• Sonuç bulunamadı

Yaşar Kemal - Bu Diyar Baştan Başa 2

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Yaşar Kemal - Bu Diyar Baştan Başa 2"

Copied!
352
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Yaşar Kemal - Bu Diyar Baştan Başa 2 www.cizgiliforum.com

İÇİNDEKİLER

Sayfa Diyarbakır» 7 Dünyada Van 29

Kaçakçılar Arasında 25 Gün 5!

Otobüsle Anadolu 113 Ambar Yolcuları ile Seyahat 141

Nuhun Gemisi Peşinde (Ağrıdağı Röportajları) 161

Sait Faikle Görüşme 191 Görülmemiş Lüfer Akını 195, Üçüncü Mevki Yolcuları 199 Amasya Sular Altında 203 Doğuda İnanılmaz Şeyler Gördüm 211

Mağara İnsanları 257 Köylü Ressam Balaban 297

Sahaflar Çarşısı 301 Dost Elif Naci, Ressam Elif Naci 305

Füreyanm Çini Cenneti 309 Yanan Ormanlarda Elli Gün 313

Kutsal Balıklar ve Ceylanlar Şehri: Urfa 393 Kanını Verip Gazi Unvanını Alan Antep 423

İnsanı Selçuk Devrine Götüren Şehir: Kayseri 434 Orta Anadoluda En Sağlıklı İnsanların Şehri:

Yozgat 443

Çukurova Yana Yana 447 Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün 471

Peri Bacaları x 497

Süngerciler 535 Van Gölünden 575 Sabahçı Kahvesi 585

DİYARBAKIR

Diyarbakır akrepler şehri, gül şehri, karpuz şehri. Diyarbakır yeni yapılacak otelleri, eşsiz tabiatiyle turist şehri... Diyarbakır tezatlar şehri.

tnsan birden irkiliveriyor. Atom bombası bu şehre düşmüş sanki. Yer yer taş

yığınları, harabeler. Diyarbakır pas tutmuş. Diyarbakır, eski, çok eski bir demir kadar paslı. İlk bakışta böyle ya, insan aldanıyor. Sonra yavaş yavaş ayılıp ısınıyor

Diyarbakıra; anlıyor ki iş böyle değil.

Bu şehir kılıf içinde. Bu şehir kendisini öylesine gizlemiş ki, tadına varabilmek, onu sevebilmek için emek istiyor, terlemek istiyor- Bu şehri kılıfından soyup

www.cizgiliforum.com Sayfa 1

(3)

www.cizgiliforum.com Sayfa 2

mahremiyetine girmeli. Bu iĢ, zor iĢ ya, değer. Bunu yapabildin mi büyülendin demektir. Diyarbakır seni büyülemiĢtir; kurtuluĢ yok.

Ġki Diyarbakır var: Biri surun içindeki eski, öteki, surun dıĢındaki yeni Diyarbakır.

Eski Diyarbakır, irimarisi, evleri, kahveleri, sokakları, cad-jri, giyiniĢi, velhasıl her haliyle, surları kadar eski.

Evler... Kara. kirli, yıpranmıĢ bazalttan yapılmıĢ, kemerleri, kafesleri «Cağ» denilen demirlerle örülmüĢ pencereleri, iki kat, topn.» damlı evler. Bu evlerin içlerinde çok eskileri, ünlüleri var. Dördüncü Murad Diyarbakıra geldiğinde bu evlerden birinde kalmıĢ. Daha terütaze duruyor, dün yapılmıĢ gibi.

Sonra Behram PaĢanın evi diyorlar, bir ev var, Ģimdi otel olarak kullanılıyor, hayran olmamak elden gelmiyor. Kemerlerin en güzeli bu evlerde.

Damların üstünü diz boyu ot ve kır çiçekleri bürümüĢ. Bu sebepten, pek az ağaç olmasına rağmen, bütün Ģehir tepeden tırnağa yemyeĢil.

DıĢı bu kadar. Belki de pek bir Ģey söylemez. En geniĢi dört adım gelen sokaklardan geçerken efkâr basacaktır. Ama durunuz. Bu erken. Korkmadan önünüze gelen herhangi bir kapıyı çalmalısınız. Kapı hemen açılır. Kapıyı açan, çoğu kara gözlü, esmer bir kadındır, ilkin afallar. Yabancı olduğunuzu anlayınca buyur eder.

Diyarbakır artık kılıfından çıkmıĢtır. Diyarbakır bütün sıcaklığı, samimiyeti, güzelliği ile gözünüzün önündedir.

Evin bir avlusu vardır. Burada «HavĢ» diyorlar. Avlunun ortasında küçücük bir havuz vardır. Havuzun dört yanına, bütün avluya türlü türlü, renk renk güller ekilmiĢtir, gülden geçilmez. Ev denebilecek evlerin hepsi de aynı minval üzeredir.

Nereye gitsen gül... Her yan gül. Mardinkapıda Millet parkı var. Parkta gülden baĢka hemen hiç bir çiçek yok. Göz alabildiğine gül. Bütün Ģehir gül kokuyor. Satıcılar, baĢlarında tablaları, bağıra bağıra gül satıyorlar. Bir tanesi, bir köylü, gül sergisi yapmıĢ, bir destesi beĢ kuruĢa... Koca bir top gül beĢ kuruĢa. Sordum. Köyden getirmiĢ bu gülleri.

Bu akrepler payitahtı, gül Ģehridir, kahvehaneler Ģehridir. Her adımda bir kahvehane... Ne kadar da çok! Yalnız bu kahveler baĢka Ģehirlerin kahvelerine benzemiyor. Bunlar baĢka türlü, çok Ģirin. Her kahvenin bir avlusu var. Çimen ekilmiĢ, güller donatılmıĢ bir avlu- Avluda, güllerin yanında, havuzun baĢında dört karıĢ yüksekliğinde masalar. Ġki karıĢ yüksekliğinde, kürsü denilen, oturakları balıkçı ağı gibi iple örülmüĢ iskemleler... KarĢılıklı oturulup kahve, çay içilir. Bazı kahveler çayı demlikle getiriyor. Bu kadar çok kahve! Kahveler tıklım tıklım dolu. Sebebini sordum; iĢsizlik, dediler.

Okuyucularım, dostlarım; içinizden birinin yolu Diyarba-kıra uğrar da

Mardinkapıdaki Salus parkı kahvesine gitmez, bir yorgunluk kahvesi içmezseniz, vebalim boynunuza olsun. Kahveci sizin yabancı olduğunuzu anlayınca, bir top da gül ikram edecektir.

Diyarbakır caddeleri, cadde denilir mi bilmem? Bir âlem. ġehrin en kalabalık caddesi Gazi Caddesi, günbatıdan gündo-ğuya uzanıyor. Kaldırımsız, iğri büğrü. Bu cadde ikindi üstleri çok kalabalıklaĢıyor. Bütün Ģehrin halkı buraya yığılmıĢ sanırsın.

(4)

www.cizgiliforum.com Sayfa 3

Bir köylü kadın gördüm. Bu kalabalık caddenin ortasından, elindeki çoraba gözünü dikmiĢ, ıssız bir yolda yürürcesine, oralı değJ, öre öre gidiyordu-

Burada çok az otomobil var. ġehri faytonlar, develer, katırlar dolduruyor. Bir bakıyorsunuz, canlı bir deva katan salına salına Gazi Caddesinden, pırıl pırıl bir otomobilin yanından geçip gidiyor.

ġehirde boyuna oraya buraya, yüklü, canlı eĢekler, katırlar, beygirler gidip geliyorlar Çan da ziynetleri. Sordum; me-ğer bunlar, Dicleden inĢaatlara kum taĢıyorlarmıĢ.

JHMĠarla, çuvallarla kum... Garibime gitti.

Diyarbakırda sokakta pek az kadın var. Gördüğüm kadınların da hemen hepsi çarĢaflı ve peçeli... Kara çarĢaf... Bu da yeni demokrasimizin icaplarından biri olsa gerek.

Diyarbakır caddelerinde kadınlarda kara çarĢaf ve peçe, erkeklerde Ģalvar. Dilenci dolu. Her köĢebaĢında âmâ, topal, çolak bir dilenci... Kadın, çocuk dilenciler.

Dilencinin türlüsü.

Sabahın saat dördünde uyanın, beĢinde uyanın, çıkın Diyarbakır sokaklarına, üstleri baĢlan yırtık, sararmıĢ yüzlü, çoğu ihtiyar bir bölük kadın göreceksiniz. Ellerinde süpürgeler, baĢlarında da bir belediye memuru- Habire süpürüyorlar. Ortalık toz duman içinde. Ferman okunmuyor derler ya. ĠĢte böyle. Ġlk geldiğim gün yağmur yağmıĢtı. Bu kadınları Ģehrin sel sularını süpürürken görmüĢ, ĢaĢırmıĢtım. Sonra iĢ anlaĢıldı: Bunlar belediye tanzifat ameleleri imiĢler.

Her yerde olduğu gibi, evet her yerde biraz böyledir ama, burada bambaĢka: Kenar mahallelerden söz açmak istiyorum. Surun etrafını baĢtan sona dolaĢınca,

Diyarbakırda mahalle değil, bütün vasıflariyle çok geri bir doğu köyünün karĢısında bulunduğunuzu görürsünüz. Surun bitiĢiğindeki çeĢmelerde çamaĢır yıkayan

kadınları, çırılçıplak olmuĢ çocukları, otlayan koyun, inek, eĢek, beygiriyle, yıkılmıĢ, toprağa gömülü penoere-siz evleri, evlerin önlerine, surların diplerine dökülmüĢ gübre-leriyle, solgun, kirli, yırtık esvaplı insanlariyle geri, çok geri, bir doğu köyünde olduğunuzu görürsünüz.

YeniĢehre gelince; gün batıda, suların dıĢına, istasyona doğru inĢa edilmiĢ ve ediliyor. YeniĢehirde tam manasiyle modern bir Ģehir karĢınızdadır.

Burası gittikçe geniĢliyor. Eski Ģehrin aksine, burada boyuna yeni inĢaat var. Birkaç yıl sonra sur içi Ģehir, burasının bir mahallesi gibi kalacak- Öyle geniĢ tutulmuĢ.

Diyarbakır bu sebepten bütün özellikleriyle doğu Ģehri, bütün özellikleriyle modern Ģehirdir.

Diyarbakır akrenW Ģehri, gül Ģehri, pis pis kokan hanlar Ģehri, karpuz Ģehri,

Diyarbakır surları, mimarisi, camileri, sanat abideleri, yeni yapılacak otelleri, eĢsiz tabiatiyle turist Ģehri... Diyarbakır tezatlar Ģehri.

17.5.1951

DĠCLE KIYILARI

Tamam «40 günü say» karpuz olmuĢtur, dağ gibi, senin kadar olmuĢtur.

Dicle kıyıları Diyarbakır Ģehrinin geçim kaynaklarından biridir. Belki de baĢta gelenidir.

(5)

www.cizgiliforum.com Sayfa 4

Kıyıların toprağı, ovaya bakarak daha verimlidir. Ovada verim, bire yediyi, sekizi geçmezken, burada onu, onbeĢi bulur. Köyler de ovaya göre Dicle vadisinde daha çoktur.

