• Sonuç bulunamadı

Muhammet YILMAZ Nefes

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Muhammet YILMAZ Nefes"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

92

Anne dedi çocuk. Bütün dillerin anlamını bir nefeste fısıldar gibi.

-Gözüme örümcek kaçtı. Uzun süredir örüyor ağını içimde, kelimele- rimde, belki ruhumda. Ördükçe ağını kararması gerekirken aydınlanıyor bütün dünyam. Dış dünyanın gecesinden geçip sabahın ilk saatlerine ula- şıyor ruhum. Bedenlerimiz, dış dünyanın mıdır anne yoksa iç dünyamızın bir yansıması mı? Bütün çabamız ruhumuzu bedenimize yetiştirmek için midir yoksa bedenimizi ruhumuza devşirmek için mi? Nemrut’un ateşin- de yanmayan bedeni midir İbrahim’in yoksa ruhu mu? Yanmayarak bedeni mi korumuştu ruhunu İbrahim’in yoksa ruhu mu sarmalamıştı ateşten önce bedenini? Ya bizim bedenimiz anne… Aynalarda tekrar bize yansıyan bede- nimiz ve içimizden başka hiçbir yansımasını göremediğimiz ruhumuz… Bu çağ anne hangisine ruh hangisine beden? Hangimize ruh hangimize beden?”

Nefes dedi annesi ve bir kuş kondu odanın pervazına. Kuşu görünce âdet olduğu üzere sessizce mutfağa yöneldi. Nefes, su, kuş, ekmek kelimeleri uçuşuyordu özgürce içinde. Mutfağa girince önce nefes dedi aldı, sonra su dedi aldı sonra ekmek dedi ve aldı, kaldı. Yıpranmış ama onu terk etmemiş bir sandalyeyi kendine çekti ve bitkin bir halde oturdu. İçti suyunu ruhuna kadar. Nefes’in soruları nefesini alıyordu ondan. Sandalyeden yavaşça kalktı.

Bardağı bıraktı sehpanın üzerine. Pencereye doğru yöneldi. Düşünceleri ne kadar hızlı ve hareketli ise bedeni o oranda yavaş ve isteksizdi. Pencerenin önünde durdu. İçinde olanları bırakıp dışarda olanları anlamaya çalışırcası- na pencereyi açtı. Pencereyi açtığı anda mutfağın penceresinden şırıl şırıl bir ses ve ardından odayı dolduran toprak kokusu… Hâkî renk bir nefes çekti ki içine bedenini aşıp ruhuna ulaşmasını diliyormuşçasına. Yağan yağmuru izlemeye başladı. Temiz bir toprak kokusu doldurdu havayı ve içini. Öylece kaldı uzun süre. Aldığı nefeslerden ve diğer odada onu bekleyen Nefes ’in-

Nefes

Muhammet YILMAZ

Türk Dili Haziran 2018 Yıl: 68 Sayı: 798

(2)

Muhammet YILMAZ

Türk Dili 93

den bihaber. Yağmur onun ruhuna ulaşmaya çalışırcasına hızlanmıştı. Tit- redim, üşüyorum galiba. Ne çok şeyden üşüyoruz. Dışardaki yağmurdan, içimizdeki güneşten. Kendi iç dünyamızda yağan yağmurda ıslanmayı ihmal etmeseydik üşümezdik ne içimizdeki yağmurdan ne de dışardaki kardan. Oysa ne çok üşüyoruz bu çağda. Diğer pencereyi de açtı. Pervaza baktı. Dünden kalan ekmek kırıntılarını o anda fark etti. Her şey mi artık, fazla veya eksik…

Suyun insan ruhuna yağan etkisiyle döndü geriye yine aynı yavaşlık ve dikkatle. Odasına geçti. Eline ince bir şal aldı. Ve elinde şal döndü etrafında sanki şalı tavaf ediyormuşçasına. Odanın her köşesinde gözlerini yeterli süre durdurduğuna emin olduktan sonra odadan çıktı. Gördüklerinin hatırası zihnine ulaşmadan önce geldi mutfak kapısının yanına. Sol eliyle ışığı sön- dürdü. Bir anda karanlık çöktü odaya. Zaten hep daha hızlı çöker karanlıklar aydınlığa. Gözlerinin odaya uyumunu beklemedi. Karanlık odada sağ elinin yordamıyla az önce bıraktığı- “ki az önce”nin gerçekte ne kadar süre oldu- ğundan emin olmaksızın-sandalyeye ulaştı. Aynı sessizlik ve yavaşlıkla çök- tü sandalyeye. Hafif bir rüzgâr eşliğinde yağmurun ruhu yeşerten o mistik sesi geldi tekrar kulağına. İşte ben ve ben. Kendisi dışında her şeyi görme- sini sağlayan gözlüğünü de aldı sol eliyle ve masaya bıraktı. İşte, dedi. Hiçbir şeyi göremediğimizde sadece kendimizi görebiliriz. Ne gözlüğe ihtiyacımız vardır, ne gözlerimize ne de ışığa. Elleri şakaklarında başını masaya doğru eğdi. Sol elinin üstünde sağ eli, ellerinin üstünde zihni. Evlilik yüzüğünün tam üstünde ise alnının biraz sağı. Öylece kaldı. Yarı ruhunda, yarı bedenin- de. Yarı uykuda, yarı uyanık bir halde. Eşi Ferruh’un ölümünden sonra nefesi her geçen gün azalmış Nefes’i ise her geçen gün biraz daha büyümüştü. Tek

