• Sonuç bulunamadı

Veli Sava ú YELOK Õ Mülâhazalar) Jedidism Begali KÂSIMOV CED ø TÇ ø L ø K (Baz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Veli Sava ú YELOK Õ Mülâhazalar) Jedidism Begali KÂSIMOV CED ø TÇ ø L ø K (Baz"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CED TÇ L K

1

(Bazõ Mülâhazalar) Jedidism

Begali KÂSIMOV* (Aktarma: Veli Sava! YELOK)**

Özet

Bu yazõda, Cedit hareketinin ortaya çõkõ õ ve Türkistan’daki genel manzarasõndan söz edilmektedir. Türkistan’da Cedit mekteplerinin kurulu u, millî basõn ve tiyatro faaliyetleri ile beraber istiklâl ve ba!õmsõzlõk yolunda verilen siyasî mücadeleler hakkõnda bilgi verilmektedir.

Anahtar kelimeler: Cedit hareketi, "smail Gaspõralõ, Cedit mektepleri, Türkistan Muhtariyeti

Abstract

This article focuses on the emergence of Jedidist movement and overall view of Turkistan. Founding of Jedid schools, national press and theatre and political struggle in the way to independence are analyzed in detail.

Key Words: Jedidist movement, Ismail Gaspirali, Jedid schools, Turkistan Independent State

Yakõn tarihimizdeki sosyal ve kültürel hareketler arasõnda Ceditçilik kadar önemli rol oynayan, aynõ zamanda onun gibi farklõ ekillerde izah edilen ve de!erlendirilen ikinci bir hadiseyi bulmak zordur. Rusya’daki inkõlâbõn en me akkatli yõlõ olan 1919’da inkõlâpçõ drama yazarõ Abdulla Bedrî, “Genç Buharalõlar kimler?” diye sorar ve öyle cevap verir: “…

onlarõn hayalleri, dü ünceleri ve amaçlarõ biz bîçare ve fakirleri sõkõntõlarõndan; yani emirler, beyler ve zenginlerin zulümlerinden âzat etmek ve bizlerin rahatõ ve huzuru için gayret ve mücadele etmektir.”2 Moskova Devlet Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesini henüz bitirmi olan 23 ya õndaki edebiyat tarihçisi Atacan Hâ im, Özbek edebiyatõnõn tarihî geli imini iki büyük döneme ayõrõr: Ça!atay devri (Nevâî devri- B.K.3) ve Cedit devri. Hâ imov, 1928 yõlõnda, “Ça!atay edebiyatõ, edebiyatõmõzõn en parlak devridir. Cedit edebiyatõna kadar olan bu dönem edebiyatõ; yükselen,

1 Milliy Uy!ânõ va Özbek Filologiyasõ Meseleleri, Ta kent, 1993, s. 12 - 39.

* Prof. Dr.

** Yrd. Doç. Dr., Ta kent "ark ünaslik Enstitüsü misafir ö!retim üyesi.

2 Abdulla Bedrî, Ya Buharalõlar Kimler?, Moskova, 1919, s. 3.

3 B. K.: Begali Kâsõmov

(2)

zirveye ula an, duraklayan ve gerileyen bir yol takip eder ve esasen tekrar etmekten ibarettir.”4 diyor.

Ara tõrmacõnõn dile getirdi!i dü üncelerden öyle bir sonuca ula õrõz:

1920’li yõllarõn sonlarõndaki edebiyat, Cedit edebiyatõnõn devamõdõr.

Ekmel #krâmov, ÖzLKSM5’nin 1926 yõlõnõn 19 Mayõsõndaki II.

Kongresindeki nutkunda, “Cedidizmin burjuva ideolojisi, ticaret burjuvazisinin ideolojisidir. Onun bizimle hiçbir ili kisi yoktur, çünkü o Ekim’in bir tarafõnda, biz ise di!er tarafõnda duruyoruz.”6 diyor.

Yine “Cedit edebiyatõ, Özbek burjuvazisinin edebiyatõdõr. Cedit edebiyatõ, Özbek burjuvazisinin fikrini ve onun macerasõnõ aks ettiriyor, onun için çalõ õyor, onun için yanõyor, onun için a!lõyor.”7

Ceditçili!i tam olarak anlayabilmek için söze biraz daha öncesinden ba lamak gerekir. Ceditçilik, bizde, geçen asrõn sonunda ortaya çõktõ. Her hadise gibi onun da meydana geli inin art ve eraiti, sebepleri vardõr.

#brahim Möminov öyle yazõyor:

“Tarih, ortaya öyle bir mesele koydu. Eskili!i tarumar edip, Rus halkõnõn bilim ve teknolojisini ö!renip onlarla birlikte yükselmek mi, yoksa orta asõrlardaki hâliyle feodallik düzeninde mi kalmak gerek?”

Bu hareketin [Ceditçilik]8 ülkemizdeki do!rudan i tirakçilerine kulak verelim. Abdulla Avlânî’nin ‘Tercüme-i Hâl’inden:

“# te o dönemde (1894-1904 yõllarõ kasdediliyor, B. K.) yerli halklar arasõnda eskilik- yenilik (kadim-cedit) mücadelesi ba ladõ. Mollalar,gazete okuyucularõnõ, ‘Ceditçi’ diye adlandõrõyorlardõ.”

“Türkistan Vilâyetining Gazeti” [Türkistan Vilâyetinin Gazetesi]

1908 yõlõnda öyle yazõyor: “Usûl-i Cedîd nedir? Usûl-i Cedîd, yeni usûl demektir. Yeni usûl denilince, usûl, itikat ve ya ayõ ta yenilik demek de!il, bilâkis son zamanlarda halkõn fakirli!i sebebiyle, bizim oldukça geri kalmõ

4 Atacan Hâ im, Proletariat ve Çõ!atay Edebiyatõ To!rõsõda, Ta kent, 1928, s. 9.

5 Uz LKSM (Özbekistan Lenininskiy Kommunistskiy Sovet Maladiyoji: Özbekistan Leninci Komünist Gençler Birli!i)

6 E. #kramov, "zbirinni Turidõ va 3 Tomah, C. 1, Ta kent, 1972, s. 221.

7 Atacan Hâ im, “Cedid Edebiyatõ To!rõsõda”, Kõzõl Kalem mecmuasõ, 2. kitap, Uzdavrna r., S(emerkant)-T(a kent), 1929, s. 16.

8 Metinde kö eli parantez içerisinde verilen bilgiler aktarõcõya aittir.

(3)

bir hâle dü en mektep ve medreselerimizin gerek idaresini, gerekse talim ve tedrisin ahvâlini õslah etmek anla õlmaktadõr.” (20 Mart).

“Ta kent Ceditçilerinin atasõ” diye adlandõrõlan Münevver Kârî, Ceditçili!i karalama mahiyetindeki hareketin yükseldi!i bir dönemde, muhakemelerinden birinde öyle der: “Ceditçili!in nasõl de!erlendirilmesi gerekti!i hususunda a a!õdaki esaslarõ ifade ediyorum: Cedit mektebi, ne zaman ve kimlerin gayretiyle meydana geldi? Tam olarak bunu söyleyebilmek için elbette 20 yõl öncesine bakmak lâzõmdõr. Günümüzde okulu bitiren [üniversite öncesi] ki ilerin Moskova veya ba ka yerlere gidip okumaya heves etmesi gibi, eskiden de tahsil arzusunda olanlarõn her biri Buhara’ya gidip okumayõ kendisi için bir eref kabul ediyordu. Çünkü onlar ilmi sadece din olarak biliyorlardõ. Muhit de zaten bunu istemekteydi. Cedit mektebini te kil edenler de eski mektep, medrese ve kârihâne9lerin yeti tirdi!i kimselerdi. Onlar sadece Bahçesaray’da yayõmlanan #smail Gaspõralõ’nõn gazetesini okudular ve bu münasebetle mektebi iyi olarak dü ünüp kitaplar aldõlar.”10

Yukarõdakilerden u husus anla õlmaktadõr ki, Ceditçilik evvelâ mektepten ba lamõ , sonra matbuat, tiyatro ve siyasete geçmi tir. #kincisi, ona mensup olanlar, aynõ sosyal tabakaya mensup de!illerdi. Nihayet, onun meydana geli ini bütün zamanda larõ gibi Münevver Kârî de #smailbek Gaspõralõ adõna ba!lamaktadõr.

Hakikaten Gaspõralõ’nõn (1852-1914) Rusya Müslümanlarõnõn maddî ve manevî sahada ilerlemelerindeki hizmeti emsâlsizdir. O, Rusya Müslümanlarõnõn hayatõnda yeni ortaya çõkan “Usûl-i Cedîd”in kurucusu oldu. “Tercüman” (1883-1914) gazetesi ile Türk dilindeki matbuatõ ba lattõ.

Geçen asrõn sonlarõnda “Usûl-i Cedîd”in öhretinin ula madõ!õ bir köy yahut kasabayõ, Müslüman Rusya’nõn merkezinde de!il, Türkistan sahasõnda, hatta Hive, Buhara hanlõklarõnda da bulmak zor idi. O dönemde Gaspõralõ’nõn

“Tercüman”õndan daha me hur bir gazete yoktu. Bu sebeple, Gaspõralõ 1914 yõlõnda vefat etti!i zaman ne Orta Asya’da, ne de Kafkas ve Volga boyunda kaygõlanmayan bir aydõn bulmak zordu. Soylarõnõn adõ Rusya’nõn seçkin zâdegânõ arasõna giren, nesli nesebi asilzâde olan #smailbek’in özellikle Varonej’de, Moskova’daki askerî okulda tahsil gördü!ü mütehassõslarca malûmdur. Fakat o ark usûlünde de tahsil gördü!ü için, her iki okuma ve okutma usûlünü en ince ayrõntõsõna kadar biliyordu. O, Bahçesaray’da

9 Dârü’l-huffâz: Hâfõz yeti tirme mektebi.

10 Kõzõl Özbekistan gazetesi, 7 Haziran 1927.

(4)

Zincirli Medresede, sonra #stanbul’da da okudu. Onun #stanbul dönemi, Türkiye’de “Tanzimat” (1840-1860) denilen õslahatlarõn gerçekle tirildi!i, bunun için yapõlan çalõ malarõn meyvelerini vermeye ba ladõ!õ, sosyal hayatõn bütün cephelerinde bir yükseli in göze çarptõ!õ, millî aklõn ve tefekkürün uyanmakta oldu!u, ilim ve kültürle ilgilenmenin oldukça fazla bir ekilde yükseldi!i 1870’li yõllara denk gelmi ti.

1865 yõlõnda gizlice kurulan “Genç Osmanlõlar Cemiyeti”, ülkeyi

“zulüm” ve “cehalet”ten kurtarmak için feodal saltanata kar õ sava ilân etmi ti. Muhtemelen bunlar #smailbek Gaspõralõ’nõn hayatõnda da tesirli oldu. Kader onun yine merkezî Avrupa’ya gitmesini sa!ladõ, üç yõl Paris’te ya adõ. Rus toplumunda ba layan de!i meleri, özelikle 19. yüzyõlõn ortalarõnda meydana gelen iki toplumsal ve tarihî an’aneyi, “babalar” ve

“o!ullar”õ edebiyata sokan, onlarõn de!erini veren #. S. Turgenyev ile tanõ tõ.