ġehrin bahçelerinin hemen hepsi Dicle kıyılarına düĢer. Bol miktarda da sebze ekilir.

Diyarbakırın ipeğini besleyen dutların hemen hepsi de bu kıyılardadır.

Dicle, Diyarbakırda bölük bölük olmuĢtur. BeĢ koldan, altı koldan yürüyor. Suyun Diyarbakırda yayılması çok iĢe yarıyor. Yazın sular çekilince, iĢte o bildiğimiz Diyarbakır karpuzları, bu çekilen suyun yerine, kumluklarına ekiliyor.

Dünyanın hiçbir yerinde Diyarbakır karpuzu büyüklüğünde karpuz elde edilemiyor.

Niçin Diyarbakırda da baĢka yerde değil? Bu bir sır mı? Yok böyle birĢey. Burada kime sorarsan sor, karpuzcu olsun olmasın, bu karpuzların nasıl ekildiğini size söyleyiveriyor.

Biri Ģöyle anlattı, ama bu bir karpuzcu. Ġnce kuru yüzlü, yanağında Ģark çıbanı izi olan bir adam.

— GardaĢ, dedi, karpuz ekilecek kumluk iki türlüdür. Birisi suyun iĢgal edip de, yazın çekildiği yer. Buna Kılıç derler. Öteki de asıl Dicle kenarları. Karpuz Kılıç denilen yerde daha iyi olur. Karpuz ekilecek yer dümdüz ve çakıllı olmalıdır. Ama ufak çakıllı. Burası iki kürek boyu uzunluğunda, yani, bir buçuk metre, iki kürek ağzı geniĢliğinde, yani yarım metre, su çıkıncaya kadar kazılır. Kazılan yere kuyu derler.

Kuyunun, biri baĢucunda, biri de ayak ucunda iki yastık bıraKilır. Yani bu yastıklar su çıkmamıĢ topraktır. Yastıklara üçer tane fide dikilir. Ekildiğinin ikinci gününde yanmıĢ, yani eski hayvan gübresiyle gübrelenir. Bir hafta sonra da hayvan ve güvercin gübresi kumlu mille karıĢtırılarak verilir. Bu zaman içinde kuyunun içindeki su kurumuĢtur. Birkaç sefer daha gübre veri-Lr. Tamam. Kırk günü say.

Karpuz olmuĢtur. Dağ gibi. Ġnan beğim senin kadar olmuĢtur. Aha böyle böyle.

Sonra Amerikalıların Diyarbakır karpuzu gibi karpuz yetiĢtirmeğe çalıĢtıklarını, fakat baĢaramadıklarım söyledi.

— Kimse yapamaz, dedi. Gözlerine baktım:

— Niçin? Bu bir sır mı?

— GardaĢım, dedi, senin neyine gerek-. Karpuz mu ekeceksin?

Sır Diclenin mi?

Dicle kıyılarına «Hülle» denilen, kamıĢtan kulübeler yaparak yazlığa, karpuza çıkıyorlarmıĢ.

— Hülle, dedin, tüm kamıĢtan mı? Yağmur yağınca haliniz nice olur?

¦— Diyarbakıra yazın yağmur yağmaz, dediler.

— Hiç mi?

— Hiç!

Diclede kelekler var. Egilden Diyarbakıra odun taĢıyor bu kelekler. YapılıĢları çok enteresan, bir kelek, birçok koyun derisinin ĢiĢirilerek ve bir araya getirilmesinden meydana geliyor. Sonra iki kürek takılıp bırakılıyor suyun akıntısına.

Bir kelekte 64-72-80-88 tuluk var. Her kelek üç, dört ton odun taĢıyor.

Dicle yatağını en derin oymuĢ sulardan biridir. Çok derinlerden akıyor.

20.5.1951

(6)

www.cizgiliforum.com Sayfa 5

DĠYARBAKIRIN TAġI TOPRAĞI

Sabahın çok erken saati... Sokaklarda kimsecikler yok... Yalnız kum taĢıyan katırların çanlarının sesi ortalığı dolduruyor.

Yazlık kahvelerden birine giriyorum- Günün ucu surların üstünden görünüyor.

Yanımdaki gül ağacının tepesine gün vurdu. YaĢlı bir zatla merhabalaĢıyoruz. Bir emekli imiĢ; konuĢuyoruz.

Bir aralık, bir «dert» sözü çıktı ağzımdan. Sözüm ağzımda kaldı.

— Oğul oğul, diyor, dert mi ararsın Diyarbakırda. Diyar-bakırın taĢı toprağı ah-ü vahtır.

Sonra açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Dert söyletir...

ĠĢsizlik diyor. Yokluk diyor. Bu Ģehrin yüzde yetmiĢi iĢsiz, periĢan diyor. Bak, diyor, kahvelere bak. Tıklım tıklım dolu. Dünyanın hangi Ģehrinde bu kadar kahve var?

Eskiden zaten periĢandı köylü. Açtı. ġimdi motor çıktı. Ağalar topraktan attı köylüyü, diyor. Bir ağa elinde beĢ köy var, on köy var... Fabrika gerek. Bu memlekette fabrika olmazsa olmaz. Bütün Ģark yollara dökülmüĢ, Diyarbakıra

akıyor. Diyarbakır iĢsizlikten kırılıyor. Fabrika oğul, sanayi gerek oğul, diyor. Bak Ģu Ģehrin pisliğine, tozdan göz gözü görmüyor, diyor. Bakıyorum, yerden göğe kadar hakkı var.

Emekli beyin püskül püskül, gür kaĢları var. KaĢlarının altından ateĢ gibi bakıyor, daha çok Ģeyler anlatıyor. Söyledikleri dile gelmez.

Ayrılırken:

— Yaz, diyor, oğul yaz, kim dinler, kim anlar.

Burası Diyarbakırm Mardin kapısıdır. AĢağıda bahçeler. AĢağı iniyorum. Bir

bahçenin içinde, sırtında dut dalları kante-re batmıĢ bir adam. Bir aralık sırtındakini indirip oturuyor.

— Senin ipekböceğin var mı? diyorum.

— Yoktur.

— Kaça, diyorum, gündelik?

— Yüz elli kuruĢ.

— Kaç gün sürer bu iĢ?

— On gün kadar.

— Sonra ne iĢ yaparsın?

— îĢ yoktur.

— Peki ne yersin o zaman?

— Ne yapayım? iĢ yoktur.

— Peki kardeĢim, iĢ olmayınca para, para olmayınca ekmek olmaz...

— iĢ yoktur.

— Kaç çocuğun var?

— BeĢ tane kölen var.

— Bunlar ne yer?

— iĢ yoktur...

— Peki canım. Bunlar acından ölmez ya, elbet bir iĢ...

(7)

www.cizgiliforum.com Sayfa 6

— Ne yapayım ağam, iĢ yoktur.

— Nerede oturursun?

— AlipaĢa mahallesinde oturmiĢem.

— Adın ne?

— Hasan.

— Yerli misin?

— Köyden, Dicle köyünden.

— Niçin geldin?

— iĢ yoktur.

— Burada var mı?

— Ne yapam?

— Köyde tarlan yok mu?

— Evvel vardı. ġimdi yoktur.

— Ne oldu?

— Muhtar aldı, ağa aldı.

— Niye aldı?

— Zorilen.

.— Sizin köyde çok topraksız var mı?

— Çok.

— Ne yapıyorlar?

— Hiç. BoĢuboĢuna gezerler. Ekmek de yoktur-

— içime dert oldu, diyorum. On gün sonra çocuklar ne

— Ne yapam ağam, iĢ yoktur.

Dallan yükleniyor, yükün altında iki büklüm.

— Peki, diyorum, Hasan...

— Beğ, diyor, senin iĢin var mı?

— Var.

Arkasını dönüp yürüyor. Bakakalıyorum. ötemde bir marul tarlası var, göz

kararlaması iki buçuk dönüm gelir. BeĢ altı iĢçi marul topluyor. Birisi de satıyor.

— Kaça satıyorsun? diye soruyorum.

— Yüz tanesi üç lira. iĢ yok, diyor, yılda bin lira icar veriyorum ağaya bu toprak için.

— Hep bu iĢi mi gördün Ģimdiye dek?

— Üç yıldır. Ondan önce Muharremzâdeler var, on yedi yıl kapılarında çalıĢtım.

Yarıcılık ettim on yedi yıl. Elimden aldı baĢkasına verdi toprağı. On yedi yıl çalıĢıp çalıĢıp, evlât ettiğim toprağı... Kime gideyim? Ne yapayım? Halim kötü. Sebzecilikte iĢ yok. Sebze beĢ kuruĢa düĢe ki burada eriĢe. Geçen yıl Ģehre bir yük kabak

götürdüm. Seksen kuruĢ tuttu. AltmıĢ kuruĢ katır kirası verdim. Sekiz kuruĢ da pul parası... Kaldı bana, bir yük kabaktan on iki kuruĢ... Eve geldim, toplamayın dedim.

Kabak tarlada çürüdü. Daha iyi.

Saçı baĢı apak, yaĢı altmıĢ, adı da Zeki. Sonra oradaki ameleler söze karıĢtı. Tâ Bingölden gelmiĢler.

(8)

www.cizgiliforum.com Sayfa 7

— Kırk beĢ gündür buraya gelmiĢek, ancak karnımızı çıkarıyoruz. Evden de para bekliyorlar. Biz gene iĢ bulduk, iĢ yok. Hep sürünüyorlar öteki hemĢeriler.

Diyarbakırda köylü kılıklı kimi gördümse, kiminle konuĢ-tumsa iĢi yok, iĢ arıyor.

Elâzığdan gelmiĢler. Bitlisten, Bingölden, köylerden gelmiĢler.

Diyarbakırda öbek öbek yalınayak, baĢı kabak, yırtık es-vaplı insanlar...

ĠĢ arıyorlar, iĢ yok...

23.5.1951

DĠYARBAKIR TOZDUMAN

Ne yapalım? Bu yazıya bundan uygun baĢlık bulamadım. Gerçekten toz toprak içinde Diyarbakır. Caddelerden, sokaklardan, evlerden toz fıĢkırıyor.

Bu, neden? Eskiliğinden mi? Belki bunun da rolü var. DüĢünüyorum. Bu Ģehirde belediye denilen Ģey, hiç mevcut olmu? mudur? Mevcut olmuĢsa ne yapmıĢ?

Belediye bu Ģehre ne yapmıĢ? ĠĢte bu iĢe akıl erdiremedim gitti. ġimdi de, bir belediye yoktur dersem, iĢi pek büyütmüĢ olmam sanıyorum. Bakın gördüklerimi sırasıyle yazayım. O zaman göreceksiniz ki, burada Belediye, belediyecilik

bakımından kendini pek öyle hissettirmiyor.

Sokaklar, caddeler, Ģehrin kenarları daha önce de dokunduğum gibi, pislik ve gübre içinde. Belki temizlik yağmurdan yağmuradır. —Tanzifat iĢçileri olan kadınlar kusuruma kalmasınlar. Onları anam kadar sevebilirim— ġu günlerde ah! bir yağmur yağsa... Tozdan boğuluyor adam...

Sebze hali. Allahlık. Yere, öbek öbek soğan, marul, türlü türlü sebzeler sermiĢler.

AlıĢveriĢ... Bu hale kimsenin de aldırdığı yok.

