• Sonuç bulunamadı

Zam Zam Zam Ucuzluk ne zaman!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Zam Zam Zam Ucuzluk ne zaman!"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2022 yılının nasıl geçeceği 2021’den belli oldu. 2021 yılında son 19 yılın en yüksek en- flasyon rakamına ulaşıldı. Özellikle Aralık ayında başlayan zam yağmuru, 2022 yılının ilk günlerinde de devam etti. Türk-İş araştırma- sına göre, sadece 2021 Aralık ayında, zorunlu gıda maddelerindeki fiyat artışı yüzde 25 ola- rak gerçekleşti ve 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 4000 lirayı aştı. Enflasyonda son aylarda ger- çekleşen hızlı artış, siyasi iktidarın, “faiz neden enflasyon sonuç” teorisini tuz, buz etti. 2021 yılının son dört ayında politika faizi, kademeli olarak, 5 puan düşürülmesine karşın enflas- yon artış hızı, yavaşlamak şöyle dursun, daha da arttı.

Israrla savundukları teorinin yanlışlığı ortaya çıkmasına karşın, bu konudaki ısrarlarını halk kitlelerinin gözünde meşrulaştırmak için, “yük- sek faiz zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapar” tezini ortaya attılar. Oysa faizin yüksek ya da düşük olması, makroekonomik dengeleri etkilemekle birlikte, esas olarak, artı değerin sermaye kesimi içinde dağılımıyla iliş- kilidir. Yüksek faiz, finans sermayesinin, sanayi ve ticaret sermayesine oranla, artı değerden daha fazla pay almasına, düşük faiz ise tersi sonuca yol açar. O nedenle, AKP iktidarı, faizi enflasyon oranının epeyce altında tutarak, başta inşaatçılar olmak üzere, temsil ettiği ser- maye kesimlerinin çıkarlarını gözetmektedirler.

Emekçi halkın çıkarı siyasi iktidarın umurunda değildir.

Zengini daha zengin, yoksulu daha da yoksul yapan esas olgu yüksek enflasyondur. Enflas- yon, yoksullardan zenginlere kaynak akışını hızlandırır. Çünkü enflasyonun yüksek seyret- tiği yerde, fiyatlar her gün artarken, asgari ücret yılda bir kez, sendikalı işçilerin ücretleri 2-3 yılda bir yapılan toplu sözleşmelerle, ör- gütsüz işçilerin ücretleri ise patronların insa- fına göre artar. Bunun sonucu olarak, ücret artışları fiyat artışlarının gerisinde kalır ve işçi sınıfı daha da yoksullaşır.

İrfan Kaygısız ile metal işçilerinin taleplerini, toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sona erme sürecini ve önümüzdeki süreci ko- nuştuk

Hastalık durumları taraflı bir şekilde değer- lendiriliyor. Hak ihlalleri, infazların yakılması, sürgün cezaları, tedaviye izin verilmemesi gibi uygulamalar bir tür işkence ve yok etme aygıtı gibi çalışıyor.

Hep birlikte hareket edip, biz işçilere reva gö- rünen ve dayatılan bu kölelik düzeninden ve yarattığı sorunlardan kurtulabileceğimizi bili- yoruz.

Nagihan Bulduk > 6

Şili'de Demokratik İttifak kazandı Mustafa Eker > 7

Deniz’in duruşması Bahadır Altan > 8

Cezaevleri ölüm kusuyor “MESS yeni bir teklifle gelmezse

metal işçileri grev hakkını kullanacak” Zamlarla dolu yeni bir yıla girerken

İlkay Elveren > 3 Söyleşi: Oya Öznur > 4 D. Eren > 5

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada >

Ocak 2022, Sayı 84, 1.5 TL

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Zam Zam Zam

Ucuzluk ne zaman!

(2)

retlilerin milli gelirden aldıkları payın, son 3 yılda 6 puan düşerek, yüzde 41’den yüzde 35’e geriledi- ğini göstermektedir. Bu 6 puanlık gerilemenin 4 puanı 2020-2021 arasında gerçekleşmiştir. AKP ikti- darı, işçi ve emekçileri hızlı bir şe- kilde yoksullaştıran yüksek enflasyonu umursamamaktadır.

Emekçileri enflasyon karşısında ez- dirmemek adına, görünürde yüksek ücret ve maaş artışı yapmakta ama bunlar daha işçi ve emekçilerin eline geçmeden erimekte ve bu- harlaşmaktadır.

“Kahraman” hükümet, “hain”

zincir marketlere karşı!

Temel ihtiyaç maddeleri başta olmak üzere, her türlü mal ve hiz- metin fiyatında ortaya çıkan büyük artışların halkın tepkisini çekmesi üzerine, siyasi iktidar büyük zincir marketleri “günah keçisi” ilan ede- rek, pahalılığın suçunu onların üze- rine attı. Döviz kurunun aşırı yükselmesinin ardından uyguladık- ları fiyat artışlarını, dövizdeki dü- şüşle birlikte, geri almalarını emretti! Kimi yerlerde belediye za- bıtalarını bunların üzerine gön- derdi.

Oysa Türkiye İstatistik Enstitüsü- nün (TUİK) rakamları bile üretici fiyat artışlarının yani üretim mali- yetlerindeki artışın 2021 yılında yüzde 80’e dayandığını ortaya ko- yarken, bunların bir biçimde etiket- lere yansıyacağının öngörülmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla fiyat artışları tümüyle döviz kurundaki artıştan kaynaklanmamaktadır.

Zincir marketlerin bu gelişmeyi fır- sat bilerek, kârlarını daha da arttır- mak amacıyla, maliyet artışlarını şişirerek etiketlere yansıtmaları bi- lindik bir uygulamadır. Dolayısıyla pahalılıktan bir ölçüde sorumlular.

Ama yüksek fiyat artışının tek mü- sebbibi değiller.

Zincir marketler, siyasi iktidardan ültimatomu yiyince, onunla cebel- leşmek yerine, siyasi iktidarla işbir- liği içinde, halkı aldatma yolunu seçti. Müşteri çekmek için sürekli yaptıkları gibi, birkaç kalem malın fiyatını indirip, hem siyasi iktidarın talimatını yerine getirmiş oldular(!) hem de, yine siyasi iktidarın ama- cına hizmet edecek şekilde, “ucuz-

yorlar. Yankesiciliğin bir türü olan

“tantanacılıkta”, hırsızlar, kendi ara- larında kavga ediyor görüntüsü ve- rerek, ortalarına aldıkları garibanın cebini boşaltırlar. Siyasi iktidar ve zincir marketlerin sözcüleri de bir yandan karşılıklı olarak atışırken diğer yandan emekçileri soymaya ve yoksullaştırmaya devam ediyor- lar.

AKP iktidarı ne diyor, ne yapı- yor?

Siyasi iktidarın son aylardaki söy- lemine göre, ülke ekonomisinin içine “sızmış” en büyük şeytan yük- sek faizdir. Siyasi iktidar yüksek faize karşı mücadele etmektedir.

Merkez Bankasına talimat vererek, son 4 ayda politika faizini 5 puan indirmiştir. Böylece krediler ucuzla- yacak, yatırımlar “şaha kalkacak”, üretim ve istihdam artacaktır.

Ancak gelinen noktada politika faizi yüzde 14 iken, hazine bono ve devlet tahvillerinin faizi yüzde 24- 25’ten işlem görüyor. Yani Merkez Bankası, bankalara yüzde 14 faizle kredi açıyor; bankalar bu parayla, kendilerine yüzde 24-25 getiri sağ- layacak hazine bonosu alarak, kâr ediyor. Bu arada kredi faizi yüzde 30’un altına düşmediğinden, siyasi iktidarın öngördüğünün aksine, ya- tırımlarda, üretim ve istihdamda sıçrama meydana gelmiyor. So- nuçta, politika faizini düşürmek, pi- yasada faizlerin düşmesini

sağlamıyor.