Öyle ki, sadece tanõ mak de!il, ona kâtiplik yaptõ. O, 1883 yõlõnda bu yazarõn vefatõna çok üzüldü, “Vefâyatnâme” yazdõ. Bunlar da göstermektedir ki, Ceditçilik alelâde bir ekilde ve birdenbire meydana gelmi bir hareket de!ildir. Evvelâ, muayyen sebepler yüzünden genel geli menin gerisinde kalan her milletin ve memleketin hayatõnda böyle bir hareketin ortaya çõkmasõ tabiî bir durumdur. Farklõ olan taraf udur ki, bu, Rusya Müslümanlarõ arasõnda “Ceditçilik” eklinde ortaya çõktõ. #kincisi, o, ba langõcõndan beri dar bir milliyetçilik anlayõ õyla meydana gelmeyen, aksine, Garp ile "arkõn en son ba arõlarõna dayanan ve onun takipçisi olan bir hareketti. Do!ru, o bir burjuva hareketiydi, fakat aynõ zamanda inkõlâpçõ güce sahip olan ve özünde terakkiyat mazmununu ta õyan bir burjuva hareketiydi.

Gaspõralõ’nõn faaliyetlerini incelemeye devam edelim. O, “Rehber-i Muallimîn yahut Muallimlere Yolda ” (1898) kitabõnda öyle yazõyor:

“Bugün dünyada ya amak için insanlar fazlasõyla bilmeye ve çalõ maya muhtaçtõrlar. Her insanõn, dininin gereklerini ö!rendikten sonra her gün i te ve ili kilerde gerekli olan bilgiyi, beceriyi ve di!er hususlarõ da ö!renmesi gerekir. Bunlar da tahsil ve talim ile gerçekle ir.

Bizim Müslümanlar sadece bir miktar kelâm-i erîf okumanõn ve bazen bir-iki satõr karalamanõn tahsili için be sene mektebe gelip giderler ve alacaklarõ bu tahsil için gençli!i ve zamanõ kurban ederler. E!er mektepler güzel bir usûlde düzenlenirse, be senelik tahsil mükemmel olarak iki senede tamamlanõp, kalan üç senede daha fazla malûmat almak mümkün olacaktõr.

Buna binaen 1884 senesinde Bahçesaray’da bir mektebi, usûl-i cedîde göre düzenlemi tim. Semeresi, ümit etti!imden fazla oldu. Bir nice

(5)

mektep de usûlümü kabul etmek suretiyle õslah oldu. Ba ka vilâyetlerden usûlü görmeye gelip gidenler oldu, bu sayede her taraftan iki yüzden fazla mektep bu usûlü kabul ettiler.”

Gaspõralõ bunu “Usûl-i Cedîd Mektebi” diye adlandõrdõ ve “usûl-i cedîd”i, evvelkilere, yani “usûl-i kadîm”e kar õ koyma yolundan gitmedi;

tam aksine, birbirinin devamõ, var olanõn zamana uygunla tõrõlmõ hâli olarak dü ündü.

“Eski usûl mektep muallimleri olan muhterem karde lerimize bu yazdõklarõmõz a!õr gelmesin. Hâ â, biz kendimiz (özümüz) eski ile okuduk.

Atalarõmõzõn zamanõndan kalmõ millî mektepleri õslah etmek, usûl-i cedîd demektir; ba ka bir okuma, ba ka bir mektep demek de!ildir.”

O hangi maksatla ve hangi sebeple ortaya çõktõ? Onu “usûl-i kadîm”den ayõran asõl hususiyet nedir?

“Usûl-i cedîd, kõsa zamanda çok ve daha mükemmel okutma ve okumanõn yollarõnõ gösterir.”

Müellif bu kitabõnda, bu mekteplerin kurulu undan, plân programõndan ba layarak sõnõflarõn içindeki âlet edevata, ö!retmen kürsüsünün durdu!u yerden sõralarõn yerle tirilme düzenine, tebe irden tahtaya, kapõdan pencerelere kadar hepsi hakkõnda ayrõntõlõ bir ekilde durur. Ders programõnõ hazõrlarken nelere riayet edilece!i; teneffüsler, tatiller, imtihanlar, dinlenme günleri hakkõnda fikirler ortaya koyar. Meselâ, mektebin on iki maddelik “kurallarõ”nda okuyoruz: “Be saatte be türlü fenden ders i lemek a!õr de!ildir. Fakat be saat sadece bir ders ile me gul olmak zihni bozar... Ö!rencilere vurmaya, sövmeye hâcet yoktur...”

Her altõ ayda imtihan yapõp, sõnõftan sõnõfa geçme, bilmeyenleri bõrakma ve bunlar vasõtasõyla ö!rencilerde okumaya heves uyandõrma hususlarõndan bahseder. Kitabõn esas kõsmõnõ, “Usûl-i Cedîd Mektebi”nin ders programõ ve “ders verme usûl ve kâideleri” olu turur.

Müellif, i e 3-5 harfi ö!renciye tanõtõp, bunlardan kelime olu turma ile ba lamayõ, bir dersi iyi bir ekilde ö!renmeden, sõradakine ba lanõlmamasõnõ esas olarak ortaya koyar. Harflerin yazõdaki yerine bakõp türlü ekiller aldõ!õna dikkat çeker. Onlarõ iki kõsma, önüne geldi!i harflere birle en (hurûf-õ munfasõla) ve her iki taraf ile birle ene (hurûf-õ muttasõla) ayõrõr. Bu usûl, (harfi) tanõyabilmekte her bir harfin sedasõnõ, söyleni ini ve mahrecini göstermeyi gerektiren “usûl-i savtiyye” (fonetik usûl) çerçevesinde belirlenir. Müellif, onu “usûl-i savtiyye-i tedriciyye” diye adlandõrõr.

(6)

Bu dü ünceler, aslõnda biraz daha önceleri ba lamõ tõ. 1881 yõlõnda Simferopol (Akmescit)’de, Gaspõralõ’nõn “Rusya Müslümanlarõ”

adlõ kitabõ yayõmlanmõ tõ. Burada, medreseleri õslah etme meselesi, eserin genelinde ise dünyevî bilimlerin ve Rus dilinin ö!retilmesindeki meseleler ortaya konulmu tur. Aynõ ekilde, dinî ilimler ve Arap dili ile birlikte tõp, ahlâk, kimya, tabiat, astronomi, matematik dersleri, Rus ve Fars dillerinin (tamamõ on yedi ba lõk altõnda) ö!renilmesinin gereklili!i üzerinde durulmu tur. Aynõ zamanda, Rusya’daki Müslümanlarõn e!itim ve ö!retiminin kendi dillerinde yapõlmasõ, bunlarõn an’anevî vasõtalar ile ö!retilmesi lâzõmdõr, diye dü ündü. Daha sonra ilk Usûl-i Cedîd Mektebinin açõldõ!õ 1884 yõlõnda, bunun için özel olarak “Hoca-i Sõbyân”11 adlõ okuma kitabõnõ da yazõp yayõmlattõ. Kõsaca ifade edilecek olursa, ö!retimde Avrupa’daki gibi harf-ses usûlünü ilk olarak Rusya Müslümanlarõnõn maarifine soktu.

Böylece, Ceditçili!in temel ta larõndan olan yeni mektep ve ö!retim sisteminin esaslarõ, geçen asrõn 1880’li yõllarõnda Kõrõm’da ortaya çõktõ. Bunun kurucusu ise Bahçesaraylõ #smailbek Gaspõralõ’ydõ.

Bu usûlde okullarõn açõlmaya ba lanmasõnõn sonrasõnda iki ciddi engelle kar õla õldõ: 1. Çar idaresi, 2. Mahallî Müslüman taassubu. 1882 yõlõnõn 30 A!ustosunda me hur misyoner N. Ostroumov, yöneticilik yaptõ!õ Ta kent’teki Ö!retmenler Seminerinde “Gayri Rus Müslümanlarõn e!itim ve ö!retiminin esaslarõnõn hangi prensiplerle te kil edilmesi gerekir?” mevzuunda toplantõ yaptõ. Bu toplantõya Türkistan genel valisi A. K. Abramov, ülkenin önde gelen askerî temsilcileri ve din adamlarõ i tirak ettiler. Tarih ve co!rafya ö!retmeni M. A. Muropiyev bir konu ma yaparak, “Gasprinskiy’nin projesini kabul etmek, uyuklayõp duran Müslüman taassubunu yeniden canlandõrmak ve yõlanõ koynumuzda beslemek olur. Bu sebeple, takip edilecek e!itimin ‘Müslümanlarõmõzõn maarifinin onlarõ Rusla tõrmak’,

‘#slâmõ bozmak’, ‘umumî olarak dinî hususiyetleri bozmak’ esasõnda olmasõ gerekir.”12 "eklinde görü belirtti. Kavkazartõ (Kafkasötesi) Ö!retmenleri Seminerinin yöneticisi Semyanov’un Gaspõralõ’nõn projesini desteklemesine de öfkelendi. Ta kent Ö!retmenler Seminerine on be yõldan beri dikkat çekilmedi!i için üzüldü. “Bizim görevimiz, yerlileri mektebimizi sevmeye, hürmet göstermeye ve inanmaya mecbur etmektir,” dedi. Hindistan’daki

#ngilizlerin bu yöndeki faaliyetlerini örnek olarak gösterdi.13

11 Balalar muallimi.

12 Bkz.: Türkestanskiy Sbornik, C. 361, s. 144.

13 Bkz.: 11. dipnotta age.

(7)

#kinci bir örnek:

Gaspõralõ, 1892 yõlõnda, Müslüman mekteplerinin õslahõ hakkõndaki projesi ile Türkistan genel valisi Rozenbah’a müracaat etti. Genel vali, projenin incelenmesi ve hakkõnda fikir bildirmesi için N. P. Ostroumov ile V. H. Nalivkin’i görevlendirdi. Onlar, tabiî olarak projeyi “kabul edilecek maksada muvafõk de!ildir,” diyerek reddettiler. Ostroumov, Gaspõralõ’nõn yaptõ!õ i leri, Avrupa medeniyetinin güzel yönlerinden kendi millîli!ini muhafaza etmek için faydalanmanõn yüksek bir örne!i diye dü ünüyordu.

Tam olarak bu yönü onun da ho una gitmedi. #kincisi, Gaspõralõ’nõn tesirinin Türkistan’a da yayõlmasõndan endi e duydu!unu ifade etti. Hülâsa, Rozenbah projeyi “Sonuçsuz bõrakõlsõn,” deyip imzaladõ.14 Gaspõralõ, 1893 yõlõnda Ta kent’e geldi, Semerkant ve Buhara gibi birkaç ehirde bulundu.

