• Sonuç bulunamadı

Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz."

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MEHMET COŞKUNDENİZ

(2)

DESTEK YAYINLARI: 499 EDEBİYAT: 180

AŞK VE KÜL / MEHMET COŞKUNDENİZ

Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.

İmtiyaz Sahibi: Yelda Cumalıoğlu Genel Yayın Yönetmeni: Ertürk Akşun Yayın Koordinatörü: Erol Hızarcı Editör: Özlem Esmergül Son Okuma: Devrim Yalkut Kapak Tasarım: İlknur Muştu Sayfa Düzeni: Cansu Poroy

Destek Yayınları: Kasım 2014 (10.000 Adet) Yayıncı Sertifi ka No. 13226

ISBN 978-605-9913-02-7

© Destek Yayınları

Harbiye Mah. Maçka Cad. Narmanlı Apt. No. 24 K. 5 D. 33 Nişantaşı / İstanbul Tel.: (0) 212 252 22 42

Fax: (0) 212 252 22 43 www.destekyayinlari.com info@destekyayinlari.com facebook.com/ DestekYayinevi twitter.com/destekyayinlari instagram.com/destekyayinlari

Pasifi k Ofset Ltd. Şti.

Sertifi ka No. 12027

Cihangir Mah. Güvercin Cad. No. 3/1 Baha İş Merkezi A Blok Kat: 2 34310 Haramidere / İstanbul - TURKEY Tel.: (0) 212 412 17 00

(3)

MEHMET COŞKUNDENİZ

Aşk için vazgeçtiğin her şey, peşinden gelir...

(4)

Yaşanmış gerçek bir olaydan kitaba uyarlanmıştır...

Romana konu olan kişilerin özel yaşam dokunulmazlıklarını korumak adına kitap içindeki isimler, meslekler ve yaşadıkları yerler değiştirilmiştir...

(5)

Kendinden başka hiç kimseyi tamamen sevemeyeceğini öğreneceksin bir gün.

O uğruna öldüğün, yoluna her şeyi göze aldığın ve canını vermekte tereddüt etmediğin insanlar bile, senin kendine duyduğun büyük ve sorumsuz aşkından dolayıdır.

Hiçbirimiz başkalarını alabildiğine sınırsızca ve şuursuzca sevebilme yarışının koşucuları olarak doğmadık.

Hepimiz kendimizi doğru sevebilmeyi, başkalarının gönlünde sınayarak öğrenmek için buradayız...

(6)

7

I YASAKSIZ

Aşk, kendinle savaştığın ve yine kendine yenildiğin bir muharebe alanıdır biliyor musun? Çok zaman karşındakiyle dalaştığın, bazen acıklı, bazen eğlenceli bir oyundan ibaret- miş gibi görünse de, küllerine gömülüp kalbinle imtihana düştüğün sancılı bir serüvendir.

Biliyorum, bazen onursuzlaşır, eksilir, küçülür, delirir ve hatta köpekleşir de insan...

Aşk bütün yangınıyla kalbine dolduğunda, bir “yanlış”ı, yanlışlığına rağmen seversin. Çünkü senin tek doğrundur o... Bütün iyi niyetinle ve kıymetli dualarınla atarsın günah- ların içine. Çünkü yaşamın boyunca işlediğin en büyük se- vap sayarsın onu...

Sen kendi ellerinle kalbini diri diri keserken, başkaları senin ahlakını sorgulamaya başlamıştır. Onların kuralları çerçevesinde sevmediğin için yakılır, itelenir, aşağılanır ve haysiyetsizleştirilirsin.

Aslında aşk yasaksız olandır ama sen başkaları için “yasak” sa- yılanı sevmeye cesaret ediyorsan, kaybetmeye de razı olmalısın.

Herkes gibi sevemeyenin, yazık ki kimseninki gibi olamaz hayatı...

(7)

8 Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül

Ömer ve Buket de her şeyden vazgeçmeyi göze almışlardı.

