• Sonuç bulunamadı

DESTANDAN HiKAYEYE HAZRET-İ ALİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DESTANDAN HiKAYEYE HAZRET-İ ALİ"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI 1. BASKI 2010 SAKARYA

ISBN: 978-975-7988-85-4

Bilimsel Araştırma Projesi Sonuç Raporu

Projenin Başlığı: Anadolu'da Aleviliğin Dünü ve Bugünü Proje Yöneticisi: Doç. Dr. Halil İbrahimBULUT

Proje Yardımcısı: Doç. Dr. Mustafa AK ÇAY Kapal<: Mehmet TÜYSÜZ

Sayfa düzeni: Harun ABACI

.

Bu kitabın yayın hakları Sakarya Üniversitesine aittir.

5846 ve 2936 sayılı fikir ve sanat eserleri yasası hükümleri

gereğince "Bu kitap hiçbir yöntemle çoğaltılamaz. Resim, şekil, şema,

grafik ve herhangi bir bölümü yayınevinin izni olmadan kopya dil ,

e emez.

Her hakkı Sakarya Üniversitesi ve Proje Yöneticisine aittir.

Sakarya Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Ozanlar Kampüsü 54040 Adapazan 1 SAKARYA

(3)

Anadolu' da Aleviliğin Dünü ve Bugünü 1 Bilimsel Araştırma Projesi

DESTANDAN HiKAYEYE HAZRET-İ ALİ CENKNAMELERİ

Prof. Dr. İsmet ÇETiN*

Destaruar, toplumun içinde şiddetli çatışmaların olmadığı, müca.delenin

dışa yöneldiği dönemlerde ortaya çıkarlar. Bu halde toplumun bütün özellikleri, o toplum liderlerinin şahsında toplanır. Bu liderler "Muayyen bir devirde, toplumun inandığı temel kıymetleri muhafaza ederler" ki, bu şahsiyetler basit ve sade karakterli olup, temsil 1..'lldretine sahiptirler.

İşte, devrin sosyal değerlerini temsil eden bu karakterler "tip" olarale isimlendirilir .1

Destan ve destaniarın çevresinde teşekkül ettiği tipierin fikir yapısını

içinde yaşadıkları medeniyet ve kültür çevresi tayin eder. Türk destanları

da meydana gelen medeniyet ve kültür değişmelerine paralel olarak iki

kısımda değerlendirilir. Bunlar; Türklerin ekseriyetle kabııl ettiği din olan

İslamiyet/ten önce teşekkül eden Türk destaruan ve İslamiyet'ten sonra

teşekkül eden Türk destaruarıdır.

Türklerin İslaıniyet'i kabıılünden sonra, dünya görüşü ve hayat

tarzlarında meydana gelen değişiklikler, hayatın diğer alanlarında olduğu

gibi edebi alana, dolayısıyla destfmlara da yansımıştır. Dünyaya hakim olma ideali ve ben'in ön planda olduğu bir ideolojiye sahip İslamiyet

öncesi Türk destaruarı, dışa dönük, sürekli hareket halinde, hayatın

gerçekleri ile doğrudan temasta, hareketli ve aktif kahramanlar ile temsil

edilınekteydiler. Alp Tipi olarak isimlendirilen bu idealize insan tipi,

İslamiyet'in kabulünden sonra yerini, gazi tipine bırakır. Gazi tipi, alp tipi gibi dünyayı fethetıneyi gaye edinen bir kahraman olmakla birlikte, dıştan

içe, maddeden manaya yönelişi temsil eder.2 Türklerin İslamiyet'i

kabullerinden önce başka din veya inançları yaşadıldarı dönemleri.Iı

bakiyeleri olan unsurlar ile İslamiyet'in kabulünden sonra benimseyip

içselleştirdikleri unsurların bir araya getirilmesi sonucu oluşan terJ:jbin sonunda ortaya çı...~an gazi tipi, Kaplan'a göre maddeden manaya yönelen,

G.Ü.Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi, icetin@gazi.edu.tr

Mehmet KAPLA...'N', Tip Tahlilleri-Türk Edebiyatında Tipler, İstanbul1981, s. ı.

2 KAPLAN, a.g.e., s. 112.

(4)

A.naılolu' da Aleviliğin Düııü ve Bugünü

ancak hem maddeyi, hem manayı benimseyen, kendine mahsus bir Türk tipi olmasıyla dikkatimizi çekmelidir.

·fslamiyet'in kabulünden önceki dönemde her ne sebeple olursa olsun boy, uruğ, ulus veya il adına yapılan mücadele, dini bir endişe taşımaz.

Ancak, hlamiyet'in kabulünden sonra teşekkül eden destanların konusu, Müslüman Türkler ile Müslüman olmayan gruplar arasında cereyan eden

savaşlardır. Satuk Bugra Han Destanı'yla başlayan Battal-Name,

Danişmend-Name, Saltuk-Name, Eba Müslim-Name gibi dini mücadele konulu destfmlar teşekkül dönemleri veya kaynakları ne olursa olsun

İslamiyet'ten önceki Türk hayat tarzı ile olan bağlarını muhafaza

etmişlerdir. Ahmet Harndi Tanpınar bu destanlar hakkındaki görüşlerirıi şu cürrıJeler ile açıklar: "Bu hikayeler ve destanlar bize iki ayrı şeyi birden verebilirler. Bir tarııftan İslami kültürün tesiri altında olsa bile ta ilk

anından itibaren Türk tarihinin içinde zincirlenen sürekliliği onlarda bulmak mümkündür. Bu itibarla ırkımız ve milletimizin macerasım bu tepelerden görmek bizim için çok ehemmiyetlidir. Diğer taraftan da 107l'den soııra, yani açılan vatandaki inkişaf, zihniyet ve hayat

ayrılıklarıyla gösterirler."3

İslamiyet'in kabulünden sonra Anadolu Türk sahasında teşekkül eden destanlarda bir taraftan kahramanlığa önem verilirken, bir taraftan da dine önem verilir. Anadolu'nun fethinden itibaren buranın Türkleşmesi ve

İslamiaşmasını konu edinen destanlar, gazi tipi olarak adlandırılan

kahraman- Türk tipinin ifadesi olan idealize tipierin çevresinde teşekkül etmişlerdir. Gazi tipi, bir yandan alp tipi ile veli tipi arasında yer alıp

toplumun eğilimlerirıi belirlerken, bir yandan da örnek tip olma fonksiyonlannı ye;ine getirmektedirler.4

Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra, daha önce teşekkül etmiş olan destanlar, ya yerirıi dilli konulu destamara bırakmış, ya da

· bünyesine yeni unsurlar alarak İslami bir yapıya bürünmüşlerdir. Yeni dinin kabulü, Türk toplumunun dünya görüşünün, hayat tarzının, buna

bağlı olarak da edebiyat geleneğinin değişmesine vesile oldu. İslamiyet'ten

önce teşekkül eden destanlar, dışa dönük hayatın gerçekleri ile doğrudan temas halinde, aktif, kuvvet ve hareket fikrinin üzerinde toplandığı tip olan 'Alp' tipj çevresinde meydana gelirken, İslamiyet'ten sonra teşekkül eden destaruar maddeden manaya dıştan içe dönen, islwiyet ile yeni bir mana kazanan savaş kahramanı' gazi' tipi çevresinde meydana gelir.5

3 Ahmet Hamdi TANPINAR, Edebiyat Üzerine Makaleler, (2. bs.) (Haz. Zeynep KERMAN), İstanbul1977, s .. 95.

4 Kemal YACE, Saltuk-Name'de Tarihi, Dini ve Efsanevi Unsurlar, Ankara 1987, s. 1-5.

KAPLAN, ae., s. 112-119.

