• Sonuç bulunamadı

KESK'in Anayasa Sürecine İlişkin Raporu!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KESK'in Anayasa Sürecine İlişkin Raporu!"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KESK'in Anayasa Sürecine İlişkin Raporu!

Cmt, 31 Aralık 2011

Konfederasyonumuz, Anayasa tartışmalarından önce demokratik bir iklim sağlanması gerektiğini, bu süreçte yapılması gerekenleri ve temel ilkelere yönelik görüşlerimizi bir mektupla birlikte TBMM Başkanlığı'na iletti.

TBMM Başkanlığı'na Gönderilen Mektup

Sayın Başkan,

12 Eylül askeri darbesinin üzerinden tam otuz bir yıl geçtikten sonra yeni bir Anayasa hazırlanması konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle son genel seçimlerden hemen sonra konunun gündeme gelmiş olması kamuoyunda bir beklenti yaratmıştı. Bu beklenti tümüyle ortadan kalkmış olmasa da, özellikle son aylarda siyasi iktidarın politikaları ekseninde yaşananlar bizleri kaygılandırmaktadır. AKP Hükümetinin, demokratik ve özgürlükçü bir anayasadan yana mı olduğu yoksa antidemokratik içeriği bir şekilde devam ettirmek mi istediği konusunda şüphelerimiz devam etmektedir.

Yapılacak anayasanın "yeni" olabilmesi için öncelikle 12 Eylül zihniyeti ve anayasası ile hesaplaşma ve kopuş içermesi gerekmektedir. 12 Eylül Anayasasının tekçi anlayışından kopuş sağlamayacak bir anayasa uyarlama olmanın ötesine geçmeyecektir. Bu nedenle öncelikle 12 Eylül Anayasasının tek milliyet (Türklük), tek din ( Müslüman-Sünni Mezhebi), eril anlayış ve neoliberal özünden kopuşu esas alınmalıdır. Farklı kimlik ve kültürler tanınmalı, devlet tarafından inanan/inanmayan ayrımı yapılmadan farklı inanç gruplarına saygılı ve eşit mesafede olunmalıdır. Eril zihniyetten uzak, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan, cinsel yönelime yönelik olumsuz durumu gideren bir içerikte olmalıdır. Neo liberal politikalar değil, emekten ve insandan yana, insan onuruna yakışır bir bölüşümü hedefleyen, nitelikli, ulaşılabilir ve parasız kamu hizmetini esas alan ekonomik bir düzen

hedeflenmelidir.

(2)

Anayasa toplumsal sözleşme niteliğinde olup üst yapı normudur. Dolaysıyla özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir anayasa toplumsal ilişkileri tarif edecek olup acil bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.

Her şeyden önce yeni anayasa tartışması için demokratik bir iklime ihtiyaç vardır. Her tür fikir ve düşünce kendini ifade edebilmeli ki, gerçek anlamda toplumsal ihtiyaçlar ortaya çıkabilsin!

Örgütlü her kesimin taleplerini ulaştırabilmesi önemlidir. Ancak görüyoruz ki, siyasi iktidarı eleştirmek dahi gözaltı, tutuklanma nedeni olmaktadır.

Türk Ceza yasası, Terörle Mücadele Yasası, Polisin yetki ve görevlerine ilişkin PVSK da AKP iktidarı tarafından yapılan değişiklikler, mevcut antidemokratik rejimi olağanüstü hal rejimine dönüştürmüştür.

Devletleşen AKP, baskı ve tutuklamalara kılıf bulmakta zorlanmıyor. Özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik anayasa konusunda konuşanların bile tutuklanmayacağına dair bir güvence yoktur. Son dönemlerde düşünce ve ifade özgürlüğü ciddi tehdit altındadır. Cezaevinde bulunan gazeteci, yazar ve aydınların sayısı darbe dönemlerini dahi geçmiş durumdadır.

Siyasi iktidarın, her baskıcı rejimin öne sürdüğü gibi "onlar gazetecilikten değil başka suçlardan yargılanıyorlar" gerekçesine sığınması inandırıcı olmaktan uzaktır. Aynı

samimiyetsizliği Terörle Mücadele Yasası'nda değişikliğe giderek ağırlaştıran ve Özel Yetkili Mahkemeleri kuran AKP'nin tepkiler karşısında içine girdiği tutumda da görmek mümkün.

