• Sonuç bulunamadı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB ENERJİ RAPORU 2006

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB ENERJİ RAPORU 2006"

Copied!
152
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği. TMMOB ENERJİ RAPORU 2006. Ekim 2006.

(2) 1.Baskı: Ankara, Ekim 2006 ISBN:9944-89-172-X Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Atatürk Bulvarı 131/9 Bakanlıklar / Ankara Tel: (0312) 418 12 75 Faks: (0312) 417 48 24 Web Sitesi: http://www.tmmob.org.tr E-Posta: tmmob@tmmob.org.tr. Sayfa Düzeni Dijle Konuk Baskı Yağmur Ofset Mahmut Esat Bozkurt Cad. 45/C İncesu/ANKARA Tel: (312) 384 04 98 Faks: 312 431 05 65 Web Sitesi: http://yagmurofset@tr.net.

(3) İÇİNDEKİLER Sunuş..............................................................................................5 1-Giriş.............................................................................................9 2-Dünya’da ve Türkiye’de Enerji Alanında Eğilimler.................11 2.1- Dünya'da Enerji.................................... 2.2- Türkiye'de Enerji.................................... 3-Enerji Kaynakları.....................................................................19 3.1-Kömür.....................................................................................19 3.2-Doğalgaz.................................................................................31 3.3-Petrol ve Doğalgaz Arama........................................................38 3.4-Yenilenebilir Enerji Kaynakları...................................................44 3.5-Elektrik Enerjisi.........................................................................66 4-Dünyada ve Türkiye’de Neoliberal Politikaların Sonuçları.....82 5-Türkiye ve Bölgesel Enerji Piyasaları.......................................95 6-Enerji verimliliği........................................................................97 7-Enerji ve Çevre.......................................................................111 8-Enerji ve Teknoloji..................................................................115 9-Sonuç ve Öneriler..................................................................122.

(4)

(5) TMMOB Enerji Raporu 2006 SUNUŞ Ülkemizin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğalgaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğalgazda ise tam bir dışa bağımlılık yaşanmaktadır. Emperyalist ülkelerin başta Ortadoğu’da olmak üzere dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarına yönelik ülke işgallerini de içerebilen paylaşım savaşı ve serbest piyasa ekonomisi adı altında yapılan spekülatif oyunlarla enerji üzerine istedikleri gibi oynayabilmektedirler. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve tüm birimlerinin gündeminde enerji sorunları ile çözüm yolları hep birinci sırada olmuştur. Çalışma dönemlerinde tüm birimlerimizde enerji tüm yanları ile tartışılmakta, biriktirilenler üyelerin ve kamuoyunun gündemine taşınmaktadır. Küresel sermayenin açık, tek pazar hedefiyle örtüşen ve yine ulusal yürütmenin dışında “özerk” kurullarca şekillendirilen bir küresel enerji politikasına bütünleşmeye çalışan “garip” bir enerji sektörümüz var. Bir yandan iktidarı bir yağmalama aracı gibi görüp ülke varlıklarının talan edilmesini sağlayan siyasiler, diğer yandan siyasilerle iç içe bu talana ortak olan sermaye grupları ve bu ikili yapının değirmenine su taşıyan bürokrat, teknokrat, medya, akademisyen ayağı... İşte bu üçlü sacayağı üzerinde oturtulmaya çalışılan dünü karanlık, geleceği bulanık enerji politikaları. Türkiye’de enerji sektörü, finansman ve teknoloji alanlarında zaten var olan bağımlılık ilişkileri ile birlikte, yeni düzenlemelerle; niteliksel bir dönüşüm geçirerek, doğrudan çok uluslu sermayeye tümüyle bağımlı hale gelme durumu ile karşı karşıyadır. Yap -İşlet-Devret, Yap-İşlet gibi finansman modelleri ve işletme hakkı devirleriyle yapılan özelleştirmeler ile tahkim yasasıyla, bir kamu hizmeti olan enerji alanı yargının denetimi dışına çıkarılmakta, çok uluslu sermayenin insafına terk edilmektedir. Dünya Bankası’nın dayattığı yapısal uyum düzenlemeleri, bölgedeki enerji kaynaklarına yakınlık, AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken, bu dış faktörler karşısında ülkenin ve ülke insanının ihtiyaçlarını öne çıkaran politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır. Oysa geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmak, merkezi ve stratejik bir planlama ile geleceği kurgulamak gerekmektedir. Ülkenin enerji konusunda geleceği; günü -ve kendini- kurtarma peşinde olan siyasi karar vericilere, kendini doğası gereği- küresel sermayenin uygulayıcısı olarak gören EPDK yöneticilerine, sadece kendi çıkarları penceresinden bakan belirli enerji kaynakları üzerine örgütlenen üretici derneklerine, OSB yöneticilerine, nükleer lobilere bırakılamayacak kadar önem arz etmektedir.. 5.

(6) TMMOB Enerji Raporu 2006 İMF, DB gibi küresel sermaye kurumları ötelenerek; kamunun sanayi, ekonomi, ulaşım, tarım, çevre, dışişleri birimleri ile üniversitelerin ilgili birimleri, elbette ki TMMOB başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri ve emek örgütleri ile bir araya gelerek, her bakımdan ülkeye özgün, ülke koşullarını gören bir noktadan merkezi ve stratejik bir planlamaya gidilmelidir. Bu planlama enerjinin üretim sürecinden dağıtım sürecine kadar süreklilik ve bütünlük göstermeli ve kamu eliyle doğal tekel yapısı içinde değerlendirilmelidir. Ve yine bu plan ve program gelecek dönemleri de bağlamalıdır. Özetle • Enerji kaynaklarına yönelik potansiyelimiz gerçekçi bir yaklaşımla ortaya konulmalıdır. • Kömür ve petrol aramalarına önem verilmeli, kaynak ayrılmalıdır. • Jeotermal potansiyelimiz özellikle sanayi, konut, tarım ve turizmde ivedilikle değerlendirilmelidir. • Talep tahminleri gelişmiş ülkelerin modellerine göre değil ülkemiz özgün koşullarına göre geliştirilecek modellere göre yapılmalıdır. • Rüzgâr, biomas-biokütle ve güneşe yönelik gelecek kurgusu mutlaka yapılmalı, toplam elektrik enerjisi içindeki payları süreç içerisinde arttırılmalıdır. Özellikle güneş enerjisine yönelik şimdiden bütçeden AR-GE çalışmaları için pay ayrılmalıdır. • Yıllar itibariyle ithal enerji kaynaklarına bağımlılık aşağı çekilmeli, yeni doğalgaz kontratları yapılmamalıdır. • Verimlilik, etkin kullanım ve tasarruf enerji projeksiyonları içerisinde yer almalıdır. • Kayıp-kaçaklar OECD ortalamalarına çekilmelidir. • Öz kaynakların (finansman kaynaklarının ve rezervlerin) en iyi şekilde değerlendirilmesi temel ölçüt alınarak, ülke düzeyinde enerjinin öncelik ve gereksinimlerinin tartışılıp, üzerinde tüm kesimlerce uzlaşılan enerji plan ve politikaları belirlenmelidir. • Enerji üretiminde ulusal kaynaklara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir. Ülkemizde güneş, rüzgâr, jeotermal, biyogaz, biokütle, hidrojen vb. enerji kaynaklarının, şu an yeterince değerlendirilmeyen mevcut potansiyelleri, verimli bir şekilde değerlendirilmeli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi için düzenlemeler bir an önce yaşama geçirilmelidir. • Tüketim ve üretim projeksiyonları sağlıklı saptanmalı ve nesnel ölçütlerle modeller geliştirilmelidir.. 6.

(7) TMMOB Enerji Raporu 2006 • Enerji güvenliğini sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması, denetlenmesi ve çevrenin korunması katılımcılığı teşvik eden şeffaf yönetimler eliyle yapılmalıdır. • Teknik ve ekonomik fizibilite, çevre etki değerlendirme, teknoloji seçimi, yatırım, işletme aşamaları ve tüketici bilincinin yükseltilmesi için her seviyede kadroların yetiştirilmesi ve sürekli eğitimi şarttır. Çevre koruma ve enerji tasarrufu bilinci geliştirmeye ilköğretimden başlanmalıdır. Üniversitelerde, kamuda ve özel sektörde teknoloji geliştirme amaçlı araştırma- geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Diliyoruz 38. Dönemde “TMMOB Çalışma Grubu”nda yer alan arkadaşlarımızın inanılmaz özverileri ile ve yukarıda özetlemeye çalıştığımız anlayışımız çerçevesinde hazırlanan “TMMOB Enerji Raporu”, enerji alanında olumlu adımların atılmış olduğu bir ortam için başlangıç olur. Bu raporun hazırlanmasında emeği geçen TMMOB Enerji Çalışma Grubu üyeleri ve katkı veren tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Mehmet SOĞANCI TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Ekim 2006. 7.

