Eylül 1999 39 Onuncu yüzyıldan kalma bir
Türk çelik dökümhanesinde kullanı- lan ileri teknik, kazıyı gerçekleştiren batılı arkeologlarca hayranlıkla karşı- landı. Dökümhane, bugünkü Türk- menistan’da, İpekyolu üzerinde bu- lunan Merv vahasında kurulmuş olan tarihi Gâvurkale’de gün ışığına çıka- rıldı. Silah ve alet yapımında kullanı- lan çeliğin üretildiği üç fırının kalın- tıları, birlikte eritme (co-fusion) tek- nolojisinin (Huntsman süreci) burada batıdan bin yıl önce kullanıldığını or- taya koydu. Kazıyı yapan uluslararası ekipte yer alan Londra Üniversitesi arkeologlarından Dr. Dafydd Grif- fiths, “Bu kalıntılar, bize bin yılı da aşan bir geçmişte ileri bir fırın tasarı- mı kullanarak nasıl döküm çeliği üre- tildiğini gösteren birer belge; eski metalurji fırınlarında benzer bir tasa- rıma rastlayabilmiş değiliz” diyor.
Arkeologların verdiği bilgiye gö- re, dökümhanede içinde demirin eri - tildiği potalar kilden birer yatak üze- rine yerleştirilmiş ve yatak aralarına da bir merkezden verilen havanın eşit biçimde dağılması için eski pota artıklarından yapılmış bölmeler ko- nulmuştu. Potaların 1 cm kalınlığın- daki kapakları, sarkmaya başlamadan önce uzun süre 1500°C sıcaklıklara dayanabiliyordu.
Dökümcülerin kalın potaları 80 cm genişliğindeki fırınların en sıcak yerlerine yerleştirmeleri, çelik üre- tim süreci ve fırının derinliklerindeki tepkimeler konusundaki bilgilerini
ortaya koyuyor. Griffiths’e göre “tüm bunlar çelik yapma sürecindeki usta- lığın göstergeleri.”
Gâvurkale, Çin’le Batı arasında başlıca ticaret güzergâhı olan İpekyo- lu’nun geçtiği çölde, Merv vahası
üzerinde yer almaktaydı. Dolayısıyla Merv, farklı uygarlıklara ait bilgi ve ticaret mallarının değiş tokuş edildiği bir merkez konumundaydı. Buna karşılık bölgede demir cevheri ve da- yanıklı kil bulunmuyordu; yakıt ola- rak kullanılabilecek malzeme de çok azdı. Bu nedenle çelik ustaları ham- maddeleri çok tutumlu bir biçimde kullanıyorlar, eskimiş potaları yeni- den değerlendiriyorlar ve enerjiden en verimli biçimde yararlanmaya özen gösteriyorlardı. Griffiths şöyle diyor: “Eskiyle çağdaş uygulamaları karşılaştırmak ve eski çağlardaki ze- naatkârların hâlâ bize çağdaş işleme teknolojimizi geliştirmede yararlana- bileceğimiz bir şeyler öğretebildikle- rini görmek insana heyecan veriyor”
Materials World, Ağustos 1999
http://www.eurekalert.org/releases/iom-tso072999.html
Tarihi Türk Dökümhanesi Batılı Arkeologları Şaşırttı
Çağdaş bilgisayar teknolojisi, 2300 yıl öncesinin en gelişmiş tekno- lojilerinden biriyle el ele vererek ev- lerinizden tarihe bakabileceğiniz bir pencere açtı: Bir “sanal mum- ya”. Bir kadına ait olan 2300 yıllık mumya aslında ger- çek. Ancak, Almanya’nın H a m b u rg Üniversitesi arştırmacıları, mumyanın içindekileri belirlemek için neşter yerine bilgisa- yar tomografisi tekniğini kullanmışlar. Bunun için de 10 yıl süreyle mumya-
nın milyonlarca X-ışını görüntüsünü elde etmişler; sonra da bunları bir bil- gisayar programında üst üste dizip, renklendirmişler. Sonuçta ortaya çı- kan, ince ayrıntıda üç boyutlu bir gö- rüntü. Internet aracılığıyla bilgisa- yar ekranınıza çekebiliyorsunuz.
Ekrandaki oku görüntü üzerinde herhangi bir yere getirip tıkladığınız zaman mumyayı iskele- tine kadar kesip biçebi- liyor, dahası kafatasının içine bile bakabiliyorsu- nuz. En dıştaki boyalı
sıvanın altında üst üste sarılmış ke- ten bezi katmanları var. Bunların üzerinde kafanın çevresine bağlan- mış ve örülmüş bitki saplarından ya- pılı bir kuşak, kadının ölümden son- raki sınavı geçtiğini ve Tanrı Osiris’in huzuruna çıkabilmeye hak kazandı- ğını simgeliyor. Kafatasında bulunan bazı eksik dişler ve kırık kemik par- çaları, mumyalama sırasında kadının beyninin burun boşluğundan alındı- ğını gösteriyor. Boşaltılan beynin ye- rine doldurulan reçine daha sonra ka- fatasının arkasında tortullaşmış.
www.uke.uni-hamburg.de/virtualmummy
Sibermumya Tarihe Işık Tutuyor