Siyasi iktidar, yürüttüğü ekonomi politikasını, yeni bir “kurtuluş sa- vaşı” olarak tanımlıyor, ülkenin ve ekonominin bağımsızlığını hedefle- diğini savunuyordu. Enflasyonu ve döviz kurlarının artışını önlemek için faizlerin yükseltilmesini savu- nanları “mandacı” olmakla suçlu- yordu. Buna karşılık, Aralık ayının ikinci yarısında 1 ABD Doları 18 li- rayı aşıp, kurlar kontrol edilemez hale geldiğinde, dövize daha fazla yönelimi engelleyerek, kurları kont- rol edebilmek için Kur Garantili Va- deli TL Mevduatı adı altında bir araç icat etti! Buna göre, elindeki TL’yi 3, 6 ya da 12 ay vadeli olarak bu hesaba yatıranlara kur garantisi veriliyor. Yani hesaptaki TL, ABD Dolarına endeksleniyor ve ABD Do- larına paralel olarak değer kazanı- yor. Muhaliflerini “mandacılıkla”

Siyasi iktidar, bu uygulamayla, elinde TL tutanların dövize yönel- mesini engellemeyi, mümkünse dövizlerin çözülerek, vadeli TL mevduatlarına yatırılmasını hedefli- yor. Bu uygulama çerçevesinde, el- deki dövizlerin bozdurularak ya da döviz mevduatlarının çözülerek, Kur Garantili Vadeli TL Hesabına yatırılmasının hiçbir mantığı yok.

Çünkü tasarruf sahibinin bundan hiçbir çıkarı olmayacak. Hâlihazırda elinde bulundurduğu döviz ile Kur Garantili Vadeli TL mevduatının ge- tirisinden daha azını elde etmeye- ceği gibi, elinde dövize endeksli TL değil, bizatihi dövizin kendisi ola- cak. O nedenle dövizlerin çözülme- sini beklemek, “olmayacak duaya âmin demektir”!

Hal böyle olunca, ancak bankalar sistemindeki 1 trilyon 100 milyar lira dolayındaki TL mevduatından bir bölümünün Kur Garantili Vadeli TL Mevduatına geçmesi beklenebi- lir. Bu durumda, vade süresindeki kur artışı, politika faizinin en fazla 3 puan üzerinde tespit edilebilecek faiz getirisinden (bugün için yüzde 17) yüksek olursa, aradaki fark dev- let bütçesinden mevduat sahibine ödenecek. Bu ise halkın ihtiyaçları (eğitim, sağlık, vb.) için kullanılması gereken bütçe kaynaklarının ranti- yeye peşkeş çekilmesi, emekçiler- den rantiyeye kaynak aktarılması anlamına geliyor.

Bu arada, siyasi iktidar, en büyük iddiası olan düşük faizi de bir ke- nara atmış oluyor. “Yabancı, dış güçlerin” TL’yi sabote ettiğini, döviz kurlarını şişirerek ülke ekonomisini çökertmeye çalıştıklarını iddia et- mesine rağmen, 1 ABD Doları 18, 1 Avro 20 lirayı bulduğunda bile ser- maye kontrolü uygulamıyor, döviz alış-satışına sınır getirmiyor. Uluslar arası sermayeye güven vermeyi her şeyin üstünde tutuyor. Kendilerine göre ülke ekonomisini çökertmek isteyenlere kapıları ardına kadar açıyor.

Agresif dış politika terk ediliyor

Ekonomik sıkışmışlığın getirdiği dış kaynak ihtiyacı bir yandan ulus- lar arası sermayeyi ürkütecek adım- lardan kaçınılmasını getiriyor. Diğer yandan daha önce kavgalı olunan

girişiminin finansörü olmakla suçla- dığı Birleşik Arap Emirlikleri ile iliş- kilerini düzeltmeye çalışıyor. Daha önce darbeci ve terörist olmakla suçladıkları, Libya’nın doğusunu kontrol eden Hafter yönetimi ile yakınlaşma politikası izliyor. Yüz yıl- lık sorunları bir kenara atarak, Er- menistan ile yeniden diplomatik ilişkiler kurma arayışına giriyor.

Rusya devlet başkanı Putin’in Su- riye temsilcisinin ağzından duyuru- lan, “Türkiye’nin ilk fırsatta

Suriye’den çekilmek istediği” şek- lindeki açıklama hiçbir merci tara- fından yalanlanmıyor. Kıbrıs açıklarında, daha önce Türkiye’nin hak iddiasında bulunduğu alanda, Kıbrıs hükümeti adına, Katar ve ABD petrol şirketlerinin birlikte sondaj yapmalarına ses çıkarılmı- yor. Oysa bir yıl önce, aynı sahada benzer girişimde bulunan bir İtal- yan gemisi Türk savaş gemileri ta- rafından bölgeden uzaklaştırılmıştı.

Uluslar arası ilişkilerde yumuşama politikası izleyen AKP iktidarı, ül- kede toplumsal ve siyasi muhale- fete karşı saldırgan tutumunu terk etmiyor. Geniş emekçi kitleleri aç- lığa ve sefalete mahkûm ederken, kendilerine verilenle yetinmemeleri halinde, sopayı elinde hazır tutuyor.

Çizgisi ne olursa olsun, siyasi mu- halefeti şeytanlaştırıyor. Kaybet- meyi hiçbir zaman içine

sindiremediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında, “teröristleri is- tihdam ettiği” iddiasıyla inceleme başlatılıyor. HDP milletvekilleri hak- kında açılan soruşturmalar ve Mec- lis’e gönderilen dokunulmazlık dosyaları hız kesmiyor. Bu arada HDP binalarına yönelik katliam amaçlı faşist saldırılar sürüyor.

Ekonomide sıkışan, kitle desteği eriyen ve bu durumu tersine çe- virme gücü olmayan siyasi iktidarın elinde, tüm muhalif ve hak savunu- cularına karşı saldırılarını yoğunlaş- tırmaktan başka bir yol kalmıyor.

Bu durumda, işçi, emekçi, hak sa- vunucusu ve adaletsizlik mağdurla- rının siyasi iktidarın saldırılarını boşa çıkarmak ve onu tarihin çöp- lüğüne göndermek için örgütlü mücadeleyi yükseltmeleri gereki- yor.

İşçi Sözü

İşçi Sözü

Aylık, Süreli Siyasi Yayın Tarih: Ocak 2022, Sayı: 84

Baskı: Akademi Basın Yayın, Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 230, Topkapı - İstanbul,

Tel: 0212 493 24 67

Sahibi: Oya Öznur

Sorumlu Müdür: R. Cem Avcı

Adres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmail Sok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkân, Fatih, İstanbul

İzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanı No:80/208 Konak-İzmir www.iscisozu.org

(3)

Darbe rejiminin cezaevleri, mah- puslara işkence, kötü muamele, eziyet ve ölüm anlamına geliyor.