Fakat Türkistan askerî idaresi de, Buhara Emirli!i de onun “usûl-i cedîd”ini gönül rõzasõyla kar õlamadõlar. # zor geçti. Ta kent’teki çabalar da netice vermedi. Örnek olarak Münevver Kârî’nin usûl-i cedîd mektebi açma izni istedi!i müracaatlarõna Sõrderya askerî valisi red cevabõnõ verdi.

A. V. Pyaskovsky, Gaspõralõ’nõn ilk geldi!i 1893 yõlõnda Semerkant’ta yeni türde bir mektep açõldõ!õnõ, Fergana’da ise bu hareketin neticesiz kaldõ!õnõ belirtti. Semerkant’taki mektebin hangi millete ait oldu!u belli de!ildir; fakat 1895-1900 yõllarõnda Türkistan ve Buhara’da açõlan yeni mekteplerin hemen hepsi Tatar mektepleridir. Türkistan’õn 1916-1917 yõllarõndaki genel valisi #. A. Kuropatkin’in günlüklerinde, “Biz elli yõl boyunca yerli halkõ terakkiyattan uzakta, mektepten ve Rus hayatõndan uzakta tuttuk” diye yazmõ olmasõnõn, bu bakõmdan büyük bir anlamõ vardõ.

Usûl-i Cedîd mektepleri, 20. yüzyõlõn ba larõnda bin bir me akkatle ortaya çõktõ. Bunda Rus mekteplerinin de önemli bir rolü vardõr. 20. yüzyõl ba larõnda, yeni mektepler için ilk ders kitabõ olarak yazõlan “Üstâz-õ Evvel”in (1902) müellifi Saidresul Azîzî, 1900 yõlõnda Ta kent’teki Birinci Rus mektebinde, “#kinci Muallim”i yazan Aliasker ibn Bayramali Kalinin, Kökçe’deki #kinci Rus mektebinde Sartiya15 muallimleriydiler. Buna ra!men Usûl-i Cedîd mahallî mutaassõplarõn da muhalefetiyle kar õla tõ. Azîzî

“Hõristiyan” (kâfir), hain lâkabõnõ aldõ.

14 Bkz.: A. V. Pyaskovskiy, Revolyutsiya v Türkestane (Türkistan’da Devrim), 1905- 1907 yõllarõ, Moskova, 1958, s. 99.

15 Sart sözü, Ruslar tarafõndan Özbekler için kullanõlmõ tõr.

(8)

Avlânî öyle yazõyor: “1904 yõlõnda ‘Cedit mektebi’ açõp, ö!retmenlik yapmaya ba ladõm. Mollalar ‘Ceditçiler’i, halk arasõnda ‘münafõk, müfsid, zõndõk, dinsiz’ sözleriyle karalamaya ba ladõlar. Ve onlarõn bu yaptõklarõ bizim de ho umuza gitmedi!i için kanõmõza dokunup, zenginlerin yanõna mollalarõ da ekledi, mollalara kar õ ‘Ceditçilerin’in de dü manlõklarõ arttõ.” (“Tercime-i Hâl”).

Münevver Kârî, 1927 yõlõndaki me hur kurultayda öyle demi ti: “...

O yõllarda Cedit mekteplerine ulema, zenginler, hemen herkes kar õ idi.

Ceditçilerin böyle artlar altõnda cesaretle ortaya çõkõp söylediklerinin kat’î surette do!ru oldu!unu ifade etmemeleri gerekiyordu. Ceditçiler bu mektebe iyi gözle bakanlarõ kendilerine dost görüp, onlarõ kucaklõyorlardõ.”

Muhammed erif Sofizâde Çüst’ten16 kovuldu, hemen hemen yirmi yõl boyunca yurdundan uzakta avare dola maya mecbur oldu. Semerkantlõ Sõddõkî Aczî 5-6 bin ki inin huzurunda, Ulu!bek Medresesi Camiinde “kâfir”

ilân edildi. Ta kentli Mîrmuhsin "ermuhamedov, Eski Cöve pazarõnda rezil edildi... Fakat bu mekteplerin biri kapatõlõrken, di!eri açõlõverdi. Yenilik ve terakkiyata i tiyak, ay boyu de!il, gün boyu artõyordu.

Birinci Rus inkõlâbõ (1905), Ceditçili!in güçlenmesini, yayõlmasõnõ ve mahiyetinin geni lemesini sa!ladõ. Gazetecilik ve dergicilik geli ti.

Türkistan’õn birçok ehrinde matbaalar kuruldu. “Müsülmança”17 kitaplar basõlmaya ba landõ. On yõl içinde yüzlerce kitap basõldõ. Özbek dilinde gazete ve dergiler çõkarõlmaya ba landõ. Abdulla Avlânî “Önceki Özbek Süreli Matbuatõnõn Tarihi” (“Türkistan” gazetesi, 1924 yõl, 295. sayõ) adlõ makalesinde, inkõlâba kadar (1917) çõkan yirmi gazete ve on kadar dergi hakkõnda malûmat vermi ti.

Tiyatrolar te kil edildi. Ta kent, Semerkant, Hokant ehirlerinde tiyatro topluluklarõ kuruldu. Behbûdî, Avlânî, Hamza gibi tiyatro yazarlarõ ve sanat uzmanlarõ yeti ti. 1911-1917 yõllarõ arasõnda yazõlan ve adlarõ uzmanlarca bilinen Özbek sahne eserlerinin sayõsõ kõrkõ geçti.

Gazetecilik artarak geli ti. Ara tõrmacõlar, sadece Behbûdî’nin gazete ve dergilerde basõlan makalelerinin 300’den fazla oldu!unu tahmin ediyorlar. Mirmuhsin "ermuhamedov, sadece 1914 yõlõnda yüze yakõn makale yayõmlamõ tõ.

16 Nemengan’dan

17 Dinî konulara dair.

(9)

Realist nesir sanatõ te ekkül etti. Çolpan, Kâdirî, Mîrmuhsin ve Hamza’larõn hikâye, kõssa ve “millî romanlarõ” yazõldõ. Nihayet, zengin ve tarihî iir sanatõmõz, kõsa zamanda oldukça fazla bir dönü üm ya adõ.

Dönemin en dikkat çekici meselelerini aks ettiren sosyal ve siyasî iirler yazõldõ. Tevellâ ve Aczî’nin ate li iirleri, Sõdkî Handaylikî’nin dertle yo!rulmu destanlarõ yayõmlandõ. Karde halklar birinci sõrada olmak üzere, Türkçe konu an karde lerle edebî ve kültürel mü tereklik dikkat çekici boyutta geli ti. Bir cümle ile ifade etmek gerekirse, sosyal ve kültürel hayatõn bütün alanlarõnda yükseli fark edildi. A. #.

Samoyloviç, 1916 yõlõnda, bu geli meleri dikkate alarak “Türkistan’da yeni bir edebiyat meydana geldi. Bu benim için beklenen bir durumdu.”18 demi ti.

Sosyal ve siyasî meselelere gelince…

Bazõ meslekta larõmõz Ceditçilik hareketini sadece e!itim ve ö!retim ile sõnõrlandõrõyorlar. Bu do!ru de!ildir. Bunun gibi dü ünceler, evvelâ eskidir ve bunlar malûm sebeplere dayanmaktadõr.

Ceditçili!e kar õ yapõlan mücadele, 1920’li yõllarda ortaya çõktõ ve ifade etmek gerekir ki, özellikle onun ehemmiyetini, söz konusu yõllarõn noktainazarõndan de!erlendirmek gerekirse, bilhassa tesirini azaltmak için yapõldõ. Meselâ, Ceditçilik hiçbir zaman Çar hükûmetine ve mahallî istibdada kar õ mücadele etmemi , sadece kültürel düzeyde bir hareket olmu tur. Buna kendi döneminde Münevver Kârî öyle cevap vermi ti: “Çar hükûmetini ortadan kaldõrmak, Ceditçilerin arzularõndan biriydi. Siyasî vazife ve maksadõmõzõn da bundan ibaret oldu!u, kimseye sõr de!ildi. Yoksa biz, Cedit mektebi açmakla dükkânda oturup veresiyeye çalõ an ö!renciler mi yeti tirecektik? Akõllõ insan, bu i in de!erini takdir ederken o tarafõ da, bu tarafõ da mülâhaza etsin.”19

Avlânî öyle yazõyor: “Hem molla ve zenginlere kar õ, hem de eski hayat ile kat’î surette mücadeleye ba ladõk. Kendi içimizden mollalara kar õ birli!imiz de te kil edildi. 1905 yõlõna kadar bu durumda sõnõf mücadelesine devam ettik. Ulema ve zenginler ‘Ceditçiler’e kar õ,

‘Ceditçiler’ de hem ulema, hem zenginler, hem de eskili!e ve hurafelere kar õ mücadele etti. 1904 yõlõnda Rus-Japon sava õ ba ladõ. Bu

18 Samoyloviç A. N., Dramatiçeskaya Literatura Sartov (Sartlarõn Dram Edebiyatõ), Petrograd: Otddilni Ottisk iz vestnika (Nu.: 5) imperatorskoga ob to-va Vostokovedeniya, 1916, C. 3.

19 Bkz.: Kõzõl Özbekistan gazetesi, 7 Haziran 1927.

(10)

sava , bütün Rusya i çilerinin gözünü açtõ!õ gibi, bizim de gözümüzü açtõ. 1905 yõlõnda Rusya’da ba layan inkõlâp rüzgârõ, bize de olumlu yönde tesir etti. Bizim te kilâtõmõz, siyasî amaçlarõ dü ünerek, ilk önce cahil halkõ aydõnlatmanõn ve onlarõn gözünü açmanõn mücadelesine giri ti. Bu maksada eri mek için gazete çõkarmak münasip görülerek, birli!in te ebbüsü ile Özbek dilinde gazeteler çõkarõldõ. 1906 yõlõnda

‘Tarakkiy’ ve ‘Hur id’ gazeteleri çõkarõldõ. Bunlar eski hükûmet tarafõndan kapatõldõktan sonra 1907 yõlõnda ben, kendi editörlü!ümde hem de demir yolu i çilerinin sosyal demokrat grubunun alâka ve yardõmõ ile

‘"ühret’ gazetesini Sapyornicaddesinde çõkardõm. (…) 1913 yõlõndan ba layarak halkõn gözünü açmak ve medeniyete yakla tõrmak için tiyatro i lerine giri tim. Ta kent’te birkaç defa tiyatro oynadõktan sonra bütün Fergana’yõ dola arak, her ehirde birkaç defa tiyatro oynayõp döndük. Bu dönemlerde bizim maksadõmõz, görünü te tiyatro olsa da arka plânda Türkistan gençlerini siyasî yönden birle tirmek ve inkõlâba hazõrlamaktõ.”

