• Sonuç bulunamadı

140 numaralı darphane defterine göre (h. 1251?1260/m. 1836?1845) Osmanlı Devleti`nde sarraflar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "140 numaralı darphane defterine göre (h. 1251?1260/m. 1836?1845) Osmanlı Devleti`nde sarraflar"

Copied!
198
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İktisat Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

140 NUMARALI DARPHANE DEFTERİNE GÖRE (H. 1251–1260/M. 1836–1845)

OSMANLI DEVLETİ’NDE SARRAFLAR

Halil KÖSE 2501414209

Tez Danışmanı:

Yrd. Doç. Dr. Şevket Kamil AKAR

İstanbul 2010

(2)
(3)

ÖZ

Bu tezde Osmanlı Devleti’nde finans hayatının ana unsurlarından olup, günümüz bankacılığının ataları sayılabilecek olan sarrafların Tanzimat öncesi ve Tanzimat dönemindeki durumlarının incelenmesine yönelik bir çalışma yapılmıştır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve 1836-1845 yılları arasını kapsayan 140 numaralı Darphâne Defteri değerlendirilerek elde edilen bilgiler çerçevesinde;

sarrafların söz konusu dönemde tabi oldukları nizamlar, nizamnameye göre faaliyet gösteren sarrafların isimleri, faaliyetleri sırasında devletle halkla ve birbirleri arasında yaşanan sorunlar ile bu sorunların çözüm yollarına yönelik bilgiler verilmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Sarraf, Sarrafan nizamnamesi, İltizam, İflas, Darphâne

ABSTRACT

In this thesis, an analysis has been done to examine the states of the sarrafs who were the fundamental elements of the financial life in the Ottoman State before the Tanzimat Period and during it, and they may be considered as ancestors of banking today. Some information has been tried to give concerning the rules which the sarrafs should obey in that period mentioned above, the names of the sarrafs who should work according to the Nizamname (the Regulations), the problems occuring between the sarrafs and the State and amoung them during their commercial activities in the frame of the results obtained by examining the Defter of Darphâne numbered 140 and dated between 1836–1845 in the Prime Ministry Ottoman Archives.

Key Words: Sarraf, Sarrafan regulations, tax farming, liquidation, Mint

(4)

ÖNSÖZ

Sarraflık müessesesi sadece Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve finansal yapısı açısından değil günümüz bankacılık sisteminin temellerini oluşturması bakımından da önemli bir araştırma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmamızın amacı; Osmanlı Devleti’nde para ile ilgili bütün işlemlerde karşımıza çıkan sarrafların, Tanzimat Dönemi öncesi ve Tanzimat Dönemi’ndeki devlet yapısı içerisindeki yerleri, nizamları, faaliyetleri ve devletin diğer müesseseleri ile olan etkileşimleri hakkında fikir vermektir.

Çalışmamıza temel oluşturan 140 numaralı Darphâne Defteri Başbakanlık Osmanlı Arşivi defter serileri içerisinde bulunan Darphâne Defterleri içerisinde bulunmakta olup, H.1251–1260 (M.1835–1844) tarihleri arasını kapsamaktadır.

Defterde; sarrafların faaliyetleri ile ilgili nizamname bilgilerinin yanında sarrafların faaliyetleri sırasında karşılaşılan sorunlar ve çözüm yolları ile ilgili hükümlerin kayıtları mevcuttur.

Tez konumun tespitinde ve çalışmanın tamamlanma sürecinde yardımlarından dolayı danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Şevket Kamil AKAR’a teşekkür ederim.

(5)

İÇİNDEKİLER

ÖZ (ABSTRACT) ... III ÖNSÖZ ... IV İÇİNDEKİLER ... V KISALTMALAR ... VII TABLOLAR ... VIII

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM: 1. TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE SARRAFLIK . ... 4

1.1. Giriş... 4

1.2. Tarihi Süreçte Sarraflık... 5

1.3. Osmanlı Devleti’nde Sarraflar ... 7

1.4. Osmanlı Devleti’nde Sarrafların Sınıfları ve Faaliyet Alanları ... 10

İKİNCİ BÖLÜM: 2. TANZİMATA DOĞRU SARRAFAN ESNAFI VE NİZAMLARI (1836–1845) ... 15

2.1. Genel Olarak Osmanlı Esnaf Sistemi ... 15

2.2. Tanzimat’a Doğru Sarraf Esnafı ... 17

2.2.1 Genel Olarak ... 17

2.2.2 Tanzimat Arifesinde Sarraf Esnafı ... 18

2.2.3. Tanzimat Arifesinde Sarrafların Faaliyet Esasları ... 27

2.2.4. Sarrafların Karşılaştıkları Sorunlar ... 29

(6)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:

3. SARRAF FAALİYETLERİNE İLİŞKİN ÖRNEK VAKALAR

140 NOLU DARPHANE DEFTERİ ÖRNEĞİ (1836–1845)... 34

3.1. Sarrafların Faaliyetleri Sırasında Karşılaştıkları Sorunlar ... 34

3.2. Örnek Olaylar ... 36

3.2.1. Sarraf (Parmakoğlu) Ohannes ... 36

3.2.2. Sarraf Beylikçioğlu Agob ... 42

3.2.3. Sarraf Acioğlu İstefan ve şeriki Malekon ... 46

3.2.4. Sarraf Bağdasar ... 49

3.2.5. Sarraf Simon oğlu Hazer... 52

3.2.6. Sarraf Kirkor ... 57

3.2.7. Sarraf Sakaoğlu Damadı Mardiros... 60

3.2.8. Sarraf Penganlı Evanis ... 68

SONUÇ... 75

KAYNAKÇA ... 78

EKLER... 81

(7)

KISALTMALAR

a.d. : aynı defter

a.g.e. : adı geçen eser

a.g.m. : adı geçen makale

h. : hüküm

v. : varak

s. : sayfa

B.O.A. :Başbakanlık Osmanlı Arşivi DRB.d. : Darphâne Defterleri

M. : Muharrem

S. : Safer

Ra. : Rebiyyülevvel

R. : Rebiyyülahir

Ca. : Cemaziyelevvel

C. : Cemaziyelahir

B. : Receb

Ş. : Şaban

N. : Ramazan

L. : Şevval

Za. : Zilkade

Z. : Zilhicce

(8)

TABLOLAR

Tablo 1: Birinci Sınıf Sarraflar... 19 Tablo 2: İkinci Sınıf Sarraflar ... 23 Tablo 3: İncelenen Sarrafların Defterdeki Hüküm Sayısı... 35 Tablo 4: Sarraf (Parmakoğlu) Ohannes’in Alacağına

Mahsub Edilen Gelir Kalemleri ve Tutarı... 40 Tablo 5: Sarraf Acioğlu İstefan ve şeriki Malekon’in

Borç - Alacak Dökümüne İlişkin Örnek Bir Tablo... 48 Tablo 6: Sarraf Hazer’in Borç - Alacak Dökümü ... 54 Tablo 7: Sarraf Sakaoğlu (Damadı) Mardiros’un

Borç - Alacak Dökümü ... 64 Tablo 8: Sarraf Sakaoğlu (Damadı) Mardiros’un

Borç ve Alacakları ... 66 Tablo 9: Sarraf Penganlı Evanis’in Borç ve Alacakları ... 69 Tablo 10: Sarraf Penganlı Evanis’in Hesaplarının Tasfiyesi ... 70 Tablo 11: Sarraf Penganlı Evanis’in Yeniil Voyvodası

Sâbık Kapucubaşı Hacı Hasan Ağa ile Olan Hesapları ... 74

(9)

GİRİŞ

Tarihi sürece bakıldığında ilkçağlardan bugüne kadar kaybolmayan hatta giderek iktisadi hayatın belkemiği haline gelen en önemli iş kolu kuşkusuz finansal işlemler ve bunları yapan finansal aracılardır. Bugün finansal aracılık sektörünün en önemli temsilcileri bankalardır. Bu kurumlar iktisadi hayatta toplumun çok geniş kesimlerinden ellerinde fon fazlası olan kişilerden paraları toplar ve bu fonları toplanılan kesime göre daha az sayıdaki fon ihtiyacı içinde olan kesimlere aktarırlar.

Söz konusu temel fonksiyonlarının yanında saklama yani emanet hizmeti sunarlar, yabancı paraları milli paralara veya milli paraları yabancı paralara dönüştürme vb.

küçük çapta çok sayıda değişik hizmeti de sunarlar.

Oysa söz konusu kurumların tarihi geçmişlerine bakıldığında; bunların günümüzde oldukça önemsiz hale gelen saklama hizmeti ya da para değiştirme ve bozdurma hizmetleri ile başladığı görülür. Bankacılık tarihi kitaplarında tarihteki ilk bankacıların rahipler, ilk bankaların ise saklama hizmeti vermelerinden dolayı kutsal mabetler olduğu söylenegelir. Ancak finansal hizmetler sektörünün ilk ortaya çıkışında, kıymetli madenlerden imal edilen madeni paraların ticarî hayatta kullanılmaları, iç ve dış ticaretin artış göstermesi ile birlikte değişik boyut ve kıymetli maden ağırlığına sahip paraların değiştirilmesi gerekliliği en önemli faktördür. Bu gereklilik, para işinden anlayan diğer bir ifade ile kıymetli madenler konusunda ihtisas sahibi olunması gereken bir meslek kolunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu meslek kolu tarihi süreç içerisinde gelişerek şehir yönetimlerini, imparatorları, devletleri finanse eder hale gelmiş, yeniçağ başlarından itibaren kurumsal yapılara bürünerek günümüzdeki bankaların atalarını kurmuşlardır.

