• Sonuç bulunamadı

YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE TÜRK HALK EDEBİYATI METİNLERİ KULLANIMI: OĞUZ KAĞAN DESTANI ÖRNEĞİ * ÖZET

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE TÜRK HALK EDEBİYATI METİNLERİ KULLANIMI: OĞUZ KAĞAN DESTANI ÖRNEĞİ * ÖZET"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE TÜRK HALK EDEBİYATI METİNLERİ KULLANIMI: OĞUZ KAĞAN DESTANI

ÖRNEĞİ*

Sibel TURHAN TUNA**

ÖZET

Millet, kendini oluşturan değerlerden bir tanesi olan dil aracılığıyla sınırları belli bir coğrafyada toplanır. Benzer bir şekilde dil aracılığıyla hem kültürünü oluşturur hem de gelecek kuşaklara kültürün aktarımını sağlar. Kültürün bir kolunu da edebiyat ürünleri oluşturur. Halk Edebiyatı türlerinden olan destan, çağlar ötesinden günümüze taşınan kültürel zenginliğe bir örnektir, çünkü destan bir milletin düşünce birikiminden, yaşamı algılayışından beslenir ve bu sayede millet var olduğu sürece canlı kalır. Bunun en güzel örneklerinden birisi Oğuz Kağan Destanı’dır. Oğuz Kağan Destanı, ad verme geleneğinden yirmi dört Oğuz boyunun türeyişine kadar bir çok kültür koduna dolayısıyla Türk tarihine ışık tutar. İslamiyet’ten öncesi ve sonrası dikkate alındığında, Türk destan tarihinin en büyük kolunun Oğuz destanı kolu olduğu bilinmektedir. İslamiyet’ten önceki varyantında, Oğuz Kağan Destanı olarak geçen ve eski Türklerin tarihini epik bir üslupla anlatan bu destanın İslamiyet’ten sonraki kaynaklarda adı genellikle Oğuznâme olarak geçer.

Bu çalışma, Türkçenin yabancı bir dil olarak öğretimi aşamasında Türk destan geleneğinin temel eserlerinden birisi olan Oğuz Kağan Destanı ve onun İslamiyet öncesi metninin ders malzemesi olarak nasıl kullanılabileceği üzerine öneri formatında bir incelemeyi içermektedir.

Çalışmanın amacı, sade ve akıcı üslubun hakim olduğu Oğuz Kağan Destanı veya benzer halk edebiyatı ürünlerinin ders materyali olarak kullanımında öğrenciye sağlayacağı kazanımları tespit etmektir.

Anahtar Kelimeler: Yabancı Öğrenciler, Türkçe Öğretimi, Halk Edebiyatı, Destan

(2)

THE USE OF THE TEXTS OF TURKISH FOLK LITERATURE IN TEACHING TURKISH TO FOREIGNERS: THE EXAMPLE OF

THE EPIC OF OGUZ KHAN

ABSTRACT

A nation, whose one of defining values is a language, exists in a certain geographical boundaries. So it, creates a culture through language and also with this language its culture is handed from one generation to another. One branch of the culture consists of literary products. Epic, a type of folk literature, is an example of cultural diversity which is moved beyond the ages to the present day. Because, epics are fed from accumulation of a nation’s thoughts, perception of life and so, it stays alive as long as a nation lives. One of the best examples of this is The Epic of Oguz Khan. The Epic of Oguz Khan sheds lights on many cultural codes ranging from the “traditional name-giving” to the occurrence of 24 Oguz tribes as well as the Turkish History. When considering the pre-and post-Islamic period, the epic of Oguz of branchs is known as the biggest branch in Turkish epic history.

It is known as The Epic of Oguz Khan in the pre – Islamic variant and it narrates old Turkish history with the epic wording, and it continues to exist as “Oğuznâme ” in the post-ıslamic period.

This study suggests a format regarding how the texts of the Epic of Oguz Khan from its pre-Islamic version can be used as a course materail in teaching Turkish as a foreign language. The study also aims to explore the benefits of using the Epic of Oguz Khan or similar texts and works in Folk Literature which are comprehensible and of fluent styles as a teaching material.

