• Sonuç bulunamadı

• Bir elementin en küçük parçacığına atom denir. Atomların varlığı ile ilgili ilk inandırıcı yorum İngiliz Bilim adamı John Dalton tarafından yapılmıştır.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "• Bir elementin en küçük parçacığına atom denir. Atomların varlığı ile ilgili ilk inandırıcı yorum İngiliz Bilim adamı John Dalton tarafından yapılmıştır. "

Copied!
26
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

• Epicurus tarafından, Yunancada bölünemez anlamına gelen

“Atomos” dan hareketle Atom kavramı ortaya atılmıştır.

• Bir elementin en küçük parçacığına atom denir. Atomların varlığı ile ilgili ilk inandırıcı yorum İngiliz Bilim adamı John Dalton tarafından yapılmıştır.

• Elementler atom denen parçacıklardan oluşmuşlardır. Element yalnızca bir tür atomdan oluşmuş saf maddedir.

• Bir kimyasal bileşik iki veya daha fazla elementin atomlarının basit bir sayısal oranda birleşmesi ile ve kimyasal reaksiyonlar sonucunda meydana gelir.

1. GİRİŞ

(2)

2.ATOMUN YAPISI

• Modern atom teorisinin kurucusu İngiliz kimyacı ve matematikçisi olan John Dalton (1808) 'dur.

• Dalton atomlara bağıl kütleler vermiştir. Dalton teorisinde atomlar maddenin bölünemeyen en küçük parçacıkları olarak

nitelendirilmiştir.

(3)

Dalton Atom kuramı

• Atomlar kimyasal tepkimelerde oluşamazlar ve bölünemezler.

• Bir elementin bütün atomları aynıdır ve aynı kütleye sahiptirler.

• Değişik elementlerin atomları birbirlerinden farklıdır.

• Kimyasal bir bileşik iki ya da daha çok sayıda elementin basit

sayısal bir oranda birleşmesiyle oluşur.

(4)

• Dalton atom kuramı katlı oranlar yasasını anlamamızı sağlar. Aynı iki element çeşitli bileşikler oluşturuyorsa bunlardan birinin sabit kütlesiyle birleşen diğer elementin artan kütleleri arasında tam sayılarla ifade edilen bir oran vardır.

• Örneğin; karbon, oksijen ile CO ve CO

2

meydana getirebilir. Bu durumda;

• CO de 12 g C ile 16 g O ile birleşir, CO

2

de ise 12 g C ile 32 g O ile birleşir.

• Sabit 12 g C ile birleşen oksijenler arasında 32/16 = 2 gibi katlı bir

oran vardır.

(5)

J. Proust ve J. Richter ise Sabit oranlar kanunu‘nu ortaya

koymuşlardır. Bu kanuna göre bir bileşiği oluşturan elementlerin kütleleri arasında değişmez bir oran vardır.

Örneğin H

2

O da bu oran 1/8 dir (2/16).

H

2

O parçalansa da meydana gelse de O ve H bu oranlarda

reaksiyona girer ve parçalanır.

(6)

• Daha sonraları (19.yüzyıl sonlarında) atomların daha küçük tanecikler içerdikleri bulunmuştur. Bu buluş elektrik deneyleri sayesinde olmuştur.

• Yeterince enerji alan nötral atomlar iyonlaşırlar, (+) ve (–) yüklü parçacıklar meydana gelir.

• Eksi (–) yüklü parçacıklar “elektron” lardır.

• Atomun keşfedilen ilk temel parçacığı elektronlardır.

• 1897 yılında J.J.Thomson, katot ışınlarının yük/kütle (e/m) oranının bir

atomun tamamından 1000 kez daha küçük ve onun bir parçası olduğunu ve

bunun bugün bilinen şekliyle elektron olduğunu bulmuştur.

(7)

ELEKTRONLARIN e/m ORANININ HESAPLANMASI

J.J.Thomson, katot ışınları tüpü deneyleriyle elektronların yük/kütle (e/m)

oranını hesapladı. Bu amaçla kullanılabilecek düzenekte katot (negatif elektrot) elektron yaymaktadır. Bu yayılan elektronlar havası boşaltılmış tüp içinde sağa doğru hızlandırılırlar.