(Avlânî, Tercime-i Hâl, 1924 yõl, s.5)

Münevver Kârî de, Abdulla Avlânî de kendi yazõ ve konu malarõnda Ceditçiler “grubu”, “birli!i”, “te kilâtõ” kelimelerini kullandõlar. Münevver Kârî “Çe itli gruplardan ibaret bir Ceditçiler birli!i te kil ettik”, “Ceditçiler, kendi ulema ve zenginlerine kar õ Rus sosyalistleri ile el ele verip çalõ tõ,” diyor 1927 yõlõndaki Ta kent medeniyetçileri kurultayõnda yaptõ!õ konu mada. Abdulla Avlânî “1904 yõlõnda Ceditçiler birli!inde çalõ maya ba ladõm… Kendi içimizden mollalara kar õ birli!imiz de kuruldu... Bizim te kilâtõmõz siyasî amaçlarla hareket edip, evvelâ cahil halkõ aydõnlatmanõn ve gözünü açmanõn çaresini aradõ...” diye yazmaktadõr “Tercime-i Hâl”inde.

Bunlardan [hareketle] bize göre, u sonuçlara ula mak mümkündür:

1. Ceditçilik hareketi, esas olarak 1905 yõlõ arefesinde meydana gelmi ve belirli bir te kilât özelli!ine sahip olmu tu.

2. Buna göre, anti-feodal ve anti-kolonyal olup, Türkistan’daki büyük milletin, ilk önce, ekillenip ortaya çõkan burjuvazinin maksat ve menfaatlerini ifade etti.

3. Türkistan’õ e!itimli ve aydõn, tok ve sõkõntõsõz, âzat ve âbat vatana dönü türmek için ilk önce istiklâle kavu mak ve müstemleke zincirinden kurtulmak, Cedit hareketinin asõl maksadõnõ te kil ediyordu.

(11)

4. Ceditçiler, iki Rusya’nõn farkõna vardõlar: Onlar çalõ kan Rusya’ya de!il, müstemlekeci Rusya’ya kar õ mücadele ettiler. Maksat ve mücadeleleri yolunda devrimci Rusya’ya, yani “Rus sosyalistleri”ne, onlarõn “sosyal demokrat grubu”na dayandõlar. Maalesef, onlarõn müstemlekeci Rusya’ya kar õ devam ettirdikleri mücadeleleri, yani “Rus sosyalistleri” ile birlikte gerçekle tirdikleri mücadele, uzun yõllar Rus halkõna ve Rusya’ya kar õ mücadele olarak kabul edildi.

5. Ceditçili!in içinde çe itli sosyal gruplar toplanmõ tõ. Bundan dolayõ Türkistan’da olmasõ gereken idare usûlü, genellikle sosyal yapõ, toprak ve mülk münasebetleri, hanõmlarõn hürriyeti meselelerinde ortak bir dü ünce yoktu ve olmasõ da mümkün de!ildi. Ceditçilerin sosyal ve siyasî bakõ larõnda, me rutiyet idaresinden cumhuriyetçili!e kadar uzanan çe itli dü ünceler vardõ. Ceditçilerin bir kõsmõ Osmanlõ Türkiye’sinin “#ttihat ve Terakki”sini yahut “adem-i merkeziyet”ini savunurken, bir kõsmõ da Rus âzatlõk hareketini benimsemi ti. Fakat onlar millî ve sosyal âzatlõk yolunda Ruslarla birlik oldular. "ubat ihtilâlinden sonra geçici hükûmet i lerinde;

i çi, asker milletvekilleri ve danõ ma kurullarõnda, çe itli komisyonlarda, Ekim ihtilâlinden sonra ise yeni Sovyet idarelerinde de çalõ tõlar.

Türkistan’daki Ceditçili!in ihtilâlci Rus hareketi ile ili kisi, genel olarak bakõldõ!õnda 1905 yõlõ arefesine denk gelir. Dikkatli ara tõrmacõlarõmõzdan merhum S. Kâsõmov, “Gülistan” dergisinin 1979 yõlõna ait 9 ve 10. sayõlarõnda yayõmlanan “Küre Sahifeleri” [Mücadele Sayfalarõ] adlõ makalesinde, ilk Cedit gazetesi olan “Terakkî” üzerinde durmu , onun muharriri olan #smail Âbidov’un [18]90’lõ yõllarda Kazan’daki gruplara katõldõ!õnõ, 1904-1905 yõllarõnda Mollanur Vâhidov, Hüseyn Yama ev gibi Tatar ihtilâlcilerle hemfikir oldu!unu, Ekim ihtilâlinden sonra ise, Türkistan’daki #ç # leri ba kanlõ!õ derecesine yükselen Bol evik ihtilâlci oldu!unu delillerle ispat etmi , gazetenin,

“Özbek halkõnõn devrimci dü üncesinin geli mesinde mühim yeri oldu!unu” delilleriyle göstermi tir. Abdulla Avlânî, kendi “Tercime-i Hâl”inde bunu do!rulamaktadõr. “Terakkî” ve “Hur id”in yayõmõ durdurulunca, 1906 yõlõnda “"ühret”i kendi evinde (Sapernaya caddesinde) çõkardõ!õnõ, “Demiryolu i çi komiteleri”nin temsilcisi

“Refik Sâbirov isimli Kazanlõ bir arkada ” ile Orenburgda çõkarõlan... “Soldat” isimli Rusça gizli gazeteyi... ve Rusça ilânlarõ...

çe itli ki iler vasõtasõyla” da!õttõ!õnõ ve ihanet yüzünden ço!unun yakalandõ!õnõ ve gazetenin yasaklandõ!õnõ bildirmektedir.

(12)

1917 yõlõnda ise, Münevver Kârî “Ceditçiler Ekim devrimine kötü gözle bakmõ olsalardõ, 1920-1921 yõllarõna kadar "ûrâ idarelerinde çalõ mazlardõ...” diyor.

Avlânî “1917 yõlõnda de!i menin ("ubat ihtilâli kastedilmekte B.K.) ba lamasõ ile birlikte ‘Turan’ cemiyeti tarafõndan ‘Sovet Soldatski Raboçih Deputatov’a [Sovyet Askerî Milletvekili Birle mesi] vekil olarak seçilip "ûrâda çalõ tõm. Burasõ tarafõndan eski ehir gõda komitesine kontrolör tayin edildim... #kinci bölge birli!ine temsilci olarak seçildim, be inci bölge birli!inde temsilci oldum. Hem 10. bölge birli!inde temsilciydim, hem de TurTS#K20 üyesiydim, birçok mesuliyetli yerde hizmet ettim...” demektedir. Buna benzer delilleri ba ka Cedit sanatkârlarõnõn terceme-i hâllerinde de göstermek mümkündür. Öyle ki, Münevver Kârî ve Avlânî’nin sözünü ettikleri “birlik”in âkõbetini merak edip inceleyecek olursanõz, nasõl bir manzarayla kar õla õrsõnõz? Onlarõn hemen hepsi kendilerini inkõlâpçõ sayõyorlardõ. Birliktekilerin yarõsõndan fazlasõ 1918 yõlõnõn Haziranõnda partiye girmi dersek, mübalâ!a olmaz. Muhtemeldir ki, Avlânî ar ivindeki belgeler böyle bir sonuç çõkarmaya imkân verir. Buhara’da bu durum biraz farklõ bir ekilde cereyan etti. Lâkin aynõ ekilde “Ya Buharalõlar” faaliyeti de 1919 yõlõnda Komparti’yle [Komünist Partisi] ba lar.

Hâl böyle olunca, böyle bir hareketi inkõlâp kar õtõ diye telkin etmek, ne zaman ve hangi artlarda ba ladõ?

1923 yõlõnõn Nisanõnda partinin XII. Kurultayõna Lenin katõlamadõ. Stalin “Parti ve Devlet Kurulu undaki Millî Unsurlar”

mevzuunda bir konu ma yaptõ. Müzakereye 30 ki i katõldõ. Sadece be ki iye söz verildi. Bunlardan iki ki i, Lenin’in devrimcileri büyük heyecana sevk eden me hur “Gürcü i i”nin üzerinde durdular. Lenin daha sonra böyle mühim bir meselenin onun i tirak etmedi!i bir zamanda yüceltilmesinden rahatsõz oldu. Ülkenin ‘tarõm ve hayvancõlõk birli!i’nde durum kötüle iyordu. Bunun sebepleri ara tõrõlmaya ba landõ. Aynõ zamanda partinin faaliyetleri hakkõndaki herhangi bir tenkit edici söz, ona hücum niteli!inde kabul edilmeye ba landõ. Ekimde, Troçki’nin birçok itirazlarõnõn dile getirildi!i mektubu Merkezî Komiteye ula tõ;

hemen arkasõndan da “46’larõn dilekçesi”. RKP (b)21 bürosunda

20 TurTS#K: Turkistanskiy Sentralni #zbiratilni Komitet: Türkistan Merkezî #cra Te kilâtõ

21 RKP (b): Rusya Komünist Partisi

(13)

MK22’nõn geni letilmi ûrâsõ toplandõ. Tartõ malar, 1924 yõlõnõn Ocak ayõnda, XIII. Parti Konferansõnda Stalincili!in ilk ba arõsõ ile sonuçlandõ.

Türkistan’da “ üpheli” ve “yabancõ” unsurlarõ aramak da bu yõllarda ba ladõ. Hayatõnõn bir kõsmõnõ yurtdõ õnda geçiren Sofizâde’nin 1923-1924 yõllarõnda elinin kolunun ba!lanmasõnõ hatõrlayõnõz. “Komünist” dergisinin 1925 yõlõna ait 3. sayõsõnda Fedorov, Münevver Kârî ve onun “"ûra-yõ

#slâm”daki faaliyetini, “Âzatlõ!õ eriata uygun hâle getirmektir,” diyerek tenkit etti. Abdulla Kâdirî, “Parti idarecilerinin itibarõna halel getirmek...”le suçlandõ, üç aya yakõn sorgulandõ. “Sözümün sonunda, âdil mahkemelerden talep ediyorum,” diyen yazar, “Gerçi ben çe itli iftira, karalama, yalanlar ve yanlõ anla õlmalar neticesinde bir daha aklanamayacak ekilde karalandõm. En azõndan onlarõn karalayõcõ, itham edici ve art niyetli gönülleri için olsa da, bana en büyük cezayõ veriniz. Gönlünde kötü niyeti, aykõrõ bir amacõ olmayan saf, masum, vicdanlõ bir yi!it için bu kadar a a!õlanmaktansa, ölüm daha iyidir. Bir nice insanõn arzusu do!rultusunda manevî olarak öldürüldüm. Bedenen ölmek, artõk benim için korkutucu de!ildir. Ben, âdil mahkemelerden bunu bekliyorum ve bunu istiyorum.”