Key Words: Foreign Students, Teaching Turkish, Folk Literature, Epic

GİRİŞ

Dil, insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisandır (Türkçe Sözlük, 2005: 526). Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan toplumsal bir sistemdir (Dilaçar, 1968: 28). Dil, bir toplumda düşünce duygu ve isteklerin ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir (Aksan, 1977: 55). Yukarıdaki tanımlarda ortak olan nokta;

insanların, düşünce, duygu ve isteklerini dil denen gelişmiş bir sistemle birbirlerine iletmeleridir.

Bir başka ifadeyle dil, insanlar arasında bir iletişim aracıdır.

Dilbilimcilere göre, sözcük ve düşünce arasında dinamik bir etkileşim süreci vardır.

Vygotsky, “düşünce sözcüklerle doğar. Düşünceden yoksun bir sözcük ölü olduğu gibi, sözcüklerle somutlanmayan bir düşünce de gölge gibidir” der. Çünkü sözcük bir kavramdır ve her bir kavram bir düşünce edimidir. Bu kavramlar, aynı zamanda sözcüklerin anlamsal işlevlerini de üstlendiğinden sözcük ile çağrıştırdığı kavram, zihinde birlikte algılanır (Vygotsky, 1962: 120;

Sever, 1997: 17). Kavram, bilim adamlarının üzerinde anlaştıkları ve görüş ayrılıklarına düşmedikleri değerlerin tümüdür. Kavramın ilk unsurunu, en son bilimsel gelişmeler, ikinci bölümünü ise insanın hedef ve ihtiyaçları oluşturur. Bu iki unsur birbirine bağlıdır (Ünalan, 2001:

2). Sözcükler ise, kavramların yerine geçen simgelerdir (Aktaş; Gündüz, 2007: 8). Kavramdan

(3)

hareketle doğan sözcükler bir dilin yapı taşlarını oluşturur ve o dil bu yapı taşları ile özgün mimarisini kurar.

Her insan topluluğunun tarih sayfasında gelişmesi, doğal güçlerle mücadelesi, üstün güçler karşısındaki ortak tavrı, insanı ele alış tarzı ve kullandıkları dilleri birbirinden farklıdır. Çünkü insan toplulukları, yaşadıkları tarihi olaylara, verdikleri hayat mücadelelerine, kazandıkları kültür değerlerine, kabul ettikleri prensiplere ve nihayetinde birlikte sevdikleri veya nefret ettikleri değerlere göre dünyayı adlandırmışlardır (Aktaş; Gündüz, 2007: 9). Dolayısıyla tüm bunlar, dil vasıtasıyla gerçekleştirilirken bireyleri bir millet çatısı altında toplayan ve kültürü oluşturmalarında yardımcı olan başlıca unsur yine dildir. Bu bağlamda, dil, millet ve kültür bir ‘saç ayağı’na benzetilebilir. Söz konusu bu aracın parçalarından birinin dağılması demek aracın işlevini yitirmesi demektir. Bir başka ifadeyle, dil olmazsa millet ve kültürün varlığını sürdüremeyeceği çok açıktır.

Bireyler, ana dilini ve devamında kültürünü doğup büyüdükleri ülkelerinde öğrenebilmektedirler. Bunun yanında yabancı bir dil öğrenimi için, o dilin kullanıldığı ülke insanının kültürü, değer yargıları, yaşamı algılayışları ve ona nitel yönden yaklaşımları önem arz eder. Cihan Özdemir’in naklettiğine göre, Avrupa Dil Portfolyosu'nun esasını teşkil eden üç temel görüşten birisini “yabancı dil öğretiminde kültürel değerlere yer verilmesi” ilkesi oluşturmaktadır (Özdemir, 2013: 158). Nitekim, yabancı bir dil olarak Türkçe öğrenmek isteyen bir kimsenin Türk kültür dünyasına aşina olması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, bu dünya, Halk Edebiyatı yahut Folklor ürünlerini kapsar ve bu ürünler de Türk kültürünün en önemli yapı malzemelerini oluşturur.

Atasözleri, deyimler, masal, destan, efsane, fıkra, halk hikâyeleri ve hatta halk şiirine kadar bir milletin halkına mal olmuş, halkın belleğinde yüzyıllarca korunarak kuşaktan kuşağa aktarılmış nice folklorik ürün, Türkçenin sade üslubunu dolayısıyla özünü en iyi yansıtan unsurlar arasındadır.