Gönüllü düşmüşlerdi bu cehennemin içine. Bütün savaşlara hazırlıklıydılar aşkları uğruna. Nereye çakılacaklarını kesti- remeseler bile, uçurumdan atlamak kolaydı birlikte olduktan sonra. Kanatlanıp uçmaya hazırdılar. Yüklerini omuzlarından atıp, sevdikleri insanları ve koca bir hayat boyunca büyük emeklerle kurdukları kaleleri yıkıp terk etmeye razıydılar.

O gün kristalin çatlamaya başladığı gündü... O kırılgan geceden sonra ikisi için de hayatlarında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Sevdiği kadını çevik ama zarif bir hareketle kucaklayan Ömer, onu ağır adımlarla merdivenlerden yukarı doğru çı- kararak yatak odasına götürüp kırılmasından korktuğu bir heykeli bırakır gibi indirdi yatağının üzerine.

Ne yapması gerektiğini bilemeyen genç kızın heyecan- dan kalbi tutuştu. Elleri karıncalanmaya başlamıştı. Daha sık nefes alıyordu. Bütün bedeni kasılmış, sanki buz kesmiş- ti. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Ne hissettiğiyle ilgili en ufak bir fikri yoktu. Hem korkuyor gibiydi hem de mutlu... Tuhaf ve karmaşıktı her şey. Yatağın üzerinde öylece hareketsiz kalıp olacaklara teslim olmayı daha uygun buldu kendince. Ömer kazağını çıkardığında ürkek bakışlarla sev- diği adamın çıplak bedeninin ne kadar yapılı olduğunu izledi hayranlıkla. Filmlerdeki rüya adamlar gibi güven verici, güç- lü ve koruyucu görünüyordu bu heybetli haliyle.

Ömer’in üstünü çıkarmış olması, acaba kendisinin de aynı şeyi yapması gerektiği anlamına mı geliyordu, bilemedi.

Kendi acemi ve tutuk tavrından hiç hoşlanmamıştı. Ömer’in de bu durumu hayal kırıklığı olarak değerlendireceğinden

(8)

Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül 9

endişe etmeye başlamıştı Buket. Kararsız da olsa yatağın içinde doğrulup sarı renkli mini elbisesini sıyırıp çıkardı.

Şimdi üzerinde siyah takım iç çamaşırlarından başka bir şey kalmamıştı. Oysa Ömer’in üzerinde pantolonu duruyordu hâlâ... Yaptığı şeyden yine pişmanlık duyarak utandı Buket.

Kendisini çok mahcup ve âciz hissetti yatakta.

Genç kızın tedirginliğini sezen Ömer, ışıkları söndürerek utangaçlığını bir nebze de olsa yenebilmesine yardımcı olmak istedi. Karanlıkta her şey daha kolaydı ne de olsa. Utandığı için gizlediği her neyi varsa, onu en güçlü silahı haline dönüş- türebiliyordu insan ışıkları söndürdüğü an. Bu yüzden karan- lıkta oynanan hiçbir oyun adil değildir. Ne düşmanını tanıya- bilirsin bu sahada ne de âşık olduğun insanı. Sana doğrultulan her silaha hazırlıksız yakalanır, gafil avlanırsın ışıklar sönmüş- ken. Katil karanlığa, maktul ışığa muhtaçtır her zaman.

Buket’in utancını gizledikten bir süre sonra sokak lamba- larından odaya süzülen zayıf aydınlığın gölgesinde çırılçıplak soyunmuştu Ömer. Usulca genç kızın yanına sokulup onun korkudan ve heyecandan buz kesmişçesine titreyen zarif ve yumuşak bedenini okşamaya başladı tüye dokunur gibi. Öyle yavaş ve dikkatli hareket ediyordu ki, avucunun içinde can çekişircesine çırpınan bu minik kuşun kanatlarını kırıp onu yaralamaktan çekiniyordu.

Dudaklarını genç kızın bedeninde dolaştırırken kasıkların- da başlayan yangının bütün bedenine yayıldığını hissetti Ömer.