Organizasyon yapıları itibariyle değişiklik göstermiş, çok karmaşık finansal tekniklerle iş görür hale gelmiş ve devasa kurumlar haline dönüşmüş olsalar da finansal hizmetler sektörünün temelindeki esas değişmemiştir. Bu ilke güven

(10)

ilkesidir. Diğer bir ifade ile bu işleri meslek edinen kişilerin muteber kişiler olması en önemli gerekliliktir. Bu ilkenin zedelenmesi, bu işi meslek edinen kişilerin itimat edilmekten uzak hale gelmesi finansal hizmetler sektörü için tarihi süreçte sürekli problemler doğurmuştur.

Finansal hizmetler sektörünün modern çağlara kadar hizmet veren ana aktörleri sarraflardır. Sarraflık en genel anlamı ile sadece para değiştirme ve bozma işlemleri ile uğraşanlara verilen bir adlandırmadır. Ancak yaşadıkları dönem itibariyle bu meslek grubunda bulunanların işlerini büyüterek mevduat ve kredi işlerine girdikleri, halk ve tüccarlar yanında kamu maliyesi alanına girerek siyasî yönetimlere kredi açar hale geldikleri bilinmektedir. Özellikle Avrupa’da Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra 11. yüzyılda Akdeniz kıyılarında ticaretin tekrar canlanması ile birlikte canlanan sarraflar kısa zamanda bankerlik fonksiyonu görmeye başlamışlardır.

Ülkemize bakıldığında benzer bir gelişim çizgisinin varlığından bahsedilebilir.

Ticaretin canlı olduğu İslam Dünyasında sarraflar ve sarraflık faaliyetlerinin yaygın olduğu bilinmektedir. Bunun bir uzantısı olarak gerek Selçuklularda gerekse Osmanlı Devleti’nde sarraflık faaliyetlerinin olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu konularda mevcut bilgi ve belgeler oldukça sınırlıdır. Sarraflık faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeler klasik dönem sonrasında artış göstermekle birlikte bu alandaki az sayıda çalışmanın Tanzimat Dönemi sonrasına yoğunlaştığı dikkat çekmektedir.

Osmanlı Devleti’nde sarraflar ve sarraflık faaliyetleri, hakkında çok şey söylenilen ancak bir o kadar da az çalışmaya konu olan bir alandır. Necibe Sevgen’in 1968–69 yıllarında, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi’nde seri halde yayınladığı “Nasıl Sömürüldük? Sarraflar” adıyla yayınladığı makalelerde; 15–18. yüzyıllarda sarrafların faaliyetlerine ilişkin belge ve bilgiler sunmuştur. Bu makaleler haricinde sarraflar hakkında kayda değer çalışma Araks Şahiner tarafından Boğaziçi Üniversitesi’nde 1995 yılında hazırlanan “Sarrafs of İstanbul: Financiers of the Empire” başlıklı yüksek lisans çalışmasıdır. Bu tez ile ilk defa arşiv belgelerine dayalı olarak sarraflar konusu ele alınmıştır. Yakın dönemde ise sarraflar hakkında yayınlanan önemli bir çalışma Yavuz Cezar tarafından kaleme alınan “18. ve 19.

Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Sarraflar” başlıklı makaledir. Bu makalede değişik

(11)

arşiv belgelerinden hareketle konu tasnif edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalara ek olarak zikredilecek bir çalışma da Ali Akyıldız tarafından İslam Ansiklopedisi için hazırlanan “Sarraflık” maddesidir.

Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde sarraflar ve sarrafların faaliyetleri hakkında hala ayrıntılı bir külliyatın oluşmadığı görülmektedir. Bu noktadan hareketle ele alınan bu çalışmada; Tanzimat öncesi ve sonrasına ilişkin sarraflar ve bunların faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmak hedeflenmiştir. Bu hedef gerçekleştirilirken yukarıda zikredilen çalışmalarda kullanılmayan fakat sarrafların faaliyetleri ve bu faaliyetler sırasında karşılaştıkları sorunların ve çözüm şekillerinin kaydedildiği Darphâne tasnifine ait sarraf defterleri ele alınmıştır. Zikredilen defterlerde çok sayıda kayıt bulunması nedeniyle çalışma Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Darphâne tasnifi altında bulunan 140 nolu defterle sınırlanmıştır.

Zikredilen 140 nolu defterin tamamı sarraflara ilişkin hükümlere aittir ve 1836- 1845 dönemini kapsamaktadır. Defterde toplam 259 hüküm bulunmakta olup defterin sayfa numaralandırmasında karışık bir düzen izlenmiştir. Başlangıç sayfalarında birinci ve ikinci sınıf sarrafların listelerine yer verilmiş ve defterin 12.

varağına kadar sayfa numarası ve varak olarak karışık bir sistem izlenmiştir. Bu varaktan itibaren varak numarası şeklinde bir düzende ilerlenmiş, yalnız 50. varaktan 52. varaka atlama yapılmıştır. Defterin bütünlüğünde herhangi bir eksikliğe işaret etmeyen bu durum varak numarasındaki sehven yapılan bir hata olarak görünmektedir.

Çalışma üç bölüm halinde organize edilmiş, olup ilk bölümde tarihi süreç içerisinde sarraflar ve sarraflık faaliyetlerine ilişkin bilgiler, literatürde genel bilgiler veren kaynaklardan yararlanarak özetlenmiştir. İkinci bölümde biraz daha ayrıntıya girilerek 1836-1845 dönemine ilişkin sarraflar, bunların nizamları ve faaliyetlerine ilişkin bilgiler aktarılmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise 140 nolu defterde yer alan tüm hükümler yerine sarrafların faaliyetlerine ilişkin genel çerçeveyi verecek yeterlilikte sarraf vak’alarına yer verilmiştir. Bu bölüme alınan vakaların sarrafların faaliyetleri sırasında karşılaştıkları değişik problemler ve çözüm şekilleri bakımından zikredilen dönem için genel bir tablo oluşturacağı düşünülmektedir.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM:

1.TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE SARRAFLIK

1.1. Giriş

Arapçada “bozdurmak, çevirmek, sözü süslemek“ anlamına gelen “sarf”

kelimesinden türeyen sarraf kelimesi dilimizde “Altın, madenî ve kâğıt paraları birbiriyle değiştirmeyi, bozmayı, tahvil alışverişi yapmayı meslek edinmiş kimse”

manasında kullanılmaktadır. Sarraflık işini meslek edinerek yapan zümreye sarrafân, yaptıkları işlemler karşılığında aldıkları komisyon benzeri farka ise sarraflık hakkı ya da sarraflık manasına gelen sarrâfiye kelimesi kullanılmaktadır1. Pakalın ise kelimenin tarihi anlamına inerek bu kelimenin “Tanzimattan evvel yapılan istikrazlarda ödenen bir nevi faiz yerine kullanılır bir tabir” şeklinde kullanıldığını ifade etmektedir2.

Kelime anlamına bakıldığında sarrafların esas faaliyetlerinin bugünkü döviz büroları gibi yabancı paraları milli paralarla değiştirmek ya da değişik nominal değerde darp veya imal edilen milli paraların birbirine dönüştürülmesi olduğu görülmektedir. İç ve dış ticaretin gelişmeye başladığı çok erken tarihlerde her ülkenin farklı farklı boyut ve ağırlıkta altın ve gümüş madeni para darp ettiği, kalpazanlık faaliyetlerinin de bir o kadar çok olduğu dönemlerde ihtisas gerektiren ve iktisadi hayatta önemli bir yeri olan sarraflık mesleği, günümüzde kağıt para standardının tamamen hâkim olması ile birlikte neredeyse tarihe karışmış sadece

1 İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lugatı Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Kubbealtı Yayınevi 2005, c.

III, s.2683.

2 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul: M.E.B. Devlet Kitapları, 1983, c. III, s.131.

(13)

geçmişin dar bir uzantısı şeklinde çeyrek, yarım ya da tam altın alıp satan küçük dükkanların tabelalarına yazılan bir kelimeye dönüşmüştür.

1.2. Tarihi Süreçte Sarraflık

Temel fonksiyonu para değiştirmek ve bozmak olan sarraflık mesleğinin tarihi çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Paranın ticarî hayatta kullanılmaya başlaması, iç ve dış ticaretin canlanması ile birlikte insanların ödemelerde kullandıkları paraların içeriklerinin farklı ağırlıkta altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerden oluşmaya başlaması bu tür işlemleri yapacak bir mesleğin doğmasına öncülük etmiştir. Bu işi meslek edinen kişiler yaptıkları işin doğası gereği itimat edilen kişilerden olması nedeniyle aynı zamanda saklama hizmeti yapmaktadırlar.

Modern bankaların kuruluşuna kadar geçen dönemde yapılan bankacılık işlemlerinin temel olarak sarraflar ve bankerler tarafından yerine getirildiği söylenebilir.

