da, halının ömrünü uzatan başka bir noktadır. Yüzlerce yıldan beri aksatılmadan sürdürülen bu gelenekler dolayısıyla Türkiye’deki el dokuması halıların değeri anlaşılmıştır.

2.2. Kilim Sanatı

Halı-kilim sanatından söz etmeden önce onun ham maddesinin elde edilmesini sağlayan koyun ve onun ortaya çıkmasını sağlayan sosyal şartlardan söz etmek daha yerinde

(25)

19

olur kanısındayız. Çünkü halı-kilim sanatı ile koyunun ehlileştirilmesi, göçebe hayatın şartlarından dolayı çadırların içinin döşenmesi ve çadır için gereken keçenin elde edilmesi arasında yakın bir ilişki vardır. Tarihçilere göre Altay bölgesindeki bir yer adından dolayı

“Afanasyevo kültürü” denilen kültür alanında, ilk kez at ehlileştirilmiş olup bu bölgede yaşayan insanların da Hunlar olduğu belirtilmiştir. “Hayvan yetiştiren atlı göçebelerin, göç ederken, yük taşıyan hayvanlarca taşınabilecek, kolay nakledilebilen çadırlara ve çadır eşyalarına ihtiyaç vardı. Çadırların tanziminde Avrupa üslubunda mobilyalar tanınmıyordu.

Böylece çadırların tanziminde en önemli rolü halılar oynuyordu.

Resim.17. Akdeniz Bölg. Sekizgen kilim-19.yy Resim.18. Doğu And. Bölgesi kilim19.yy Atla beraber koyun bozkır şartlarının vazgeçilmez hayvanıdırlar. At manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu karşısında Türklere hayat hakkını sağlarken koyun da yapağıyla giyinecek ve barınacakları eşyaların yapımına imkân vermiştir. Türkler koyunların yünlerinden keçeler yapmışlar ve koç başlarını da keçelerine, kilimlerine-halılarına vb damga olarak işlemişlerdir. Kuşkusuz bir kültür unsurunun bir bölgede bulunması o kültür unsurunun o bölgeye ait olacağı anlamını taşımaz. Fakat bulunan kültür unsurunun özellikleri, kollarının daha çok hangi sosyo-kültürel çevrede oluştuğu ile o çevrede neyi ifade ettiği, bir kültür unsurunun hangi bölgenin ya da sosyo-kültürel çevrenin eseri olduğu hakkında önemli ipuçları verir. Mesela antropologlar arasında, bir kültür unsuru daha çok nerede bulunuyor ve sosyo-kültürel hayat açısından önemli anlamlar taşıyorsa o kültür unsurunun oranın eseri olduğu hakkında yaygın bir görüş vardır.

Resim.19. Çanakkale Bölgesi kilim–18.yy

(26)

20

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi İran üslubunda hâkim olan unsur, bitki damgasıdır.

Türk üslubunda ise koçbaşı ve soyut damgalar esastır. Bu fotoğraflar Pazırık halısı ve halıcılık tarihi konusunda sanırız önemli bilgiler vermektedir. Mesela Pazırık halısındaki hâkim damgaları, araştırma alanımızda yalnızca halı-kilimlerde değil, bir evin dış duvarında, kâğıt paralarda “ortak çekiçlerin” arasında, bir mezar taşında, hatta tuvaletlerin tavanlarında veya duvarlarında görebilirsiniz. Ayrıca bu kadar geniş bir alandaki insanların yüzyıllarca aynı damgaları işlemeleri, Pazarık halısını hiç görmeyen adını dahi duymayan insanların, o halıdaki damgaları günümüze kadar devam ettirmeleri kültürün aktarılarak uygarlıklarla yaşadığının en büyük göstergesidir. Anadolu Selçuklu halılarının en önemlileri Konya Alâeddin ve Divriği Ulu camilerinde bulunanlarla, Mısır’da Fustat’ta yapılan kazılarda ortaya çıkan halılardır. Selçuklu halılarında geometrik motifler, üsluplaştırılarak geometrik karekter kazanmış bitkisel motifler, halı zeminini sonsuz bir düzende kaplar. Bordürlerde kufi yazılara da yer verilmiştir. Seçuklular döneminde Batıya kadar da uzanan geniş bir alana halı ihraç edilmiştir.

Yüzyıllar boyunca kök boyalar, cehri çalısı, taze ceviz kabuğu, soğan kabuğu, palamut, mazı, sarı ot kökü, nar kabuğu cam kabuğu, somak ve ekliz otu gibi bitki ve kabuklarından elde edilmiştir. Kilim ve cicimler ise Türk dokuma sanatının halıdan farklı teknik ve desen özellikleri gösteren bir bölümüdür. Kilimler dokundukları Malatya, Kırşehir, Eşme, Obruk, Emirdağ, Karasu gibi yer adlarına göre gruplandırılırlar. Türkmen ve Yörük kilimleri ise ayrı gruplar oluşturur. Kilimlerde bitki ve hayvan kökenli motifler usluplaştırılarak kullanılmıştır. Her iki yüzde de desen ve renkler aynıdır. Düğüm bulunmaz ve dik tezgâhlarda dokunurlar.