(8)

(9) TMMOB Enerji Raporu 2006. 1-GİRİŞ Enerji temel ihtiyaçların karşılanması ve yaşamın sürdürülebilmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel girdilerinden biri olan enerjinin, dünyanın ve insanlığın geleceğindeki belirleyici konumu, geçtiğimiz her geçen gün daha da artmaktadır. Günümüz toplumlarında modern enerji hizmetlerinin yaygınlaşması kalkınma ve sosyal gelişme açısından yaşamsal önemdedir. İkincil bir enerji türü olan elektriğin kullanımının yaygınlaşması sosyoekonomik gelişmenin önemli bir göstergesi olup, insani gelişme açısından da önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, bilindiği üzere, bu hizmetlere erişim konusunda gelişmiş ülkelerle yoksul ülkeler arasında, dahası bir ülke içinde de farklı sosyoekonomik gruplar arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Dünya enerji tüketiminin 2005-2030 yılları arasında %50’den fazla artacağı, bu artışın sanayileşmiş ülkelerde %25 civarında olurken, -özellikle Asya, Orta ve Güney Amerika olmak üzere- gelişmekte olan ülkelerde iki kat olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir. Enerjinin ve elektrik enerjisinin yeterli, güvenilir, tüm toplumsal kesimler için erişilebilir bir şekilde temini ve bunun sürdürülebilir olması ülkelerin öncelikli konuları arasındadır. Bu anlamda enerjinin planlama ve yönetim boyutları önem kazanmaktadır. Özellikle, dünyada sık sık gündeme gelen enerji veya enerji hammaddeleri krizleri, ülkeleri, enerji politikalarını olası krizleri gözeterek planlamaya, kaynak kullanımında dikkatli olmaya ve ekonominin enerjiye olan bağımlılığını azaltacak önlemleri almaya yöneltmiştir. Bu çerçevede, ulusal kaynakların etkin, verimli ve rasyonel kullanımları ülkelerin enerji yönetimleri için hayati önem taşımaktadır. Enerji üretimi halen büyük ölçüde petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlara dayalıdır ve bu durumun yakın gelecekte de süreceği öngörülmektedir. Özellikle petrol ve doğalgazın dünyada belirli bölgelerde yoğunlaşmış olması, bu kaynaklar açısından zengin olan bölgelerin ve buralardaki enerji kaynaklarının kontrolünü son derece önemli hale getirmektedir. ABD’nin bu yöndeki girişimlerini askeri güç kullanarak sürdürdüğü günümüzde enerji arz güvenliği, bir dış politika unsuru ve stratejik öneme sahip bir konu haline gelmiştir. Avrupa Birliği’nin Rusya Federasyonundaki enerji kaynaklarına bağımlı olması, Rusya’nın dış ilişkilerinde enerji kaynaklarının önemli bir unsur olarak kullanılması, Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimlerin doğalgaz naklini etkilemesi, AB üyesi ülkelerin ortak enerji politikası olması yönündeki beklentilere rağmen Polonya ve Ukrayna’yı dışarıda bırakarak Rusya ile Almanya’nın deniz üzerinden doğalgaz ulaştırılmasına olanak sağlayacak anlaşma yapmış olmaları, vb konular önümüzdeki dönemlerde de enerji. 9.

(10) TMMOB Enerji Raporu 2006 kaynaklarının kontrolü konusunda uluslararası çatışma ve gerginliklerin gündeme geleceğinin,, enerjinin uluslararası ilişkilerin önemli bir bileşeni olacağının göstergeleridir. Avrupa Birliğinin enerji temin politikalarında dördüncü arter olarak tanımlanan geçiş hattı da Türkiye’dir. Ülkemiz hem öz kaynakların kullanımında, hem de zengin enerji kaynaklarının, tüketimi yüksek Batı dünyasına ulaştırılmasında uluslararası geçiş yolu olma hususunda bağımsızlığını esas alan politikalar oluşturmak ve izlemek zorundadır.. 10.

(11) TMMOB Enerji Raporu 2006 2-DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ENERJİ ALANINDA EĞİLİMLER 2.1 DÜNYADA ENERJİ Uluslararası Enerji Ajansının (UEA/IEA) tahminlerine göre, Dünyada enerji sektöründe hakim olan eğilimlerin devam etmesi halinde, geleceğe ilişkin olarak aşağıdaki öngörüler yapılmaktadır: •Dünyada 2030 yılına yönelik tahminlerde, enerji ihtiyacının önemli ölçüde fosil yakıtlarla karşılanmaya devam etmesi beklenmektedir. Varolan politikaların devamı halinde, 2030 yılındaki enerji ihtiyacının bugünkünün % 50’sinden daha fazla artış göstermesi, fosil yakıtların enerji ihtiyacının karşılanmasında hakim durumunu sürdürmesi, buna karşılık yenilenebilir enerji kaynaklarıyla nükleer enerjinin payının sınırlı kalması beklenmektedir. Dünya toplam birincil enerji arzı, 2003 yılında 10.579 milyon ton petrol eşdeğeri olmuştur. Söz konusu arzın kaynaklara dağılımında %34,4 ile petrol ilk sırada yer almaktadır. Daha sonra, %24,4 ile kömür ve %21,2 ile doğalgaz sıralanmaktadır (UEA 2005a : s.6). 1973 yılından 2003 yılına kadar geçen 30 yıllık dönemde, dünya birincil enerji arzında petrolün payı %10,6 düşerken doğalgazın payı %5 ve nükleerin payı ise %5,6 artmıştır. Kömürün payında ise kayda değer bir farklılık bulunmamaktadır. Toplam arz içerisinde 1973 yılında %24,8 olan kömürün payı 2003 yılında %24,4 olmuştur (UEA 2005a : s.6). İleriye yönelik yapılan tahminlerde (UEA 2005a : s.46) dünya birincil enerji arzının 2030 yılında 16.500 milyon ton petrol eşdeğeri olacağı ve bu miktarın kaynaklara dağılımında önemli farklılıkların olmayacağı öngörülmektedir. Buna göre; 2030 yılında en büyük pay %35 ile yine petrolün olacaktır. Petrolü %25 ile doğalgaz, %21,8 ile kömür, %11,3 ile odun, çöp, jeotermal, güneş, rüzgar vb kaynakların, %4,6 ile nükleerin ve %2,2 ile hidrolik kaynakların izleyeceği tahmin edilmektedir. Dünya birincil enerji arzının kaynaklara dağılımı Şekil 1’de verilmektedir. Şekil 1. Dünya birincil enerji arzının kaynaklara göre dağılımı (UEA 2005a) ����. �������. ��� ���. ����. ��� ���. ��. ����. ����. ��. ����. ���. ����. ����. ����. ����. ����. ��. ����. ����. ����. ��� ��� ���. �������������������� ������ ������� �����. ��. ��� �� ����. 11. ������.

(12) TMMOB Enerji Raporu 2006 Dünya birincil enerji kaynakları talebindeki artışın yaklaşık % 85’inin fosil yakıtlardan kaynaklanacağı tahmin edilmektedir. Petrol, zaman içinde gerilemekle birlikte, birincil enerji kaynakları içinde en büyük paya sahip olmaya devam edecektir. Fosil yakıtlar arasında talebi en hızlı artan kaynak doğal gaz olacak ve talep artışı esas olarak elektrik üretiminden kaynaklanacaktır. Buna karşılık kömüre olan talep az da olsa düşecek, ancak kömür elektrik üretiminde başta gelen kaynak olmaya devam edecektir. Dünya elektrik talebinin iki katına çıkması beklenmektedir. Projeksiyon döneminde nükleer kapasite, az da olsa artmakla birlikte nükleer enerjinin toplamdaki payının düşeceği tahmin edilmektedir. Yeni nükleer santralların Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya’da kurulması beklenmektedir. Bununla birlikte, bir yandan iklim değişikliği nedeniyle karbondioksit yayımının sınırlandırılması girişimleri, diğer yandan doğal gaz konusunda Rusya’ya ve Orta Doğu’ya olan bağımlılık gibi nedenler sonucunda nükleer enerjiye olan yönelişin artacağı yönünde görüşler vardır. Ancak nükleer santralların güvenlik, çevre,atıklar gibi hala varlığını koruyan sorunları, bunlara bağlı olarak kamuoyu tarafından kabul edilebilirliğine ilişkin önemli engelleri vardır. Bunların yanı sıra, hakim politikalar çerçevesinde de, özellikle yüksek maliyetleri ve yatırım sürelerinin belirsizliği gibi nedenlerle rekabete dayalı piyasa koşullarında nükleer santralların yapılabilirliğine ilişkin önemli kuşkular bulunmaktadır. Bu engeller sonucunda nükleer enerji karbondioksit yayımının azaltılmasına çözüm olarak tereddütsüz uygulamaya geçirilen bir seçenek olmamaktadır. Ancak bazı hükümetlerin bu yöndeki arayışlarının ivme kazandığı, nükleer enerjiyi yeniden canlandırmak ve desteklemek için bazı hareketlenmelerin olduğu görülmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere, nükleer hala ciddi sorunları olan bir enerji türüdür. Bu girişimlerin belirli sermaye gruplarına kaynak aktarmak üzere kullanılıp kullanılmayacağı hususunda da dikkatli olmak gerekmektedir. Dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının artarak % 6’ya ulaşması beklenmektedir. En önemli artış güçlü hükümet desteklerinin bulunduğu OECD-Avrupa’da gerçekleşecek, özellikle rüzgar ve biyokütle enerjisi, kullanımı en fazla artan kaynaklar olacaktır. Dünya enerji talep artışının üçte ikisinin gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanması beklenmektedir. 2030 yılına kadar bu ülkeler hızlı büyüyen ekonomileri, artan nüfusları ve kentleşme nedeniyle toplam talebin hemen hemen yarısını oluşturacaktır. Hidrolik dışı yenilenebilirler hariç, tüm birincil enerji kaynaklarına olan talepte gelişmekte olan ülkelerin payının artması beklenmektedir. Çin ve diğer Asya ülkeleri nedeniyle, gelişmekte olan ülkelerin nükleer enerji üretimindeki payları hızla artacaktır. Yine Çin ve Hindistan’daki talep artışı nedeniyle, gelişmekte olan ülkelerin kömür tüketimindeki payları da önemli ölçüde artacaktır.. 12.