Bu, 1926 yõlõnda olmu tu. Feyzulla Hocayev de yine aynõ yõl Ceditçili!i ilâhîle tirmekle suçlandõ, “Buhara #nkõlâbõ Târihige Dâir” risalesi, G. Turkestanskiy tarafõndan sert bir ekilde tenkit edildi (Kommunistiçeskaya Misl [Komünist Dü ünce] 1926; Nu.: 1-2). Mesele, ÖzKP23 III. toplantõsõnda (1927) görü üldü. O, toplantõya yazõlõ olarak müracaat etmeye mecbur kaldõ:

“...parti ve i çi sõnõfõna hizmet etmeyi kendisine gaye kabul eden her parti üyesi gibi benim için de onun yolundan ba ka yol yok ve olmasõ da mümkün de!ildir. Partimizin himaye etti!i hakikatten ba ka hakikat yok ve olmasõ da mümkün de!ildir. Bütünittifakõmõz için (SSCB) Komünist Partimizin çizdi!i çizgiden ba ka çizgi yok, bütün parti ve onun yüce organlarõnõn belirleyip ortaya koydu!u siyasetten ba ka siyaset yok.”24 Bu durum, sadece bizde de!il, henüz te kil edilen Sovyetler ittifakõnõn hemen her yerinde ba lamõ tõ. Tataristan’da çõkarõlan “Bizning Yol” dergisinin 1927 yõlõna ait 2. sayõsõnda basõlan A. Tulumboyskiy’nin makalesi, “Fatih Emirhan ne için dü kün hâle geldi?” ba lõ!õyla yayõmlanõr. Bu makalede, ona isnat edilen suç, “Fatih Emirhan, burjuva

22 $.K.: Merkez Komitesi

23 ÖzKP: Özbekistan Komünist Partisi

24 Pravda Vostoka, 25 Kasõm 1927.

(14)

sõnõfõnõn sanatçõsõ olarak, burjuva sõnõfõ ileri gitti!i zaman ileri gitti. Burjuva sõnõfõ batmaya yüz tutunca, (onlarla) birlikte o da zayõfladõ, dü künlü!e yüz tuttu. Proleterlerin büyük hareketinin ideallerinden bahsetmedi,”

eklinde ifade edilmi tir.

“Sosyalizm terakki edince, sõnõf mücadelesi daha çok arttõ,”

diyen Stalin’in me hur nazariyesi, memleket içinde dü man aranmasõnõ esas olarak ortaya koydu ve bunun yapõlmasõnõ art kõldõ.

E[kmel] #krâmov’un 1925 yõlõnda Özbekistan Komünist Partisinin ikinci toplantõsõnda yaptõ!õ konu masõnda öyle bir ifadeyle kar õla õyoruz:

“Yolda lar! Tarõm ve hayvancõlõk birli!imizin büyümesi ve pamuk ziraatinin geli mesi ile köylerde sõnõflar arasõ bütünle me geli mektedir... Zenginler ve onlarõn ideologlarõ, mollalar ve burjuva aydõnlarõnõn, bilhassa, fikir ve kültür cephesinde ayrõ bir ekilde dikkat çeken faalli!i de artmaktadõr.”25

# bununla bitmedi. 1920’li yõllarõn ortalarõndan itibaren resmî açõdan herhangi bir geriye dönü fikri de siyasî hata olarak kabul edildi. Hür ve ferdî dü ünceyi dile getirmek gittikçe zorla õyordu.

“Partimizde ba kaca dü ünceler ortaya koyan ki iye yer yok,”26 diyor E. #krâmov 1927 yõlõnda Özbekistan Komünist Partisinin VII. Büyük

"ûrasõnda yaptõ!õ konu mada. #kincisi ise, Türkistan’daki inkõlâbõ hazõrlama ve do!rudan do!ruya gerçekle tirmede ba rolü oynayan Cedit hareketinin özünde de döneme ba!lõ olarak bazõ de!i meler görülmektedir. “Cedit edebiyatõ, iki büyük dönemi ya adõ. Birincisi ihtilâlden önceki Çar hükûmeti dönemindeki devresi; ikincisi ihtilâlden sonraki proleterya hâkimiyeti dönemindeki devridir,”27 diye yazõyor Atacan Hâ im ve ikinci devri de kendi içerisinde “ümitli ve ümitsiz” olan dönemlere ayõrõyor. Ümitsiz dönem derken, ülkedeki Basmacõlõk hareketinin durulup, kõsmî rahatlamanõn ba lamasõnõ esas alõyor. Münevver Kârî, 1927 yõlõndaki Kültür Kurultayõnda, “1921 yõlõndan ba layarak Ceditçiler büyük bir hata yaptõ. Türkkomisyonu tarafõndan yapõlan i lere müstemlekecilik dedik. Hakikaten onlar müstemlekeciymi ; onlara kar õ mücadele etmeden bütün her eyi terk edip küserek kenara çekilmemiz büyük hata oldu.”28 diyor.

Burada ne dikkate alõnmakta?

25 E. #krâmov, "zbirinni Soçinaniy, Ta kent, 1972, c. 1. s. 137.

26 age., s. 322.

27 Atacan Hâ im, Cedid Edebiyatõ To!rõsõda, Semerkand- Ta kent; Kõzõl Kalem macmuasõ, 1929, s. 17.

28 Kõzõl Özbekistan gazetesi, 7 Temmuz 1927.

(15)

1917 yõlõ, ihtilâl ve âzatlõk mutluluk ve sevinciyle geçti. Büyük ihtilâlin hayat bah eden iarlarõndan biri, özellikle esas amacõ, milletlerin e itli!ini temin etmek ve her milletin kendi kaderini kendisinin tayin etmesine imkân yaratmaktõ. Maalesef aynõ yõl bu konuda üphe belirdi. 26-29 Kasõmda Hokant’ta toplanan IV. Bütün Türkistan Müslümanlarõ Kurultayõ, ihtilâlin verdi!i hak ve imkânlarõ uygulamaya koyarak muhtariyetilân etti.

Fakat bu, 1918 "ubatõnda Türkistan Halkomiserleri sovyeti F. Kolesov önderli!inde bastõrõldõ. Maalesef, son zamanlara kadar ilmî eserlerde muhtariyetin, Özbek halkõnõn menfaatlerine zõt, inkõlâba ters, “burjuva ve milliyetçi hâkimiyeti” oldu!u ifadesi yer aldõ. Muhtariyet, kuruldu!u dönemde de, özellikle, ortaya çõkõ õ ve bitirili i münasebetiyle az da olsa farklõ bir ekilde bilinmi tir. Dikkatinizi Özbekistan Cumhuriyeti Merkezî Devlet Ar ivinde “F. R.-17 op.45” kayõt numarasõ altõnda bulunan bir belge29ye çekmek istiyoruz. Belge, “Semerkant bölgesinin Basmacõlarõ yok edecek ola!anüstü troykasõ [üçlüsü]” olarak adlandõrõlan geçici komitenin Türkistan Merkez #cra Komitesinin temsilcisi, “ola!anüstü troyka” ba kanõ Sergaziyev ve genel sekreter Hru çov tarafõndan imzalanmõ tõr.

Söz konusu belgede, Basmacõlõk hareketinin sebepleri tahlil edilmekte, onu ortadan kaldõrmak için yapõlmakta olan i ler övülmekte ve bu konudaki zorluklar izah edilmektedir. “Çok gizli” mührü ile muhafaza altõna alõnmõ olan söz konusu belgedeki tahlil ve de!erlendirmelerin önemli kõsõmlarõ bizdeki u ana kadar mevcut dü üncelerden farklõlõk göstermektedir. Bunun için belgenin üzerinde biraz daha geni durmaya çalõ aca!õz.

Belgede, Basmacõlõ!õn kökleri, mahallî halkõn asõrlar boyunca bir o taraftaki, bir bu taraftaki istilâcõya kar õ mücadelesine ve kendisini koruma cereyanõnda ekillenen dünya görü üne, hayat tarzõna, ruhî seviyesine, tavõr ve davranõ larõna ba!lanmaktadõr. “Çar dönemindeki kõsmî huzur, ülkedeki müstemlekecilik zulmünün mutedilli!inden kaynaklanmaktaydõ. ‘Nikolay hükûmeti’ bundan dolayõ ba arõlõ oldu, çünkü onun müstemlekecilik siyaseti, yerli ahalinin gruplarõ arasõna girmeyi ba aramamõ tõ. Çarõn temsilcileri, ülke ve vilâyet merkezlerinde bulunur, kendileri ta raya yava yava tesir ederdi.

Fakat bu tesir öylesine muntazam ve aynõ zamanda öylesine kimseye zarar vermeden yayõlõrdõ ki, yerli halk bunun farkõnda olmazdõ.” (124. s). Türkistan, ihtilâlden sonra da birden de!i memi ti. Moskova bunu bildi!i için, bu tarafa

29 Yazar, bu belgenin bulunmasõna yardõm eden ar iv çalõ anõ Y. #sâkov’a minnettar oldu!unu bildirir.

(16)

“Avrupalõ devrimci çalõ anlarõndan en mücadeleci olanlarõnõ” gönderdi.

“Gerçekten buralara de!erli siyasî çalõ anlarõyla birlikte kafasõ çalõ mayan, umumiyetle tarihten, özellikle de Türkistan tarihinden ve tecrübesinden kesinlikle habersiz i çiler, kõzõl askerler ve deniz askerleri geldiler.

Kendilerinin te kil ettikleri özel bölümler ve dõ organlar vasõtasõyla, muhtemeldir ki, Ryazan vilâyetinde tatbik edilmesi mümkün olan, ama Türkistan’da yararlanõlmasõ kesinlikle mümkün olmayan usûller vasõtasõyla ta rada devrimi gerçekle tirmeye giri tiler. E!er onlarõn halka yaptõklarõ çok a!õr zulümlerin delillerine ayrõntõlõ bir ekilde bakacak olursak, devrime kesinlikle dahli olmayan ‘cesaret’leri hakkõnda birçok evrak doldurmaya mecbur kalõrõz. Hiçbir günahõ olmayanlar, iki üç ki inin kendi aralarõnda konu up karar vermeleriyle öldürülmü , ama devrime iddetle itiraz edenlerden bazõlarõ ise hiç kimseye malûm olmayan sebeplerle serbest bõrakõlmõ tõr. Meselâ Semerkant’ta, cezalandõrõcõ polis gruplarõ arasõnda ‘Bir gece içerisinde mahpuslara kim çok ate edecek?’ eklinde müsabaka yapõlmõ tõr. Göçmen memurlar, i te bu memleketin âdetlerini ayaklar altõna alõp, eski mutaassõptan, tahminen bir-iki yõl içinde beynelmilelci çõkarmak dü üncesiyle onun dinî duygularõnõ ayaklar altõna alarak Müslüman hayat tarzõnõn asõrlõk a!acõnõ kökünden koparmaya giri tiler.” (s. 125)

Hâlbuki Büyük Ekimin, 1917 yõlõ 20 Kasõmõndaki “Rusya ve "arkõn bütün Müslüman emekçilerine” yaptõ!õ ça!rõda, a a!õdaki vaatler yer almõ tõ:

“Rusya Müslümanlarõ, Volga boyu ve Kõrõm Tatarlarõ, Sibirya ve Türkistan’õn Kõrgõz ve Sartlarõ, Kafkasya’nõn Çeçen ve da!lõlarõ, Rus çarlarõ ve zalimleri tarafõndan cami ve ibadethaneleri viran edilen; din, örf ve âdetleri ayaklar altõna alõnan bütün halklar!