Cicim, kilime benzemekle birlikte dokuması farklıdır. Düz dokumanın arasında deseni oluşturan ayrı yün iplikler kullanılır. Çalışan kişi, dik tezgâhlarda ön yüze göre farklı olan arka yüzden deseni işler. Sili dokunması da ayrı bir kilim çeşitidir.

.

2.3. Keçe Sanatı

El sanatları içinde en eski tekniklerden biri olan tepme keçe sanatı, Orta Asya'ya özgü göçebe yaşam biçiminin bir öğesi olarak gelişmiş ve batıya yönelen Türk boyları tarafından Anadolu'ya taşınmıştır. Keçenin temel hammaddesi yündür. Tepme keçe atölyelerinde ürünlerin elde edilmesinde kalıp, kalıpleş, çubuk, makas, halat, su kabı, süpürge, terazi, buhar kazanı, boya kazanı gibi basit araçlar kullanılmaktadır. Keçe ürünleri desenli veya desensiz üretilmektedir. Keçe yapım atölyelerine ulaşan yünün kalitesine veya rengine göre ayrılması, ürünün boyutlarına uygun miktarda elyafın tartılması ve atılması, desenin hazırlanması tepme keçe yapımında uygulanan ön işlemlerdir. Keçe, hayvan ve insan kılı gibi protein bazlı doğal elyafın su, sabun ve basınç ile kilitlenip kenetlenmesinden oluşan bir tekstil ürünü. Bu kilitlenmenin hızının artmasında su ve sabun katalizör, dövme ise ana unsur olarak görev alıyor.

M.Ö. 3. yüzyıldan beri Asya göçerlerinin hayatında önemli bir yeri olan keçenin sadece ihtiyaç olarak değil, aynı zamanda inançlarını, mitolojilerini yükledikleri, hatta tapındıkları bir ürün olarak. Asya keçesi 10. yüzyılda göçerlerle birlikte Anadolu’ya

(27)

21

gelmiştir. Ancak, Hititler’de 3.ve 5. yüzyıllarda keçenin varlığını kanıtlayan mezar buluntularına da rastlanmıştır. Şamanizm döneminde keçe tapınma unsuru olarak kullanılıyordu. Şaman’ın kostümü de dâhil, Şaman’ın fal bakmak için kullandığı objelerin çoğu keçeden imal ediliyordu.

Resim.20. Keçe üzerine yapılmış Grifon ve Dağ Keçisi mücadelesi. MÖ. 2.yy

12. yüzyılda, Anadolu'da ilk esnaf dayanışma birlikleri ile kardeşlik ve dayanışma ruhunu temsil eden “Ahiliği” kurmuşlardır. Eskiden Anadolu’da keçe hem kızın, hem de erkeğin çeyizinde mutlaka yer alıyordu. Çadırlara keçeden kadın ve erkek kuklalar asılıyor, bunların hanenin hanımına ve beyine iyi şans getireceğine inanılıyordu. Keçenin Türk toplumdaki yerini daha iyi anlamak için en güzel kaynaklardan biri Dede Korkut Masalları olarak kabul ediliyor. Otağlardan oluşan eski Türk yerleşim birimlerine dıştan bakıldığında ak keçe, kara keçe, süslü keçe ile yapılmış topak evler, ailelerin zenginliklerinin simgesi ve sınıf ayrımının bir göstergesi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray, ürün standartlarını bizzat denetliyor ve ustalara belirlediği yüksek standartlara uygun keçeler sipariş ediyordu.

Resim.21. Kuş ve Yıldız Motifli Keçe. Resim.22. Koç Boynuzu Motifli Keçe

(28)

22

Üretim esnasında desenlendirmenin yapılabilmesi için daha önce oluşturulmuş ve uygun renklerde boyanmış keçe yüzeyler kullanılmaktadır. Desene uygun biçimlerde (baklava, erit vb.) kesilen bu parçalar, desenin elde edilmesinde doğrudan etkili olmaktadır.

Desenin hasırın üzerine yerleştirilmesinden sonra atılarak serbest hale getirilmiş yünün, çubuk veya sepki denilen araç yardımıyla ser-pilmesi işlemine saçma denir. Yünler musluk suyu ile ıslatılır. Bu keçeleşme etkenlerinden biri olan nemi sağlamaktadır. Yün, hasır ile birlikte sarılarak tepilir ve hamamda pişirilir. Hamamda veya atölye ortamında pişirme işlemi tamamlanan keçe ürününün, bitirme işlemine geçilir. Bol su ile çiğnenerek durulanan keçe, süzdürülerek kurutulur. Keçe ürünlerinin kullanım alanları arasında yaygı, seccade, kepenek, kundak, çizme ve patik, sikke, fes, pano, kapı perdesi, sedir keçesi, yelek, yolluk, heybe, deve ağızlığı ve paspas bulunmaktadır.