(13) TMMOB Enerji Raporu 2006 •Enerji arz güvenliği açısından kısa dönem riskler büyümekte, görünen piyasa eğilimleri sonucunda enerji arz güvenliği konusunda ciddi kaygılar oluşmaktadır. Uluslararası ticaret arttıkça enerji temininde kesinti olma riski artmaktadır. UEA’nın çalışmalarında, dünyadaki enerji kaynaklarının miktar olarak 2030 yılına kadar olan ihtiyacı rahatlıkla karşılayabileceği, ancak enerji arz maliyetleri konusunun belirsizlik taşıdığı kabul edilmektedir. İnceleme dönemindeki enerji ihtiyacını karşılamak için gerek petrol gerekse doğal gaz ve kömür kaynaklarının yeterli olduğu, hatta yeni rezervler bulunması hususunda büyük potansiyel olduğu düşüncesi hakimdir. Dünya ekonomisi II.Dünya Savaşı sonrasındaki hızlı gelişimini bol miktarda bulunan hidrokarbon arzı üzerinden gerçekleştirmiştir. 1950’den günümüze petrol tüketimi 8 kat ( günde 10 milyon varilden 80 milyon varile) artmıştır. Bugün dünyanın enerji tüketiminin % 62’si hidrokarbonlarla karşılanmaktadır. Söz konusu tüketimin yaklaşık üçte ikisi sanayileşmiş ülkelerde gerçekleşmektedir. ABD Enerji Departmanı’na göre gelişmekte olan ülkelerin petrol tüketimi 2001 –2025 arasında % 96 artacak, doğal gaz tüketimi ise % 103 yükselecektir. Çin ve Hindistan için ise bu artışlar daha da çarpıcıdır: Çin’in petrol tüketimindeki artış % 156, Hindistan’ınki ise % 152 olacaktır. Güney Kore ve Brezilya gibi, büyüyen ekonomileri için gaz ve petrol talebi hızla artan gelişmekte olan ülkeler de eklendiğinde hidrokarbon kaynakları üzerindeki rekabetin daha derinleştiği kabul edilmektedir. Bu durumda OECD üyelerinin büyük çoğunluğu ile Hindistan, Çin gibi belli başlı petrol ve gaz ithalatçısı ülkeler, uzak ve dünyanın politik açıdan istikrarsız bölgelerinden ithal edilen petrole giderek daha bağımlı hale gelmektedir. Petrol talebindeki ve teminindeki esneklik giderek azalacaktır. Halihazırda petrolü ikame edecek bir başka kaynak bulunmadığından taşımacılıktaki petrol kullanımı yoğunlaşacaktır. Yükselen petrol talebi öncelikle Orta Doğu’daki OPEC ülkeleri ve Rusya tarafından karşılanacaktır. Petrol ticareti, petrol ihraç ve ithal eden ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılığı arttıracaktır. Ancak,politik riskler, saldırılar/sabotajlar sonucunda petrol kuyuları ve boru hatlarının kapatılması ya da tankerlerin bloke edilmesi riskleri de artmaktadır. Dünyada giderek artmakta olan doğal gaz kullanımı ve ticareti de aynı tür risklerle karşı karşıya kalabilecektir. Enerji arz güvenliği bugün dünyada enerji tüketimi yüksek gelişmiş ülkelerin de en önemli konularından biri haline gelmiştir. Yukarıda belirtilenlere ek olarak, yeterli rezervlerin olduğu yönündeki tüm saptamalara karşın enerji temin hızının aynı oranda artmayacağına ilişkin tahminler enerji arz güvenliğini tehlikeye düşürmektedir. Enerji arz güvenliği artık ülkelerin ulusal güvenlik konuları içinde değerlendirilmekte, bunun sonucunda enerji ekonomik bir konu olmanın ötesine geçerek askeri politikaların bir bileşeni olmaya doğru ilerlemektedir. Nitekim sanayileşmiş ve /veya yüksek enerji. 13.

(14) TMMOB Enerji Raporu 2006 tüketimine sahip ülkeler arasında varolan gaz ve petrol kaynakları üzerindeki kontrollerini arttırma yönünde önemli mücadele sergilenmektedir. ABD’nin Irak üzerinden Orta Doğu’daki kaynakları kontrol etme girişimi, Hindistan’ın İran’dan boru hattı ile gaz ithal etme planlarını ABD’nin engellemek istemesi, Doğu Çin Denizi’nde ihtilaflı sahada doğal gaz üretiminin Çin ve Japonya arasında gerilim yaratması, ABD’nin Rusya’nın enerji sektörünü Amerikan firmalarına açması hususunda yaptığı baskılar Hazar Denizinden boru hatlarının geçişi konusundaki sorunlar vb konular enerji sorununun dış politika konularının asli unsuru haline geldiğini, gerilimlere neden olduğunu ve gerilimlerden çatışmalara ve savaşlara kadar gidebileceğini gösteren unsurlardır. •Fosil yakıtların yanması sonucu oluşan karbondioksit ve sera etkisi yaratan diğer kirleticiler mevcut enerji sisteminin sürdürülebilirliğini riske sokmaktadır. Mevcut politikaların devamı halinde enerjiden kaynaklanan karbondioksit emisyonları hızlı biçimde artacaktır. UEA’nın “World Energy Outlook 2004” adlı yayınına göre 2030 yılına kadar CO2 emisyonunun 2004 yılı değerinin % 60’ından daha fazla olması beklenmektedir. Beklenen emisyon artışının üçte ikisinden fazlasının, genellikle, karbon yoğunluğu en yüksek yakıt olan kömürü tüketen gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacağı öngörülmektedir. Emisyonların esas kaynakları termik santrallar ve taşıtlar olacaktır. Mevcut eğilimler devam ettiği müddetçe atmosferik karbondioksit konsantrasyonunun bu yüzyılda sanayi öncesi dönemlerin iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu durumun küresel sıcaklığın 2-5 derece yükselmesi anlamına geldiği, iklim düzeninde tahmin edilemez değişikliklere neden olacağı , doğanın taşıyabilme sınırlarının sonuna gelindiği yönünde görüşler vardır. •İhtiyaç duyulan yeni yatırımlar için önemli finans kaynağı gerekmektedir. Tahmin edilen enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için 2003 yılından 2030 yılına kadar dünyada 16 trilyon dolar (yılda yaklaşık 568 milyar dolar) tutarında yatırım yapılması gerekmektedir. Bu yatırımlar içinde elektrik sektörünün payının % 60’dan fazla olması beklenmektedir. Yatırımların yaklaşık yarısının, talebin ve üretimin en hızlı artacağı gelişmekte olan ülkelerde yapılması gerekmektedir. Ancak gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarının, ekonomik büyüklüklerine göre fazla olması ve daha büyük yatırım riski taşımaları nedeniyle, neoliberal politikaların sürdüğü mevcut koşullarda gerekli olan finansmanı elde edip edemeyecekleri önemli bir sorun alanıdır. UEA’nin 2003 yılında yayınlanan çalışmasında, piyasa uygulamaları sonrasında bugüne kadar yatırımlar konusunda sıkıntı çekmeyen OECD ülkelerinde bile enerji yatırımlarının belirsiz hale geldiği belirtilmektedir. (UEA, World Energy Investment Outlook 2003) Söz konusu çalışmada, neoliberal anlayışın bir uzantısı olarak, ülkelerin gerekli sermayeyi çekebilmek için “piyasa. 14.

(15) TMMOB Enerji Raporu 2006 reformlarını” gerçekleştirmeleri önerilmekte, bunu yanında sermayeyi belirli bir ülkeye ve sektöre çekebilmek için politik ve makroekonomik istikrar, sermayenin risklerinin azaltılması türünde koşulların gerektiği de vurgulanmaktadır. Buna karşılık küreselleşme sürecinde dış etkenlerin de öne çıkması nedeniyle, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve siyasal kırılganlık daha da artmaktadır. Enerji gibi, zamanında yatırım yapılması gereken ve ekonominin tüm alanlarını etkileyen bir sektörde, yatırımların özel sektöre bırakılmasının enerji arzında yetersizliğe neden olacağı, özel sermaye gruplarının yatırım yapmak için yeni teşvikler ve garantiler peşinde olacağı açıktır. •Dünyanın en yoksul kesimleri modern enerji hizmetlerinden yoksun kalmaya devam edecektir. Enerji yoksulluğu ciddi bir sorun olarak kalmaya devam edecektir. OECD dışındaki ülkelerde enerji konusunda bazı gelişmeler beklenmekle birlikte, bu ülkeler, modern enerji hizmetlerine erişim ve kişi başına düşen enerji tüketimi konularında OECD ülkelerinin çok altında kalmaya devam edecektir. Elektrik enerjisine erişim hususunda az bir iyileşme olacak, diğer yandan geleneksel kaynakların verimsiz ve sürdürülemez bir şekilde kullanımı tahmin döneminde artarak devam edecektir. 2002-2030 döneminde elektrifikasyon hızı artmakla birlikte, elektrik enerjisinden yoksun nüfus, 2002 yılında 1,6 milyar iken, 2030 yılında ancak 1,4 milyara düşebilecektir. Kentsel alanlarda elektriğe erişim daha kolay olmakla birlikte, şehirlerde yaşayan nüfus içinde elektrikten yoksun olanların sayısı biraz artacak, buna karşılık kırsal kesimde bu sayı düşecektir. Isınma, pişirme için geleneksel biyokütle kullanan nüfus artmaya devam edecek, 2002 yılında 2,4 milyar olan bu nüfus, 2030’da 2,6 milyara çıkacaktır. Birleşmiş Milletler Milenyum Kalkınma Hedeflerine göre, günde 1 doların altında harcama yapan insanların sayısını 2000-2015 yılları arasında % 50 oranında azaltmak amaçlamaktadır. UEA’nın hazırladığı referans senaryoda, 2015 yılında, hala elektrikten yoksun olan yarım milyardan fazla insana elektrik sağlanmadığı takdirde bu hedeflere ulaşılabilmesi mümkün değildir. Bu hedeflerin karşılanabilmesi için, elektrik sektörüne 200 milyar dolar ek yatırım yapılması, ayrıca yine bu hedefin karşılanabilmesi için, Referans Senaryoya kıyasla 700 milyonluk bir nüfus fazlasına 2015 yılına kadar modern ısıtma ve pişirmede kullanılan yakıtların temin edilmesi gerekmektedir •UEA’ya göre, Referans Senaryo’daki eğilimler değiştirilemez değildir. Hükümetlerin politikalarına bağlı olarak, önemli ölçüde farklı bir gidişat oluşturulabilecektir. UEA’nın öngörülerinde, Referans Senaryo’nun yanında, ülkelerin şimdiden karşı karşıya kaldıkları çevre ve enerji arz güvenliği politikalarını çözümleyen ve enerji etkin teknolojilerin daha hızlı bir biçimde devreye sokulmasını dik-. 15.

