• Sonuç bulunamadı

“381 numaralı şeriyye siciline göre (1885-1893) Kandıra kazası şeyhler (Kaynarca) nahiyesinde içtimai, iktisadi ve idari hayat”

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“381 numaralı şeriyye siciline göre (1885-1893) Kandıra kazası şeyhler (Kaynarca) nahiyesinde içtimai, iktisadi ve idari hayat”"

Copied!
384
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

“381 NUMARALI ŞER‘İYYE SİCİLİ’NE GÖRE (1885-

1893) KANDIRA KAZÂSI ŞEYHLER (KAYNARCA)

NAHİYESİ’NDE İÇTİMAİ, İKTİSADİ VE İDARİ HAYAT”

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Fatih KIZILORMAN

Enstitü Ana Bilim Dalı: Tarih

Enstitü Bilim Dalı : Yeni Çağ Tarihi

Bu tez 13/09/2006 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından Oybirliği ile kabul edilmiştir.

Doç Dr. Yücel Yrd. Doç. Dr. Cercis Yrd. Doç. Dr. Hüdai

ÖZTÜRK İKİEL ŞENTÜRK

Jüri Başkanı Jüri Üyesi Jüri Üyesi

(2)

T.C.

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

“381 NUMARALI ŞER‘İYYE SİCİLİ’NE GÖRE (1885-

1893) KANDIRA KAZÂSI ŞEYHLER (KAYNARCA)

NAHİYESİ’NDE İÇTİMAİ, İKTİSADİ VE İDARİ HAYAT”

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Fatih KIZILORMAN

Enstitü Ana Bilim Dalı: Tarih

Enstitü Bilim Dalı : Yeni Çağ Tarihi

TEZ DANIŞMANI: Doç. Dr. Yücel ÖZTÜRK

EYLÜL-2006

(3)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Fatih KIZILORMAN

13.09.2006

(4)

ÖNSÖZ

“381 Numaralı Şer‘iyye Sicili’ne Göre Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi’nde İçtimai, İktisadi ve İdari Hayat” konulu çalışmamız günümüzün Sakarya’ya bağlı Kaynarca İlçesi ve köylerinin tarihine ışık verecek önemli bir kaynaktır. Bu çalışmamızın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Yücel ÖZTÜRK’e teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. Çalışmamda emeklerini hiçbir zaman ödeyemeyeceğim aileme sonsuz teşekkür ederim. Zorlandığım noktalarda yardımlarını gördüğüm değerli hocam Adem ARI’ya ve tüm hocalarıma, tezimin basılmasında emeği geçen Adap. Büyükşehir Belediyesi Sosyal ve Kültür İşleri Daire Başkanı Fahri TUNA’ya, sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Fatih KIZILORMAN

13 Eylül 2006

(5)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ………… ………… ………… ………… ………… ……….. i TABLO LİSTESİ ……… ………… ………… ………… ………… .…... iv ÖZET ………… ………… ………… ………… ………… ………… ……… v SUMMARY ………… ………… ………… ………… ………… ………… … vi

GİRİŞ ………… ………… ………… ………… ………… ………… ……….. 1 BÖLÜM 1: GENEL OLARAK ŞER‘İYYE SİCİLLERİ, ÖNEMİ,

İÇERİĞİ ve BELGE ÇEŞİTLERİ …………. …………. …………. ……….. 6 1.1 Genel Olarak Şer‘iyye Sicilleri ve Önemi …………. …………. ……. .. 6 1.1.1 Mahdar… ………… ………… ………… …… …………. …….. 6 1.1.2 Sicil………… ………… ………… ………… …. …………. …… 6 1.1.3 Sakk ………… ………… ………… ………… … …………. ….. 7 1.2 Genel Olarak Şer‘iyye Sicillerinin İçeriği …………. ………. ……. ….. 12 1.3 Genel Olarak Şer‘iyye Sicili Belge Çeşitleri …………. ……. ……. ….. 13 1.3.1 Kadılar Tarafından Kayıt Altına Alınan Yazılı Belgeler …….. 13 1.3.1.1 Hüccet…………. …………. …………. …………. …… 13 1.3.1.2 İlam …………. …………. …………. …………. ……... 14 1.3.1.3 Ma‘ruz …………. …………. …………. …………. …. 16 1.3.1.4 Murasele …………. …………. …………. …………. .. 17 1.3.1.5 Diğer Kayıtlar …………. …………. …………. ……… 17 1.3.2 Kadılara Hitaben Gönderilen Belgeler………… …….. ………. 18 1.3.2.1 Ferman ………… ………… ………… ………… … … 18 1.3.2.2 Berat ………… ……… ………… ……….. 18 1.3.2.3 Buyruldu …………. …………. …..……. …………. … 18 1.3.2.4 Tezkire …………. …………. …………. ………. …….. 19 1.3.2.5 Temessük …………. …………. …………. …………. .. 19 1.3.2.6 Diğer Kayıtlar …………. …………. …………. ……… 19

(6)

BÖLÜM 2: 381 NUMARALI KANDIRA KAZÂSI ŞEYHLER NAHİYESİ ŞER‘İYYE SİCİLİ ………… ……….. …………. …………. …………. .…... 20 2.1 Defterdeki Belge Çeşitleri……… ………… ………… …… ………. …. 20 2.1.1 İlam Belgeleri …. …………. …………. …………. …………. … 20 2.1.1.1 Veraset İlamları …………. …………. …………. ..…... 25 2.1.1.2 Temyiz İlamı…………. ………….…………. ………… 29 2.1.1.3 Boşanma İlamı …………. …………. …………. ……... 30 2.1.1.4 İspat İlamı …………. …………. …………. …………. 32 2.1.1.5 Nafaka ve Mihr-i Müeccel Alacağı …………. ……….. 34 2.1.2 Hüccet Belgeleri … …………. …………. …………. …………. . 35 2.1.2.1 Kefalet Hücceti …………. …………. …………. …….. 39 2.1.2.2 Vesayet Hücceti …………. …………. …………. ……. 40 2.1.2.3 Vekalet Hücceti …………. …………. …………. …….. 41 2.1.2.4 Veraset Hücceti …………. …………. …………. …….. 42 2.1.2.5 Vasiyet Hücceti …………. …………. …………. …….. 43 2.1.3 Murasele Belgeleri ……..…... …………. …………. …………. .. 44 2.1.4 Ma‘Ruz Belgeleri ………..…… ………… ………… ……... …... 45 2.1.5 Tereke Belgeleri …………. ………….…. …………. …………. 48 2.2 Deftere Göre Şeyhler Nahiyesi’nde İdari, İktisadi Ve İçtimai Hayat ... 55 2.2.1 İdari Ve Fiziki Yapı ………. …………. …………. …….. 55 2.2.2 Şeyhler Nahiyesi’nde Divan Ve Köy İsimleri ……. …… ……... 61 2.2.3 Şeyhler Nahiyesi’nin Nüfusu Ve İçtimai Vaziyeti .…. 62 2.2.3.1 Nüfusu …………. …………. …………. …………. ….. 62 2.2.3.2 Nüfusun Etnik Dağılımı …………. …………. ……….. 64 2.2.3.3 İçtimai Vaziyet …………. …………. …………. ……... 66 2.2.3.1.1 Evlenme ve Boşanma …………. ………... 66 2.2.3.1.2 Vasi Tayini …………. …………. ……….. 67 2.2.3.1.3 Nafaka …………. …………. …………. ... 67 2.2.3.1.4 Velayet …………. …………. …………. .. 67 2.2.3.1.5 Vekalet …………. …………. …………. .. 68 2.2.3.1.6 Veraset …………. …………. …………. .. 68 2.2.4 Şeyhler Nahiyesi’nin İktisadi Yapısı .………. …………. ... 69

(7)

2.2.4.1 Kullanılan Eşyalar…………. …………. …………. … 69 2.2.4.1.1 İç Giysi …………. …………. ……… 71 2.2.4.1.2 Dış Giysi…………. …………. …………. . 72 2.2.4.1.3 Bele Bağlananlar …………. …………. … 73 2.2.4.1.4 Başa Takılanlar ...…………. …………. ... 74 2.2.4.2 Geçim Kaynakları …………. …………. …………. …. 75 2.2.4.2.1 Hınta (Buğday) …………. …………. …... 78 2.2.4.2.2 Mezrû‘ Hınta (Ekilmiş Buğday) ………... 78 2.2.4.2.3 Mevcut Hınta (Hazır Buğday) …………. 79 2.2.4.2.4 Dakik Hınta (Buğday Unu) …………. … 79 2.2.4.2.5 Mısır…………. ………….…………. …… 79 2.2.4.2.6 Dakik Mısır (Mısır Unu) …………. ……. 80 2.2.4.2.7 Darı …………. …………. …………. …… 80 2.2.4.2.8 Şair …………. …………. …………. …… 80 2.2.4.2.9 Kapluca…………. …………. …………. .. 80 2.2.4.2.10 Keten Tohumu…………. …………. …… 81 2.2.4.2.11 Hayvancılık………….…………. ……… .. 81 381 NUMARALI KANDIRA KAZÂSI ŞEYHLER NAHİYESİ ŞER‘İYYE

SİCİLİ TRANSKRİPSİYONU …………. …………. …………. …………. . 84

SONUÇ ………… ………… ………… ………… ………… ………… ……... 365 KAYNAKÇA ………… ………… ………… ………… ………… …… ……. 368 EKLER………. ………… ………. ……… …………. ……….. 370 ÖZGEÇMİŞ ………… ………… ………… ………… ………… ………… ... 374

(8)

TABLO LİSTESİ

Tablo 1 : Defterde Yer Alan İlam Belgelerinin Konularına Göre Numaraları ……….. ………... ……... ……... ……... ……... ... 24 Tablo 2 : Defterde Yer Alan Hüccet Belgelerinin Konularına Göre

Numaraları ………. ………. ………. ……... ……... ……... … 38 Tablo 3 : Tereke Miktarları………. ………. ……….…… ….… …….… 52 Tablo 4 : Defterde Bulunan Na‘ib’ler ve Görev Bilgileri ………. ……… 55 Tablo 5 : Divân ve Köylerin Belge Numaraları………. ………. ………. 57 Tablo 6 : Nüfus Dağılımı ………. ………. ………. ………. ………. … 63 Tablo 7 : Kız Erkek Çocuk Dağılımı ………. ………. ………. ………. . 63 Tablo 8 : Şeyhler Nahiyesinde Kullanılan Eşyalardan Bazıları ve Fiyat

Karşılaştırması………. ………. ………. ………. ………. …... 69 Tablo 9 : Altın Cinsi ve Fiyatları ……... ……... ……... ……... ……... ... 71 Tablo 10: Mülk, Tarla ve Bahçelerin Fiyat Karşılaştırması………. …….. 75 Tablo 11: Ürünlerin Fiyat Karşılaştırmaları………. ………. ………. ….. 77 Tablo 12: Ürünlerin 1 Kile Fiyat Oranı………. ………. ………. ………. 81 Tablo 13: Hayvanların Fiyat Karşılaştırması ………. ………. ………. … 82