Dokunduğu her yer alev alıyordu. Genç kızın buz tutmuş be- deni, Ömer’in dudaklarının değmesiyle birlikte damla damla çözülüp erimeye başlıyordu. Bacaklarını birbirine kenetlemiş halde boylu boyunca uzanan genç kızın sutyenini askılarından

(9)

10 Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül

kavradığı gibi kolayca ve çabucak üzerinden alıp atan Ömer’in tecrübesi ve rahatlığı şaşırtıyordu Buket’i. Taze ve diri göğüs- lerinin açılmış olması çok utandırdı kızı. Her iki eliyle birden kapattı göğüslerinin üzerini. Buket’in ellerini öpmeye başlayan Ömer, küçük dokunuşlarla çözdüğü bu ince ve uzun parmakla- rı çekip aldı kendi bedeninin üzerine. Kızın pembe uçlu sivri göğüslerinin yasemin koktuğunu fark etti adam. Hafifçe dilini dokundurduğu an, kızın ürpererek can çekişir gibi kıvrandığını gördü yatakta. Hayatında ilk kez uyarılıyor olmanın şaşkınlığı- nı ve heyecanını yaşıyordu iliklerine kadar. Hiç acele etmeden ve ayinin uzamasından dolayı şikâyetçi olmadan genç kızın her iki göğsünü de diliyle uyarmaya devam etti Ömer... Sevdiği ka- dının her dokunuşta sızlanmasından ve adının zevk olduğunu bilmediği o telaş duygusuyla çırpınmasından çok hoşlanmıştı.

Karısından sonra hayatına giren ilk bakireydi o. Yaşadığı hazzın tarifi mümkün değildi...

Maharetli dilini kızın göğüslerinden yavaşça aşağıya doğru indiren arzulu ve ihtiraslı adam, önce karnına, sonra göbek deliğine küçük baskılar yaptı genç kızın. Avuç içleri yangın yerine dönmüş elleriyle kızın küçük kalçalarını kav- rayıp, külotunu da bacaklarından aşağıya kaydırarak ustaca aldı üzerinden. Utancından gözlerini kapatan Buket, nereye koyacağını bilemediği ellerini de gözlerinin üzerine yerleşti- rerek mümkünse hiçbir şey görmemeye çalıştı. Bacaklarını birbirine sıkıca kilitleyip kasılıverdi yine...

Buket’in kasıklarındaki sıcaklığa ve çiçek kokusuna hafif- çe burnunu değdiren adam, onun dokunulmamış ve şimdiye dek hiç kışkırtılmamış küçük kadınlığının ince ve yumuşa- cık tüylerini öptü usul usul. Mahremine diliyle girdiği an ağ-

(10)

Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül 11

lar gibi inlemeye başladı kız. Birbirine kenetlediği bacakları çözülüverdi birdenbire. Kutsal kalelerinin çöktüğü ve tesli- miyeti tamamen kabul ettiği andı bu Buket için.

Uzun ve zarif bacaklarını yavaşça aralayarak, sevdiği ada- mın aşkına açtı bedenini. Uyandırılmamış masumiyetini ve dokunulmamış kadınlığını, toyluğunun ve acemiliğinin mahcubiyetiyle inleyerek sundu Ömer’e...

Kalın parmaklı güçlü elleriyle kızın bacaklarını kavrayan adam, her iki yana genişçe açtı onları. Önüne serilen o eşsiz mabedin karanlığına dalmaya hazırdı artık. Hazla ve aşkla dolup taşan erkekliğini, küçük sevgilisinin mahremine sert- çe yerleştirdiğinde, acıyla bağırıp kalkmak ister gibi altında kıvranan kızı, göğüslerinden bastırıp yatağa gömerek gidip geldi yavaşça.

Buket’in kulağına doğru eğilip “Sen artık benim küçük kadınımsın sevgilim” dedi sessizce...

Saçlarına kırlar düşmüş, çakır gözleri çakmak gibi aşkla çakan, nefesi güven ve huzur soluyan bu adama ait olmaktan başka bir arzusu yoktu zaten genç kızın. Bacakları arasında hissettiği ıslak dokunuşlu bu sertliğin giderek acıya ve hazza dönüşmesini sevdi bir süre sonra. Kesik, sert ve sık bağırtılar- la, kıvranarak teslim oldu sevdiği adama...

Yapılı ve güçlü bedenini, sevdiği kadının hazla titreyen be- deninden yavaşça çekip yatağın diğer yanına uzandı Ömer.