(5)

İsmet Çetin 1 Hazret-i Ali Cenknameleri

Fuad Köprülü'nün "hakiki bir darü'l-cihad" olarak vasıflandırdığı 12- 13. yüzyıl Türk sahası, eski destan geleneğini "Ozan"lar vasıtası ile sürdürürken, bunun yanında dini (İslami) menkıbeleri, kıssa ve destanları

anlatan meddah, kıssahan, nedim isimleri ile anılan şahsiyetler de

edebiyatımıza İslfuni kaynaklı yeni konuları ithal etmekteydiler. Ancak konu hangi kaynaktan gelirse gelsin o dönemde yeni anlayış ile

edebiyatımııda işlenen destani ürünler, Anadolu halkının cengaverane temayüllerini tatmin edecek ve artıracak tarzda eserlerdir. Ozanlar da Arap ve İslam edebiyatlarından gelen kahramanlık hikayeleri vücuda getirmek suretiyle dini-destani edebiyatın teşekkülüne yardımcı oluyorlardı. Bu dini destam kahramanlık hikayeleri daha çok İslamiyet'in te'siri ile Ebu Müslim, Hz. Hamza ve Hz. Ali'nirı şalısiyetleri etrafında teşekkül

etmektey di.

13. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında tercüme, adapte veya te'lif olunan Hz. Ali Cenkııameleri İslamiyetten önce "Alp" tipi çevresinde

teşekkül eden destanlar, dini unsurlar ile techiz edilmiş, maddi kuvvetin arka plana atılıp maneviyatın ön plana çıkarıldığı "Veli" tipinden de bazı unsurları bünyesinde taşıyan "Gazi" tipi çevresinde teşekkül eden dini

destanlardandır. İ. Melikof, Seyyid Battal, Eba Müslim ve Sarı Saltuk' u örnek vermek suretiyle dini destan kahramanlarının, dini bir grubun lideri durumunda olduklarım söylemektedir.6 Ancak dini-kahramanlık destanları

içinde değerlendirilmesi gereken Hz. Ali Cenkııameleri, dini bir grubun destam, Hz. Ali de dini bir grubun lideri olmaktan çok, Anadolu Türk

insanının cengaverlik eğilimlerini ön plana çıkaran, onlara mesaj veren ideal insan tipinin örneğini teşkil eder bir destan kahramarudır.

Cenknameler ise, ideal insan anlayışı ile davranış şekillerini Türk destan

geleneğine bağlı olarak anlatan dini-kalıramanlık konulu Türk destamdır.

Köprülü, Hz. Ali cenklerini konu edinen hikayeleri İslam an'anesinden geçen dini mevzular grubuna dahil etmekte ve bunu şu cümleler ile izah etmektedir: "Esasını İslam an'anesinden alan dini mevzulara gelince, yalnız

halk edebiyatınuzda değil k1asik edebiyatımııda da büyük bir ekseriyeti bunlar teşkil eder. Edebiyatımızın ilk inkişaf sıralarında, yani halk

edebiyatı ile klasik edebiyatın henüz bir birinden kat'i ve vazılı bir surette

ayrılmadığı devirlerde yapılmış eserlerden birçoğunu bu devreye ithal edebiliriz. Saraylarda hususi bir yerleri olan siyercilerin eserlerinden

başlayarak, mesala Mevlid kabilinden manzum eserleri, sonra Menakıb-ı

Seyyid Battal Gazi, FütUhu'ş-Şam ve Fütfıh-ı Afi:ikıyye tercemeleri gibi birçok mahsulleri, Hazret-i Ali menkabelerine, Kerbela Faciasına ... "i

6 İrene MELİKOF, La Geste Melik Danişmend, C: I, Paris 1960, s. 162.

7 KÖPRÜLÜ, a.g.m.

(6)

Anadolu'da Aleviiiğin Dünü ve Bugünü

A. Sırrı Levend, Divan edebiyatında hildi.yeleri, ı- Dini hikayeler, 2- Dini kahramanlık hikayeleri, 3- Çift kahramanlı aşk hildyeler, 4- Tek

kaliramanlı hikayeler, 5- Tasavvufı hikayeler, 6- Temsili hikayeler, 7- Manzum Hikayeler, 8- Küçük hikayeler olarak tasnif ettikten sonra Hz. Ali cenklerini konu alan hikayelerden Ejderha ve Kesik Baş'ı dini hikayeler içinde; · Muka:ffa' cengi'ni dini-kahramanlık hikayeleri içinde

değerlendirmiştir.8

Cahit Öztelli, İslamiyetten sonra Anadolu sahasında teşekkül eden dini eserleri beş türde değerlendirir. Birinci tür, tümden Tanrı'ya sığınma ile

yardım sağlama, Hz. Muhammed'in iyi huyu ile mu'cizelerini ve çevresindekilerin menkıbelerini anlatan, Dastan-ı İbrahim, Dasitan-ı

Geyik, Dasitan-ı Fatıma gibi eser1erdir. İkinci türde din yolunda yapılan gazaları ve kahramanlıkları konu edinen Hz. Ali cenkleri, Hamza-Name, Ebu Müslim gibi eserleri değerlendirmek gerektiğini söyler. Üçüncü türde

Dasıtan-ı Çoban, Dasıtan-ı Yahud, Dasıtan-ı Uğru ile Kadı gibi eserlerin yer aldığı dini-ahlaki konuları işleyen eserleri topladıktan sonra, dördüncü türde başka peygamberlerin hikayelerini anlatan Hızır Kıssası, Dasitan-ı İbrahim gibi hikayeleri, beşinci türde ise Kur'an ve hadisler ışığında yazılmış, didaktik eserleri (Hu.rllc-ı Ye'cüc Me'cüc, Fazl-ı Aşere-i

. Mübeşere) değerlendirilir.9

İsmail Ünver, Mesnevileri dini, tasavvufı ve ahlaki mesneviler; sanat yönü ön planda olan mesneviler; şiirlerin tecrübelerine dayanarak kaleme

alınan mesneviler olarak tasnif eder. Hz. Ali cenklerini konu edinen mesnevileri ikinci grupta, konularını menkıbelerden alan mesneviler içinde

değerlendirir.

Mustafa Nihat Özön, hikayeleri, tasnif ederken "Eski Edebiyatımızda

Hikaye" başlığı altında beş gruba ayırır. Bunlar; 1- Klasik edebiyatımızın manzunı hil<.ayeleri, 2- Aynı edebiyatın mensur hikayeleri, 3- Halk

arasında yazılışından okunan hikayeler, 4- Halk arasında ağızdan ağıza aktarılan hikayeler, 5- Zümrelerin kendi amaçlarına uygun şekle soktukları

hikayelerdir. "Zümrelerin kendi amaçlarına uygun şekle soktukJan hikayeleri" de kendi arasında: a) Dini, b) Kahramanlık, c) Tasavvufi, d) Hükumet, yönetim ve adamları, e) Bir misal vermeyi sağlama.k için yapılan

hikayeler olarak tasnif eden Özön, Hz. Ali cenkelerini "Kahramanlık"

hikayelerinde gösterir.10

8 A. Sırrı LEVEl\TD, "Divan Edebiyatında Hi.kftye", T.D.A. Y.B. 1967, Ank. 1968, s. 71- ll 7.

9 Cahit ÖZTELLİ, İslam'dan Sonra İlk Halk Edebiyatı ve Anadolu'da Meydana Gelen Eserler", Uluslararası Falklor ve Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri Ekim 1975, Ankara 1976, s. 344-350.