Sizin din, örf ve âdetleriniz, sizin millî kültür müesseseleriniz bundan böyle erkin ve müdahaleden âzattõr. Kendi millî hayatõnõzõ, erkinlik ile huzurla yeniden tesis ediniz. Böyle yapmakta haklõsõnõz.

Biliniz ki, sizin hukukunuz da Rusya’daki bütün halklarõn hukuku gibi devrim ve onun üyeleri olan i çi, asker ve çiftçi birliklerinin bütün kudretiyle himaye edilmektedir.”30

Maalesef gerçek hayat, bundan oldukça farklõ ekildeydi.

#nkõlâptan bir süre önce (1894) Rus çocuklarõnõ kendi mektebinde okutup,

#. A. Krilov, L. N. Tolstoy’un eserlerini, Gogol’ün “Palto”sunu Özbekçeye tercüme eden Semerkantlõ Sõddõkî Aczî, “Müslümanlõ!õn hilâli, haçlõ

30 Lenin V. #., Orta Asiya ve Kaza!õstan To!rõsõda, Ta kent, 1984, s. 493.

(17)

seferleriyle pâymâl edildi. Haç, hilâli ne zamana kadar ayaklar altõna alacak?) demi ti. Bunun üzerinde dü ünmek gerekir.

Belgede, “Bölge ahalisi her ne kadar istemese de asõrlõk zulümden kurtarõcõlarõ olduklarõnõ iddia eden göçmenleri ve kendilerini emekçilerin genel diktatörlü!üne alõp götürenleri göremedi; dinin esaslarõna tâbi olmalarõna müsaade etmeyen yeni müstebitler gördü”

(s. 125) ibaresi bulunmaktadõr.

Belgede belli isimler de zikredilmi tir. Örnek olarak, Semerkant vilâyetindeki me hur Behram ile Açõl’larõn Basmacõlõ!a katõlmasõnõn asõl sebebi olarak, birinin a!abeyinin bir kö ede öldürülmesi, di!erinin ise kom ularõnõn iftirasõ ile hemen hemen on be defa zindana atõlmasõ gösterilmektedir. Yine belgeden okuyoruz: “Yoldan çõkmõ olan ceza organlarõ, daha sonra bununla da kalmadõlar ve gittikçe kötülüklerini arttõrdõlar. Onlardan kaçõp gizlenenlerin akrabalarõnõ takip etmeye ba ladõlar, çiftlikleri viran edip onlarõn mal ve mülklerini müsadere ettiler. Burada gelenek olan “kana kan, cana can” iarõ ve intikam ruhuyla terbiye edilenler, gittikçe artan zorbalõkla uzla amayan kaçaklar, utanmaz, yüzsüz ve hiçbir eyden vazgeçmeyen zorbadan intikam almayõ kendileri için gaye kabul eden gruplar bir araya gelmeye ba ladõlar. (s. 126)

Yazõk ki, 1920’li yõllarõn hakikî manzarasõnõ aydõnlatõcõ delil mahiyetindeki materyallerin ilmî bakõmdan de!erlendirilmesi oldukça azdõr. Var olanlarda da ekseriyetle tek taraflõ olarak, devrimin menfaatine hizmet etmesi mümkün olan materyallerden istifade edildi.

Asõl gizli belgeler, özel bölümlerdedir. Ma!lûp olan ikinci tarafõnkiler bize ula mamõ tõr. Asõl manzarayõ göstermek için ise her türlü renk, her türlü konu, her türlü yöneli teki belge ve materyaller gereklidir. Genel olarak bakõldõ!õnda, biz Basmacõlõk denildi!i zaman, “Ekim devriminin galibiyeti neticesinde devrilen, ba kasõnõn gücünden yararlanan sõnõflarõn ve kölelerin Sovyet hâkimiyetine kar õ sõnõf mücadelesi (ÖzSE31, c. 2, s. 378) eklindeki tarifini biliyorduk. "imdi yukarõdaki bilgileri de hesaba katmak art oldu. Bu bilgiler dâhilinde Türkistan’da Basmacõlõ!õn, genel olarak devrim kar õtõ mücadelenin ortaya çõkõ õ meselesine devam edelim.

“Ola!anüstü troyka reisi ve genel sekreteri”, milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri ve özellikle, “Hokant

31 ÖzSE: Özbek Sovyet Ansiklopedisi

(18)

Muhtariyeti”nin kurulu u ve ortadan kaldõrõlmasõ hakkõnda öyle yazõyorlar:

“Fergana vakalarõnõn üzerinde ayrõntõlõ olarak duralõm.

Halklarõn kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi prensibi ile çalõ maya ba layan yönetim, mahallî halkõn, kendi hükûmetlerini kendi içinden seçme hukuku ile Fergana Muhtar Cumhuriyetini kurmasõna imkân yarattõ. Mahdut sayõdaki milliyetçiler, millî hareketin en seçkinlerinden öyle bir hükûmet kurdular ki, milliyetçilik gayelerini yaymaya ba ladõklarõ zaman [bunun] o dönemin ruhuna uygun gelmeyece!i hemen anla õlõverdi ve bunu önceden göremeyen, hem de halka ba kaca bakamayan Türkistan hükûmeti Fergana sovparkom32u da!õtmaya ve bununla birlikte, te kil edilen cumhuriyeti de ortadan kaldõrmaya karar verdi. Bu ortadan kaldõrmanõn ne kadar merhametsiz, ne kadar acõmasõz ve ne kadar siyasî hatalarla yapõldõ!õ herkesçe malûmdur. Silâhlõ güçler, hükûmeti yerle bir edip bõraktõ.

Her eyin altõnõ üstüne getirip ahalinin gönlünde hem düzeltilemeyecek, hem de affedilip unutulamayacak yaralar bõraktõ.

Hükûmet büyükleri, yabancõ ülkelere kaçõp gittiler ve onlar, Antanta birli!i33 ve bunun görevlileri olan Devikin, Vrangel ve bunlara benzeyenlerle ili kilendirilip Sovyet hâkimiyetinin dü manõ olarak görüldüler, kalanlarõ ise halkõn arasõnda kaybolup gittiler. Burada yine ‘özel bölüm’lerin takibi ba layõnca, da!lara kaçtõlar ve Basmacõlõ!õ olu turdular.”

Hokant Muhtariyetinin aslõ ve yürüttü!ü siyaseti hakkõnda tek taraflõ de!er biçmekten kendimizi uzak tutalõm. Onun hakkõnda bir karar verebilmek için “Beyanname”ye konu edilen ülkedeki millî, dinî ve geleneksel hayat tarzõnõ “ortadan kaldõrma” çalõ malarõnõn arttõ!õnõ kaydedelim ve Muropiyev’in 1882 yõlõnda #mparatorluk siyasetinin “ba prensibi” diye gösterdi!i “Rusla tõrma”nõn devrimden sonraki “terakkiyat”õna kõsaca bakalõm.

Bu bakõ õn sadece Hokant Muhtariyetini de!il, genel olarak Ceditçili!in amacõnõ, onun yükseli ve dü ü lerini, ümit ve ümitsizlikleri, bunlarla birlikte milliyetçili!i anlamaya yardõmcõ olaca!õnõ dü ünüyoruz. Sonuncusu olan milliyetçili!i alõp inceleyelim.

Lenin, 1917 yõlõnõn 22 Kasõmõnda (5 Aralõk) askeri kuvvetlerin birinci Bütün Rusya toplantõsõnda yaptõ!õ konu masõnda öyle diyor:

32 Sovparkom (Sovetsky Partiyniy Komitet): Sovyet Partisi Komitesi

33 #ngiltere, Fransa ve #talya’nõn olu turdu!u birlik.

(19)

“Rusya’da asõl Ruslar sadece % 40’õ te kil etmektedir; kalan ço!unluk ise ba ka milletlerden ibarettir. Çarlõk döneminde, i te bu ba ka milletlere kar õ yapõlan ve üstelik merhametsizlik ve efkatsizli!i ile emsâlsiz olan millî zulüm, hukukî haklara sahip olmayan milletlerin gönlünde, çarlara kar õ büyük bir nefret do!urdu. Hatta ana dilinden faydalanmayõ yasaklayan ve halkõn tamamõnõ cehalete mahkûm eden bu ki ilere kar õ olu an nefret, asõl Ruslara da yönelmi ti, bu a õlacak bir durum de!ildi.”34

Bunlar, devrimden önceki artlar sebebiyle söylenmi sözlerdir.

Peki, devrimden sonra? Yukarõdaki “Beyanname”ye bakõldõ!õ zaman bu meselede ileriye do!ru de!il, bilâkis geriye do!ru gidildi!i görülmektedir.

Bazõ rakamlara göz atalõm:

1920 yõlõndaki nüfus sayõmõna göre Türkistan Muhtar Sovyet Cumhuriyetinde (Buhara ve Hive hanlõklarõndaki ahali hariç olmak üzere) be milyon 250 bin ki i ya õyordu. Bu nüfusun % 41,4’ünü Özbekler, % 19,3’ünü Kazaklar, % 10,8’ini Kõrgõzlar, % 7,7’sini Tacikler, % 4,7’sini Türkmenler, % 1,4’ünü Karakalpaklar olu turuyordu.35 Burada, Avrupalõlarõn oranõ gösterilmemektedir. 1909 yõlõnda ülkede yedi milyon insan ya õyordu. Bunun 2,5 milyonu Özbekler, 2,4 milyonu Kazak ve Kõrgõzlar, 1,3 milyonu Tacikler, 0,6 milyonu Ruslardõ. Ruslar genel nüfusun % 7’sini olu turuyordu.36 #ki liste arasõnda bir buçuk milyon fark bulunmaktadõr. Ba ka bir ifadeyle, mü fik ve çok çocuklu olan Türkistan halklarõ on bir yõlda bir buçuk milyon azalmõ tõr. Bu durumu anlamak hiç de zor de!ildir; çünkü bu yõllar, esas itibariyle inkõlâp yõllarõna, yani iç sava dönemine tesadüf etmektedir.

"imdi yönetim organlarõndaki yerli ahalinin sayõsõnõ, kendi adõ ile söyleyecek olursak, Türkistan’õn kendi kaderini kendisinin belirlemesi meselesini inceleyelim. Türkistan Muhtar Cumhuriyetini kurma meselesinin görü üldü!ü V. Bütün Türkistan Sovyetleri Kurultayõ “temsil komisyonu” 263 temsilciden olu tu. Kurultaya mahallî halklardan 50’ye yakõn delege katõldõ.37 Ülke nüfusunun % 90’nõndan fazlasõnõ te kil eden yerli halk, kendi kaderinin belirlendi!i encümene altõda bir üye ile katõlmõ tõr. #kincisi, mesele burada ortaya konulmakla birlikte burada de!il, merkezde

34 Lenin V. #., Tanlangan Eserler Toplamõ, c. 35, s. 127.

35 bkz.: ÖzSE, C. II, s. 368.

36 bkz.: ÖAS (Özbek Edebiyatõ ve Sanatõ), 1989, S. 41.

37 Özbekistan SSR Tarihi, C. 3, Ta kent, 1971, s. 156.

