• Sonuç bulunamadı

ALMAN-TÜRK TİCARET VE SANAYİ ODASI PERAKENDE ÇALIŞMA GRUBU POZİSYON BELGESi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ALMAN-TÜRK TİCARET VE SANAYİ ODASI PERAKENDE ÇALIŞMA GRUBU POZİSYON BELGESi"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ALMAN-TÜRK TİCARET VE SANAYİ ODASI PERAKENDE ÇALIŞMA GRUBU

POZİSYON BELGESi

(2)

AHK-Perakende Çalışma Grubu Tarafından Hazırlanan Pozisyon Belgesi

01.12.2020, Versiyon 09

Dünya çapında 92 ülkede faaliyet gösteren, Almanya’nın 141 yurtdışı ticaret odasından biri olan Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası, 1994 yılından beri Alman ekonomisinin Türkiye’deki resmi temsilciliğini yürütmekte ve her iki ülkeden firmaların karşılıklı ticari ilişkiler geliştirmesine destek olmaktadır.

Üyelerimiz, Türkiye’deki dağıtım ağları, üretim merkezleri ve Ar-Ge çalışmalarıyla ülkenin dış ticaret hacminin ciddi bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Alman şirketleri uluslararası piyasalarda edindikleri tecrübelerin Türkiye pazarına aktarılmasında önemli bir rol üstlenmektedirler.

Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası üyesi perakende firmaları sektörün genel sorunlarını gündeme taşımak amacıyla AHK-Perakende Çalışma Grubunu kurmuşlardır.

AHK- Perakende Çalışma Grubu üyeleri şunlardır:

Bauhaus İnşaat Malzemeleri ve Ev Gereçleri Ltd. Şti.

Çiğdemtekin, Çakırca, Arancı Hukuk Bürosu

Deichmann Ayakkabıcılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.

Dirk Rossmann Mağazacılık Ticaret Ltd. Şti.

Edding Ofis ve Kırtasiye ürünleri Ticaret ve Ltd. Şti.

Formel Yönetim Danışmanlık Hizmetleri Ltd.Şti.

LR Health &Beauty Systems Pazarlama ve Ticaret Ltd. Şti.

Kärcher Servis Ticaret A.Ş.

Metro AG

(3)

1. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 16.11.2018 Tarihli, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/34)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/52) Sebebiyle Yaşanan Sorunlar:

Bilindiği üzere, 13 Eylül 2018 tarihli “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/34)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018- 32/51)” ile yurtiçinde yerleşik kişilerin kendi aralarında yapacakları kira sözleşmelerinde bedelin döviz cinsinden ya da dövize endeksli olarak belirlenmesi yasaklanmıştır. Buna karşın, 6 Kasım 2018 tarihinde yayınlanan ikinci bir tebliğ ile 32 Sayılı Karar’a ilişkin yayınlanan bu ilk tebliğde tekrar değişiklik yapılmıştır (Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/34)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018- 32/52), (“Değişiklik Tebliği”). Söz konusu Değişiklik Tebliği ile, pay sahiplerinin en az %50‘si yabancı sermayeli olan Türkiye’de yerleşik şirketlerin, kiracı sıfatıyla yer aldıkları kira sözleşmeleri için sözleşme bedelinin döviz ile belirlenmesi yasağı kaldırılmış ve bu kira sözleşmelerinde bedellerin döviz üzerinden belirlenmesi mümkün hale gelmiştir. Kısaca; aynı konularda ve aynı lokasyonda faaliyet gösteren yabancı sermayeli perakendeciler döviz üzerinden kira bedeli öderken, yerel sermayeli perakendecilerin TL üzerinden kira bedeli ödemesi durumu ortaya çıkmıştır. Piyasa kurallarının kendi başına işlemesine devlet eliyle yapılan bu müdahale ile, rekabet ortamı bozulmuş, Türkiye’de yabancı yatırımcılara negatif ayırımcılık yapıldığı yönünde yanlış bir algı oluşmuştur. Amaç bu olmasa bile sahada yaşananlar, bu olumsuz algıya sebebiyet vermiştir.

