• Sonuç bulunamadı

Bir Yörede Madencilik Faaliyetleri Tamamland

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Yörede Madencilik Faaliyetleri Tamamland"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir Yörede Madencilik Faaliyetleri Tamamlandığında Orman Sayılan Alanlar Hiçbir Şekilde Rehabilite Edilmemeli !, Ancak Yurttaşın Beden ve Ruh Sağlığı İle Yakından İlgilenilmelidir. (Emre Baturay ALTINOK)

Madencilik Faaliyetleri İle Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği ilk kez 14.12.2007 tarih, 26730 sayılı Resmi Gazete’de aynı ad ile yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Anılan Yönetmelik, ekolojik dengenin bozulmasına yol açan etkilerin azaltılmasında sürecin çok boyutluluğunu gözeten bir yaklaşımla kurgulanmaya çalışılmıştır.

Söz konusu Yönetmelikte (2007 Yönetmeliğinde) amaç “orman sayılan alanlar dışındaki madencilik faaliyetleri, malzeme ve toprak temini için arazide yapılan kazılar, dökümler ve doğaya bırakılan atıklarla bozulan doğal yapının, doğaya yeniden kazandırılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek” olarak belirlenmiş; Yönetmeliğin kapsamının da “orman sayılan alanlar dışındaki maden işletmeleri kazı faaliyetleri ile bozulan alanlar, araziye bırakılmış olan dekapaj atık ve artıklarının çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ve bozulan arazinin doğaya yeniden kazandırılması çalışmaları ile ilgili idari, hukuki ve teknik esaslar” olduğu belirtilmek suretiyle bu amaç yasal bir düzenleme güvencesine kavuşmuştur.

Daha sonra 23.1.2010 tarih, 27471 sayılı Resmi Gazete’de aynı adla (Madencilik Faaliyetleri İle Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği) yayınlanan Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş ve 2007 tarihli Yönetmeliği yürürlükten kaldırmıştır.

2010 Yönetmeliğinin amaç başlıklı 1. maddesinde de 2007 sayılı Yönetmelik amacı genel olarak korunmuştur. Yönetmeliğin amaç maddesinde Bu Yönetmeliğin amacının; “madencilik faaliyetleri, malzeme ve toprak temini için arazide yapılan kazılar, dökümler ve doğaya bırakılan atıklarla bozulan doğal yapının yeniden kazanılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek” olduğu ifade edilmektedir.

Kapsam başlıklı 2. maddesinde ise “orman sayılan alanlar, tarım veya mera alanları, 17/7/2008 tarihli ve 26939 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamı dışında olan madencilik

faaliyetleri, su kaynaklarının korunması ile ilgili mevzuata uyulması şartı ile baraj ve gölet projelerinde rezervuar altında kalacak alanlar dışındaki madencilik faaliyetleri, malzeme ve toprak temini için arazide yapılan kazılar, dökümler ve doğaya bırakılan atıklar ile bozulan doğal yapının yeniden kazanılmasına ilişkin usul ve esasların” Yönetmeliğin kapsamını oluşturduğu belirtilmektedir.

Bu anlamda 2010 tarihli Yönetmeliğin 1. maddesi ile getirilen genel bir düzenleme neticesinde madencilik

faaliyetleri……sayılan vb sebepler nedeni ile bozulan doğal yapının yeniden kazanılmasına ilişkin usul ve esaslar, Yönetmeliğin 2. maddesinin getirdiği istisna hükümleri ile bazı alanlar açısından sınırlandırılmıştır.

Bir başka ifade ile Yönetmelik, *) - orman sayılan alanlar, - tarım veya mera alanları,

- 17/7/2008 tarihli ve 26939 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamı dışında olan (alanlar) ,

- su kaynaklarının korunması ile ilgili mevzuata uyulması şartı ile baraj ve gölet projelerinde rezervuar altında kalacak alanlar

dışındaki madencilik faaliyetleri ile bozulan doğal yapının yeniden kazanılmasına ilişkin usul ve esaslar ile,

**) - malzeme ve toprak temini için arazide yapılan kazılar, dökümler ve doğaya bırakılan atıklar ile bozulan doğal yapının yeniden kazanılmasına ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır.