10 M. Nihat ÖZÖN, Türkçede Roman, İstanbull985, s. 39-110.

(7)

İsmet Çetin 1 Hazret-i Ali Cenknameleri

Edmond Saussey hikayeleri, menkıbeleri anlatan menkıbeler, İslami menkıbeler ve gezici şairlere- aşıklara dair hikayeler olarak üç gruba ayırır

ve Hz. Ali cenknamelerini "İslami menkıbeler" içinde mütalaa eder.ıı

Bütün bu görüş ve değerlendirmeleri dikkate alclığımızda, Hz. Ali cenknamelerini kültür kaynağı olarak Arap-İslam kaynağına bağlayabiliriz.

İslamiyetten önceki dönem Arap efsanelerinden ve Fars efsanelerinden izler taşısa bile, Hz. Ali Cenknameleri, bütün cepheleri ile İslami bir

anlayışla teşekkül etmiş ve bizim edebiyatımıza bu yönü ile girmiştir. Siyer, megazi türü eserler ve dini kıssalardan kaynaklanıp bizim milli

unsurlarımızile yeniden şekillenmiştir.

Konusu itibarı ile ise dini-kahramanlık hikayeleri içinde mütalaa edilebilir. Konunun tamamen din adına yapılan mücadele üzerine

kurulması ile bu mücadelede müracaat edilen kuvvet bunun için sebep

teşkil eder.

Cenknameler, kaynağını hangi kültür çevresinden almış olursa olsun, Türk dünya görüşü ve kültürü ile yoğrulup, tercüme, te'lifveya adapte yolu ile 13. yüzyıldan itibaren edebiyatımızda yerini almıştır. Cenknameler, bir taraftan örnek tip insanın teşekkülüne zemin hazırlarken, biİ taraftan dini-

kahramanlık hikaye geleneğinirı teşekkülünü hazırlamıştır. Bunların yanında da daha sonraki dönemlerde başta gazavat-nameler olmak üzere

Osmanlı kroniklerinin kaynağını da teşkil etmiştir.12

Meddah, Arap hikayecilik geleneğine "sürekli ehl-i beytin menkıbelerini

okur,. onları ve onların sözlerini anımsar, vakit geçirir ler. Bu yüzden de peygamber soyunu en çok seven kişilerdir."13 diye tarif olunduktan sonra

kaynağı; "Ey Muhammed, peygamberlikte Ehl-i Beyt ile dostluğunuzdan başka bir şey istemiyorum"14 mealincieki hadis-i kutsiye bağlarıır. Anadolu Türk sahasında Sahib-i Rfun diye anılan ve meddalı olduğu ifade edilen Abdulvahap Gazi'nin Hz. Ali tarafından kuşal< kuşanclığı da dikkate

alınırsa, meddalılık geleneğindeki önemi daha iyi anlaşılmış olur.

İslamiyet'in kabulünden önce Türk toplum hayatında "Ozanlar"

tarafından icra edilen destan ve hikaye anlatmak, İslamiyetten sonraki dönemde yerlerini gezici aşıklara bırakıyorlardı. Arap ve Fars kültüründen gelen kıssahan-meddahlar, Selçuklular döneminden itibaren saraylarda yer

aldıl<:tan sonra dini destanlan anlatmak ön plana geçiyor, eski Türk geleneklerinden konusunu alan l:ukaye ve destanlar daha çok köy ve aşiret

· çevrelerine kayıyordu. İşte bu dönemde, Hz. Ali, Hz. Hamza, Seyyid Battal,

11 Edrnond SAUSSEY, Tiirk Halk Edebiyatı (çev. İlhan Başgöz), Ankara 1952, s. 55.

12 Aldo GALOTTA, "Gazavat-ı Hayreddin Paşa" (Ter. Salih Akdernir), BeZleten CXL V/2, s:

180 (Ekim 1981) s. 473-500'den ayrı basım.

13 Özdemir NUTKU, Meddahlık ve Meddah Hikaye/eri, Ankara?, s. 13.

14 KÖPRüLü, a.g.m.

(8)

Anadolu'da Aleviliğin Dünü ve Bugünü

Hallac-ı Mansur'un maceraları anlatılınaya başlanıyordu. 14. yüzyildan itibaren de ozan ve lassahanlar kesin çizgiler ile birbirinden ayrılıyor, anlattıkları konular belirleniyordu.

Salsal-Name, Hamza-Name, Anter-Name v.b. dini-kahramanlık

hikayelerini· anlatanlar 15. yüzyıldan itibaren Meddah-kıssahan olarak

isiınlendiriliyorlardı. Söz konusu dönemden itibaren klasik edebiyatın teşekkülünden sonra kıssahan-meddahların halk arasında rağbetleri artıyordu. 15

Özdemir NUTKU, cenkname tarzı aniatıların kaynağı olarak da, Ümmet çağından itibaren Kur'an-ı Kerim'den alınan kıssalar, evliya ve enbiya menkıbeleri, din ulularının efsaneleşmiş kişiliklerini gösterir ve

meddiliların anlattıkları ilk hikaye örneklerine Hz. Ali cenklerinden, Salsal-Name, Cenadil, 'Aremrem, Mukaffa' ve Kahkaha'yı örnek verir.

Sonuç olarak; İslamiyet'in kabulünden itibaren Türk toplum hayatında

önce azanlar ile birlikte görülen kıssahan-meddililar, konularını İslami

gelenekten alan hikayeler, bunların içinde Hz. Ali ile ilgili hikayeler

anlatıyorlardı. Klasik edebiyatın teşekkülü ile birlikte, halk arasında kabul gören meddililar ve anlattıklan hikayeler, 16. yüzyıldan itibaren konularını değiştiriyor, daha gerçekçi konuları işliyorlardı. Dolayısıyla konularindan biri olan Hz. Ali cenkleri de anlatılmaz oluyordu.

Meddililık ve meddah hikayelerinin ilk kaynaklarından olan İslam

tarihi, menkıbeler, siyer, v.b. eserler, sözlü gelenekten çıkarak belki de ilk

şekli olan yazılı kaynaklarda varlığını sürdürüyordu. Zira Fahir İz'in

"Halkın konuştuğu dili esas alan nesir" grubunda gösterdiği kaynaklar;

dini, tasavvufi, kahr<l!flanlık eserleri, fetihname, gazavat-name18 gibi eserler de buna delil teşkil etmektedir.