Sonra sokaklarda sebze sergileri. Tam kaldırımın üstü-ıe. Kaldırıra olduğunu bin Ģahit ister ya, neyse, döĢemiĢler. Her sergiyi kirli, gözleri trahomlu, bir kadın, bir çocuk, bir ihtiyar tekliyor. Rızk kapısı.

Böyle marul satan, bir kadınla konuĢtum. Ġki çocuğu, bir le ihtiyar kocası varmıĢ.

Günde bir lira kazanıyor. Her sözün baĢında: — Ah diyor, Belediye bana bir hademelik verse.

Hanlar var, yıkılmıĢ, on metreden adamın burnunun direğini sızlatacak derecede pis bir koku salan, içine balık istifi gibi eĢek, katır, deve, beygir, koyun doldurulmuĢ hanlar.

Bir bataklık ne kadar pis, ne kadar cıvıksa, iĢte bu hanların içi de öyle. Burada konaklayan hayvanlara yazık. Bu hanlarda hayvanlariyle birlikte insanlar da yatıyormuĢ.

— Yatak, dedim, yatak.

— Yatak nereye serilir, dedi hancı. Doğru söze ne denir.

Ġnsan bu hayvanlara bakıyor da Diyarbakırda karasineğin bu kadar bol olmasının hikmetini anlıyor. YetiĢ, diyor içinden, elinden bir Ģey gelirse, yetiĢ D.D.T!

Bir köĢe baĢında kirli bir bezin üstüne topak topak peynir koymuĢ bir adam, elini salladı da, peynirlerden bir karasinek bulutunun kalktığını gördüm.

(9)

www.cizgiliforum.com Sayfa 8

Yoğurt pazarı diyorlar. Üstü baĢı yırtık, yalınayak kirli köylü kadınlar yoğurtlarının baĢını bekliyorlar. Her yoğurt bakracının üstünü kapkara bir toz örtmüĢ..

Bu satırları yazmaya elim varmıyor ya, ne edeyim?

Ya, Belediye bu yoğurtçu kadınların baĢına musallat olursa. Veballeri benim boynuma olacak.

Bilmez değilim, kalkınma toptan kalkınmadır. Bu yoğurt bakraçlarının üstüne ak bir bez örtmekle, bu yoğurtlar temiz olmaz. Biliyorum, biliyorum ama çare ne?

Bir yoğurtçu kadına:

— Günde kaç kuruĢ alıyorsun, dedim.

— Bir lira, dedi.

— Çoluğuna çocuğuna yetiyor mu bu para, dedim.

— Çok bile, dedi. Artırıyorum bile, dedi.

Her yıl üç ay yoğurt satryormuĢ. Birer liradan doksan lira. Doksan lira yetiyormuĢ da artınyormuĢ bile. Kadının benimle alay etmediğine eminim.

Yoğurdun kilosu 20 kuruĢ.

Bir zamanlar, ipekçilikte ünü vardı Diyarbakırın. ġimdi bu iĢ sonuna gelmiĢ

bulunuyor. Diyarbakırda artık bir ipekçilik mevcut değil dersem inanın. Kırk yıldır ipekçilik yapan biri ile konuĢtum. En çok sunî ipek rekabeti öldürmüĢ iĢleri-ni. Bir de Suriyeden gelen kaçak ipek eĢya.

Burada tohum çıkarılmadığı gibi, Bursadan gelen tohumlar da iyi çıkmıyormuĢ.

Gerileme sebebinin biri de bu.

Dericilik öyle, testicilik öyle. Her iĢte eskiye nazaran bir gerileme var.

28.5.1951

DĠYARBAKIR KALKMIYOR

Diyarbakır ovası geniĢ ve dümdüz. Gün batısına bir yumurta koy, gündoğusundan gör derler ya, iĢte öyle dümdüz. Ova, yemyeĢil, gözalabildiğini uzanıyor. Çölde vaha misali. Bu yeĢil, sarı çiçekli ovanın bazı yerlerinde, yer yer, bazı koyu yeĢilikler görüyorsunuz. ĠĢte bunlar ekin. Diyarbakır ovası iĢte bu kadar az ekiliyor. Böyle mi olmalı? Ben Çukurovayı bilirim, orada ekilmemiĢ bir karıĢ toprak yoktur da, burasını böyle görünce ĢaĢırdım.

Diyarbakır ovası su istiyor, emek istiyor. Diyarbakır ovası eğer sulanabilirse,

buradan çok mahsul elde edilebilir. Pamuğundan tut buğdayına kadar... Ve memleket ekonomisinde de azımsanmayacak yeri olur. Yeni bir Çukurova kazanırız. Kötü mü?

Dicle ve küçük sular boĢuna akıp gidiyor. Bundan önce Dicleden faydalanabilmek çareleri düĢünülmüĢ, bir baraj inĢası için etüdler yapılmıĢ, bu iĢe otuz milyon lira gideceği anlaĢılmıĢ. Yüz milyon gitsin ikiyüz milyon gitsin. Bu ova emek yemez.

Ova sulanabilse koca bir diyar sefaletten, gerilikten kurtulacaktır. ĠĢsizlikten kurtulacaktır.

içinde bulunduğumuz yıllarda baraj inĢa edilmezse, öteki küçük sulardan faydalanılmaya bakılmalı. Yem hükûmetimi: zin böyle temel davaları ihmal etmeyeceğini umuyoruz.

(10)

www.cizgiliforum.com Sayfa 9

Diyarbakırda yol yok. Köylerden geçtik. Diyarbakırla ilçeler arasında bile yol yok.

KıĢın sekiz ilçeden ancak üçüne iĢlenebiliyor. Ġllerle ilçeler arasında yollar artılt mesele olmaktan çıkmalı. Vakit çok geç. Köy yollarına çoktan baĢlanmalıydı.

Diyarbakırda okul, bu baĢlı baĢına bir dert. Okur yazar

nisbeti Ģehrin içinde bile yüzde yetmiĢi bulmuyor. Köylerdeki durumu varın siz hesap edin.

Diyarbakır aydınları, eğer doğuya bir üniversite açılacaksa, bunun Diyarbakırda olmasını daha uygun buluyorlar. Gösterdikleri sebepler de akla yakın. Bence

Ģehirlisinin yüzde yetmiĢi okur yazar olmayan bir diyarda üniversiteden söz açmak, çalıyı tepesinden sürümek demek olur. Doğu üniversitesi değil, doğuda ilkokul seferberliği...

Bütün bunlarla beraber, Diyarbakır kalkınma yolundadır. Sümerbank buraya yeni bir yünlü fabrikası yaptırıyor. Yakında iĢletmeye açılacak olan bu fabrika, bin kadar iĢçiyi çalıĢtıracaktır. Böyle bir kaç fabrika daha yapılsa bile Diyarba-kırdaki iĢsizliğin önüne geçilemez.

Bu yıl hükümetin yardımiyle Ģehrin içine bir, köylere kırk tane ilkokul yaptırılıyor.

Gördün mü iĢi? iĢ diye buna derler. Üniversite hayali ile uğraĢacağımıza...

ġehrin içinde de geniĢ hamle var. Yeni yeni caddeler açılıyor. 1953 yılı sonuna kadar, Ģehrin içindeki dört cadde geniĢletilmiĢ ve asfaltlanmıĢ bulunacak.

Belediye iki milyon Kra sarfederek modern tesisatlarla Ģehre içme suyu getiriyor.

ġehir, üç ay sonra bu suya kavuĢmuĢ bulunacak.

Diyarbakırdaki ev buhranını, önüne geçmek için de, bir yeni evler kooperatifi kurulmuĢtur.

Uzun sözün kısası Diyarbakır gerçekten kalkınma yolundadır. Eğer hükümetimiz gereken ilgiyi gösterirse bu ilimiz pek çabuk kalkınacak, bugünkü kötü durumdan kurtulacaktır.

30.5.1951

DĠYARBAKIR GÖÇMEN KÖYLERĠNDEN BĠRĠ

1939 yılında Bulgaristandan gelen göçmenlerin bir kıs mı da Diyarbakır ovasına yerleĢtirilmiĢtir. Ben, Diyarbakır köy Ġliklerini gezerken, en çok bu göçmen köyleri üzerinde durdum iĢte bu yazım, onların hazin maceralarını anlatır.

Hikâye:

Yer Diyarbakırın 21 kilometre doğusunda Ambar çayını, kenarındaki köprü baĢıdır.

Buraya üzeri kiremitli, iki göz, bi. de ahıriyle 94 ev yapılıyor. KuruluĢ plan üzerine ve gayet güzel. Bir tepenin yamacı... Bu 94 eve 500'den fazla göçmen koyu yorlar.

Köyün adı da KöprübaĢı oluyor.

Hükümet göçmenlere, birer çift öküz, birer pulluk, tohum luk -tohumluğu beĢ yıl üstüste veriyor- bir yi süresince de büyük lere 10 kilo olmak üzere buğday veriyor.

Bir defaya mahsus d. birer kilo zeytin dağıtıyor. Otuzar dönüm de toprak tevzi ediyor( Buraya kadar olanına güzel diyelim. Ya sonrası? îĢte orası kö tü. Orası yürekler acısı...

(11)

www.cizgiliforum.com Sayfa 10

Yaz ayları... Diyarbakır ovasının o insanı yakıp kavura sarı sıcağı... KuĢlar bile dökülüp kalıyorlar sıcaktan. Sivrisine] bulut misali... Su yok. Ambar çayının üstüne çeltik ekmiĢler Çeltiğin ayakları çaya dökülüyor. Su, bu sebepten sarı, zehir gib akıyor. Ġçen bir daha doğrulamıyor. Gitti gider! BaĢka da sı yok. Kuyuların suyu var ya, o daha kötü. Hem de kuruyoi Hastalanmadık kimse kalmıyor göçmenlerden.

Geldiklerinin bi rinci ayında 120 can veriyorlar kara toprağa. Herkes hasta, kö.

ıpıssız. Ölüleri bile kaldıran yok. Evlerde kokup kalıyorlar. Bi rinde iki gündür gömülmeyen bir ölüyü, köye yolları düĢen il okul müfettiĢleri defnediyor.

ġumnunun, Deliormanın havası, sonra da Diyarbakırın çölü... Dayanılır mı? Bütün hata burada iĢte. Muhite intibak meselesi. Etüdsüz, plansız bir yerleĢtirme...

Ölenler ölüyor, kalan sağlar da KöprübaĢını bırakıp baĢka yerlere göçüyorlar, ikinci bir göçmenlik... 94 evden ancak 8 ev kalıyor köyde.

Gidenlerin bir kısmı bir, iki, üç yıl sonra, gittikleri yerlerde de barınamayıp geri dönüyorlar köylerine. Geri dönüyorlar ama, ne üstte.üst, ne baĢta baĢ; ne öküz kalmıĢ, ne pulluk... Hükümet bunlara ikinci defa olarak öküz, pulluk ve tohumluk veriyor- Bu da üçüncü göçmenlik...

Geliyorlar, yerleĢiyorlar ama, beĢ yıl zürriyet türemiyor bunlardan. BeĢ yıl sonra yavaĢ yavaĢ doğum baĢlıyor.

Diyarbakır ovasına yerleĢtirilmiĢ bulunan göçmenlerin hepsinin baĢına gelenler, tıpıtıpına yukarıda anlatılanların aynıdır.