Bu anlamda

(2)

- tarım ve mera alanları,

- ÇED Yönetmeliği kapsamındaki alanlar,

- baraj ve gölet projelerinde rezervuar altında kalacak alanlarda

MADENCİLİK FAALİYETLERİ İLE BOZULAN ARAZİLERİN DOĞAYA YENİDEN KAZANDIRILMASI çalışması Yönetmelik hükümleri gereği yapılamayacaktır.

Bir diğer ifade ile bu alanların doğaya yeniden kazandırılması, rehabilitasyonu ile ilgili zorlayıcı yasal bir düzenleme olmadığından bu alanların yeniden kazanımı sağlanamayacaktır.

Böylece söz konusu düzenleme ile orman sayılan alanlar, tarım ve mera alanları, ÇED Yönetmeliği kapsamındaki alanlar, baraj ve gölet projelerinde rezervuar altında kalacak alanlarda MADENCİLİK FAALİYETLERİ İLE

BOZULAN ARAZİLERİN DOĞAYA YENİDEN KAZANDIRILMASI amacı kapsam dışı bırakılarak rehabilitasyon kapsamı alabildiğine daraltılmıştır.

Ülkemizde varlığı tespit edilen madenlerinin %90’ından fazlasının ormanlık arazilerde olduğu bilinen bir gerçektir. Öyle ki madencilik faaliyetleri izinleri ile ilgili de en büyük tartışmalar orman izinleri ve de bu izinleri talep eden ve bu izinleri vermeye yetkili makamlar arasında yaşanmaktadır. Bir diğer ifade ile ülkemiz ormanlık alanları dışında maden arama ve işletme faaliyeti nerede ise yok denecek kadar azdır. BU HUSUS MAHKEMENİN ARA KARARI İLE DE İLGİLİ İDARELERE SORULABİLİR. Bu anlamda Yönetmelik ile getirilmek istenilen düzenleme

Yönetmeliğin ulaşılmak istenilen amaç karşısında bir imaj çalışması gibi görünmekte ve de madencilik faaliyetlerinin kamuoyu nezdinde doğa üzerinde yarattığı baskıya karşı yurttaşlara ve de uyum sürecinde Avrupa Birliği’ne bizim de rehabilitasyon yönetmeliğimiz var demek için çıkarılmış, adeta ölü doğan bir düzenleme olmuştur.

Keza orman alanları için olan bu durum tarım ve mera alanları için de geçerlidir. Orman alanlarının en büyük rezerv alanları olduğu gerçeği bir yana bu alanların yanı sıra tarım ve mera alanlarını da dışarı çıkardığımızda maden arama ve işletme faaliyetlerinin yapılabileceği yerler yok denecek kadar az bir orana karşılık geldiğinden bu hususta getirilen düzenleme ile istenilen amaca ulaşmak hukuken mümkün olmamakla birlikte, madencilik faaliyetinin yol açtığı

yıkımın rehabilite edilmesi zorunluluğunun da önü kapatılmış olmaktadır.

Yine söz konusu düzenleme ile 17/7/2008 tarihli ve 26939 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan çevresel Etki

Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamı dışında olan alanlarda yapılacak madencilik faaliyetleri ile de MADENCİLİK FAALİYETLERİ İLE BOZULAN ARAZİLERİN DOĞAYA YENİDEN KAZANDIRILMASI mümkün

olmayacaktır.

Anayasa Mahkemesinin 15.1.2009 tarihli 2006/99 E., 2009/9 K. sayılı kararı uyarınca yapıldığı açıklanan ÇED Yönetmeliği değişikliği ancak belirli hadler açısından arama faaliyetlerini ÇED kapsamına alan bir düzenleme getirerek, Anayasa Mahkemesinin maden arama faaliyetlerinin de belirli bir hadde bağlı olmadan mutlak anlamda çED kapsamı içinde olması gerektiği yorumu hilafına değişiklik yoluna gidilmiştir.

Buna göre 17/7/2008 tarihli ÇED Yönetmeliğinin; 19.12.2009 tarih, 27437 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 1.maddesi ile değiştirilmesi, daha doğru bir ifade ile bu değişiklik ile Yönetmeliğin Ek II’sinde yer alan Seçme-Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 47 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki şekilde 48 inci madde olarak yeni bir ekleme yapılmıştır.