Yabancı sermayeli firmaların döviz yasağı kapsamından çıkarılması ile birlikte, daha önce Türk Lirası’na çevrilmiş bulunan, yani anlaşma sağlanmış olan kira bedelleri bakımından dahi kiraya verenlerle anlaşmazlıklar yaşanmaya başlanmıştır. Kiraya verenler herhangi bir uzlaşma yoluna gitmeden döviz cinsinden kira faturalarını keserek mevcut kur üzerinden ödeme almak istemekte, aksi takdirde yasal yollara başvurmaktadırlar.

Söz konusu Değişiklik Tebliği’nin uygulamasının devamı halinde, yabancı sermayeli firmaların rekabet güçlerinin zayıflaması sonucunda, pek çok mağazanın kapatılmak zorunda kalabileceği ve buna bağlı olarak ciddi bir istihdam kaybının yaşanabileceği öngörülmektedir. Nitekim Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odasına üye firmalardan ulaşan bilgiye göre en az 3 adet AVM projesi iptal edilmiş, 35 mağaza açılışı Almanya’daki üst yönetimler tarafından ertelenmiştir.

Bunun sonucunda milyonlarca TL tutarında yatırımın ülkeye girişine mani olunarak yüzlerce kişilik istihdamın da kaybına neden olunduğu gözlemlenmiştir. Bu firmaların iç piyasadan ve yerel esnaftan ürün alımı yaptıkları ve bu sayede ciddi bir ekonomik hareketlilik yarattıkları

(4)

da göz önüne alınmalıdır. Söz konusu firmalar tarafından yapılan yüksek tutardaki yatırımların zayi olması ve vergi ödemelerinin düşmesi ülke ekonomisine zarar vermektedir.

Yukarıda açıklandığı üzere, koşulların bu şekilde devam etmesi durumunda, kiracı olarak faaliyet gösterecek yabancı yatırımcı bulunmasının güçleşeceği; yabancı yatırımcıların ülkemize gelmelerinin önünde engel yaratılmış olacağı aşikârdır. Bu bakımdan, söz konusu Değişiklik Tebliği’nde düzenleme yapılarak, aynı piyasada faaliyet gösteren aktörler arasındaki bu eşitsizliğe ve haksız rekabet ortamına son verilmesinin daha adaletli ve hakkaniyete uygun olacağı düşünülmektedir.

Yerel sermayeli ve yabancı sermayeli iki rakip firma arasında kur riskini sadece birisine yüklemek ayrımcılığa neden olacak, adil, çözüm odaklı ve rekabeti destekleyen bir yaklaşım olmayacaktır.

Bunun önüne geçmek için Değişiklik Tebliği’nde aşağıdaki değişikliklerin yapılmasını öneririz.

a) Değişiklik Tebliği ile değiştirilen 8. maddenin 3. fıkrası aşağıdaki şekilde tekrar düzenlenebilir:

“(3) Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan Türkiye’de yerleşik kişilerin veya bu maddenin on dokuzuncu fıkrasında belirtilen kişilerin alıcı veya kiracı olarak taraf oldukları gayrimenkul satış ve gayrimenkul kiralama sözleşmelerinde, sözleşme bedelinin ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması, ancak kiracının talebi ile mümkündür.”

b) Aynı anda Değişiklik Tebliği ile değiştirilen 8. maddenin 19. fıkrası da aşağıdaki şekilde tekrar düzenlenmelidir:

“(19) Dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye’de bulunan; şube, temsilcilik, ofis, irtibat bürosu, doğrudan veya dolaylı olarak yüzde elli ve üzerinde pay sahipliklerinin veya ortak kontrol ve/veya kontrolüne sahip bulunduğu şirketler ile serbest bölgedeki faaliyetleri kapsamında serbest bölgelerdeki şirketlerin işveren veya hizmet alan olarak taraf olduğu iş ve hizmet sözleşmelerinde, sözleşme bedelinin ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması ancak kiracının talebi ile mümkündür.”

Bu konuyla ilgili olarak AHK Perakende Çalışma Grubu 19 Temmuz 2019’da T.C.

Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyesi Dr. Hatice Karahan, 8 Ocak 2020’de

(5)

T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürü) Genel Müdürlüğünde Murat Zaman ve ekibi ile şahsen görüşme yapmıştır. Daha sonra konu takip edildiğinde konunun Murat Gökhan Karakaya’ya Kambiyo Uygulamaları Dairesine aktarıldığı öğrenilmiş ve kendisiyle bir telefon görüşmesi yapılmıştır.

2. Yurtdışına Veri Aktarımıyla İlgili Olarak Yaşanan Sorunlar

Kişisel verilerin korunması mevzuatına konu verilerin, bulut bilişim uygulamaları aracılığıyla yurt dışına aktarımıyla ilgili mevcut fiili durum, özellikle yabancı sermayeli yatırımlar açısından sektörel gelişimin önünde bir engel teşkil etmektedir.

Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun (“KVKK”) 9/1 maddesi uyarınca, kişisel verilerin yurtdışına aktarılabilmesi, verisi işlenen kişinin açık rıza beyanında bulunmasına bağlıdır. Açık rıza bulunmaksızın kişisel verilerin yurt dışına aktarılması ise aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, öncelikli olarak veri aktarılacak olan ülkenin yeterli korumaya sahip güvenli ülke kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Güvenli ülkelerden birine aktarım yapılacaksa ve KVKK 5. ve 6. maddelerinde yer alan şartlar gerçekleşmişse, ilgili kişinin açık rızası olmaksızın kişisel veriler yurt dışına aktarılabilecektir.

Eğer güvenli olmayan bir ülkeye veri aktarımı yapılacaksa, veri aktaran veri sorumlusu ile ve kendisine veri aktarılan veri sorumlusu ya da veri işleyen arasında Kişisel Verileri Koruma Kurulu (‘’Kurul’’) tarafından açıklanan kriterlere haiz Taahhütnamenin imzalanması, onay için Kurula ibraz edilmesi ve Kurulun bu Taahhütnameyi onaylaması gerekmektedir.

Diğer bir deyişle, KVKK ile kanun koyucu, verilerin yasaya uygun bir şekilde yurtdışına aktarılmasını mümkün kılan bir kaç seçenek sunmuştur. Buna karşın fiili durumda, Türkiye’de faaliyet gösteren şirketler KVKK tarafından sunulmuş olan bu seçenekler içerisinden sadece

“açık rıza” seçeneği ile yurtdışına veri aktarabilmektedir.

KVVK’nın 5. ve 6. maddeleri uyarınca, müşterilerden toplanan verilerin, sözleşmenin ifası bakımından zorunlu olarak toplanması halinde açık rıza şartına gerek bulunmamakta ve müşterilere aydınlatma metni ibrazı yeterli olmaktadır. Ancak, somut durumda yurt dışına veri aktarıldığı için, güvenli ülke veya taahhütname seçeneklerinin de kullanılamaması sebebiyle, normal şartlar altında rıza alınmaksızın işlenebilen ad, soyad ve telefon gibi sözleşmenin ifası bakımından gerekli olan temel bilgileri işleyebilmek için açık rıza alınması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, kanunun tanıdığı istisnalardan yararlanmak şartı ile açık rıza almaksızın yurt dışına veri aktarımında bulunabilme imkanı var iken, güvenli ülkelerin henüz açıklanmamış olması sebebiyle yasanın tanıdığı istisnai yollardan yararlanıp, açık rıza almaksızın ilerleme imkanını

(6)

şirketler kullanamamaktadır. Böyle bir halde ise, aydınlatma metni ile verilerinin yurtdışına aktarılacağını ve açık rızalarına ihtiyaç olduğunu öğrenen müşteriler çekingenlik yaşamakta, korkmakta ve verilerinin işlenmesine rıza göstermemektedir. Müşteri verilerinin ticari hayatın temel taşlarından biri olduğu gözetildiğinde, mevcut durumun yarattığı sakınca da açıkça ortaya çıkmaktadır.