Tarihi sürece bakıldığında ilk olarak sarrafların ortaya çıkışı Eski Yunan şehirlerine has bir olgu olarak görünmektedir. Ticarî hayatın gelişmeye başlaması ile birlikte agora adı verilen mahallerde veya ticaret limanlarında “trapezist” adı verilen insanların ortaya çıktığı görülmektedir. Yunancada masa ya da tezgâh anlamında kullanılan3 bir kelimeden türeyen bu meslek grubundaki kişiler buralara koydukları masa ve tezgâhlar üzerinde madeni para değerlerini ölçme, para değiştirme ve kredi işlemleri ile uğraşmaktaydılar4. Yine Roma İmparatorluğu’nda gümüş taciri anlamına gelen “argentarii” adı verilen kişiler benzer bir mesleği icra etmekteydiler. Özellikle Roma İmparatorluğu’nun oldukça genişlemesi bu meslek grubunun önemini artırmıştı5.

Sarrafların tekrar ticarî hayatta görülmeleri ticarî hayatın Avrupa’da tekrar canlanmaya başladığı 11. yüzyıldadır. Roma İmparatorluğu’nun çökmesi ile birlikte

3 Hasan Ferid Bey, Nakit ve İ’tibar-ı Mali, Bankacılık, İstanbul: 1334, c. III, s.21.

4 Feridun Ergin, Kredi Sistemi, İstanbul: İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, 1975, s.2.

5 Hazım Atıf Kuyucak, Para ve Banka, Bankacılık, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, 1948, c. II, s.17-18.

(14)

ticarî hayatın oldukça daraldığı Avrupa’da ana yaşam alanı ticaret olan sarraflık faaliyetleri de kesintiye uğramıştır6. Bu dönemde canlı bir iktisadi hayata sahip İslam Dünyası’nda sarraflık faaliyetlerin daha yaygın olduğu görülmektedir7. İtalyan şehir devletlerinin tekrar hareketlenmeye başlaması ile birlikte finansal hizmetler veren sarraflar da faaliyetlerini artırmaya başlamışlardır. Özellikle deniz ticaretinin gelişmesi ve Avrupa içerisinde fuarların kurularak tüccarların dönemsel bazda bir araya gelmeleri hem kredi işlemlerinin hem de ödemeler sistemlerinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. İç ve dış ticaretin artması ile birlikte kambiyoculuk adı verilen yabancı paraların birbirlerine dönüştürülme işlemleri büyük artış göstermiştir. Küçük şehir devletlerinin her birinin para darb etmeleri ise işlem hacmini artıran diğer bir unsurdur. Kilisenin hala iktisadi hayat üzerinde gölgesinin olduğu bu dönemde faizli işlemlerin Hıristiyanlar tarafından yapılamaması Yahudilerin önünü açmış, bu alanda daha çok Yahudiler egemen olmuştur8.

Sarraflar açısından bu dönemde gelişen diğer bir alan ise şehir devletlerinin finansmanıdır. Finansal hizmet verenlerin aynı zamanda ticarî faaliyetleri bulunması bunların ellerinde büyük miktarda sermayelerin birikmesine yol açmış, bu kişiler devlet yönetimlerinin kreditörü haline gelmiştir. İtalyan şehir devletleri örneğinde ise şehir yönetimlerine borç vermek üzere bir araya gelen çok sayıda sarraf-tüccara rastlanmaktadır. Bunların bir araya gelmeleri modern bankacılığın ilk nüvelerini oluşturmuştur. Bu dönemde öne çıkan ve yavaş yavaş sarraflıktan banker pozisyonuna ilerleyen aileler olarak Medici’ler, Fugger’ler, Peruzzi’ler, Bardi’ler, Couer vb. sayılabilir9. Benzer gelişmelerin belirli gecikmelerle Avrupa’nın diğer bölgelerinde de yaşandığı görülmektedir. Örneğin İspanyol (Barcelona) ve İtalyan şehir devletlerinde bankaların kurulmaya başladığı tarihlerde bu yerlere göre daha

6 Henri Pirene, Ortaçağ Avrupası’nın Ekonomik ve Sosyal Tarihi, (Çev. Uygur Kocabaşoğlu), İstanbul: Alan Yayıncılık, 1983, s.98–99.

7 Abraham L.Udovitch, “Bankers without banks: Commerce, banking and society in the Islamic world of the middle ages,” in Center for Medieval and Renaissance Studies, University of California, Los Angelos, The Dawn of Modern Banking, New Haven: Yale University Press, 1979, s.255–273.

8 Burhan Ulutan, Bankacılığın Tekâmülü, Ankara: 1957, s.33–34; Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay-Osman Aydoğuş), Ankara: İmge Kitabevi, 1985, s.180.

9 Selim Tarlan, Tarihte Bankacılık, Ankara: Maliye Bakanlığı APK Yayını, 1986, s.16-17; Ergin, a.g.e., s.6.

(15)

geri bir konumda olan İngiltere’de sarraflık işlemleri büyük oranda “goldsmith” adı verilen kişiler tarafından yürütülmekteydi10.

Finansal işlem hacminin artması ve çeşitlenmesi Avrupa’da bu işlerin daha kurumsal yapılar yani modern bankalar tarafından yerine getirilmesi sonucunu doğurmuştur, sarrafların yaptıkları işlemler büyük oranda kurulan yeni bankalar eliyle yapılmaya başlanmıştır11. Modern bankaların Avrupa ülkeleri üzerinde yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte sarraflık faaliyetleri büyük ölçüde daralmıştır.

1.3. Osmanlı Devleti’nde Sarraflar

Osmanlı Devleti’nde sarraflık faaliyetlerinin devletin kurulup para darp edilmesi ile başladığını söylemek mümkündür. Osmanlı Devleti’nin sınır boylarında kurulmuş ve Avrupa yönüne doğru genişlemiş olması iktisadi hayatında değişik yabancı paraların işlem görmesine yol açmış, bu durum ilerleyen yüzyıllarda da belirgin bir şekilde varlığını hissettirmiştir. Sarrafların Osmanlı Devleti’nin erken dönemlerdeki faaliyetlerine ilişkin fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak İstanbul’un fethiyle başlayan süreçte İspanya ve Portekiz’den sürülen Yahudilerin de kabul edilmesi ile birlikte sarraflık faaliyetlerinin büyük oranda arttığı görülmektedir.

Geçmişten beri yabancı ticaret kolonilerinin bulunduğu Galata giderek bu tür işlemlerin merkezi haline gelmiş ve bu konumunu Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar sürdürmüştür12. Sarraf ve bankerleri tanımlamak için “Galata sarrafları” ya da

“Galata bankerleri”13 gibi genel bir ifadenin kullanılmaya başlanması bu yerin finansal işlemler açısından merkeziliğini gösteren bir durumdur.

Bizans döneminde Venedik ve Cenevizliler tarafından uluslararası bir ticaret merkezi haline getirilen İstanbul’daki Galata bölgesinin, İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinden sonra da mevcut ticarî ve etnik yapısı büyük ölçüde korunarak

10 Kuyucak, a.g.e., s.27-28.

11 Hüseyin Al, Tanzimat Dönemi Bankacılık Faaliyetleri, İ.Ü.S.B.E. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1997, s.5–11.

12 Halil İnalcık, “Galata”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994, c. III, s.353.

13 Haydar Kazgan, Galata Bankerleri, İstanbul: Türkiye Ekonomi Bankası A.Ş. Yayını, 1991, s.2-3.

(16)

Venedik ve Cenevizlilerin Galata bölgesinde ticaret yapma hakları devam ettirilmişti.

Hatta Fatih Sultan Mehmed fetihten sonra yayınlamış olduğu ahitnamede bu bölgedeki ahalinin can ve mal güvenliklerinin garanti altına alındığını bildirmişti. Bu ahitnameden sonra bu bölgedeki ahali rahatladığı gibi bölgeyi terk edenlerden bazıları da geri dönmüştür. Burada yaşayan ahaliye ilave olarak yine Fatih döneminde Van ve Bitlis yöresinden gelen Ermeniler ile II. Bayezid döneminde İspanya ve Portekiz’den sürgün edilen Yahudilerin bir bölümü de bu bölgeye yerleştirilmiştir. Zaman içerisinde bu etnik yapının kaynaşmasından hâsıl olan ve adına Levanten denilen melez bir grubunda oluşmasıyla bu bölge etnik ve rekabet açısından çok kozmopolit ve hareketli bir hal almıştır14. Bu yapı içerisindeki rekabette Fatih döneminden XVI. yüzyıla kadar Yahudi sarrafların nüfûzu fazla iken XVI. yüzyıldan sonra Ermeni ve Rumların nüfûzunun artığı görülmektedir. Bu durumun Mora isyanından sonra Rumların bağımsızlık kazanmasına kadar sürdüğü görülmektedir. Mora isyanı ve Rum bağımsızlığı sonrasında sarrâflık müessesesinde ağırlığın Ermenilere geçtiği ve bu durumun Osmanlı Devleti nezdinde Ermenilerin itibarının artmasına sebep olduğu görülmektedir. XVIII. ve XIX. yüzyıllara gelindiğinde İstanbul’da faaliyet gösteren sarrafların tamamına yakını gayri Müslim olup bunlarında %85’inin Ermeni olduğu görülmektedir15.