En son Garibe Gezer’in göz göre göre ölüme sürüklenmesi cezaev- lerindeki duruma karşı koymak ge- rektiğinin işaret fişeği oldu.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Mardin Dargeçit İlçe yöneticilerin- den olan Garibe Gezer, tutuklan- dığı günden bu yana 8 cezaevi değiştirdi. 5 yıldır tutuklu olan Ga- ribe hakkında verilen hüküm henüz kesinleşmemişti. Kayse- ri’den Kandıra cezaevine nakliyesi ile başlayan kötü muameleye karşı direniş gösteren Garibe’ye 22 defa hücre cezası verildi. Garibe’nin avukatları Ekim ayında Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç du- yurusunda bulunmuş, Garibe’nin tutulduğu süngerli oda olarak bili- nen tek kişilik hücrede gardiyanla- rın sistematik işkence ve cinsel tacizine, sonrasında ise revir dok- torunun ayrımcılığına maruz kaldı- ğını rapor etmişlerdi. Konu HDP’li vekiller tarafından meclis günde- mine taşınmış, ancak sorumlularla ilgili herhangi bir soruşturma açıl- mamıştı. Garibe, 9 Aralık’ta tecride alındığı “süngerli odada” ölü bu- lundu. Cenazesi Mardin’e defnedil- mek için gönderildiğinde polis tarafından bir cenaze arabası dahi tahsis edilmesine izin verilmedi.

1 ayda 7 mahpus hayatını kaybetti

HDP Milletvekili Ömer Faruk Ger- gerlioğlu’nun açıklamasına göre son bir ayda 7 mahpus cezaevle- rinde hayatını kaybetti. Bu ölümle- rin önlenebilir olmasına rağmen, tedaviye ulaşamamaları ve tahliye talepleri reddedilmesi nedeniyle gerçekleştiği ortadadır. İnsan Hak- ları Derneği’nin açıklamasına göre, 2020 yılı başından bugüne kadar 7'si infaz ertelemelerinden kısa bir süre sonra olmak üzere en az 59 hasta mahpus yaşamını yitirdi. Ör- neğin Mehmet Ali Çelebi 4. evre kanser hastası olmasına rağmen uzun bir süre tahliye edilmedi ancak geri dönülemeyecek boyuta gelindiğinde infazı ertelendi ve 10 gün sonra da kaldırıldığı hastane- nin yoğun bakımında yaşamını kaybetti. 15 Aralık’ta ise hasta tu- tuklular Abdülrezzak Suyur ve Halil Güneş yaşamını yitirdi. Ağırlaştırıl- mış müebbet cezası verilen ve İzmir Aliağa Şakran T Tipi Hapis- hanesinde tutuklu bulunan ağır hasta tutuklu 65 yaşındaki Abdül- rezzak Suyur’a ölümünden 3 ay önce akciğer kanseri teşhisi ko- nuldu. Ayrıca astım hastası da olan Suyur’un, kanser teşhisinden sonra tedavisi yapılmadı. Cezasının infaz süresini tamamlamasına 14 gün kalan Suyur’un şartlı tahliye talebi kabul edilmedi.

Ağır hastalar dahi tahliye edilmiyor

İHD’nin tespit edebildiği kada- rıyla Türkiye hapishanelerinde 604'ü ağır olmak üzere 1605 hasta mahpus bulunuyor. Bu konuda resmi bir kayıt tutulmadığı için bu sayının çokça üzerinde hasta mah- pus olduğu düşünülüyor. Hasta tu- tuklu ve hükümlülerin tahliye talepleri Adli Tıp Kurumu

(ATK)’nun “hapishanede kalabilir”

raporları nedeniyle reddediliyor.

Hatta bazı dosyalarda ATK’nun

“cezaevinde kalamaz” raporu ol- masına rağmen tahliye edilmediği oluyor. Hasta tutuklu ve hükümlü- lerin tedaviye ulaşmasında da büyük engeller çıkarıldığı biliniyor.

Özellikle siyasi mahpuslara yönelik olarak uygulanan kelepçeli has- tane sevkleri, keyfi olarak hastane sevk taleplerinin yerine getirilme- mesi gibi uygulamalar ile hastala- rın tedavileri engelleniyor.

Adalet nöbeti ve Aysel Tuğluk Siyasi suçlardan tutuklu ve hü- kümlü bazı mahpusların aileleri, sağlık sorunları gerekçesiyle yakın- larının serbest bırakılması talebiyle Diyarbakır Barosu'nda oturma ey- lemine başladı. Cezaevlerinde bu- lunan hasta mahpusların yakın zamanda yaşadıkları, aileleri bu eylemi gerçekleştirmeye itti. 1605 hasta mahpusun infaz kurumları, adli tıp kurumu ve adalet bakanlığı

cenderesinden kurtarmak için baş- latılan eylemliliğin genişlemesi bekleniyor. Diğer taraftan Tutsak- larla Dayanışma İnisiyatifi’nin Kadı- köy’deki basın açıklaması eylemine polis saldırdı ve 10 kişi darp edile- rek göz altına alındı. Devlet ceza- evlerindeki durumu tartışmaya açmak istemiyor, en küçük protes- toya bile çok ağır bir şekilde saldı- rıyor.

HDP eski Milletvekili Aysel Tuğluk 2016 yılından beri cezaevinde bu- lunuyor. Geçtiğimiz Eylül ayında uzun süredir devam eden hastalığı nedeniyle hafıza kaybı yaşayan Aysel Tuğluk hakkında infaz erte- leme talep edilmişti. Aysel Tuğluk, yaklaşık sekiz ay boyunca Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndaki dokuz uzman doktor tarafından muayene edildi.

Raporlarında demans tanısı ko- nuldu ve cezaevinde kalamayacağı bildirildi. Ancak Adli Tıp Kurumu

“infaz ertelemeye gerek yoktur”

deyince mahkeme talebi reddetti.

2017 yılında annesini kaybeden Aysel Tuğluk, cenazenin defnedil- mesi esnasında saldırıya ve provo- kasyona uğramış, cenaze

topraktan çıkarılarak başka bir kabristana defnedilmişti. Bu olay- dan sonra rahatsızlanan ve uzun süre yaşadığı travmayı atlatama- yan Tuğluk’un zaman içinde hasta- lığının bu boyuta geldiği

düşünülüyor.

Aysel Tuğluk’un durumu hakkın- daki devletin tutumu birçok ger- çeği ortaya koyuyor. Siyasi mahkumlar hakkında farklı bir hukuk devreye giriyor. Hastalık du- rumları taraflı bir şekilde değerlen- diriliyor. Hak ihlalleri, infazların yakılması, sürgün cezaları, tedaviye izin verilmemesi gibi uygulamalar bir tür işkence ve yok etme aygıtı gibi çalışıyor. Siyasi mahkumlar en basit insan hakkı olan yaşamı hak- kından yoksun bırakılıyor. Cezaev- lerindeki tecrit ve pandemi

döneminde artan hak ihlalleri hak- kında 290 gün süren açlık grevleri daha yeni sona erdirilmişken bu durum gündemden düşürülme- melidir. Aksi halde cezaevlerinden daha fazla ölüm haberi gelmeye devam edecektir.

İlkay Elveren

Cezaevleri ölüm kusuyor

(4)

İrfan Kaygısız: MESS yeni bir teklifle gelmezse metal işçileri grev hakkını kullanacak

DİSK Birleşik Metal-İş Sendika- sı’nın Toplu Sözleşme Uzmanı olan ve toplu sözleşme heyetinde yer alan İrfan Kaygısız ile metal işçile- rinin taleplerini, toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sona erme sürecini ve önümüzdeki sü- reci konuştuk:

İşçi Sözü: Birleşik Metal-İş Sendi- kası ile MESS (Metal Sanayicileri Sendikası) arasında yürütülen 2021-2023 metal işkolu Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri uyuşmazlık ile sonuçlandı ve grev kararı alındı. Sendikanın talepleri ile MESS’in teklifi nelerdir?

İrfan Kaygısız: MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri 12 Ekim’de başladı ve 7 Aralık 2021 günü yapılan beşinci toplantıda anlaşma sağlanamaması üzerine sona erdi ve Uyuşmazlık Tutanağı tutuldu. Daha sonra arabulucu toplantısından da sonuç alınama- yınca süreç grev aşamasına geldi.