Gecenin karanlığında güneş gibi ortalığa yayılan sarı saçlarını okşadı sevgilisinin. Pembe göğüs uçlarından öptü yine usulca.

Yatağın örtüsünü çekiştirerek üzerini örten Buket, yine de utanıyordu böyle çıplak ve uluorta kalmaktan. Kızın kendi- sini örtmesini tebessümle izleyen Ömer, “Benim kadınımsın

(11)

12 Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül

sen artık küçüğüm. Yalnız benimsin... Utanma benden” dedi o şiir gibi yumuşak ve tok sesiyle...

“Seninle yaşadığım hiçbir şeyden utanmıyorum Ömer.

Hayatımın sonuna kadar yalnız sana âşık kalacağım. İlk ve tek erkeğim olacaksın benim” diye karşılık verdi Buket, bal rengi gözlerini açmadan ve kasıklarından bedenine doğru yayılan acı dolu hazzı içinde sürdürmeye devam ederek...

“Yakında sessiz sedasız çekip gideceğiz geçmişimizden kü- çük kadınım. Belki başka bir ülkede ya da belki Türkiye’de başka bir şehirde yepyeni bir hayat kuracağız birlikte. Sen hiç üzülme. Sakın korkma. Bundan sonra yapacağım her şey sadece bizim için küçüğüm” dedi Ömer, sevdiği kadının hızla inip çıkan küçük karnını okşarken.

“Karını, oğlunu, evini, işini, itibarını her şeyini bırakıp benimle yeni bir hayata başlamaya gerçekten hazır mısın Ömer? Hani onlar yokmuş gibi davranamazdık? Hayat boyu sorumluluklarımız vardı hani onlara karşı?” diye sordu genç kız. Boğazında atmaya başladığını hissettiği küçük yüreğinin havalanıp uçacağını düşündü bir an...

“Aileme karşı sorumluluklarımı tabii ki yerine getirece- ğim küçüğüm. Onları terk ediyorum belki ama onlardan vaz- geçmiyorum. Onlar benim koskoca geçmişim. İyi kötü gün- lerim. Ben sadece onları terk etmeye hazırım. Hiçbirinden vazgeçemem güzel kadınım.”

“Çok beklemeyelim o zaman Ömer. Hemen yap şu dedik- lerini. Sensiz uyumak istemiyorum artık. Tek bir gün daha ayrı kalmaya dayanamam.”

“Acele etme n’olur. Biraz daha dayan. Giderken kimseyi mağdur bırakmak istemem ardımda. İşlerimi ayarlamalıyım.

(12)

Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül 13

Bundan sonraki hayatımızı sağlıklı düzenlemeliyim. Herkes için en az zararla çekip gitmeliyiz geçmişimizden. Yasak aşkı- mızın enkazı altında bırakmak istemiyorum kimseyi” diyen Ömer, sevdiği kadını çenesinden yavaşça tutup ıslak dudak- larının üzerine küçük ama sıcak bir öpücük kondurdu.

Sevdiği adamın sözleriyle incindiğini hisseden Buket, gözlerinden süzülen kırgınlığı gizlemeye çalışmadı. “Bir daha sakın ilişkimiz hakkında konuşurken ‘yasak aşk’ deme Ömer.

Sana duyduğum aşkın yasaklı hiçbir yanı yok. Aşkın kura- lı ya da düzeni olmaz. Aşk kuralsız, düzensiz, sorgusuz hatta koşulsuz bir şey değil midir? Prensler Külkedileri’ne âşık ola- mazlar mı? Ayrı dünyaların insanları, aynı hayatlarda birleşe- mezler mi? Mantıklı hiçbir gerekçesi olmadığı halde sebepsiz yere birbirlerine âşık olan insanlar yok mu? Aşk yasaksızdır sevgilim. Kalp hudutsuzdur. Etrafını yakıp yıksa da, kırıp dökse de, enkaza da çevirse, yerle bir de etse, başkalarının işine ve ahlakına gelmiyor olsa da, baskılardan ve sınırlardan arınmıştır o... Benim yasaksız ve sınırsız aşkım için, bir daha sakın böyle incitici konuşma. Sana koşulsuzca duyduğum o büyük sevgiye ve bağlılığıma haksızlık etme” dedi Buket. Bu- ğulu bakışlarına yürüyen gözyaşları burnunu sızlatmıştı.