Dolayısıyla, bu ürünlerdeki dil ve anlatımı kavramak bir başka ifadeyle kısa yargılardan hareketle mecazlı, kinayeli dil kullanımını, yerli yerinde kullanılan kıvrak, keskin zekayı, mizahi üslubu algılamak Türkçeyi öğrenmeyi kolaylaştıracak başlıca etmenlerdendir. Özellikle, destan, halk hikâyesi gibi halkın hayal gücüne, kurgusuna dayalı Türk halk edebiyatı anlatılarında Türk geleneğini yansıtan kültürel bir bütünlük ve ‘yaşanmışlığın iz düşümü’ vardır.

Yabancılara Türkçe öğretiminde bizce, dil, kültür ve millet kavramlarından hareketle, Türk Halk Edebiyatı türlerinden seçilen örnek metinlerden yararlanma doğru bir yaklaşım olacaktır.

Çünkü, Halk Edebiyatı ürünleri her şeyden önce halkın anlayabileceği sade bir dille oluşturulurlar.

Bu çalışma, Türkçenin yabancı bir dil olarak öğretimi aşamasında Türk destan geleneğinin temel eserlerinden birisi olan Oğuz Kağan Destanı ve onun İslamiyet öncesi metninin ders malzemesi olarak nasıl kullanılabileceği üzerine öneri formatında bir incelemeyi içermektedir. Çalışmanın amacı, Türkçenin ‘öğrenilmesi veya öğretilmesi zor bir dil’ olduğu ön yargısını sade ve akıcı üslubun hakim olduğu Oğuz Kağan Destanı veya benzer halk edebiyatı ürünleri ile değiştirmek ve bu bağlamda ders materyali olarak kullanımında öğrenciye sağlayacağı kazanımları tespit etmektir.

1. Anonim Halk Edebiyatı Ürünü Destan ve Oğuz Kağan Destanı

Eski Yunancada ve Batı dillerinde, Türkçedeki kahramanlık temalı ve olağanüstü motifli halk anlatıları olan destan terimine karşılık çoğu kez épique, épopé(e), epos, epic, légende gibi terimler kullanılmıştır. Farsçada destân olarak adlandırılan kahramanlık temalı epik anlatılar Türkçede destan, epope, epik terimleriyle karşılanıp “hikâye, kıssa” manasına gelir. Destan türü, diğer Türk lehçelerinde, dastan, epos, cır, comok, nımah/alıptığ nımah, tool/ maadırlıg tool, olongho, kay çörçök, kay şörçek, batırlık ertegi, köne epos gibi bir çok terimle adlandırılmaktadır (Banarlı, 1971: 1; Oğuz 2004: 6; M. Aça; A. M. Yılmaz; M. Sever 2007: 144; Çobanoğlu, 2007:

14). Şükrü Elçin destanı, sözlü geleneğe bağlı, anonim, zaman ve mekân içinde halkın iradesini ellerinde tutan kahraman/bilge kimselerin menkabevi ve gerçek hayatları etrafında oluşmuş uzun, didaktik, hikâyeler olarak tanımlar (Elçin, 1993: 72). Çobanoğlu ise bu konuda, “epik destan”

tabirini kullanarak (Chadwick; Tural ve İbrayev’den) şunları nakleder: Yerli düşünce ve felsefenin

(4)

doğuşunu hazırlayıp gelecek kuşaklara aktaran epik destanların en önemli işlevi, eğitim ve öğretim aracı olmalarıdır. Bir edebiyat eseri olan destan, hayattan alınmış durum ve olayların gerçeksi halini yansıtır. Bir başka ifade ile destanın esasını tarihî gerçeklik oluşturur (Çobanoğlu, 2007: 22).

M. Aça, A. M. Yılmaz, M. Sever, Türk destanları bağlamında yapılmış tanımlardan yola çıkarak şu şekilde bir destan tanımı yapmışlardır:

Bir boyu yahut ulusu doğrudan ilgilendiren bir olayı, belli bir (alp tipi) tip etrafında toplayan ozan, cırav gibi sanatkarlar tarafından kendine özgü bir formda, bazen bir müzik aleti eşliğinde, kendine özgü bir üslupla, efsane ya da tevatür boyutu ile nakledilebilen, teşekkülü için uzun bir süre gerektiren, sözlü kültür unsuru olduğu için nakil sırasında değişime uğrayabilen, yazıya geçirildiği dönemin kültürel unsurlarını taşıyabilen, atlı- göçebe dönemden günümüze manzum ya da mensur bazen her iki özelliği de bünyesinde taşıyabilen kahramanlık konulu edebi metinlere destan denilir (M. Aça; A. M. Yılmaz; M. Sever 2007: 145).

