Yrd.Doç.Dr.Tarık Soydan
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Politikası
Bölümü
Eğitim Ekonomisi Dersi Notları
Giriş
Bir dersin örgütlenmesi bilimsel bir araştırma örgütlemekle benzer özellikler taşır.
Öncelikle dersin sorunsalı, amaçları, önemi ve sınırlılıkları üzerinde durulur. Daha sonra ise ders kapsamında ele alınacak temel konulara ilişkin kavramsal ve kuramsal çerçeve oluşturulur.
Kavramlar düşünce taşıyıcılarıdır. Kuramlar ise
düşünce geliştirmenin anahtarlarıdır. Kavramsal ve
kuramsal araçlar yaratmaksızın girişilecek bir çalışma
sistematik dolayısıyla bilimsel olmaz.
Eğitim ekonomisi, ekonomi disiplininin temel kavram ve kuramları üzerinden eğitsel konuları çözümlemeyi hedefleyen bir akademik disiplindir. Bir başka ifade ile, eğitsel gerçekliği ekonominin kuram, kavram ve yaklaşımları ile çözümlemeyi hedefleyen bilimsel bir çalışma alanıdır.
Eğitim ekonomisi, özgül bir disiplin olarak 1950’li yıllardan itibaren Batı dünyasında eğitimle-ekonomik gelişme arasında güçlü bir bağın olduğuna; eğitimle bireysel ve milli gelir artışı, istihdam gibi ekonomik değişkenler arasında belirgin pozitif ilişkiler bulunduğuna dair araştırma sonuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte gelişmeye başlamıştır. Bu açıdan “insan sermayesi” kavramı ve kuramı disiplinin gelişiminde önemli bir yer tutmuştur.
Ekonomi kavramı
Eski Yunan’da, “ev idaresi” anlamında kullanılan bir kavram.
Egemen iktisadi yaklaşımda, “sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılamak üzere kıt kaynakların kullanılmasının bilimi.”
Gündelik dilde, parasal kaynakları tasarruflu ve verimli kullanmak.
Daha kapsayıcı ve gelişmiş bir yaklaşımla bir toplumun
geçimsel düzeni ve bu düzeni anlamayı/açıklamayı
hedefleyen sosyal bilim.
Ekonominin temel kavramları
Üretim: Üretim faktörlerinin insan ihtiyaçlarını karşılamak için biraraya getirilmesi/kullanılması
Üretim Faktörleri:
-Emek (işgücü) (Ücret/maaş alır) -Sermaye (Faiz alır)
-Tabiat (toprak) (Rant alır)
-(Kimi yaklaşımlara göre) Girişimci (Kar alır)
Tüketim: Üretilmiş mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kullanılması
İhtiyaç: Kişilerin/toplulukların yaşamlarını sürdürmek için gereksinme duydukları şeyler.Zorunlu olan ve zorunlu olmayan ihtiyaçlar olarak ayrılabilir. Bu ayrım da göreli bir nitelik taşır. İhtiyacın zorunlu olup olmadığı kişinin gelir ve kültür tarzına, içinde yaşanılan zamana ve mekana göre değişir.
Yatırım: Yeni üretim kapasiteleri oluşturmak.
Maliyet: Bir mal ya da hizmet üretmek için sarf edilen kaynakların parasal karşılığı.
Alternatif maliyet: Bir mal ya da hizmet üretirken bir diğer mal ya da hizmet üretmekten fedakarlık yapmış oluruz. Fedakarlık yaptığımız maliyet.
Farklı Ekonomik Düzenler Kapitalizm (Anamalcılık)
-Üretim araçlarının özel mülkiyeti - Genelleşmiş meta üretimi
Gelişmiş bir piyasa mekanizması/serbest rekabet
İşgücünün metalaşması
Müteşebbis(girişimci) özgürlüğü ve buna dayalı refah
düşüncesi
Sosyalizm (Toplumculuk)
Üretim araçlarının kolektif/devletli mülkiyeti
İnsan/toplum ihtiyaçlarının rasyonalize edilmesi
Kolektif çalışma/kolektif paylaşım
Eşitlikçi perspektif
Karma Modeller
Bunlar asıl olarak kapitalizm çerçevesinde ele alınabilir
Piyasa mekanizması devlet tarafından göreli olarak sınırlanmıştır
Özel mülkiyete bazı kısıtlar getirilmiştir
Devlet, üretim ve paylaşım süreçlerine belirgin
bir şekilde müdahil durumdadır.
Eğitim
Toplumlarının tarihsel ve toplumsal gelişme
süreçlerinde kültürün üretilmesinde ve yeni kuşaklara
aktarılmasında önemli bir etkinlik alanı olan eğitim,
eğitim literatüründe, asıl olarak toplumun erişkin
olmayan bireylerine yönelik, istenilen bilgi, beceri ve
tutumları aktarmak ve geliştirmek amacıyla, planlı ve
düzenli bir şekilde, kişilerin katılımına ve
deneyimlerine yer vererek gerçekleştirilen bir
etkinlikler dizisi olarak ele alınmıştır.