Keçe ürüne, yapan ve yaptıran kişilerin adları yazılır. Keçelerin üzerine mavi, kırmızı yeşil renklerden oluşan motif ve şekiller işlenmektedir. Demiryolu, göbek, yıldız keçelerin üzerine işlenen mo-tiflerden bazılarıdır. Tarih boyunca birçok yerde kullanılan keçenin kullanım alanı, sanayiinin getirmiş olduğu yeni ürünler nedeniyle giderek daralmıştır. Bu nedenle keçecilikte yok olmaya yüz tutan el sanatlarımızdan biri olmuştur.

Günlük yaşamda kullanılan keçe örnekleri:

¾ Külah:Dikişsiz , tek parçadan yapılmış sivri uçlu başlık. Keçeci esnafı giyer.

¾ Üsküf:Yeniçeri börkünün kenarları sırma işli bir çeşitidir.

¾ Taç:Şeyh ve dervişlerin giydiği keçeden yapılmış başlık ki bu başlıklar üzerinde destar ve dilimler tarikatları belirltirdi.

¾ Takke:Halk tarafından giyilen başlıktı.

¾ Arakiyye:Mevlevilerin giydiği bir cins keçe başlıktır. Sikkeden daha ince ve daha kısadır.

¾ Töz'ler: (Keçeden tanrı ve ata idolleri) Hun kurganlarında kazılarda ele geçmiştir.

¾ Keçeden Hayvan Heykelleri:Kaz, kuğu, v.s. (Hun kurganlarından ele geçmiştir).

¾ Yastık:Orta Asya'daki göçerlerde kullanılmaktadır.

¾ Çuval:Sıcak-soğuk geçirmediği için eskiden kar ile Afyon sakızının nakliyesinde kullanılırdı.

¾ Ayakkabı Keçesi:Ayakkabı tabanına konulan keçelerdir.

¾ Seccade:Namazlağ, camii keçeleri.

¾ Çizme: Hun kurganlarından kazılarda ele geçmiştir.

¾ Çorap: Hun kurganlarından kazılarda ele geçmiştir.

(29)

23

¾ Elbise: Hun kurganlarından kazılarda ele geçmiştir.

¾ Aba: Siyah ve beyaz keçeden yapılan önü açık hırka.

¾ Yelek: Açık veya koyu renk olabilen önü düğmeli, cepli, desensiz, keçe yelek.

2.4.Minyatür

Batı dillerinde bir nesnenin küçük boyutlardaki örneğini belirten “minyatür” sözcüğü, zamanla kitap resmi için kullanılan bir terim halini almıştır. Eski Türk kaynakları kitap resmi için “nakış”, “tasvir”; minyatür ressamı için de “nakkaş”, “musavvar” gibi sözcüklere yer verirler. 8. ve 9. Yüzyıla ait olan ve günümüze gelmiş Türk resim sanatının örnekleri arasında, duvar resmi ve figürlü işlemelerin yanında minyatürler de bulunmaktadır. Türklerin eski yurtları Orta Asya’da, Türkistan’da yaşadıkları döneme ait olduğu düşünülen minyatür örnekleri hala Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunmaktadır.

Fatih Sultan Mehmed döneminden, 19. Yüzyıla uzanan döneme ait çok sayıda minyatür eser günümüze ulaşmıştır. Fatih Sultan Mehmed döneminde yapılmış birçok minyatürlü eser, Türkmen minyatürlerinin etkisini göstermektedir. Bu eserler dönemin giyim, müzik aletleri ve eğlence hayatı gibi bazı özelliklerini de yansıtırlar.

Resim.23.Sultana hediye sunulması Resim.24.Kanuni Sultan Süleyman Levni, Surname-i Vehbi. ve Mohaç Savaşı (Hünername).

Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Osmanlı minyatür sanatında pek çok yeniliğin denendiği bir dönemdir. Bu yenilikler arasında, tarihi olayları saptama anlayışının

“şehnamecilik” adıyla resmi bir görev halini alması da vardır. Bu anlayış içinde tarihi olaylar yazma olarak kayda geçirilirken bir yandan da resimleniyordu. İmparatorluğun doğu ve

(30)

24

batısındaki savaşlar, fetihler ve seferler, tahta geçişler, yabancı elçilerin kabulü, bayram kutlamaları gibi önemli olayların yanı sıra, bazen sultanın yalnızca tek bir seferi de ele alınabiliyordu