(16) TMMOB Enerji Raporu 2006 kate alan bir Alternatif Senaryo da hazırlanmaktadır. Alternatif Senaryo’da küresel enerji talebi ve CO2 emisyonları Referans Senaryo’ya göre önemli ölçüde azalacak, bunun sonucunda Orta Doğu’daki petrol ve gaza olan talep daha düşük olacaktır. Alternatif Senaryo’da küresel birincil enerji kaynağı talebinin 2030 yılında Referans Senaryo’ya göre % 10 az olacağı öngörülmektedir. Alternatif Senaryo’da Referans Senaryo’ya göre petrol talebi % 11, kömür talebi % 24 ve doğal gaz talebi % 10 daha düşük olacaktır. Enerjiye bağlı karbondioksit yayımının da % 16 oranında düşmesi beklenmekte, bu düşüşün yarıdan fazlasının araçlarda, elektrikli cihazlarda, aydınlatmada ve endüstride enerjinin daha verimli kullanılması sonucunda gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Elektrik üretiminde ise yenilenebilir kaynaklar ve nükleer enerjinin payının artması öngörülmektedir. •Sürdürülebilir bir enerji sistemi oluşturabilmek için enerjinin üretimi ve kullanımında teknolojik değişimin gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Alternatif Senaryo’da CO2 emisyonlarının artış hızının düşürülmesi öngörülmekle birlikte, bunun mevcut teknolojilerin kullanımıyla önemli ölçüde sağlanamayacağı açıktır. Karbon tutma ve depolama teknolojilerinde gelişmeler olduğu takdirde bu durumun fosil yakıtların kullanımını etkileyeceği düşünülmektedir. Diğer yandan ileri nükleer reaktörler ve yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltabileceği beklenmekte, ancak UEA’ya göre inceleme döneminde bu gelişmelerin gerçekleşme olasılığı zayıf görünmektedir. Bununla birlikte küresel enerji sisteminin ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir olmasında, teknolojik gelişmelerin ve bu gelişmelerin uygulamaya sokulmasının anahtar rol oynayacağı kabul edilmektedir. UEA varolan enerji politikalarının sürdürülebilirliği konusunda da kaygılıdır. Yapılan çalışmalarda petrol piyasalarındaki yatırım eksikliğine dikkat çekilmekte, gelecekteki küresel enerji talebinin karşılanmasında Orta Doğu ve Kuzey Afrika (ODKA)bölgelerinin kritik bir rol oynayacağı belirtilmektedir. UEA ülkelerinin ve özellikle Çin ve Hindistan gibi büyük ithalatçıların Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan(ODKA) petrol ve doğal gaz ithalatının artacağı vurgulanmaktadır. Enerji kaynaklı karbondioksit emisyonlarının da yükseleceği gözönünde tutulduğunda, UEA, enerji arz güvenliği ve çevre açısından mevcut politikalarının sürdürülebilir olmadığını belirtmektedir. 2030 yılına kadar bölgenin dünya petrol üretimindeki payının % 35’ten % 44’e çıkması beklenmektedir. Bölgenin 2030 yılına kadar petrol üretimi % 75 , doğal gaz üretimi ise yaklaşık üç kat artacaktır. Ancak bunun için bölgedeki ülkelerin enerji altyapısı için yılda yaklaşık 53 milyar dolar yatırım yapmaları gerekmektedir.. 16.

(17) TMMOB Enerji Raporu 2006 Bu yatırımların yapılmaması ya da tüketici ülkelerin politikaları değişmesi halinde ortaya çıkabilecek riskleri değerlendirmek üzere UEA iki senaryo üzerinden çalışma yapmıştır: Birincisi, üretici ülkelerdeki yatırımların gecikeceği varsayımı üzerinden yapılmıştır. İkincisi ise bir Alternatif Politika Senaryosudur ki, bunda da tüketici ülkeler, yükselen fiyatlar, arz güvenliği veya çevre, ya da bu üç nedenin tümüne bağlı olarak talebi kısmak için önlemler alacaktır. Her iki durum da ODKA ülkeleri için ciddi sonuçlar yaratmaktadır. Birinci senaryoda enerji fiyatları hızla yükselmekte, küresel enerji talebi azalmakta, bunun sonucunda 2004-2030 arasında bölge ülkelerinin petrol ve doğal gazdan kaynaklı kazançları 1 trilyon dolardan daha fazla düşmektedir. Dünya büyüme hızı da yavaşlamaktadır. Bu senaryonun çok fazla unsura bağlı olabileceği, ancak Yüksek fiyatlar, daha fazla belirsizlik, piyasanın verimli çalışmaması gibi sonuçların değişmiyeceği belirtilmektedir: İkinci Senaryo ise ithalatçı ülkelerde politika değişikliğini ifade etmektedir. Temmuz 2005’te Gleneagles Zirvesinde, G8 ‘lerin daha temiz enerji ve iklim değişikliği ile mücadele konusundaki Eylem Planı ele alınmıştır. Bu senaryoda küresel petrol ve gaz talebi daha yavaş artmakta ancak ODKA ülkelerine bağımlılık hala yüksek kalmaktadır. Petrol üretimi ve rafinasyonuna yıllardır yatırım yapılmamasının sonucu olarak piyasadaki enerji fiyatları hızla yükselmiştir. Bunun neticesinde UEA’nın fiyat tahminleri de gerçeği yansıtmamaktadır.Referans senaryolarında 2010 yılında yeni ham petrol üretim ve rafinasyon kapasitesinin devreye gireceği varsayımıyla 35 $, 2030 yılında 39$ olacağı tahmin edilmektedir. Buna karşılık Geciken Yatırımlar Senaryosunda (Deferred Investment Scenario) petrol fiyatları 2030’da ancak 52 $ olmaktadır. 2.2-TÜRKİYE’DE ENERJİ. ETKB’nin rakamlarına göre Türkiye’de 2004 yılında birincil enerji kaynakları üretimi 24,33 milyon tep, tüketimi ise 87,81 milyon tep olmuştur. Bu rakamlara göre enerji tüketiminin % 72’si ithalatla karşılanmaktadır. Birincil enerji kaynakları tüketiminin % 36’ sı petrole dayalıdır. Tüketilen petrolün yaklaşık % 7’si yerli üretimle karşılanmaktadır. Bunun yanında elektrik üretimi de giderek artan düzeyde yine ithal bir kaynak olan doğal gaza dayalı hale gelmiştir. Doğal gazın kurulu güç içindeki payı % 35,7’dur. Elektrik üretimi 2005 yılında yaklaşık 162 milyar kWh olarak gerçekleşmiştir. 2005 yılı Türkiye elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık %75’lik bir orana karşılık gelen, 122 268 Milyon kWh’lık bölümü termik ve yaklaşık %25’lik bir orana karşılık gelen 39 658 Milyon kWh’lık bölümü ise hidrolik kaynaklardan elde edilmiştir.. 17.