İnsanlık, tarihinin en eski dönemlerinden günümüze kadar maddi ve manevi hayatını, mitik, epik, epico-romanésque nitelikli eserlerle ifade etmiştir (Türkmen, 1995). Destanların oluşabilmesi için, milletlerin henüz iptidaî durumda olması, herhangi önemli bir olayın meydana gelmesi, ayrı ayrı parçaların bir araya toplanması gerekir (Boratav, 1984: 16; Köprülü, 2003: 67).

Bilindiği üzere ozanlar, (henüz sözlü kültürün yoğun olarak kullanıldığı dönemlerde) ellerinde kopuzları ile eski Oğuz destanlarını, Dede Korkut hikâyelerini terennüm etmekteydiler (Köprülü, 1989: 139). Bu ozanlar (halk şairleri), başlangıçta dağınık parçalar halinde olan destanları toparlayarak milli bir destan oluştururlar. Bu destanlarda, toplum bir bütün halinde görülür, kahramanlar bu bütün adına iç ve dış güçlerle mücadele ederler. Bu idealleştirilmiş tipler, soylu kişilerdir1. Diğer taraftan toplum, destanda anlatılan şeyleri gerçekten olmuş sayar (Boratav, 1995:

37).

Zeki Velidi Togan, milli destanların olayları tasvirden ziyade, “milletin yüksek milli duygularını” “ideal bir dünyada” yansıttığını vurgular (Togan, 1931: 33). Bununla birlikte, Ali Canip Yöntem, destanın aslında halkın malı olduğunu, şairlerin (ozanların) aslında onları sadece şahsî üslupları ile ördüklerini, canlandırdıklarını ve güzelleştirdiklerini vurgular (Yöntem, 1930: 1).

Destanlar, doğal ve yapma destanlar olarak da tasnif edilmektedir. “Destan devri” nde çekirdeği oluşturan bir kahraman etrafındaki olay veya durum, “daireler” halinde sözlü kültür ortamında yayılır. Bu olay, bir ozan tarafından edebi bir metin haline getirilir, sözlü gelenek ortamında yaşatılır, sonrasında ise yazıya geçirilir, ancak destan yazıya geçirildiği dönemin de özelliklerini içinde barındırır bu tür, eş metin veya benzer metinlerden oluşan destanlar, doğal destandır. Olgunlaşmamış yahut, gelişmesi duran, bir yazara mal olan destanlar ise yapma destanlardır (Köprülü, 2003: 65; Oğuz, 2000: 52; Artun, 2006; M. Aça; A. M. Yılmaz; M. Sever, 2007: 147).

Muharrem Ergin’e göre, Türk destan tarihi, tarihi devreleri ve coğrafi sahaları bakımından dikkate alındığında, en önemli ve en büyük kolunun Oğuz destanı kolu olduğu bilinmektedir. Oğuz boyu etrafında bütün Türk milletinin destanî hayatını anlatan bu destanın İslamiyet’ten sonraki kaynaklarda adı genellikle Oğuznâme olarak geçer. Milli günlerde, savaş öncesi askere moral

1 A. Olric, halk anlatılarını alt türlere ayırmadan hepsine birden Sage der. Bu kategorileri; mitler, türküler, kahramanlık destanları, yerel efsaneler oluşturur. Olric, bütün bu sage biçimlerinin oluşmasında ortak olan kurallara ‘Halk Anlatılarının Epik Kuralları’ adını verir. Kahramanın düşmanlarla mücadelesinin verildiği “Büyük tablo sahnesi kuralı”

bu kurallardan sadece bir tanesidir (Olric, 2003). Diğer taraftan, Lord Raglan; “Geleneksel Kahraman Kalıbı” adlı çalışmasında “kahramanın soylu bir aileden gelmekte” olduğunu vurgular (Ekici, 2007: 81). Oğuz Kağan Destanında da kahraman “Oğuz” soylu bir insandır.