(9)

SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti

Tezin Başlığı: 381 Numaralı Şer’iyye Sicili’ne Göre 1885-1893’de Kandıra Kazâsı Şeyhler (Kaynarca) Nahiyesi’nde İçtimai, İktisadi ve İdari Hayat

Tezin Yazarı: Fatih Kızılorman Danışman: Doç. Dr. Yücel ÖZTÜRK

Kabul Tarihi: 13 Eylül 2006 Sayfa Sayısı: VI (ön kısım)+369 (tez)+4 (ekler) Anabilimdalı: Tarih Bilimdalı: Yeni Çağ Tarihi

İncelediğimiz 381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili Defteri, miladi 1885-1893 yıllarını kapsayarak, bugünkü Kaynarca ilçesi ve köylerini, o dönemde idari, iktisadi ve içtimai açıdan ele alan önemli bir çalışmadır. Bu dönemde Şeyhler Nahiyesi’nde görev yapan na’ib (kadı vekili)ve katiplerin tuttuğu 100 sayfa (50 varak) incelenmiştir. İnceleme yapılırken defterdeki Osmanlıca metinler mikro filme alınmıştır. Daha sonra foto shop programıyla netliği sağlanarak okuma kolaylığı yapılmıştır. Transkrip yapılırken okunamayan bölümler orijinalinden alınarak teze eklenmiştir. Bu çalışmamız sonucunda Şeyhler Nahiye’sinin idari yapısının, bugünkü adıyla Kaynarca ilçesi sınırlarını aşarak başta Karasu, Söğütlü, Ferizli ve Kandıra’nın bazı köylerini de içine alacak şekilde geniş olduğu anlaşılmıştır. Na’ib yada katibin tuttuğu zabıtlar, hukuk tarihi açısından hüccet, ilam, ma‘ruz, murasele ve tereke olarak gruplandırılmıştır. Dikkatimizi çeken bir diğer konu Fındıklı Divanı ve çevresinde gayr-i müslim Rumların yaşadığı olmuştur. Ayrıca defterin tutulduğu dönemden kısa bir zaman önce deniz yoluyla Sakarya Boğazı İhsaniye Köyü’ne yerleşen Abaza ve Çerkezlerin sosyal hayatı da belgelerde görülmektedir. İktisat tarihi açısından yazılan tereke kayıtlarının incelenmesi ile o dönemin insanlarının mal ve mülkü, kullandığı eşyaların cinsi, fiyatı, miktarı, isimleri çalışmamıza rehber olmuştur.

Anahtar kelimeler: Şeyhler Nahiyesi, Na’ib(Kadı Vekili), Tereke

(10)

SUMMARY

Sakarya University Insitute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis

Title of the Thesis: 381 Numbered Pursuand To (1885-1893) Şer’iye Register İn Şeyhler(Kaynarca) District of Kandıra Borough Social, Economical And Administrative Life

Author: Fatih Kızılorman Supervisor: Doç. Dr. Yücel ÖZTÜRK

Date: 13 Eylül 2006 Nu.of pages: VI(pre text)+369(main body) +4 (appendices) Department: History Subfield: New Age Period History

381 numbered şer’iye register notebook of Kandıra borough Şeyhler District that we investigated is an important studying which in that term socially, economically and administratively takes in hand today’s Kaynarca borough and its village in the 1885 and the 1893 pertaining to the christian era in the term. 100 pages document of na’ib (kadhi proxy) and clerks who officiated were investigated while it was investigating otoman language texts was registered into the microfilm. Andthen for reading article easily, clearness of articles was provided by photoshop programme. While transcript was being made, undecipherable parts were added from original to the thesis. İn the end of this our administrative form of Şeyhler District today’s named Kaynarca borough was appeared to be Karasu, Söğütlü, Ferizli, Kandıra and some village of Kandıra.Officers who na’ib or clerk hold are gathered into a group as hüccet, ilam, ma’ruz, murasele and estate in items of jus history. An another subject that attracts our attention is Divan of Fındıklı and non-moslem rom nation which lives around its. Otherwise before a short tıme from term of recording the notebooj, also social lıfe of Abkhazian and cırcassian that locates İhsaniye village of Sakarya gorge is seen at the documents. Goods and property of the people of that term, names. Type, pricemimri, amount of their used goods by means of investigating writed records of estate for economy history have been taking the lead to our study.

Keywords: Şeyhler District, Na’ib (Kadhi Proxy), Estate

(11)

GİRİŞ

381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicilini incelemeye başlamadan önce Kandıra ve çevresi hakkında bazı bilgiler vermeyi uygun buluyoruz. Bu dönemde yaşayan insanların bölgeye ne zaman yerleştikleri, bölgenin hangi medeniyetlere beşik olduğu konusu hakkında aydınlatmayı önemli görmekteyiz. Böylece burada yaşayan halkın şeceresini, bölgenin stratejik önemini daha iyi anlamış oluruz. Kısaca Kandıra ve Şeyhler Nahiyesi’nin geçmişini incelemeyi kayda değer görüyoruz.

Kandıra İlçesi tarihte çok eski bir yerleşim birimidir. Bizanslılar dönemine ait bilgilerde ilçenin santral anlamına gelen “kentri” adı ile anıldığı görülmektedir. Bu ismin veriliş sebebi o dönemde geçiş bölgesi olarak Üsküdar ile Tarsus arasında gece yapılan bir haberleşme sisteminin santrali niteliğinde olmasından kaynaklanmaktadır.

Kerpe Britanya Krallığı’nın ardından Roma, Bizans ve Ceneviz gemilerinin uğrak yeri olmuştur (www.kandıra.bel.tr/ktarih). İncelemiş olduğumuz şer‘iyye sicillerinde adına sıkça rastladığımız Sakarya Boğazı, Çerkez ve Abaza yerleşim bölgeleri, başta İhsaniye Köyü olmak üzere, Roma Bizans döneminde Kerpe’ye yakın olması dolayısıyla oldukça önemli geçiş bölgesi idi. Burada yaşayan Çerkez ve Abazalar’ın da Karadeniz sahillerine yakınlığı dolayısıyla deniz yolu ile buralara yerleştikleri sonucunu vermektedir (www.kafkas.org.tr/ajans/2003).

Kandıra ve çevresi, 1299 yılında Söğüt dolaylarında Osmanlı Beyliği’ni kuran Osman Gazi tarafından Karadeniz’e kadar yörenin fethi ile görevlendirilen Akçakoca ve Konuralp Beyler’in 1308-1317 tarihleri arasında gerçekleştirdikleri fetih politikaları ile Osmanlı Beyliği’ne dahil edilmişti. Böylece Kandıra ve Şeyhler bugünkü adıyla Kaynarca Türkmen toplumunun yeni yerleşim bölgesi olmuştur.

Önce İzmit (Kocaeli) Sancağı’na bağlı olan Şeyhler 1868’de Kandıra’nın kazâ olması üzerine Kandıra’ya bağlanmıştır. Hocaköyü olarak da anılan Şeyhler daha sonra nahiye olarak bu konumunu Milli Mücadele dönemine kadar korumuştur

(12)

(www.emniyet@Sakarya.pol.tr). Şeyhler Nahiyesi’nde yer alan en önemli tarihi eser bugünkü adıyla Büyük Kaynarca Köyü’nde yer alan Şeyh Muslihiddin Camii’dir.

Belgelerimizde rastlamamakla birlikte Nahiye’ye adını verdiğini gördüğümüz bu caminin yapımı Âhi teşkilatından Şeyh Muslihiddin tarafından XIV yüzyılda gerçekleştirilmiştir. Nahiye’nin de o dönemde merkezi konumunun bulunduğu yer olduğu anlaşılmaktadır (www.kenthaber.com).

Nahiye olarak kaldığı süre içersinde belgelerimizden hareketle bölgenin en yetkili ve etkili görevlisi olarak na’ibi (kadı vekili) görmekteyiz. Na’ib nahiyede günümüzde halkın dava ve düşmanlıklarını halletmekle görevli olan, hakimin görevini yapan, o günkü kadının bulunmadığı veya bulunamayacağı hallerde ona vekalet eden, daha açık bir tabirle onun adına vazife gören görevli idi.

Na’ibler kadı adına bu görevi yaparken, tıpkı tek kadının görev yaptığı yerlerde olduğu gibi şer‘iyye mahkemeleri binalarından yoksundu. Ancak na’ibler kadılar gibi yargı işlerini yürütebilecekleri ve tarafların kendilerini her zaman bulabilecekleri bir yerleri vardı. Bu na’ibin evi, camii, mescid vb. belli odalar olabilirdi. Bayram ve Cuma günleri dışında yargı görevlerini yaparlardı (Akgündüz, 1989:62). İncelediğimiz belgelerde sıkça na’ib ismine rastlamaktayız. Na’ibin fonksiyonunu, nahiyede yaptığı faaliyetleri göz önünde bulundurursak dönem itibari ile ne kadar büyük bir önem arz ettiğini anlamaktayız.

Çalışmamızın Önemi

İncelemiş olduğumuz “381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicilleri’nde” karşımıza çıkan en önemli konu “Hicri 1302-1310”(M. 1885-1893) yılları arasında bölgede yaşayan gayr-i müslim teb‘anın müslüman halkla iç içe yaşamaları, birbirleriyle başta ticaret olmak üzere her türlü alışverişi yapmış olmalarıdır. Ancak Milli Mücadele ile birlikte Şeyhler Nahiyesi’nde yaşadıkları bölgelerde hiçbir gayr-i müslim teb’anın kalmadığını görmekteyiz.

(13)

İncelediğimiz şer‘iyye sicillerinin halkı ile günümüzde bölgede yaşayan halk arasında bir kıyaslama yaparsak ilginç bir olayla karşılaşmaktayız. Özellikle gayr-i müslim teb‘anın yaşadığı bölgelerde şu anda Türkiye’ye göç etmiş muhacir dediğimiz göçmenlerin yaşamış olduğu görülmektedir. Dikkatimizi çeken en önemli konuda bu olmuştur. Çünkü Fındıklı Divânı ve köylerinde yaşayan Rum milletinden kimsenin kalmayıp bu bölgede şu anda yaşayanların Müslümanlar olduğunu görmekteyiz.