Ertürk (1979, 12)’e göre eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir. Benzer bir yaklaşımla, Adem (2008, 2)’e göre, bireye istenilen davranışı, bilgiyi, beceriyi ve niteliği kazandıran süreçtir. Bireylerin toplumun kurallarını öğrenmeleri ve uygulamalarıdır. Akyüz (1985, 1, 2)’e göre, kişinin zihni, bedeni, duygusal, toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının iste nilen doğrultuda geliştirilmesi, ya da ona bir takım amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılması yolundaki çalış maların tümüdür. Başaran (1996, 173)’a göre, eğitilen kişide istenilen davranışı oluşturma sürecidir. Yine benzer bir yaklaşımla Demirel (1993, 36)’e göre, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci ve eğitme yollarını gösteren bilimdir.
Adem’e göre, eğitimle hedeflenen bireyin kişiliğinin ve mesleki becerilerinin geliştirilmesi, topluma uyumunun sağlanması, toplumun moral değerlerinin yükseltilmesi, yaşam niteliğinin artırılması, kalkınmaya ve demokrasiye uyumunun sağlanmasıdır.
Bu açıdan, eğitim dizgesinin birinci görevi, ulusun kültürel kalıtını oluşturan her şeyi kuşaktan kuşağa aktarmak ve zenginleştirmektir. İkinci görevi, bütünleştirmek ve farklılaştırmaktır.
Eğitim bireylere bir dil öğreterek, bazı davranışlar ve ortak değerler kazandırarak onları toplumla bütünleştirir. Aynı zamanda eğitim bireylere daha üst bir yetişme düzeyi sağlayarak onları gelecekteki toplumsal ve mesleki statülerine hazırlayarak onları farklılaştırır.
Eğitimin üçüncü görevi temel üretim etmeni olan emeğe nitelik kazandırmaktır. İnsan gücüne yeni nitelikler kazandırmak ekonomik kalkınmayı sağlamak açısından zorunludur (Adem, 2008, 3, 10 -13).
Yukarıda aktarılan eğitim tanımları ve eğitimin işlevine
dair açıklamalar eleştirel bir yaklaşımla ele
alındığında, bunlarda farklı toplumlar, farklı toplumsal
gelişme düzeyleri ve farklı toplumsal kesimlerin söz
konusu edilmediği görülür. Bu yaklaşımlarda söz
konusu edilen türdeş (ideal) bir toplum modelinin, yeni
kuşaklara kazandırılacak bilgi, beceri ve tutumlar
aracılığıyla yeniden üretilmesidir. Dolayısıyla eğitime
kendinden menkul, ideal ve nötr nitelikler atfeden bu
eğitim yaklaşımların pozitivist paradigmanın
temellendirdiği işlevselci bir toplum düşüncesinin
ürünü oldukları söylenebilir.
Bütün canlıların kendi varlık koşullarına elverişli özel
yaşama ortamları (flora ve faunaları) vardır. İnsan ise
herhangi bir çevrede yaşamını sürdürmek açısından
yeterince donanımlı değildir. Zira, herhangi bir
hayvan, üyesi olduğu türün kolektif deneyimlerini
içgüdü biçiminde kalıtım yoluyla alırken insanın sinir
sistemi otomatik tepkiye uyumlu çok az sayıda kesin
eylem ve tepi yani içgüdü barındırır. Dolayısıyla
insanın içgüdülerinden ziyade buna benzer sınırlı
sayıda genel yönelimlerinden ve ağırlıklı olarak da
deneyim ve öğrenmelerinden söz edilebilir
İnsan diğer canlılara göre etkili biçimde öğrenebilen, dahası öğrenmeyi öğrenebilen bir varlıktır. İnsan yapıp deneyerek, bazen deneyip yanılarak öğrendiği gibi öğrendiklerini uygular, geliştirir ve başkalarına öğretir. İnsanın yapıp ederek başkalarından öğrendikleri kendisiyle birlikte yok olmaz, topluma miras kalır. Ortak dilde toplanıp birikerek yaşayan bu miras toplumun kültürüne eklenir.
Kültür kavramı, sosyalleşme kavramı ile ilintilidir. Sosyalleşme, bireyi toplumun ve çeşitli grupların bir öğesi haline getiren, değer, tutum ve davranışlarını, kurumsallaşmış normlara uygun olarak tanımlayabilmesine olanak sağlayan bir kültürlenme (acculturation) sürecidir. Bireyin toplumsal normları öğrenmesi, bunları içselleştirmesi ve böylelikle toplumsal düzenin sürekliliğinin sağlanması sosyalleşme süreçleri ile gerçekleşir.