Sendikamızın ücret zammı talebi ortalama ücrette ilk altı aylık dönem için yüzde 30,89’dur.

Bu teklifimiz ilk altı aylık dönem için ortalama ücrette ikramiye dahil net 1.458 TL’ye denk gel-

mektedir.

Metal işçilerine ödenen sosyal haklar oldukça düşük tutarlardadır.

Yapılan ödeme ile yapılma amacı arasında bir bağ kalmamıştır. Bu nedenle, sosyal haklarda birinci yıl için ortalama yüzde 45 oranında artış teklif edildi. Ücret ve sosyal hakların yanı sıra bir kısmı parasal sonuç doğuran, bir kısmı ise idari madde olarak ifade ettiğimiz ça- lışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik çok sayıda talep söz ko- nusu.

Buna karşılık MESS ise, ücretlerde ilk altı aylık dönem için en son yüzde 17 teklif etti. Sosyal hak- larda da yüzde 19,25 oranında (1 Eylül 2019 öncesindeki 1 yıllık dö- nemde gerçekleşen resmi enflas- yon oranı) artış teklif etti.

MESS, bugüne kadar hiçbir tale- bimizi kabul etmemiştir. Diğer yandan değişiklik önermediğimiz bazı maddeler bile kabul edilme- miş, tersine MESS tarafından karşı teklifler verilerek, mevcut haklar geriye götürülmek istenmektedir.

İşçi Sözü: Türk Metal Sendika- sı’nın talep ve eylemlerini böylesi bir süreçte nasıl değerlendirmek gerekir?

İrfan Kaygısız: Türk Metal, daha öncesinden farklı bir taktik izliyor sanırım. Eylemlerini yoğunlaştırmış biçimde yapıyor. Diğer bir özelliği de, doğrudan üretimi engelleme- yecek eylemlere öncelik vermesi.

Mitingler, basın açıklamaları, yürü- yüşler gibi. Eylemleri yoğunlaştır- ması, süreci hızlandırmak anlamına gelebilir.

İşçi Sözü: TİS taleplerinin belir- lenmesi sürecinde, görüşmelerde ve grev kararının alınmasında, Bir- leşik Metal-İş Sendikası’nın işyeri örgütlenmelerinin, yani tabanın belirleyiciliği nedir?

İrfan Kaygısız: Birleşik Metal-İş, taleplerin belirlenmesinde ve grev kararının alınmasında esas olarak İşyeri Komitelerinin ve Başkanlar Kurulunun görüşlerini esas almak- tadır.

Sözleşme hazırlığı kapsamında İşyeri Komiteleri ile toplantılar ya- pılmış, daha sonra Başkanlar Ku- rulu ve Merkez TİS Komisyonu toplanmış ve bu toplantılar sonra- sında toplu sözleşme teklifine son hali verilmiştir.

Sendikamız Merkez TİS Komis- yonu, MESS’e üye 33 işletmeden 52 fabrikanın işyeri temsilcilerin- den, Şube Yönetim Kurulu üyeleri- mizden ve Genel Yönetim

Kurulu’muzdan oluşmaktadır.

Yine grev kararı ise, 7 Aralık’ta yapılan Merkez TİS Komisyonu ve Başkanlar Kurulu toplantılarının ar- dından Genel Yönetim Kurulu tara- fından alındı. Bu bakımdan,

kararların alınmasında İşyeri Komi- teleri’nin görüşleri kararlara yansı- maktadır.

İşçi Sözü: Birleşik Metal-İş Sen- dikası tarafından grev uygulama kararları ilk işyerlerine asılmaya başlandı. Çimsataş, Totomak, Sar- kuysan ve Kroman fabrikalarında 14 Ocak’ta grevin başlayacağı ilan edildi. Bundan sonraki süreci nasıl öngörüyorsunuz?

İrfan Kaygısız: Birleşik Metal-İş bu dönem, grev uygulama kararla- rını tüm işyerleri için aynı anda değil, parçalı olarak yapılması, farklı tarihlerde greve çıkılmasını dönem taktiği olarak belirledi. Bu taktik gereği, önce 4 işletmede grev uygulama kararları alındı.

Eğer bir anlaşma olmaz ise, daha sonra diğer işyerlerinde de grev uygulama tarihleri parça parça açıklanacak.

Grev kararların alınması, metal iş- çilerinin kararlılığının bilinmesi, görülmesi bakımından anlamlı ve gerekliydi. Şiddetli yoksullaşma sürecinde, teklif edilen ücret zam- ları metal işçilerinin sefalet içinde yaşamaya devam etmesi demektir.

Bu bakımdan, patronlara müca- dele kararlılığının gösterilmesi ge- rekiyordu ve grev kararları ile bu mesaj verildi.

Resmi enflasyonla gerçek enflas- yon arasındaki farkın işçilerin ve tüm yurttaşların aleyhine giderek açıldığı, mal ve hizmetlere sürekli biçimde yapılan yüksek oranlı zamların kayıplarını oldukça artır- dığı, işçilerin yoksullaştığı ve reel ücret kayıplarının oldukça arttığı, yoksullaşmanın kalıcılaşma eğilimi taşıdığı bu dönemde MESS’in tek- liflerinin kabul edilmesinin müm- kün olmadığı açıktır.

Şimdi MESS’in metal işçilerinin taleplerini karşılayacak yeni teklif vermesi beklenmektedir. Eğer MESS tarafından yeni bir teklif gel- mez ise, grev kararları uygulana- caktır.

Olası bir grev yasağı durumunda da, işçiler anayasadan doğan hak- larını kullanacak, grev yasağını ta- nımayacak ve grev haklarını

kullanacaklardır. Bu nedenle, metal patronları olası grev yasağından medet ummamalıdır.

İşçi Sözü: Teşekkürler.

Söyleşi: Oya Öznur

İrfan Kaygısız, Isuzu grev eğitiminde

(5)

Arka arkaya gelen zamlarla bir- likte işçilerin işyerlerinde, mahal- lelerinde ve evlerinde ana gündem yine zamlar oldu. Öze- likle de kadınlar, yani mutfaktaki tencerenin nasıl kaynadığını en iyi bilenlerimiz, bu kış günlerinde üzerimize dolu gibi yağdırılan zamlardan başkaca bir şey konu- şamaz oldular. İşyerimizdeki kadın arkadaşlarla biraz sohbet etti- ğimde, ardı ardına duyduğum tek kelime "zam, zam, zam," oluyor;

"Eskiden yılda bir kaç kez zam ge- lirdi. Oysa şimdi öyle mi? Artık günde bir kaç kez zam gelmeye başladı," diyen bir kadın arkadaşı- mıza diğerleri de eşlik ediyorlar.

Yeni işe başlayan ve fabrika işçi- liği deneyimlerinin ilklerini yaşan genç işçilerin de ana gündemi

zamlar ve sıkça yaşadıkları maddi zorluklardan söz ediyorlar. Genç bir kadın işçi arkadaşımız var ve şu anda 8 aylık hamile. Doğum izni hakkı ve izin kağıdı olmasına rağmen, ardı ardına gelen zamlar ve geçim derdiyle birlikte, do- ğuma hazırlık ve dinlenmeyi bir yana bırakıp kendisine dayatılan çalışmayı seçmek zorunda kaldı.

SGK'ya gidip çalışma izni aldı. İş- yerinin ödeyeceği ikramiyeyi ala- bilmek için bunu yapmak zorunda kaldı. Konuştuğumuzda ise, neden olarak anlattığı şey hepimi- zin bildiği "zamlar ve geçim sıkın- tısı". Tabi ki doğum yapacağı gün yaklaşırken kendisinin ve de do- ğacak çocuğunun sağlığını düşü- nüyor. Ama aynı zamanda, her gün ardı ardına gelen zamlar ve geçim derdi gerçeğini düşünüyor.