Bilindiği gibi, yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulmasının en önemli nedenlerinden biri de 12 Eylül anayasasının farklı kimlik ve kültürleri inkar eden tekçi yapısıdır. Bu çerçevede özellikle Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesinde yeni anayasa önemli bir rol oynayacaktır. Ancak özellikle son dönemlerde "KCK Operasyonları" adı altında başlatılan anti demokratik uygulamalar yeni anayasa sürecini sekteye uğratmış, hükümetin inandırıcılığını yitirmesine neden olmuştur. Binlerce Kürt siyasetçinin, sosyalist, muhalif kesimlerin

Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay'ın da ifade ettiği üzere "planlanmış, kararlaştırılmış operasyonlarla" tutuklanarak cezaevlerine konulması vahim bir durumdur. Kürtlerin, muhalif kesimlerin, farklı inanç gruplarının, kadınların, ezilenlerin, emekçilerin taleplerinin

yansımayacağı, karşılık bulmayacağı bir süreç baştan ölü doğmuş demektir. Adı ve gerekçesi ne olursa olsun bu tür operasyonlar devam ettiği sürece yeni anayasa çalışmaları kadük kalacaktır.

Anayasalar aynı zamanda ekonomik bölüşümlerin tarif edildiği temel metinlerdir. Dolaysıyla özelleştirmelerin, güvencesiz ve esnek çalışmaların son bulduğu, kamu hizmetlerinin

(3)

nitelikli, parasız ve ulaşılabilir kılındığı bir düzen üzerinde uzlaşma sağlanmadan yeni anayasada çalışma yaşamı demokratikleştirilemez.

Ancak yaşananlara baktığımızda tam tersi uygulamaların giderek yaygınlaştığını

görmekteyiz. 12 Eylül anayasası emekçilerin grev ve TİS hakkı başta olmak üzere sendikal hak ve özgürlükleri alabildiğine budamış, yasaklamıştır. Siyasi iktidar yıllardır anayasal engellerden bahsetmesine rağmen, bırakalım bu engelleri ortadan kaldırmayı yeni düzenlemeler çoğu noktada mevcut durumu dahi geriye götüren özellikler taşımaktadır.

Örneğin şu anda Bakanlar Kurulu gündeminde olan ve çok kısa süre içerisinde TBMM'ye gönderilecek 4688 sayılı yasada değişiklik öngören yasa tasarısı taslağı hükümetin yeni anayasada çalışma yaşamına ilişkin niyetini ve samimiyetini de ortaya koymaktadır. Tasarı ile grev hakkımıza zımnen yasak getirilmektedir. Tasarıda tarif edilen toplu sözleşme

mekanizması toplu görüşme sisteminin adı değiştirilerek ve tek bir konfederasyon ile yapılmasından başka bir şey değildir. Bu konuda da siyasi iktidar güven vermemektedir.

Dolaysıyla TBMM Başkanı olarak sizin "halkımız yeni anayasaya ilgisiz" şeklindeki

yakındığınız durum ortaya çıkmaktadır. Çünkü ortaya çıkacak olanın toplumsal ihtiyaçlar ve sorunların çözümünü esas alacak "yeni bir anayasa" mı olacağı yoksa siyasi iktidarın

ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bir anayasa mı olacağı konusunda ciddi kaygılar vardır.

Anayasanın nasıl yapılacağı, taleplerin nasıl yansıtılacağı, toplumun bu süreçte hangi şekilde sürekli bilgilendirileceği gibi konular çok önemli hususlardır. Yeni anayasaya ilişkin temel ilkelerimizi yansıtan raporumuzu bu bağlamda ekte sunuyoruz. Ancak bu hususlardan daha da önemlisi, eğer gerçekten Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi amaçlanıyor ve adil, eşit, özgürlükçü bir anayasa yapılmak isteniyorsa önce bunun tartışılacağı demokratik bir ortam sağlanmalıdır. Çünkü içinden geçtiğimiz süreçte 12 Eylül Anayasası'nın bile uygulanmadığını, ayaklar altına alındığını görmekteyiz. Terörle Mücadele Yasası Anayasanın yerini almıştır.

