• Sonuç bulunamadı

Bu görüş, AKP nin bölgedeki iki önemli müttefikinin onaylayıcı tutumunu açıklamaz. Bunlar ABD ve Barzani dir.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Bu görüş, AKP nin bölgedeki iki önemli müttefikinin onaylayıcı tutumunu açıklamaz. Bunlar ABD ve Barzani dir."

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC sınırları içinde ve dışında PKK’ye yönelik yoğun saldırıyla ilgili değişik görüşler bulunuyor.

Bunlardan en yaygın olanı; Erdoğan ve AKP’nin seçimde istediği sonucu alamaması, başkanlık sistemine geçilememesi üzerine ateşkesi bozduğu ve toplumdaki milliyetçiliği yükselterek –bu kez farklı sonuç almayı umut ettiği- erken seçime gitmesidir.

Bu görüş yanlış değildir ama gelişmelere fazlasıyla dar bakmaktadır.

Bu görüş, AKP’nin bölgedeki iki önemli müttefikinin onaylayıcı tutumunu açıklamaz. Bunlar ABD ve Barzani’dir.

Farklı bir görüş daha kapsayıcıdır ve olayları daha iyi açıklar: PKK bölgede fazla güçlenmiştir, önünün kesilmesi gerekir.

PKK’nin önünün kesilmesine onunla yakın ilişki içinde bulunan PYD-YPG de dahildir. PYD’ye –en azından şimdilik- doğrudan saldırı yapılmasa bile, Kuzey ve Güney Kürdistan’da PKK’yi doğrudan ya da bu örgütle ilişkisi bulunan bütün güçleri hedef alan saldırı, PYD’ye de yöneliktir.

Bu yapının askeri gücü önemli oranda TC sınırları içindeki Kürtlerden ve Kandil ve çevresinden gelmektedir. Sayı olarak kesin bir rakam vermek mümkün olmamakla birlikte en az on bin kişinin Kuzey Kürdistan ile Kandil’den YPG’ye katıldığı söylenebilir. TC vatandaşı çok sayıda Kürt, İslam Devleti (İD) ile savaşta hayatını kaybetmiştir. Bu insanlar doğdukları yerde, Kuzey Kürdistan’ın değişik yerleşim yerlerinde toprağa verilmektedir.

İD içinde de çok sayıda Kürt bulunmakla birlikte bu durum yazının konusu değildir.

Yoğun bombardıman ve saldırının YPG’ye katılımı ciddi oranda etkileyeceği düşünülmektedir.

(2)

Türkiye ne PKK’nin ne de PYD’nin yok edilemeyeceğini biliyor. Hava bombardımanıyla alınacak sonucun sınırlı olacağını da mutlaka biliyordur. Amaç yok etmek değil yayılmayı engellemek ve yapılabiliyorsa biraz geriye itmektir.

ABD-YPG işbirliğine ne oldu, diye sorulabilir.

Bir şey olmadı, sürüyor ama ABD’nin istediği gibi sürüyor.

ABD bölgede hiçbir politik aktörün fazla güçlenmesini istemez. İD’ye karşıdır ve ona karşı askeri harekat da düzenler ama önemli kitle tabanı olan bu örgütün yok edilemeyeceğini de bilir. Ek olarak yok etmek de istemez. İD, bölgede İran’a karşı önemli bir güçtür. Gerektiğinde diğer politik aktörleri baskı altına almak için gelişmesine göz yumulacak bir güçtür, sadece fazla güçlenmemelidir.

İD, Türkiye’nin de desteğiyle Kobane’ye saldırdığında YPG günlerce çetin bir savunma savaşı verdi. Alan savunmasına yönelik olan bu savaş gerilla savaşı değildi ve düz bir arazide iyi silahlara sahip tecrübeli bir orduya karşı başarı şansı zayıftı. Gelişmeler de bu yönde oldu.