Yukarıda da bahsedildiği gibi Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerine ilişkin sarrafların faaliyetlerine dair bilgi ve belgeler yok denecek kadar azdır. Bu konudaki mevcut en erken bilgi ve belgelerin Fatih Sultan Mehmed devrine ait olduğu görülmektedir. Necibe Sevgen, adı geçen padişahın babası II. Murat dönemine ait madeni paraları toplatarak yeniden basma faaliyetine girişmesinin Yahudi sarraflar için bol kazanç sağladığını ifade etmektedir. Yine aynı yazar tarafından sarraflara ait en erken arşiv belgesi olarak 1481–1485 tarihlerine ait bir mültezim zimmet defteri işaret edilmektedir. Bu defterde iltizam bedelini tamamen ödeyemeyen mültezimlerin isimleri yer almaktadır. Bu isimler arasında ise çok sayıda Yahudi sarraf yer

14 Zafer Toprak, “Osmanlı Devleti’nde Para ve Bankacılık”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, c. III, s.760.

15 Ali Akyıldız, “Sarraflık”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul, 2009, c. XXXVI, s.163.

(17)

almaktadır16. Yine aynı döneme ait bir kayıtta Tuna tuz memlehasının amilinin Yahudi sarraflar olduğu görülmektedir17. Kanuni Sultan Süleyman ile oğlu II.

Selim’in Yahudi sarraflarla yakın ilişkiler içerisinde olduğu18 ve II. Selim’in meşhur sarraf Yasef Nassi’ye toprak ihsanlarında bulunduğu görülmektedir19. Yine Kıbrıs Adası’nın fethi için II. Selim’in adı geçen sarraf tarafından teşvik ve ikna edildiği ileri sürülmektedir20. Bu padişah ve sonraki padişahlar dönemine ait kayıtlarda sarraflara ait kayıtların giderek arttığı ve sarrafları iktisadi hayat içerisinde daha fazla yer aldıkları görülmektedir. Örneğin İstanbul’da sarraf sayısı 1714 yılında 40, 1750 yılında 72, 1835 yılında ise 89 olarak verilmektedir21. Ancak söz konusu rakamların gedikli sarraflardan oluşup oluşmadığı konusunda yeterli bilgi yoktur. İlerleyen sayfalarda da belirtildiği üzere sarraflık alanına poliçecilerin de girmesi ile bu sayı artmış, 1835 yılında gedikli ve suretli sarraf sayısı 100 olarak sabitlenmiştir22.

1839 yılında iltizam sisteminin kaldırılarak muhassıllık sitemine geçilmesi sarrafları en büyük gelir kaynaklarından yoksun bırakmış, bu nedenle sarraflar bir süre dükkânlarında faaliyet göstermiş, bazıları zor duruma düşmüştür. Ancak 1842 yılında iltizam sistemine tekrar geri dönülmesi sarrafları rahatlatmış hatta bazılarını daha da iyi duruma getirmiştir. Tanzimat döneminde sarraflar yurt dışındaki para piyasalarındaki gelişmelerden ve yurt dışındaki bağlantılarından faydalanarak güçlü bankerler konumuna gelmişlerdir. XIX. yüzyılda devletin dış borçlanma sürecinde aracılık etmişler, yurt dışından uzun vade ve düşük faizle almış oldukları parayı, devlete kısa vade ve yüksek faizle vererek önemli kârlar elde etmişlerdir. Ayrıca bu bankerler devlete borç vermenin yanında devlet tarafından tüccarlara verilmiş olan senetleri kırmak yoluyla da devleti kendilerine borçlandırmışlardır. Bu hareketler sonucunda İstanbul’da ciddi bir finans tabakası oluşmuş, bu tabaka bankaların kurulma sürecine öncülük etmiştir. Tanzimat döneminde Tanzimat’ın uygulandığı bölgelerin vergilerini toplamak amacıyla Anadolu ve Rumeli kumpanyaları

16 Necibe Sevgen, “Nasıl Sömürüldük? Sarraflar”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi(BTTD), 1968, sy.13, s.47-59.

17 Necibe Sevgen, “Nasıl Sömürüldük? Sarraflar”, BTTD, 1969, sy.16, s.57-58.

18 Necibe Sevgen, “Nasıl Sömürüldük? Sarraflar”, BTTD, 1968, sy.14, s.66-68.

19 Necibe Sevgen, “Nasıl Sömürüldük? Sarraflar”, BTTD, 1968, sy.15, s.59-65.

20 Necibe Sevgen, “Nasıl Sömürüldük? Sarraflar”, BTTD, 1969, sy.16, s.54.

21 Araks Şahiner, “The Sarrafs of İstanbul: Financiers of the Empire”, Boğaziçi Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1995, s.78, 83; Akyıldız, a.g.m., s.164.

22 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (B.O.A.), Darphane Defterleri(DRB.d), Defter No:140, s.1-5.

(18)

oluşturulmuştur. Bu kumpanyalar on üç muteber sarraftan oluşmuş olup 1852’de kaldırılıncaya kadar bu faaliyeti sürdürmüşlerdir. Sarraf gedikleri 22 mayıs 1860 tarihinde lağvedilmiş, 13 aralık 1861’de spekülatif hareketleri sebebiyle sarraf dükkanları kapatılmıştır. Kısa bir süre sonra tekrar izin verilen sarraflık 8 Nisan 1916 tarihinde İttihat ve Terakki tarafından tamamen yasaklanmıştır23.

1.4. Osmanlı Devleti’nde Sarrafların Sınıfları ve Faaliyet Alanları

Sarrafların Osmanlı ekonomisindeki etkilerini görebilmek açısından Osmanlı malî sistemini kısaca gözden geçirmek gerekir. Bilindiği gibi Osmanlı ekonomik sisteminin temelini tımar sistemi ve iltizam sistemi oluşturmaktadır.

Tımar sistemi; mülkiyeti devlete ait olan toprakların vergi gelirlerinin bir hizmet karşılığında devlet görevlilerine tahsis edilmesi esasına dayanan bir sistemdir.

Bu sistemle hem devlet hizmetleri eksiksiz bir şekilde yürütülmekte, toprağın işletilmesi ve kontrol edilmesi ve hem de toplanacak olan verginin merkeze gönderilmesi ve hizmet karşılığı tekrar ödenmesi sırasında olabilecek aksaklıklar bertaraf edilmiş olmaktadır24.

Osmanlı ekonomisi klasik dönemde yapılan ve kazanılan savaşlara endeksli bir konumdadır. Devletin güçlü dönemlerinde kısa süren ve kazanılan savaşlar, devlet için ganimet, vergi ve yeni tımar alanları manasına gelmekte olup ekonomik sistem açısından ciddi bir sıkıntı yaratmamaktaydı. Ancak XVII. yüzyıldan itibaren savaşların uzun sürmesi ve kaybedilmeye başlanması ile gelir kalemi durumunda olan savaşlar önemli birer gider kalemine dönüşmüştür. Bu durumun doğal sonucu olarak bütçe açıklarının ortaya çıktığı görülmektedir. Mevcut ekonomik yapının ihtiyaçlara cevap verememesi sebebiyle devlet yeni arayışlara girmiş ve Osmanlı

23 Ali Akyıldız, a.g.e, s.164-165.

24 Ömer Lütfi Barkan, “Tımar”, Türkiye’de Toprak Meselesi, , İstanbul: Gözlem Yayınları, 1980, s.

805-806.

(19)

Devleti’nin en önemli devlet organizasyonlarından birisi olan Tımar Sistemi kaldırılmıştır25.

Devletin nakdî vergilerini toplamak amacıyla kullanılan vergi toplama sistemi ise iltizam sistemidir. Bu sistemde gelir kaynağı olan mukataalara maliye tarafından asgari bir yıllık gelir kıymeti tayin edilirdi. Bu gelir kıymeti üzerinden müzayede usulü satışlar yapılır ve mukata’anın vergilendirme hakkı mültezimler tarafından satın alınırdı. Mültezimler devletin kendilerine vermiş olduğu malî, idâri ve adlî imkânlardan faydalanarak bir müteşebbis şeklinde hareket ederlerdi. Bu faaliyetleri sonucunda ise elde ettikleri hâsılatın müzayedede tespit edilmiş olan meblağ kadarını hazineye verir, kalan kısmı ise kendisinin meşru kazancı olurdu.26

Ekonomik dengelerin bozulmasıyla devletin nakit ihtiyacının artması iltizam sisteminde de bozulmalara sebep olmuştur. Mukata’aların iltizam bedelleri yüksek miktarlarda belirlenmeye başlanmış mültezimler de bu yüksek bedellerle almış oldukları mukata’alardan kâr edebilmek için vergileri yüksek tutmaya başlamış bu nedenle toprak üzerinde çalışan çiftçiler vergileri ödemekte zorlanmaya, hatta toprağı terk etmeye başlamışlardır. İltizam sistemi bir süre sonra yerini mukata’aların kayd-ı hayat şartıyla iltizama verilmesi demek olan Malikâne sistemine bırakmıştır. Bu sistemin amacı daha uzun süreler ile mukata’a gelirlerini devrederek iltizam sistemindeki vergilendirmede zulüm derecesine varan uygulamayı ortadan kaldırmak hem de çiftçinin ve toprağın daha iyi ve verimli çalıştırılmasını sağlamaktı27.