Adeta TMY ve Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla ile yönetilmekteyiz. Dolayıyla bu ortamda yeni anayasa anlamsızlaşmakta, ilgi çekmemektedir. Bu çok tehlikeli ortamın ortadan

kaldırılması için bazı acil adımların atılması gerekmektedir. Yani bir yol temizliğine ihtiyaç vardır. Bunun için;

a-) Siyasi baskılara ve anti demokratik uygulamalara son verilmelidir. Muhalif kesimlere yönelik "Planlanmış, kararlaştırılmış" siyasi operasyonlarla hukuka aykırı şekilde tutuklananlar derhal serbest bırakılmalıdır.

b-) Terörle Mücadele Yasası ve Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmalıdır.

(4)

c-) Cumhuriyet tarihinin ilk sivil anayasasını yapmak iddiasını, yüzde onluk baraj gibi bir demokrasi ayıbıyla birlikte taşımasına imkân yoktur. Demokrasilerde bulunmayan, Türkiye’ye özgü yüzde onluk seçim barajı kaldırılmalı, Siyasi Partiler ve ilgili yasalardaki anti demokratik içerik ayıklanmalıdır.

d-) Sendikalar Kanunu’ndan Türk Ceza Kanunu’na, Dernekler Kanunu’ndan 2911 Sayılı Kanuna ve Basın Kanunu’na kadar uzanan geniş bir alanda ifade ve örgütlenme özgürlüğünü, siyasi katılımı engelleyen kısıtlamalar ve yasaklar kaldırılmalıdır.

e-) Yeni anayasa yapım süreci TBMM'de kurulan Komisyon ile sınırlandırılmamalı, emek ve demokrasi güçlerinin, ezilenlerin, emekçilerin ve muhalif kesimlerin örgütlü güçlerinin eşit söz ve karar hakkıyla yer aldığı bir mekanizma oluşturulmalıdır.

f-) Yeni anayasa din, dil, etnik köken farkı gözetmeksizin toplumun tümünün kendisini içinde bulduğu "Eşit, Özgür, Demokratik Bir Toplum ve Türkiye" hedefi üzerine kurgulanmalıdır.

Sonuç olarak; Konfederasyonumuz öncesinde demokratik iklimin sağlanması

koşuluyla yeni anayasa yapılması sürecine katkı sunacaktır. Bunun için hiçbir çalışmadan ve fedakarlıktan kaçınmayacaktır. Ancak yol temizliği yapılmadan, baskıların zirveye ulaştığı bu sürecin aynen devam ettirilmesi durumunda ise yeni anayasanın eskisini aratacağı kaygısıyla çalışmaların içinde yer almayacaktır.

Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Saygılarımızla

Lami ÖZGEN Genel Başkan

Yeni Anayasada Temel İlkelere Yönelik Görüşümüz

Her anayasa ruhunu, anayasanın yapıldığı şartlardan alır. Dolayısıyla yeni anayasa yapım sürecinden önce demokratik bir iklimin yaratılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Demokratik ve barışçıl bir ortam yaratıldıktan sonra yeni anayasada önceliklerimizi sıralayacak olursak:

Yeni anayasa eşit, özgür ve demokratik Türkiye tasavvuru üzerinde kurulmalı, militarist, ırkçı çağrışımlar yapan ifadelerden, ayırımcı ve cinsiyetçi yaklaşımdan arınmış bir söylemle kaleme alınmalıdır.

(5)

İnsan Haklarına Dayalı Bir Türkiye

İnsan haklarının eşdeğerliği, karşılıklı bağımlılığı ve bölünemezliği göz önünde bulundurulmalıdır.

Devlete karışmama (negatif) yükümlülükleri yükleyen 1. kuşak haklar, pozitif yükümlülükler yükleyen II. Kuşak haklar sınıflaması temelinden ayrılarak Hakların eşdeğerliği ve

bölünmezliği çerçevesinde tüm hakların devletin ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesiyle gerçekleşebileceği göz önünde bulundurularak, bunun sağlanması için gerekli mekanizmalar oluşturulmalıdır. Ör: kişi özgürlüğü ve güvenliği için sadece bu hakkı ihlal etmekten imtina yükümlülüğü değil, bu hakkın başka birey veya gruplar tarafından ihlaline yönelik tedbirlerin de devlet tarafından alınması gerekir.