“48. Arama Faaliyetleri:

a) Hektar başına 500 m3’ün üzerinde yapılan yarmalı aramalar,

b) Ruhsat alanı içerisinde toplam 5000 m.’nin üzerindeki maden arama sondajları, c) Ruhsat alanı içerisinde toplam 10 000 m.’nin üzerindeki jeotermal arama sondajları,

ç) Ruhsat alanı içerisinde hektar başına 10 adet sondaj ve üzerinde yapılan Petrol ve doğalgaz arama sondajları.” Oysa bu durum belirlenen eşik değerlerin altındaki arama faaliyetleri açısından Anayasa Mahkemesi’nin kararında (Anayasa Mahkemesinin 15.1.2009 tarihli 2006/99 E., 2009/9 K. sayılı -8.7.2009 tarihli 27282 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı-) belirtilen mutlak koruma anlayışı ile uyuşmadığı gerekçesi ile TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından Danıştay nezdinde dava konusu edilmiştir. (DANIŞTAY 6. DAİRESİ 2010/2186 E.)

(3)

Bu düzenlemenin, belirlenen eşik değerlerin altındaki arama faaliyetlerinin ÇED kapsamı dışında tutulmasına yönelik olduğu gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde MADENCİLİK FAALİYETLERİ İLE BOZULAN ARAZİLERİN DOĞAYA YENİDEN KAZANDIRILMASI YÖNETMELİĞİ ile getirilen kapsam dışılık, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesindeKİ MUTLAK KORUMA YORUMUNA DA aykırı olacaktır. ANAYASA MAHKEMESİ KARARI UYARINCA MADEN ARAMA FAALİYETLERİNİN TAMAMI ÇED KAPSAMINDA OLMALIDIR. BU

ANLAMDA DA EVLEVİYETLE ÇED KAPSAMINDAKİ TÜM FAALİYETLER AÇISINDAN DOĞAYA YENİDEN KAZANDIRILMA ÇALIŞMASI YAPILMALIDIR.

Oysa bu anlamda getirilen düzenleme ile örneğin ruhsat alanı içerisinde toplam 5000 m.’nin altında olan maden arama sondajları ÇED Yönetmeliği kapsamında olduğu için otomatik olarak MADENCİLİK FAALİYETLERİ İLE

BOZULAN ARAZİLERİN DOĞAYA YENİDEN KAZANDIRILMASI YÖNETMELİĞİ kapsamının da dışında kalacaktır. Bu anlamda 5000m’nin altında yapılan maden arama sondajları ile çevreye verilen zararın doğaya yeniden kazandırılması mümkün olmayacaktır. Keza aynı yorum daha ağır sonuçlar doğuracak olan Ruhsat alanı içerisinde toplam 10 000 m.’nin altında olan jeotermal arama sondajları açısından da geçerlidir.

Nitekim bu durum Yönetmeliğin çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında olmayıp arama ruhsatı olan sahalarda yapılacak arama faaliyetleri başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasındaki “Çevresel Etki Değerlendirmesi

Yönetmeliği kapsamında olmayıp arama ruhsatı olan sahalarda yapılacak arama faaliyetlerinde doğaya yeniden kazandırma çalışmasının yapılması gerekmez” ifadesi ile de tereddüte yer vermeyecek şekilde belirtilmiştir.

Bu ifadeler, söz konusu 6. maddenin devamında ifade edilen cümleler ile birlikte düşünüldüğünde ÇED Yönetmeliği kapsamındaki tüm faaliyetlerin Yönetmelik kapsamında yeniden kazandırma kapsamı içinde olması gerekirken salt çevre ile uyum planının onaylı bir örneğinin İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne sunularak taahhütte bulunulmasının yeterli bulunmasında hukuka uyarlılık bulunmayacaktır.