Kobane’nin düşmesine az kala ABD bombardımanı devreye girdi. Türkiye, Kobane’nin düşmesini isterdi ama ABD istemiyordu çünkü İD fazla güçlenmiş oluyordu.

Daha sonra da İD’ye karşı ABD-YPG işbirliği sürdü. YPG, ABD’nin İD ile mücadelesinin kara gücü durumuna geldi. Havadan ve karadan koordineli operasyon örnekleri sergilendi.

Burada önemli bir noktaya geliyoruz. PKK’nin gelişmesinde bölge devletlerinin arasındaki çelişkilerden doğan boşluklara yerinde ve zamanında oynamasının önemli rolü bulunuyor.

PKK de Türkiye devrimci hareketi gibi 12 Eylül sonrasında ağır bir yenilgiyle karşılaşmıştı.

1984’teki “yeniden doğuş”ta Diyarbakır ve içerde yürütülen direniş kadar Suriye’de üstlenmiş olmanın da büyük rolü vardır.

(3)

Türkiye NATO üyesiydi, Suriye ise SSCB’ye yakındı. Ek olarak, Fırat’ın sularıyla ilgili olarak Türkiye tarafından uygulanan kısıtlayıcı politikaya da karşıydı. PKK gelişmek için bu çelişkiden yararlandı.

Ardından 1991’de Birinci Körfez Savaşı sonucu Saddam yönetiminin otoritesi zayıflayınca Güney Kürdistan ile birlikte Kandil de ortaya çıktı. Suriye ile çıkar ortaklığı sona eriyordu.

Batı Kürdistan’da PKK’nin Suriye yönetimiyle çıkar ortaklığı gereği yıllardan beri dikkat çekmemeye çalışarak yürüttüğü çalışma, Beşar Esad rejiminin zayıflamasıyla birlikte kendini ortaya koydu.

Politikada önemli bir hamle yaptığınız zaman bunun sonuçlarını önceden tam olarak hesaplayamazsınız. Batı Kürdistan bir oranda da Türkiye’nin eseridir çünkü Esad rejimi

zayıflamasaydı bu oluşum da ortaya çıkamazdı. Burada yıllardan beri yürütülen politik çalışma kitle temeli vardı ama zamansız ortaya çıkması ezilmeyle sonuçlanırdı.

PKK aynı gelişme politikasını sonraki yıllarda da sürdürdü. Buna “rakiple birlikte yükselmek” adı verilebilir. Şartlara göre rakip değişebilir. PKK bir dönem Türkiye ile Suriye arasındaki çelişkiyi kullandı, sonra bu ülkeyle ortaklığı bitti ve hatta Batı Kürdistan nedeniyle karşıt konuma geçti.

Hatırlanacak olursa Abdullah Öcalan “birlikte yükselme” önerisini Misak-ı milli’nin genişletilmesi bağlamında AKP’ye ve devlete de önermişti. “Kürtlerin önünü açın, Türkiye Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi olur.”

Burada Kürtlerden kastedilen PKK’dir, Barzani değildir.

AKP kabul etmedi. Evet, bu yolla TC güçlenirdi ama PKK de güçlenirdi ve bu da istenmiyordu.

Ortadoğu’da politik çatlaklara, sürekli değişen güç dengeleri içinde farklı politik güçler arasında ortaya çıkan çelişkilere oynayarak gelişme yolunun sonuna yaklaşılmış gibi görünüyor.

(4)

Bu yol hiçbir zaman ortadan kalkmaz ama eskisi kadar sürekli uygulanamayacaktır, öyle görünüyor.

Belirtmek gerekir: burada söz konusu olan politik-askeri bir gücün oluşturulması ve geliştirilmesiyle birlikte bölgedeki çatlaklara oynayarak gelişmektir. Politik-askeri gücünüz oluşmamışsa bölgesel bir aktör olamazsınız. Gücünüz bulunmasına karşın zamansız çıkış yaparsanız ya da herkesi karşınıza alırsanız kötü darbe yersiniz.