Sonraki dönemlerde tarihi olayları gerçekçi bir tavırla saptama anlayışı, artık Türk minyatür sanatının değişmez bir özelliği olarak gelenek haline gelecektir. Öte yandan minyatüre bakanların olayların bütününü anlayabilmesi için binalar açık bir kesit halinde gösterilmiştir. Topkapı Sarayı’nı gösteren minyatürler, önemli özellikleri ve genel görüntüsüyle sarayın bu dönemdeki durumunu yansıtan birer belge değerindedir. Şematik bir biçimde ele alınmış olan saray sahnelerini gösteren minyatürlerde birçok olay tasvir edilmiştir. Katipler, öteki görevliler ve toplantı halindeki vezirler resmedilmiştir. Kubbealtı revağının altında, köşede maaş olarak dağıtılacak altın ve gümüşler tartılmakta, keselere konup, mangalda eritilen balmumu ile Sultan’ın Topkapı Sarayı ikinci avlusunda tahta çıkma töreni de yalın düzenleme şemasına bir örnektir. Bu kompozisyonda yeni sultana bağlılıklarını sunacaklar yarımay biçiminde çizilmişlerdir. Bu kompozisyonda olayın bütün ayrıntıları tam olarak ele alınmış, eser böylelikle resimli bir belge niteliği kazanmıştır.

Resim.25. Kalede yangın, Arzu Taşkıran Sağıroğlu. Resim.26. Yavuz Sultan Selim’in Donanma Komutanı Barbaros Hayrettin Paşa’yı Kabulü (Süleymanname)

Kitap ressamlığı olarak da adlandırılan minyatür sanatı klasik batılı resim sanatından farklı bir gelişim gösteren ışık, gölge oyunları ve derinlik boyutunu önemsemeyen bir resim tarzıdır. Genellikle tarih ve edebiyat ile ilgili kitaplarda rastlanan minyatür sanatı için İstanbul en önemli merkez olmuş ve bu sanat her zaman saray tarafından desteklenmiştir.

Minyatür sanatı XVIII. yüzyıldaki Batılaşrna akımına dek önemli bir sanat olarak devam etmiş klasik Batı resminin yaygınlaşmasıyla orjinalliğini ve önemini yitirmiştir. Bugün minyatürler sanat değerlen kadar belge değeri de taşımakta, bir çok müzede seçkin örnekleri sergilemektedir.

(31)

25

Kanuni döneminde başlayan tarihi konuların işlenmesi ve Şehnâmecilik’e bağlanıp devletin resmi tarihini belgeleme niteliği alması, klasik döneminde Türk minyatürüne ana karakterini kazandıracak, İslam ülkelerinde gelişen minyatür sanatı içinde ötekilerden ayrılan bir okul oluşturacaktır.17. yüzyılda minyatür sanatı bir yandan geleneksel üslubu sürdürürken öte yandan albüm resmi birdenbire büyük bir önem kazanmıştır. Hiçbir metne bağlı olmayan tek tek figürlerin ya da günlük hayatla ilgili konuların işlendiği örneklerden oluşur. Çeşitli tipte insanlar giyim özelliklerini belirtmeye özen gösterecek biçimde işlenmiştirBatı’ya açılışın yoğunlaştığı Lale Devri’nde minyatür sanatında Batı resmi tarzında ilginç gelişmelere tanık olunur. 19. yüzyıl boyunca minyatür sanatı güncelliğini yitirmiş ve yavaş yavaş yerini Batı resim tekniğiyle yapılmış yağlıboya tablolara bırakmıştır.

Bilinen en eski minyatürler Mısır'da rastlanan ve İÖ 2. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani elyazmaları'nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hıristiyanlık yayılınca minyatür özellikle elyazması İncilleri süslemeye başladı. Avrupa'da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı.

2.5. Hat Ve Tezhip Sanatı

Arapçada çizgi ya da bir satır yazı anlamına gelen hat sözcüğü, bugün Arap harfleriyle yazılmış güzel el yazısı karşılığı olarak kullanılmaktadır. Hat güzel yazı sanatı olup yazarlarına “hattat” denir: Kûfî, sülüs, nesih, muhakkak, reyhanî, tevki', icâze, talik, divanı, celi, rik'a, markili dâhil, bin kadar çeşidi vardı. Halıcılık, kumaşçılık, dericilik, ciltçilik, kitapçılık, tezhipçilik, porselencilik, kehribarcılık, mürekkepçilik, mobilya, sandalcılık da ayrı birer sanat dalı olarak her sahada eserler verilmiştir.

Resim.27. Hat –Tezhip, Cennet Anaların Ayakları Altındadır.