(5)

verme gibi özel amaçlarla ozanlar tarafından kopuzlar eşliğinde terennüm edildiği bilinen Oğuznâme’nin İslam öncesi versiyonu eksik olarak bulunmuştur2. Bugün, destanın değişikliğe uğrayarak hikâyeleşmeye başlamış, ana destandan ayrılmış rivayetleri bulunmaktadır. Bu rivayetlerin en büyüğü, Dede Korkut Kitabı’dır. Müstakil eser haline gelmiş ikinci büyük parça ise, Oğuz Kağan Destanı’dır. Elde bulunan destanî rivayetlerin esasını da İlhanlı veziri Reşidüddin’in Câmiü’t – tevârih adlı eserindeki Farsça Oğuznâme teşkil etmektedir. Oğuznâmenin bu Farsça rivayeti, 15. yüzyılda Yazıcıoğlu tarafından Batı Türkçesine, 17. yüzyılda ise, Ebulgazi Bahadır Han tarafından Doğu Türkçesine aktarılmıştır. Bu rivayetler asıl Oğuz destanının bütününü vermesi bakımından önemlidir. Kaybolduğu düşünülen asıl Oğuz destanının içeriğinin ana hatlarını ancak bu rivayetler oluşturmaktadır (Ergin, 1970: 7).

Oğuz Kağan Destanında, Oğuz boylarının en eski ataları sayılan Oğuz’un doğuşu, gençliği, ulusun başına geçtikten sonra başardığı büyük işler, tabiat – üstü yaratıklarla mücadeleleri, düşmanlarına baş eğdirip ülkesini genişletmesi ve ölümünden önce geniş imparatorluğu dört oğlu arasında paylaştırması, menkabe-tarih üslubu ile kısaca anlatılır (Boratav, 1995: 43).

Destan metinleri, bir halkın ruhunu, psikolojisini ve yaşamı algılayışını bize sunar. Sedat Sever, özellikle yazınsal metinlerin insanlığın duygu ve düşünce birikimini zengin ve etkili bir biçimde ortaya koyduğunu bildirir (Sever, 1997: 16). Destan da bir milletin düşünce birikiminden beslenir ve bu sayede millet var olduğu sürece canlı kalır. Bunun en güzel örneklerinden birisi Oğuz Kağan Destanı’dır. Nitekim, Oğuz Kağan’ın tarihte bilinen ilk Türk devleti olan Hun İmparatorluğunun kurucusu Mete Han olduğu rivayet edilir3. Abdülkadir İnan, Çin kaynaklarından hareketle Oğuz Han destanının Hun Hanı Mete devrine kadar uzandığını bildirir (İnan, 1992: 4).

2. Türkçe Öğretiminde Temel Dil Becerileri

Sedat Sever’e göre bir dil bilmek, o dille söyleneni, yazılanı, anlayabilme kadar, duygu, düşünce ve tasarımlarını o dille anlatabilme de demektir (Sever, 1997: 20). Nilgün Açık Önkaş, dil öğretiminde bilgiyi doğrudan aktarma eyleminden çok, anlama ve anlatma becerilerinin etkili olarak kullanımı esas alınması gerektiğini vurgular (Önkaş, 2010: 125). Dil formasyonunun iki temel birimi anlama ve anlatma olup anlamayı, okuma ve dinleme kapsarken atlatmayı ise konuşma ve yazma kapsamaktadır (Ünalan, 2001: 2). Bir başka ifadeyle, dil öğretiminin esasını dinleme, konuşma, okuma ve yazma olarak kabul edilen dört temel dil becerisi oluşturur.

Temel dil becerilerinden bir tanesi olan dinleme, konuşan kişinin ilettiği mesajı, sorunsuz olarak anlayabilme, söz konusu uyarana karşı tepkide bulunabilme etkinliğidir. Dinleme, işitme eyleminden farklı olarak belli bir amaç için yapılır (Demirel, 2000: 36). Dinleme bir dil becerisidir ve sınıf içi öğrenimle dil eğitimi kapsamında desteklenmektedir. Nitekim, dinleme etkinliği Türkçe öğretiminin teknik konularından birisidir.