İnsan hak ve özgürlüklerinin tamamen veya kısmen durdurulmasına dair kural anayasada yer almamalıdır.

Hak ve özgürlüklerin sadece isim olarak katalog niteliğinde sayılması yeterli değildir; önemli olan hakkın nasıl düzenlendiğidir. Bu çerçevede;

Yaşam hakkı anayasal güvence altına alınmalı, hiçbir istisnaya tabi tutulmamalıdır.

İşkence yasağı ve bedensel müdahale yasağı, yaşam hakkından ayrı maddeler olarak düzenlenmeli, kötü muamele ve işkence ayırımına son verilmelidir. Bedene müdahale de ayrı bir maddede düzenlenmeli ve kanunla istisna getirilememelidir.

İfade Özgürlüğü: anayasal güvenceye alınmalı, hoşgörüsüzlük, şiddete çağrı, ırkçı söylem dışında her hangi bir sınırlamaya tabi tutulmamalıdır.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, sadece gözaltı ve tutukluluk hali olarak

öngörülmemeli, bu madde kapsamında angarya yasağı, kadın, çocuk, engelli ve göçmen kaçakçılığı ve ticareti, ve zorla evlendirme yasaklanmalı; bu grupların cinsel ve ekonomik sömürüsünün önlenmesi konusunda tedbirler alınması gereği belirtilmelidir.

Gerek kişi özgürlüğü gerekse özel yaşamın korunmasında son dönem artan dinleme faaliyetleri ile ilgili ihlallerin önüne geçilmesi bakımından, telefon dinlemenin tamamen yasaklanması gerekmektedir. İnsanların bu boyutta denetlenmesinin insanı yok edeceği unutulmamalıdır.

Olağanüstü Hal; Anayasanın 2. maddesinde belirtilen demokratik hukuk devletini ortadan kaldıran bu rejim, kaynağını bizzat anayasadan alarak insan haklarına aykırı bütün uygulamalara anayasal dayanak oluşturmaktadır. Bu nedenle doğal afete ilişkin özel tedbirler - ki bunlar hukuksal metinlerle düzenlenmeseler bile, kaynağını toplumsal dayanışma

ilkesinde bulurlar - ve savaş hali dışında bir olağanüstü rejim kesinlikle anayasadan çıkarılmalıdır.

(6)

Sosyal Bir Türkiye

1980’lerden itibaren sermayenin küreselleşmesi ile birlikte vahşi kapitalizm tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış, buna paralel olarak emek eksenli ekonomik ve sosyal hakların temel insan haklarından olduğu gerçeği de yadsınmaya başlanmıştır. Bu bakış, liberal insan hakları anlayışının, emeği, insan olmanın temel özelliği olarak değil, sermayenin sürekli ayakta durması gereken bir hizmetkarı ve pazarın temel tüketicisi rolü ile sınırlamasının ürünüdür.

Bu bağlamda devletin, hem kullanılmasına engel olmama, hem de aynı zamanda olumlu önlemler alarak kullanılmasını fiilen sağlama yükümlülükleri olan ekonomik ve sosyal

hakların, yeni Anayasadaki çerçevesi belirlenirken, Türkiyeli emekçilerin, hem ülkesel olarak uluslararası sermayenin hem de ulusal düzeyde sermayenin sömürüsü altında ezildiği

gerçeğinden hareketle;

Öncelikle emek hareketinin kazanımı olan ve hukuksal yönden bağlayıcı nitelik taşıyan ekonomik, sosyal ve kültürel haklar konusunda, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kabul ettiği kurallar, 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca “tüm insanlara” duyurulan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM’nin 1966’da kabul edilen “ikiz sözleşmeleri” ve 1961 yılında kabul edilen ve 1996 yılında yeniden düzenlenen Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının gereklerine Anayasada istisnasız ve açıkça yer verilmeli, bu haklar sosyal ve ekonomik hakların asgari içeriğini oluşturmalıdır.