Bu bölgeden ayrılmadan önce gayr-i müslimlerin, Kızılcaali Divânı ve bağlı köylerinde yaşayan müslüman halk üzerinde işkence, zulüm, tecavüz vb. kötülükleri yaptıklarını belgelerden öğrenmekteyiz. Her ne kadar bu durumun inceleyeceğimiz konu ile ilgisi olmasa da bu konu hakkında bilgi vermeyi uygun görmekteyiz. Mantarcılar, Kışla, Karasakal, Karakiraz, Çerkezler, Cebecioğlu, Vareman [Araman], Dökiren[Döğüdüren], Hacı İsmail, Bişkin, İnanlar köyleriyle Şeyhler Nahiyesi’nde müslüman halka zulmedip birçok erkeğin kulak ve burunlarını kestiklerini, gözlerini çıkarmak gibi türlü işkencelerle ahali önünde katlettiklerini, kadınlara toplu olarak tecavüz ettikten sonra işkenceyle öldürdüklerini, ziynet eşyalarını çaldıklarını, Karadere Köyü’nde küçük erkek çocuklarına tecavüz ettikten sonra hepsini diri diri kestiklerini, halkının kaçarak kurtulduğunu, Ütükler köyünü tamamen yaktıklarını, Mehterköy, Lazlar Köyü, Armakköy, Ömerağa Köyü ve Sıraköy’ü tamamen tahrip ettiklerini Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nden öğrenmekteyiz (www.kandıra.bel.tr/ktarih).

Çalışmamızın Konusu;

Şer‘iyye sicilleri Türk kültürünün bütün yönlerini ilgilendiren temelde hukuki ve adli belge özelliği taşımaktadır. Bundan dolayı yazdığımız tezin planında hukuki yazım kurallarının üzerinde önemli ölçüde durduk. Tezin içeriğini özetleyecek olursak, “381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili” çalışmamızı iki bölüm halinde inceledik.

Birinci bölümde şer‘iyye sicillerinin genel manada önemi, içeriği, ve özellikleri konusunda bilgiler sunulmuştur. Şer‘iyye sicillerinin mahiyeti hakkında bilgilere yer verildikten sonra Osmanlı Devleti’nden önce kurulan Türk Devlet’lerinde de sicil

(14)

yazma geleneğinin devam ettiği konusuna yer verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu geleneği hukuki disiplin altına aldığından ayrıca bahsedilmiştir. Sicillerin içinde yer alan dava konuları hakkında bilgiler verilmiştir. Şer‘iyye Sicillerini tutan kadının rolü, özellikle incelediğimiz Şeyhler Nahiyesi idari yetkilisi kadı vekili na’ibin önemi ve görevi, üzerinde önemle durulmuştur. Belge çeşitleri kadılara gönderilen ve kadıların tuttuğu belgeler şeklinde tasnif edilerek tek tek bunların ne olduğu, lügat ve terim manaları, nasıl yazıldıkları ayrıntılı bir biçimde anlatılmıştır.

İkinci bölümde ise, “381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili”

belgeleri bizzat ele alınmıştır. Belgelerin yazılış tarzına göre ve konularının durumuna göre değerlendirmesi yapılmıştır. Yazılışlarına göre, ilâm, hüccet, ma‘ruz, murâsele ve tereke şeklinde belgeler ayrılarak özellikleri örneklerle verilmiştir. İlâm belgeleri davalı ve davacıdan oluşan iki taraflı mahkeme kayıtları ve kadı hükümlerini içeren belgeler olarak incelenmiştir. Hüccet belgeleri ise, daha çok alım-satım anlaşmalarının genellikle anlaşma ile sonuçlanıp belgelendiği, noter tasdiki hüviyeti taşıyan belgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ma‘ruz belgelerinde ise, boş bulunan görevlere atamanın yapılmasını isteyen halkın bir nevi dilekçesi tarzındaki belgelerdir. Murâsele belgeleri ise, Şeyhler Nahiyesi’ne na’ib olarak görevlendirilen kişilerin yapmaları gereken vazifelerden bahseden belgelerdir.

Ayrıca konularına göre, Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi’nde içtimai, iktisadi, idari yapının durumu tablolar halinde değerlendirilmiştir. İncelediğimiz dönemde idari ve fiziki yapı, iskan durumu, nüfusu ve etnik dağılımı ele alındıktan sonra bölgede evlenme ve boşanma, vasi tayini, nafaka, velâyet, vekâlet, verâset işleri, nasıl yapıldığı belgelerde değerlendirilmiştir.

Tereke kayıtlarından o dönemin iktisadi yapısı hakkında önemli değerlendirmeler yapmaya çalıştık. Bölge insanının kullandığı eşyalar, geçim kaynakları ayrı başlıklar altında tablolar ve değerlendirmeleri ile birlikte verilmiştir. Tereke belgelerinde miras paylaşım işlemleri, sıralama yapılarak, eşyalardan bazıları ve fiyat karşılaştırmaları, menkul-gayri menkuller ve fiyat karşılaştırmaları, ürünler ve fiyat karşılaştırmaları, hayvanlar ve fiyat karşılaştırmaları, altın cinsleri ve fiyat karşılaştırmaları tabloları

(15)

yapılarak o günün iktisadi vaziyeti ana kaynaklardan yararlanılarak değerlendirmesi yapılmaya çalışılmıştır.

Çalışmamızın Metodolojisi;

Şer‘iyye sicilleri, Ankara Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Bölümü Şer‘iyye Sicili Kataloğu bölümünden alınarak mikro filmlere çekilmesi ile elde edilmiştir. CD’ye yüklendikten sonra foto shop programıyla görüntü netliği sağlanarak metnin transkripsiyon çalışmasına geçilmiştir. Transkrip çalışmamızda ise, şu konulara dikkat edilmiştir. Arap alfabesi karakterlerinden “ elif, vav, ye ” harfleri “ ^ ”, “ ayn ” harfi “ ‘

” hemze harfi ise “ ’ ” simgeleri ile gösterilmiştir. Ayrıca Arapça ve Farsça tamlamaları terkip oluşumuna göre düzenlenmiştir. Örneğin, Farsça tamlama “ Zikr-i âti ”, Arapça tamlama “Cemâziye’l-âhir ” şeklinde ve diğerleri de bu üsluba uygun olarak yazılmıştır.

Çalışmamızda belgenin aslında yer almayan yada silinmiş halde yer alan kısımlarına (silik) ifadesi yazılmıştır. Transkrib edemediğimiz kelimeler ise, aslından kesilerek yapıştırılmıştır. Örnek olarak bu şekilde verilebilir. Şer‘iyye Sicili 1.1 Nolu Belge

(16)

BÖLÜM I: GENEL OLARAK ŞER‘İYYE SİCİLLERİ’NİN ÖNEMİ İÇERİĞİ VE ÇEŞİTLERİ

1.1.Genel Olarak Şer‘iyye Sicilleri ve Önemi

Şer ‘ i mahkemelerin muameleleri ile ilgili şer ‘ i hüküm ve kararları içeren genellikle eni dar boyu uzun olan defterlere şer ‘ iyye sicilleri denir (Uzunçarşılı, 1981:116). Şer ‘ iyye sicilleri olarak üç temel kelimenin bilinmesi şarttır. Bu kelimeler mahdar, sicil ve sakktır. Aşağıda bu kelimeler kısaca incelenmiştir.

1.1.1 Mahdar

Sözlükte huzur yeri ve hazır olma, birçok kimse tarafından imzalanarak yüksek bir makama sunulan dilekçe anlamındadır (Sâmî, 1989:1302). Terim olarak ise; hukuki bir dava ile ilgili kayıtlar; tarafların iddialarını delillerini içeren, ancak hakimin kararına esas teşkil etmeyen yazılı beyanlardır (Akgündüz, 1988:17-18). İkinci bir mana olarak ise, her hangi bir mesele hakkında düzenlenen yazılı belgenin doğruluğunu ilam için, belgenin altında mecliste hazır bulunan ve meseleye vâkıf olan başta subaşı, çavuş ve muhzır gibi şahısların yazılı olarak takrir ettikleri şahadet beyanlarına ve imzalarına da denir. Şer‘iyye sicillerinde bu ikinci anlamdaki mahdarlar sıkça kullanılmıştır (Akgündüz, 1988:17).

1.1.2 Sicil

Sözlükte okumak, kaydetmek, karar vermek demektir. Terim olarak ise insanlar ile ilgili hukuki olayları, kadıların verdikleri karar suretlerini, hüccetleri ve yargıyı ilgilendiren çeşitli kayıtları içeren defterlere denir.

(17)

1.1.3 Sakk

Sakk kavramı Farsça “çek” kelimesinin arapçalaştırılmış şeklidir ve sözlükte berat, hüccet kısaca yazılı belge manalarını ifade eder (Akgündüz, 1988: 17-18). Hukuki terim olarak, şer ‘ i mahkemeden verilen ilâm, berat, kadı hücceti ve bu gibi yazılardaki tabirler anlamına gelir (Devellioğlu, 2005:915).

Şer ‘ i mahkemelerin bu sicilleri Osmanlı Devleti zamanında idari teşkilatın birimi olan her kazada kadılar tarafından tutulmuştur (Yaman, 1938:153). Kadıların verdikleri ilâm, hüccet, ve cezalarla görevleri gereği tuttukları kayıtları ihtiva eden bu defterlere şer ‘ iyye sicilleri dendiği gibi kadı defterleri, mahkeme defterleri ve zabt-ı vekâyi sicilleri ismi de verilmiştir (Bayındır, 1986:1).

İslam hukukunda yazılı belgelerin düzenlenmesinde takip edilecek usul fıkıh kitaplarında “e’ş–şurût” ve “kitabü’l-mehâdır ve’s–sicillat ” başlığı altında incelenmiştir (Akgündüz, 1988:18).

Kadılar tarafından tutulan bu belgeleri, daha önce de Anadolu Selçuklu Devleti zamanında da halkın her şekilde işini hallettiği idareler ve kazalar da müesseseler de görmekteyiz. Böylece Osmanlı Devleti’nin teşkilat ve müessese itibariyle Anadolu Selçuklu Devleti’nin devamı niteliğinde olduğu ve kadının kazada önemli selâhiyyeti olan devlet memuru olduğunu anlamaktayız (Yaman, 1938:153).

Bu siciller 15. asrın sonlarından başlayıp 19. asrın sonlarına kadar en az dört asırlık Türk Tarihi’nin, Türk içtimai, iktisadi, siyasi hayatı hakkında bilgiler sunan ana kaynaklardandır. Sicillerde idari teşkilatımızdan kazâ sancak, eyalet taksimâtı beyler beylik, sancak beyliği kazalarda kadılık daha sonraları voyvodalık teşkilatlarını da bu sicillerden öğrenebiliriz. Bu sicillerin en mühimleri 19. asır ortalarına kadar gelenleridir.

Siciller, yangın, tahrip, bir taraftan diğer bir tarafa götürülmesi sırasında çok miktarda yok olmuştur. Ancak bir çoğu elimizden çıkmış olsa bile mevcut olanlarıyla Türk tarihini aydınlatma yeterli olacaktır (Uzunçarşılı, 1935:366-367).