Konuşma, çok genel bir tanımla, düşüncelerin, duyguların ve bilgilerin dil aracılığı ile aktarılmasıdır. Konuşma, fiziksel, fizyolojik, psikolojik, toplumsal olmak üzere dört temel

2 Arkaik özellikleri barındıran eksik nüsha, Paris Milli Kütüphanesinde bulunan Uygur yazısı ile yazılmış tek yazma nüshadır. Bu nüsha, Rıza Nur tarafından keşfedilmiş sonra W. Bang ve R. Rahmeti Arat tarafından önce Almanca basılmış sonra Türkiye Türkçesine aktarılarak 1936’da yayımlanmıştır (Çobanoğlu, 2007: 124). Bu çalışmada, destanın Uygur varyantının bir başka aktarımı olan Muharrem Ergin’in yayınından yararlanılmıştır. Bk: Ergin, 1970: 13-25.

Ayrıca Oğuz Kağan Destanı’nın Ebul Gazi Bahadır Han ve diğer varyantları için bk: Z. V., Togan, Oğuz Kağan Destanı, (Yay. Haz. T. Baykara), İ. Ü. Edebiyat Fak. Yay., 1972; F. Bayat, Oğuz Epik En’enesi ve Oğuz Kağan Destanı, Bakü, Azerbaycan Elimler Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü, 1993; S. Sakaoğlu; A. Duymaz, İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Ötürken Yay., İstanbul, 2002, B. A. Gökdağ; K. Üçüncü, Başlangıcından Günümüze Türk Destanları, Akçağ Yay., Ankara, 2007; Ö. Çobanoğlu, Türk Dünyası Epik Destan Geleneği, Akçağ Yay, Ankara, 2007.

3 Bu bilgi,13 Ocak 2014 tarihinde http://privatesozluk.com/buyuk+hun+imparatorlugu adlı internet sitesinden alınmıştır.

(6)

nitelikten oluşmaktadır (Demirel, 2000: 45). Bu dört temel nitelik bir araya gelerek, konuşma eylemini oluştururken insan da bu iletişim eyleminin hem özgür failidir hem de sorumlusudur.

Konuşma eğitiminin temel amacı, hazırlıklı veya hazırlıksız, bir kişi veya bir topluluk karşısında duygu ve düşüncelerini ifade edebilmesini sağlamaktır (Ünalan, 2001: 121). Diğer taraftan konuşma, Türkçe öğretiminin temelini oluşturur, okuma ve yazma gibi önemli eylemin çıkış noktasıdır. Eğitim kurumlarında verilen konuşma derslerinin amacı, öğrencilerin duygu ve düşüncelerini dil kurallarına göre, doğru ve etkili bir biçimde anlatma yeteneği kazandırmaktır (Aktaş; Gündüz, 2007: 257). Bir başka ifadeyle konuşma, uygulamaya yahut pratiğe dayalı temel bir dil becerisidir.

Okuma, yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirme eylemidir (Türkçe Sözlük, 2005: 1494). Okuma, bilişsel davranışlarla, psikomotor becerilerin ortak çalışmasıyla, yazılı sembollerden anlam çıkarma etkinliğidir. Diğer bir tanımla, okuma, yazının anlamlı ses haline dönüşmesidir. Okuma, insanın dünyasını genişleten, kişiliğini biçimlendiren, onu başkalarına bağlayan önemli bir etkendir (Demirel, 2000: 61). Bu sebeplerle, örgün ve yaygın eğitimin temel etkinliklerindendir.

Okuma etkinliği, kelime hazinesini geliştirmede etkili bir yöntemdir. Sever, Bloom tarafından yapılan araştırmada okuma ve kelime hazinesinin geliştirilmesi, öğrenmenin genel ön koşullarından biri olduğu sonucuna varıldığını bildirir. Nitekim okuma, sözcüklerin duyu organları yolu ile algılanıp anlamlandırılması, kavranılması ve yorumlanmasına dayanan zihinsel bir etkinliktir. Sever’in Göğüş’ten naklettiğine göre, bildiğimiz bir sözcüğün zihnimizde, kendi biçimiyle ilgili görsel bir imgesi vardır. “Göz, sözcüğü görür görmez bu imge ile tanır. Görsel imgeyle zihin, gene daha önce kazandığı anlam imgesini uyandırır, böylece anlam kavranmış, algılanmış olur. Sözcüğün zihinde bir de devinimsel imgesi vardır. Zihin ve örgenler bunu sözcüğü söyleyerek kazanmıştır. Eğer sözcüğü sesli okumak istersek zihin, seslendirme örgenlerini devreye sokar (Sever, 1997: 12).” Bunlara ilaveten, okuma eylemi sırasında sembolleri kavrama, tanımadıklarına anlamlar yükleme, dil öğeleri arasında örüntüler oluşturarak yeni düşünceler üretme, problem çözme yolları, cevaplar bulma, yaratıcılık gibi olgular, okuma-anlama faaliyetleri sırasında beyin hücrelerini harekete geçirilmesi ile kazanılan yetilerdir (Calp, 2007: 92). Diğer bir ifadeyle, okuma eylemi, insanın fizyolojik yetilerinden ruhsal yetilerine kadar uzanan bir yolculuğa sahiptir.