Devlet hayatında önemli bir yer işgal eden sarraflar işte bu iltizam ve Malikâne sistemi içerisinde karşımıza çıkmaktadır. Devlete ödenmesi gereken iltizam ve Malikâne bedellerinin ödenmesi veya kefaleti sebebiyle ciddi sermaye birikimine sahip olan sarraflar sistem içerisinde mültezimlere ve malikâne sahiplerine kefalet veya finansör olarak yerlerini almışlardır. Bu sistemde hiçbir mukataa bir sarraf tarafından kefil olunmadığı takdirde mültezime verilmezdi. Hatta devlet mukataaya ait olan geliri sarraftan tahsil eder daha sonra mültezim ile sarraf kendi aralarında

25 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (XVII. Yüzyıldan Tanzimata Mali Tarih), İstanbul: Alan Yayıncılık, 1986, s.30.

26 Mehmet Genç, “Osmanlı Maliyesinde Malikâne Sistemi” Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul: Ötüken Yay, 2000, s.101.

27 Genç, a.g.e., s. 103.

(20)

hesaplaşırlardı. Sarraflar bu sistemlerdeki rollerinden dolayı ciddi maddi kazançlar elde etmekle kalmamış aynı zamanda devlet adamları üzerinde de etkili olmuşlardır.

Osmanlı Devleti’nde; Padişahın, saray mensuplarının, devlet adamlarının hatta devlet kurumlarının malî işlerini takip eden, gerektiğinde bu kimselerin veya kurumların nakit ihtiyaçlarını karşılayıp nakit paralarını faizle çalıştıran birer sarrafları bulunmaktaydı. Küçük sarraf sınıfına giren köşe sarrafları ise, kendilerine verilen izin tezkireleri kapsamında yüz kuruşa kadar olan kaimenin değiş tokuşunu yapabilirlerdi28.

Süleyman Sudi Bey tarafından yazılmış olan üç ciltlik “Defter-i Muktesid”

isimli eserde sarraflar başlıca iki ana gruba ayrılmışlardır. Bunlar; mu’teber sarraflar ve âdi sarraflardır. Adi sarraflara dâhil edilebilecek diğer bir grup sarraf da köşe sarrafı diye adlandırılan sarraflardır. Adı geçen eserde bahsedilen adi sarraflar sıradan kabul edebileceğimiz sarraflar olup nitelik ve nicelik olarak daha küçük çaplı işler olan ticaret kambiyo ve ödünç para işlemleriyle meşgul olmaktadırlar. Ayrıca kuyumculara hammadde sağlamak da bu sarrafların uğraştığı iş alanlarındandır.

Ağırlıklı olarak Rum sarraflardan oluşan ticaret erbâbı sarraflar Avrupa’dan kredili olarak almış oldukları malları peşin para ile satarak elde etmiş oldukları nakit parayı faiz karşılığında borç vermekteydiler.29 Özellikle Rum sarraflar ticarette önemli merhaleler kat etmişti. Bazı sarrafların isimleri zikredilirken isimlerine “bazirgan”

sıfatının eklenmesi de bu durumun bir göstergesidir30.

Kambiyo işlemleri(para değişimi) ile uğraşan sarraflar Osmanlı para sistemi sayesinde büyük kârlar elde etmişlerdir. Temelini madeni paranın oluşturduğu Osmanlı para sisteminin ana unsuru gümüşten basılan ve akçe adı verilen para idi.

Fatih döneminde H.885 (M.1478) tarihinde Osmanlı Devleti’nde ilk altın para basılmıştır. Bununla beraber bozuk para ihtiyacını karşılamak için çeşitli tarihlerde basılan bakır mangırlar ve ülkenin çeşitli bölgelerinde tedavülde olan yabancı ülke

28 Genç, a.g.e., s. 102.

29 Halil İnalcık, “Galata”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994, c. III, s.353.

30 Cezar, a.g.m., s.185.

(21)

paraları göz önüne alındığında para değişimini meslek edinen sarraflar için çok kârlı bir ortam görülmektedir31.

Klasik dönemde Osmanlı devletinin ticarî şekillenmesi hammadde ihraç edip işlenmiş mal ithal etmek üzerine olmuştu. Bu durum beraberinde para darlığını meydana getirmişti. Bu para darlığı sebebiyle akçenin değeri sürekli olarak düşmeye başlamış, devlet de bu duruma çare olarak akçenin değerini altın karşılığında resmi olarak belirleme yoluna gitmiştir. Ancak bu uygulama resmi olarak uygulanmaya çalışılsa da pratikte uygulanması söz konusu olmadığı gibi akçenin resmi ve piyasa olmak üzere iki rayicini ortaya çıkarmıştır. Bu iki rayiç de sarraflar tarafından bir kâr ve kazanç fırsatı olarak değerlendirilmiştir. Yabancı paraların Osmanlı akçesine göre daha düşük gümüş içermesi sebebiyle Osmanlı akçesi zamanla piyasadan çekilmiş, yerini düşük değerli kalp paralar almıştı. Devlet bu durumla mücadelede başarısız olunca kendisi de düşük değerli para basma yoluna gitmiş ve III. Murad döneminde mağşuşu akçe darp etmişti. Ancak vergi toplama sırasında normal akçe talep etmişti.

Bu durum da sarraflar tarafından bir kazanç kapısı haline getirilmiş ve düşük değerli mağşuş akçe ile normal akçenin değiştirilmesi işlemlerinde aracılık suretiyle büyük bir kazancın sahibi olmuşlardır. Sarraflar lehine büyük kazançlar getiren Para sistemindeki bu düzensizlikler devletin tüm çalışmalarına rağmen Tanzimat Dönemine kadar devam etmiştir32.

Osmanlı Devleti’nde sarraf denildiğinde anlaşılması gereken sarraflar Hazine sarrafları da denilen sarraf kesimidir. Bu sarraflar ciddi sermayelere sahiptirler ve sermaye durumları Maliye tarafından incelenerek yeterli görüldükleri takdirde kendilerine devlet nezdinde itibarlı olduklarına dair berat verilirdi. Bu berattan dolayı bu sarraf sınıfına Kuyruklu Sarraf da denilmekte idi. Kuyruklu Sarraf ya da Hazine Sarrafı denilen sarraf grubunun beratlarını alırken 2.500 guruş ile 10.000 guruş arasında değişen miktarlarda berat harcı ödedikleri görülmektedir. Hazine tarafından mu’teber oldukları kayda geçen kuyruklu sarraflar bundan böyle devlet ile ilgili

31 Ali Akyıldız, Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası Kağıt Para ve Sosyo-Ekonomik Etkileri, , İstanbul: Eren Yayıncılık, 1992, s.23.

32 Hüseyin Al, Tanzimat Dönemi Bankacılık Teşebbüsleri (1840–1852), İ.Ü.S.B.E. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1995, s.22–23.

(22)

önemli malî boyutlara sahip iltizam işleriyle uğraşmaya yetki kazanırlardı. İltizam işi sarraflar açısından en önemli kazanç kaynağıydı33.

Osmanlı Devleti’nde sarraflık mesleğinde Müslüman ahaliden faaliyet gösteren sarrâf sayısı oldukça azdır. Yavuz Cezar bu durumun başlıca sebepleri olarak;

sarraflık alanında faaliyet gösteren gayri Müslim topluluğun çok uzun yıllardan beri oluşan bir ticaret kültürüne ve parayı kullanma yeteneğine sahip olmasını, bunun sonucunda yurtiçi ve yurt dışındaki ticaret ve para hareketlerine vâkıf olmalarını, ve bu sayede yabancı dil ile yabancı ve yerli para çeşitlerine aşina olmalarını zikretmektedir. Diğer bir sebep ise; devletin idâri ve askerî birimlerinde gayri Müslimlerin görev almalarının yasak olması sebebiyle gayri-Müslim topluluğun mecbûren bu alana itibar edip uzmanlaşmalarıdır34.

Yukarıda yapılan açıklamalar sarrafların fonlarını kullandırdıkları alanlara işaret etmektedir. Bu durum sarrafların sadece kendi sermayelerini kullandıkları yönünde bir kanaat oluşturmakla birlikte ilerleyen bölümlerde de açıklanacağı üzere sarraflar kendi sermayeleri yanında başkalarının fazla paralarını da işleten bir konuma gelmeyi başarmışlardır. Özellikle üçüncü bölümde yer alan vakalardan sarrafların borçlu veya alacaklı oldukları kişilerin toplumun değişik kesimlerinden oluşması ciddi bir finansal aracılık rolü oynadıklarına işaret etmektedir. İşte sarrafların bu özelliklerinin ortaya konulması Osmanlı Devleti’nin finans tarihi hakkında yeni bilgilerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

33 Cezar, a.g.m., s.186.

34 Cezar a.g.m., 181.

(23)

İKİNCİ BÖLÜM:

2. TANZİMATA DOĞRU SARRAFAN ESNAFI VE NİZAMLARI (1836-1845)

2.1. Genel Olarak Osmanlı Esnaf Sistemi

Esnaf; sözlük anlamı olarak el sanatları ile uğraşan ya da mal ve hizmet üretimi ve alım satımı ile uğraşan kişilere verilen genel bir isimdir35. Tanımından yola çıkarak esnafların hem imalat yani reel sektör hem de hizmet sektöründe faaliyet göstererek ekonomik faaliyetin her sahasını kapsadığını söylemek mümkün olacaktır.