(18)

Sicillerin daha evvelleri de tutulmuş olması gerekirdi, ancak bunlar bize intikal edemediği için sadece bu tarihten sonraki devirlere ait belgeleri içermektedir (Yaman, 1938:153). Bundan dolayı her il ve kazâ merkezindeki mahkeme sicilleri o bölgenin en önemli ve en kuvvetli tarih kaynaklarındandır (Uzunçarşılı:1935:366).

Sicil defterlerine vakfiye, nafaka, miras davaları, resm-i kısmet, ilâm, nikah vs. şer‘i mahkemelerde özel bir usul kaide altında kaleme alınır ve bu kaleme alma tarzına da sakk-i şer‘i denirdi (Uzunçarşılı, 1981:116). Başlangıçta ilâm ve hüccetler öncelikli olarak bütün kayıtların düzenlenmelerini ve yazılış şekillerini açıklayan örnekler yazılarak sakk kitapları basılmış, ve bir düzen oluşturulmuştur. Böylelikle her kadının kendi bildiğine göre belge düzenlemesinin önüne geçilmiş ve şer‘iyye sicillerindeki kayıtlarda bir birlik sağlanmış, söz konusu numunelere genellikle uyulmuş pek az farklılıklar meydana gelmiştir (Akgündüz, 1988:18).

Daha sonra Osmanlılar bu yazılı düzenlemeleri fıkhın bütün konuları ile ilgili belge çeşitlerini Türkçe olarak düzenlemiş ve bunları kitap haline getirmiştir. Böylece kullanılacak kelimelere kadar şer‘iyye sicillerinde üslup birliği oluşturulmuştur (Bayındır, 1986:2).

Tanzimat’tan sonra şer‘i mahkemelerine ait sicil defterlerinde öncekilerden farklılıklar görülmektedir. Eski tarihli sicil defterlerinde vakıf tescili dışındaki bütün kayıtlar bir sayfanın yarısını geçmediği hatta çoğu zaman bir sayfaya beş, altı, yedi hatta sekiz hukûki muamelenin kaydedildiği görülmektedir. Eski defterler Kadının cübbesinin cebine girecek ölçüde küçük, dar ve uzuncadır (Akgündüz, 1988:19).

Ancak Tanzimat ’ tan sonra mahkemelerin son kararlarında şahitleri gizli ve açık olarak tezkiye eden kişilerin isim ve adresleri yazılmış gerekçe daha geniş tutulmuş olduğundan ilamlar ve hüccetler daha çok yer kaplamış dolayısıyla şer‘iyye sicil defterleri de eskisine göre daha büyük ve hacimli hale gelmiştir (Bayındır, 1986:2).

İncelemiş olduğumuz “381 nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili Defteri” de bu şekilde büyük ve hacimli bir şer ‘ iyye sicilidir.

(19)

Tanzimat Fermanı ile bütün şer‘iyye mahkemeleri yeni bir yapıya kavuşturulduktan sonra yetki ve vazifeleri yeniden belirlendi. 1870 yılında Nizamiye Mahkemeleri kurulunca iki ayrı adli mahkeme farklı sahalarda yargı görevini yürütmekle görevlendirildi. 1873 yılında şer‘iyye mahkemelerinin bir üst mahkemesi olan Meclis-i Tedkikât-ı Şer‘iyye mahkemesi kuruldu. 1916 yılında Kazaskerlik ve Evkâf Mahkemeleri de dahil olmak üzere bütün şer‘iyye mahkemeleri, Adliye Nezâretine bağlandı ve Temyiz Mahkemesi’nde şer‘iyye adıyla yeni bir mahkeme kuruldu ve bu mahkeme 1919’da tamamen ortadan kaldırıldı (Cin ve Akgündüz, 1989:236).

Osmanlı Devleti’nde şer‘i mahkemelerde şer‘i ve hukûki bütün meseleler Hanefi Mezhebi üzere halledilirdi. Bu şer‘i mahkemelerden başka da mahkeme yoktu (Uzunçarşılı, 1981:83). Şer‘i mahkeme sicillerinin incelenmesinden anlaşıldığı üzere kadılar hem kazaî ve hem de idarî işlere bakmak vazifesi ile mükellef oldukları için sadâretten, kadı askerlikten, beyler beyliğinden, validen vs., makamlarından gelen her emri saklıyorlar ve ona göre hareket etmek üzere suretlerini defterlere, sicillere kaydediyorlardı (Yaman, 1938:154).

Herhangi bir beylerbeyine veya eyalete yahut sancak ve kazaya hükümet tarafından gönderilen ve hüküm denilen emirlerin sırf askeri mahiyette olanlardan hemen hepsi kadılara yazılırdı; kadılar şer‘i işlere memur oldukları gibi hükümetin o kazada icra kuvveti vazifesini de üzerlerine almış bir memur idiler. Zaten kazâ ismi de ondan dolayı verilmiştir (Uzunçarşılı, 1935:366).

İslam hukûki esaslarına göre kazanın zaman ve mekanla kayıtlı olması icap ettiğinden kadılar geldikleri sancak ve kazada belli bir zaman için kalıyorlar ve geldikleri tarihten ayrılış tarihlerine kadar geçen zaman içinde tuttukları belgelerin kendilerine mahsus olan defterlere tespit ediyorlardı (Yaman, 1938:154).

Kadılar, şehir ve kasabaların belediye işleri, bugünkü noterler gibi vekâletnâmeler, alım-satım muamelelerinin tanzimini yaparlardı. Hükümetin mahalli her hangi bir iş hakkında göndermiş olduğu fermanların uygulaması da bu kadılar tarafından yapılırdı (Uzunçarşılı, 1981:83).

(20)

Siciller incelendiğinde Kadı’nın vazifesine başlar başlamaz ilk iş olarak, adını, sanını ve vazifeye başladığı tarihi bu defterin ilk sayfasına kaydetmek olduğu ve vazifesinden ayrılması üzerine defterin de ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Mevcut sicilleri hemen büyük bir kısmında bir tarafta hukuki meseleler; diğer tarafında da emir, buyrultu ve fermanlar yazılmaktadır. Mütesellim buyrultuların, bugünkü manada ticaret, ceza ve hukuk davalarının; harp zamanlarında sancak ve kazâ itibariyle o kazâ ve sancağın hissesine düşen imdâd-ı seferi, hazar zamanındaki imdâd-ı hazari hisselerinin, her türlü vakfiyelerin, iktisadî meselelerinin devlete ait kale, sur ve diğer resmi kurumların inşa tamir vesair masrafların zabıta vakaları, isyanlar nakilleri için alınan tedbirlerin, muallim, müderris, imam hatip ve müezzin nasb ve tayinleri gibi bir çok hususla ilgili işlerin burada yer aldığı görülmektedir (Yaman, 1938:154).

Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasında en büyük kadılık önce İznik sonra Bursa Kadılığı, ve zapt edilen yerlerde de ikinci üçüncü derecede de kadılıklar oluşturulmuştur. Kadılar tarafından yönetildikleri için kazâ ismi ile anılan yerler daha sonra ilçe adını almıştır. Kadılara hakimü’ş-şer‘i yada ale’l-ıtlak hâkim denilmiştir (Uzunçarşılı, 1981:83).

Osmanlı Devleti’nin idari mali siyasi ve kültür müessese ve teşkilatının baş kontrolü olan kadıların görevleri hakim olarak bütün davalara bakmak ve adli işleri görmekti.

İdari vazifesi ise Osmanlı Divan Hükümeti ile halk arasındaki münasebetleri sağlamaktı. Kazâ merkezlerinin Belediye Reisliği görevini de yaparlardı (Akdağ, 1955:

1-2).

Kadılar medrese tahsili görüp icazet alarak tayin edilirlerdi. Medreseden çıkıp Kazasker Divânı’na gelenler, müderris olmak istemeyip kadılık etmek isterlerse direk kazâ kadılıklarına tayin edildikleri gibi bir müddet müderrislik edip daha sonra kadı olmak isteyenler de müderrisliklerinin derecesine göre kazâ, sancak veya eyaletlerden birinsin kadısı olurlardı (Uzunçarşılı, 1981:87).

(21)

Şer‘i mahkemelerde kadıların tuttuğu defterlerde hüccetler hakimin belli bir hukûki dava ve anlaşmazlıktaki tespit zabıtlarını; ilamlar kadıların verdikleri hüküm suretlerini;

maruzlar, başta ceza hukuku olmak üzere daha çok kamu hukukuna ait karar ve zabıtlar, fermanlar ise, Padişah’ın belli konularda kadılara hitaben yazdığı emirleri ifade etmektedir. Siciller nazari hukûkun uygulamadaki en güzel örnekleridir (Cin ve Akgündüz , 1989:376).

Mahmeke-i şer‘iyyelerde kadılar nâmına çeşitli hizmetlerde vazife gören na’ibler vardır.

Na’ib vekil demektir. Na’ibin bir veya birkaç olması kadının tayin edildiği kazanın büyük veya küçük olmasına, yapılacak muamelelerin geniş olup olamamasına bağlı idi.

Bundan dolayı kazâ, sancak ve eyalet kadılarının na’ibleri ona göre idi.

Na’ibler vazifelerinin durumuna göre Kazâ Na’ibl’eri, Kadı Na’ib’leri, Mevâli Na’ib’leri Bâb Na’ib’leri, Ayak Na’bi’leri, Arpalık Na’ib’leri olarak başlıca altı kısımdır.

Bunlarda en önemlisi Kaza Na’ib’leri, incelemiş olduğumuz “381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili” ’nde sıkça rastladığımız memurdur. Kadıların kendi kazaları dahilinde nahiyeleri na’ib ismiyle tayin ettiği memura iltizama verip o memur, kazâ kadısı adına o nahiye’nin şer‘i muamelelerine bakardı. Kadı Na’ib’i kadının yanında bulunup icabında ona vekalet eder yahut herhangi bir şer‘i muameleye bakmak üzere kadı tarafından köylere gönderilirdi. Kadı Na’ib’leri kazalarda aynı zamanda Bâb Na’ib’liğini de görürdü (Uzunçarşılı, 1981:117).

Şer‘iyye sicillerinde en dikkat çeken bölümlerden bir tanesi de tereke kayıtlarıdır.

Tereke kayıtları yapılırken, miras paylaşımlarının yapılarak sicillere kaydı için görevlendirilmiş kişiler vardır. Vefat etmiş bir kimsenin terekesini varisleri arasında taksim eden şer‘i memura “Kassâm” adı verilirdi. “381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili”nde tereke kayıtlarında Kassâm’ın yapmış olduğu miras paylaşım muameleleri oldukça fazladır.

(22)

Kassâmlar Osmanlı Devleti Şer‘iyye Teşkilatı’nda iki türlü idi. Birincisi Kazasker Kassâmları bir diğeri de Mahallin Kadılığı’nda yani şer‘i mahkemelerde bulunan Kassâmlar idi. Kazaskerlere mensup askeri sınıfın terekesini vârisleri arasında taksim eden Kazasker Kassamları her kazâda yada birkaç kazâda ayrı ayrı bulunurlardı.