Hızlandırılmış olan bu elektronlardan bazıları pozitif elektrot (anot) üzerindeki delikten geçerek ince bir demet halinde, tam karşılarındaki tüpün yüzeyine

belirtici olarak sürülmüş olan ZnS üzerine düşerler. ZnS bu şartlarda parıldama yapar.

Elektronların bu sapma miktarlarının yük ve kütlelerine göre değişiklik

göstermesi özelliklerinden (e/m) oranları tayin edilmiştir.

(8)

Şekil düzlemine dik ve şiddeti H olan bir magnetik alana giren bir elektron doğru halindeki yolundan sapar ve yarıçapı r olan bir daire yayı üzerinde hareket etmeye başlar.

Bu dairenin yarıçapı r, deney tüpünün ucunda elektron demetinin meydana getirdiği ışıklı kısmın yer değiştirmesinden ölçülebilir.

Böyle bir alanda elektron üzerinde meydan gelen magnetik kuvvet H.e.v ‘dir.

Bu kuvvet elektronun kütlesi ile ivmesinin çarpımına, dairesel bir hareket için de mV

2

/r’ye eşittir.

Sonuç olarak;

(9)

Bu anda:

Bu bağıntıdaki H ve r ölçülebilir. Elektronun hızı v’de bilindiği zaman

yük/kütle oranı bulunur. v’yi bulmak için deneyin ikinci kısmına başvurulur ve E’yi ölçeriz.

E, magnetik alanda sapmış olan elektron demetini ilk yerine döndürmek için elektrotlar arasında birim uzaklık için uygulanması gereken

potansiyeldir. Hiç sapma olmadığı zaman magnetik kuvvet H.e.v,

elektriksel kuvvet E.e’ye eşit olur. Bu eşitlikten

(10)

Ee = H e v idi. Buradan:

Bu eşitlikten

(11)

• Bütün elektronlar için bu yolla elde edilen e/m oranlarının sayısal değeri;

– 1.7588 10

8

Coulomb (Kulon) g

–1

dır.

e/m oranı bulunduktan sonra yük ve kütleyi ayrı ayrı bulabilmek

için başka bir deney yapılır.

(12)

MILLIKAN ’IN YAĞ DENEYİ

• Yük’ü tek başına ölçmek için yapılan ilk deney 1909 yılında R.A.

Millikan tarafından gerçekleştirilmiştir.

• Yüklü elektrotlar arasında bulut şeklinde küçük tanecikli yağ püskürtülür. Yağ damlacıkları üzerindeki m.g yerçekimi kuvveti nedeni ile kabın dibinde toplanmaya çalışırlar.

m: damlacığın kütlesi

g: Sabit yer çekimi ivmesidir.

(13)

Damlacıklar – yüklü iseler, elektrotlar arasındaki alanın etkisiyle

yukarı doğru çekilirler. Böylece oluşan elektriksel kuvvet, E elektriksel alanın şiddeti, q tek bir damlacığın toplam elektrik yükü olmak üzere E.q dur.

Deney ortamı bir ışık demetiyle aydınlatılarak tek bir damlacığın hareketi ölçülür. Elektrolar arasındaki potansiyel ayarlanarak

damlacık hareketsiz hale getirilir. Bu şartlar altında, damlaya etki eden havanın kaldırma kuvveti düzeltmesi yapıldıktan sonra, yer çekimi kuvveti m.g, elektrik kuvveti E.q’ye eşit olur.

m.g = E.q

(14)

• E ve g bilindiği için, M başka bir deneyle ölçülüp yerine konarak q

hesaplanır. M’nin ölçülmesi için şekildeki elektrik alanı kesilir ve aynı damlacığın hava içindeki serbest düşmesi gözlenir.

• Hava sürtünmesi nedeniyle damlacık üzerinde bir kuvvet doğar. Bu kuvvetin değeri, damlacığın hızıyla artar ve belirli bir hızdan sonra sabit kalır.

• Bu anda yer çekimi kuvveti, sürtünme kuvvetine eşit olur. Damlacığın serbest düşmesinde eriştiği limit hız v’nin ölçülmesinden, damlacığın yarıçapı hesaplanır (r).

• Çünkü v limit hızı r

2

ile orantılıdır. Böylece r bulunduktan sonra

damlacığın kütlesi, hacmi (4/3 π r

3

) ve yağın yoğunluğu yardımı ile

hesaplanır.