Güçlü ve şefkatli kollarıyla sıkıca sardığı genç kızı, göğsüne bastıran Ömer “Böyle düşünme küçük kadınım benim. Ha- yatımda yalansız ve yasaksız olan tek aşksın sen benim için”

dediğinde bir telefon sesi duydu. Buket’in elbisesinin cebinde unuttuğu cep telefonu yerde çalıyordu. Yataktan hiç çıkmadan komodinin üzerindeki abajuru yakıp elbiseye uzanan Ömer, telefonu elbisenin cebinden kendisi çıkarıp verdi Buket’e.

Arayanın kim olduğunu görünce allak bullak oldu yüzü.

(13)

14 Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül

Ömer’in şaşkınlığıyla endişelenen Buket, telefonda Demir’in adını görünce ne yapacağını bilemedi. Ömer ür- perir gibi titreyerek kalkmıştı yataktan. Yüzüne çöken korku ve keder dolu sis bulutları adamın gözlerini nemlendirmişti.

Metanetli ve kontrollü davranmaya çalışan Buket, derin bir nefes alıp cesaretini toplayarak açtı telefonu.

“Efendim Demir?” diyerek soğuk ve mesafeli bir tavırla konuşan genç kız, bir an bile olsun sesinin titremesine izin vermedi.

“Küçük sokak kedisi Buket! Bendenizin yaramaz sevgilisi.

İnsan bir haftadır telefonunu açmaz mı? Sen hiç mi özlemi- yorsun beni? Ne kadar merak ettim biliyor musun? Sonunda dayanamayıp evine kadar gidecektim ama sevgili familyanı da telaşa vermeyim dedim. İyi misin kedicik? Halan iyileşti mi? Sor bakayım belki bana ihtiyacı vardır, hemen gelirim”

diyen Demir, her zamanki muzip, şakacı ve alaylı konuş- malarını, karşısındakinin buna hazır olmadığını zerre kadar umursamayarak sürdürüyordu yine.

“Demir! Hiç müsait değilim şu an. Sonra konuşalım” dedi Buket, sesindeki mesafeyi giderek açarak. Şu an konuşmak isteyebileceği en son kişi bile değildi Demir.

“Neden böyle bön bön konuşuyorsun sen bakayım? Tatil ya- ramamış sana. Ben de kafayı toplar gelirsin de benimle evlilik işini salim kafayla bir daha konuşursun diye bekliyorum burada.”

“Demir!”

“Of tamam tamam... Çıkarma yine pençelerini! Hep hazır- sın zaten tırmalamaya. Yarın dönüyorsun değil mi İzmir’den?

Seni havaalanına karşılamaya geleceğim. Filmlerdeki gibi beni görünce koşarak gel ve boynuma atla tamam mı?”

(14)

Mehmet Coşkundeniz // Aşk ve Kül 15

“İstemiyorum gelmeni. Gerek yok. Babam gelecek beni almaya. Seni görmesin, arıza çıkarır sonra.”

“Benim de babam gelecek zaten kedicik. O da yarın ak- şamüstü dönüyor. Londra’ya iş seyahatine gitmişti. Hayır, gelmişken bir taşla iki kuş vurayım dedim. Seni de görürüm arada, sonra sen de duygulanırsın, ‘Vay be çocuk beni karşı- lamaya buralara kadar gelmiş’ falan dersin. Sonra ben senin ilk erkeğin olurum, hayatının tek aşkı yaparsın beni ve son- suza dek mutlu...”

“Kes şu saçma sapan konularla ilgili konuşmayı. Kapatı- yorum artık. Sakın mesaj falan da yazma.”

“Bana bak kedicik, yoksa sen beni aldatıyor musun?” di- yen Demir, öyle büyük ve güçlü bir kahkaha attı ki Ömer dahi duymuştu oğlunun neşeli sesini.