Rumeli’dekiler Rumeli Kazaskeri, Anadolu’dakiler Anadolu Kazaskeri tarafından tayin edilirlerdi. Bunlar topladıkları kısmet-i askeriyye’yi bulundukları kadılığın sandığında saklayarak gelen Askeri Kassâm Müfettişleri’ne kadı veya na’ib tarafından teslim edilirdi (Uzunçarşılı, 1981:121-122).

Ayrıca her kadılıkta müstakil bir kassâm defteri vardı. “381 Nolu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili”nde özellikle üçüncü bölüm olarak incelediğimiz belgelerde ismine sıkça rastladığımız bu defter “Bâ‘is-i defter-i kassâmı oldur ki”

şeklinde ifade edilmiş olup Kandıra Kazâsı’nda bu defterin nahiyeleri de içine kapsayacak şekilde kayıt altına alındığı anlaşılmaktadır.

1.2. Genel Olarak Şer‘iyye Sicillerinin İçeriği

Şer‘iyye sicillerinin içeriğine bakacak olursak kadı ve na’ibler tarafından halkın meseleleri, ihtiyaçları ve ihtilafları ile ilgili olarak tutulan belgelerin eyalet merkezi ile sancak ve kazâlardaki şer‘iyye mahkemelerinin her çeşit zabıt ve kararları, vakfiye, vakfa ait alacak davaları, vakıf mukata‘aları, vakıf ve hayrata, tımar tevcihâtına ait işlemlere, inzibat, zahire ve amele tedâriki, hayvan sevki, menzil emirleri, asker toplanması, narhlara ve diğer ihtiyaç maddeleri ve eşyalarının imallerine, imal ve satan sanayi ve ticaret erbabının, çarşı ve pazarların kontrol ve murâkabelerine, belediye işçileri, iktisadi işler, kefalet, vekaletname, mukavele, borçlanma, tereke taksimi gibi şer‘i muameleler, mahalle, köy, kasaba ve şehirlerin isimleri ile mahallin erkek, kadın, çocuk, müslim, gayri müslim adları, unvan ve lakabları, camii, medrese, han, hamam, hastane, köprü ve yol gibi hayır müesseselerinin inşaatı ve tamiri dolayısıyla tutulan defterlere yazılmış, hastalar ve cerrahlar arasında düzenlenen anlaşmalar, önemli şahısların, hal tercümeleri, tayin ve aziller, defterin kenarına yazılan şiirleri kapsamaktadır (Özbilgen, 1985: 22).

(23)

Merkezden kadılığa gönderilen ve sicil defterine kaydedilen emir, ferman ve beratlar;

şehir işlerini idare eden sancak beyi, kadı na’ib, müftü, âyan, müderris, dizdar gibi memurların tayin, azil, nakil, tezkiye ve mallarının zabtına dair evraklar, sefere ait emirler, vergiler, sefer için halktan toplanan erzak tedariki, aşiret ve zımmîlere dair emirler, savaşın gidişatı ile ilgili emirler, esnaflara satılan mallara ve çevrede yetişen ürünlere, fiyatlara dair hükümler sancak dahilinde meydana gelen hastalık, sel baskını, çekirge, kuraklık, yangın gibi olaylara dair ferman, berat, resmi mektuplar divan tezkeresi gibi hükümet merkezinden gönderilmiş olan emir ve yazı bu defterlere kaydedilmiştir (Çağatay Uluçay, 1953:291-292).

1.3. Genel Olarak Şer‘iyye Sicili Belge Çeşitleri

Şer‘iyye sicillerinde yazılı kayıtları iki gruba ayırarak inceleyebiliriz. Kadılar tarafından mahkemede kayıt altına alınan yazılı belgelerdir. Bunlarda kendi aralarında; hüccet, ilam, ma‘rûz, murasele ve diğer kayıtlar şeklinde ayrılır.

Bir diğeri grup ise kadıların kendilerinin yazmadığı, kadılara hitaben gönderilen ve sicillere kaydedilen belgelerdir. Bunlarda kendi aralarında; ferman, berat, buyruldu, tezkire, temessük şeklinde ayrılırlar.

Biz bu iki ana grubu ayrı ayrı inceleyecek olursak önce kadılar tarafından tutulan kayıtlara bakmamız gerekir.

1.3.1.Kadılar Tarafından Kayıt Altına Alınan Yazılı Belgeler 1.3.1.1. Hüccet

Lugatta sened, vesika ve delil anlamını taşımaktadır (Devellioğlu, syf 388). Terim olarak ise, iki manası vardır. Birincisi, şahitlik ikrar, yemin ve yeminden kaçma gibi bir

(24)

davayı ispat eden hukuki delillere denir. Bu manada şahidin, tanığın eş anlamlısıdır.

İkinci ise, kadının hükmünü (kararını) içermeyen, taraflardan birinin ikrârını ve diğerinin bu ikrârının tasdikini içeren ve üst tarafında bunu düzenleyen kadının mühür ve imzasını taşıyan yazılı belgeye hüccet denir (Akgündüz, 1988:21).

Hüccetler, esasen mahkemelerin noterlik çalışmalarının ürünüdür. Bunların en önemli özelliği hakimin hükmünün bulunmayışıdır. Çok çeşitli konuları içeren bu belgelerde alım, satım, kira, nafaka, vekâlet, vasiyet, kefâlet, şehadet, ferağ(hukukta bir mülkün tasarruf sahip olma hakkını başkasına terk etme), borç, hibe, rüştün ispatı, nezir, keşif, sulh, irsaliye, (Kütükoğlu, 1994:350) ikrar, istidâne, vasî ve kayyım tayini, ferağ-ı kat‘i, ferağ, bi’l-vefâ, fekk-i vefâ, (satım akdini bozma) havale-i deyn, hibe ve teslim, ibra, vs.

konuları içermektedir (Bayındır, 1986:12).

Bir hüccette bulunması gereken metin özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz.

• İlk önce kadının imzası ve mührü hüccetlerin üst tarafında mutlaka bulunur (Akgündüz, 1988:21).

• Daha sonra konunun anlatılmasına geçilir (Kütükoğlu, 1994:350).

• Tarafların adı ve adresleri yazılır.

• Tarafların icap kabulleri varsa hukuki muamelenin şekli, şartları, teslim ve tesellüm işlemleri yazılır.

• İkrarda bulunan tarafın karşı tarafı ibra (temize çıkarılma) ettiği ve konunun çekişme konusu yapılamayacağı belirtilir.

• Hüccetlerin sonunda yazılış tarihi kaydedilir.

• Tarihin hemen altına “Şuhûdu’l-Hal” başlığı ile şahit olanların isimleri yazılır (Bayındır, 1986:12-13).

1.3.1.2. İlam

Lugatta “bildirme, anlatma” anlamındadır. Hukuki terminolojide ise bir davanın mahkemece nasıl bir hüküm ve karara bağlandığını gösteren resmi vesika demektir

(25)

(Devellioğlu, 2005:426). Terim olarak ise, şer‘i bir hükmü ve altında kararı veren kadının imza ve mührünü taşıyan yazılı belgeye ilam denmektedir (Akgündüz, 1988:29).

Osmanlı resmi yazışmalarında kadıların şer‘i mahkemede görüşülen bir davanın kararını tasdik maksadıyla bir üst makama yazdıkları yazılara ilam denmiştir. Ancak üst makamlara sunulan ilamlar arz niteliğindedir (Kütükoğlu, 1994:345).

Her ilam belgesi davacının iddiasını, dayandığı delilleri, davalının cevabını ve def‘i söz konusu ise def‘inin sebeplerini, son kısımda verilen kararın gerekçelerini ve nasıl karar verildiğini içeren belgedir. En önemli özelliği hakimin kararını taşıyan belge olmasıdır.

Hüccet belgesinden bu özelliği ile ayrılmaktadır (Akgündüz, 1988: 299).

Mahkeme esnasında tarafların ve şahitlerin ifadeleri mahkeme tarafından tutanağa geçirileceğinden, verilecek ilamın bu kayıtlara aykırı yanı bulunmaması için hakimin tutanakları tekrar tekrar inceleyip yazacağı ilamla karşılaştırması gerekir (Bayındır, 1986:3).

İlamda yer alan unsurları şu şekilde sıralayabiliriz.

• En başta e’l-kab (lakap) yer alır.

• Davacının kimlik tespiti daha sonra da davalının kimlik tespiti yapılır.

• Dava konusu ve davalının cevabı yazılır.

• Davalı davacının iddiasını ya kabul eder yada karşı dava açar.

• Eğer davalının iddiayı inkar etmesi söz konusu durumunda hakim davacıyı ispata çağırır, bu durumda şahitlerin dinlenmesine geçilir. Davacı şahitlerle iddiasını ispat edemezse, davalıdan yemin etmesi teklif olunur.

• Bunlardan sonra ise hüküm kısmı yer alır.

• Hükümden sonra Arapça ya da yazı ile tarih kısmı bulunur.

• Kadının yada na’ibin imza ve mührü yer alır (Kütükoğlu, 1994:345-346).

(26)

1.3.1.3. Ma‘rûz

Lugatta “arz olunmuş, arz olunan” anlamına gelmektedir (Devellioğlu, 2005:582).

Terim olarak ise, kadı tarafından kaleme alındığı halde kadının kararını taşımayan ve hüccet gibi hukuki durumun tespiti açısından yazılı delil kabul edilemeyen ve sadece kadının icrâ makamlarına idari bir durumu arz ettiği yazılı kayıtlara veya halkın icra makamına yahut kadıya hitaben yazdığı şikayet dilekçelerine denir. Kısaca astın üste yazdığı bir isteği veya bir durumun arzını taşıyan yazılı belge ve kayıtlardır. Buna ma‘rûz dendiği gibi arîza veya arz da denir, ve genellikle çoğulu olan ma‘rûzat kelimesi kullanılır.

Ma‘rûzların ilamlardan farkı kadının kararını taşımasıdır. Genellikle ilamlarla karıştırılmaktadırlar. Hicrî 11. asırdan sonra ilamlar “ma‘rûz-ı Dâi-i Devlet-i Âliyyeleridir ki” diye başlamaktadır. Bazı araştırmacılar ceza hukukuna ait olan ve başında ma‘rûz diye yazılan ilamları nâ’ibler tarafından kadılara yazılan soruşturma zabıtları olarak göstermişlerdir. Aslında bunlar ceza hukukuna ilişkin mahkeme ilamlarıdır. Ve na’ib’ler tarafından padişaha veya sadrazama arz edilmiş kararlardır (Akgündüz, 1988:29).