(15)

Deneyler, yağ damlasını üzerindeki yüklerin değiştiği ve en küçük değerin – 1.60 10

–19

Kulon olduğu ve diğer yüklerin ise bunun tam katları olduğu gözlenmiştir.

Buna göre; – 1.60 10

–19

Kulon yük, e/m = – 1.7588 10

8

Kulon g

–1

eşitliğinde yerine konularak elektronun kütlesinin 9.10 10

–28

g olduğu

bulunmuştur.

(16)

ÇEKİRDEĞİN KEŞFİ

J.J.Thomson, atomların dışarıya karşı elektronötral olmasından dolayı

atomların içerisinde negatif yüklü elektronların ve bir de + yükün

olması gerektiğini düşünmüştür. Ayrıca, elektronların, + yüklü

gözenekli bir küre içerisinde bulunduğunu ve atomun ağırlığının

büyük bir kısmının + yüklü küre dolayısıyla meydana geldiğini ileri

sürmüştür.

(17)

1911 yılında radyoaktif parçalanmalar sonucu meydana gelen ışınların ve özellikle α ışınlarının dağılması üzerine Ernest Rutherford, Thomson’ın atom modeli üzerinde ünlü deneyini yapmıştır.

Rutherford, α ışınları kaynağı olarak Polonyum ve Radyum‘u kullandı.

Bunlardan yayılan α ışınları uzayın her yönüne doğrudur.

α ışınlarının enerjisi büyük olduğu için ince metal levhadan kolaylıkla

geçerler. Beklediği sonuç, α taneceiklerinin hiç sapmadan veya çok az

saparak metal levhadan geçmesi ve ince metal levhanın arkasında

konulan fotoğraf kağıdını yer yer karartması veya ZnS sürülmüş bir

levhayı ışıklandırmasıydı. Ama deneyler bunun tam aksini gösterdi. α

ışınlarının bazıları büyük açılarla yollarından saptılar, çok az bir kısmı

da tam geldikleri doğrultuda geri döndüler.

(18)

Bu sonuç Thomson modeliyle açıklanamazdı. Kütle ve yük atom içinde

düzgün bir şekilde dağılmış olsaydı, yüklü α tanecikleri doğrultularından bu kadar sapmayacak ve tam geldikleri doğrultuda geri dönmeyeceklerdi, belki çok küçük sapmalar olacaktı.

Α taneciklerinin büyük bir kısmı hiçbir engele uğramadan ince metal

levhadan geçiyorlar, bir kısmı da konsantre olmuş + yüke çok yaklaşabiliyor ve yolundan büyük bir açı ile sapıyor.

Bu arada büyük yüklü ve kütleli tanecik yerinden kıpırdamaz. Bu deneyler

sonucunda Rutherford atomun bir çekirdeğinin veya merkezinin olduğunu,

pozitif yükünün ve kütlesinin burada toplandığını ileri sürdü.

(19)

ATOM

NUMARASI

Rutherford ’un merkezde pozitif elektrik yüklü bir çekirdekle bunun etrafında çekirdeğin yükünü nötralleştirecek sayıda elektronun dönmekte olduğunu öne sürdüğü atom modeline göre;

eğer bir atomun çekirdeği dışındaki elektronların sayısı Z ise, bir elektronun yükü e olduğuna göre çekirdeğin pozitif yükü Ze dir.

Bir atomun çekirdeğindeki protonların sayısına o elementin atom

numarası denir

(20)

• Dimitri Mendeleyev, elementlerin atom ağırlıklarına göre

sıralandıklarında, özelliklerinin periyodik bir tarzda tekrarlandığını

görmüş ve elementlerin periyodik sistemini kurmuştur.

(21)

• H.G.J.Moseley 1913 yılında atomun çekirdekli yapısının

aydınlatılmasında büyük katkılarda bulunan çalışmalarını bir X–ışını tüpünde gerçekleştirdi. Moseley elementlerin sıralanmalarının

atom ağırlıklarına göre değil atom numaraları ’na dayandığını deneysel olarak ortaya koymuştur.

• Bir elementin atom numarası (Z) aynı zamanda onun periyodik

sistemdeki yer numarasıdır.

(22)

Deneylerde katot ışınları tüpünü kullanmış. Anot olarak değişik metaller kullanmıştır.