Batı Kürdistan’da yıllardan beri süren politik çalışma olmasaydı, Kürdistan’ın bu bölgesi fiili olarak var olamazdı. Var oluş için zamansız çıkış yapılsaydı da PYD’nin durumu kötü olurdu.

Dikkatli okur yukarda anlatılan gelişme çizgisiyle islamcı örgütlerin gelişme çizgisi arasındaki benzerliği görecektir. Rakipler arasındaki çatlaklardan yararlan ve bir güce yaslanarak yüksel, sonra o güçle savaşabilirsin…

Afganistan’da Taliban’ın gelişme çizgisi böyledir. Mücahitler adlı örgüt Kızıl Ordu’ya karşı savaşta ABD’nin desteğiyle güçlendi, Taliban ve El Kaide de buradan doğdu. Ülkede önemli kitle tabanları bulunuyor.

Filistin’de Hamas’ın gelişmesi de aynı yönde oldu. İsrail laik Filistin Kurtuluş Örgütü’nü zayıflatmak için onları kafir olarak nitelendirecek dinci bir alternatife ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle Hamas’ın Gazze’deki kitle çalışmasına destek oldu. Filistin Kurtuluş Hareketi bölündü, Hamas güçlendi ve İsrail ile savaşmaya başladı.

İD, Suriye yönetimiyle değil rakip islamcı gruplarla çatışmayı tercih ediyor. Bu tür bir çizgi şimdilik iki tarafın da işine geliyor. Suriye için rakiplerin çatışması uygundur, İD için ise rafinerilerden elde edilen petrolün bir bölümünün pazara sürülmesinde rolü olan Suriye ile şimdilik çatışmamak daha uygundur.

İD’nin Suriye’de gelişmesinde Türkiye’nin desteği de önemlidir. Daha sonra Türkiye ile

(5)

çatışmaya girebilir ama böyle bir çatışma şimdilik iki tarafın da işine gelmiyor.

Türkiye’nin İD’ye ihtiyacı bulunuyor. İD de aldığı askeri yardımın kesilmesini istemediği gibi, Kürtler ve Türkler arasındaki kitle tabanını daha da geliştirmeye çalışıyor.

AKP’nin gelişmesinde 1960-1970’li yıllarda Adalet Partisi hükümetlerinin ve ordunun da desteğiyle sola karşı islamcı yapılanmaları desteklemesinin önemli payı vardır. 12 Eylül 1980 sonrasında da bazı islamcı akımlara müdahale edilse bile ordunun genellikle bu akımları teşvik etmesi söz konusudur. Zorunlu din dersleri, her yere cami açılması gibi uygulamalar olmasaydı İslamcılığın toplumsal tabanının güçlenmesi sınırlı kalırdı.

AKP’nin 12 Eylül rejiminin uzantılarından birisi olduğu söylenebilir.

Aynı AKP Cumhuriyet tarihinin başlangıcından beri politikada etkin durumda olan silahlı kuvvetleri önemli tasfiyelerle geri plana itmiştir.

Gelişme yöntemi benziyor: rakibine dayanarak yüksel, sonra onunla kapışabilirsin…

Bu tarihsel temelden hareketle günümüze gelirsek…

AKP, 7 Haziran seçimi sonrasında önemli bir manevra yaparak tutumunu değiştirdi. İçerde HDP dışarıda PYD güçlenmişti. Bu güçlenme doğrudan ve dolaylı olarak PKK’ye yarıyordu. Bunun durdurulması gerekirdi.

ABD’ye yönelik olarak İD’ye karşı mücadelede “PYD’nin kara gücünün yerini biz alabiliriz”

önerisi yapıldı.

ABD için hava hoş… Bölgedeki iki önemli müttefik, Türkiye ve Barzani, PKK’nin gelişmesinden

(6)

rahatsız iseler, ABD onları dikkate alır. Daha önce de belirtildiği gibi ABD hiçbir politik aktörün bölgede fazla gelişmesini istemez.