İşyerimizde Cumartesi günleri ça- lışma zorunluluğu olmadığı halde hamile arkadaşımız da fazla mesai için çağırılıyor.

Mevcut durumumuz bundan ibaret diyeceğim ama, maalesef ki bununla sınırlı bir durum da değil.

İşyerimizdeki 2 genç işçi arkadaşı- mız üniversiteyi bırakıp çalışmak zorunda kaldılar. Bir başka genç işçi ise, okulundan bulduğu her fırsatı, dersinin olmadığı günleri çalışmaya ayırmış durumda. Din- lenmeyi ya da ders çalışmayı ter- cih etmek artık onun için lüks olmuş. Bu hale getirilmiş.

Fazla mesaiye kalanlarımız ise, günde 10 saat yerine 12 saat çalı- şarak geçim sıkıntısını biraz olsun hafifletmek istiyorlar. Bunlar sizle-

rin de yaşadığınız ya da en yakın çevrenizden sıkça duyduğunuz gerçekler değil mi? Sorunlarımız aynı olduğuna göre çözümlerimiz de aynı olmalı. Çözüm yolunun ise daha çok ve kölece çalışmak olamayacağı bir gerçek. Hep bir- likte hareket edip, biz işçilere reva görünen ve dayatılan bu kölelik düzeninden ve yarattığı sorunlar- dan kurtulabileceğimizi biliyoruz.

Bunun en büyük örneklerinden biri olan 15 ve 16 Haziran işçi di- renişinde kadınların en önde yü- rümesini ve yol göstericiliğini, tankların önünde durmalarını ve durdurmalarını hatırlayarak ve de hatırlatarak çıkış yoluna yönel- meye başlayabiliriz.

D. Eren

Zamlarla dolu yeni bir yıla girerken

UPS Kargo'da işçi kıyımı

Enflasyon, asgari ücret, zamlar derken, patronlar yeni yılla birlikte yeni işçi kıyımlarına hazırlanıyor- lar.

İstanbul, Esenyurt UPS kargo ak- tarma merkezinde "iş yok" baha- nesiyle ve gelecek senenin "zamlı tazminat" tutarlarından ödeme yapma zorunda kalmamak için 115 taşeron işçisi işten atıldı. İşçi kıyımı için yeni yılı beklemediler.

UPS kargoda "örgütlü" olan Tümtis sendikası ise bu işçi kıyı- mına karşı çıkmadığı gibi, sesini bile çıkartmadı. 115 işçi ardı ar- dına gelen zamlarla birlikte işsiz kaldılar, yeni yıla işsiz girdiler. 115 işçinin işten atılması karşısında sessiz kalan sendikanın gelen eleştiriler karşısında verdiği cevap

ise "onlar sendika üyesi değildi ki", oldu.

Yeni yılda, patronların işçi kıyım- larına karşı yürütülen mücadelele- rin bir parçası da sarı sendikalarla mücadele olacaktır.

D. Eren Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ,

2021 Aralık ayı Tüketici Fiyat artı- şını (TÜFE) yüzde 13,58 olarak açıkladı. Bunun sonucu olarak, 2021 yılının tamamında, tüketici fiyatlarının yüzde 36,08 arttığını duyurdu. Yıllık fiyat artışı dikkate alındığında, bu oranın son 19 yılın, yani AKP iktidar döneminin en yüksek rakamı olduğu görülü- yor. 2001 krizinin ardından, AKP’nin iktidara geldiği 2002 Kasım ayında yıllık enflasyon yüzde 31,8 imiş. Olaya aylık bazda bakıldığında ise, yine bir kriz ayı olan 1994 yılı Nisan ayının ardın- dan en büyük fiyat artışı geçen ay gerçekleşmiş. AKP iktidarının en- flasyon konusunda da, ülkeye çağ atlattığı anlaşılıyor!

Artık hiçbir inanırlığı kalmayan TUİK’in rakamlarına karşılık, çok sayıda iktisatçı ve akademisyenin

oluşturduğu Enflasyon Araştırma Gurubu(ENAG) Aralık ayı TÜFE ar- tışını yüzde 19,35, yıllık artışı ise yüzde 82,81 olarak hesapladığını ilan etti. ENAG’ın rakamlarını

“afakî” ve “uçuk” olarak değerlen- direcek olanlara, TUİK’in 2021 yılı için açıkladığı yıllık Üretici Fiyat Artışının (ÜFE) yüzde 80 oldu- ğunu hatırlatalım. Burada,

ENAG’ın ile TUİK’in rakamının bir- birine çok yakın olduğunun altını çizelim.

TUİK’e göre, 2021 yılı ÜFE ve TÜFE artış oranları arasında 44 puanlık bir fark var. Şimdiye kadar hiçbir zaman hiçbir ekonomide üretici fiyatları ile perakende fi- yatlar arasındaki makasın bu öl- çüde açıldığı görülmemiş. O zaman ortaya iki ihtimal çıkıyor.

Ya üretim maliyetlerindeki artışı fiyatlara yansıtamayan üreticiler

topyekûn iflas etmiş olmalı ki, böyle bir veri elimizde yok. Ya da TUİK’in kamuoyuna açıkladığı TÜFE rakamları gerçeği yansıtmı- yor. Bu ikinci ihtimalin gerçeği ifade ettiğini söyleyebiliriz.

DİSK Araştırma

Enstitüsünün(DİSK-AR) hesapla- maları da bu gerçeği doğruluyor.

DİSK-AR’a göre en alt yüzde 20’lik gelir diliminde bulunanların tüke- tim kalıbı dikkate alındığında, bunlar için 2021 yılı enflasyonu yüzde 64,6 olarak gerçekleşmiş.

Bu kesimin üzerindeki yüzde 20’lik dilim için yıllık enflasyon yüzde 56,4, emeklilerin enflas- yonu ise yüzde 55,8 olarak ölçül- müş. Bu rakamlar dikkate

alındığında, ne asgari ücrete yapı- lan yüzde 50 oranındaki zammın, ne işçi sınıfının öteki kesimlerinde yer alanların ücret artışının ne de

emekli aylıklarındaki artışların, işçi ve emekçilerin, 2021 yılında en- flasyonun altında ezilmelerini en- gelleyemediğini gösteriyor.

2022 yılının ilk günlerinden iti- baren sağanak şeklinde gelen elektrik, su, doğalgaz, ulaşım, akaryakıt vb. zamlarının ardından, işçi ve emekçilerin, 2022 yılında, son elli yıldaki en derin yoksullaş- mayı yaşayacakları anlaşılıyor. Bir ekonomik kriz ve toplumsal bu- nalımın ardından işbaşına gelen AKP iktidarının yine bir ekonomik kriz ve toplumsal bunalımın ar- dından iktidardan gönderileceği kesinleşmiştir. Geldikleri gibi gi- decekler!

İşçi Sözü-Haber

Rakamlar yalan, yoksulluk gerçek!

(6)

Adalet yok ki!

2021 yılı 1 Ocak -17 Aralık tarih- leri arasında en az 306 kadın katle- dildi. 2020 yılında da 284 kadın katledilmişti. Kadın katillerine, te- cavüzcülere, “erkeklik onurları” sa- yesinde(!) haksız tahrik ve kravat indirimi uygulanırken; her geçen gün erkek şiddetinin artmasının önü açılırken; kendi hayatlarını kendilerinden başka koruyan ol- madığını görüp, savunan kadınlar en ağır şekilde cezalarla karşı kar- şıya kalıyor.