Yönetmeliğin Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında olmayıp arama ruhsatı olan sahalarda yapılacak arama faaliyetleri başlıklı 6. maddesi ise “çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında olmayıp arama ruhsatı olan sahalarda yapılacak arama faaliyetlerinde doğaya yeniden kazandırma çalışmasının yapılması gerekmez. Ancak arama süresi bitiminde arama ruhsatı sahibinin işletmeye geçmemesi durumunda, yapacağı arama faaliyetleri sonucu topoğrafyası bozulan sahanın, bu Yönetmelik hükümlerine göre eski durumuna uygun hâle getirileceğine dair yazılı taahhüdü ilgili İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne vermek ve sahayı altı ay içerisinde taahhüde uygun olarak düzenlenmekle yükümlüdür.”

Şeklinde bir düzenleme getirmiştir. Bu anlamda yukarıda da bahsedilen gerekçelerle de paralel olarak ÇED

kapsamında olmayan ancak arama ruhsatı olan sahalarda yapılacak arama faaliyetleri de doğaya yeniden kazandırma çalışmasından muaf tutulmuştur.

Her ne kadar madde metninin devamında arama süresi bitiminde arama ruhsatı sahibinin işletmeye geçmemesi durumunda bir koruma tedbiri olarak yazılı taahhüdünün alınacağı düzenlenmiş ise de tek taraflı verilen taahhüdün Yönetmeliğin getirmesi beklenen koruma anlayışı yerine geçemeyeceği açıktır. Bu anlamda madde metninin

devamında getirilen koruma tedbirinin koruma ilke ve kuralları ile uluslar arası sözleşmeler ve de Anayasal hükümler gereği mutlak korunması gereken alanlar açısından bir yaptırımı mümkün olmayacağından hukuka aykırı

düzenlemenin iptaline karar verilmesi gerekmektedir.

Yönetmeliğin Yaptırım başlıklı 10. maddesi ise “ Bu Yönetmeliğe aykırı davrananlar hakkında çevre Kanununda öngörülen idari yaptırımlar uygulanır.” Şeklinde bir düzenleme getirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56 ncı maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” denilmek suretiyle çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin hem Devletin hem de vatandaşların hakkı olduğu kadar ödevi de olduğu vurgulanmaktadır.

İnsanların ve diğer canlıların sağlıklı yaşamasını sağlayan hava, su, toprak ve kültürel değerlerin çevreyi oluşturduğu malumdur. Şu anda faal durumda olan ve çevre kirliliği ve sağlığı ile ekolojik yaşam için risk oluşturan işletmelerin, Yönetmeliği ihlal eder nitelikteki davranışlarının yaptırım alanı, miktarı, karlılık gibi hususlar düşünüldüğünde idari

(4)

para cezalarının, bir diğer ifade ile kabahat yaptırımına bağlanmak suretiyle Yönetmelik hükmünün emredici

hükümlerini yerine getirmeden faaliyetlerini sürdürme olanağı sağlanmasının; Anayasanın 56 ncı maddesi ile çevrenin kirlenmesinin önlenmesi konusunda Devlete verilen ödevin gereği gibi yerine getirilmemesi anlamına geleceği

düşüncesindeyiz. Öyle ki büyük yatırım maliyetleri ile girişilen bir alan olan madencilik faaliyetlerinin etkileri üzerine verilen idari yaptırımlar (özellikle idari para cezaları) işletmelerin bu bedelleri arama ve işletme süresi boyunca ila nihayet ödemesi ile devam etmektedir. Bu anlamda korunması gereken menfaat ile cezai müeyyidesi bir kefeye konulduğunda, kefenin yaptırım tarafında idari yaptırımların değil, hukuk devletine yaraşır kamusal menfaatleri gözeten ciddi ve caydırıcı cezaların verilmesi gerektiği düşüncesi ile söz konusu düzenlemenin hukuka aykırı olduğuna inanıyor ve iptal edilmesini talep ediyoruz.

Öyle ki Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; Hukuk devletinin ise eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlet olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ve devletin iradesini uygulamakla yükümlü olan hükümet ve

bakanlıklardan çevrenin korunması gibi üstün bir menfaatin istisnalarının değil, düzenleme ve de takibinin kararlılıkla yapılması gerektiğine olan inançla söz konusu düzenlemenin iptali gerekir

Bu anlamda anayasal ve de uluslar arası hükümler ile teminat altına alınan bir hakkı daha caydırıcı bir yaptırım olan ceza müeyyidesine bağlamak gerekirken madencilik faaliyetlerinin kapsam, maliyet ve de etkileri düşünüldüğünde bu konuda caydırıcı idari yaptırım kararı uygulanmasını düzenlemek açıkça hukuka aykırı olacaktır.