Bu göçmen köylerinden bir ġemami köyü var. Onun macerası ayrı. Bu köye gelen göçmenler burada, bir ay, iki ay, bir yıl, iki yıl kalmıĢlar, sonra köyü terketmiĢler; bir daha da dönmemiĢlerdir. ġimdi köy bomboĢ. Bir bekçisi var.

Bismile bağlı Molla Feyad köyü de buna benzer. Yalnız, ona, hiç gelip oturmamıĢlar.

On iki yıldır, hiç kimse oturmadan, evler öylecene duruyor. Tabiî her biri birer harabe... ġimdiki durum:

ġimdi KöprübaĢı köyünde 60 hane var. 34 ev bomboĢ duruyor, çoğu da yıkılmıĢ. Bu 60 hanede 205 nüfus yaĢıyor-

Her göçmen evinin elinde, 9 dönümle 35 dönüm arası tarla var. 35 dekar!. Bu 35 dekarın yarısı nadasa kalıyor. Tarla, nadasa kalmazsa hemen hiç mahsul alınmaz.

Demek oluyor ki her göçmenin elinde her yıl ekebileceği 17.5 dönüm tarla vardır.

Toprak burada bire beĢten, altıdan fazla vermediğine göre de 17.5 dönümü ek, biç de ev geçindir. Ya bunlar ne yapıyorlar? Civar beylerden sekizde bire, toprak

kiralıyorlar. Ne yapsınlar! Bu toprakların ancak iki yüz dönümü bir aileyi geçin- dirir. Tabiî göçmenler 200 dönüm kiralayamazlar ya, topu to-, pu 50 dönüm...

Bu yıllarda iĢ daha da kötüleĢmiĢ durumda. Beyler artık makine aldıkları için, kiraya toprak vermiyorlar. Daha kötüsü var: Bazı beyler, göçmenlere kirayla toprak

verilmemesi için nüfuzlarını kullanıyorlar. Maksatları da Ģu: Göçmenler tabiî otuzar dönüm toprakla geçinemezler, kiraya da toprak bulamayınca ne yapsınlar? Yeniden göçmekten baĢka çare kalmayacak. Göçmenler için istimlâk edilen topraklar zaten beylerindir. Toprak kendilerine kalacak.

Tavuklu köyünden yaĢlı bir göçmenle yol arkadaĢlığı yaptık. Adam, köyüne üç saat ötedeki, kirayla aldıkları tarlada çift süren oğluna azık götürmekten geliyormuĢ.

(12)

www.cizgiliforum.com Sayfa 11

— Abe iki gözceğizim, diyor, üç değil, dört saat uzaklık-ta bulsak tarla., gideriz gene... Geçmeyecek elimize bundan sonrama bu da; DimiĢ biyler, virilmesin mâcirlere toprak...

Bu yıl bir, gelecek yıl iki, böyle giderse dikiĢ tutturamı-yacaklar buradaki göçmenler.

Kaçacaklar...

Köydeki geçim seviyesi sıfırdan da aĢağı... Ben, bunu rakamlarla tesbit ettim. Yerim dar olmasaydı teker teker sürerdim gözünüzün önüne. Görüp ĢaĢardınız, insan oğlu ne kadar ağır Ģartlar altında yaĢayabiliyormuĢ. Gene köyün geçim durumunu, kaba tarafından gösterivereyim.

Köye hiç et girmiyor. Eti ancak hayvan ölümünden ölü müne yiyorlar.

Ekmekleri, mısır darısı, arpa, buğday, akdarı, nohut karıĢtırılarak yapılıyor.

Köyde yirmi tane inek var. Koyun, keçi hiç yok. Yağ yiyen de pek az. Kazları besleyip yağlandırıyorlar, ondan çıkan yağı yiyorlar.

Tavuklu köyü ile KarabaĢ köylüleri bundan sonra hayvan da besleyemeyecekler.

Çünkü bey, benimdir diyerek, bu köylülerin meralarını zaptetmiĢ ve sürmüĢtür.

Gözlerimle gördüm,

köyün dibinde, sürülmüĢ ıĢıl ıĢıl bir toprak uzanıyordu. Göçmen hayvanlarının ölümü....

AkĢamları yemek piĢirmek âdetini çoktandır unutmuĢlar. Sebze yüzü gördükleri yokmuĢ... Sebzeleri yaban otları imiĢ.

Köyün su kuyusunu gördüm. Kadınlar yığılmıĢlar kuyunun basına, sır asiyle su çekiyorlar. Su da, mübarek azalmasın mı arada? Bekle anam bekle! Yazın, zaten bu kuyu kuruyormuĢ. Allah yardımcıları olsun.

Hükümetin verdiği pulluklar var ya, onları çalıĢtırmıyorlar. Karasaban edinmiĢler.

Harmanı da öküz ayaklariyle sü-rüyorlarmıĢ-

Tavuklu köyü mezarlığında da onbeĢ kadar yepyeni mezar saydım. KöprübaĢında da o kadar var. Dediklerine bakılırsa hepsi veremden gitmiĢ.

Bu göçmen köylerinde yeni dikilmiĢ, göz için araĢan, ağaç yok. Köyler çırılçıplak.

— Yahu, dedim, Ģu köylere ağaç dikseydiniz elinizde mi kalırdı? ġimdiye kadar kocaman olurlardı.

Bir yaĢlı:

— Abe görürsün halimizi, dedi, dururuz iğne üstünde, Sülersiniz hep büle...

EtmiĢsiniz âdet.

îğne üstünde duruyorlar, doğru. Ama dikseler iyi ederlerdi. Herhalde hükümet bunların dertlerine bir derman bulmalı.

3.7.1951

DĠYARBAKIR OVASINDA GÖÇ VAR Günlerdir Diyarbakır köylüklerini geziyorum.

Yollarda insanlar gördüm, ne üstte üst, ne baĢta baĢ, ayaklar yalın, kir, pas içinde.

DökülmüĢler Diyarbakır ovasına.

(13)

www.cizgiliforum.com Sayfa 12

Köyler gördüm, penceresiz, kuyu gibi, zindan gibi karanlık evleri. Bu evlerde insanlar hayvanları ile birlikte yatıyorlar. Gerisini demeğe hacet yok. tĢ anlaĢılıyor.

Hayvanlariyle birlikte yatıyorlar.

Kadınlar gördüm, zayıf sararmıĢ, ince yüzlü, kuruyup bir ¦deri, bir kemik kalmıĢ kadınlar.

Koskocaman Diyarbakır ovasını gördüm. Diyarbakır ovası çalkalanıyor. Diyarbakır ovasında göç var! Belki ĢaĢırdınız, Durun anlatayım. Diyarbakır ovasında gerçekten göç var.

Göçün sebebi?

Burada beyler var. Toprak beyleri. Her beyin elinde üç köy var, dört köy, beĢ köy, on köy var. Bir ailenin de elinde otuz köy var. Eskiden köylerinin sayısı yetmiĢ iki imiĢ, gerisi ellerinden çıkmıĢ. Bu köylerde oturup da toprağı iĢleyen köylüler, bu beylerin yarıcılarıdır. Adam, eker, biçer, çıkarır; yarısı beyin... Adama, bey öküz ve tohum verirse üçte ikisi beyin. Bey, icara verir tarlasını, sekizde birini alır mahsulün. Son zamanlarda icar altıda bire çıkmıĢ. Beyler Diyarbakırda otururlar.

Bu yıllarda beyler Marshall yardımından traktör alıyorlar. Toprak makineleĢmeye doğru gidiyor. Yarıcının yerini makine alıyor. Ve topraktan atılıyor köylü. Bey köylerinden ağa köylerine, Ģehre göç baĢlıyor. Diyarbakır ovasında bu köylerden baĢka, büyük toprak sahibi olan, bir de ağalar var. Oturdukları köyün toprağının tümü onların değildir. Fakat çoğu onlarında. Tabiî bunlar, beyler gibi ilk ağızda makine alamıyorlar. îĢte bu sebepten, bey köylüklerinden atılan köylüler, ağa

köylüklerine gidiyorlar. Ağalar da makine alırsa!. îĢte o zaman ayıkla pirincin taĢını.

Ben, halkının yarısı göçmüĢ, on beĢ kadar köyü tesbit ettim. Bir tane de tamamen boĢalmıĢ köy.

Bu göçü meydana getiren kaç motordur biliyor musunuz? Yüz yetmiĢ bilemedin iki yüz.

Diyarbakır ovasında huzursuzluk var. Adamlar ĢaĢırıp kalmıĢlar. Hiç bir zaman, bir olay karĢısında, bu kadar ĢaĢırmıĢ insanlar görmedim. Olamaz da. Traktör dedin mi kocaman adam küçülüveriyor, beli bükülüyor. Bir baĢkalaĢıyor. Nedir bu baĢıma gelenler der gibi, gözleri kocaman kocaman açılıyor.

Derelerden tepelerden aĢarak, yol denecek yol yok da ondan, Büyük Zoğzunç derler bir bey köyüne vardım. Diyar-bakırın 25 kilometre doğusuna düĢüyor. Toprağın tümü de iki beye ait. Bundan önce köyde 30 ev oturuyormuĢ, Ģimdi 18 ev var. Beyin birisinin üç yıldır üç traktörü var, var da o sebepten 12 aileyi toprağından çıkarmıĢ.

Öteki bey de traktör almak üzereymiĢ. Geriye kalan 18 ev günlerini bekliyorlar.

Traktör, ha geldi, ha gelecek.

Giderr on iki ailenin evleri yıkılmıĢ. Toprak duvarlar öy-lecene duruyorlar.

Köydeki evlerin cümlesi topraktan inĢa edilmiĢ. Üstü toprak, yanı toprak.

Köyde 120 nüfus var. Tabiî okul yok. 120 insandan bir teki okur yazar. O da askerlikte öğrenmiĢ-

Hayvan yetiĢtirmiyorlar.

Üç yıldır banka borcunu da veremiyorlar. Yedikleri ekmek, buğday, arpa, darı karıĢtırılarak yapılıyor.

(14)

www.cizgiliforum.com Sayfa 13

Köyden atılmıĢ olan on iki kiĢiden birisiyle konuĢtum. Top rak elinden alınınca, baĢka bir köye yerleĢmiĢ. O köyde de toprağı elinden almıĢlar. Oradan baĢka bir köye gitmiĢ. O köyde de aynı Ģekilde karĢılanmıĢ. Bir iki köy daha gezmiĢ. Talih diye buna derler iĢte. ġimdi açıkta.

— Yazide yabanda galmiĢem gurban, diyor, beni gabul etmir toprak...

Etmez!

20.7.1951

DÜNYADA VAN

Kim demiĢ Vana Ģehir diye? Adı çıkmıĢ Vanın. Ben Ģehirdir diyemiyorum,

inadımdan mı? inanın ki değil- Van, Ģehir değil de ondan. Van dağınık, koskocaman bir köydür. Yirmi otuz doğu köyünü bir araya getiriniz, oldu iĢte size Van!

Kendimi çok kandırmaya çalıĢtım çok uğraĢtım, elimden geleni yaptım da, Ģu Vana bir türlü Ģehir diyemedim. Olmuyor, insan kendi kendini aldatamıyor. Köy olsun...