“nefesi” idi kızı. Onun için bedeninin ve ruhunun kesiştiği nokta idi. Geç- mişinin adımı geleceğinin izi… Ne zaman büyüdü ki ruhunu sorgular oldu diye düşündü. Ferruh düştü aklına. Hep aklına düşerdi kalbinden. Ferruh son demlerinde “insan kalbe bir kere düşer akla ise binlerce” demişti. Neden kalbe bir kez akla binlerce kez düşebilir insan, diye sormuştu eşine Nefes’in annesi. Çünkü “kalbe bir kez düştün mü oradan çıkış yoktur. Akla düşen her şey kalpten düşer. Kalp ruh gibidir, akıl ise beden” diye cevaplamıştı Ferruh.

Âh diye gözlerini açtı Nefes’in annesi. İçim geçmiş, geçmiş ama geçecek mi dedi. Ne ferim kaldı ne de ruhum. Kuşların cama vuruşu gibi yağmur ses- leri yükseldi bir anda. Uzak bir sokak lambasının sarı ışıklarını görümsedi gözleri yarı açık ve bulanık. Sağ elini alnına götürdü tekrar ve hafiften ovuş- turdu alnını. Yüzüğün izi çıkmıştı alnına. Hafif bir tebessüm belirdi yüzünde.

Gözlüklerini taktı. Üstünden şalını aldı ve pencereye yöneldi. Dışarıya mı

(3)

Nefes

94 Türk Dili

yağıyorsun içime mi bilemiyorum dedi yağmura. Yağmur hafifledi o anda.

İçerisi soğumuş diye geçirdi içinden ve pencereyi kapattı.

Nefes’in sesini duydu o anda: “anne”. Âh dedi Nefes’in annesi. Ekmek kırıntıları alarak kızının yanına döndü. Önce kızına baktı sonra pervaza.

Anne, dedi uçtu. Bekledi seni uzun süre. Sonra uçtu. İçime ve içimden. Şim- di bütün pervazlar benim. Bütün pervazlar içim. Lütfen anne gelsinler. İçime gelsinler. Kuşlar… Örümcek istemiyorum anne kuş istiyorum. Kuşum ol- sun istiyorum. Ve ben anne kuş olmak istiyorum. Babam gibi. Annesi tekrar kızına sonra tekrar cama baktı. Buğulu camdaki yazıyı okudu: “gel ya da geleyim.” Annesi :

-Ekmek getirmiştim ben de.

-Hep geç kalıyorsun anne. Hep geç kalıyoruz.

-Oysa sürekli koşuyormuşum gibi hissediyorum kendimi. Durursam bir anda düşecekmişim gibi.

-Belki de koştuğumuz için düşüyoruzdur. Belki de ne kadar hızlı koşar- sak o kadar çabuk olur düşmemiz.

Annesinin elinden tuttu ve onu önce kendine sonra pencereye yaklaş- tırdı. Yağmur dinmiş bulutlar dağılmıştı. Birkaç yıldız tekrar bulutları arala- maya çalışıyordu. Hareketleriyle annesini de gökyüzüne, yıldızlara bakmaya davet etti.

-Yıldızlar hiç koşmuyorlar ama düşmüyorlar da. Ben oyun oynarken sü- rekli koşuyorum ve ne kadar hızlı koşarsam o kadar da kötü düşüyorum. Ne kadar koşarsam yaralarım o kadar çok acıyor.

-Rüyanı anlatmayacak mısın artık.

-Biz zaten rüyadayız anne farkında değil misin?

-Örümcekten bahsediyorum.

Nefes camı açtı ve tekrar toprak kokusu doldurdu içeriyi. Hâkî bir koku.

Nefes, dışardaki karanlık da biz görmeden pencereden içeri girmiş midir diye düşündü. Ama bunu annesine söyleyemedi. İkisi birlikte gözleri karan- lıkta bedenleri odada bir süre öylece kaldılar.