Yönetmeliğin Doğaya yeniden kazandırma planını sunmamış işletmelerin yükümlülükleri başlıklı geçici 1. maddesi ise şöyledir.

“(1) 14/12/2007 tarihli ve 26730 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliğine göre doğaya yeniden kazandırma planı hazırlama yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere Çevre Kanununda öngörülen idari yaptırımlar uygulanır ve işletmeci bu Yönetmelik

hükümlerine tabi olur.

(2) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce faaliyette olup, doğaya yeniden kazandırma planını sunmamış işletmeciler;

a) çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği EK-1 listesinde kalan faaliyetler için bu Yönetmelik ekindeki EK-1’de, b) çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği EK-2 listesinde kalan faaliyetler için bu Yönetmelik ekindeki EK-2’de, c) çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği EK-2’ye tabi olup “ÇED Gereklidir” kararı verilmiş olan faaliyetler bu Yönetmelik ekindeki EK-1’de

yer alan doğaya yeniden kazandırma formatına göre hazırlanacak raporu bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içerisinde ilgili il çevre ve orman müdürlüğüne sunmakla yükümlüdür.

(3) Hâlen faaliyette olup, 7/2/1993 tarihinden önce faaliyetlerine başlamış ve çevresel Etki Değerlendirmesi

Yönetmeliği geçici 3’üncü maddesi kapsamında kalan faaliyetler ile çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği EK-1 ve EK-2 listesinde yer almayan ve Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği gereği doğaya yeniden kazandırma planı hazırlamamış işletmeler Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından talep edilen ve uygun bulunan doğaya yeniden kazandırma formatının onaylı bir örneğini ilgili il çevre ve orman müdürlüğüne bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde sunmakla yükümlüdür.” Yine yukarıda da bahsedilen gerekçelerin yanı sıra 2007 düzenlemesinin yürürlükte olduğu dönemde bu

yükümlülüğünü yerine getirmemiş işletmelere kademeli olarak sınıflandırmak suretiyle 6 aylık af niteliğinde bir düzenleme getirilmesinin, bir kısım işletmeler açısından ise 1993 tarihinin esas alınarak 1 yıl süre tanınarak taahhütte bulunmalarının yeterli görülmesinin de hukuka aykırı olduğu tartışmasızdır.

Emre Baturay ALTINOK- Ekoloji Kolektifi Nisan 2010

Referanslar

Benzer Belgeler

Maden ruhsat sahibi, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları ile avlaklarda; prospeksiyon, jeolojik harita yapma, numune alma, jeofizik araştırma gibi herhangi bir

Hidrolik ramble metodu (sulu dolgu) çok kalın ve orta, yahut dik yatımlı kömür damarlarından yüksek verimde istihsal yapılması gayesiyle sadece Armutçuk bölgesinin

6- Hammadde üretim ünitesini içeren sabun ve/veya deterjan üretimi yapan tesisler, 7- Kapasitesi 500 ton ve üzeri olan patlayıcı ve/veya parlayıcı madde depolama tesisleri,

MADDE  6  –  (1)  Bu  Yönetmelik  kapsamındaki  bir  projeyi  gerçekleştirmeyi  planlayan  gerçek  veya  tüzel  kişiler;  Çevresel  Etki Değerlendirmesine 

MADDE 16 – (1) Çevresel Etki Değerlendirmesinin gerekli olup olmadığının araştırılması amacıyla Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlar tarafından;

Soruların cevaplarını, edindi¤iniz bilgileri, planınızı ve yazmıfl oldu¤unuz bilgi notunu, bir dosya içinde belirtilen tarihte ö¤retmeninize teslim ediniz..

Doğaya Yeniden Kazanım Planı çalışmaları, planında öngörülen süreden önce, yeni bir işletmeciye devir olmaksızın herhangi bir şekilde sürekli olarak durdurulur ise,

‘Proje karlılık analizi’ piyasa fiyatıyla gerçekleştirilirken, ‘eko- nomik karlılık analizinde’ projenin toplumsal refah düzeyi üzerindeki etkisi gölge