(18) TMMOB Enerji Raporu 2006 Doğal gaza olan talep tüm dünyada artmakta, özellikle doğal gazın elektrik üretimi içindeki payı hızla yükselmektedir. Bu durumun, yakıtın boru hatlarıyla transfer edilebilmesi, göreceli olarak temiz olması, ısıl değerinin yüksek ve kömüre göre sabit olması, doğal gaza dayalı kombine çevrim santrallerinin verimlerinin yüksekliği, işletme esnekliği gibi çeşitli nedenleri vardır. Diğer yandan doğal gaz, kamu tekelleri parçalanarak özel sektöre açılan enerji elektrik piyasasının önde gelen yakıtı olmuştur. Düşük yatırım maliyeti ve yatırım süresinin kısalığı elektrik sektöründe doğal gaza dayalı santralları özel sektörün öncelikli tercihi haline getirmiştir. Al ya da öde koşuluyla imzalanan doğal gaz anlaşmaları, ekonomik kriz sonucu azalan elektrik talebi nedeniyle ve plansız özel sektör santral yatırımları sonucunda kamu santrallarının kapasitelerinin altında çalıştırılması ya da devre dışı bırakılması Türkiye’de elektrik sektörünün özel sektöre açılması sürecinin sonuçlarıdır. Türkiye’de elektrik sektöründe Yap-İşlet-Devret, Yap-İşlet, İşletme Hakkı Devri gibi uygulamalarla gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının, yüksek maliyetler, alım-fiyat garantileri gibi sorunların yanında, olumsuz etkilerinden biri de yukarıda da belirtilen nedenlerle doğal gaza dayalı kapasitenin aşırı artması olmuştur. Türkiye’de enerji alanına ilişkin rakamlar enerji sektöründe önemli ölçüde dışa bağımlılığı göstermektedir. Günümüzde enerji arz güvenliğinin uluslararası bir sorun haline geldiği de gözönünde bulundurulursa birincil kaynakların temini, fiyatlar, yatırımların finansmanı, teknoloji, verimlilik vb konular Türkiye’nin de öncelikleri arasında olmak durumundadır. Türkiye’de resmi politikaların, yıllardır ülkenin enerji geleceğini bölgedeki petrol, doğal gaz gibi enerji kaynaklarını Batı’ya açılan noktalara taşıyan boru hatlarının geçiş bölgesi olmakta gördüğü bilinmektedir. Ancak bu durum riskleri de beraberinde getirmektedir.Bir yandan ithal kaynaklara olan bağımlılığın artması diğer yandan uzak mesafelere ve ülkeler arasında taşınan doğal gaz ve petrol hatlarının aynı zamanda bölgesel veya ülkeler arasındaki çeşitli gerilim ve saldırıların ana hedefi olması türünde risklerin artacağı açıktır Bu durum enerji politikalarında “ithalatı kontrol edilebilir seviyelerde tutmanın, bu amaçla yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından etkin bir şekilde yararlanılması ve enerji verimliliğinin iyileştirilmesi vb arayışların önemini” de göstermektedir. Ülkemizde enerji alanına ilişkin saptama ve değerlendirmelere bundan sonraki bölümlerde daha geniş olarak yer verilmiştir.. 18.

(19) TMMOB Enerji Raporu 2006 3-ENERJİ KAYNAKLARI Ülkemizde enerji alanına yönelik politika/program önerileri oluşturmak için enerji kaynaklarının dünyada ve ülkemizdeki durumuna ilişkin bazı saptamalar yapmak gerekmektedir. 3.1-KÖMÜR Ülkemizin önemli enerji kaynaklarından biri olan kömürün dünya toplam enerji arzı içerisindeki payı 2030 yılına kadar önemli bir değişim göstermeyecektir. Bu öngörüde, kömür rezervlerinin petrol ve doğalgaz gibi diğer enerji kaynaklarına göre dünya üzerinde daha geniş bir yayılım gösteriyor olması rol oynamaktadır. Söz konusu enerji kaynaklarının kalan ömürleri dikkate alındığında, kömürün, özellikle 2030 yılından sonra çok daha büyük önem kazanacağı anlaşılmaktadır. 2004 yılı sonu itibariyle dünya toplam kanıtlanmış kömür rezervi 909 milyar ton olup, dünya kömür üretim büyüklüğü dikkate alındığında kömür rezervlerinin 164 yıl ömrü bulunmaktadır (BP 2005a). Bu süre, yeni rezervlerin bulunması halinde petrol için yaklaşık 40 yıl ve doğalgaz için ise 67 yıl olarak tahmin edilmektedir. (Şekil 2). ��� ��� ���. ���. ��� ��� ��. ���. �� ��. �� ��. �� � �����. �������. ������. Şekil 2. Enerji kaynaklarının kalan ömürleri (BP 2005a). Kömür rezervleri dünya üzerinde 70’den fazla ülkede bulunmaktadır. En büyük rezerv miktarı 247 milyar ton ile ABD’ye aittir. Bu ülkeyi, 157 milyar ton ile Rusya ve 114,5 milyar ton ile Çin izlemektedir (BP 2005a- British Petroleum, Statistical Review of World Energy 2005, June, London). Kömür, 50’nin üzerinde ülkede üretilmekte ve 70’in üzerinde ülkede tüketilmektedir (WCI 2005a : 13). Dünya kömür üretimi 2003 yılında 5.124 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Bu miktarın 4.231 milyon tonu taşkömürü ve 893 milyon tonu ise linyit üretimidir (WCI 2005b- World Coal Institute, Coal Facts,2005 edition, London). Yıllar itibariyle dünya taşkömürü ve linyit üretimleri Şekil 3’de verilmektedir.. 19.

(20) TMMOB Enerji Raporu 2006 ���������� ����� ����� ����� ����� �����. ��������. �����. ������. ����� ����� ����� ��� ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. �. Şekil 3. Yıllar itibariyle dünya taşkömürü ve linyit üretimleri (UEA 2003: s. I.186-I.203). Dünya taşkömürü üretiminin yaklaşık %93’ü 11 ülke tarafından yapılmaktadır. Bu ülkeler; Çin, ABD, Hindistan, Avustralya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Rusya, Polonya, Endonezya, Ukrayna, Kazakistan ve Kolombiya’dır. 2003 yılında en yüksek üretim, yaklaşık 1,5 milyar ton ile Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu ülkeyi, 890 milyon ton ile ABD, 340 milyon ton ile Hindistan, 275 milyon tonla Avustralya, 240milyon tonla Güney Afrika Cumhuriyeti ve 190 milyon ton ile Rusya izlemektedir. En önemli linyit üreticisi ise, dünya üretiminin %20’sini karşılayan Almanya’dır (WCI 2005b). Dünya taşkömürü üretiminin yukarıda aktarılan profilinde, son 30 yılda önemli bir değişiklik olmamıştır. 1973 yılında üretimin yaklaşık %91’i yine 11 ülke tarafından gerçekleştirilmiştir. Söz konusu dönemde, Avustralya’nın üretimi %376, Hindistan’ın üretimi %323, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin üretimi %262, Çin’in üretimi %204 ve ABD’nin üretimi ise %80 artmıştır. Almanya, İngiltere ve Polonya gibi Avrupa ülkelerinin üretimlerinde ise önemli düşüşler yaşanmıştır (IEA 2003 : s. I.186-I.187International Energy Agency, Coal Information 2003, Paris). Dünya linyit üretiminin ise %75’i 9 ülke tarafından üretilmektedir. Bu ülkeler; Almanya, Rusya, ABD, Yunanistan, Avustralya, Türkiye, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Kanada’dır (UEA 2003 : s.I.203). Dünya toplam kömür tüketimi, üretimlere nazaran daha dengeli dağılmaktadır. Yaklaşık 2,6 milyar ton petrol eşdeğeri olan 2003 yılı tüketiminin %31,9’u Çin’in ve %22’si ise ABD’nin tüketimidir. Bu iki ülkeyi, %7,3 ile Hindistan, %4,3 ile Japonya, %4,2 ile Rusya, %3,4 ile Güney Afrika Cumhuriyeti, %3,3 ile Almanya ve %1,9 ile Avustralya izlemektedir. Kalan %21,7 ise diğer ülkelerin talebini oluşturmaktadır (BP 2005b- British Petroleum, Statistical Review of World Energy 2005- Workbook).. 20.

(21) TMMOB Enerji Raporu 2006 Geçmişten günümüze kadar dünya kömür üretiminin profili çok fazla farklılık göstermezken, tüketimin bileşiminde önemli değişimler gözlenmektedir. 40 yıl öncesinde dünya toplam kömür tüketiminin %32,6’sı Avrupa-Avrasya, ve %10,9’u Asya-Pasifik ülkeleri tarafından tüketilirken, günümüzde bu tablo tersine dönmüştür. 2004 yılı itibariyle tüketiminin %20,7’si Avrupa-Avrasya ve %51,5’i ise Asya-Pasifik ülkeleri tarafından tüketilmektedir. Söz konusu dönemde dünya kömür tüketimi %76 artmış olup, Avrupa-Avrasya ülkelerinde %36 azalmış ve Asya-Pasifik ülkelerinde ise %371 artmıştır. Avrupa Birliği’ne dahil 25 ülkenin kömür tüketimindeki düşüş ise %38 düzeyindedir. Dünya kömür tüketimindeki söz konusu dönüşüm Şekil 4’den izlenebilmektedir. ���������� ������������� �����. ������������ �����. ������ �����. �������� �����. �������������� �����. ������������� ������� �������������. ���. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. �. Şekil 4. Yıllar itibariyle dünya kömür tüketimi (BP 2005b).. Dünya kömür talebinin, %56 artışla 2025 yılında 8,2 milyar ton düzeyine yükseleceği öngörülmektedir (DOE/EIA 2005 : s.95- Department Of Energy/ Energy Imformation Administration, International Energy Outlook 2005, July,Washington). Söz konusu öngörüye göre, aynı dönemde kömüre olan talep Batı Avrupa ülkelerinde yaklaşık %20 azalırken, Doğu Avrupa ve Eski Sovyet Cumhuriyeti ülkelerinde %14, Kuzey Amerika’da %41 ve Asya-Pasifik ülkelerinde ise %96 artacaktır (Şekil 5). ���������� ����� ������������. ����� �����. ������. ����� ��������. ����� �����. ��������������. ����� ������������� ������� �������������. ����� ����� ����. ����. ����. ����. �. Şekil 5. Dünya kömür talep tahmini (DOE/EIA 2005 : s.95).. 21.