Ancak kelimeye teknik bir anlam yüklendiğinde esnafın sadece şehirlerde örgütlenerek imalat yapan ve hizmet gören meslek gruplarını tanımlayan bir kelimeye işaret ettiği, köy ya da kasabalarda aynı faaliyetlerde bulunan meslek gruplarının bu tanımın dışında değerlendirildiği görülmektedir36.

Esnaflık sisteminin tarihi uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Şehirlerde mal ve hizmet üretimi ile iştigal edenler meşguliyet sahalarına göre belli gruplara ayrılmakta ve lonca sistemi adı verilen bir örgütlenmeye sahip bulunmaktadır. Lonca, İtalyanca

“loggia” kelimesinden alınma, Fransızcada ise “loge” olarak telaffuz edilen bir kelime olup hücre ve oda manasında kullanılmaktadır. Başlangıçta yabancıların depo veya mahzen manasında kullandıkları lonca kelimesi zaman içerisinde yerli ve yabancı tüccar arasındaki etkileşim sebebiyle genel bir ifade tarzı olmuştur37.

35 Şemseddin Sami, Kamusi Türki, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1987 s. 123.

36 Ahmet Kal’a, İstanbul Esnaf Birlikleri ve Nizamları, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, 1998, s. 40.

37 Kal’a, a.g.e., s. 43-45.

(24)

Loncanın esnaf teşkilâtı içerisinde kullanılmaya başlaması 17. yüzyılda başlayıp 18. yüzyılda yaygınlaşmıştır38. Esnaf teşkilatlanmasında kullanılan lonca terimi, bir esnaf teşkilatının devletin yürürlüğe koymuş olduğu kanunlara ve diğer esnafın nizamlarına uygun olarak kendi üyelerini kontrol altında tutmak, bu doğrultuda kendi nizamını oluşturup uygulamak, gerektiğinde nizamlarında değişiklik yapmak ve teşkilat ile ilgili hususların görüşülüp karara bağlandığı yer anlamına gelmektedir. Diğer bir ifade ile esnaf örgütünün idare edildiği merkezdir.

Aynı zamanda bu merkez üretim ile ilgili esnaf örgütleri için esnaf amirlerinin üretimi yapılan mal ile ilgili hammaddeyi temin edip kontrolünü yaparak üyelerine dağıttığı bir merkez konumundadır39.

Loncanın icra organı, ihtiyar ustaları ve nizam ustaları da denilen lonca ustaları heyeti ve bu heyetin başkanı konumundaki kethüdadır. Lonca ustaları ilgili esnaf örgütü ile ilgili nizamı en iyi bilen ve en iyi uygulayabilecek eski ustalardan seçilen kişilerdir. Lonca ustalarını ve kethüdayı esnaf seçer ve kadı bu seçimi onaylayarak mevcut durumu resmileştirirdi. Kethüdanın yanında bütün esnaf örgütleri içinde mutlaka yer alan ve esnaf örgütünün dış işlerini takip etmekle görevli kethüda yardımcısı konumunda yer alan yiğitbaşı bulunmaktaydı. Her esnaf örgütü mesleki alanlarındaki uyulması gereken kuralları kendileri kararlaştırır ve bütün ustaların onayından geçmiş bir şekilde kadıya sunardı. Kadı bu kuralların kanunlara ve şeri’ate uygunluğunu kontrol eder, uygun bulunması halinde Divan’a arz ederdi.

Divan’ın onayından geçen bu belge artık o lonca üyeleri için bağlayıcı duruma gelirdi. Bu belgede o teşkilat içerisindeki hiyerarşik yapı, üretim standartları, çalışma şartları, dükkânların yerleri ve sayısı gibi ayrıntılı konular yer alırdı40.

Esnaf sistemi anlatılırken üzerinde durulması gereken diğer bir terim ise “gedik hakkı”dır. Gedik hakkı, bir iş veya mesleği müstakil yapabilme hakkının kimlere verildiğini ifade eden bir terimdir. Her esnaf birliği gediklerden oluşuyordu. Bu gedik dükkânların adedi sınırlı olup, dükkânların dağıtım ve işletim nizamlarını her esnaf örgütü kendi belirlemekteydi. Gedik dükkâna sahip olan bir esnaf ölür ise

38 Kal’a, a.g.e., s. 46.

39 Kal’a, a.g.e., s. 46.

40 Mehmet Genç, “Osmanlı Esnaf ve Devlet” Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul:

Ötüken Yay., 2000, s. 296-297.

(25)

gedik dükkânı oğluna intikal ederdi. Şayet ölen esnafın erkek evladı yok ise bu durumda gedik hakkı lonca yöneticileri(lonca kethüdası ve ihtiyar ustalar) tarafından uygun olan bir esnafa verilirdi41.

2.2. Tanzimat’a Doğru Sarraf Esnafı

2.2.1. Genel Olarak

Osmanlı dönemi defter ve belgelerinde “Sarrâf Esnafı”, “Esnâf-ı Sarrâfân”

şeklinde geçmekte olan sarraflık Osmanlı esnaf sisteminde yer alan bir meslek grubudur. Bu meslek grubunun diğer bütün esnaflarda olduğu gibi nizamnameleri, loncaları, bu loncalarda görevli olan kethüdaları, ustaları ve yiğitbaşıları mevcuttu.

Sarrafların faaliyet gösterdikleri gedik dükkânları da vardı. 1714 yılındaki kayıtlara göre sarraf sayısı gümüşçülerle birlikte 50, 1761 yılında ise 72’si gedikli olmak üzere toplam sayıları 137’ydi42.

Klasik dönem sonrası esnaf sistemi içerisinde sarraflar ile gümüşçüler aynı lonca içinde teşkilatlanmışlardı. Diğer meslek gruplarında olduğu gibi sarraf ve gümüşçü loncasına kaydını yaptırmayan kişiler sarraflık yapamazlardı. Lonca kaydı yaptırmanın gereklerinden birisi de kaydolan sarrafların birbirlerine kefil olmalarıydı. Sarraf ve gümüşçüler ile ilgili nizamname Maliye Nezaretinin Baş Muhasebe Kaleminde kayda geçirilerek resmileştirilmekteydi. Sarraf ve gümüşçüler bu nizamname çerçevesinde dükkân ve han odalarında yaptıkları faaliyetler çerçevesinde elde ettikleri altın ve gümüşü kalpazanlara, kuyumculara ve sair kişilere vermeden Darphane’ye teslim etmek ile görevliydiler43.

Sarrafların da diğer esnaf loncalarında olduğu gibi mesleklerini icra edebilmek için gedik hakkına sahip olmaları gerekmekteydi. Gediklerin boşalması genellikle ölüm sebebiyle olsa da bazen feragat sebebiyle de olabiliyordu. Feragatin sebebi

41 Kal’a, a.g.e., s. 51.

42 Cezar, a.g.m., s.182.

43 Cezar, a.g.m., s.182.

(26)

genellikle gediği uhdesinde bulunduran sarrafın yaşlanmış olması ve erkek çocuğunun bulunmaması sebebiyle oluyordu. Ölüm sebebiyle boşalan gedikler her ne kadar diğer loncalardan farklı olarak müzayede ile veriliyor ise de gizli bir centilmenlik anlaşması gereği ölen kişinin oğluna veriliyordu. Dolayısı ile müzayedeler usulen yapılmaktaydı. Bu uygulama sarraflık mesleğine hariçten katılımları önlemekte ve bu mesleğin belli bir zümrenin tekelinde kalmasına sebep olmaktadır44.

2.2.2. Tanzimat Arifesinde Sarraf Esnafı

Yukarıda da genel hatları ile açıklandığı üzere bir esnaf kolu olan sarrafların sayıları ve sınıfları, nerelerde faaliyet gösterecekleri, hangi işleri yapıp hangilerini yapamayacakları, devlet görevlileri ile olan işlerinin hangi çerçevede yürütüleceği, gediklerinin nasıl devredileceği ve iflas durumunda borç ve alacaklarının nasıl tasfiye edileceğine dair hususlar bu esnaf kolunun ana düzenlemesi olan nizamname ile belirlenmekteydi. 1824 yılı Haziran ayı itibariyle Darphane-i Âmire’ye tabi 75 adet gedikli ve suretli sarraf bulunmaktaydı45. Ancak 19. yüzyılın ikinci çeyreği içerisinde bazı sarrafların vefat, iflas ya da meslekten ihraç olunmaları gibi nedenlerle sayıları azalmıştı. Sarraf sayısının azalması bu alanla ilgili faaliyet gösteren poliçeciler gibi yakın meslek kollarının sarraflık faaliyetlerine girişmeleri gibi bir sonuç doğurduğundan sarraflık mesleğinin yeniden bir düzene konulma gereği ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede 1835 yılında yapılan tahrirat ve sarraflardan gelen istekler üzerine sarraf sayısı 90 kişiye yükseltilmiştir. Ayrıca sarraflar kahyasına yardımcı olmak üzere muteber sarraflardan 10 kişinin daha görevlendirilmesi ile birlikte sarraf esnafının sayısı 100 kişi olarak sabitlenmiştir.