Cenknarnelerin Te'lifi ve müellifleri

Türk edebiyat dairesinde teşekkül eden İslami-dini destanların kaynağı,

8. yüzyılda İbn İshak'ın Siretü'n-Nebi isimli eserine bağlanmaktadır. Vasfı

Mahir Kocatürk, İbni İshak'ın eseri hakkındaki görüşlerini şu cümleler ile ifade etmek suretiyle onu manzum destan geleneğiniri kaynağı olarak

değerlehdirir; "Peygamberin hayatına ait bu cinsten bütün söylentileri,

fıkraları, menkıbeleri toplayarak Siretü'n-Nebi eserini tam destan halinde meydana getirdi."16 Daha sonraki dönemlerde çeşitli kültür ve inançlar ile beslenen Hz. Muhammed ve O'nun çevresinde bulunanlara dair anlatılan destan, hikaye ve efsaneler başta Ahmet Y esevi olmak üzere dini -

tasavvufı alanda eser veren şahsiyerlerin eserlerine de kaynaklık etmiştir.

15 KÖPRüLü, a.g.m.

16 Vasfi Mahir KOCA TÜRK, TürkEdebiyatı Tarihi, Ankara, 1970, S. 96.

(9)

İsmet Çetin 1 Hazret-i .Mi Cenknamebri

Fikri yapısı ne olursa olsun, Hz. Ali Cenknamelerinin de içinde

bulunduğu manzum dini destaruar, bizim edebiyat geleneğimizde, bazan ferdi, bazan da anonim eserler olarak, değişik isimlere mal edilip, başka başka isimler ile günümüze kadar gelmişlerdir. Vasfi Mahir Kocatürk;

"sekiz on asırdan beri, yüzlerce binlerce kopye edildikten sonra, yazmaları

günümüze kadar gelen bu yazmaların bir kısmı anonim durumdadır, yani elden ele yazıldıkça müellif adları değiştirilıniş ve kaybolmuştur.

Basitlikleri ve nazım dilindeki mükemmeliyetsizlikleri bakırnından bu

janrın başında sayabileceğimiz bu hikayelerden elimize geçen bir kısmını,

ilk şekilleri daha evvele ait olmak ihtimali de bulunmakla beraber, malum benzerlerinin kesin olarak meydana geldiğini bildiğimiz ondördüncü

yüzyılda tespit ediyoruz."17 cümleleri ile bu konudaki düşüncelerini ifade ederken, Fuad Köprülü dini-destilili eserlerin başlangıç dönemi olarak 13.

yüzyılı gösterir; "Bütün halk sınıfları arasında dağılmış olan bu destani

edebiyatın görmüş olduğu rağbet şairleri ve ozanları mevzulannı İslam ve

İran an'anelerinden alan birtakım kahramanlık hikayeleri daha vücuda

getirmeği mecbur etti ki, 13. yüzyılda kuvvetle başlayan bu cereyanın,

müteakip asırda, muhtelif arnillerin tesiriyle büsbütün inkişaf ettiğini göreceğiz."18

Dini-destani kahramanlık hikayelerinin edebiyatırnızda başlangıç

dönemini 13. yüzyıla bağlayan bir başka araştırmacı da Aldo Galotta'dır.

Galotta, gazavat-namelerin kaynağını verirken, dini-kahramanlık

hikayelerinin 13.-14. yüzyılda ortaya çıktığını söylemektedir.19

Ahmet Yaşar Ocak, Kesik Baş Destanı'nın 13. yüzyıldan daha erken bir zamanda teşekkül etmiş olabileceğini söyleyerek, destanın 14. yüzyıldan

itibaren kabul gördüğünü ifade eder.20

Cahit Ötelli, Hikaye-i İslam -Yahu di, Hikaye-i Deve gibi dini hikayelerin, 14. yüzyıl imla özelliklerini taşırnasıyla birlikte en geç 15.

yüzyılda yazıldıklarını söylemehedir?1

Agah Sırrı Levend, dini-kahramanlık hikayeleri içinde telakki ettiği

Haver-Name'yi, yazarı bilinmeyen eserler içinde değerlendirmiş22,

T.D.K'nda bulunan bilgi fişlerinde ise Sultan Ahmed döneminde Perah- Name ismiyle tercüme edildiğini belirtmiştir.23 Kemaloğlu'na ınalettiği eser

17 KOCA TÜRK, a.e., a. y.

18 Fuat KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyat Tarihi (3. Bs.), İstanbul 1981, s. 252-253.

19 Aldo GALOTIA, "Gavazat-ı Hayreddin Paşa" (Çev. Salih A.\demir), T. T.K. Belleten, C:JJ..V/2 (Ekim 1981), s. 473-SOO'den ayrı basım.

20 AhmetYaşar OCAK, Türk Falk/orunda Kesik Baş, A;-ıkara 1989, s. 12-13.

21 Cahit ÖZTELLİ, ".Anadolu Dini: Edebiyatında Geyik Destanı" T. F. A., C: 7, S: i46 (Eylül 1961), s. 2492-2494.

22 Agah Sırrı LEVEND, Türk Edebiyatı Tarihi I, Ankara 1973, s. 127-128.

23 LEVEND, T. D. K. Bilgi Fişleri.

(10)

Anadolu' da Aleviliğin Dünü ve Bugünü

olan Perah-Name'yi ı4. yüzyıla bağlayan Levend,24 Perah-Nameler konusunda eserlerinde farklı bilgiler vermektedir. Dolayısıyla Perah-name konusunda ı 4. yüzyıldan ı 7. yüzyıla kadar bir zaman sınırı çizen Levend'in bu tür kitapları ıo.-ı4. yüzyıl için söylediği Ümmet Çağı tabirini kabul etmek ~e hangi isimle tercüme edilmiş olursa olsun, Haver-Name'yi Ümmet çağında tercüme edilmiş eserler arasında kabul etmek gerekir.

Aldo Galotta ise İran sahasında kaleme alınan Ha ver-Name'nin 1427

yılında kaleme alındığını, ancak bunun 13. ve 14. yüzyıllarda oluşan geleneğe dayandığını ifade etmektedir.25

Agah Sırrı Levend, Hüssam Katib'in Cümcüme Sultan Hikayesi'nin 14.

yüzyılda kaleme alındığını26 söylerken Fuad Köprülü27 ve Saadettin Nüzhet Ergun28 da aynı görüşleri paylaşmaktadır. Cümcüme Sultan Hikayesi ise Kesik Baş ile İsa hikayelerinden ibarettir.29 Dolayısıyla Kesik Baş

hikayesinin ilk örneğini 14. yüzyıla bağlamak gerekir.

Kaynakların verdiği bilgiler dikkate alındığı zaman Salsal-Name'nin 13.

yüzyılda teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. Fuad Köprülü, Aldo Galotta, Zeynep Korkmaz da Salsal-Name'nin bu dönemde kaleme alındığını kabul etmektedirler. Salsal-Name'nin tek nüshası olan Paris nüshasının 16.

yüzyılda İbn Yusuf tarafından yeniden kaleme alınınış olduğu ve bunun hangi döneme ait olduğu konusunda "tarihin tayine muhtaç olduğu" da Jean Deny tarafından ileri sürülrnektedir. 30

"Umman Cengi", kaynaklarda Tursun Fakı adına kayıtlıdır. 13. yüzyılda yaşayan Tursun Fakı'nın bir gazavat-name'sinden bahseden Şahalıettin Tekindağ, Saadettin Buluç, Vasfi Mahir Kocatür~1 de 'Umman Cengi'ni

13. yüzyıla bağlar.