Tüm bunların yanı sıra mevcut durum, şirketleri büyük bir para cezası riskiyle de karşı karşıya bırakmaktadır. Örneğin, Kurul’un Amazon Turkey Perakende Hizmetleri Limited Şirketi hakkında düzenlediği 27.02.2020 tarihli ve 2020/173 numaralı kararında, Amazon’un yurtdışına veri aktarımı sağlamak amacıyla Kurul’un onayına sunmak üzere taahhütname metnini sunduğunu, henüz Kurul’un taahhütname metnine ilişkin bir kararda bulunmadığı, yeterli korumaya sahip ülkelerin de henüz belirlenmemesi sebebiyle kişisel verilerinin yurt dışına aktarımında tek dayanak olarak ilgili kişinin açık rızasının alınması olduğunu belirtmiştir.

Kurul’un söz konusu kararından da anlaşıldığı üzere, açık rıza alınması gibi zor bir süreçteki herhangi bir aksaklık, şirketleri büyük bir para cezası riskiyle ve cezanın diğer bir etkisi olarak da şirketin güvenilirliğinin ciddi bir şekilde zedelenmesi riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Tüm bu risklerin önüne geçmek için kanundaki düzenlemeye uygun olarak Kurul tarafından;

• Öncelikle Yeterli Koruma bulunan ülkeler listesinin paylaşılması ve listede adı geçen ülkelere veri aktarımında açık rıza işlemine gerek duyulmamasını,

• Şirketlerce sunulacak veri aktarımına ilişkin taahhütnamelerinin hızlı bir şekilde incelenip sonuca bağlanması için Kurul bakımından bağlayıcı olacak azami bir süre şartının getirilmesi gerekmektedir.

Konuyla ilgili olarak AHK Türkiye olarak, Kasım ve Aralık aylaı içinde DIHK (Yurtiçi ve Yurtdışı Alman Sanayi ve Ticaret Odalarını bir araya getiren üst kuruluş) ve Alman Ekonomi ve Enerji Bakanlığından çeşitli yetkililer ile irtibata geçtik ve KVKK konusunda Almanya’nın Yeterli Korumaya Sahip (güvenli ülkeler) listesi ile ilgili bilgi istedik. Aldığımız bilgiye göre bu listenin Almanya tarafından değil AB düzeyinde belirlendiğini öğrendik. Bu listeye Türkiye’nin eklenmesi konusunda neler yapılabileceği ile ilgili yaptığımız çalışma kapsamında aldığımız bilgiye göre söz konusu listeye girmek için ülkelerin resmi başvurusuna ihtiyaç duyulduğunu, yakın zamanda ABD ve Japonya’nın başvurularının değerlendirildiğinin bilgisini aldık. Bu sürece AHK Türkiye adına destek vermek amacıyla AB Türkiye Delegasyonu Büyükelçisi Sayın Nikolaus Meyer-Landrut’a ayrıntılı bir yazı ile başvurarak yardım ve destek talep ettik.

Referanslar

Benzer Belgeler

08.11.1998 tarih ve 23517 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Seri:VI, No:11 sayılı Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliğinin tanımları belirleyen 4.,

07.09.2000 tarih ve 24163 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Seri:V, No:46 sayılı Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğin,

12.06.2006 tarih ve 26196 sayılı mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan Seri:X, No:22 sayılı Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğin

maddesinde değişiklik yapan “Sermaye Piyasası Araçlarının Kredili Alım, Açığa Satış ve Ödünç Alma ve Verme İşlemleri Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına

31.01.1992 tarih ve 21128 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Seri:XI, No:7 sayılı Aracı Kurum Hesap Planı ve Planın Kullanım Esasları Hakkında Tebliğin ekinde yer alan Aracı

12.06.2006 tarih ve 26196 sayılı mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan Seri:X, No:22 sayılı Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğin başlangıç

27.08.2001 tarih ve 24506 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Seri: V, No: 51 sayılı Aracı Kuruluşların Türev Araçların Alım Satımına Aracılık

- Altın, gümüş veya platin kredisi hesaplarına bankalarca tespit edilecek oranlar üzerinden tahakkuk ettirilecek faizler, altın, gümüş veya platin olarak hesaplarda