Geçtiğimiz aylarda Çilem Do- ğan’a, onu “satma” planları yapan evli olduğu erkeği öldürdüğü için verilen hapis cezası onandı. Birkaç hafta önce de, henüz 26 yaşınday- ken, tecavüz eden Nurettin Gider’i öldürdüğü için cezaevine giren Nevin Yıldırım (Yıldız)’a oy çokluğu ile verilen müebbet hapis cezası kesinleşti. Nevin’e ceza verilmesi yönünde oy kullanan hakimler delil olarak, Yalvaç’ın Korukaya kö- yünde dayıbaşı, modern adıyla ta- şeron Nurettin Gider’in tabiri caizse hayal dünyasını anlattığı ki- şilerin tanıklığını, daha doğrusu dedikoduları esas aldı. Nevin kararı duyunca “Yazıklar olsun bu ülkenin insanlığına… Adalet mülkün temeli diyorlar ama adalet diye bir şey

yok ki!” diyerek isyan etti. “En azından haksız tahrik ya da iyi hal indirimi uygulansaydı. Ben öldü- rülseydim hepsi uygulanırdı. Zaten Çilem’in kararından sonra bu ka- rarı bekliyordum” deyip, yargıdaki eşitsizliği vurgulayarak; kadınların neden yargıya güvenmeyip, kendi hayatlarına kendilerinin sahip çıktı- ğına -hala anlamayanlar için- açık- lık getirdi.

Yargının eşitsizliği, iki yüzlülüğü…

İnsanlar halen var olduğuna inanı- yor olmalılar ki eşitsizliğinden, iki yüzlülüğünden şikayet ediyorlar.

Yargıdan söz edebilmek için hu- kuktan (evrensel ilkelerden, anaya- sal üstünlükten, hukukun

üstünlüğünden vb.) söz edebil- mek; gerçek bir yargılamadan söz edebilmek için de hukukun üstün- lüğünü benimsemiş, vicdanlı, hak- kaniyetli, vizyon sahibi yargıçların varlığından söz edebilmek gerekir.

Aksi, hafızalardan silinmek istenen bir müsamere….

Toplumun çoğunlukla yanılgıya düştüğü bir noktaya dikkat çek- mek istiyorum. Bir hukuki düzenle- menin var olması bir uyuşmazlığı veya bir meseleyi çözmeye yet- mez. O uyuşmazlığa veya mese-

leye ilişkin düzenlemenin uygulan- ması da gerekir. Türkiye’de ise uyuşmazlıklar/meseleler uzun za- mandır mevcut düzenlemelere göre değil, birilerinin çıkarına göre sonuçlanıyor; evet çözülmüyor, so- nuçlandırılıyor, oldu bittiye getirili- yor. Durum yerelden

Yargıtay’a/Danıştay’a kadar aynı.

Anayasa Mahkemesi de bunlardan ari değil, ne yazık ki.

İstanbul Sözleşmesi (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücade- leye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleş- mesi) bunun en gözle görünür örneği. İstanbul Sözleşmesi’nde erkek şiddetini önleyici, koruyucu

onlarca tedbir ve yükümlülük dü- zenlenmiş olmasına rağmen Tür- kiye, sözleşmenin uygulanmasını denetleyen GREVİO raporlarıyla da sabit olduğu üzere Sözleşme’yi uy- gulamadı. Uygulamaya da çalış- mayıp, Sözleşme’yi 20.03.2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Ga- zete’de yayımlanan Cumhurbaş- kanı kararıyla feshetti. Sona erme tarihi olarak da 01.07.2021 gü- nünü tespit etti.

Pek çok kadın örgütü, Baro ve bizzat kadınlar tarafından, bu ka- rarın öncelikle yürütmesinin dur- durulması ve iptali istemiyle, yanı sıra Anayasa’ya aykırılık itirazının

“ciddiliği” dikkate alınarak Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla iptali için başvurulması talepli davalar açıldı. Yürütmenin durdurulması konusunda, davalı idarenin yani Cumhurbaşkanlığı’nın cevaplarını sunmasının beklenmesine karar veren Danıştay 10. Dairesi ise 21.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile, davalı Cumhurbaşkanlığı’nın savunmasını gerekçe yaparak; hem Anayasa’ya aykırılık iddiası hem de yürütmenin durdurulması taleple- rini reddetti!

Üstelik “dava konusu Cumhurbaş- kanı kararlarının 9 sayılı Cumhur- başkanlığı Kararnamesinde verilen yetkiye istinaden tesis edilmiş ol- maları nedeniyle” diyerek, davanın esasına dair görüşünü de şimdi- den açıklamış oldu!

Bu ülkede hukuku uygulayacak ve hukuka uygunluğu denetleye- cek olan yargı makamları dahi ge- linen aşamada

Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen di- lekçeyi kararlarına kopyalayıp ya- pıştırmaktan geri durmuyor.

Yargının bu hali, ülkede ayan beyan ortada olan bu hukuksuz- luk; aldığımız simidin fiyatından, bineceğimiz otobüsün ücretine, içeceğimiz suya ne kadar ödeye- ceğimizden, ısınmak için kullana- cağımız yönteme kadar belirliyor.

Çünkü adalet temeldir. İnsanca ya- şayabilmeye giden asli yoldur.

Bu nedenle haklarımızdan da adalet mücadelesinden de vazgeç- miyoruz.

Nagihan Bulduk Nevin Yıldırım

(7)

Şili’de 19 Aralık 2021’de yapılan devlet başkanlığı seçimlerini sol it- tifakın adayı Gabriel Boriç kazandı.

Seçimlerde Boriç, % 56 oy alırken, aşırı sağın adayı Antoio Kast, % 44 de kaldı. Seçimlerin ilk turunda, Kast, % 27,9 oyla birinci, Boriç ise

% 25,8 oy alarak ikinci olmuştu.

Seçim süreci Pinochet rejimine öy- künen, neo-liberal politikaları sa- vunan aşırı sağcı güçlerle, baskıcı-otoriter rejime ve faşizm tehlikesine karşı, demokratik bir Şili talebiyle bir araya gelen güçler arasında bir mücadele olarak şekil- lendi.

Boriç’i Şili başkanlığına taşıyan sürecin, Ekim 2019’da metro ücret- lerine yapılan zamma karşı öğren- ciler tarafından kart basmama ve turnikeden atlama şeklinde ortaya çıkan ve hızla tüm ülkeye yayılan, Pinochet’in mirası olan baskı reji- mine, neo-liberal politikalara karşı toplumsal bir başkaldırıya dönü- şen kitle eylemleriyle başladığı söylenebilir. Metro zammı ülkede fitili ateşleyen bir kıvılcım oldu.

Protesto gösterilerinin, iki hafta içinde, toplumsal taleplerle birle- şerek, milyonları kucaklamaya baş- laması üzerine, aşırı sağcı devlet başkanı Pinera’nın, OHAL ilan ede- rek, orduya müdahale emri ver- mesi yanan ateşi daha da alevlendirdi.

Pinera, geri adım, atıp metro zammını geri aldığını açıklamasına, asgari ücretin, emekli maaşlarının arttırılması gibi ek tavizler verme- sine, kimi bakanları görevden al- masına rağmen kitle hareketinin önü alınamadı. Mücadele, değişim isteği dalga dalga yükseldi. Polis saldırıları karşısında geri adım at- mayan kitle hareketi ve toplumsal muhalefet, ekonomik taleplerin yanı sıra siyasi talepleri dillendir- meye, reform talepleri ileri sür- meye, yeni ve demokratik bir anayasa talep etmeye başladı. Yüz-

lerce göstericinin ölümü-yaralan- ması, binlercesinin tutuklanması pahasına sürdürülen mücadele so- nucu Şili egemen sınıfı ve Pinera hükümeti, Şili’de eşitsizliğin, ada- letsizliğin ve devlet baskısının temel kaynağı ve dayanağı olarak görülen Pinochet mirası darbe anayasasının (1980) değiştirilmesi talebini referanduma götürmeyi (15 Kasım 2019) kabul etmek zo- runda kaldı.