Ekonomik ve sosyal haklar Anayasanın ”Cumhuriyetin Nitelikleri”ne ilişkin düzenlemesinde yer alan sosyal devletin gerçekleştirilme yoludur. Daha önce de belirttiğimiz üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne eklenen bu sıfatın, gerçekliğe dönüşmesi için anayasada yer alan ekonomik ve sosyal hakların bu ilkenin birer aracı olarak düzenlenmesi gerekir; aksi halde en temel anayasal ilke bir hamasete dönüşür.

Çalışma hakkı; bir ödev olmaktan çıkarılarak insan onuruna yakışan bir yaşamın sürdürülmesi için gerekli asgari bir ücret, iş güvencesi ve insan sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, dinlenme ve izin hakları bağlamında tanımlanmalı, bu konuda devletin

yükümlülükleri açıkça belirtilmelidir. Hiçbir çalışanın İş yasası kapsamı dışında kalmayacağı vurgulanmalıdır.

Cinsiyet, cinsel yönelim, engellilere yönelik olumsuz çalışma koşullarının giderilmesi ve işe alınmada, çalışma koşullarında ve işe son vermede bu grupların çalışma hakkından tam ve eksiksiz yararlanabilmesi için gerekli tedbirlerin alınması anayasal kural haline getirilmeli, ırk, din, dil, siyasi düşünce vb. tüm ayırımcılık nedenleri yasaklanarak yaptırıma tabi tutulması öngörülmelidir.

(7)

Küçük çocukların çalışması kesin olarak yasaklanmalı, 16 yaşından büyük çocukların ise fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimlerine veya eğitimlerini engelleyebilecek her türlü işte çalıştırılmalarını yasaklanmalıdır.

Sosyal güvenlik hakkı devlet tarafından sağlanan temel bir insan hakkı olarak sosyal haklar bölümünde mutlaka yer almalıdır. Bu hakkın gereği bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve engelli olma gibi sosyal riskler karşısında insan onuruna yakışır ölçüde bir yaşam düzeyi sağlamak amacını gerçekleştirmeye yönelik bir içerikle tanınmalıdır.

Sağlık Hakkı: Herkes için parasız sağlık hakkı tanınmalı, devletin herkesin sağlıklı yaşama hakkının gerçekleşmesini, sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlayacak tedbirler almasını, kamu sağlık kuruluşlarını yaygın ve eşit bir biçimde tüm ülkede kurup geliştirmesi gereği vurgulanmalıdır.

Konut Hakkı: İnsan onurunun korunması için konut hakkı ve yoksulluğa ve sosyal dışlanmaya karşı korunma hakkı anayasada açıkça tanınmalı, bu konuda devletin

yükümlülüklerine özel vurgu yapılmalıdır.

Eğitim hakkı: Herkes için parasız ve anadilde eğitim hakkı tanınmalı, bu hak, insan onuru ve hakları ile başka kültürlere saygıyı gerçekleştirme amacına yönelik olmalıdır. Temel öğretim en az 12 yıl, mecburi ve ücretsiz; yükseköğretim devlet okullarında ve bedelsiz olmalıdır. Üniversiteler özerk olmalı, YÖK kaldırılmalıdır.

Sendikal Haklar:

Anayasanın sosyal bir anayasa olması ereğinin gerçekleştirilmesi bakımından özel önemi olan sendikal haklar üzerindeki sınırlamalar kaldırılmalıdır.

ILO Sözleşmeleri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM “ikiz sözleşmeleri ve Gözden

Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası sözleşmelerin gereği olarak sendikal haklar anayasada açık ve kesin ifadelerle belirtilmelidir.

Sendika hakkı, toplu iş sözleşmesi ve grevi de kapsayan bir hak olarak, kişilerin “yasal ya da biçimsel” statüleri arasında ayrım gözetilmeksizin anayasal güvenceye bağlanmalıdır. Bu hak kapsamında hakkın öznesine ilişkin daraltıcı yaklaşım terk edilmeli, yeni toplumsal

mücadeleler ve gelişmeler dikkate alınarak işçi ve kamu görevlilerinin dışında, gençler, emekliler, işsizler, kadınlar gibi sosyal grupların da sendika kurmasına olanak verecek biçimde hak öznesi “herkes” olarak tanımlanmalıdır.