İçerdiği konulara bakacak olursak halkın mahkemelere yaptığı şikayetlerin, kadının emriyle görevlilerce yapılan keşif ve tahkikat raporlarının na’iblerin ceza konularında yürüttükleri soruşturma ve kadının tasvibine bağlı olarak verdikleri hükümlerin kadılar tarafından bir üst makama arz edilmesi ma‘rûzlarda yer alan konulardır (Kütükoğlu, 1994:218-219).

Ma‘rûz belgelerinde yer alan unsurlara gelince;

• Önce arzın muhatabına göre hangi makama yazıldıysa o makama ait e’l-kab yer alır.

• Konuya girilerek izah yapılır.

• Ma‘rûzların bitiş formülleri ise yazılan makama göre değişir.

• Daha sonra tarih yer alır.

(27)

• Sol alt köşede arz sahibinin adı ve vazifesini içeren bir imza yer alır (Kütükoğlu, 1994:219).

1.3.1.4. Murasele

Lugatta “haberleşmek, mektuplaşmak ve resmi kadı mektubu” anlamına gelmektedir (Devellioğlu, 2005:732). Tayin edildikleri kadılık görevini yine resmi bir yazı ile na’ibe devredilmesi konusunda, kadılar na’iblere murasele gönderebilirler. Ya da merkezden gelen bir ferman üzerine herhangi bir sanığın yakalanması için mahallin voyvodasına ya da kethüdâsına resmi yazı da murasele olmaktadır. Kısacası Osmanlı şer‘i mahkemelerinde kadıların birbirleriyle yaptıkları yazışmaların adıdır (Akgündüz, 1988:38).

1.3.1.5. Diğer Kayıtlar

Diğer kayıtlar olarak tereke kayıtlarını görmekteyiz. Tereke kayıtları belli bir usul içersinde kaydedilmiştir. Lugatta “Ölen kişinin bıraktığı şey” anlamına gelmektedir (Devellioğlu, 2005:1084). Diğer bir tabirle “muhallefat” veya “metrûkat” olarak kayıtlarda yer alan terekeler o dönemde yaşayanların bıraktıkları eşyaların isimlerini ve kıymetlerini günümüze kadar ulaştıran önemli belgelerdir.

Yer alan unsurlar;

• Önce gayri menkul büyükten küçüğe doğru sıralanır.

• Ardından büyük baş ve küçük baş hayvanlar belirtilir.

• En son olarak da bırakılan eşya özelliğine, cinsine, adedine, fiyatına göre karışık olarak sıralanır ve toplam mal fiyatı yazılır.

• “Minhe’l-ihracat” denilerek toplam malın yekününün dışında kalan bölüm çıkarılır. (Borçlar, cenaze masrafları, vergiler, mihr-i müeccel vs.)

• “Li’t-taksim beyne’l-verese” denilerek miras varisler arasında paylaştırılır.

(28)

1.3.2. Kadılara Hitaben Gönderilen Belgeler

1.3.2.1. Ferman

Lugatta “emir, buyruk; Padişah tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu”

demektir (Devellioğlu, 2005:260). Aynı zamanda tevkî, nişân ismi de verilen fermanlar, İslam Hukuku tarafından padişahın kendisine tanınan içi boş yasama yetkisine dayanarak veya icra kuvvetinin başı olarak kaleme aldığı veya şer‘iyye sicillerinde “evâmir ve ferâmin” diye zikredilen hükümlerdir. Padişahtan gelen tuğralı emirlere de ferman denir (Akgündüz, 1988:39).

1.3.2.2. Berat

Lugatta “[eskiden] rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman anlamında olup çoğulu berevât’tır (Devellioğlu, 2005:85).

Bu tür belgeler nişan olarak ta adlandırılmıştır. Padişah tarafından bir memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muafiyetin verilmesi şeklinde düzenlenen üzerinde padişah tuğrasının yer aldığı belgelerdir (Kütükoğlu,1994:124).

1.3.2.3. Buyruldu

Padişahların emirlerine dayanarak sadrazamların bazı hususları kadılara anlatması, hatırlatması, demek olan buyrultu, sadrazamların yazılı emirleridir. Aslında sadrazam, kaptan-ı derya, vezir, beylerbeyi ve kazasker gibi devlet erkanının yazılı emirlerine buyrultu denir (Akgündüz, 1988:44).

(29)

1.3.2.4. Tezkire

Lugatta, “hatırlatma, hatırlatılma, hatıra getirme” demektir (Devellioğlu, 2005:1106). Daha çok üstten alta ve aynı seviyedeki makamlar arasındaki yazışmalardır. Aynı şehirdeki resmi kurumların birbirine yazdıklara yazılara

“tezkire”, farklı şehirlerle yapılan yazışmalara “tahrîrat” denir (Akgündüz, 1988:46).

1.3.2.5. Temessük

Lugatta “tutunma, sarılma bir diğer ifade ile borç senedi” anlamına gelmektedir (Devellioğlu, 2005:1073). Şer‘iyye sicillerinde ise mirî arazide ve gayr-ı sahih vakıflarda tasarruf hakkı sahiplerine yetkili makam veya şahıslar tarafından verilen belge demektir. Daha sonraları tapu tabiri kullanılmıştır (Akgündüz, 1988:48).

1.3.2.6. Diğer Kayıtlar

Şer‘iyye sicillerinde geçen memur izinleri, vergi ve cizye toplanması, müderris tayini, ihtida işlemleri vb. kayıtlar bu sınıfa girip önemli kaynaklardandır (Bayındır, 1986:26-27).

(30)

BÖLÜM II: 381 NOLU KANDIRA KAZÂSI ŞEYHLER NÂHİYESİ ŞER‘İYYE SİCİLİ

“381 No’lu Kandıra Kazâsı Şeyhler Nahiyesi Şer‘iyye Sicili’nin” ilk 100 sayfası 26 Zilhicce 1302 (6 Ekim 1885) senesinde başlayıp 5 Zilka‘de 1310 (21 Mayıs 1893) senesinde sona ermiştir. Belge sayısı 195, yazı şekli rik‘a olup sade bir dil kullanılmıştır. Defterde dört farklı gruplandırma yapıldığından karışmaması için dört grup halinde incelenmiştir. Birinci bölümde 60 belge, ikinci bölümde 48 belge, üçüncü bölümde 24, dördüncü bölümde 63 belge bulunmaktadır. Numaralandırma şekli ise (1.3) birinci bölüm üçüncü belge, (2.25) ikinci bölüm yirmi beşinci belge, (3.10) üçüncü bölüm onuncu belge, (4.52) dördüncü bölüm elli ikinci belge vb. şekilde düzenlenmiştir.

Ayrıca ikinci bölümde iki belge dört ve iki belgede beş olarak yazılmıştır. Bunlarda (2.4.1) ikinci bölüm dördüncü belgenin birincisi, (2.5.2) ikinci bölüm beşinci belgenin ikincisi şeklinde belirtilmiştir. Siciller Ankara Milli Kütüphane’den alınmıştır.

2.1. Defterdeki Belge Çeşitleri 2.1.1. İlam Belgeleri

İlam belgeleri, hakimin davada verdiği kararını ve üstünde imza ve mührünü taşıyan belgedir. Davacının, davasını, delillerini, davalının cevabını, müdafaası varsa delillerini ve hakimin hükmünü ihtiva eder (Bayındır, 1986:3). İlamların içeriğini incelediğimiz belgelerle açıklamaya çalışalım.

İncelediğimiz belgelerde hakimin imzası bulunmakla birlikte bazı ilam belgelerinin alt tarafında mührü yer almaktadır (Bayındır, 1986:3). Belge 1.58’e kadar olan bölümde

her belgenin altında bir mühür bulunmaktadır. Üzerinde “S,M Hafız”

yazmaktadır. Bu mührün hemen üzerinde “bil mukabele aslına mutabık olduğu”

(31)

şeklinde yazı bulunmaktadır. Buradan aslına uygu olduğu belirtilerek asıllarının da bir yerde kaydedildiği anlaşılmaktadır. Belge 1.58’den sonra ise mühür yer almayıp sadece

4.46 nolu belgenin altında bir adet mühür bulunmaktadır. Bu mühür Şeyhler Nahiyesi yazısının hemen altındadır.

İncelediğimiz ilamlarda öncelikle davacının adresi, babasının adı, davanın görüldüğü yere niçin geldiği, nerede ikamet ettiği kaydedilmiştir. Belge 1.1. incelersek “Mahmiye- i İzmit Sancağı ve nefsi kasaba civarında sâkine bundan akdem vefât eden Esma Hanım bint-i Mustafa Efendi bin Abdullah’ın ber vech-i âtî hâzır vârisi olduklarını iddi‘â eden İzmit Sancağı dâhilinde ve Kandıra Kazâsı’na muzaf Şeyhler Nâhiyesi’ne tâbi‘ Bozburun Dîvânı Perdenli Karyesi sâkinlerinden Molla İsmail oğulları Mehmet Ali ve Ahmet Ağa bintân Salih Ağa ibn-i Abdullah nam kimesneler” denilerek burada aslen İzmit’te oturan Esma Hatun’un varisleri olduğunu iddia eden kişilerin adresleri ve isimleri, babalarının isimleri ile birlikte verilmiştir.

Davalının adı, davacının da adı, babasının adı, davacının adı ve adresinden sonra belgelerde zikredilmiştir. 1.1 nolu belgede görüleceği gibi “nâhiye-i mezbûrun Hükümet Konağı’nda ve ma‘kûd-ı şer‘-i şerîf-i enverde müteveffiye-i mezbûre Esma Hatun derûn-ı sâlifu’z- zikr nâhiye-i mezbûra tâbi‘ Hoca Karyesi sâkinlerinden ve nalbant esnafından Ali Ağa bin Halil Ağa mahzarında üzerine da‘vâ ve takrîr-i kelâm idüp”

denilerek davalının adresi, ne işle meşgul olduğu ve babasının ismi zikredilmiştir.

Dava konusu; belgelerde davacı ve davalının adı ve adreslerinden hemen sonra eksiksiz olarak davacının iddiası şeklinde yer almıştır. 1.1 nolu belgeden devam edersek

“müteveffiye-i mezbûre Esma Hâtun’un vâlidesi müteveffiye Fatma Hanım bizim kızkarındaşımız olup ol vechle müteveffiye-i mezbûre Esma Hanım’ın ve verâseti zevc- i metrûkü Hacı Rasîm Efendi ile zülâl-i amm cihetinde hâzirân bizlere münhasıra olup bizlerden başka vâris ve terekesine müstehak âheri olmamağla mûrisimiz müteveffiye-i mezbûre Esma Hanım’ın hayâtında merkûm Ali Ağa’dan cihet-i karzdan alacak hakkı olan altıyüz gurûş kable’l- ahz ve’l- istîfa vefât idüb meblağ-ı mezbûr zevc-i merkûm

(32)

Hacı Rasîm Efendi ile bizlere mûris olmağla meblağ-ı mezkûr altıyüz gurûşu merkûm Ali Ağa’dan bi’l-verâse hala talep ideriz su’âl olunub bizlere edâ ve teslîme merkûm Ali Ağa’ya tenbih olunmak muradımdır, dedikten sonra” denilerek alacaklı oldukları meblağın eksiksiz olarak kaydedildiğini görmekteyiz.