25 Ekim 2020’de yapılan anayasa referandumunda, Şili sağı büyük bir yenilgi aldı. Anayasayı hazırla- yacak olan Kurucu Meclis seçimle- rini sol blok kazandı. Referanduma katılanların % 78’i yeni bir anaya- saya, % 79’u yeni anayasanın mev- cut meclis tarafından değil, halk tarafından seçilecek bir kurucu meclis tarafından yazılmasına

“evet” oyu verdi.

Mayıs 2021’de “kurucu meclis”

seçimleri yapıldı. Kurucu meclis se- çimlerinde de Şili sağı büyük bir yenilgiye uğradı. Toplumsal patla- manın içinde yer alan en önemli güçlerden biri olan kadınlar ve fe- minist hareket 155 üyesi olan ku- rucu meclise 77 üye gönderirken, varlıkları yadsınan, dilleri ve kimlik- leri yok sayılan yerli halkı-Mapuc- he’lere kurucu mecliste 17 üyelik tahsis edildi. Ağırlıklı olarak sol eğilimli unsurlardan oluşan kurucu meclisin çalışmalarını tamamla- ması ve yeni anayasanın halko- yuna sunulması bekleniyor.

Boriç’in seçilmesi neoliberal politikalara tepkidir

Her ne kadar neo-liberal çevre- lerce on yıllardır Latin Amerika’nın ekonomik başarı öyküsü olarak lanse edilse de, Şili, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının en bozuk ve eşitsiz olduğu ülkelerden biridir. Toplumun % 1’ini oluşturan en zengin kesimi toplam gelirin

üçte birine sahip olurken, nüfusun üçte ikisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Şili, dünyada neo-liberaliz- min adeta deneysel olarak hayata geçirildiği ilk ülkedir. Bunu bilen ve zafer konuşmasında “neo-libea- lizm Şili’de başladı, burada bite- cek” diyen sol bloğun desteklediği Boriç, yalnızca siyasetin faşizan- otoriter temellerine değil, on yıl- lardır uygulanan neo-liberal ekonomi politikalarının derinleştir- diği sosyal eşitsizliğe ve yokluğa son vermeyi hedeflediğini söylü- yor.

Şili’de sol ittifakın adayı Boriç’in karşısına çıkan Kast; koyu Katolik, ırkçı, lgbti+ düşmanı, Bolsonaro ve Trump hayranı, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef tahtasına koyan, Pinochet zihniyetine sahip, darbe nostaljisi yapan, faşist refleksler sergileyen bir figür. Babası, Alman Nazi Partisi üyesi bir göçmen. Kar- deşi Miguel, Pinochet’in Çalışma Bakanlığı ve Merkez Bankası baş- kanlığı görevlerinde bulunmuş, Milton Friedman önderliğindeki Chicago Okulu ekolünden, büyük sermayenin yanı sıra, uluslararası finans kapitalin de desteğini arka- sına alan, “ülkeye komünizm geli- yor” diyerek, korku iklimi

yaratmaya çalışan çekirdekten ye- tişme aşırı sağcı faşist bir politi- kacı. Şilililere iyi ve özgürce yaşayacakları bir gelecek değil, 2019’dan başlayan toplumsal pat- lamadan önceki Şili’ye dönmeyi vaat ediyor.

Sol cephenin-ittifakın adayı Boriç ise 2011-2012 öğrenci hareketi içinden geliyor. Şili Üniversitesi Öğrenci Federasyonu Başkanlığına yükseliyor. Bazı sol grupların des- teğini alarak 2013’te milletvekili seçiliyor. 2019’da yükselen gençlik hareketi ve toplumsal patlamanın içinden gelen ve öne çıkan Boriç, sol bloğun adayı olarak girdiği se- çimleri 10 puan farkla kazanarak, Şili tarihinin en genç (35) devlet başkanı seçildi.

En geniş demokrasi cephesi Boriç’e kazandırdı

Demokrasinin ve özgürlüklerin ordu ve büyük sermaye tarafından ayaklar altına alındığı Pinochet dö- neminde olduğu gibi, aşırı sağcı- faşist bir darbe rejimine dramatik bir dönüş tehlikesi karşısında, sen- dikaların, sosyal hareketlerin, eko- lojistlerin-çevre örgütlerinin, feminist hareketin, yerli Mapuche halkının, sosyalist hareketin Komü- nist partisi ve Troçkist gruplar gibi

iki farklı geleneğinin bir araya gel- diği Geniş Cephe (Frente Amplio) koalisyonunun oluşması, Boriç’in zaferinin önünü açarken, aşırı sağ yenilgiye uğradı, faşizmin önü ke- sildi.

Boriç sadece siyasetin faşizan- otoriter temellerine değil, on yıl- lardır uygulanmakta olan

neo-liberal ekonomik politikalara, eşitsizlik ve adaletsizliğe son vere- cek yoksullardan ve emekçilerden yana bir sosyal reform programını hayata geçirmeyi vaat ediyor. Boriç ve onu destekleyen blok, seçim programında işçi sınıfının ve kent yoksullarının durumunu iyileştir- meyi, ücretler ve emekli maaşlarını arttırmayı, zenginlerden daha fazla vergi almayı, yerlilerin, kadınların, lgbti+ bireylerin haklarını ve öz- gürlüklerini genişletmeyi amaçlı- yor. Bunun yanı sıra, küçük ve orta ölçekli tarımı desteklemeyi, eği- timi, sağlığı ücretsiz hale getir- meyi, özel emeklilik fonları yerine devlet güvencesinde bir emeklilik sistemi getirmeyi hedefliyor. Ay- rıca, doğayı ve yerlilerin yaşam alanlarını tahrip eden değerli mi- neralleri arama-çıkarma çalışmala- rını kontrol altına almayı ve küresel ısınmaya karşı mücadele amacıyla yeni bakır madeni ocakları açılma- sını yasaklamak istiyor.

Boriç seçimi kazandı. Aşırı sağ ye- nildi. Ama onu destekleyen güçler ve partiler var olmaya devam edi- yor. Kapitalist sınıf ve örgütleri, kendi ekonomik-siyasal çıkarlarına aykırı her adımı, reform girişimini engellemek için mümkün olan her şeyi yapacaklardır. İşçi sınıfı ve emekçilerin talep ettiği değişiklik- ler, burjuva demokratik çerçeveyle sınırlı yeni hükümet tarafından tam olarak hayata geçirilmeyecek olsa da, yeni durum işçi hareketi ve sosyalistlerin sürece daha güçlü bir şekilde müdahale etmelerine ve örgütlenmelerine izin verecektir.

İşçi sınıfı ve sosyalistler, 2019’da başlayan ve başkanlık seçimleriyle taçlanan mücadele sürecinden ba- şarıyla ve kazanımla çıkmıştır. Boriç hükümetinin sosyal reform prog- ramını ne kadar hayata geçirece- ğini, kapitalist sınıfın direnci, işçi sınıfı hareketi ve örgütlerinin ta- leplerini elde etme ve daha ileri taşıma konusundaki kararlılığı ve mücadelesi belirleyecek. Bu iki sınıf arasındaki mücadelede Bo- riç’in nerede duracağı, yeni bir Syriza-Çipras vakası yaşanıp ya- şanmayacağını ise süreç göstere- cek.