Saadettin Buluç, bu görüşlerinden farklı olarak 'Umman Gazavat- Namesi'nin Piri Fakili-Zade tarafından yazıldığını söylemektedir. 32 Nitekim 'Umman Cengi (Fakı)'nın sonunda yer alan; "Kim sekiz yüz toksan yidi yıl" ifadesi bize 15. yüzyılı işaret etmektedir ki, Tursun Fakı'nın

24 LEVEND, Türk Edebiyatı Tarihi I, s. 126.

25 Havemame ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Hüseyin ÖZCAN, Haver-Nfune, İstanbul

2009.

26 LEVEND, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, s. 16.

27 KÖPRÜLÜ, "Çağatay'' maddesi, T. A., C: III, İştanbul 1988, s. 270-323.

28 Saadettin Nüzbet ERGUN, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, s. 76.

29 ERGUN, a.e., a:y.

3

°

KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatı Tarihi (3. bs.), İstanbul 1981, s. 253-254;"Meddablar"

Edebiyat Araştınnalan (2. bs.), Ankara 1986, s. 361-412; Zeynep KORKMAZ, Marzuban-Name, Ankara 1973, s. 58; GALOTTA. Salsal-Name "Turcıca Revue D'etudes Turques, T:XXI-XXIII (1991), s. 175-179; Jean DENY, Türk Dili Grameri (Çev. Ali

Elöve),İstanbul 1941, s. XIII.

31 Şahalıettin TEKİNDAG, "Tursun Fakı", 1. A., C: 12/2, s. 122-123; BUL UÇ, a.g.m.;

KOCA TÜRK, a.g.m., s. 153.

32 BULUÇ, a.g.m.

(11)

İsmet Çetin 1 Hazret-i Ali Cenknameleri

13. yüzyılda yaşadığı düşünülürse, Tursun Fakı'nın çocuklarından birisinin bu cenknarneyi yeniden kaleme alınış olabileceği ihtimal dahilindedir.

Ancak, bu mısrada geçen "Sekiz yüz toksan yidi" ifadesi ile Tursun Fakı isminin bir arada kullanılması da, tarihin geçtiği söz konusu beytin

değişmiş olabileceğini göstermektedir.

Kesik Baş Hikayesi'nin 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başında kaleme

alındığı, ağırlıklı görüş olarak da 14. yüzyılda teşekkül ettiği kabul · edilmektedir. Ancak bu hikayenin 13. yüzyıldan önceki bir dönemde

teşekkül edebileceği ihtimal dahilindedir.33

Kesik Baş'ın Kirdeci All tarafından yazıldığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Fuat Özdemir, Kirdeci Ali'nin bu hikayenin müellifi mi, müstensihi mi, yoksa aniatıcısı mı olduğunun belli olmadığrm

söylemektedir.34 Vasfi Mahir Kocatürk, Hasibe Mazıoğlu, Ahmet Yaşar

Ocak, Şükrü Elçin35, Kirdeci Ali'nin 14. yüzyılda yaşamış olduğu

kanaatindedirler. Dolayısıyla Kesik Baş Hild.yesi'nin de 14. yüzyılda teşekkül ettiğini kabul etmek gerekir. Kesik Baş Hikayesi'ne kaynaklık

ettiği ihtin1ali bulunan ve 14. yüzyılda Kıpçak sahasında yazılan Cümcüme Sultan Destanı'nın konusu ile Anadolu sahasında teşekkül eden Kesik Baş

Hikayesi'nin konusu benzer olmakla birlikte, birbirinden farklıdır.

Dolayısıyla Cümcüme Sultan Destanı'nın Anadolu Türkçesi'ne

kazandırılması mümkün görülmemektedir.

Kesil< Baş Hikayesi'nin sonunda yer alan; "Bunı iden Kirdeci Ali dürür/

Gönile mevla'nun kulı durur" ifadesi, bu hikayenin Kirdeci Ali'ye ait

olduğu ve 13-14. yüzyıllarda teşekkül ettiği fikrini kuvvetlendirmektedir.

Cenadel Kal'ası cenknamesi ismi ile zikredilen cenkname kaynaklarda 14. yüzyıla ait bir eser olarak kabul edilmektedir. Ahtem Cengi ismi ile de

anılan Cenadil Kal'ası Cenknamesi'nin 14. yüzyıla ait olduğu A. Sırrı

Levend, Faruk Kadri Timurtaş, Saadettin Buluç ve Hasibe Mazıoğlu 36 tarafından da kabul edilmektedir.

Selasil Cenknamesi'nin teşekkül dönemi konusunda ortak kanaat, O'nun 14. yüzyılda kaleme alınmış olduğudur. Agah Sırrı Levend, divan

edebiyatındaki hikayeleri sınıtlandırırken "Dini-kahramanlık hikayeleri"

başlığı altında saydığı Kal'a-i Selasil'i Ma'azoğlu Hasan'a maletmek suretiyle 14. yüzyıla bağlar.44 Aynı görüşte olan Saadettİn Buluç da Cenadil

33 OCAK, Türk Faiklanmda Kesik Baş, Ankara 1989. s. 13.

34 Fuat ÖZDEMİR, "İlk Dini Destanlar ve Kesik Baş Destanı", Falklor Araştırmaları Kurumu Yıllığı 1975, Ankara 1975, s. 123-129.

35 KOCA TÜRK, a.g.e., s. 142: ELÇİN; "Kirdeci Ali'nin Kesik Baş Destanı": OCAK, a.g.e., s.

13.

36 LEVEND, a.g.m.

(12)

Anadolu'da Aleviliğin Dünü ve Bugünü

Kal'ası cenknamesi'ni Ma'azoğlu Hasan'a bağlamak suretiyle bunun 14.

yüzyıla ait olduğunu söyler.37

Mukaffa 'a Cengi'nin Tursun Fakı'ya mal edilmek suretiyle 13. yüzyılda

kaleme alındığı fikri hakim görüştür. Hasibe Mazıoğlu, Agal1 Sırrı Levend ve Saade~ Buluç, Mukaffa' Cengi'nin Tursun Fakı tarafından kaleme

alındığını. kabul etmektedirler. Buluç, Fuad Köprülü'nün isim vermeden Tursun Fakı'ya ait olduğunu söylediği mesnevinin Mukafa' Cengi

olduğunu söylemektedir.38

Aremrem bin Musallat, Agah Sırrı Levend'e göre 14. yüzyılda kaleme

alınan bir cenknamedir.39

Mikdad Cengi olarak isimlendirdiğimiz, Gazavat-ı İmam Ali, Kıssa-ı

Mikdad bin Esved ve isimsiz olarak kaleme alınan bir cenkname, tahminimiz odur ki, Saadettin Buluç'un Meddalı Yusufa ait olduğunu söylediği "Hazret-i Ali'nin Cömertliğini Anlatan Bir Gazavat-name"

olsun.40 Meddalı Yusuf veya Yusuf-ı Medd'ah'ın 14. yüzyılda yaşadığı göz önüne alınırsa Mikdad Cengi'nin de 14. yüzyılda tasnif edildiğini söylemek mümkündür.

Yername Cengi de Meddalı Yusufa maledilen eserlerden birisidir.

Saadettin Buluç ve Vasfi Mahir Kocatürk, bu cenknarneyi 14. yüzyıla bağlamaktadırlar.41

Mukatil Cengi, Vasfi Mahir Kocatürk42 tarafından 14. yüzyıla ait gösterilmektedir. Kanaatimizce, incelemeye esas aldığımız metin ile Kocatürk'ün bahsettiği metin aynıdır. Bu eserin dili incelendiği zaman en erken 15. yüzyıla ait olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, Hasan İbn İlyas'ın

istinsah ettiği tarih l459'dur. Biz de Kocatürk'ün görüşünü benimseyip, Mukatil Cengi'nin 14. yüz yılda kaleme alındığını söyleyebiliriz.