Yazıya verilen değer, bütün İslam kültürlerinde hat sanatının çok üstünde durulmasına yol açmıştır. Özellikle Osmanlı kültürü içinde hat sanatı çok ilerlemiş, işlevsel görevinin yanı sıra, estetik bir düzeye yükselmiş, adeta batı resim sanatındaki tabloların yerini tutar olmuştur. Gerçek bir tablo gibi çerçevelenerek duvara asılan güzel yazı örneklerinden ünlü hattatların yapıtlarına Osmanlı tarihinde çok büyük paralar ödendiği bilinmektedir. Güzel yazı, yalnız levhalarda değil, bundan başka el yazması kitaplarda, fermanlarda, diplomalarda,

(32)

26

cami iç ve dış duvarlarında, çeşitli yapıların yazıtlarında, mezar taşlarında, pencere kapağı ya da kapı kanadı gibi mimarlık öğelerinin üstlerinde, halı bordürlerinde, kutu, vazo, tabak gibi gündelik eşyada da kullanılmıştır.

Resim.28. Hat-Tezhip, ALLAH

Hat sanatında yazı gelişigüzel yazılmaz, her yazı türünün kendine özgü özellikleri, inceden inceye saptanmış kuralları vardır. Tarih boyunca ünlü hat ustaları zaman zaman yazı kuralları oluşturmuşlar ve bunları saptamışlardır. Çeşitli yazı türleri birbirlerinden, harflerin büyük ya da küçük olması, biçimi, aralıkları, bazı harflerin birbirlerine bitiştirilip bitiştirilmemesi, bazı yazı işaretlerinin kullanılıp kullanılmaması gibi özellikleriyle ayrılır.

Taş baskısıyla çoğaltılan KURAN'lar, çağında en uzak İslam ülkelerine kadar yayılmıştır. Bu yapıtlar günümüzde de yazı sanatının en değerli örneklerinden sayılır. Osmanlı Devleti'nin arması ve padişahın imzası olarak kullanılan tuğra da bir tür istif yazıdır. Oğuz Han'ın yazılı nişanından çıktığı bilinen tuğra, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları'nca da kullanılmıştır.

Tezhip sözcüğü Arapça “zeheb” altın sözcüğünden gelmektedir. El yazması eserleri murakka denilen hüsn-i hat yani güzel yazı levha ve albümleri ile padişah tuğralarına altın yaldız ve boya ile yapılan bezeme sanatına verilen addır. Tezhiple bezenmiş eserlere

"müzehhep" ezilmiş toz altınla birlikte sulu guvaj boya ile tezyinat yapan sanatçılara da

"müzehhip" denir. Sadece altınla yapılan tezhip çeşitlerine "halkari" denir.

Tahrirli ve tahrirsiz olmak üzere iki türlüdür. Sayfa kenarlarında o sayfadaki yazının neye ait olduğunu göstermek için yazılan yazıların etrafını çevreleyen yuvarlak ve içi boş süslemelerle "gül" denir. Bu gül motiflerinin daha büyük ve süslü olanlarına "şemse" denir.

Genellikle şemse cilt kapaklarının ortasına yapılan bir bezeme çeşididir.

(33)

27

2.6. Cam İşlemeleri

Anadolu uygarlıklarından elde edilen cam işçiliğinin seçkin örnekleri günümüzde

"Cam"ın tarihi gelişimi konusuna ışık tutmaktadır. Çeşitli model, formlarda vitray, Selçuklular döneminde geliştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'un fethedilmesinden sonra camcılığın merkezi bu kent olmuştur. çeşm-i bülbül, Beykoz işi bu dönemden günümüze ulaşabilen tekniklerdir. Gazyağı lambaları, lale vazoları, gülsuyu şişeleri, fincan kâseleri, şekerdanlıklar, vitray panoları, karatlar, kadehler vb. diğer mutfak gereçleri bu teknikler kullanılarak üretilmiştir. Anadolu'da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir - Görece köyü’ndeki ustalar tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu'nun her tarafında temelinde nazar inancı olan cam boncukları görmek mümkündür.

Resim.29. Cam işleme, Osmanlı nargilesi.

Nazardan (kötü bakıştan) korunması istenen canlı, cansız tüm varlıklarda nazar boncuğu bulundurulur. Nazarlık yoluyla canlı veya nesneye yönelen bakışların dikkatinin başka bir nesneye yöneleceğine inanılır, bu nedenle nazar boncuğundan yapılan nazarlıklar canlının veya nesnenin görünen bir yerine takılır.

Nazar Boncuğu : Akdeniz ve Ege halklarında açık gözlü insanların kem gözlü olduğuna dair bir inanış vardır. En yalın anlatımıyla haset, başkasında olanla ilgilidir kendisinde olanın başkasında olmaması isteğidir. Bu bakışla, geleneksel ve modern toplumlarda öne çıkan iki basit haset biçimini ayırt edebiliriz. Geleneksel toplumlarda haset, kendinde olmayanın, başkasında olmasını çekememe biçimindedir. Negatif bir eşitlik talebi

olarak eşitler arasında, yakınlar, akrabalar, kardeşler, arkadaşlar arasında belirir

(34)

28

Resim.30. Cam işleme, Nazar boncuğu.