Bir yer köye benzerse kötü mü olur? Bence olmaz. Van da kötü, çirkin bir yer değil.

Gördüğüm yerler arasında Van kadar hiç bir yeri sevemedim, insanı sarıveren, kucaklayan bir sıcaklığı var Vanın. Toprağı taĢı sıcak, insanları sıcak, insanları kardeĢ... Otur bir kahveye, tanısınlar tanımasınlar merhaba diyorlar, kırk yıllık ahbabmıĢ gibi hal hatır soruyorlar. Misafirlikte de yok Vanın eĢi. Van, çok taüi.

Köy dedim de...

Minaresiz Ģehir olur mu? Vanda bir tek minare bile göremezsiniz. Camiler bile toprak dam.

Çok erkenden de sığır böğürtüleriyle uyamyorsunuz. Bir çobanın, önünde bir bölük sığır. Bir de bakıyorsunuz, Vamn en büyük caddesi ġerefiyeden geçip gidiyor. Her Allanın günü bu böyle.

Sonra yüklü öküzler, soyulmuĢ kavak yüklü katar katar olmuĢ kağnılar ġerefiyeden geçip gidiyorlar. Pazar yerinde kavakları satacaklar. Burada kereste o kadar pahalı ki, adam Van-da doğru dürüst bir ev göremeyiĢine hak veriyor.

Erkenden çıkın Vanı gezmeye. Bu Ģehri öğrenmek, tanımak mı istiyorsunuz sabahı kaçırmayacaksınız, ille sabah...ġehir sabahleyin soyunmuĢtur, çırılçıplaktır. Vanda sabahleyin her evin önünü, evin önü sokaksa sokağı, caddeyse caddeyi bir kadının süpürdüğünü göreceksinizdir. Hani, herkes evinin önünü süpürürse, bütün Ģehir temiz olacaktır, sözü var ya iĢte bu lâf tatbik yerini burada bulmuĢ. Cümle evlerin önü süpürülmüĢ, sulanmıĢ, tertemizdir. Ya böyle yapmayıp her iĢi belediveye bıraksalardı geçilmezdi Van sokaklarından. Geçilmezdi tozdan topraktan. Neden mi? Size

söyleyeyim. Vana benzer Ģehir dünyada göremezsiniz de ondan. Vanda yer toprak, gök toprak. Evler toprak dam...Bahçe duvarları, avlu duvarları topraktan. Çit arama, taĢ duvar arama, parmaklık arama, tel arama... Safi toprak. Caddeler toprak, sokaklar toprak!

Çok geniĢ bir cadde olan ġerefiye caddesi bile ancak yarı-yarıya parke döĢeli. Birkaç resmî yapı dıĢarı, bütün Ģehir topraktan.

(15)

www.cizgiliforum.com Sayfa 14

Evlerin çoğu tek katlı ve alçacık. Kenarlara doğru damların yüksekliği bir metreye iniyor. Damların üstünde koyun,, keçi yavrularını oynaĢırken gördüm.

Bu kerpiç dünyasının kendine mahsus bir de mimarisi var. Bunca yıl kerpiç evler üzerinde durulmuĢ, özelliği olan bir mimarisi de mi olmasın? Gerçekten çok güzelleri var bu kerpiç evlerin.

Vana gelmeyenlerin, Van hakkında bilgileri az olanların çoğu, onu gölün kıyısında sanır. Bana da öyle geliyordu. Van, göle tam yedi buçuk kilometre uzaklıktadır.

Vanla, göl arasında Koca Evliya Çelebinin de dediği gibi, çökmüĢ bir deve gibi duran Van kalesi vardır. Van Kalesi, Kraliçe Semiramisin kalesidir. Bu kaleyi kurmuĢ derler. Bir de efsanesi vardır onun üstüne.

Eski Van Ģehri de bu kalenin dibindedir. Eski Van Ģehri Birinci Dünya SavaĢma kadar meskûnmuĢ. Vanlılar hicretten dönünce, burasını yakılmıĢ yıkılmıĢ bulmuĢlar, bir daha da orada oturmayıp, Ģehri Ģimdiki yerine, yukarı doğru çekmiĢler.

Eski Van, yan bellerine kadar yıkılmıĢ minareleri, kubbeleri sökülmüĢ camileri, birer toprak yığını, birer tepecik olmuĢ evleriyle, kalenin dibinde bomboĢ, ıpıssız uzanmıĢ duruyor. ġehir harabesi görmek isteyen, burasını görsün. Bacalardaki isler bile silinmemiĢ. Bir de kalenin üstüne bir minare yapmıĢlar, onun da yarısı yıkılmıĢ.

Uzaktan fabrika bacası gibi gözüküyor. Burçları kerpiçten kale gördünüz mü? Kerpiç kale olur mu? Van kalesinin bir burcu kerpiçten. Daha sapasağlam duruyor.

Vanm bir kısmı da son depremde yıkılmıĢ. Bir mahallesi var, o da eski Van gibi, ona da «Harabe mahalle» diyorlar.

ġerefiye caddesinin arkası pazar yeri. Gez dolaĢ Vanı, nereye gidersen bit, gelip geleceğin yer pazar yeridir. ġehrin daha kalabalık yeri yok. En kalabalık zamanında Van çarĢısının bir ucundan gir, insanları saya saya öbür ucundan çık. BüyütmüĢ değilim iĢi. Van bu kadar iĢte.

Tek canlılık, tek hareket merkezi pazar yeridir. GeniĢ,, tiftikli nakıĢ pantolonlu, üstü yün örme, altı kendir ayakkabılı köylü erkekleri, baĢları «kofbli, bol, üstüste fistanlar giymiĢ, inanılmayacak kadar çok cıncık boncuk takmıĢ, burunları hı-rızmalı köylü kadınları alıĢ veriĢ ederken seyredeceksinizdir..

Bir yanda yüklü öküzler, kağnılar eĢekler bekleĢiyordur-Bir yandan da iki nalbant öküz, manda nallıyordur. Bir manda nallanırken baĢında durdum. Birkaç adam mandanın baĢına, beline ipler bağlayarak hayvanı yıktılar. Koca hayvan gürültüyle yere düĢtü. Sonra nalbant dört ayağının arasına bir ağaç uzatıp, dört ayağı da iyicene bağladı. Yan yatırdılar. Nalları çakmaya baĢladı nalbant.

Kadınlar pazar yerinde, hayvanların taze pisliklerini topluyorlar. Çok gayretli bir kadın gördüm. Öküz, eĢek, inek pisliklerini yere düĢürmüyor. Pazar yerinin ortasına koca bir öbek yapmıĢ.

Van ıpıssız, Van bomboĢ ama, pazaryeri kaynaĢıyor. Vana gelip, Vanda gezip de Van kedisinden söz açmamak olur mu? Ne derler adama? Bunca ünü var bu

kedilerin. Ben de soruĢturdum bu kediler ne âlemde, diye. Kimisi, artık bu kedilere kıymet vermiyorlar, nesil tükenmek üzeredir, dedi. Kimisi de, kedi gayet bol, hemen hemen her evde bir tane bulunur, dedi. Sonuncular doğru çıktı. Her evde kedi var.

(16)

www.cizgiliforum.com Sayfa 15

Bu kediler büyücek, sütbeyazdır. Yumuluverdiler mi bir pamuk yığınıdır

sanıyorsunuz. Öylesine apak. Sonra, ba kedilerin en büyük özellikleri gözlerinde- Gözlerden biri mavi, öteki sandır. Bazılannın gözlerinde ise türlü türlü renkler bir araday-mıĢ. Ben böylesini görmedim. Yalnız, bir kedinin gözlerinden biri mavi, ötekinin sarı olduğuna tanıklık edebilirim. Gözlerimle gördüm. TaĢıt güçlüğü olmasa, her isteyen, Bir Van kedisi -edinebilir. Sonra, Vanlılar bu kedileri parayla da

satmıyorlar. Dostlara hediye.

Batıda YeĢil Bursaysa, doğuda da YeĢil Van... Yalan değil, «YeĢil Van». Her evin bir bahçesi var. Bahçesizi yok bu yerin. Her ev de birer inek besliyor. Koyunları olan evler de var. ġehrin yarısından çoğu da ekip biçiyor. ġehir öylesine geniĢ tutulmuĢ ki Ekrek dağı ile göl arasını kaplamıĢ gitmiĢ, iki bin kilometre kare diyorlar- On beĢ bin nüfus için çok değil mi? Üstü namnı namnı karlı Ekrek dağı, altı belki de dünyanın en güzel suyu, Van gölü. Tabiat vermiĢ vereceğini. Havasının üstüne hava, suyunun üstüne su yok. Vanda duyulan her ses, biraz da, su Ģırıltısıdır. Bir zamanlar, dünyada Van... sözü muhakkak ki boĢuna değilmiĢ. ÇalıĢılırsa Ģimdi de doğru olabilir. Ama nerede Van, nerede boz beygir? Van yıkılmıĢ da yapılmamıĢ. Bu gidiĢle

yapılmayacağa da benziyor. Vardılar kadar Ģehirleriyle ilgisiz insanlar hiç bir yerde göremezsiniz. Bundan dolayıdır ki, Van, Van olamayacaktır. Bahtsız diyar.

ġu güzel Vana acıdım, Vana yüreğim yandı doğrusu.

7.6.1951

DÜNYADA VAN VANA ÜNĠVERSĠTE

ġu doğu gezisine çıkıĢım bir iĢe yaradı doğrusu. Van Üniversitesinin yapılacağı yeri buldum. Az iĢ mi? Bir gazeteci için bundan daha enteresan, bundan daha faydalı iĢ olur mu? Bu hizmetim gerçekten övülmeye değer. Yardımım dokundu millete,

hükümete; kimbilir, Ģu yer iĢinin tesbiti için kaç heyet gelir giderdi Vana. ġimdi gelip görecekler, Van üniversitesi için bundan daha iyisini bulamayıp, münasiptir, evlâ yerdir, bravo Ģu gazeteciye, doğrusu turnayı gözünden vurmuĢ diyecekler. Bir iĢ yapmanın, bir baĢarının mutluluğu içindeyim.

Yer iĢine gelince: Van Kalesiyle iskele arasındaki düzlük... Bir üniversite için biçilmiĢ kaftan.

Fakültelerin yerini de tesbit ettim kendi aklımca... Bu iĢlerin uzmanı değilim, ama, akıl var, izan var, değil mi efendim? Görünen köy klavuz ister mi? Bakın nasıl, tĢe Edebiyat Fakültesinden baĢladım. Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesinin stilinde olur bu yapı... ġöyle, Van kalesinin yanına, kalenin yamna, gölün kıyısına bir dağ

haĢmetiyle oturur. Ankarada pek öyle gösteremediğine bakmayın bu yapının. Dört yam kalabalık, dört bir yanı yapı da onun için heybetinden kaybediyor orada. Bir de bu düz ovada seyreyleyin onu!