Söz konusu sarrafların bir kısmı birinci sınıf bir kısmı ise ikinci sınıf sarraf olarak taksim edilmiştir. Bunlardan 55 tanesi Hazine-i Şahane’ye taahhütleri cari olan

44 Cezar, a.g.m., s.185.

45 21 C. 1251/14.09.1835, Başbakakanlık Osmanlı Arşivi (B.O.A.), Darphane Defterleri (DRB.d), No.

143, s.6

(27)

sarraflar olup birinci sınıf sarraf hükmündedir. 1835 yılı Eylül ayı itibariyle bu sarraflara ilişkin bilgiler aşağıda tablo halinde verilmiştir46.

Tablo 1: Birinci Sınıf Sarraflar

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu

Yer Ek Açıklama

1 Papasoğlu Canik Yeni Han Sarrafan Loncası Kahyası

2 Hüdaverdioğlu Peter Yeni Han Öldüğü için gediği oğlu Anton’un uhdesine verilmiş 3 Bişmişoğlu Mikail Yeni Han

4 Uzun Artinoğlu Artin Valide Han 5 Davidoğlu Oseb Yeni Han 6 Papasoğlu Maksud Yeni Han 7 Tıngıroğlu Artin Valide Han 8 Kasparoğlu Bağdasar Valide Han 9 Kürkçühanlıoğlu Bedros Valide Han

10 Kalcıoğlu Kirhor Valide Han

Öldüğü için gediği kardeşi Viçen ve oğlu Simon’un uhdesine verilmiş. 28.Za,1253

11 Şamantooğlu Refayil Valide Han

Ölümünden dolayı gediği Lonca Üstadlığı vazifesiyle beraber oğlu Hayim ve yazıcısı Abram’a verilmiştir.

12 Madencioğlu Parnak Yeni Han 13 Pengân’lı Evanis Yeni Han

14 Sakaoğlu Dâmâdı

Mardiros Valide Han

15 Markar Valide Han

16 Aznavuroğlu Karabet Yeni Han

46 B.O.A., aynı defter (a.d.), s.1-2

(28)

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu

Yer Ek Açıklama

17 Cezayirlioğlu Serkiz ve

oğlu Mıgırdiç Çinili Han

18 Horasancıoğlu Evanis Çinili Han

Odasını idare edemediği için gediği oğulları Bedros ve Kiyork’a verilmiştir.

19 Moses ve şerîki Evanis Vezîr Hanı 20 Tıngıroğlu Evanis Yeni Han 21 Selânikli İsak Hayim Sünbül Han 22 İstefanoğlu Mıgırdiç Yeni Han 23 Dâmâd Evanis Yeni Han

24 Yiğitbaşı Arzuman Yeni Han Sarraf Yiğitbaşı 25 Sarı Simonoğlu Oseb Valide Han

26 Güzeloğlu Artin Rub’iyye Hanı 27 Bergosoğlu Bedros Sufcular Hanı 28 Papasoğlu Hayto Muhsinoğlu Hanı 29 Ohanoğlu İstavri Yeni Han 30 Ferezli Kirhor Vâlide Hanı

31 Misakoğlu Misak Kumrulu Han

32 Yiğitbaşı Nikola Yeni Han Yiğitbaşı

33 Mumcuoğlu Nikogos ve

şerîki Abraham Yahudi Küçük Yeni Han 34 Gelgeloğlu Artin Muhsinoğlu Hanı

35 Dakisoğlu Mıgırdiç ve

karındaşı Karnik Kaşıkçılar Hanı

36 Haçaduroğlu Artin ve

karındaşı ve Mardiros Vâlide Hanı 37 Aşnanoğlu Boğos Vâlide Hanı

(29)

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu

Yer Ek Açıklama

38 Leblebici Hânlıoğlu

Evanis Leblebici Hanı

39 Abramoğlu Kevork ve

Karabet Yeni Han

40 Nöbetçioğlu Evanis ve

şerîki Bagos Çinili Han Tobhanelioğlu Artin Yeni Han 41 Kölemeoğlu Ferez Vezîr Han 42 Anaştaş yeğeni Simon Yıldız Hanı 43 Kirhor ve şerîki Agob ……. Hanı 44 Dereoğlu Yordan Sümbülî Han

45 Antonoğlu Sava Yeni Han

Ölümünden dolayı gediği kardeşi Nikola ve oğlu Anton’a verilmiştir.

46 Habbaz-zâde sarrâfı

Yakof Astarcılar Hanı 47 Simonoğlu Hazer Yeni Han 48 Yorgi ve şerîki Karabet Yeni Han

49 Martaoğlu Yorgi ve şerîki

Vasil Yıldız Hanı 50 Beylikcioğlu Agob Vezîr Hanı 51 Kerkod ve şerîki Evanis Çinili Han 52 Misakoğlu Agobcan Yeni Han

53 Mubâya‘acıoğlu

Bağdasar Yeni Han 54 Aci İstefanoğlu Oseb Yeni Han

55

Evanis yeğeni Bişmişoğlu Hamamcıoğlu Mardiros şerîki mersûm Evanis

Yeni Han

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmişlerdir.

(30)

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu

Yer Ek Açıklama

56

Abraham birâderi hâlik

Hüdavirdioğlu Nazaret Yeni Han

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmişdir.

57 Serkiz

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmiştir.

58 Mısırlıoğlu Bedros

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmiştir.

59 Anton veled-i Adam Darbhâne-i Âmire

Kuyumcubaşısı 22.Ş.1253

60 Erzurumlu Topal Agob Yeni Han

Ölümünden sonra gedik hakkı oğulları Evanis ve Karabet’e verilmiştir. 8 Ca Sene 1253

61 Hezekiye Yahûdi karındaşı hâlik Şabcı

62 Kör Karabetoğlu Haçador

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmiştir.

63 Davidoğlu Serkiz Büyük Yeni Han

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmiştir.

64 Bişmişoğlu Serkiz

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmiştir.

65 Bişmişoğlu Kirkor

Mu‘teber sarrâf sayısının 45’den 55’e çıkarılması sırasında mu‘teber sarraf sınıfına geçmiştir.

(31)

Birinci sınıftan itibar olarak daha düşük olan sarraflar ise ikinci sınıf sarraf olarak tasnf edilmiştir. Bu sarrafların ikinci grup olarak tasnif edilmelerinin nedeni bunların malî itibar olarak biraz zaafa uğramaları, firar etmeleri ve değişik bazı işlerinin bulunmuş olmasıdır. Bu sarrafların Hazine-i Şahane’ye herhangi bir taahhütleri olmayıp, sadece Darphane-i Âmire’ye bağlı bulunmaktadırlar. Aynı tarih itibariyle bu grup altında toplanan sarrafların sayısı ise 45 olup bunlara ilişkin bilgiler aşağıda tablo olarak verilmiştir47.

Tablo 2:İkinci Sınıf Sarraflar

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu Yer Ek Açıklama

1 Erzurumlu Agob Yeni Han

14 Za Sene 1254 târihinde mu‘teber 55 nefere idhâl olmuştur.

2 Kirhor ve şerîki Sökyas Yeni Han 3 Hilyooğlu İsakoha Yıldız Hanı 4 Ehadinosoğlu Nikogos Çukacılar Hanı 5 Aci Nikogosoğlu Kirhor Yeni Han 6 Serkizoğlu Kirhor Yeni Han 7 Papasoğlu Vasil Vezir Hanı

8 Aci Yorik Vezir Hanı

9 İliyaroğlu Kerube Yıldız Hanı 10 Uzamacıoğlu Arihon

11 Kapamacıoğlu Kirhor Yeni Han

12 Goncagüloğlu Malekon ve

şerîki Bağdasar Yıldız Hanı 13 Sakaoğlu Arakim Yeni Han

47 B.O.A., a.d., s.3-4.

(32)

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu Yer Ek Açıklama

14 Şişmanoğlu Agob Vezir Hanı

15 Kapudanpaşalıoğlu Serkiz ve

şerîki Evanis Vezir Hanı 16 Antonoğlu Evanis Yeni Han

17 İlimeoğlu? Matoş Yeni Han

18 Penganlı Haçador Yeni Han 19 Pazencioğlu Evanis Valide Hanı 20 Aci İstefanoğlu Evanis Yeni Han 21 Aznavuroğlu Mikail Yeni Han

22 Aleksanoğlu Agob ve şerîki

Artin Yeni Han

23 Esbâk Kahyâoğlu Agob Yıldız Hanı

24 Sâlioğlu Markos ve şerîki

Karabet Vezir Hanı

25 Emirzeoğlu İstefan Çukacılar Hanı 26 Agob zimmî ve Mıgırdiç Muhsinoğlu Hanı 27 Abaçecioğlu? Kivork Küçük Yeni Han

28 Tesviyecioğlu Avadis ve şerîki

Aleksan Küçük Yeni Han

29 Papasoğlu Fragorhan Yıldız Hanı

30 Papasoğlu Nikola Yeni Han

Şuur kaybından dolayı gediği Yorgioğlu Vasil’e verilmiştir.