Mevlana Mesnevi’sinde, Tanrı’ya haset eden kişi yoktur, diyor. Eşitlenme veya eşitler arasında eşitliği koruma arzusu olarak haset, ister istemez bir adalet tartışmasının içinden doğar veya yaratır. Geleneksel toplumların hasedi, düş kırıklığı ve utancın eşlik ettiği, bir çeşit adalet ölçütünün olanaksızlığı duygusudur. Dolayısıyladır ki büyüklenir, böbürlenirseniz, kendi gözünüz size de değebilir. Bir Azerbeycan sözü şöyledir: “Özüm özüme gözüm değdi.” Hasedin bu biçiminde göz, kendini görür. Modern toplumun hasedinde ise göz kendine kördür. Kendini ayrıcalıklandırır, kendinde olanın, başkasında da olmasını çekemez. Bu toplumlarda haset, hırs ve hıncın eşlik ettiği, adalet arayışının unutulmuşluğuna denk düşer. Rekabet her şeydir. Utanmasızca, en iyisi benim/biziz denir, bir adalet kaygısı gütmeden sahiplenilenin başkasında olmamasına çalışılır.

Başa kötü bir şey geleceği ima edildiğinde veya kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirildiğinde tükürür gibi yapmak Anadolu inanışları arasındadır. Üç tükürük bir kem bakış savar. Bıçak, makas gibi kesici sivri nesneler elden ele geçerken “tu” demek bunlardan biridir. Ama tükürükle, nazar, bela kovmak sadece Anadolu’ya özgü değil. Yunanlı balıkçılar kem gözü savmak için ağlarına, Roma’lılar siftah ettikleri paraya üç kez tükürürlermiş. Bir Rumeli inancındaysa, kendi göğsüne üç kez tüküren kem gözü defedebildiğine inanılmıştır. Türkmenlerde ise yılanın ağzına tükürülürse öleceğine ve bir daha kişinin göze gelmeyeceğine inanılmaktadır.

Resim.32. Cam işleme, Lale nazar Resim.31. Cam işleme, Altın nazar boncuğu boncuğu

(35)

29

Hem üç büyük din nazarı gerçek sayar hem de tükürük mucizevîdir. Hadis yazılarında, Muhammed’in, damadı Ali’yi hasta gözlerine tükürerek iyileştirdiği anlatılır. Eski Ahit’de, İsa’nın tükürük yoluyla sağır dilsiz bir adamı, konuşur işitir kıldığı yazılıdır. Tükürüğün, uğursuzluğa, belaya, efsuna, büyüye iyi gelmesi, kem göz inanışı kadar yaygın, eski ve ortak kökenli gibi görünüyor. Nazar kelimesi Türkçe'de kem göz manasına gelmekte ve daha ziyade "gelme", "uğrama", "değme" ve "etme" fiilleriyle birlikte; "nazara gelme", "nazara uğrama", "nazar değme" ve "nazar etme" şeklinde kullanılmaktadır. Bilim adamları ve Doktorlar tarafından Nazarın henüz pozitif bir etkisini kabul etmemektedirler. Buna rağmen, gerek folklor olarak gerekse dinî bir inanç olarak, dünyanın hemen her yerinde milyonlarca

insan nazarı tanımakta ve ona inanmaktadır.

Her ne olursa olsun bilhassa halk arasında bazı kimselerin sebebi bilinmeyen olağanüstü nazar (göz değmesi) güçleri olduğuna inanılır. Bu güce sahip bir kimsenin, bir insana, bir hayvana ve özellikle bir çocuğa bakmakla durup dururken hastalık, sakatlık, ölüm gibi bir olayın meydana gelmesine yol açacağı sanılır. Her hangi bir olay böyle bir sebebe bağlandığı zaman "nazar değdi”, nazara geldi”, "nazara uğradı" denilir. "kem göz" tabiri de, nazarı değen kimseler için kullanılır.

İslâm’dan önceki devirlerde nazar boncuklarında bir kuvvet ve kudret var zannedilir, bu zan sebebi ile çocuklarin omuzlarına nazar boncukları takılır, bu boncuklar nazarı önler kabul edilirdi. Arabistan'da bir zamanlar nazar boncuğu yapımı yasaklanınca bazı ustalar İzmir'e gelmişler. Türk ustalar ise bu mesleği İzmir'de Helheleci olarak bilinen Arap ustalardan öğrenmişlerdir.

Resim.33. Tavan göbeği, Antalya-19 yy.

