Yerel seçimler için yoğun biçimde çalışanlara, düşünenlere, endişelenenlere; bu gezegenin de 'bizim' olduğunu anımsatacak bir kaç örneğin yararı olabilir mi? Bologna ve Graz'ın yakın geçmişlerine biraz göz gezdirmek, oralarda yaşananlardan dolaylı da olsa sonuçlar üretmemize katkı sağlayabilir mi?
Deneyelim isterseniz. Önce Bologna. Bu kent, İtalya'nın kuzeyindeki Emilia Romagna bölgesinde, çevrenin en büyük kenti. Tarım zengini. İlk toplumsal mücadeleler, tarım emekçileriyle büyük toprak sahipleri arasında 19. yüzyılın sonlarında başlıyor, Bernardo Bertolucci'ye bir gönderme: 1900. Haklar elde ediliyor, sözleşmeler yapılıyor.
Toplumsal sözleşmeler. Dönemin sosyalistleri, komünistleri, bu bölgede tarım emekçilerinin büyük desteğini alıyorlar. Birinci Dünya Savaşı, komünistleri güçlendiriyor. Yavaş yavaş başgösteren küçük imalat sanayii de gene,
komünistlerin yoğun ilgisiyle, toplumsal düzenlemelere konu oluyor, başından itibaren.
İkinci Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı direnişi genel olarak komünistler örgütlüyor, bölgedeki 59 bin
direnişçinin 42 bini komünist. Sömürüye ve faşizme karşı mücadelede İtalyan Komünist Partisi'nin Bologna örgütü, yerini almış, başı çekmiş, diğer bir çok İtalyan yerleşiminde olduğu gibi. Kent, 1945'ten 1970'lere kadar olağanüstü bir gelişime sahne oluyor.
Bologna, olağanüstü bir hızla, İtalya'nın genel ortalamasının çok üzerinde bir büyüme gösteriyor. Kentin belediyesi, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden, ulusal sorunların yoğunlaştığı 1999'a kadar kesintisiz olarak komünistlerin
yönetiminde. İtalyan Komünist Partisi'nin. Ne yapıyorlar komünistler, genel seçimlerde sürekli ve düzenli olarak sağcı partileri seçen Bolognalı'ların desteğini alabilmek için?
Önce toplumsal sorunlara el atıyorlar. Ucuz konut, bunların başında. Bolognalı'lara, -ki bu arada kentin başka bölgelerden yoğun emek çektiğini vurgulamak zorunlu- ucuz, çok ucuz konutlar sunuyorlar. Küçük işletmeleri destekliyorlar. Küçük girişimci, önce komünistlere fazla bir güven göstermiyor, sonra, PCI'nin Bologna örgütünün ciddi olduğunu anlayınca, korkusuzca kente yatırım yapmaya başlıyor. Ü;cretleri düzenliyorlar, dünyayı da o dönemde etkisi altına almış bulunan hızlı büyümenin çalışanların yararına sonuçlar üretmesine çabalıyorlar. Bologna Belediyesi, üretilmesine doğrudan katıldığı değerin vergisini alıyor ve kentte yaşayanlar için kullanıyor. Kenti kalkındırıyor, Bologna, tarihte pek az kente nasip olan bir şansla, kültürel olayların merkezi oluyor, toplantı ve konser salonları, tiyatroları, sinemaları, kafeleri, restoranları, otelleri tıka basa dolu yıllar yaşıyor. Ne zamana kadar? İtalyan Hükümetinin, bu vergilerden aldığı payı artırmaya başlamasına, 1970'lerin ortalarına kadar. Bu tarihin, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki –milyonların kanı üzerine sürdürülen- büyümenin bittiği ve küreselleşme söyleminin başladığı tarih olduğunu da kaydedelim. Gelirlerinin azalmasından sonra da PCI çalışmalarını, hız kesmeden sürdürmeye devam ediyor.
Ancak, ulusal hükümetler, küreselleşmenin getirdiği sorunların çözümünü populizmde bulmaya başlıyorlar ve aklın yerine duyguları koyuyorlar, bildiğimiz Silvio Berlusconi olayı. Forza Italia! Neoliberalizm, tüm ülkelerin
yönetimlerine kök salmış, partilerin birbirlerinden farkını bırakmamış, halkın, halkların çıkarlarını bir kenara koymuş, azgınlığını şovenliği azdırarak sürdürmeye çabalıyor. Komünistler de Bologna seçimlerini, yarım yüzyılı aşkın, aralıksız bir yönetim sürecinden sonra, kıl payıyla belki ama, yitiriyorlar.
Gelelim Graz'a. Bu kent, Avusturya'nın Viyana'dan sonra ikinci büyük kenti. Kentin bir adamı var: Ernst Kaltenegger. Avusturya Komünist Partisi üyesi. Yerel çalışmalar yürütüyor, yoksullar, evsizler, hastalarla ilgileniyor. Graz Belediye Meclisi'ne seçiliyor, görev alanı: Konut. Elinden geldiğinde Grazlı'ların konut sorunlarını çözmeye çalışıyor,
yoksulların dostu. Herkes O'nu tanıyor, seviyor. Ülke genelinde yüzde 1'lerde gezinen KPÖ, Avusturya Komünist Partisi, Graz'da son bir kaç yerel seçimde yüzde 17'leri, yüzde 20'leri görüyor, Kaltenegger'in sayesinde. Bu insan, insanların sorunlarını çözüyor, derdinin toplumsal yapıyı değiştirmek olmadığını, sadece alttakilerle ilgilendiğini ısrarla vurguluyor.
Irkçı partiyi, FPÖ'yü iyice geriletiyor, Sosyal Demokratları bile zayıflatıyor, insan dostu, faşizme karşı. Unutmayalım, bu kent de, genel seçimlerde sağcıları seçiyor, yerelde, Kaltenegger'e güç veriyor. Vicdanlarını koruyorlar bu gayretli insanın sayesinde. Kaltenegger, halen görevine devam ediyor.
Gezegenin başka kentleri de var vicdanlarını koruyan. Gelecek, vicdana büyük gereksinme gösterecek gibi görünüyor. Kaltenegger gibilerin görevleri ağırlaşıyor, zorlaşıyor. Yereli bilip sevmek, yerelde kendini sevdirmek, yerelle ulusalı bir biçimde bağdaştırmak, ulusaldan gezegene ulaşmak, bunlar büyük işler.
Bir yerden ama, başlamak, ya da başlanmış olanı iyileştirmeye yönelmek gerekiyor; herkes, ayak bastığı yeri gezegenin merkezi saysa örneğin, oradan başlasa, nasıl olur? Denemeye değmez mi?