Kitaplığı da tüm kalenin dibine kurarım. Doldururum içini nadide kitaplarla... O gayretli adamın bütün çabasına rağmen, millî kitaplığı bir türlü

(17)

www.cizgiliforum.com Sayfa 16

tamamlayamadığımıza bakmayın. Burası Van üniversitesi! Yeni bir üniversite kuruyoruz, değmez mi? Millî kitaplık bir gün nasıl olsa kurulur. O da mı iĢ ? Sonra, efendim, Tıp Fakültesini, Edebiyat Fakültesinin doğusuna, tam karĢısına yerleĢtiririm. Laboratuarlar, klinikler

pırıl pırıl... Sonra, hukuku, iktisadı, öteki fakülteleri yerli yerince oturturum Ģu canım düzlüğe... Ardı Van Ģehri ve ala karlı Ekrek dağı, önü Van gölü, yanı kale... Bir üniversite için, söyleyin, bundan daha iyi yer olur mu?

Üniversite yapıldı bitti mi, gelsin, Erzurumun, Karsın, MuĢun, Bitlisin, cümle Doğu Anadolunun, Orta Anadplunun tığ gibi delikanlıları! Gelsinler, feyiz alsınlar, ıĢık alsınlar... KomĢu memleketlerin çocukları da gelecekler tabiî... Iraktan, Irandan, Pakistandan, Suriyeden gelecekler. Dünya çapında Ģöhret yapmıĢ yerli, yabancı profesörleri, yeni yeni kıyafetleriyle Van Üniversitesinin içinde görür gibi oluyorum.

Van Üniversitesi kaynaĢıyor, her renk, her cins türlü türlü öğrenci.

Uzun ömürlü olası Yahya Kemal: «Ġnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaĢar» diyor.

Belki...

ġaka bir yana tutturmuĢlar bir Van Üniversitesi... Doğrudur diyelim Vana bir üniversite gerekir diyelim. Üç üniversite çok mu Ģu kadar geniĢ Türkiye için! Az bile. Dört tane olsa gene az. Doğu için bir üniversite Ģarttır Doğuda Üniversite için en münasip yer de Vandır. Ama insaflı olalım. Dağ basma üniversite yapılır mı? Bir yere üniversite kurulabilmesi için, bir takım Ģartların, bir takım zaruretlerin olması gerekir. Doğuda var mı bunlar?

Van iline bağlı 600 köy var. Bu 600 köyün ancak 60 tanesinde ilkokul var. Bu ilkokullara da okul denemez. Çocuklar eski zamanlardaki gibi bağdaĢ kurup oturuyorlar yere. AĢağı yukarı, öteki doğu illerinin de durumu böyle-

Van Lisesinin, orta, lise olmak üzere 300 öğrencisi var. Lise, eski bir ilkokulla, zelzele barakalarında öğrenim yapıyor. Yeni bir lise binası yapılmıĢ ya, kimbilir ne zaman açılır.

ĠĢin bu tarafım bırakalım. Nur içinde yatsın Emrullah Efendi. Devrimizde ona taĢ çıkartanlar var.

En önemlisi yol yok. Öğrenci ne ile gelsin? Profesör ne ile gelsin? Posta bile zor zar çalıĢabiliyor. Bunlar Vana gelmek için kanat mı bağlasınlar? Neredesin Hezarfen?

Sonra Van Ģehrinin içme suyu yok. Doğru dürüst elektriği yok. Kanalizasyonu, oturacak evi yok. Ne kadar idealist olursa olsun hangi ilim adamını oturtabilirsiniz burada? Bir gazete bile eline ayda bir geçerse...

Bütün bunları, Vana Üniversite açılmasını isteyen, bunu kendilerine iĢ edinmiĢ Vanlı aydınlara söyledim. Doğru buldular sözlerimi. Yalnız, Vana Üniversite açılırsa, hükümet bütün bunları yaptırmak zorunda kalır, dediler. Denize düĢen... Bunlar da üniversite hayaline sarılmıĢlar- Cümle umutları kırılmıĢ da ondan imdat umuyorlar.

Üniversite yaptırmak isteyen hükümet hüsnüniyet sahibiyse, Üniversite için gereken Ģartları hazırlasın. Atatürk doğuya bir üniversitenin yapılmasını istediği zaman daha önceden, gereken Ģartları da hazırlayacaktı elbet.

Korkum Ģu, getirip dökecekler bu fukara milletin birkaç milyonunu benim

gösterdiğim düzlüğe... Yarım kalacak, heder olacak. DolaĢın Türkiyeyi, nice yarım

(18)

www.cizgiliforum.com Sayfa 17

kalmıĢ, nice faydasız iĢle karĢılaĢacaksınızdır. Eğer emekler böyle heder edilmemiĢ bulunsaydı, Türkiye böyle bir Türkiye daha olurdu.

Ben bilirim, yapacaklar bu iĢi, Vana bir üniversite temeli atacaklar. Bundan gayrisi olamaz. Kim yazarsa yazsın ne söylenirse söylensin, ille Vana üniversite olacak!

Olsun.

Ama bundan önce etmeyin, eylemeyin hepsinden geçtik, hiç olmazsa Vana yol yaptırılsın.

17.6.1951

VAN GÖLÜ DEĞĠL, VAN DENĠZĠ

Kamyon, Rahvadan gün batıya sapınca dumanlar içinde uzanan bir mavilik gözüktü.

Yanımdakine:

— Van gölü iĢte, dedim.

— Yok, dedi, MuĢ ovasıdır o gözüken.

Kamyon, üstündekileri bu ovadaki bir köye indirdi. Ġlk doğu köyünü burada

görüyorum. Allah encamımızı hayra tebdil eylesin! On beĢ tane irice köstebek yuvası görülüyor. Bir de taĢları devrilmiĢ, biçimsiz taĢları yana yatmıĢ bir mezarlık. BaĢka hiç mi hiç bir Ģey arama. GeniĢ MuĢ ovasının ıssızlığında. .. Bu kadar. Daha ne olsun.

ikindi üstü Tatvana geldik. Tatvan Tatvan derlerdi de... Burası da yıkık, burası da harabe... Doğuda bundan gayri ne görebilirsiniz ki...

Bir oteli var, tek katlı. Adı da HALK Oteli. Alçacık toprak dam. Kuru toprağa bir iki iğri büğrü tahta karyola h muĢlar, bir iki de yırtık yorgan... Turist için bire bir!

Tatvanda kalmadım. Gölün kıyısı sıra yürüyerek «Tuğ»a geldim. Tatvanla Tuğ arası yarım saat çekiyor. Van gölü iĢletmesi burada imiĢ. Hiç beklemezdim. DüĢüme girse hayra yor-mazdım. Bu harabe doğuda? Olur iĢ mi? Kim akıl etmiĢ, kim yapmıĢ bu iĢleri? Eli nurlansın. Demek çalıĢılırsa, doğuda bir Ģeyler yapılabilirmiĢ. ġu Tuğ dedikleri yer adamın yüreğine su serpiyor, sevindiriyor adamı, iĢletmeye kemerli büyük bir cümle kapıdan giriliyor. Bu kocaman kemerli kapıyı orta yere, sipsivri neden dikmiĢler acaba? Ne yanı. var, ne yönü, tam Nns-reddin Hocanın türbesi...

Kimbilir, belki de bir hikmeti vardır.

ermez ki Ģu bizim hükümet adamlarımızın iĢlerine. Bu ta- afer cüsseli, üzerinde «DDY. Van Gölü iĢletmesi» kapı ni-

^ acaba? Paraları mı artmıĢ? Harcıyacak baĢka yer mi yoktu sanki?-- . ..

GeniĢ caddeler, tertemiz. Ağaç da dikeli- Sıra sıra, güzel,

eni memur evleri... Sonra gene modern tertemiz, ucuz bir otel Böyle bir oteli hemen hiç bir doğu Ģehrinde bulamazsınız. Tuttuğun altın olsun derler ya, devlet buraya parmağının ucuyla dokunuvermiĢ. Tuğ, modern bir Ģehircik.

Tuğdan, gemiye erkenden bindik. Geminin adı Tatvan. Gölde iki gemi çalıĢıyor.

Ötekinin adı da Bitlis. Tatvan, Bitlis-ten daha büyük, daha güzel, küçücük, minnacık, Ģirin bir gemi.

(19)

www.cizgiliforum.com Sayfa 18

Van gölünü yarıladık. Van gölü görülmeye, anlatılmaya değer. Ama nasıl anlatırsın?

Nasıl anlatılır?

Gölün dört bir yanını dağlar çevirmiĢ. Karlık dağlar, ulu dağlar, çırılçıplak, yeĢil, ince, yumuĢak bir halıya bürünmüĢ dağlar.

Van gölü. Van gölü değil, Van denizi -öylesine geniĢ ki denizden baĢkası yakıĢmaz.

Zaten Vanlılar da deniz diyorlar-gümüĢ tasta bir sudur. Kenarları oya oya iĢlenmiĢ bir gümüĢ tas.

Dünyada hiç bir göl, hiç bir deniz, hiç bir su Van gölünün maviliğinde olamaz.

Masmavi... Deli eden bir mavilik. Ne gökyüzünde vardır öyle mavi, ne de baĢka bir yerde. Bir tek mavi uyar bu maviye, Diyarbakır ovasındaki çiçeklerin mavisi. Bir de bir camı kırıp kesitine bakın, iĢte o mavi.

Günün her saatinde baĢka baĢka, türlü türlü renge giriyor göl. Bir bakıyorsunuz bir yer morumsu, yer yer koyu mavi, yer yer de bozarı veriyor. Bir yer yeĢil... Sonra gün batarken de iĢ baĢkalaĢıyor. Bir al ıĢık giriyor batısından gölün, ĢimĢek gibi kayarak öte taraftan çıkıyor. Bu al ıĢık oyunu, gün iyicene batana dek sürüp gidiyor.

Renklerin türlüsü... Saymakla bitmez kı-. Renkler oynaĢıyor, renklerin cümbüĢü var Van gölünde...

Van gölü pırıltı içinde. Gölün Ģavkı dağlara vurmuĢ. Dağlar ıĢığa batmıĢ, cümle dağlar ıĢıltı içinde... Beri yanından bakınca, öte yanında ne var ne yok görecekmiĢsin gibi aydınlık dağlar. Dağlar billurdan... Dağlar apaydınlık. îĢte bu iĢi yapan Van gölüdür. Böyle dağlar olur mu? Dağlar biraz heybetli, biraz karanlıktır.

Bir Süphandağı var gölün üstünde, uçsuz bucaksız, apak bir dağ. Nereye gidersen git, ne kadar uzaklaĢırsan uzaklaĢ, dağ yanında, dağ tependeymiĢ gibi duruyor.

O gün sabahtan Tuğdan çıktık da ancak gün batımma vara vara ErciĢe varabildik.

Van gölündeki gemiler beĢ, çok çok, altı mil yapıyorlar. Sürat asrındayız. Elin adamı tepkili uçak icad etmiĢ bize ne? Bu kuru yer kaplumbağası süratindeki gemiler yeter de artar bile. BulmuĢlar da bunuyorlar diye, buna derler iĢte- Ya Ģu Van gölüne tek gemi bile sokmasalardı. Kim ne derdi?

Sonra efendim, iĢin acı tarafı, Ģu bizim Tatvan gemisi dopdolu, îğne atsan yere düĢmez öylesine dolu. Tatvan gemisi, yük gemisidir, affedersiniz hayvan gemisidir, insan gemisidir. Koyunlar inekler, öküzler, atlar, eĢekler, insanlar cümlesi bir

aradadır. Koyun koyuna, alt alta, üst üste seyahat ediyorlar. Sığır gübresi, pislik...