(22) TMMOB Enerji Raporu 2006. �����. �������. �������. ������. ����������. ��������. ��������. ������. ��������. ��������. �������. ���������. ���������. �����������. ���. �������. ���. ��������� ��� ����������� ����������. �����. ����������. ���. ����������. �������. ��� �� �� �� �� �� �� �� �� �� � �������������. ���. Dünya kömür ticaret hacmi, 2004 yılında 755 milyon tona ulaşmıştır. Söz konusu ticaretin %91,3’ü 9 ülkenin elinde bulunmaktadır: Avustralya (%29), Endonezya (%14,2), Çin (%11,4), Güney Afrika Cumhuriyeti (%8,9), Rusya (%8,6), Kolombiya (%6,9), ABD (%5,7), Kanada (%3,6) ve Kazakistan (%3) (WCI 2005b- World Coal Enstitute, Coal Facts, 2005 Edition, London). Kömür ithalatında ise Avrupa ülkeleri en büyük payı almaktadır. Ticareti yapılan kömürün yaklaşık %40’ı Avrupa’ya satılmaktadır. Japonya %24,2’sini ve Güney Kore ise %10,5’ini satın almaktadır. Elektrik ya da ısı üretimi amacıyla kömür ithal eden ülkeler arasında; Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İrlanda, İtalya, Japonya, Güney Kore, Hollanda ve Portekiz de bulunmaktadır. Dünya kömür üretiminin yaklaşık %69’u elektrik üretimi amacıyla kullanılmaktadır. Diğer kullanımları ise ısınma, demir çelik ve çimento sektörlerinde yoğunlaşmıştır. Elektrik üretimi amaçlı kullanımın 2030 yılında %79 düzeyine yükseleceği tahmin edilmektedir (WCI 2005a : s.40- World Coal Enstitute, The Coal Resource- Acomprehensive Overview Of Coal, London). Dünya toplam elektrik üretimi, 2003 yılında, 16.661 TWh olarak gerçekleştirilmiştir. Elektrik üretiminde kullanılan kaynaklar içerisinde en büyük pay, %40,1 (6,681 TWh) ile kömüründür. Kömürü %19,4 ile doğalgaz, %15,9 ile hidrolik, %15,8 ile nükleer, %6,9 ile petrol ve %1,9 ile diğer kaynaklar izlemektedir (IEA 2005a : s.24). Çeşitli ülkelerde elektrik üretiminde kömür kullanım oranları, 2002 yılı itibariyle Şekil 6’da verilmektedir. 2002 yılı itibariyle, ülkemizde, elektrik üretiminde kömür kullanımı %24,8 olmuştur. Bu oran içerisinde ithal kömürün payı %1 düzeyindedir. 2005 yılı ilk sekiz ayı itibariyle ise, elektrik üretiminde kömür %25,5 oranında kullanılmış olup, bu oranın sadece %19,3’ü yerli kömürün, kalan %6,2’si ise ithal kömürün payıdır. 2005 yılı ilk sekiz ayı itibariyle ülkemizde, Kömüre Dayalı elektrik üretiminin yaklaşık %25 i ithal kömürden elde edilmiştir. Bu oranın yükselmesinde, kurulu güç fazlası nedeniyle linyite dayalı kamu santrallarının düşük kapasitede çalıştırılması rol oynamaktadır.. Şekil 6. 2002 yılı itibariyle çeşitli ülkelerde elektrik üretiminde kömür kullanım oranları (IEA 2002a).. 22.

(23) TMMOB Enerji Raporu 2006 Sonuç olarak kömür, elektrik üretimi amacıyla kullanılan yakıtlar arasında en yaygın olanıdır. Gelecekte, elektrik üretiminde kömürün payının azalacağı, doğal gaz payında ise önemli artışların olacağı tahmin edilmektedir. Buna karşın, kömürün, elektrik üretiminde en yüksek oranda kullanılan yakıt olma niteliğinin 2030 yılına kadar değişmeyeceği öngörülmektedir. Yapılan araştırmalara göre (IEA 2002b- International Energy Agency, Energy Policies of IEA Countries-Turkey 2005), kömüre dayalı elektrik üretimi 2003 yılındaki 6.681 TWh’den 2030 yılında 11.590 TWh’ye yükselecek, buna karşın kömürün kaynak payı ise sadece %2 azalarak %37’ye inecektir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, kömüre dayalı elektrik üretimi 3 katından fazla artacaktır. Türkiye Enerji Sektöründe Kömür Ülkemizde, 2002 yılı itibariyle toplam birincil enerji arzı, 75,42 milyon ton petrol eşdeğeri olmuştur. Söz konusu arzın kaynaklara dağılımında, %40,5 ile petrol ilk sıradadır. Petrolü, %26,2 ile kömür (%15,3’ü yerli kömür ve %10,9’u ithal kömür), %19,5 ile doğalgaz, %8 ile odun, hayvan ve bitki artıkları, %3,8 ile hidrolik ve %2 ile diğer kaynaklar izlemektedir (IEA 2005b : s.169-171). Söz konusu yılda toplam enerji arzının %32,4’ü yurtiçi kaynaklardan ve %67,6’sı ise ithal kaynaklardan sağlanmıştır. Toplam 24,43 milyon ton petrol eşdeğeri tutarındaki yurtiçi birincil enerji üretimi içerisinde kömürün payı %47,6’dır. Diğer kaynaklar ise, sırasıyla, %24,8 odun, hayvan ve bitki artıkları, %11,9 hidrolik kaynaklar, %9,8 petrol ve %5,9 diğer kaynaklar şeklindedir. İthal kaynakların dağılımında ilk sırayı %54,9 ile petrol almaktadır. Petrolü %28,3 ile doğalgaz ve %16,3 ile kömür izlemektedir (IEA 2005b : s.169-171). Toplam enerji arzının 2020 yılında 222,27 milyon ton petrol eşdeğeri olacağı, bu miktarın %30’unun yurtiçi kaynaklardan ve %70’inin ise ithal kaynaklardan karşılanacağı öngörülmektedir (IEA 2005b). Toplam birincil enerji arzı içerisinde 2002 yılında %15,3 olan yerli kömürlerin payının 2020 yılında yaklaşık sabit tutulması, ithal kömür payının ise %100’e varan bir artışla %10,9’dan %19,6’ya yükseltilmesi planlanmaktadır. Aynı planlamalara göre, toplam arz içerisinde doğalgazın payı %3,7 artışla 2020 yılında %23,2’ye çıkarılacak, yeni tesis edilecek nükleer santral ile nükleerin payı %3,7 olacaktır. Ülkemizde toplam birincil enerji arzının kaynaklara dağılımı Şekil 7’de verilmektedir.. 23.

(24) TMMOB Enerji Raporu 2006 ���� ���. ���������������. ���. ��������. ���. �������. ���. ��������������. ���. �������. ���. ������. ���. ����������. ���. �����������. ��� �� ����. ����. ����. ����. ����. Şekil 7. Türkiye toplam birincil enerji arzının kaynaklara dağılımı (IEA 2005b).. Ülkemizde, 2002 yılı itibariyle kömür üretimi toplam 11,64 milyon ton petrol eşdeğeri olmuştur. 1980’li yıllardan itibaren sürekli bir azalış eğilimine giren taşkömürü üretimleri 2004 yılında 1,9 milyon ton olarak gerçekleşirken, linyit üretimleri de 1998 yılından itibaren düşmeye başlamıştır. Linyit üretimleri, özellikle 1970’li yılların başlarından itibaren, petrol krizlerine bağlı olarak elektrik üretimine yönelik linyit işletmeleri yatırımlarının başlaması ile hızlanmıştır. 1970 yılında yaklaşık 5,8 milyon ton olan linyit üretimi 1998 yılında yaklaşık 65 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Ancak, bu tarihten itibaren, özellikle doğalgaz alım anlaşmaları nedeniyle, sürekli bir iniş yaşayan linyit üretimi 2004 yılında 46 milyon tona kadar düşmüştür. Linyit üretimindeki bu azalma, yerli linyitlerimizin elektrik enerjisi amacıyla kullanım oranındaki azalışla paralel gitmektedir. Yıllar itibariyle ülkemiz taşkömürü ve linyit üretimleri ile elektrik enerjisi üretiminde kömürün payı Şekil 8’de verilmektedir. � ��� � � ��� �. �� � ��. ��. �� ��. �� ��. �� � � ��� � ��. ��. � �� ���. � �� ��� ��� ���. ��. �� ��. �� ��. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. ����. � ����. �. Şekil 8. Yıllar itibariyle ülkemiz taşkömürü ve linyit üretimleri ile elektrik enerjisi üretiminde kömürün payı (DEK/TMK 2003 : s.161, TKİ 2004 ve TTK 2005).. 24.