Mustafa Eker

Fotoğraf: Oya Öznur

Şili'de Demokratik İttifak kazandı

(8)

Deniz Poyraz’ın katilinin yargıla- nacağı duruşma öncesi İzmir Adli- yesi önündeki coşkulu toplaşmada adalet arandı. Polisin her türlü en- geli hiç üşenmeden yarattığı, kendi servis otobüslerini bir şeridi kapatacak şekilde adliye önüne park edip diğer şerdin yarısını kendi doldurduğu halde konuş- maları dinlemeye çalışanlara sü- rekli yolu kapamayın tacizleriyle basın açıklaması sürdü.

Özellikle kadın örgütlerinin oluş- turduğu birliktelik, erkekleri de gerilere davet ederek, öz tavırla- rıyla, kararlı ve öfkeli duruşlarıyla Deniz’i sahiplendi. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, faşist kati- lin Minbiç’te eğitildiğine vurgu ya- parak esas can alıcı noktayı kamuoyunun dikkatine sundu.

Yeni Şafak adlı yayının, katliamdan hiç söz etmeden HDP’nin bir ey- lemi gibi yansıtıp duruşmaya katıl- dığı için hedef gösterdiği CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da kısa bir konuşma yaptı. 2005 yı- lında Şemdinli Umut Kitabevi’nin bombalanması olayında yöre halkı tarafından suçüstü yakalanan 2 uzman çavuş ve bir itirafçı sanığın 15 yıl sonra beraat ettirildiğini ha- tırlatarak siyasetin dilinin böyle katiller yarattığını, yargının ise “39 yıl ceza alsa da sonunda böyle be- raat ettiririz rahat olun” diyerek katilleri cesaretlendirdiğini vurgu- ladı.

Sabahattin Ali cinayetinden bu yana Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Musa Anter’e ve günümüze kadar devlet görev- lilerinin baş rolü paylaştığı sayısız örnek var. Bugün ise siyasi iktida- rın ve ona bağlı medyanın kışkır- tıcı yönlendirici dili, durumdan vazife çıkaran potansiyel katiller yaratıyor. Deniz Poyraz duruşma- sından bir gün önce Bahçelievler HDP binasındaki katliam girişimi bunun son örneği. Kuşkusuz bun- lar kendiliğinden hareket eden yalnız kovboylar değil! Seçimlerin- den eğitimlerine, görev verilip ko- ordine edilmelerine kadar ardında büyük bir devlet organizasyonunu görmek gerek. Bu olmadan ne Mumcu’nun aracına ne Suruç’a ne de Ankara Garı’na kadar o bom- baların ulaştırılması mümkün.

Doksanlı yıllarda yine Kürtlere yönelik faili meçhul cinayetlerin ayyuka çıktığı dönemde, eski MİT mensubu Mahir Kaynak’ın ekran- larda itirafa yakın açıklamaları olu- yordu. Hizbullah’ın Kürt

Hareketi’ne yönelik devlet deste- ğiyle katliamları, suikastları sürü- yordu. Bölgede Hizbullah’ın baskısına, saldırılarına devlet se- yirci kalırken halk, cihatçı çetelere karşı kendi kendini savunmaya ça- lışıyordu. Devlet, Hizbullah’a her türlü desteği, korumayı sağlıyor, hedefler belirleyip tetikçilik yaptı- rıyordu.

Mahir Kaynak “Bir devlet kendi sınırları içinde, kendi düşmanının dahi, yasa dışı örgütler tarafından öldürmesine izin verirse egemen- lik hakkından vaz geçmiş olur!” di- yordu. O günlerde yaşanan ve binlerce insanımızın canına mal olan cinayetler, suikastlar, katliam- ları aydınlatacak bir sivil irade hiç- bir zaman olmadı. Tersine yeni gelenler kendi hedeflerine ulaş- mak için bu çarka hâkim olmayı ve kullanmayı seçtiler.

Bugün ise hukuk devleti açısın- dan durum daha da kötüdür. Kürt- lere ve sol sosyalist örgütlere yönelik bütün hukuk dışı operas- yonlarda, katliamlarda devlet, sal- dırganlarla aynı tarafta olduğunu gizlemeye dahi gerek duymuyor!

İşkenceci polisin, jandarmanın, as- kerin açıkça sırtını sıvazlıyor. Heli- kopterden aşağıya atılan Kürt köylülerini haber yapan gazeteciyi tutuklayıp, işkencenin sorumlula- rını “görevlerine” devam ettirerek bu vahşeti açıkça onaylıyor.

Suruç’ta, Ankara Garı önünde IŞİD taşeronluğunda gerçekleştirilen katliamların protesto edilmesine bile izin vermeyerek, duruşmala- rına katılanlara çeşitli eziyetler ederek katliamları açık açık üstle- niyor, savunuyor. Deniz’in duruş- masında da bu anlayışın yüzü sırıtıp durdu…

Yargı da aynı tutum içindedir. Si- yasi cinayetleri organize eden, yardımcı olan, tetikçilerin irtibat kurdukları kişileri araştıran, devlet içinde destek olan, göz yuman suç ağını ortaya çıkarmak gibi bir so- rumlulukları olduğunu inkâr eder- cesine, delillerin üzerlerini örtüp suçu bir tek sanığa veya zaten ölen bombacıya yüklemek için uğ- raşıyor. Faşist Katil Onur Gencer, mahkeme salonuna elleri serbest vaziyette Deniz’in ailesinin arasın- dan geçirilerek alınıyor. Jandarma- larla sıkı fıkı tavırlarla hatta sırıtarak aileye laf atabiliyor! Sal- dırı öncesi İzmir Emniyet müdür- lüğüyle yaptığı 26 telefon

görüşmesine, ilişkilerine dair soru dahi sorulmuyor! 24 Ocak’taki ikinci duruşmada beraat ettirip adliye girişine bir de heykelini dik- mek istedikleri her hallerinden bellidir.

Bütün bunların bir tek anlamı var, iktidar artık “Kürt öldürmeyi” bir suç olarak görmediğini resmen ilan ediyor. Bunu, iktidarının deva- mını sağlayacak bir öfke yumağı olarak beslemeye çalışıyor.

Rüzgâr ekiyor rüzgâr…

Bahadır Altan Bu yazı 30.12.2021 tarihinde Gazete Karınca’da

yayımlanmıştır.

İşçi Sözü • Ocak 2022 • iscisozu.org • iletisim@iscisozu.org

Referanslar

Benzer Belgeler

tin Aslan, proje hakkında şu bilgileri verdi: “Birleş- miş Milletler Kalkınma Programı LAR III proje ekibinin önerileri doğrultu- sunda İçişleri Bakanlığı ile

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen 2018 Temmuz’dan bu yana otomobile yüzde 419, köprü geçiş ücretlerine yüzde 317, LPG’ye yüzde 192, motorine yüzde 170,

düzenlemeler uyarınca programcı unvanının Teknik Hizmetler Sınıfına alındığı ve daha sonrasında programcı kadrosunda yer alanların 01/01/2014 tarihinden itibaren Teknik

Asgari ücretliler Ağustos ayından itibaren yüzde 15 yerine yüzde 20 vergi ödeyecekler, ellerine aylık 150 lira daha az.. SENDİKAL HAK VE ÖRGÜTLENMELERİN ÖNÜNDEKİ HER

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte hem top- lam intihar vakalarında hem de ekonomik nedenlerle gerçekleşen intihar vakalarında artış

Buna göre 2018 yılında 150 kilovatsaat elektrik tüketi- mi yapan bir haneye vergi ve fonlar dahil özel şirketlere yapılan destekleme ödemeleri; 9,21 lira YEKDEM, 0,76 lira

Türkiye İstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre; ihracat 2014 yılı ağustos ayında, 2013 yılının

Küçük yaştan itibaren çok iyi bir tahsil gören, hayatı maddi sıkıntılardan uzak geçen İmam-ı A’zam Ebû Hanife, Kûfe’de o bölgenin ileri gelen üstadlarından hadis