2.7.Ahşap Sanatı

2.7.1.Ağaç - Ahşap İşçiliği

Geçmişten günümüze sürüp gelen maddi kültür ürünleri arasında yer alan ağaç işçiliğinin geleneksel sanatlarımız arasında önemi büyüktür. Türkler İslamiyet’ten önce Orta Asya'da ağacı kutsal saymış, bunu sanat yapıtlarında kullanmışlardır. Kurganlarda özellikle Pazırık'ta yapılan araştırmalar sonucu ağaç işi buluntuların yanı sıra at eğeri, koşum takımlarında kullanılan ağaç parçaları bulunmuştur. Zamanın tahribine karşı fazla dayanıklı bir madde olmayan ahşap sanat eserlerinden günümüze pek örnek kalmamıştır.

Anadolu'da Selçuklu döneminde gelişmiş, kendine özgü bir şekil almıştır. Selçuklu, Beylikler dönemi ağaç eserleri daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari

(36)

30

elemanlar olup gerçekten çok üstün işçilik göstermektedir. Osmanlı dönemi ahşap işçiliğinde sadelik hakim olmuş, çeşitli teknikler daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, rahle, Kuran muhafazası gibi kullanım eşyası, pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, sütun başlığı, tavan, mihrap, minber (vaaz kürsüsü) , sanduka gibi mimari öğelerde uygulanmıştır. Ağaç işçiliğinde en çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz, gül ağacı kullanılmakta, kakma, boyama, kündekari, kabartma - oyma, kafes gibi teknikler uygulanmaktadır.

2.7.2. Baston Asa

Bu teknikler Zonguldak, Bitlis - Ahlat, Gaziantep, Bursa, İstanbul - Beykoz, Ordu illerinde halen devam eden baston yapımcılığı ile günümüze ulaşmıştır. Ülkemizde baston, asa yüzyıllar boyunca kullanılmış, 19. Yüzyılda yaygınlaşmıştır. İşçiliğinin yanı sıra hammaddesine göre değer kazanan bastonların sap kısımları gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden, gövde kısımları gül, kamış vb. ağaçlardan yapılmaktadır.

2.7.3. Müzik Aletleri Yapımı

Müzik aletleri yapımı eskiden beri devam eden bir sanattır. Bu aletler ağaç, bitki, hayvan bağırsakları, kıl, kemik, boynuzlardan yararlanılarak yapılmaktadır. Telli çalgılar, nefesli çalgılar, vurmalı çalgılar gibi gruplandırılmaktadır.

2.7.4. Semercilik

Yük taşımak amacıyla eşek, katır, beygir gibi binek hayvanlarının sırtına yerleş- tirilen ağaç iskeleti yastığa semer denilmektedir. Ağaç, metal, saz, deri, dokuma gibi malzemelerden hazırlanmaktadır. Semeri bağlamak için kolan, kayış veya kaytan gibi sağlam şeritler kullanılmaktadır.

2.7.5. Kaşıkçılık

Kaşıkçılık, Anadolu'nun bazı yörelerinde günümüzde de sürdürülen el sanatların- dandır. Özellikle Konya'da Selçuklular döneminden bu yana sürdürülen tahta kaşık yapımı bir çok ili-mizde devam etmektedir. Tahta kaşık yapımında genellikle şimşir, meşe veya armut gibi ağaçlar kul-lanılmaktadır. Küçük keser, törpü yardımıyla şekillendirilen kaşıklar genellikle Akseki, Gediz, Taraklı bucaklarında yapılmaktadır.

Günümüzde yemek kaşıkları yanında süs, oyun kaşıkları da yapılmaktadır. Zımpara ile temizlenen kaşıklar üzerine çeşitli resimler, bezemeler, yazılar basılıp, boyanır cilalanarak satışa sunulmaktadır.

2.8.Metal İşlemeleri

Resim.34. Bakır, cezve takımı.

(37)

31

Hammaddesi metal olan geleneksel sanatları, kullanılan madene, kullanım alanına, tekniklerine vb. sınıflandırmak mümkündür. Roma, Bizans dönemlerinde Anadolu'nun gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu bilinmektedir. Büyük Selçuklular ile birlikte İslam maden sanatında önemli gelişme görülmektedir. Selçuklular sanatın birçok dalında olduğu gibi maden sanatının gelişiminde de önemli rol oynamışlardır. Bu dönemlerde gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu, Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre, Siirt, Harput, Erzincan, Erzurum gelmektedir. Osmanlı döneminde Anadolu'da, Balkanlarda maden sanatının doruk noktasına ulaştığı bilinmektedir.

Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Tokat, Malatya, Elazığ, Erzurum, Trabzon, Giresun, Ordu, Sivas, Tokat, Kayseri, Çankırı, Çorum, Amasya, Kastamonu, Konya, Burdur, Denizli, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Bursa, İstanbul, Edirne Osmanlı döneminde maden atölyeleri bulunan günümüzde de bakırcılık merkezleri olan illerdir. Maden işçiliğinde dövme, telkari, kazıma (kalemkâr), çekiç işi, kakma, küftgani, savatlama, ajur kesme gibi teknikler kullanılmaktadır.