Kahkaha Cengi, Saadettİn Buluç tarafından 14. yüzyılda yazıldığı kabul edilen cenknamelerden birisidirY Agah Sırrı Levend de Kahkaha Cengi'nin 14. yüzyılda yazılmış olduğunu kabul eder.

Yine İfrit Cengi, Saadettin Buluç'a göre 14. yüzyıla aittir.44 İ:frit Cengi'nin Siretü'n-Nebi isimli eser içinde yer alması, bu hikayenin Siretü'n-Nebi isimli eserler gibi diğer dini eserlerle de edebiyatımıza girmiş olabileceğini,

37 BlJLUÇ, a.g.m.

38 KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatı Tcırilıi, s. 342; LEVEND, a.g.m.

39 LEVEND, a.g.m.

40 06 Mil. Yz. A. 2630; 06 Mil. Yz. A2886.

41 •• r

BULUÇ, a.g.m.; KOCATURK, a.g.e., s. 156.

42 KOCA TÜRK, a. e., s. 148.

43 BULUÇ, a.g.m.

44 Leyla KARAHAN, Erzurum/u Darlr, Kıssa-ı Yusuf, Ankara 1994.

(13)

İsmet Çetin 1 Hazret-i Ali Cenknameleri

dolayısıyla 13.-14 yüzyıllardan itibaren Türk edebiyatında görülebileceğine işaret eder.

Hüzeyl Cengi, konusunu İslam tarihinden alan cenknamelerden birisidir. Siyerler ile aynı mecmuada bulunması, bunun siyerden ayrılmış,

daha sorira da Hz. Ali'nin kahramanlığını ön plana çıkaran bir anlayış ile yeniden kaleme alınmış olması ihtimali yüksektir. Müellif veya müstensih

kayıtlarının düzenli olmadığı bu tip eserlerden birisi olan cenknameler ve özellilde Hüzeyl Cenkname'si, kanaatimizce lS. yüzyıldan sonraki bir dönemde müstakil hikaye olarak işlenmiştir. Dil ve üslüp yapısı itibarıyle,

lS. yüzyıldan önce yazılan cenknamelerden farklı olan Hüzeyi Cenknamesi, muhtemeldir ki, 15. yüzyıldan ön~bk Siretü'n-Nebi veya buna benzer dini eserler içinde bulunmuş olsun.

Ejderha Cengi, kaynaklarda Kirdeci Ali'ye ait olarak gösterilmektedir.45 Hz. Ali çevresinde teşekkül eden cenknamelerden bazıları bir tarihi hadiseyi anlatmakta veya bir tarihi hadiseyi işaret etmektedir. Hayber, Huneyn, Rılın, Şam ve Müzelzil bunlardandır. Hayher Kal'ası Cenknamesi, bir taraftan Hz. Ali'nin kahramanlıldarını anlatırken, bir taraftan da Hayher'in müslümanlarca fethedilmesini anlatmaktadır. İlk defa İzzeddin Abdulhami ibn Ebu'I-Halid es-Sab el Aleviyyat isimli eserinden Hayher Kalesi'nin fethi ile Hz. Muhammed'in Mekke'yi fethini ve Hüseyin'in ölümünü manzum olarak anlatmıştır.46 Bu ifadeler, cenknarnelerin

bazılarının kaynağı hakkında da bilgi vermek bakımından önemlidir. Türk edebiyatı sahasında İslam tarihi ve özellikle Hz. Muhammed ile Hulefa-i-

Rişidin dönemini anlatan eserlerin 13. yüzyıldan itibaren görülmeye

başlandığı bilinmektedir.

Rabguzi, Kadı Darir gibi isimler ile başlayan İslam tarihi ve Hz.

Muhammed ile ilgili kaleme alınan eserler, edebiyatımızda Siretü'n-Nebi,

Kısasü'I-Enbiya, Sıretü Resulillah, Mevlfd, Kitab-ı Megazi gibi isimler ile görülmektedir. Tahminimiz odur ki Hayber, Huneyn, Rfun, Şam ve Müzelzil cenknameleıi, başta siretler olmak üzere Kısasü'l-Enbiya, Fütuhu'ş-Şam, Fütllh-ı Yemen, Kitab-ı Megazi gibi dini-tarihi eserlerden

kaynaklanmış ve Türk edebiyatında da 14. yüzyıldan itibaren işlenıneye başlanmış olsun. Burada isimlerini saydığımız Hayber, Huney, Rılın ve

Şam ile Müzelzil cenknamelerinin 14. yüzyıldan itibaren edebiyatırnızda

45 GÜZEL, a.g.rn.; KOCATÜRK, a.g.e., s. 144-145; LEVEND, a.g.rn., şükrü ELÇİN,

"Kirdeci Ali'nin Güvercin Destanı", Halk Edebiyatı Araştımzalan I, Ankara 1988, s. 274- 276; ELÇİN,. "Kirdeci Ali'nin Kesik Baş Destanı" T. D. S: 517 (Ocak 1995), s. 64-68. .

46 CL HUART, Arap ve Arap Dilinde islam Edebiyatı (Çev. Cemal Sezgin), İstanbul1944, s. 124.

(14)

Anadolu' da Aleviliğin Dünü ve Bugünü

işlemneye başlandığını, lS. yüzyıldan itibaren de müstakil eserler olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz.47

-- Berber Kal'ası Cenkn.amesi, yazmalarda çok görülmemektedir. Konusu ve içindeki olağanüstü unsurlar ile Haveran-Name'ye çok benzeyen bu cenkname, muhtemeldir ki, Havenin-Name ile aynı dönemlerde

edebiyatımıza girmiş olsun. Haveran-Narne, 14. yüzyılda İbn Hüssam

tarafından kaleme alınmış Farsça manzurn bir eserdir. Kaynağını eski İran

efsanelerinden, özellikle Rüstem'den alan Haveran-Narne48 İran edebiyatındau tercüme yolu ile bizim edebiyatımıza intil<al etmiştir. C.

Galasso tarafından teferruatlı olarak çalışılan Haveran-Name, Timur devrine bağlanırken, Agah Sırrı Levend tarafından Şeyhoğlu'nca Türkçe'ye tercüme edildiği ileri sürülmektedir.49

A. Sırrı Levend, Ferah-Name isimli eserin mensur Hz. Ali cenkleri

olduğunu ve İbni Hüssam tarafından 1427 yılında yazıldığını, Sultan Ahmed döneminde de Türkçe'ye tercüme edildiğini söylemektedir.50 Başka

bir yazısında ise Perah-Name'nin Şeyhoğlu tarafından tercüme edildiğini

ve bunun I. Murad dönemine ait olduğunu söylemektedir. I. Murad'ın

1362-1389 yılları arasında hüküm sürdüğü dikkate alınırsa 1427 yılında

kaleme alınan Haveran-Name'nin 14. yüzyılda Türkçe'de bulunması düşünülemez. Edebiyatımııda Perah-Name ismiyle birçok mesnevinin

yazıldığı da bilinmektedir. Dolayısıyla, Şeyhoğlu'nun mesnevisinin Haveran-Name tercümesi olması mümkün değildir.51