Davacının cevabı; bundan sonra davalı kişinin iddiasını ya kabul ya da reddedecektir, veya iddiayı hükümsüz kılacak şekilde karşı dava açacaktır. Bu üç türden belgeye de rastlamaktayız.

Davalı iddiayı tamamen reddetmişse ilamda şu şekilde belirtilmiştir. Belge 1.1.’i incelediğimizde “gıbbe’s- su’al ol dahi cevâbında cihet-i merkûmeden müteveffiye-i mezbûre Esma Hanım zimmetinde meblağ-ı mezbûr altıyüz gurûş deyni olduğu tav‘an ikrâr ve itirâf idüp yine müdde‘âyân-ı mezbûran Mehmet Ali ve Ahmet Ağaların ma’dâ verâset müdde‘âlarını inkâr etmeyle” denilerek iddiayı davalı kabul etmediğini belirtmektedir. Burada bir diğer konuda davalı iddianın bir kısmını kabul bir kısmını da reddetmişse yukarıdaki gibi belirtilmiştir. Yukarıda tamamen kabul yada tamamen reddetme yerine bir kısım borçları kabul edip diğer iddiaları kabul etmeme görülmektedir.

Davalı davacının iddiasını kabul yada reddetme yerine karşı dava açtığında belgelerde şu şekilde belirtilmiştir. Belge 4.20’yi incelediğimizde “gıbbe’s-su’âl mezbûr Kadir dahî cevâbında müdde‘iyye-i mezbûreyi ber-vech-i muharrer nefsine nikâh ve tezvîc ve kabûl eylediğini ikrâr lakin mezbûre iş bu tarihten iki sene mukaddem Ramazan-ı şerîf’in bayram gününde baliğa olup akd-ı şerîfde mütecebbire olmadığını ikrâr eyledi diyu def‘ ile mukâbele eylediğinden müdde‘î-i aleyhim merkûm Kadir’den def‘i meşrûhasına mutâbık beyyine taleb olundukta beyyineden izhâr-ı acz iderek tahallüka dahi tâlib olmamağla müdde‘iyye-i mezbûre Halime’’den ber-vech-i muharrer müdde‘âsına mutâbık beyyine taleb olundukda” denilerek davalı davacının iddiasını kabul etmeyip karşı dava açtığını görmekteyiz. Böylece davacı kimsenin mahkemede kendisine dava açılmış duruma düştüğü anlaşılmaktadır.

(33)

İlamda davalı iddiayı kabul etmeyip davacıdan davayı ispat etmesini isteyebilir.

Belgelerde bu duruma da rastlamaktayız. Belge 1.1’de “müdde‘âyân-ı mezbûrân ber- minvâl-i muharrer verâset-i mezkûre müdde‘âlarına mutâbık beyyine talep olundukda”

denilerek davacıdan davasını ispat etmesi istenmektedir.

İlamlarda yer alan bir diğer bölümde ispat vasıtalarıdır. Dava şahitlerle ispat edildiği taktirde şahitlerin ve babalarının isimleri, cinsiyetleri, mensup oldukları din ve bulundukları adres ilama yazılır. 1.1. nolu belgeyi incelemeye devam edersek “sâlifu’l- beyân Bozburun Dîvânı İmamı Salih Efendi bin Hakkı Efendi ve Muhtar Halil Ağa bin Mustafa Ağa ve Ahmet Çavuş bin Abdullah ve Emin Çavuş bin Hüseyin Usta Ahmet Çavuş Ömer Ağa nâm mezkûrûn sırren ve ba‘dehu mezbûrun ve sâ’irlerden alenen lede’t- ta‘dîl ve’t- tezkiye adl ve makbûlü’ş- şehâde eyledikleri ihbâr olan dîvân-ı mezkûrun Perdenli Karyesi sâkinlerinden orta boylu kumral sakallı kırkbeş yaşlarında Karabacakzâde Ferhat Efendi bin Emin Ağa ve kırk yaşında orta boylu sarı sakallı Mehmet Ağa bin Hüseyin Usta bin Abdullah nam kimesneler liecli’ş- şehâde meclîs-i şer‘-e hâzirân olup işhâd olunduklarında fi’l- hakîka iş bu müdde‘âyân-ı mezbûrân müteveffiye-i mezbûre Esma Hanım’ın vâlidesinin ve li-ebeveyn erkarındaşlarıdır.

Babalarının ismi Salih’dir. Ve vâlidelerinin ismi Fatma Hâtun’dur. Ol vechle müteveffiye-i mezbûre Esma Hanım’ın verâseti zevc-i merkûm Hacı Rasîm Efendi ile zül ve ehlim cihetinde mezburân Mehmet Ali ve Ahmet Ağalara münhasıradır. Ve bundan başka gayrı vâris ve terekesine müstahak âheri olduğu bizim ma‘lûmemiz değildir. Bizler bu husûsu bu vech üzere şâhitleriz. Şehâdet dahi ederiz.” denilmektedir.

Burada şahitlerin davalıyı tanıyıp şahitlerin isimleri, baba isimleri, yaptıkları iş ile birlikte verdikleri ifadeler kaydolmuştur. Böylece şahitlerin sadece şahadetleri ispat için yeterli olmaması düşünülüp ona göre verdikleri ifadeler önem arz etmiştir. Burada diğer bir konuda güvenilirliklerine başvurulan kişilerin isimlerinin zikredilmesidir.

İncelediğimiz ilamlarda ba‘de’t-ta‘dil ve’t-tezkiye ifadesi ile şahitlerin güvenilirlikleri incelenmiştir. İncelemesi yapılan kişilerin babalarının isimleri, adresleri, meslekleri de belirtilmiştir. Belge 4.17’de “müdde‘iyye-i mezbûre Ayşe Hatun’dan ber-vech-i muharrer müdde‘âsına mutâbık beyyine taleb olundukda evvelâ bâ varaka-i mestûre mensûb oldukları Karye-i mezbûr Muhtarı Nuh Efendi ibn-i Mehmed Ali ve İhtiyâr

(34)

a‘zâsından Nuh Efendi ibn-i Abdullah ve Mustafa Ağa ibn-i Sâlih Ağa’dan sır’an ve ba‘dehû merkûmanlar ile Aziz Efendi ibn-i Mustafa Ağa ve Ali Efendi ibn-i Mehmed Ağa ve Ali Ağa ibn-i Abdullah’tan alenen lede,’t-ta‘dîl ve’t-tezkiye adl ve makbûlü’ş- şehâde idükleri iş‘âr ve ihbâr olunmağın” denilerek şahitlerin güvenilirlikleri için şahitlerin şahitleri, babalarının isimleri adresleri ve meslekleri belirtilerek kaydedilmiştir.

İlamın son kısmında hakim kararını açıklar. Bu kararın ispat vasıtası ikrar ise “ilzam”

ibaresi kullanılır. İspat vasıtası şahitlik ise “tenbih” ifadesi kullanılır. Belge 4.10’da belirtildiği gibi “Zehrâ Hatun merkûm Molla Ahmed’in mutallakası olduğuna bi’l- hüküm ve mihr-i mü’eccel mezkûr sekizyüz gurûş müdeiyye-i mezbûre Zehra Hatun’a edâ ve teslime mezbûr Molla Ahmet’e tenbih olduğu tescil ve tenbihi i‘lâm olundu.”

Hükmün gerekçesi tenbih ifadesi kullanılarak hakim tarafından belirtilip ilâm edilmiştir.

Tarih, belgelerde Arapça yazılmıştır. Bazen de bugünkü tarih atma şekilleri uygulanmıştır. 4.10 nolu belgede “Fi’l yevmi’l-âhir min şehr-i Şa‘bânu’l-mu‘azzam li sene tis‘a ve selâse mi’etin ve elf.” Tarihi verilerek Arapça olarak yazılmıştır. Belge 2.4’te ise bugünkü tarih atma şekli uygulanmıştır. “Fî 20 Receb1305”

Tablo 1 Defterde Yer Alan İlam Belgelerinin Konularına Göre Numaraları İLAMLAR

Konusu Belge Numarası

Hukuk-ı Zevciyet 4.15, 4.20

İsbat Davası 2.35, 4.13,4.17, 4.28, 4.29,

İsbat-ı Rüşd 2.15, 4.20,

Veraset İlamı 1.11.6, 2.32,

Nafaka ve Mihr-i Müeccel Talebi 1.10, 2.27, 2.28, 2.30, 4.10

İncelediğimiz ilam belgelerinde davalar bir konu üzerinde yoğunlaşıp üç dört konuyu da içeriğinde bulundurmaktadır. Ancak dava konuları bu üç dört konu içerisinden ağırlıklı olan bir konunun hükme bağlanması ile sonuçlanmıştır. Birkaç belge örneğinin içeriğine bakacak olursak ağırlıklı konularıyla birlikte aşağıdaki şekilde sadeleştirilmiştir.

(35)

2.1.1.1. Veraset İlamları

Numara 1.1 - Veraset Davası

Esma Hanım’ın vârisi olduklarını iddia eden İzmit Sancağı Kandıra Kazâsı’nın Şeyhler Nâhiyesi’ne bağlı Bozburun Dîvânı Perdenli Köyü sâkinlerinden Molla İsmail oğulları Mehmet Ali ve Ahmet Ağa, Hoca Köyü sâkinlerinden ve nalbant esnafından Ali Ağa mahzarında(aleyhinde) üzerine dava etmişlerdir. Mehmet Ali ve Ahmet Ağa, Esma Hâtun’un annesi Fatma Hanım bizim kız kardeşimiz olup Esma Hanım’ın verâseti, eşi Hacı Rasîm Efendi ile bizlere kalıp bizlerden başka terekesine varis başkası olmamakla Esma Hanım’ın hayâtında Ali Ağa’dan alacak hakkı olan altıyüz kuruş öldüğünden dolayı eşi Hacı Rasîm Efendi ile bizlere kalmıştır. Altıyüz kuruşu Ali Ağa’dan veraset üzere talep ederiz. Bizlere borcu vermeğe Ali Ağa’ya söylendikten sonra O dahi cevâbında Esma Hanım’a altıyüz kuruş borcu olduğunu itirâf edip yine Mehmet Ali ve Ahmet Ağa’ların verâset iddialarını inkâr etmekle verâset iddialarına uygun delil istendiğinde bağlı oldukları Bozburun Dîvânı imamı Salih Efendi ve muhtar Halil Ağa, Ahmet Çavuş, Emin Çavuş ve Ömer Ağa şahitleri doğrulayan kişiler olup, Perdenli Köyü sâkinlerinden Karabacakzâde Ferhat Efendi ve Mehmet Ağa şahit olmuşlardır.Şahitler ise, “Mehmet Ali ve Ahmet Ağa, Esma Hanım’ın annesinin öz erkek kardeşleridir,babalarının ismi Salih’tir ve annelerinin ismi Fatma Hâtundur.