(25) TMMOB Enerji Raporu 2006 Ülkemizde, 2005 yılının ilk 8 ayında, 106,6 TWh brüt elektrik üretimi gerçekleştirilmiştir. Söz konusu üretimin kaynaklara dağılımı, %43,5 doğalgaz, %25,6 hidrolik, %19,3 yerli kömür, %6,2 ithal kömür ve %5,4 diğer kaynaklar şeklindedir. Yapılan planlamalarda, 2020 yılında doğalgazın payının %34,3’e çekileceği, nükleer payının %6,6’ya ve kömür payının ise %33,3’e yükseltileceği öngörülmektedir. Bununla beraber, söz konusu planlamalara göre, kömürün payındaki yükseliş ithalat ile sağlanacaktır. 1970’li yıllardan itibaren başlayan elektrik enerjisi üretim amaçlı termik santral ve linyit üretim yatırımları çok büyük oranda kamu sektörü tarafından gerçekleştirilmiştir. Söz konusu yatırımlar Tablo 1’de özetlenmektedir. Tablo 1: Linyite dayalı santralların kurulu güçleri ve maden işletmelerinin tüketim kapasiteleri Proje Adı. Kömür Tüketim. Kurulu Güç (MW). Kapasitesi (bin ton/yıl) Muğla-Yatağan. 5.350. 630. Muğla-Milas-Sekköy. 3.750. 420. Muğla-HüsamlarKemerköy. 5.000. 630. Çanakkale Çan. 1.800. 320. Kütahya Seyitömer. 7.100. 600. Kütahya Tunçbilek. 2.450. 429. Manisa Soma. 8.000. 1.034. Bursa Orhaneli. 1.500. 210. Afşin Elbistan. 18.000. 1.360. Sivas Kangal. 5.400. 450. Ankara Çayırhan. 4.300. 620. 62.650. 6.703. Toplam Kaynak: TKİ. Ülkemizin linyite dayalı kurulu gücü toplam 6.703 MW düzeyindedir. Çanakkale’deki 320 MW büyüklüğündeki akışkan yataklı Çan Termik Santralı ile Kahramanmaraş Elbistan’daki 1.400 MW’lık Elbistan-B santralının devreye alınmasıyla toplam kurulu güç 8.120 MW’a yükselecektir. Bununla beraber, ülkemizde elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek özellikte geniş kömür rezervleri bulunmaktadır. Söz konusu rezervler atıl durumda bırakılırken ithal kaynaklara yönelinmesi, akılcılıktan uzaktır.. 25.

(26) TMMOB Enerji Raporu 2006 Ülkemizde, çok sınırlı doğal gaz ve petrol rezervlerine karşın, 560 milyon tonu görünür olmak üzere, yaklaşık 1,3 milyar ton taşkömürü ve 8,3 milyar ton linyit rezervi bulunmaktadır. Ayrıca son yıllarda Afşin-Elbistan sahasında yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda linyit rezervlerinin 9,3 milyar tona çıktığına dair tesbitler vardır. Linyit rezervleri ülke geneline yayılmıştır. Hemen hemen bütün coğrafi bölgelerde ve 37 ilde linyit rezervlerine rastlanılmaktadır. Linyit rezervlerinin %30’u TKİ, %46’sı EÜAŞ ve %24’ü ise özel sektör elindedir. Genel olarak, ülkemiz linyitlerinin ısıl değerleri düşüktür. Toplam linyit rezervinin %0,84’ü 4.000 kcal/kg’dan yüksek, %5,16’sı 3.001-4.000 kcal/kg aralığında, %24,5’i 2.001-3.000 kcal/kg aralığında, %33,32’si 1.000-2.000 kcal/kg aralığında ve %3,18’i ise 1.000 kcal/kg’dan daha azdır (TKİ). Ancak, Türkiye linyit rezervlerinin %94‘ü termik santrallarda değerlendirilebilecek özelliktedir. Elektrik üretimi amacıyla işletmeye alınabilecek linyit sahaları ve termik santral kurulu güçleri Tablo 2’de verilmektedir. Tablo-2. Elektrik üretimi amaçlı işletmeye alınabilecek linyit sahaları Saha Adı. Rezerv (bin ton). Kömür Tüketim KuruluGüç (MW) Kapasitesi (bin ton/yıl). Çankırı-Orta. 51.000. 1.500. 100. Bingöl-Karlıova. 26.000. 1.115. 100. Tekirdağ-Saray. 129.000. 2.500. 300. Adana-Tufanbeyli. 214.000. 7.200. 600. Bursa-KelesDavutlar. 67.000. 1.200. 160. Bolu-Göynük. 39.000. 1.200. 150. Şırnak-Silopi. 50.000. 300. 100. Manisa-Eynez. 100.000. 3.350. 600. Kütahya-Derin Sahalar. 100.000. 2.500. 300. Çayırhan 5-6. 75.000. 2.500. 320. 2.818.000. 86.400. 6.300. Konya-Ilgın. 152.000. 3.100. 500. AdıyamanGölbaşı. 49.000. 1.400. 125. 3.870.000. 114.265. 9.655. Elbistan. T O P L A M Kaynak: TKİ. 26.

(27) TMMOB Enerji Raporu 2006 Tablo 2’den görüldüğü gibi, elektrik üretimi amaçlı devreye alınabilecek 13 sahada toplam 3,87 milyar ton linyit rezervi bulunmaktadır. Söz konusu rezervin, toplam 9.655 MW kurulu güç yaratabilme potansiyeli vardır. Söz konusu potansiyelin kısa dönemde gerçekleştirilme imkanlarının sağlanarak, linyite dayalı elektrik santrallarının kurulu gücünün toplam 17.775 MW’a çıkarılabilmesi imkan dahilindedir. Ülkemiz toplam kurulu gücünün 2005 yılı sonu itibariyle 39.021,3 MW olduğu dikkate alındığında, söz konusu kapasite, bugünkü toplam kurulu gücün %45,5’ini oluşturacaktır. Bununla beraber, ülkemizin kömür potansiyeli henüz tam olarak ortaya konmuş değildir. Genel olarak maden aramaları konusundaki mevcut sorunlar, yeni kömür rezervlerinin ortaya çıkarılmasının önünde engel oluşturmaktadır. 1985 yılında çıkarılan 3213 sayılı Maden Yasası ile MTA, neredeyse özel bir arama şirketine dönüştürülmüş, böylelikle Türkiye maden kaynaklarını aramaktan vazgeçmiştir. 1981 yılında 462 adet 82624 metre kömür sondajı yapan MTA 2002 yılı içerisinde sadece 28 adet 4552 metre kömürde sondaj çalışması yapmıştır. Türkiye’de, 1960-2002 yılları arasında kömürde yapılan sondajlı aramalar toplam 1.667.673 metredir. Söz konusu aramaların %89’luk bölümü (1.484.000 metre) 1970-1990 yılları arasında yapılmıştır. 1990 yılı sonrasında ise aramalardan neredeyse vazgeçilmiş ve sadece 183.673 metrelik sondaj yapılabilmiştir. Kömür olması muhtemel alanların henüz yarısından azı aranabilmiştir. Kömür için gereken derinlikte sondajların yapılmadığı da bilinmektedir. Kömür aramacılığına ilişkin olarak, son zamanlarda, MTA tarafından belirli çalışmalara başlanıldığı gözlenmektedir. 2005 yılında kömürde 57950 metre sondaj çalışması yapılmıştır. Söz konusu çalışmaların yoğunlaştırılması ve Neojen alanlarda yeni ve modern teknikler kullanılarak detay etüt ve derin sondajların yapılması ile ülkemiz linyit rezervinin daha da artırılması olasılığı yüksektir. Kömür Sektöründe Kamu Kuruluşlarının Yeri Sanayinin temel girdisi olması bakımından enerjinin, ulusların kalkınmalarında ve refaha ulaşmalarında büyük önem taşıdığı, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması bakımından kritik önem taşıyan enerjinin, dünyanın ve insanlığın geleceğindeki belirleyici konumu, her geçen gün daha da artmaktadır. Dünya üzerindeki tüm ülkeler enerji maliyetlerini düşürmek ve arz güvenliğini sağlamak amacıyla önceliği yerli kaynaklarına vermektedirler. Ülkemizde ise, kullanabilecek kaynaklar sınırlı olmamasına karşın, öncelik, yerli kaynaklara değil ithal kaynaklara verilmektedir.. 27.

(28) TMMOB Enerji Raporu 2006 Ülkemizde doğal gaz yok denecek kadar az bulunmaktadır. Ancak, düşük kalorili olmakla beraber zengin linyit kömürü yataklarımız mevcuttur. Yine, yıllardır ihmal edilen aramalar ile yeni kömür yataklarının bulunup geliştirilmesi olasılığı yüksektir. Bu kapsamda, 2 Kasım 2005 tarihli ve 25984 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayınlanan 2006 yılı Ekonomik Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararının ekinin politika öncelikleri kısmındaki “linyit aramalarının 2006 yılında arttırılacağına” ilişkin ifadenin yaşama geçirilmesinde yarar bulunmaktadır. Bununla beraber, aynı programda genel olarak madencilik sektörünü ve özel olarak ülkemiz kömür sektörünü ilgilendiren ve sektörü sekteye uğratabilecek düzenlemeler de yer almaktadır. Söz konusu programda, geçmiş yıllarda madencilik sektöründe yürütülen ve sektörün daha da daralmasına yol açan özelleştirme uygulamalarına kömür sektörü de dahil edilerek devam edileceğine işaret edilmekte olup, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nda öncelikle özelleştirme amaçlı “rasyonelleştirme ve rollerin yeniden belirlenmesi çalışmaları yapılacaktır” denilmektedir. Türkiye’nin gelişmesinin önündeki engelin kamu kuruluşları olduğu, devletin küçültülmesi ve kamunun faaliyet alanının daraltılması ile ülke sorunlarının çözülebileceği söyleminin madencilik sektöründe yansıması,” kamu madencilik kuruluşlarının kapatılması, özelleştirilmesi, kömür sahalarının rödovans(kiralama) ile özel sektöre devredilmesi ya da en azından kamu kuruluşlarının yapmakla sorumlu oldukları işlerin özel şirketlere gördürülmesi” şeklinde olmuştur. Ancak bu güne kadar, madencilik sektöründe özelleştirme ve özelleştirmeye yönelik olarak yapılan rödovans ve benzeri çalışmaların hiçbirisinden olumlu bir sonuç alınamamış, madencilik sektörü giderek küçülmüş, buna karşın sektördeki iş kazaları artmıştır. Rödovans yöntemi,3213 sayılı Maden Kanunu’nun bir çok hükmüne aykırıdır. Bu uygulama ile; kamu kuruluşları kuruluş amaçları gereği kendi yapmaları gereken hizmetleri deneyim ve uzmanlık bakımından yetersiz firmalara yaptırmakta;böylelikle hem çok sayıda ölümlü iş kazasına, hem de maden kaynaklarımızın uygun olmayan üretim yöntemleriyle heba edilmesine yol açılmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun ikinci maddesine göre, ruhsat sahibi kamu kuruluşunun “asıl işveren” sıfatıyla rödovanslı sahalardaki iş kazalarından da sorumlu olduğu ve alt işverenlerini de iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetleme sorumluluğu bulunduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Son derece düşük ücretlerle eğitimsiz, deneyimsiz ve sendikasız işçi çalıştırmaya müsait olan rödovans sistemi, yasadışı uygulamalara ve cevher kaçakçılığına da yol açabilmektedir.. 28.