Kokudan geçilmiyor.

Ernis iskelesinden birkaç hasta bindirdiler Bitlis gemisine. Tatvan gemisi, bu Bitlis gemisinin yanında zemzemle yıkanmıĢ kalır. Bu Bitlis öylesine berbat. Hastalardan biri çığırıp duruyordu. Kemik veremiymiĢ. Bu hastalar kirli yataklarının altında, hayvanların pisliği içinde, hayvan ayakları altında Vana kadar gittiler.

Gemide bir kadınla konuĢtum. ġirin dilli bir ihtiyarcık' Ġneğinin yularına sıkı sıkıya sarılmıĢ, ayaklarının da dibine oturmuĢtu.

— Teyze, dedim, bağlasana Ģu ineği Ģuraya.

— Bağlamirem, dedi.

Sonra ayağa kalktı, ineğin boynuna sarıldı. Bir Ģeyler söy-,. gana da ters ters baktı.

Garezine olacak:

(20)

www.cizgiliforum.com Sayfa 19

Men, dedi, gurban olurem hokumımıze. Goymedi ineğimi enbere. Verdi benim yanime.

iste yürekler acısı olan budur. îĢte milletçek belimizi büken budur!

Bir milletin halkı, köyünde, evinde, -ki hükümet ona da müsaade etmeyecektir tabiî- hangi Ģartlar içinde yaĢarsa yaĢasın, evinde hayvanı ile birlikte yatsın aç kalsın, ne dereceye inerse insin, hükümet kendi vasıtaları ile insanoğlunu hayvan seviyesine indiremez. Olamayacak olan budur. Ayıp olan budur. Hiç bir teĢekkül, hiç bir insan bunu yapmaya cesaret edememelidir. Ġnsan oğlunun, insan olarak bir haysiyeti vardır.

Bu neyse ne, beterin beteri var: Van gölündeki hiç bir iskelede bekleme salonu, bekleme yeri, dulda, duldanacak bir köĢe yok. ġöyle gözünüzün önüne getiriniz bir kıĢ gününü, bora, kar, fırtına karı döndürüyor. Birkaç da büzülmüĢ, donmuĢ adam, belki yanlarında ufacık ufacık çocuklar da var, bizim anlı Ģanlı Bitlis gemisini bekliyor. Beğendiniz mi?

Hiç bir iskelede fener yok. iskeleler bozuk bozuk. Eğer Nuh Hazretleri gemileri için iskeleler yaptırmıĢsa, bu iskeleler mutlaka ondan kalmadır.

Van gölünün bir yanından çıkınca, Ģu gemilerle, ancak üç günde geri geliniyor eski yere. Sonra haftada bir sefer gemi kalkıyor. Bir yere geldim, gemiyi de bir seferlik kaçırdım- On-on beĢ gün bekle iĢin yoksa, iĢte bu on beĢ gün bekleme benim baĢıma geldi, iskeleden iskeleye, hiç olmazsa iki günde bir, iĢletilemez mi bu gemiler?

Bunca müĢteri var.

UlaĢtırma Bakanına selâm ederim, hürmetlerimi sunarım. Diplomam da yok ya, kusuruma kalmasınlar. Van gölü için yapılacak iĢler kolay iĢlerdir. Çok para da istemez. Azıcık himmet buyuruverirlerse. iki büyücek gemi daha... Oldu bitti, kendileri bilirler...

Akdamar adında bir gemiyi, eski bir gemi, tamir edilirken gördüm. îyi, has ama, gene o eski, kırk yıllık motorunu taka-caklarmıĢ. Uç milden fazla yapmaz diyorlar, bu motor. Tatvan ve Bitlis gemilerinin ne günahı var? Hiç olmazsa onlar beĢ altı mil yapıyorlar. Yazık değil mi Ģu milletin' parasına böyle boĢu boĢuna zayi ediyorlar.

Günah değil mi?

Van gölü, dünyanın en mavi, en pırıl pırıl suyu, Van gölü ıĢıltı içinde ama...

Gelgeldim...

27.6.1951

BĠR MAHPUSANE

ĠĢin kolayını bulduk. Varım içini gez, pazar yerine gel, Ģehrin dıĢına çık, konuĢ insanlarla. Dostluk, ahbaplık, kardeĢlik bir merhabadır. Bir a merhaba» dedin mi, tamam. Ne sorarsan sor O sana derdini döksün, sen ona içini aç. Ayrılırken de seni unutmayacağına yemin etsin, sen onu unutmayacağına söz ver. Bu Vanın insanları böyle iĢte.

Büyük bir yol var, Ekrek dağımn ötelerinden gelir. Her gün bu yoldan köylere doğru açılıyorum. Yolda selâmlaĢıyoruz, yolda ahbap oluyoruz. Evlere davet olunuyorum-

(21)

www.cizgiliforum.com Sayfa 20

Vana geldiğimin üçüncü günüdür. Gene bu yoldayım. KarĢımdan yüklü öküzlerle köylüler geliyorlar. Öküzlere soyulmuĢ kavak yüklemiĢler. Bir ikisinde de teneke var. Bir öküzün üstüne de yirmi yirmi bir yaĢlarında bir delikanlı binili. Merhaba-I aĢıyoruz, hal hatır sorup, kokuĢuyoruz.

Bir ara, öküze binili delikanlıya soruyorum:

— Günah değil mi, diyorum, yazık değil mi? Hemen öküzden iniyor. Yüzüme bakmadan:

— Çok uzaklardan gelmiĢem ağam, yorulmiĢem.

— Öyle ise neden indin öküzden? diyorum. Yüzü ateĢ gibi oluyor, baĢı yerde.

— Ayıptır, diyor.

Ġçimden kör olsun zaruretler, kahrolsun yokluk kahrolsun, düĢüncesi geçiyor- Burada öküze yük vurmak günah sayılmıyor da binmek günah ve ayıp sayılıyor.

Sayılıyor ama öküze binmeyen de yok. Herkes biniyor da, Vana girerken iniyorlar.

BaĢka bir gün yine aynı yoldayım. Ekrek dağının karları

ıĢılıyor. KarĢımdan iki atlı geliyor. Atlılar kadın. GeniĢ etekle-leri atların sağrılarım, kuyruklarını örtmüĢ. Kadınlar atların üstünde, ağıt söyleyip çığırıyorlar. Biri durup, biri söylüyor. Bir; durup, biri... Yanımdan hızla geçtiler. Beni bir meraktır sardı.

Arkalan sıra geri döndüm. Boyuna ağlayıp söylüyor atlılar. Ama benden uzaklaĢtılar.

ġehirden önleri öküzlü iki kiĢi çıktı. Atlıların önüne gelince durup konuĢtular. Atlılar ağlamayı kesti. Atlılar ağlayarak ayrıldılar.

ġehirden gelen yolculara sordum:

— Neden ağlıyor, dedim, bunlar? Birisi:

— GardaĢ dedi, bunin gocasi vurmiĢ bir adami, girmiĢtir ¦mapusaneye.. Ağlir onin için.

— Neden vurmuĢ adamı?

— Herkes diyri baĢge baĢge sen inanme... Yalandırlar hepsini... DöğüĢ terle doğuĢtur.

Bütün Van bomboĢ. EkilmiĢ yer yok, diyecek kadar top-Tak ekilmemiĢ. Burası da mı tarla kavgası? Olur Ģey değil?

DolaĢ gel pazar yerine. DolaĢtım geldim. Üst yanda buğdayı ceç etmiĢler. Buğday satılan yer esas pazar yerinden ayrı. Orası ıssız.

Beride, öküzler, mandalar rahatça uzanmıĢlar geviĢ getiriyorlar. Yüklerini üzerinde.

Bir kadın, bir çocuk bekliyor öküzlerin, kağnıların baĢını. Erkekler alıĢveriĢte.

Kadınlar, ayak bileklerine renkli boncuklar dizmiĢler.. Bunlara «Halhal» diyorlar.

Ortada hayvan pisliklerini öbek öbek yığmıĢ kadınla konuĢuyorum.

— Ne yapacaksın bunları?

Kadın ĢaĢırıyor. Sonra da kızarıyor.

— Senge ne? Toplirem men toplirem. Sen muhdersen? Pazar yerindeki pislik cabadan toplanıyor, cümle evlerin

<önü her sabah, her akĢam süpürülüp sulanıyor tertemiz. Bu ka-

ardınıcısı olur da, Van Belediyesinin sırtı yere gelir mi hiç? Bir ^,2 çocuğu bir koyunun yanına oturup boynuna sarıl-Baba da eli belinde, asker ceketi giyili, yanda öylecene duruyor.

(22)

www.cizgiliforum.com Sayfa 21

Babaya:

__. Satacak mısın? dedim.

_— SatmiĢem, dedi.

_— Kız, dedim, boynuna sarılmıĢ!

__ Goyin onindir, dedi. Gayri gidir.

—. Bak, dedim, boynuna sarılmıĢ.

— Ağlir ağlir durir, dedi. __ Niçin sattın? dedim.

__ Un gelmemiĢ, dedi, ekmek yokdir.

__ Sizler ekmez misiniz?

— EkmiĢiz ama, az gelmiĢtir.

— BaĢka yok mu?

__iki goyin daha vardir çok Ģükür. Guri galmamiĢiz.

— Kız ağlar, dedim.

— Ağlasin, dedi.

Kız da koyunun boynuna sıkı sıkıya sarılmıĢtı. Ötede beĢ altı koyunun baĢında bir adam duruyordu. Geri dönüp demin konuĢtuğum adama sordum:

— Bu niçin satıyor, dedim.

— Onlar heç ekmiler. Goyin satirler buğda alirler. Pazar yerinde pazarlık devam ediyordu.

AkĢam üstüdür. ÇarĢıda kimsecikler kalmamıĢ. Dükkânların çoğu örtülmüĢtür. Gene o bol, her parçasına bir insan sığacak kadar geniĢ olan nakıĢlı pantolonlardan

giymiĢti. Pantolonu eskiydi- Yukarısında da yırtık bir caket vardı. Yüzü incecik, uzun, zayıftı. Yüzü ayva tüylüydü. Yanına vardım.

— Merhaba, dedim, ne geziyorsun?

— Merhaba, dedi, ben Türkçe bilmiyorum.

Elinde paralar vardı. Bakıp duruyordu paralara. Sonra, avcunu bana doğru uzattı.

— Bunlar kaç kuruĢtur? dedi. Saydım otuz iki kuruĢ.

Söyledim.

— Bana, dedi, Ģeker al bunlarla.

Bir dükkâna götürdüm. Sandıklarda Ģekerlemeler vardı. Hani, o boyalı, nakıĢlı Ģekerlemeler var ya, onlardan beğendi. Alıp beraber çıktık.

Dedim ki:

— KardeĢim, niçin geldin Vana?

— Hastayım, dedi. Burada «Tuhtur» adında bir adanı varmıĢ, onu arıyorum.

Yüzüne baktım. Allah bilir ya, bunun derdi ince hastalık.

DüĢündüm, Vana üniversite açalım mı diye bu delikanlıya sorsam mı ola?

Bu delikanlıyı Vanda tanıĢtığım bir öğretmen arkadaĢa söyledim. Zaten doluymuĢ.