Haveran-Name, bizim kanaatirnize göre lS. yüzyıldan itibaren önce Farsça ve manzurn olarak, daha sonra ise Türkçe'ye tercüme edilmek suretiyle bizim edebiyatımııda yerini almıştır. Farsça manzurn halde bulunan yazma· nüshaların kütüphanelerirnizde bulunmuş olrnası52 onun bir başka isimle tercüme edilmediğini de göstermektedir. Mensur olarak tercümeleri bulunan Haveran-Name'nin en erken lS. yüzyılda edebiyatımıza girmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Yukarı da verdiğimiz bilgiler, Hz. Ali çevresinde teşekkül eden cenknarnelerin 13. yüzyıldan itibaren Anadolu salıasında tercüme, te'lif ve

47 Siyer kitaplan, megazi ve fetihler için bkz. KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 320- 321; Biiyük islam Tarihi, C:l, s. 71-101; Muhammed İbn İshak, Siyer; Nihat Sami BANARLI, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi C:I, II, s. 354-356, vd.; KÜPRÜLÜ., Edebiyat

Araştırmaları, s. 367-382.

48 GALASSO, "Xavar-Name eli İbn Hosam: Note introduttive", Riviste Degli Studi Orientali, Tom: XLVIII (1973-1974), s. 153-173; "Un 'Epopea musulmana 'di epoca Timuride: II Xavar-Name de Ebn Hosam", Atti De/la Accademia Nazionale dei Lineei- Anno CCCXVI (1979) S: VIII-V: XXII GALOTTA, a.g.m.

49 LEVEND, TürkEdebiyatı Tarih~ s. 275.

50 LEVEND, TDK Bilgi Fişleri.

51 KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 342, 357, 360, 362.

52 TDK Ktp. 45; TDK Ktp. A/6; Topkapı Sarayı Ktp. H. 677, Y. 790; 06 Mil. Yz.A 1073.

(15)

İsrn;!t Çetin 1 Hazret-i Ali Cenknameleri

adapte yoluyla işlendiğini göstermektedir. 13. yüzyıldan itibaren Anadolu Türkünün hayat tarzı,. dünya görüşü ve ideallerini besleyen İslamiyet, bu tür cengaverlik hikayelerinin yazılrn:asını ve benimsenmesini

kolaylaştırmaktaydı.

'

Çoğu zaman dini eserler külliyatı içinde yer alan cenknameler, bazan gazavat-name külliyatı içinde yer almaktadır. Her hal u karda dini eserler ile birlikte bulunan bu eserler, şekli yapıları ve hacimleri ne olursa olsun

l3.yüzyıldan itibaren bizim edebiyatımızda işlenmiş ve Anadolu Türk Devletinin kuruluş dônemlerinden itibaren idealize örnek insan tipini topluma sınımuş olmasından dolayı da kabul görüp yaygınlaşmıştır.

Cenknarnelerin Kaynakları

Fuad Köprülü, halk edebiyatımızda mevcut hikaye ve menkıbelerin üç kaynaktan geldiğini söylemektedir;

a. Eski Türk an'anesinden geçen mevzular (Halkiyattan, yani halk

masallarından gelme mevzularla, esasen yerli hayattan alınmış iken sonralan uzun zamanlar esnasında menkıbevi bir mahiyet almış şeyler de - birbirinden mahiyetçe çok farklı olmakla beraber- bu daireye girebilir.)

b. İslam an'anesinden geçen dilli mevzular,

c. İran aıı'anesinden geçen -ekseriyetle dini olmayan ve bazen zahiri bir İslami renge boyanmış- mevzular (İran yolu ile geçen Hind mevzuları da bu daireye girebilir).53

Köprülü'nün yaptığı bu tasnifle, konusu dilli-kahramanlık olan cenknameler kaynağını İslam an'anesinden geçen konulardan almıştır.

Köprülü, bu tür eserlerin; henüz halk edebiyatı ile klasik edebiyatın

birbirinden açık suretle ayrılmadığı dönemde edebiyatınuzda işlendiğini

zikretmektedir.54 Buradan hareketle Hz. Ali'nin çevresinde teşekkül eden cenknarnelerin kaynaklarını; İslam tarihi, dini kıssalar ve menkıbeler ile efsaneler ve masalların teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

a. İslam Tarihi

İslamiyet'in ilk dönemlerinde, peygamber kıssaları, gaza ve bunlara dair hikayeler aıılatılmakta, aıılatıcılarına ise k.ass veya kassas denilmektedir.55

Aynı dönemde dini konulu hikaye anlatıcılarından başka bir grup daha vardır·ki, bunlar mu'arref ve meddhlılm· ilepeygamber ve ashabın hayatı ile

gazalarını anlatan siyercilerdir.56

53 Fuad KÖPRüLü, "Meddahlar", Edebiyat Araştmnalan (2. bsk.) Ankara 1986, s. 361- 412.

54 KÖPRüLü, a.g.m.

ss Özdemir NUTKU, Meddalılık ve Meddalı Hiktıyeleri, Ankara?, s. 8.

s6 KÖPRüLü, a.g.m.

(16)

Anadolu'da AleviliğLn Dünü ve Bugünü

İslam tarihini besleyen kaynaklardan biyografi ve tarihler,57 özellikle siyerler konumuz için önemlidir. Zira daha soma kaleme alınan gaza hikayelerinin kaynağım birinci derecede bunlar teşkil eder. Siyerciler bir yandan Hz. Muhammed ve ashabın hayat ve gazalarını yazarlarken, bir yandan da sözlü gelenekte yaşayan efsane ve hikayeleri toplay·ıp

kitaplaştiTıyorlardı.

Kaynaklar; Hayher Kalesi Fethi, Mekke'nin fethi ve Hüseyin'iiı.

ölümünün manzum olarak kaleme alınmasının ilk örneklerinden birisi olarak İzzeddin Abdulhami İbn Ebu'l- Halid'in es-Sab el-Aleviyyat isimli eserini verirler58 Huart Hz.Ali'nin hayatı ve savaşlarının Arap edebiyatında şiirleştirmesinin tabü olduğunu, bunun da Hz. Ali'nin Arap diline önem vermesinden kaynaklandığım söylemektedir.59 Bu bilgiler, Hz. Ali cenklerinden bir kısmının İslam-i Arap tarihinden geldiğine işaret

etmektedir. Bu Cenknfu:neler, Huneyn, Rfun, Hayber, Seh1sil, Mikdad, Yemame, Mukatil, Müzelzil ve Mukaffa sayılabilir. Ancak bu Cenknarnelerin tümünün tarihi hadiseler ile bağlantısının olduğunu

söylemek mümkün değildir. Bu cenkler bazen tarihi bir hadiseyi anlatıp,

içine muhayyel vak'alar, unsurlar serpiştirilmiş olabilir. Bazan da muhayyel bir hikaye tarihi bir vak'a ile başlamış olabilir.