Ömer’in suçluluk duygusu ve pişmanlık içinde acı çek- tiğini gören Buket’in sinirleri öyle gerilmişti ki, aslında her şeyin sonunu ya da yepyeni bir hayatın temelini atacak açık- lamayı yapmak istiyor fakat Ömer’i düşündüğü için kelime- lerini yutmaya çalışıyordu. Yine de sevdiği adamı bu kadar üzdüğü ve ona kendini suçlu hissettirip vicdanını acıttığı için Demir’in canını yakmak istedi Buket.

“Seni aldatıyor muyum? Tabii ya ne demezsin. Hem de babanlayım biliyor musun?” dedi sert ve net bir üslupla...

“Babam mı? Ne biçim şaka bu kedicik? Hiç hoşlanmadım bu söylediğin şeyden. Sana hiç yakışmıyor. Resmen tepemin tasını attırdın desem yeridir yani.”

“İnanmıyor musun yoksa sen bana? Baban burada Demir!

Benim yanımda...”

(15)

Sevgiyle şımartılmış bir çocuğun kalbinde, sevgisizlikle cezalandırılmış başka bir çocuğun beklentilerini bulamazsın.

Dünyayı yangın yerine çeviren her felaketin suçlusu, hiçbir canlıya sevgiyle uzanmayı başaramamış olan korkak ellerdir.

Ve bu yüzden bütün çatışmalar, açlık, yokluk ve savaşlar, korkakların eseridir.

Merak etme!

“Aşk” zaten güvende...

(16)

17

II

SAÇI OKŞANMAMIŞ BİR ÇOCUĞUN NELERE MAL OLACAĞINI BİLEMEZSİN...

Üç ay önce...

Kasım 2011

Kasımda başkadır İstanbul... Serin yağmurlara teslim eder kendisini alabildiğine geniş ve cömertçe. Bütün kuytu so- kaklarını, büyük küçük köprülerini, derme çatma apartman- larını, camilerini, otobüs duraklarını ve uzun deniz kıyılarını açar suya ve soğuk havaya. Yazdan kalan kum izlerini ve son- baharın sarı sarhoşluğunu silip süpürür sel akıntılarıyla.

Başlamak için bitirmek demektir kasım ayı. Hüzünle ya da huzurla bitirmek tercihi tamamen kişiye özeldir ama yeni bir deneyime ve başlangıca yer açmak için, yaşanmış ve dene- yimlenmiş olanı sevgiyle yolcu etmek iyidir her zaman. İçin- den geçtiği her mevsimi, ardında bırakmayı bilmeli insan.

Yazları, kışları, baharları devirmeli içinde. Yağmuru, karı, rüzgârı, soğuğu sevmeli... Durup dinlenmeli... Sakinleşmeli...

Referanslar

Benzer Belgeler

Zor- layıp üstüne gidince “Biz böyle çok iyiyiz” veya “Çok erken bunları konuşmak için, daha kaç ay oldu ki iliş- kimiz başlayalı?” ya da en favorim

kadar dünyanın birçok ülkesinde onlarca sahte kimlik, kredi kartı ve pasaport ile dolaşan Çakıcı bu belgelerin üzerinde hiçbir zaman Atilla Çelik adını

Yüreğindeki devrim ateşini canı pahasına taşıyan Yüreğindeki devrim ateşini canı pahasına taşıyan cesur bir kadının direniş hikâyesi.... cesur bir kadının

Beni yaratırken, çok özel insanlar olan anne ve babamı seçme imkânını bana verdiği için evrene teşekkür ederim. Bir boyut değiştirip yeni bir boyuta geçerken,

Kısır bir döngü- nün içinde verdikleri mücadele tek bir amaç uğrunaydı; daha faz- la kazanmak ve çok daha fazla tüketmek...... Haluk Özdil //

Bu kadar çok insanla çalıştık- tan sonra şunu net olarak söyleyebilirim sana, insanın en büyük koruyucusu kendisi. Kendimizi hep tek kişi olarak

Sıbyan Mektepleri’ne öğretmen yetiştiren kurumların açıl- ması ise yaklaşık 400 yıl sonra, 1868 yılında gerçekleşir. Adı

“Bir şey mi oldu İlyas?” diye sordu Fatma.. Adamın kıvranışı tedirgin