BoĢandı:

— Bu da mesele mi? dedi, bu da mı? Kara kıĢın zehir gibi ayazında burada insanlar yalnayak kara basarlar, iĢ yok, güç yok. Ne iĢ görsünler. Altı ay bomboĢ.

Sonra:

— Van, dedi, Van bir mapushanedir, üç ayda bir, bir gazete yüzü görmediğimiz olur. Hasret kalırım dünyaya. Güya koyun memleketi burası- Git kasaba, al bir kilo

(23)

www.cizgiliforum.com Sayfa 22

et, vur duvara, yapıĢır. Sakız gibi.. KıĢın Rahva yokuĢunu kar basar. Ne giden, ne gelen... Gelirken gördüğünüz o Rahva düzünde telgraf direklerinin tepesine basa basa yürürsünüz. ĠĢte böyle... Sebze yüzü göremezsiniz. Ağustosta domates. Ye de iflah ol. Bazı günler okuldan eve gidilmez. Gece kahveden gelirken kurtlar gelir önünüze.

ġehir kurtlarla dolar. Kurtlar mahallelerden köpekleri kaçırırlar. Doğu batı yok, yurt bir bütündür, diyorlar. Bunu diyenler gelsinler- Vanda bir yıl yaĢasınlar da öyle desinler o sözleri-

mahpushanelikten kurtarıldığı, yani Vana yol yapıldığı za- doğu batı farkı aradan kalkacaktır, dedi. 'öğretmen arkadaĢın hakkı var. Van, mahpushanelikten

kurtarılmalı. Vanın derdi çok ya, yol birincisi.

30.6.1951

DOĞU ĠLLERĠNDEN KÜÇÜK NOTLAR SARIKLILAR

Köylere gitmek için Ernis iskelesine çıktım. Gemi Bitlis gemisiydi, iskelenin baĢı bir kalabalık ki. Kiminin yolcusu var onu uğurluyor. Kimisinin yolcusu gelecek, onu bekliyor. Kimisi de yolcu.. Daha çoğu da seyre gelmiĢ.

Kalabalığın içinde, bir araya gelmiĢ, on, on beĢ kiĢi çarptı gözüme. ġaĢırdım. Bu sakallı kiĢilerin cümlesi de sarıklı. Öyle eskisi gibi abani, beyaz sarıklar değil; yeni bir çeĢit sarıklar bunlar da... Bir kısmı yeĢil. ġapkalarının siperini koparıp atmıĢ bazısı, Ģapkanın üstüne sarık sarmıĢ. Bazıları da kendi örmeleri külahların üstlerine bağlamıĢlar. Yazık, fes bulamamıĢlar! Ama ne zararı var! Külahların üzerine

bağlamıĢlar ya... Sarık sarıktır.

Yanımdaki, Ernis köyünden olan bir kiĢi, bunlara yaklaĢıp soruyor;

— Bu ne hal, diyor, sofiler? Hükümet görmesin!

— Sağ olsun Demirgurotumuz, sağ olsun, diyorlar. Sağ olsun!

ġu doğuda, yolda belde, kime rastgeldimse, hangi köylüyü gördümse Ģapkasız.

Çoğunda sarık, bir kısmında da kendi ördükleri külahlar var.

ġEYHĠN SÜRÜSÜ

Epeyce kaldığım Ernis köyünde, bir gün baktım ki, köylüler koyun alıyorlar. Satacak yerde alıyorlar. Burada köylülerin

hemen hemen tek satıĢ metaları koyundur da...

Birisine,

yahu, dedim, siz satacağınız yerde, koyun alıyorsunuz?- Böyle iĢ olur mu? Kelepir mi yoksa?

—' Yok, dediler, ġeyhin sürüsü...

iĢ anlaĢıldı. Buradaki Ģeyhler, yılda birkaç kere müritlerini: ziyarete çıkıyorlar.

Müritleri de, karınca kaderince, Ģeyhe birer koyuncuk veriyorlar. ġeyh de bir bölgede topladığı' koyunları, baĢka bir bölgede satıyor.

'__ġeyh, dedim, Ģeyh olan Ģeyh alır mı bu kadar fakir insanların mallarını?

itiraz ettiler:

(24)

www.cizgiliforum.com Sayfa 23

__ Almasın da ne yapsın? Günde üçyüz kiĢi iniyor ġeyhin

tekkesine; yemek yiyorlar. Sonra, ġeyh bu paraların hepsini yemez ki, muhtaçlara da dağıtır.

ġeyhin sürüsü köyden köye büyüyor.

Ağa Han aklıma geldi.

OKULA GIRMIYEN HOCA

Diyarbakır köylüklerini gezerken, bir eğitmenle tanıĢtım.. Okur yazarlığı ve türkçeyi askerde öğrenmiĢ. BeĢ vakit namazlı bir zat. inanılmayacak kadar olgun, ileri fikirli.

Atatürk inkılâplarının candan adamı-

— Ah Atatürk, diyor da, baĢka bir Ģey demiyor.

O anlattı:

Bir gün köylüler, toplu bir halde, bir yere giderlerken, Ģu eğitmeni de bir ziyaret edelim, diyorlar, içlerinde bir de hoca var.

Hoca:

¦— Girmeyin, diyor, okulun içine. Girmeyin, hâĢâ gâvur olursunuz. Sümme hâĢâ...

BoĢuna değilmiĢ, Ģu doğuya okul yapılmadığı. Hocaların,, «önlü hoĢ olsun.

ZĠYARETLER

Bitliste olsun, Vanda olsun, yollara dökülmüĢ kadınlı, erkekli köylüler gördüm. Hiç birini kaçırmadım, gördüklerimin hepsiyle konuĢtum.

— Nereden böyle? diyorum.

— Ziyaretten, Veysel Karanî'den...

— Nereden?

— Ziyaretten...

Veysel Karanı, Bitlisle Kurtalan arasında ünlü bir ziyaret...

BaĢı ağrıyan ziyarete, baĢı sıkıĢan ziyarete, doktor bilmiyor-; 1ar, hastalar ziyarete...

Her derdin devası ziyaret...

Hasta deyince aklıma geldi- Ernis köyünden, Van Hastanesine bir köylü götürdüm.

Kemik veremi imiĢ. Daha önce hastanede ayağını kesecek olmuĢlar.

Operatör:

— Bundan gayri çare yok, demiĢ.

Hasta, ayağım kestirmeye razı olmamıĢ. Bitlisteki ġeyhe gitmiĢ.

— ġeyhim senden imdat. ġeyh, akıllı bir ġeyh olacak:

— Doktora, demiĢ, benim elimden birĢey gelmez. Hastayı götürdüm. Vanın o pis, toprak dam hastanesinde

yatak yok. Zor , güç, hatır belâsı adamı ikinci sefer hastaneye kabul ettirebildik.

Her yol ayırımında, her tepe baĢında bir ziyaret...

Allah selâmet versin.

(25)

www.cizgiliforum.com Sayfa 24

ÜÇ TAġ

Buralardaki, baĢ yemin, üç taĢ yeminidir. Bu yemini, burada, kimse yalan yere edemiyor.

Yeminin Ģekli Ģöyle: Yemin verdiren kimse yemin edecek olanın eline üç tane taĢ veriyor-

__At bunları, diyor.

Bu taĢlan, eğer yalan yere atarsa adam, karısı üçten doku-bos oluyor. Karısı o adamla yatmıyor. Çekip gidiyor, gidece-- er" Bu sebepten de kimse yalan yere yemini

edemiyor. Birini gösterdiler:

__ Bunu, dediler, bu namussuzu görüyor musun? Yalan vere üç taĢ atmıĢtır. Daha gezer adamım deyi dünyada. Kimse konuĢmaz onunla.

Lanetleme...

Mahkemeler, karakollar da bellemiĢler bu Üç TaĢ yeminini, basları sıkıĢtı mı

veriyorlar üç tane taĢı köylüler m ellerine... Söylesinler bakalım, yalanı, yiğıtseler...

Her Ģey olur da bu olamaz.

EVLENME

Zor olan iĢte budur. Doğuda bundan zor iĢ yok. Bir kız, isters; en çirkin, en fakir olsun, fiatı iki binden aĢağı değildir. Getirirsin iki bin, alırsın... kızı! Zengin kızlarının fiatı otuz bine kadar yükseliyor. Son zamanlarda kızları kamyonla değiĢtiriyorlar. Bir kamyona bir kız... Kızların sayesinde makineleĢiyo-ruz- Sonra, yetmiĢlik, seksenlik ihtiyarların onbeĢinde, gül gibi kanlan var. Kim ne karıĢır, parasını vermiĢ almıĢ.

ġEMSÎYE SAÇLILAR

Ernis iskelesinde bir top insan görüp, yanlarına vardım. Ortalarında acayip kılıklı biri, elinde bir tef, çalıp söylüyor. Uzun, Çok uzun saçları var. Alnından, saçların altından yeĢil bir men-

d" bağlamıĢ. Saçları Ģemsiye gibi açılıp aĢağılara doğru dökülmüĢ.

— Bu adam neci böyle? dedim.

DerviĢ, dediler. Allanın derviĢi, divanesi.

Bir ara derviĢle konuĢma fırsatını buluyorum:

— Sen nasıl derviĢ oldun? diyorum.

— Ben, diyor, yedi yüz yıl diz çökmüĢüm ġeyhin tekkesinde.

Bu derviĢ dileniyor: — ġeyhin baĢı için!

9.7.1951 51

VAN KÖYLERiNDEN BĠRĠ

Bu köy, Ernis köyüdür. Van gölünün kıyısına düĢer. Üstünde Ersük dağı vardır. Van gölü ile Ersük dağının arasına sıkıĢmıĢtır köy.

Ernis iskelesinden inince, ötede, dağın eteğinde, birkaç kavak ağacı, yemyeĢil gözüktü. Yanımdaki:

— iĢte, dedi, köy budir. Dibindedir o gavaklarin.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Lensin arkasındaki vasküler yapının persistans göstermesi + küçük düzensiz üçgensel lens. • Lenste kalsifikasyon beklenen bir

Gittiğim yerlerde “gel” çağrısı yok Mabedim ışık sızdırıyor şehre Kuşların yası asfaltın belini büküyor Akşam hüsranla dolu ve bir trajedi gibi Dağların

Nisanı savuruyor, nisan, dağlar ve yeşil kamışlarla bir kuytu oluyor; bir kuytu bütün uykularımızın

Ayrıca Sıtkı Dursunoğlu’nun Muallimler Birliği Mecmuası’nda ve o yıllarda Erzurum’da neşredilmekte olan Albayrak gazetesinde şiirleri ve nesirleri

yüzyılın başına kadar olan sürede Galata’nın yangınlara bağlı olarak geçirdiği fiziksel ve sosyal doku değişimleri üzerinde durulmuş ve bu değişimler sonucunda

yardımıyla öz değerler (λ değerleri) dolayısı ile ρ değerleri hesaplanabilir. ÇalıĢmada ele alınan ve değiĢken kümelerinden en fazla, değiĢken sayısı en

Çalışma sonucunda, yabani kuşlarda görülen yaralanma ve kırık olgularının başlıca nedenlerinin ateşli silahlar olduğu, kırık olgularının en çok kanatlarda

Portakal Uzun Göl Aslı Atatürk Sokak Edirne Nehir Meydan Kasap..