(29) TMMOB Enerji Raporu 2006 Yıllardır sürmekte olan rödovans uygulamasından vazgeçilmelidir. Kamu kurumlarındaki mevcut potansiyelin doğru planlamalar ve akılcı yönetim ile ülke kalkınmasına yönelik harekete geçirilmesinde ülkemiz adına büyük yarar bulunmaktadır. 1957 yılında, ülkemizin linyit kömürü rezervlerini değerlendirmek amacıyla kurulan ve bugüne kadar ülkemizin elektrik enerjisi sektöründe önemli görevler yapmış olan TKİ, ihtiyacı olan yatırımların son yıllarda yaptırılmaması nedeniyle küçülmeye başlamış, çalışan işçi sayısı 22.000’den 10.000’in altına düşürülmüştür. Siyasi iktidarların keyfi tasarrufları sonucu söz konusu kurumun zaafları gün geçtikçe daha da artmaktadır. Madencilik sektöründe özelleştirmelerin, sektörün gelişmesini sağlayacağı iddiası baştan tartışmalı olup bugüne kadar enerji sektöründeki tüm özelleştirmeler gibi sektörün ihtiyacına yanıt vermekten uzak uygulamalardır. Özelleştirme söylem ve uygulamaları ile sektörün daha da gerilemesine neden olunmaktadır. Ancak sorunların ortaya doğru konulabilmesi ile olumlu sonuçlara ulaşılması mümkündür. Madencilik sektörünün bugün içinde bulunduğu krizin en temel nedeni, gereksiz ve hatalı bir şekilde yaratılan özelleştirme beklentileri ve özelleştirme uygulamalarıdır. Bu çerçevede, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun kapatılma ya da özelleştirilme çabası, zaten yeterince değerlendirilmeyen ülkemiz kömür kaynaklarının devre dışı bırakılmasına ve enerji sektörümüzün tamamen dışa bağımlı hale gelmesine neden olacaktır. Söz konusu senaryo, bugün gerçekleştirilmeye başlanmış ve sadece TKİ değil, onunla birlikte enerji sektörümüzün bir diğer lokomotif kuruluşu olan TTK’da özelleştirme kapsamına alınmıştır. Ülkemiz enerji sektörünün lokomotif rolü oynayan bu kurumların elden çıkarılması, enerji güvenliği bakımından telafisi olanaksız sonuçlar doğuracaktır. Ülkemizde, özellikle elektrik enerjisi üretiminde, yerli kömür kaynaklarımıza öncelik verilmesini gerekli kılan nedenler aşağıda sıralanmaktadır: a) Ülkemiz enerji güvenliğinin sağlanması bakımından yeterli miktar ve kabul edilebilir maliyette, kesintisiz enerji kaynaklarının temin edilmesi gerekmektedir. Enerji güvenliği bakımından diğer kaynaklara göre daha avantajlı konumda bulunan kömür, bu özelliği nedeniyle dünyada elektrik üretiminde en fazla kullanılan yakıt durumundadır. Söz konusu özelliği nedeniyle kömürün kullanımı, son iki yıldır, diğer bütün enerji kaynaklarından çok daha hızlı artmıştır. b) Ülkemizde, çok sınırlı doğal gaz ve petrol rezervleri olmasına karşın, ülke geneline yayılmış önemli linyit yatakları bulunmaktadır. Elektrik üretimi amacıyla kısa dönemde işletmeye alınabilecek linyit sahaları mevcuttur. Yine, yıllardır ihmal edilen aramalar ile yeni kömür yataklarının bulunup geliştirilmesi olasılığı son derece yüksektir.. 29.

(30) TMMOB Enerji Raporu 2006 c) Madencilik faaliyetlerinin, genel olarak, kırsal alanlarda yapılıyor olması bakımından, ekonomik, toplumsal ve kültürel eşitsizlikleri giderici etkisi ve dışsal fayda sağlama kapasitesi yüksektir. Faaliyetlerin gerektirdiği yol, su, elektrik, haberleşme gibi alt yapı gereksinmelerinin madencilik yapılan bölgeye getirilmesi ile söz konusu bölgede belirli düzeyde bir altyapı tesis edilmektedir Söz konusu altyapı, kalkınmanın da temel unsurudur. Kömür madenciliği istihdam ağırlıklı bir sektördür. Bu niteliğiyle de bölgeler arası göçü sınırlayıcı niteliktedir. Kömür madenciliğinin doğrudan istihdam yaratma kapasitesinin yanında, kömüre dayalı diğer bölgesel sanayileri de geliştirmek suretiyle dolaylı istihdam yaratma özelliği de bulunmaktadır. Büyük ölçekli kömür madenleri, yapıldığı bölge için önemli bir gelir kaynağı durumundadır. d) Doğalgaza dayalı elektrik üretim tesislerinin yatırım maliyeti kömüre göre düşüktür. Ancak boru hatlarıyla yakıt temini dikkate alındığında kömür temininin maliyeti gaza göre çok daha düşük olmaktadır. Doğalgaz fiyatı arttığında, gaza dayalı elektrik tesislerinin kömür karşısında maliyet avantajı hemen hemen kalmamaktadır. e) Kömürün, stoklarda depolanabilme özelliği bulunmaktadır. Bu durum, kaynak kullanım planlaması bakımından kolaylık sağlamaktadır. f) Kömür santralları iklim koşullarından etkilenmeden yıl boyunca durmaksızın çalışabilmektedirler. g) Kömürün yanması sonucunda, diğer fosil yakıtlara göre daha fazla kükürtdioksit, partikül madde ve karbondioksit gibi kirleticiler oluşmaktadır. Son yıllardaki araştırma geliştirme çalışmaları ile, çok düşük emisyonu kabul edilebilir maliyetlerde sağlama konusunda önemli mesafeler alınmakta, sıfır emisyonlu teknolojilerden söz edilebilmektedir. Sürekli gelişmekte olan temiz kömür teknolojileri, kömürün çevresel performansını artırma bakımından bir dizi seçenek sunmaktadırlar. Söz konusu teknolojiler vasıtasıyla, emisyon ve atıkların azaltılması mümkün olmakta, kömürden elde edilen enerjinin dönüşüm verimliliği artmaktadır. Ancak ülkemizde yanma sonucu oluşan kirleticilerin sınırlandırılmasına ilişkin çeşitli yasal düzenlemeler olmakla birlikte çevre açısından son derece olumsuz santral deneyimleri bulunmaktadır. Bu nedenle kömüre dayalı santralarda ortaya çıkabilecek potansiyel çevre sorunlarını en aza indirecek önlemler projelendirme safhasında alınmalı, santrallerin işletmeye alınmasından sonra da buna uygun bir işletmecilik yapılmalıdır. Bir yandan kömür aramaları yeniden başlatılırken diğer taraftan linyite dayalı termik santral ve maden işletmelerinin zaman kaybedilmeden. 30.

Referanslar

Benzer Belgeler

a) Oda Genel Kurulu tarafından kendisine verilen görev ve yetkileri kullanır, Oda Genel Kurulunda alınan kararları uygular, Oda işlerini Genel Kurulun kararları

Oda yürütme organı olan Yönetim Kurulu, Genel Kurul tarafından iki yıl için faal veya uygulamacı üyeler arasından seçilen bir Başkan ve dört üyeden oluşur.. Oda

Birliğin yürütme organı olan Yönetim Kurulu, Genel Kurul tarafından iki yıl için faal veya uygulamacı üyeler arasından seçilen bir Genel Başkan, dört üye ve Birliğin

Odanın yürütme organı olan Yönetim Kurulu, Genel Kurul tarafından iki yıl için faal veya uygulamacı üyeler arasından seçilen bir Başkan, dört asıl ve en az

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; mekanik tesisat fenni mesuliyet hizmetlerinin nitelikli, yapıların onaylı proje ve ekleri ile yapı ruhsatı ve eklerinde belirtilen

TMMOB kent sorunlarına ilişkin olarak yerel yönetimler, kamu kaynaklarının dağılımı, afetler, çevre, altyapı, doğalgaz, ulaşım, konut, turizm, kentsel koruma,

YEK düzenlemekle sorumlu ulusal kuruluşlar (DSİ, MTA, EİGM ve ilgili Bakanlıklar) gibi gerekli ön hazırlıkları zamanında yapamadan ihalelere çıkıldığı herkesin

Ģ) Serbest orman ürünleri ortaklık bürosu: Orman endüstri mühendisi ve ağaç iĢleri endüstri mühendisi unvanına sahip ruhsatlı serbest meslek mensuplarının;