(20)

hâlledilmi tir. Meselâ, RSFSR38 Halk Komiserleri Sovyeti, P. A. Kobozev’i ola!anüstü ba kan tayin etmi , o da yukarõda zikredilen “kurultay delegelerini Sovyet hükûmeti adõna kutlayarak millî meseleyi icraatta gerçekle!tirmeye”39 davet etmi tir. Böylece kurultay, RSFSR terkibinde bir Türkistan Muhtar Sovyet Cumhuriyetini kurma yönünde karar almak üzere

“Türkistan Sovyet Cumhuriyeti hakkõndaki kanun”u onayladõ. Merkezî #cra Komitesi (ba kan P. A. Kobozev), Halk Komiserleri Sovyeti (ba kan F. #.

Kolesov) olu turuldu.40 Bugün bunlarõ okuyunca, “Bu kanunsuzluktur,” demek, elbette mümkündür. Fakat inkõlâp yõllarõnda ülkede de!il kanunu soru turan, hatta bilen insan bile azdõ.

1918 yõlõ Haziran ayõnda, Türkistan Bol evik Te kilâtlarõnõn Birinci Kurulu "ûrasõ (TKP41’nin Kurulu "ûrasõ) toplandõ. Merkez Komitesi Ba kanlõ!õna #. O. Tobolin seçildi. Merkez Komiteye seçilen 7 ki inin sadece bir tanesi mahallî halktan idi. "ûrada görü ülen meseleler arasõnda

“Rus dili ile birlikte Özbek dilinin de TürkASSR42’nin devlet dili olarak de"erlendirilmesi” de vardõ.

Mahallî halkõn kanunî haklarõnõ düzenleme yolundaki bu ilk adõmlar, oldukça mücadeleli geçti. Bir grup ovenist, mahallî halka kendi kanunî hâkimiyetini vermek bir yana, onlarõn herhangi bir ekilde devlet i lerine karõ tõrõlmasõna da kar õ çõktõ. Bunlar, Türkistan tarihinde “eski komünistler” adõ ile bilinirler ve me hurdurlar. Onlar, partinin II.

Kurultayõnõn arefesinde “rencide olup”, kendi makamlarõnõ bõrakõp gittiler. "urasõ dikkat çekicidir ki, TKP MK43 ba kanõ #. O.

Tobolin’in kendisi “eski komünistler”in ideolojik rehberlerindendi. II.

Kurultay (1918 yõlõ Aralõk ayõ), ülke komitesine ba kan olarak A. F.

Solkin’i seçti. Millî siyasette herhangi bir de!i iklik hissedilmedi.

Bunu undan da anlamak mümkündür ki, cumhuriyetin partisini ve hükûmetini yönetenlerin içerisinde mahallî halk temsilcileri parmakla gösterilecek kadar azdõ. Ba kanlarõn hepsi, hatta maarife kadar Avrupalõlardandõ (L. P. Lepe inskiy). 19 Ocak 1919 gecesi, Osipov

38 RSFSR (Rassiya Sovet Federatif Sosyalist Respublikasõ: Rusya Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti)

39 Biraz vakit geçtikten sonra, onlar V. D. Votintsyev ve V. D. Figelskiy ile de!i tirildi.

40 ÖzSE, C. II, s. 371.

41 TKP: Türkistan Komünist Partisi

42 TürkASSR (Türkistan Avtonom Sovet Sotsialistik Respublikasõ): Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti

43 Türkistan Komünist Partisi Merkez Komitesi

(21)

isyanõnda ölen 14 temsilcinin hiçbirinin yerli halktan olmadõ!õnõ hatõrlamak kâfidir.

Durum bu ekilde devam ederken 1919 yõlõnõn Mart ayõnda Ülke Sovyetlerinin ola!anüstü VII. Kurultayõ toplandõ. Ülke hükûmetinin yeni üyeleri (A. A. Kazakov- TürMNK44, K. Q. Ye. Sorokin- HKS45) seçildi. Bunlarõn bazõlarõ (örnek olarak V. D. Figelskiy Sorbon Üniversitesini bitirmi ti) hesaba katõlmadõ!õnda, yönetimde yer alanlarõn büyük bir kõsmõ, “ola!anüstü troyka”nõn belirledi!i gibi, sadece mahallî halkõn içerisinden de!il, genel olarak ilim irfandan uzak, gönlünde müstemlekecilik ate i sönmemi ki ilerden te kil edildi.

Ülke Sovyetlerinin me hur V. Kurultayõna katõlan ve Merkezî

#cra Komitesine seçilmi olan mahallî halkõn yedi temsilcisinden biri, TKP’nin II. Kurultayõndaki yedi “heyet azasõ”ndan (M.K. azasõ) biri olan Abdulla Avlânî, 1919 yõlõnda RSFSR heyeti temsilcileriyle birlikte Afganistan’a gider ve Herat’ta elçi olarak bir yõla yakõn çalõ õr. Me hur edip ve bilginimiz Avlânî’nin günlüklerinden unlarõ okuyoruz:

“Ah, ne insaniyet, ne beraberlik, ne sosyalizm, ne milleti tefrik etmeyen enternasyonalistler, yeryüzünde bulunur mu acaba? Belki vardõr, bulunur, lâkin varlõ!õnõn ankanõn yumurtasõ gibi nadir oldu!unu tam olarak Afganistan seferine çõktõktan sonra anladõm. Afganistan’da giden be ki ilik temsil heyetinin içinde tek Müslüman ben oldu!um için her me akkatli i , her külfet ve eziyet benim üstüme yüklendi.

Herat’a yakõn Pervâne köyüne vardõ!õmõz andan itibaren yolda larõmõzõn aralarõnda ayrõlõk çõktõ. Ayrõlõ!õn sebebi, yolda Brovin’in46 Afgan topra!õna girdikten sonra kendini çar generali ilân etmesiydi. Öyle ki, takip etti!i bütün taktik, bütün hâl ve hareketleri de Nikolay’õn generallerininkinden geri kalmõyordu... ‘Gat gat eder karnaycõ, belâya dü er surnaycõ’ atasözünde oldu!u gibi esas maksat ve gayelerine ve art niyetlerine ben bîçareyi âlet ettiler. Bütün i ,

‘helvayõ bey yer, sopayõ yetim’ kabilindendi.”47

44 TürMNK (Türkistanskiy Sentralniy Komitet Kontrola): Türkistan Merkezi Nazaret Ba kanlõ!õ

45 HKS (Halk Komiserleri Sovyeti): Halk Bakanlarõ Birle mesi/Ba bakanlõk

46 Brovin N. Z., RSFSR Dõ # leri Halk Bakanlõ!õnõn Afganistan’a ilk kez gönderilen vekiller heyetinin ba kanõ. Gazne’de esrarlõ bir ekilde öldürülmü tür. Bu konuda “Pravda Vostoka”

gazetesinin 16 Haziran 1980 tarihli sayõsõna bakõnõz.

47 Abdulla Avlânî, Af!an Sayahati, Kolyazma, s.63. (Avlânî müze evinde muhafaza edilmektedir.)

(22)

Türkistan’daki bu durumun ülkenin mahallî halkõnda ho nutsuzlu!a yol açmasõ tabiî idi. Bu mesele, tahminen 1919 yõlõnõn sonbaharõnda zirveye ula tõ. Ülke partisinin IV. Ola!anüstü Kurultaya ça!õrõlõ õ (12 Eylül-6 Ekim), Ülke Sovyetlerinin VIII. Kurultayõnõn (6 Eylül-3 Ekim) düzenlenmesi buna delâlet eder. Görünü te bunlar kifayet etmedi. 1919 yõlõnõn 8 Ekim günü RSFSC M#K48 ve HKS kararõ ile ". Z. Eliava (Ba kan), M. V. Frunze, V. V. Kuybi ev, G. #. Bokiy, F.

Golo çekin ve Y. E. Rudzutak’tan ibaret Türkkomisyon’u kuruldu.

Komisyona, “Türkistan ve Türkistan’la kom u olan devletler çerçevesinde Bütün Rusya Merkezî #cra Komitesi ve Halk Komiserleri Sovyetinin temsilcisi olarak onlar adõna i yapma yetkisi” verildi.

#htilâlle birlikte siyasî erkinli!in kazanõlmasõ, halka zevk ve mutluluk bah etmi ti. Halk, hiçbir ekilde iktisadî zorluklarõ dü ünmeden, millî ba!õmsõzlõ!a kavu manõn, kendi memleketine ve kendi egemenli!ine sahip olmanõn evkiyle ya õyordu. Di!er taraftan ise kurulmakta olan Sovyet idare usûlünün millî yapõlanmasõ da, öncesine göre çok farklõ olmadõ. Yönetimin ba õnda hâlâ i te o eski hükûmet duruyor gibiydi. Bu durum unu ortaya çõkardõ: TKP’nin büyük devlet derdine müptelâ idaresi ile onun kar õsõnda duran ve 1919 yõlõ Martõnda 2.

konferansta alõnan kararla kurulan Müsbüro’nun (Müslüman bürosu) arasõ açõldõ. Türkkomisyon da hesaba katõlõnca, kendine mahsus üç idare meydana geldi. 17 Ocak 1920 tarihinde her üç te kilâtõn birlikte toplantõsõ oldu. Müsbüro sert bir ekilde durup “Türk Cumhuriyetinin” ve “Türk Komünist Partisi”nin kurulu unu, Türkistan MC49’nin anayasasõnõn yeniden görü ülmesini, halktaki Müslüman ordu kurma arzusu ve gayrimüslim askerî kõsõmlarõn hepsinin ülkeden alõnõp götürülmesini talep etti.50 Bu göstermektedir ki, söz konusu talepler, demokrasiye ve sosyalist ihtilâlin amaçlarõna zõt de!ildir. Litvanya’da bugün meydana gelen olaylar da buna delâlet etmektedir. Türkkomisyon’un Eliyeva ve Kuybi ev gibi üyeleri, mahallî halkõn bu haklõ taleplerini desteklediler. Hatta burada, TKP’nin ve aynõ zamanda 1920 yõlõnõn Ocak ayõnda toplanan Müslüman Komünistlerinin III. Konferansõnda, TKP’nin adõnõn “Türk Halklarõnõn Komünist Partisi” olarak de!i tirilmesi hakkõndaki karar da kabul edildi.