Toplu iş sözleşmesi ve grevi de kapsayan toplu eylemler, uluslararası sendikal haklar hukukunun yerleşik ilkelerine uygun olarak, anayasal güvenceye alınmalıdır. Grev hakkı, toplu iş sözleşmesi imzalama süreciyle sınırlı tutulmamalı, lokavt hakkı yasaklanmalıdır.

(8)

Demokratik Bir Türkiye

Cumhuriyet’in bir diğer temel niteliği olan demokratiklik esasının yaşama geçmesi

bakımından asgari koşullar olarak, devletin yapılanmasının değişmesi, merkezi idari yönetim ve siyasal çoğulculuğun anayasal güvenceye kavuşturulması ve doğrudan veya yarı doğrudan demokrasi araçlarının geliştirilmesi gerekmektedir.

Devlet organları, “erkler” olarak değil kamusal hizmetleri yerine getiren kurumlar olarak düzenlenmelidir.

Savaş hali dışında, tüm kurumların tüm kararlarının kamuoyuna açık olmasının

sağlanmalıdır. Devlet sırrı adı altında gizlilik içinde halkın bilgisi ve denetiminden uzak yürütülen hiçbir faaliyet kabul edilemez.

Tüm karar ve işlemlerin ayırımsız yargı denetimine tabi olması gerekmektedir.

Demokratik biçimde örgütlenmiş meslek örgütü, sendikalar ve insan hakları örgütlerinin, kamusal yönetimde etki ve denetim alanları genişletilmelidir.

Yasama, yürütme ve yargı organları dahil olmak üzere, halk adına görev yürüten herkes için, ifade özgürlüğü kapsamı dışındaki tüm eylem ve faaliyetleri için dokunulmazlıklar

kaldırılmalıdır.

Merkezi bürokratik yapı yerine halkın örgütleri aracılığıyla yönetime doğrudan katıldığı, söz ve karar sahibi olduğu bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.

MGK kaldırılmalı, sadece “yurt savunması” görevi olan Ordu’nun tüm faaliyetleri ve bütçesi;

diğer idari organlar gibi denetime tabi olmalıdır. Bir başka silahlı güç olan polisin, yeni yapılacak anayasada yetkileri sınırlandırılmalı, adli olaylara ilişkin mahkeme kararları dışında, polisin yurttaşı izlemesi, istihbarat toplaması, kolluk tedbiri uygulaması gibi yöntemlere son verilmeli; polisin; kendisinin veya başkasının yaşamına yönelik ciddi ve acil bir tehdit olması hali dışında güç kullanma yetkisi kesinlikle yasaklanmalıdır.

Siyasi partilerin kapatılma koşulları güçleştirilmeli, insan hakları veya demokrasiyi ortadan kaldırma amacı güdülmedikçe veya şiddete açık çağrı niteliğinde eylemler içine girilmedikçe, siyasi parti kapatma yoluna gidilmemelidir.

Seçimlere ilişkin olarak baraj uygulamasına son verilmeli temsilde adalet ilkesinin gereklerine yer verilmelidir.

Kamu emekçilerinin siyaset yapma hakkı anayasal güvenceye alınmalıdır.Çoğunluk kararı yerine çoğulculuk sistemi, parlamentodan yürütmeye tüm devlet faaliyetlerinde temel kural olmalı ve sitem bunun gereklerine göre örgütlenmelidir.

(9)

Barışa Dayalı Bir Türkiye

“Barış hakkı” toplumların en temel istençlerinden biri olarak anayasaya yansıtılmalı; gerek ülke içerisinde gerekse bütün dünyada barışın sağlanmasının koşulları öngörülmelidir.

Bu çerçevede ülke içerisinde barış sağlanmasının temel koşulu olarak Kürt sorunun çözümlenmesi için gerekli anayasal koşullar sağlanmalıdır.

Kürt dili ile ilgili tüm yasakların kalkması sağlanmalı bu çerçevede Anayasa’da “devletin dili”

ibaresi yerine “devletin resmi dili/dilleri” ibaresi kullanılmalı ve diğer dillerin kullanımı ve geliştirilmesine yönelik tedbirler öngörülmelidir.

Anadilde eğitim hakkı temel bir hak olarak anayasada yer almalıdır.