b. Dini Kıssalar, Menkıbeler

Agah Sırrı Levend, Ürnmet Çağı Türk Edebiyatında hikaye türünün

kaynağı olarak Kur'an'daki kıssalar, enbiya ve evliya menkıbeleri, din

ulularının hayatları etrafında teşekkül eden efsanevi arılatımlar, dini inanç ve ondan kaynaklanan cihat fikri ile gazilik ve şehitlik inancını

göstermektedir.60 Çenknarnelerin içine serpiştirilmiş olan ahlaki öğütler ile

irşad edici ve öğretici unsurları da dikkate alırsak, bu hikaye türüne 'ahlak

kitapları'nın da tesir ettiğini söyleyebiliriz. Bu eserler ise dini, tasavvufi ve ahlaki urodeleri bünyesinde taşıyan eserlerdir.61 Kaldı ki, ayet ve

57 Büyük İslam Tarihi, C: I, s. 70-71; N. B., Hazreti 'Ali'nin İlk Zaferleri, İstanbul 1981"

isimli kitabın kapağındaki "en mevsuk ve değerli arapça tariht. kaynaklardan

yararlanılarak yazılan bıı eser.:."; S. Münir YURDA TAP, Hz. 'AU-Muaviye Mücadelesi

Sıffin Vak'asının lç Yüzü, İstanbul 1958" isimli kitabın kapağındaki " ... bu eser, en mevsuk tarilıf kaynaklardan yararlanılarak yazılmıştır", "H. B.; Hazreti 'Aif ve Cemel Cengi İst. 1981" isimli eserdeki "en mevsuk tarilıi kaynaklardan yararlanılarak yazılan bu eserde ... ", "S. Münir YURDATAP; "Hz. 'Ali'nin Yemen Cengi, İst. 1981" isimli eserde;

Sine-i Halebiye ve Futuhu'l-Yemcn'i kaynak göstermesi ile Cenknarnelerin İslam tarihinden beslendikleri konusu açıkça anlaşılınaktad.ır. Ayrıca, İslfun tarihinin

öğretilınesi bakınundan tarihi bilgilerin hikaye tarzında verilınesi de önemli bir husustur.

58 HUART a.g.e, s.l24.

59 HUART, a.e, s. llS.

60 A. Sım LEVEND, Türk Edebiyatı Tarihi l, Ankara 1973, s. 122.

61 LEVEND, "Üm.met Çağında Ahlak Kitaplarımız"; TDAY BeZleten 1963, Ankara 1964, s.

89-115.

(17)

İsmetÇetin 1 Hazret-i Ali Cenknameleri

hadislerden hareketle yapılan dini-didaktik-telif veya tercüme mesnevilerimiz bulunmaktadır.62 Kısasü'l-Enbiyalar, velayetnameler, hadis külliyatlan, tezkiretü'l-evliya gibi eserler de hild1yelerin teşekkülünde

müessir olmuşlardır.63 Kaldı ki, bu tür eserler "İslfuniyet'i yeni kabul etmiş

basit zihniyetierin ihtiyacını karşılayacak mahiyetteki"64 eserlerdir. Hangi millette, hangi devirde olursa olsun halk muhayyilesi hiçbir zaman,

benimsediği dinin resmi çerçevesi ile yetinmemiş, din içinde

olağanüstülükler aramış ve dinin resmi çerçevesine popüler mahiyette ikinci bir çerçeve daha eklemiştir.65

c. Efsaneler-Masallar

Aldo Galotta, gazavat-nfunelerin kaynaklarını eski Arap ve İran kahramanlık efsanelerine bağlayarak, bunların 13. ve 14. yüzyılda teşekkül

eden dini kahramanlık hikayeleri olduğunu zikreder.66 Galotta, başka bir yazısında Şeyyad İsa'nın Salsal-Name'yi başka bir dilden Türkçeye

aktardığını, bu hikayenin aslının halk arasında yaygın olan efsanevi bir hikaye olduğunu ve bunlara Ali'nin kahramanlığı ile dindarlığının katılarak gerçekmiş görüntüsü verdiğini zikreder.67

Haveran 'ın da eski İran efsaneleri ile tarihinden izler taşıdığı Calasso

tarafından ifade edilmektedir.68 Hz. Ali çevresinde teşekkül eden efsanelerin Fars kökenli Rüstem (İsfendiyar)'in çevresinde teşekkül eden efsanelerden kaynaklandığını ifade eden G.P. Snesarev bu konuda şöyle

demektedir. "Eğer Ali b. Talib'in prototipi sayılan, yani ondan önce gelen eski İran efsanevi kahramanı Pehlivan Rüstem Obrazı olmasaydı, Hz. Ali iki kıtada ve Şii akımında ayrı bir şöhret kazanamazdı. Rüstem'in cesareti ile fevkalade benzediği için yarı Tanrı olarak telakki olunmuştur. Rüstem ve Ali obrazlarının benzerliği şaşırtıcıdır. Ali'nin Düldül'ü Rüstem'in atının

d n69

aynısı ır ...

Hz. Alt'nin Selasil Kal'ası Cengi ile 'Umman Cengi de olağanüstü

özellikleri bakımından Arap masallarını /hikayelerini andırmaktadır ki, özellikle El-Ferec Ba'de'ş-Şidde külliyatında yer alan Seyfü'l-Mülük Hikayesi birbirleri ile benzerlikleri ile elikkati çeker.

6~ İs~ail Hakkı ERT AYLAN; "Yusufı-i Meddah" TDED C: I, S:2 (1946), s. 12.

"3 Şemseddin Sivasi, Aienakıb-ı Çelıar Yar-ı Güzin, (Sad. Alımed Aslantürkoğlu), İstanbul

?, s. 416-429.

64 KÖPRüLü, Türk Edebiyatı Tarilıi(3. has.), İstanbul 1986, s. 286-287.

65 A. Yaşar OCAK, Kiiltür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbniimeler, Ankara 1992, s. 30.

66 Aldo GALOTTA, "Gazavat-ı Hayreddin Paşa"

67 GALOTTA, "ll-Salsal-Nfrme", Turcica Reııve D'etudes Turqııes, T: XXI-XXIII, 1991 (Strasburg) s. 175-189.

68 G. CALASSO, "Xavar-Name di İbn Hosam", Rivista degli Studi Orient'Ali, T.

XLVIII(1973-1974), (Roma) s.l53-173.

69 G. P. SNESAREV, Clıorezmski Legendy Kak İstoenik Portorti Reiligi Ornyek Kııtlov

Sredney Ayiv, Moskova 1983, s. 52-66.

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmada incelenen özellikler; tepe püskülü gösterme süresi, bitki boyu, ilk koçan yüksekliği, koçan sayısı, hasatta tane nemi, tane/koçan oranı, tane verimidir..

Bir cismin durduğu noktadan zamanla yer değiştirip başka bir noktaya

Yukarıdaki tüm kelimeleri bulduktan sonra boşta kalan harfleri sırayla aşağıdaki

• Tüm yüzeye dik olarak etki eden kuvvete basınç kuvveti denir.... **Belirli bir ağırlığa sahip cismin temas yüzeyi küçüldükçe

• Elektro- mekanik gecikme süresi kısa olan kaslar daha fazla.. kasılma kuvveti

Pozitif yönde v 0 hızından başlayarak düzgün hızlanan hareket yapan bir hareketlinin hız-zaman grafiği ve ivme-zaman grafiği aşağıdaki gibidir... Dersler

Düz bir yolda durgun hakden harekete geçen bir aracın ivme-zaman grafiği şekildeki gibidir. Bu

Bu çalışmada ikincil olarak ise, genel anestezi altında yapılan total kalça artroplastisi operasyonlarında, standart monitörizasyonla takip edilen hastalar ile