Bir gücü dayanarak yükselmenin yolu bütünüyle kapanmadı ama herkes de durumu öğrendi.

Dahası, bu gelişme yolu konusunda islamcı örgütler de büyük tecrübe sahibidir. Kemalistler bunu yapamazdı. İslamcı örgütlerin şu veya bu çeşidi için ise eğilip bükülmenin sınırı yoktur.

Türkiye ne Pakistan ne de İsrail olmak yolundadır. Türkiye’nin bölgesel konumu İsrail ile karşılaştırılamayacak kadar ilerdedir. Bölgesel gücünün bugüne kadar ağırlıkla ekonomik boyutunu kullanan Türkiye artık askeri boyutu da kullanmaktadır. Arap ülkelerine orta derecede gelişmiş silah ihraç eden Türkiye, Katar’da da tugay büyüklüğünde sürekli askeri güç

bulunduracaktır.

Türkiye’nin bütün olarak Kürtleri karşısına alması söz konusu değildir. Barzani bölgedeki önemli bir Kürt gücü değil midir? Güney Kürdistan ekonomisi, inşaattan gıda ve dayanıklı tüketim mallarına kadar büyük oranda Türkiye’nin etkisinde değil midir?

Bundan sonra ne olabilir?

Burası Ortadoğu, politika son derece oynaktır. Dönemsel değişiklikler önemli olmakla birlikte bunlardan hareket ederek büyük sonuçlar çıkarmamak gerekir.

İzlediği çizgi nedeniyle PYD’yi “ABD uşağı” olarak görenlerin elleri böğürlerinde kalmış olsa gerektir. ABD, PKK’ye saldıran Türkiye’yi destekliyor. Bu saldırı bir şekilde PYD’ye de yönelebileceği gibi, böyle olmasa bile daha şimdiden onun temel savaşçı kaynağını sınırlandırmış durumdadır.

O teorilere ne oldu şimdi!

PKK ve YPG’nin politika değiştireceğini tahmin ediyorum. YPG ağırlıkla sahip olduklarını

(7)

korumaya yönelebilir. Bunun dışında ne olur, tahmin etmek zordur.

Önemli olan, dönemsel değişikliklerin altında sürekli olarak varolan genel çizgiyi görmek ve her değişime göre teori üretmemektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kimine göre ABD, Körfez Savaşı sonrası ortaya çıkan Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurdurdu bile. Evet, 1992 yılında ABD himayesinde Kürt Federe Devle- ti kuruldu

[r]

11 Eylül öncesine baktığımızda ABD‟nin saldırı taktiği caydırıcılık üzerinedir. 11 Eylülden sonra ABD savaş tanımını değiştirdi. Artık yeni stratejileri tüm

20 Kamer Kasım “ABD’nin Orta Asya Politikasındaki İkilem” adlı makalesinde, 11 Eylül sonrası oluşan ortamda terörle mücadele konsepti içerisinde bölge ülkelerinin

1 Erol, Mehmet Seyfettin ve O ğuz, Şafak, “NATO ve Kriz Yönetimi”, Edt: Mehmet Seyfettin Erol ve Ertan Efegil, Krizler ve Kriz Yönetimi: Temel Yaklaşımlar, Aktörler,

“Üretim, Güç ve Dünya Düzeni” (Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History) adlı kitabında Cox, ittifaklara ve ortak çıkarlara vurgu

Türkiye’nin insan hakları ihlallerine dair sesi daha çok çıkan Avrupa Parlamentosu haricinde AB, Erdoğan’ın muhaliflerini susturmak için yargıyı kullanma,

ABD’nin 2020 yılı Ocak-Eylül dönemindeki hazır giyim ve konfeksiyon ithalatı, önceki yıla göre %22,6 gerileyerek 52,6 milyar dolar değerinde gerçekleşmiştir.