• Katot ısıtıldığında çıkan elektronlar sol tarafta bulunan ve

değiştirilebilen anot üzerinde bir noktada toplanırlar. Böylece

elektronlar bombardımana tutulan anot maddesi dalga boyu

kendine özgü X ışınları yaymaya başlar.

(23)

Anot olarak;

Cu kullanıldığında en küçük dalga boylu X-ışınlarının dalga boyu 1.541 A

o

Mo kullanıldığında en küçük dalga boylu X-ışınlarının dalga boyu 0.709 A

o

olarak ölçülmüştür.

(24)

X-ışınları da gün ışığı gibi elektromanyetik radyasyonlardır, ışık gibi 3x10

10

cm/sn hızla yayılırlar ve  (nü) (frekans (sn

–1

)) ve  (lambda) (dalga boyu) ile karakterize edilirler.

Dalga boyu (): Arka arkaya iki maksimum veya minimum arasındaki uzaklıktır.

Frekans () : Bir noktadan 1 sn de geçen dalga sayısıdır.

Enerji (E) aşağıdaki şekilde h ve  ile bağıntılıdır;

E = h .  dür.

h (Planc sabiti) = 6.62 10

–27

erg.sn,

(nü) (sn

–1

veya Hz)

c ise ışık hızıdır ve değeri 3x10

10

cm/sn

(25)

Frekans ile dalga boyu arasında  = c /  şeklinde bir bağıntı vardır.

Buna göre: E = h (c / ) olur. Bu da; dalga boyu ile enerji arasında ters bir ilişki olduğunu gösterir.

Dalga boyunun bir uzunluk olması ve çok küçük değerler olması nedeniyle yeni birimler ile ifade edilmesi uygun bulunmuştur.

Bu birimlerden en çok kullanılanları aşağıda gösterilmiştir:

1 nm (nanometre) = 10 Ao (angström) Ao = 10–8 cm

1 nm = 10–9 m = 10–7 cm = 1 m (milimikron) 1 m (mikrometre) = 10–6 m = 1  (mikron)

(26)

• Moseley, deneyler sonucunda elde ettiği X-ışınlarının frekanslarının

karekökünü, elementlerin periyodik sistemdeki sıra numaralarına karşı grafiğe geçirdiğinde bir doğru elde edilebileceğini göstermiştir. Pek çok sorunla karşılaşmıştır. O sırada keşfedilmemiş pek çok element vardır.

Sonuç olarak Moseley, kimyasal özelliklerin de atomik yapı ile ilgili

olduğunu gözönüne alarak sıralamada elementlerin atom numaralarına göre dizilmeleri gerektiğini göstermiştir.

Ayrıca; atom numaralarının çekirdekteki + yük sayısına eşit olduğunu ileri

sürmüştür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kütle spektrumu, maddenin 70 ēV’luk enerjideki elektronlarla bombardımanı sonucu oluşan + yüklü iyonlara (katyonlar ve radikal katyonlar) ait piklerin m/e

Ancak bir serinin yak¬nsak veya ¬raksak oldu¼ gunu baz¬testler yard¬m¬yla göstermek mümkündür.. Pozitif terimli serilere uygulanan bu testleri a¸ sa¼

Çekirdekteki pozitif yük sayısına Atom Numarası adı verildi Atomda atom numarası kadar (+) yüklü proton varsa atomun elektrik yükünü dengelemek için proton sayısı kadar

Genel olarak, doğru bir biçimde üretilmiş ve modern çok katlı kolonlu imbiklerde damıtılmış fermantasyon kaynaklı alkol, London tipi cin ve votka yapımı için uygun

• Elektronun (Negatif yüklü) bağa katılan iki atom tarafından eşit kuvvette çekildiği kovalent bağa denir. Polar

Negatif yüklü elektronun bağa katılan iki atom tarafından eşit kuvvette çekildiği kovalent bağa nonpolar kovalent bağ denir.. Negatif yüklü elektronun bağa

 Elektronun (Negatif yüklü) bağa katılan iki atom tarafından eşit kuvvette çekildiği kovalent bağa denir. Polar

Daha önceki çalışmalardan bakır alaşımlı yüzeylerin bazı bakteri ve mantarlara karşı etkili bir antimikrobiyal yüzey olarak davrandığı