48 RSFSC M#K (Rassiya Sovet Federatif Sotsialistik Cumhuriyeti Merkezî #cra Komiteti) : Rusya Sovyet Federatif Cumhuriyeti Merkezi #cra Te kilâtõ

49 MC (Muhtar Cumhuriyet): Özerk Cumhuriyet

50 Bkz.: Özbekistan SSR Tarihi, C. 3, Ta kent, 1971, s. 237.

(23)

Fakat bu olaydan kõsa bir süre sonra haberi alan M. V. Frunze, bunun RKP (B)nin VIII. Kurultay kararlarõna aykõrõ oldu!unu, bunun da partide bölünmeye sebep olaca!õnõ dü ündü. Kõsacasõ, oy çoklu!uyla bu dü ünce reddedildi. Bu haklõ mücadele, milliyetçilik ve millî menfaatleri savunmak eklinde de!erlendirildi. RKP (b) MK,51 8 Mart 1920 tarihinde, söz konusu mesele ile ilgili kararõ kabul etti. Türkistan Komünist Partisi ve Cumhuriyeti adõ önceki hâliyle bõrakõldõ. Müsbüro buna ikna olmadõ. 1920 yõlõnõn Mayõs ayõnda T. Rõzkulov, N. Hocayev ve Bekivanov’dan olu an “Türk delegeleri”, Moskova’ya giderek Lenin ile görü tüler. Fakat Türk delegelerinin projesi reddedildi.

Parti Merkez Komitesi, söz konusu mesele münasebetiyle kabul etti!i kararõn metninde a a!õdakileri ifade etmi ti:

1. RKP Merkez Komitesi, RKP’nin Türkistan’daki esas vazifesinin, “Rusya Çar hükûmetinin elli yõldan fazla emperyalist siyaseti neticesinde göçmen Avrupalõ halk ile yerli halk arasõnda vuku bulan istenmeyen münasebetleri ortadan kaldõrmak” oldu!unu dü ünmektedir.

Müstemlekecilik psikolojisiyle oldukça zehirlenmi olan Rus i çilerinin çok küçük bir grubunun kontrolünde olan bu ili kiler, iki buçuk yõldan beri devam eden Sovyet hâkimiyetinde iyi yönde de!i mesi bir yana, bilâkis kendine mahsus “komünist” hareketler yüzünden daha da olumsuz bir hâl almõ tõr. Kul hâline getirilen yerli ahali, bu hareketleri, eski çar idaresi ihbar hareketinin devamõ mahiyetinde dü ünmektedir. Fakat bunlar, aslõnda öyle hareketlerdir:

2. ...

b) Eski polis, jandarma ve koruma te kilâtõnõn bütün çalõ anlarõ...

partiye, Sovyet organlarõna, Kõzõlorduya ve bunun benzerlerine girmi olanlarõn tamamõ, Türkistan’dan toplanarak Rusya kamplarõna gönderilsin.

c) Parti organlarõ yeniden düzenlenip, Türkistan’õn müstemlekecilik ve büyük Rus milliyetçili!i ile zehirlenmi bütün komünistleri, Merkez Komitesi ihtiyarõna yönlendirilsin ve aynõ zamanda merkezden Türkistan’da çalõ mak için bir nice komünist seferber edilsin.

ç) ... Ta kent demiryolunun birkaç yüz i çisinin i yerlerinin de!i tirilmesi ve onlarõn yerine ba ka adamlarõn yerle tirilmesi vazifesi yerine getirilsin.

51 RKP (b) MK (Rassiya Kommunistik Partiyasõ (ba karmasõ) Merkezi Komitesi

(24)

d) ... Kar õ çõkan ahõslara do!rudan sürgün etme sistemi geni bir ekilde uygulansõn.52

Fakat merkez ile Türkistan Cumhuriyetinin te kili hakkõndaki vazifeler, özellikle her iki tarafõn yetkilerine bakõldõ!õnda, en temel meseleler olan tarõm ve hayvancõlõ!õn idaresi, maliye, dõ ili kiler, askerî i ler vb. cumhuriyetin elinden alõndõ. Türkistan Müslüman komünistlerinin ileri gelenleri RKP (b)nin Türkistan’daki asõl vazifeleri do!rultusunda söz konusu tarihî karara katõlmadõlar, Türkistan Komünist Partisinin Ülke Komitesinden ve Türkistan M#K olu umundan çõkmak yönünde dilekçe verdiler. Söz konusu hadiseler sebebiyle RKP (b) tarafõndan acilen kurulan (Temmuz 1920) Türkbüro (Bunun ilk ba kanlarõndan birisi, Türkmüsbüro teklifine sert bir ekilde kar õ çõkan Y. E. Rudzutak’tõ.), 19 Temmuzda Türkistan Komünist Partisini da!õttõ ve Geçici Merkez Komitesi’ni kurdu. Bu komitenin üçte ikilik kõsmõ mahallî halkõn temsilcisiydi.53

Belirtmek gerekir ki, Türkkomisyon’u ve Türkbüro’nõn özünde de durum istenildi!i gibi de!ildi. Bunun yanõ sõra, partinin millî mesele konusundaki bazõ kararlarõ da yerine getirilmedi.54 Merkezî idare üyeleri arasõnda ihtilâflar çõktõ. Meselâ, eski çar destekçilerine kar õ mücadele çerçevesinde 1920 yõlõnõn Eylül ayõndan 1921 yõlõnõn A!ustos ayõna kadar bine yakõn eski çar destekçilerinin Türkistan’dan çõkarõlmasõ, Türkbüro ve Türkkomisyon’unda da çe itli ekillerde kabul edildi.

Neticede, Türkkkomisyon ba kanõ M. P. Tomskiy ile Türkbüro üyesi G.

#. Safarov (Volodiy) arasõnda bu konuda ihtilâf ortaya çõktõ. M. P.

Tomskiy, 23 Temmuz 1921’de Lenin’e mektup yazarak onu durumdan haberdar etti.

(…)

Burada, Münevver Kârî’nin 1927 yõlõ kurultayõndaki bir itirafõ akla gelmektedir: “O zamanlar (1920 - 1921 yõllarõ i aret ediliyor, B. K.) bir mecliste Rus müstemlekecileri ile mücadele edelim demi tim. E!er Rus yolda lar bu sözümden rencide olup, ‘Al memleketini, kendin idare et,’ diyecek olsalar, ben onlarõn aya!õna kapanarak, biz sizinle de!il, sizin zengininiz, ulemanõz ve müstemlekecili!iniz ile mücadele ediyorduk, derdim.”

52 Lenin V. #., Orta Asiya va Kaza!istan To!rõsõda, Ta kent, 1964, s. 397-398.

53 Özbekistan SSR Tarihi, C. 3, Ta kent, Fen, 1971, s. 240.

54 Lenin V. #., age., Ta kent, 1984, s. 769.

(25)

Bunlarõn hepsi meselenin bir yönü.

Son zamanlarda açõklõk siyaseti münasebetiyle inkõlâp tarihimizde, genellikle sosyalizmin nazariyatõ ve ameliyatõndaki bazõ meselelere dair yeni fikir ve bakõ lar ortaya çõkmaktadõr. Aslõnda bunlara yeni demek de do!ru olmaz. Bunlar, uzmanlar tarafõndan tamamen biliniyordu; fakat herkesin bildi!i sebeplerle bunlar ço!unlu!un de!erlendirmesinden uzakta kaldõ. A. Platonov ve V.

Grossman’õn eserleri, M. Pri vin’in günlükleri; V. Solouhin ve Y. Burtin’in makaleleri, V. Korolenko’nun A. Lunaçarski’ye yazdõ!õ mektuplarõ, M. Gorki’nin “zamansõz söylenen fikirler”i, bilhassa “Gulag Takõmadalarõ” ile N. Berdyayev’in “Rus Komünizminin Mânâ Ve Kaynaklarõ” kitabõndan parçalarõn yayõmlanmasõ, eski konularõn yeniden dile getirilmesine yol açtõ.

Ekim inkõlâbõ, 1920’li yõllardaki karde! katilli"ini, 1930’lu yõllarda milletin gülü olmak mertebesine yükselmi! bulunan aydõnlarõ yok etmek kampanyasõnõn ba latõlmasõnõ, devletin vah iyane diktatörlü"ünü acaba dikkate almõ mõydõ? Pek çok devrimde oldu!u gibi, bunun kurucu ve sahipleri de “ço!unlu!un faydasõ” adõ altõnda devrimci azõnlõ!õn idaresini zorlamadõlar mõ? Lenin, niçin 1923 yõlõnda “sosyalizme olan bakõ õmõzõ kökünden de!i tirmemiz lâzõm,” diye yazõyor. Bu, sadece ölüm dö e!indeki “dâhi”nin sõradan bir arzusu mudur, yoksa yüz milyonlarca insanõnõn kaderi için endi elenmesi midir? Netice olarak, yoksa o, bugünkü durumu önceden plânlamõ mõydõ?

# te söz konusu bu mevzu nedeniyle ortaya çõkan meselelerden bazõlarõ55. Uzmanlar, N. Berdyayev’in kitabõnõ, bu konuyu en ciddî ekilde ele alarak her yönüyle de!erlendiren ve daha önce adlarõ zikredilen yazarlarõn önemli bir kõsmõna ilham kayna!õ olarak yol gösteren bir eser olarak kabul ederler. Berdyayev, devlet diktatörlü!ünü, devletin mutlaka olmasõ gereken yolda õ olarak görür.

Proleter devrime yardõm eden her vasõtaya sahip çõkarak desteklemenin, Rus sosyalizminde insanõn de!ersiz hâle getirilmesinin esas noktasõ oldu!unu dü ünür. Ona göre tarihi, sõnõf mücadelesinin tarihinden ibaret diye dü ünmenin, dünyayõ ak ve kara diye ikiye ayõrõp her durumda dü man aramayõ da beraberinde getirece!i belliydi.

Berdyayev, aynõ konuya devam ederek, “Rus halkõnõn görevi, sadece Rusya’dakilere de!il, bilâkis bütün insanlõ!a sosyal adaleti

55 Bkz. L. G., 1990, Nu.: 3.

Referanslar

Benzer Belgeler

Beden eğitimi öğretmenlerinin, eğitimleri süresince aldıkları derslerden ne ölçüde yararlandıklarına ilişkin görüşleri ve çözüm önerileri

Araştırma sonuçlarına göre okul yöneticilerinin işkoliklik düzeyleri branş (sosyal alanlar, sayısal alanlar, teknik alanlar, sınıf öğretmenliği), çalışılan kurum

What are the perceptions of teacher trainees regarding the effectiveness of using the Peer Observation and Feedback Form at the feedback stage of microteaching sessions?. The

Müzakere ve sorulan soruların seviyesi arasındaki ilişkiye bakıldığında, öğretmen ne kadar çok yüksek seviyede ve takip soruları sorarsa, müzakereler da o kadar

(Kisling, bir resim sattığı gün bü­ tün parası ile salâmlar, jambonlar alır, onları a- tölyesinin tavanına asar, fıçılarla şaraplar koyar, bütün

Maarif idare şebekesinin içinde hem bir idareci, hem kıymetli bi^ğretm en olarak yetişmiştir.. Maarif vekâletinde memlekete, millete unutulmaz hizmetler edeceğine

Kişinin yaşadığı toplum içinde kendini yaratmak için nelere ihtiyacı olduğunu bilen ve bildiğini mutlaka bildir­ mek, öğretmek isteyen değerli bir varlıktı

Ayın sonuna doğru Güneş’ten kısa bir süre sonra batacak ve ge- zegeni görebilmek için yüksek bir gözlem yeri ve iyi hava koşul- ları gerekecek.. Ay: 5 Ekim’de dolunay,