-Örümcek, ankebut. Kur’an’da adı geçen sure. Hani sen öğretmiştin. Çok garipti. Senin bana anlattığın masal ülkelerinden birindeydim sanki yer yemyeşil gök ise masmaviydi. Sonra her şey birden değişti. Kutuyu andıran betondan yapılmış bir odanın içinde tek başıma idim. Bomboş idi içi. Sadece ben vardım. Karanlıktı çok karanlıktı. Sadece sağ tarafta ve üstte pencere

(4)

Muhammet YILMAZ

Türk Dili 95

vardı. Kapı yoktu ve ben oraya nasıl geldim nasıl girdim bilmiyordum. Beton odanın tam ortasına üstteki pencereden ay ışığı vuruyordu. Sağdaki pencere ve üst köşeler örümcek ağı ile örülmüştü. Ağları vardı ama örümcek yoktu.

Çok korktum.

Nefes rüyasını anlatmaya daha fazla devam edemedi, sustu. Nefesi git- miş gibiydi. Tekrar o anı hatırladı. Rüyasını ve ürpererek uyanışını, kokusu- nu. Annesinin uzattığı bardaktan bir yudum aldıktan sonra devam edebildi:

-Rüyaya inanır mısın?

-İnanırım. Yusuf peygamberin rüyasını gerçek kılan Rabb’ime inandı- ğım gibi.

-Senin Rabb’in rüyayı gerçek kılmak yerine gerçeği rüya kılabilir mi?

Rüya gerçek, gerçek ise rüya olabilir mi, yapabilir mi bunu?

Annesi bakışlarını pencereden kızının yüzüne kaydırdı. Kızının aklın- dan, kalbinden geçenleri okumak istedi ama başaramadı. Oysa rüya sahibi annesinin zihninden geçenleri okumuştu.

-Anne, bilmek için büyük olmak yetmez. Hissetmelisin ki beni anlayasın.

-Neden anlatmaya devam etmiyorsun? Devam edersen belki seni anla- yabilirim.

-Rüyamı tamamlayamam çünkü sen ne rüya sahibisin ne de rüyamı tabir edecek Yusuf peygamber.

Kapı sesiyle uyandı Nefes. Önce elleriyle gözlerini ovuşturdu. Yatağın- da hafifçe doğruldu. Odanın penceresine, köşelerine baktı. Ne örümcek ağı vardı ne de örümcek. Onu rüyasından ve uykusundan uyandıran kapı sesi tekrar yükseldi. Biri kapıya vurmaya devam ediyordu. Kalktığında okurken uyuya kaldığı “Küçük Prens”i gördü. Kapıya doğru yöneldi. Annesi çoktan kapıyı açmış mahallenin “deli”si Zarif ile konuşuyordu. Kulak misafiri oldu Zarif’in söylediklerine:

-Dün gece rüyamda Ferruh’u gördüm. Delicesine yağmur yağıyordu.

Çok ıslanmıştı. Üstümdeki binbir yamalı pardesümü çıkardım üzerine ört- tüm. Sonra harabe bir yere sığındık . Üstü tamamen örümcek ağı ile kaplı idi.

Yağmur geçirmiyordu. Yağmur dinene kadar öylece bekledik. Ne o konuştu ne de ben.

Nefes usulca ayrıldı yanlarından. Mutfağa geçti. Masadan annesinin şa- lını aldıktan sonra pencereye yöneldi. Pencereyi açtı, derin bir nefes çekti.

Pervaza kuşlar konmuştu. Yağmur ise rüyadaki gibi yeniden başlıyordu.

Referanslar

Benzer Belgeler

1980'lerde başkentin hava kirliliği açısından en sıkıntılı yılları olduğunu dile getiren Şahin, bugün de hava kirliliğinin hala bir sorun olduğunu,

2009 yılında yine Kazda ğlarında çıkan yangınla ilgili hazırladığı raporda, yangının sabotaj olduğunu ileri süren Orman Mühendisleri Odas ı Eski Genel Başkanı

Küçük, Munzur dağlarının öbür taraf ında Ovacıklıların da altın madenine karşı mücadele ettiğine dikkat çeken Küçük, dağın iki yanının direnişi ortakla

Mahalle halk ından Eylem Eroğlu da, daha önce gösterdikleri tepkilerden sonra baz istasyonlarının kaldırılacağı sözünü ald ıklarını, fakat bunun yerine yeni bir tane

ÇED toplantısının iptali ile ilgili olarak açılan davada mahkemenin “ÇED yürütmeyi durdurma” karar ı verdiği CENAL Enerji'ye ait termik santralin, faaliyetine devam

Newton yüksekçe bir yere çıkıp elmayı fırlattığında elmanın parabolik bir eğri çizerek yere düşeceğini biliyordu. Peki bu elmayı daha hızlı fırlatırsak

Yaptıkların sana kalsın Dedim azat etsen beni Bizar oldum ben elinden O cefası pek çok güzel Daha değil, demesin mi. Dedi işin, dedim şiir Dedi adın, dedim Aziz Dedi bekâr,

Ülkemizde yaşanan bu tür doğal afet veya kriz durumlarında medyanın habercilik anlayışı ayrıca önem kazanıyor.. Zira birçok vatandaş medyanın çizdiği