Bundan dolayı Esma Hanım’ın verâseti eşi Hacı Rasîm Efendi ile Mehmet Ali ve Ahmet Ağa’lara kalmıştır Bunlardan başka vâris ve terekesine layık başkası olduğu bizim bilgimizde değildir. Bizler bu husûsu bu şekil üzere şâhitleriz. Şehâdet dahi ederiz”dediler. Şahitlerin şahitlikleriyle iddiacıların verâsetlerine karar verilip yazıldı..

24 Muharrem 1300 Aslına uygundur.

Bunlar birer suret olup asılları başka belgeler üzerindedir. Bu bir sonuçtur. Buradan çıkarılacak en önemli sonuç mahkemenin devam ettiği süre içerisinde şahitlerin dinlenmesi, şahitleri doğrulayan kişilerin mahkemeye çağrılması ve bu mahkemenin bu süreç içerisinde birden fazla toplanarak bu sonucu elde etmeleridir.Ayrıca bir diğer konu da ilam belgelerinin Ahmet Akgündüz’ün belirttiği gibi “ma‘rûz” diyerek

(36)

başlamasıdır. Ancak konu itibariyle incelediğimiz belgelerde davalı ve davacılar yer alıp, hakimin hükmünü ihtiva ettiğinden ma‘rûz diye başlamasına mukabil bunları ilam belgesi kabul etmekteyiz.

Bir diğer veraset davası olup borcun veraset ile intikal etmesi, veraset işlerine halletmeye vekil tayini şeklinde birden fazla davayı içeren belge 1.1.’de görülmektedir.

Numara 1.6 - Veraseten Borcun Alınmasına Vekil Tayin Etme Davası

İzmit Ömer Ağa Mahallesi’nde oturup Kandıra Kazâsı’nın Şeyhler Nâhiyesi’ne bağlı Yanıkkebir Dîvânı’nın Yeni Köyü’nde misâfir olarak ikâmet etmekte iken bundan yirmi gün önce vefât eden Azime Hatun’un varisi olduğunu iddia eden Hoca Köyü sâkinlerinden Fâhir oğlu Tâhir ve Sâcide ve Esma Hatun, Sait Efendi mahzarında (aleyhinde) her biri dava etmiştir. Dava konusu olarak, Tâhir ve Sâcide ve Esma Hatun,

“ölen Azime Hatun annemiz Esma Hatun’dan doğan öz kız kardeşimiz olup babalarımızın ismi Mustafa ve annemizin ismi Esma Hatun’dur. Doğdukları yer Hoca Köyü olup verâseti bizlere kalmıştır. Bizlerden başka vârisi ve terekesine layık başkası yoktur. Azime Hatun’un Sait Efendi’den alacağı bizlere kalmış olmakla Sait Efendi’ye sorulduğunda bizlere vermeğe ikaz olunmasını istedik. O, cevâbında borçlu olduğunu itiraf edip verâseti iddiâ ettiğimizi inkar etmiştir” dediler. Verâseti iddia edenlerden delil talep olunduğunda aynı köyden Ahmet Ağa ve Muhtar Nuh Efendi, Baltaoğlu Tahir Ağa, Mehmet Bey ve Tahsin Efendi şahitleri doğrulayan şahitler olmuştur. Nalbant Ali Ağa ve Ali Osman Ağa şahitler olup, “Azime Hatun, Tahir ve Sâcide Hatun’un öz kız kardeşleridir. Esma Hatun’un kızıdır. Babalarının ismi Kadıoğlu Mustafa ve annelerinin ismi Esma Hatun’dur. Doğdukları yer Hoca Köyü olup verâseti Tâhir ve Sâcide ve Esma Hatun’a kalmıştır. Bunlardan başka vâris ve terekesine lâyık başkası olduğunu bilmeyiz. Bizler bu husûsa bu şekilde şâhitleriz. Ve şehâdet dahi ederiz” demişlerdir.

Tâhir ve Sâcide ve Esma Hâtun’ların, Azime Hatun’un vârisi oldukları sâbit olup, Tâhir, Sâcide ve Esma Hatunlar’ın Jandarma Suvari Zabtiye askerlerinden, Sâcide Hatunun eşi Hidayetullah huzurunda her biri konuşup Azime Hatun’un İzmit’te ve Ömer Ağa Mahallesi’ndeki mülk ve hânesinde bizlere kalan mal ve eşyâ ve terekesini almaya, ve borçlulardan borcu talep edip, borcu almaya ve makbûzunu bizlere göndermeye,

(37)

Hidayetullah’ı vekîl eyledik, dediklerinde Hidayetullah’ında vekâleti kabûl eylediği mahkeme defterine kayıt edilip huzurlarına i‘lâm olundu. 5 Cemaziyel ahir 1303

Aslına uygundur.

İncelediğimiz belgeler içerisinde kassâm’ın (miras paylaştırma işini yapan memur) tuttuğu deftere bağlı kalarak reşit olmayan çocuğun kendisine kalan mirası vasîsinden nemasıyla istenip vasînin mirası nem’asıyla birlikte verdiğini gösteren ayrıntılı bir belge bulunmaktadır. Bu belgenin devamında vasînin mirası vermesine dair hemen arkasından bir başka delil teşkil edecek belge kaydedilmiştir.

Numara 2.15 - Miras Hesabının Vasiden İstenmesi ve Mirasın Pay Edilmesi

Kassam’ın tuttuğu defterde yazılı olan ölmüş Bekir’in kızı Ayşe’nin miras muhasebesinin beyânı. 8 Cemâziye’l-Âhir 306

Ayşe’nin beyanı Kuruş Para

7184 0 Mülk dışında kalan malların muhasebesi 1070 0 Bir sene vadeli neması zammı

8254 0 Toplam

26 20 340 gurûş 1 paranın neması 8227 10 Kalan

541 10 Nafaka ve geçimi için sarf edilen 7686 10 Kalan

2457 10 3 zil-ka‘de 1303 tarihle karar kılınan vârislere dağıtılan zimmet 5229 0 Esas kalan Ayşe nemâsında olan

1328 20 Nemâsını hîbe ve temlik etmeleriyle zam ve ilave olunan.

6557 20 Kalan

983 31 Nemâsına bir sene vadeli zam toplamı 7541 11 Kalan

24 21 Yetimler Müdürü’ne nemâsı.

7516 30 Kalan

270 20 Ayşe’nin nafaka ve geçimi için sarf olan

(38)

7246 10 Kalan

1086 30 Nemâsı bir sene vadeli zam olunan 8332 0 Kalan

27 15 Yetimler Müdürü’ne nemâsı artığı 8305 25 Kalan

270 20 Nafaka ve geçim için 8035 5 Kalan

1205 10 Nemâsı bir sene vadeli zam ve ilave kılınan 9240 15 Kalan

30 15 Yetimler Müdürü’ne nemâsı cihetle 9210 0 Kalan

270 0 Nafaka ve geçim için 8940 0

2 Cemâziye’l-âhir 302/ 1 Cemâziye’l-âhir 306 tarihleri arasında Kassam’ın tuttuğu defterde asıl kalan Ayşe Hatun’a miras yoluyla kalıp “ölen babam Bekir Bey’in malından bulûğa erdiğim zamana kadar hissemi amca oğlum Hasan Ağa’dan taleb iderim” diyerek dava ettikten sonra Hasan dahi cevabında Ayşe vesâyetinden bu zamana kadar üzerine nafaka ve geçim için gerekli şeylerin tamamına sarf edilen yukarıda muhâsebesinde açıklanmak üzere Kandıra Kazâsı Eytam Müdürü Es-Seyyit Mehmet Ziyâeddin Efendi’nin bilgisiyle verilen muhâsebesinde sekizbindokuzyüzkırk kuruşu almayı hak etmiştir. Ayşe sekizbindokuzyüzkırk kuruşu aşağıda açıklanan kişiler huzurunda aldığını itiraf edip Hasan’ın bera’atına izin verilmesi talep üzerine yazıldı.

Hazır olan şahitler,

İmam Mehmet Efendi Süleyman oğlu Şebkah Şeyhler Naibi Es Seyyid Osman Hilmi Muhzır Kamil

8 Cemâziye’l-âhir 1306

Açıklamalarıyla yukarıda beyan edilen Hasan Ağa, Ayşe ‘nin kendi isteği ile muhâsebe edilen sekizbindokuzyüzkırk kuruşu bu sefer siyah gözlü ve siyah saçlı esmer benizli orta boylu on beş yaşında Feyiz isminde cariye dahî orada bulunup Hasan Ağa Ayşe’ye

Referanslar

Benzer Belgeler

Alev yansımalarının oynaştığı kahverengi duvarlar arasında içkimizi yudumlar­ ken de (bir vakitler mavi bir su olan Haliç üzerinde gezinen saltanat kayıkları gibi)

Medîne-i Sifrihisar mahallâtından Gedik mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem vefât eden Hüseyin bin Ali'nin verâseti zevce-i metrûkesi Rahime binti Osman ve sulb-i

Seferihisar Kazâsı kurâlarından İlyaspaşa karyesinde sâkin iken bundan akdem bi- emri'llâhi te‘âlâ vefât eden el-Hâc Veliyyüddin bin Mustafa'nın verâseti

Dârü’l-cihâd ve’l-mücâhidîn Medîne-i Vidin mahallâtından Çavuş mahallesinde sâkin iken bundan akdem vefât eden Ahmed Ağa bin Alî ibn Abdullah’ın verâseti

Eğin kazâsı mahallâtından Bağçe mahallesi sâkinlerinden olup bundan akdem vefât iden Mustafa Efendi ibn-i Mehmed bin Abdullah'ın verâseti zevce-i menkûha-i

Medîne-i Mağnisa‟da ÇarĢu Mahallesinde sâkin iken bundan akdem fevt olan Mehmed ÇavuĢ bin Cafer ÇavuĢ‟un verâseti zevce-i metrûkesi Saliha hatun ibnetü

Arapgir kazâsı kurâlarından ÖĢnedan karyesinde sâkin iken bundan akdem vefât iden Çolak oğlu Molla Mustafa bin Ahmed bin Abdullah‟ın verâset-i zevce-i menkûha-i metrûkesi

Sanayi bölgesi olarak belirlenen bu birinci sınıf verimli tarım arazisinin nazım plandaki değişiklikle üçüncü sınıf tarım arazisine dönü ştürüldüğünü söyledi..