2.8.1.Demircilik

Kapı tokmakları, mutfak araçları, tarım araçları, hayvan koşumları, mimaride kullanılan araçlar, müzik aletleri vb. yapımında kullanılmaktadır. Anadolu'da Tunç çağında bakıra kalay katılarak tuncun elde edilmesinden sonraki dönemlerde bakır, altın, gümüş gibi madenler de dövme, dökme tekniğiyle işlenmişlerdir.

2.8.2. Bakırcılık

Resim.35. Bakır, ibrık-Osmanlı Dönemi

(38)

32

Yapılan araştırmalar, Anadolu'da bakırcılığın gelişiminin, çok eski tarihlere dayandığını, bakır cevher yataklarının eskiden beri işletildiğini doğrulamaktadır. Anadolu sanatında önemli bir yeri olan bakır, süslemeye de çok elverişli bir madendir. Günlük kullanımda kap-kacak, takılar, miğferler, kapılarda, kapı süslemelerinde, yapı unsuru olarak kullanılmıştır. En çok kullanılan maden bakırdır. Bakır kap yapım teknikleri; dövme, dökme, sıvama (tornada çekme), preste basma olarak dört çeşittir. Günümüzde en çok kullanılan maden işleme olarak bakır, kalaylanarak mutfak eşyası yapımıyla geniş bir şekilde sürdürülmektedir.

2.8.3. Bıçakçılık

Bir sapla keskin bir ağızdan oluşan bıçağın, Anadolu'da tarih öncesi dönemlerden beri kullanıldığı bilinmektedir.Bıçaklar biçimlerine göre pala, hançer, gaddare, saldırma vb.

isimler almaktadır. Sapları, abanoz, fildişi, gümüş, altın kaplama olan bu bıçakların elmas, mercan, yakut, zümrüt vb. taşlarla süslü olanlarına saray için yapılanlarda görmek mümkündür. Günümüzde paslanmaz çelikten yapılan sabit saplı sofra bıçakları ile açılır kapanır cep çakıları görülmektedir. Anadolu'nun bazı yörelerinde sap kısımları çeşitli işlemlerle süslü bıçak el işi bıçak yapımı sürmektedir.

. 2.8.4. Telkari

İnce altın veya üç boyutlu nesne oluşturacak biçimde, çeşitli desenler yaratarak henüz ısıyla edindiği plastik niteliği kaybetmeden işleme tekniğidir. Telkari takılar, fincan zarfları, kutular, sürmedanlardır.

2.9. Ebru Sanatı

Kâğıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden biri... Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi usta-çırak usulü ile öğrenilen ve sanatçının iradesi dışında birçok değişkenden etkilenen bir sanattır. Ebru, renklerin suyla dansının yarattığı bir ahenktir aslında. Bazı kaynaklar ebrunun, yüz suyu anlamına gelmiş "ab-ı ru" sözcüğünden, bazı kaynaklar ise Orta Asya dillerinden Çağatayca'da hareli görünüm, damarlı kumaş ya da kağıt anlamına gelen "ebre"den geldiğini söylese de en yaygın kanı, kelimenin kökeninin

Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına gelen "ebri" den gelmiş olduğudur. Her ne şekilde isimlendirilse isimlendirilsin insanlara da isim olan ebru, gizemli bir ahenk taşımaktadır. Zorlu ve emek isteyen bir sanat olan ebru, geri dönüşü olmayan, tekrarı olmayan, çok değişkenli bir sanattır. Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Konya - Aksaray yolu üzerindeki Sultan Hanı ile Kayseri - Sivas yolu üzerindeki Sultan Hanı dönemin en büyük iki kervansarayıdır. Antalya - Alanya arasında Alara Han, Antalya

Malazgirt Savaşından sonra Anadolu içlerine taarruz eden Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu Devletini kuran Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin amcası Arslan Yabgu’nun

Fotoğraf 4: Erken devir Kuzey Arap yazısının Nabatî yazısı ile alâkası (Serin, 1999; 40.).. Fotoğraf 5: Savaş Çevik’e ait kufi hattı. Kûfî yazının özellikle

AraĢtırma bölgesindeki iĢletmelerin büyük bir çoğunluğu (1. grup iĢletmelerde %84,21 ve iĢletmeler ortalaması itibariyle %90,79) toptancı hallerinde herhangi

●北醫永久校友入館卡片推廣優惠價50元

您知道北醫體系有 15 萬藏書嗎?圖書館又有哪些藏書?網路上 可以查詢館藏目錄嗎? 為了讓全院人員熟悉北醫體系藏書並帶動

Çalışmanın konusu “devlet merkezli, askeri güç ile özdeşleşen güvenlik anlayışının değiştiği; güvenlik siyasetinin öznelerinin çeşitlendiği; tehdit ve risklerin