Kültürel hakların kullanımı ve geliştirilmesine yönelik tedbirler öngörülmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün halkların eşitliği ilkesinden hareketle, vatandaşlık TÜRK etnik grubunun üstünlüğünü çağrıştıracak ibarelerden uzak biçimde “ Anayasal vatandaşlık” olarak kurgulanmalıdır. “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”, kapsayıcı ve farklılıklara olanak tanıyıcı kimlik olarak tasarlanmalıdır.

Laik Bir Türkiye

Esas olarak egemen din İslam ve egemen mezhep Sünni anlayışı devletin laiklik görüntüsünü tamamen ortadan kaldırmaktadır.

Bu nedenle laiklik ilkesinin yaşama geçirilmesi bakımından, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması, zorunlu din dersi uygulamasına son verilmesi ve devletin tüm işlemlerinde dinden arındırılması, devletin tüm dinlere eşit davranması ve dinsel ayırımcılığı önleme ile yükümlü tutulması gerekir. Toplumsal yaşamın dini referanslara göre belirlenmesine izin verilmemelidir.

Eşitlikçi Bir Türkiye

Ayrımcılık yasağı anayasada açıkça yer almalı, toplumsal olarak dezavantajlı konumda bırakılan gruplara yönelik ayırımcılık her düzeyde yasaklanmalıdır. Ayırımcılık yasağına, cinsiyet, yaş, dil din, ırk, siyasi ve felsefi düşünce yanında cinsel yönelim, cinsel kimlik, aile sorumlulukları, medenî durum, engelli olma gibi nedenler de eklenmelidir.

Ayırımcılık yasağı dışında tüm insanların ve tüm halkların eşit olduğu belirtilerek fiili eşitliği sağlamaya yönelik tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmalıdır.

Eşitlik ilkesinin yaşama geçirilmesi bakımından toplumun yarısını oluşturan ve yüzyıllardır erkek egemen iktidarlar tarafından ezilen kadınların durumlarına özel olarak yer verilmeli, gerek anayasanın kendi söylem ve içeriği gerekse anayasada öngörülen devlet organlarının

(10)

oluşumuna ilişkin düzenlemelerde kadınların pozitif düzenlemelerle fiili eşitliklerini sağlayacak tedbirler alınması öngörülmelidir. Kadının ikincil toplumsal rolünü güçlendiren işbölümünün sona ermesi açısından, çocuk, yaşlı bakımı, hasta bakımı gibi konularda sosyal devlet ilkesi kadınlara yüklenen ağır sorumlulukları kaldıracak nitelikte olmalıdır. Ve her şeyden önce nasıl bir anayasa istediklerine kadınlar karar vermeli ve anayasa hazırlık çalışmalarında en az erkek sayısı kadar kadın olması sağlanarak eşitlik ilkesini bu aşamada yaşama geçirmelidir.

YÜRÜTME KURULU

Referanslar

Benzer Belgeler

AKP, MGK'nın mevcut yap ısının değiştirilerek cumhurbaşkanı yerine başbakanın başkanlığında toplanması önerisine de destek vermezken, dokunulmazlıkla ilgili

Geleneksel kuvvetler ayrılığı doktrini devlet otoritesini bireysel özgürlük ve uzlaştırmanın bir yolu olarak, yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin, birbirlerinin

Bu hükme göre, de ğişiklik öngören yasa Cumhurbaşkanınca halkoylamasına sunulursa tüm bu anayasa değişiklik yasas ının halk tarafından onaylanıp yürürlüğe

Bir işlemin maksat öğesi bakımından “kamu yarar ına” mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel ba şvuru hakkının tanınmış olması ilke olarak olumlu bir değişiklik5. Ne var ki, bireysel başvuru AİHS’deki

Sosyal hukuk devletini güvence alt ına alan, Cumhuriyet'in çağdaş kazanımlarına sahip çıkan, çağdaş kazanımlardan yürüyen, daraltıcı değil kapsayıcı olması

Hava mey­ danında, daha önceden şaşırtılan gazeteciler tarafından karşılanır, ve kendisine edebiyat ve sanatla ilgili bazı sorular sorarlar Kendi­ si

Sami Paşa maarif, Sup­ hi Paşa evkaf nazırları olarak baba, oğul, birlikte imperatorlu ğun büyük bilgili vezirleri ara­ sında sayılıyorlardı.. İşte