31 Dimyooğlu Merker Yıldız Hanı 32 Aci Aleksanoğlu İstefan Yeni Han

33 Maniloğlu Karabet ve şerîki

Evanis Yeni Han

(33)

Sarrafın İsmi Meskûn Olduğu Yer Ek Açıklama 34 Aymaloğlu Yovan Yıldız Hanı

35 Hamamcıoğlu Kaspar ve şerîki

Karabet Yeni Han

36 Penganlı Kalyos ve şerîki

Serkiz Yeni Han

37 İstefanoğlu Yeğeni Evanis ve

şerîki Serkiz Yıldız Hanı 38 Suluhanlıoğlu Mikail Yeni Han

39 Çatmaoğlu İstefan Yeni Han

40 Kapudanpaşalıoğlu Aleksan ve

şerîki Oseb Yeni Han 41 Mirasyedioğlu Serkiz Vezir Hanı

42 Bahçevânoğlu Avadis ve şerîki

Kivork Yeni Han

43 İstefan Çinili Han

44 Kirhor ve Arakil Yeni Han 45 Ankaralı Artin Yeni Han

Dışarıdan bir kişinin birinci veya ikinci sarraf olarak sarraf esnafına dahil olması ya da ikinci sarraf iken birinci sarraflığa geçebilmesi serbest olmayıp girişi ve geçişler belirli kurallara bağlanmıştır. Zikredilen dönemde bir kişinin hariçten birinci sınıf sarraf olabilmesi veya ikinci sınıf sarraflıktan birinci sınıf sarraflığa geçebilmesi için ilk koşul esnaf loncasını oluşturan üyelerin bu girişe onay vermiş olmaları ve giren kişiye kefil olunmuş olması gereklidir. Onay aşamasından sonra ise bu sınıfa girecek kişiden belli bir tutar harç alınmaktadır48. Örnek olarak Darphâne-i Âmire

48 B.O.A.,a.d., s.3-4

(34)

kapucubaşısı Aram zimmînin oğlu Anton’un 1837 yılı Mayıs ayı sonunda birinci sınıf sarraflığa kabulüne ilişkin belge49 örneği ekte verilmiştir (Belge 1-2).

Alınacak harç tutarı ise kişinin hariçten gelmiş olması ile kefaleti olan bir sarrafın gediğini oğluna devretmesi durumunda değişmektedir. Bu çerçevede hariçten bir kişinin birinci sınıf sarraflığa girişi onaylandığında 7.500 kuruş, intikal suretiyle gedik oğula terk edildiğinde ise 5.000 kuruş “gedik mu’accelesi” adıyla bir harç alınmaktadır. Aynı şekilde bir kişinin hariçten ikinci sınıf sarraflığa geçmesi ya da intikal suretiyle gedik hakkının oğula devredilmesi durumunda alınan harç tutarları ise sırasıyla 1.500 ve 1.000 kuruş olarak belirlenmiştir. Ayrıca ikinci sınıf sarraflık yapacak olan bir kişiye birinci sınıf sarraflardan birinin kefil olması gerekmektedir. Sarraflık yapabilmek için belirlenen bu tutarlar “basılmamış altın ve gümüş külçe veznesi50” olarak adlandırılan “Kefçe-i Hümâyûn-ı Şâhâne”ye yatırılmaktadır51. Bunun yanında sarraflar bedel-i iştira adıyla önceki yıllarda ödedikleri gibi aylık olarak 750 kuruşluk bir tutarı Ceyb-i Hümâyûn-ı Şâhâne Hazînesi’ne ödemeye devam edeceklerdir52. Eğer bir sarraf meslek nizamına aykırı hareket ederek meslektaşlarından birinin işlerine zarar verirse sadece kendisi cezalandırılmakla yetinilmemekte, tüm meslek üyelerinin dikkati çekilmektedir.

Yukarıda verilen tablolardan görüleceği üzere sarraflar çarşı, dükkân ve hanlarda bulunan odalarda faaliyet göstermektedir. Söz konusu birinci ve ikinci sınıf sarrafların büyük çoğunluğu Yeni Han’da bulunan odalarında hizmet vermektedir.

Örneğin sarraflar kâhyası Papasoğlu Canik’in odası Yeni Han’da bulunmaktadır. Bu hanın yanı sıra faaliyet gösterilen diğer hanlar sırasıyla Vâlide Hanı, Çinili Han, Vezîr Hanı, Sünbül Han, Sufcular Hanı, Muhsinoğlu Hanı, Kumrulu Han, Küçük Yeni Han, Kaşıkçılar Hanı, Leblebici Hanı, Yıldız Hanı, Astarcılar Hanı, Hân-ı Cedîd-i Kebîr ve Çukacılar Hanı’dır. Yine aynı tablolarda yer alan sarraf isimlerine bakıldığında sarraf esnafının büyük çoğunluğunun Ermeni milleti mensuplarından

49 B.O.A., a.d., s.7

50 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Devlet Kitapları, İstanbul, 1983, c. II, s.237.

51 B.O.A., a.d., s.5.

52 B.O.A., a.d., s. 6. Bu uygulama Tanzimat dönemi öncesine gelindiğinde de aynen devam etmektedir. Bkz. B.O.A. DRB.d, Defter No: 143, s.13.

(35)

oluştuğu görülmektedir. Yahudi ve Rum milletine mensup sarraflar ize az sayıdadır53.

2.2.3. Tanzimat Arifesinde Sarrafların Faaliyet Esasları

Her esnaf grubunun iktisadi hayatın belli bir cephesine ait işkolunda faaliyet gösterdiği gibi sarraflar da benzer şekilde belli bir işkolunda ihtisas sahibi olan meslek grubudur. İktisadi hayatın mal ve hizmet üreten gruplara göre dağılımı esas alındığında sarrafların bugünkü bankalar gibi hizmetler sektöründe faaliyet gösteren bir meslek grubudur. Ana faaliyet konusu para ile ilgili işlerdir. Sarrafların geçmişten beri gelen kadim nizamlarına göre yaptıkları iş şu şekilde tanımlanmaktadır:

“Darbhâne-i Âmire’ye tâbi‘ …….nefer gediklü ve sûretlü esnâf-ı sarrâfân çarşu ve dükkânlarında ve hanlarda odalarında mütemekkin olup lede’l-iktizâ Devlet-i Aliyye ve cizyedâr ve mültezimlere sadâkat ve istikâmet vechile hizmet itmek ve ‘ibâdu’llâhın havâyic-i zarûriyyelerinden olan akça tebdîlinde bir gûne muzâyaka göstermemek ve kılabdancı ve kuyumcu ve sîmkeş koltuklarına ve taşra götürenlere ve Bâşmuhâsebe’de mukayyed nizâmlarına muhâlif sâ’ir mahallere bir dirhem zer ü sîm fürûht itmeyüp tedârik eyledikleri zerr ü sîmi değer bahâlarıyla Darbhâne-i Âmire’ye getürmek ve envâ‘-ı nukûdun sağ ve sahîhini ahz ü i‘ta itmek54

Her meslek grubu gibi sarrafların işlerini yürütürken uyacakları genel ilkeler bulunmaktadır. Genel hatları ile bu ilkelerin sınırları sarrafan nizamnamesi ile çizilmekte ve sarrafların hareket alanı belirlenmektedir. Bu sınırların dışına çıkıldığında ise ilgili sarrafların te’dipleri ya da meslekten ihraçları gündeme gelmektedir. Yukarıya alınan 140 nolu Darphâne Defterinin girişinden görüleceği üzere sarrafların iki ana zümreye iş yaptıkları görülmektedir:

53 B.O.A., a.d., s.1-4.

54 B.O.A., a.d., s.5; Aynı ifadeler çok az bir değişiklikle sonraki tarihli bir defterdeki “Sarrafan Nizamnamesi”nde yer almaktadır. Bkz.B.O.A., DRB.d, Defter No: 143, s.13.

Referanslar

Benzer Belgeler

Öz: Osmanlı Arşivi “Çorum Şehrinin Müslim Nüfus Defteri’ incelenerek hazırlanan bu çalışma Çorum şehrinin 1844 tarihli Müslüman nüfus yapısını

Demek kî bir bina bir manzaraya uygun olmalı ve onu güzelleştirmelidir, Zira insanın yaptığı bir eser tabiatın güzeliğine bir şey ilâve 'edebilir: Bir nehir üzerinde

İngilterede hava bombardımanlarına karşı madenî pasif müdafaa tertibatı.. Bodrumların takviyesi suretile tertip olunan aile

Büyük yüzme havuzunda sırf yüzme yarışları, su topu o- yunları yapmak için en müsait şekil ve eb'at göz önünde bu- lunmakla beraber üst kattaki gazino kısmından

Ancak bazı virüslerin doğal olarak sahip olduğu, bazılarına da genetik müdahalelerle kazandırılan bazı özellikler, onları insanlığın en çok muzdarip olduğu

Numara 1- Orta boylu kır sakallı çiftçi Deli Süleyman veled-i Hasan sinn 53 Numara 2- Oğlu orta boylu kara bıyıklı Mustafa sinn 32.

Tablodaki verilere göre Kamu Hizmeti’nde çalışan imam, müezzin, hatip, naib, ayan, müderris vb. gibi görevliler vergi vermemektedir. Askerî sınıf içerisinde sayılan bu

Medine-i Kalecik mahallâtından Halil Ağa Mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem fevt olan AiĢe bint Mustafa nâm müteveffiye merkûmenin verâseti zevci Hacı Ġsmail