Okuma, süreklilik gerektiren bir beceri olup yaşamın her döneminde önemli bir öğrenme aracı olarak kullanılmaktadır. Dil becerileri içerisinde okumanın, tüm derslerin eğitiminin temelini oluşturması bakımından ayrı bir yeri olduğu söylenebilir (Tosunoğlu, 2010: 681). Okuma, insan ruhunun gıdasıdır. Belli bir kültür düzeyinde olan her insan, bu gıdadan bilinç seviyesine göre sınırsız ölçüde yararlanabilir. İnsan eylemlerinin belki de en önemlilerinden biri olan okuma etkinliği, yeni bir dil öğrenimi sırasında da başlıca müracaat etkinliği olacaktır.

Türkçe öğretiminde, temel becerilerden bir diğeri olan yazma, konuşma gibi bir anlatım yoludur, ancak konuşmadan hariç çeşitli beceriler de içerir. Öğrencilerin bir konuda istenileni yazabilmesi, onun konuşma ve düşünme yetilerine de bağlıdır (Demirel, 2000: 71). Yazma öğretiminin temel amacı, çeşitli konulardaki duygu, düşünce ve bilgilerini doğru, açık, etkili, öz olarak anlatma becerisini kazandırmaktır. Bu beceride, öğrencilerin düşüncelerini mantıklı bir tarzda sıralayabilmeleri, onların doğru paragraf yapmalarını sağlayabilme, konunun özelliğine göre yazıyı bölümleyebilme, yazıya uygun bir ana başlık ve alt bölümlere ara başlık koyabilme, fikirleri yazı içinde açıklayıp geliştirebilme, ana düşünceyi tüm yazıya hakim kılma gibi becerilerin kazanılması hedeflenmelidir (Aktaş; Gündüz 2007: 103). Mustafa Cemiloğlu’na göre, yazma çalışmalarında dikkat edilmesi gereken nokta, “yazma işinin bir sentez olduğu gerçeğidir.” Bu sebeple öğrencilere verilecek konuların dolayısıyla yazma çalışmalarının doğrudan doğruya sentez

(7)

gücüne dayanması gerekmektedir (Cemiloğlu, 2004: 189). Sentez gücü ise, belirli bir dil seviyesine erişimi gerektirmektedir. Nitekim, yazma becerisinde, öğrencilerin dil öğrenme süreçlerindeki seviye esas alınmalıdır. Dolayısıyla bu süreç uzun soluklu olup her bir öğrencinin dil kullanım becerisine göre ‘bireysel’ ilerleyecektir.

3. Temel Dil Becerilerinden Hareketle Oğuz Kağan Destanını İnceleme

Yaygın olarak bilindiği üzere, Türkçe öğretmek gerekli bilgileri üst üste sunmaktan çok, çeşitli etkinliklerle, özellikle temel dil becerileri kazanımlarından (dinleme, konuşma, okuma, yazma) hareketle uygulama yapmaya dayandırılmalıdır. Yabancılara Türkçe öğretme konusunda Türk kültürünü içeren gerek yazılı gerekse sözlü/ anonim metinlerin ders malzemesi olarak kullanımı ve bu bağlamda dil ile birlikte kültür aktarımı, önem arz etmektedir. Özellikle bu konu, dil öğrenim seviyeleri ile doğrudan ilintilidir. Avrupa Ortak Başvuru Metni, dil öğrenimi seviyelerini A1-A2 için temel düzey kullanıcı, B1-B2 için ara düzey kullanıcı, C1-C2 için ileri düzey kullanıcı olarak sınıflamıştır (Akkaya, 2013: 172, 178). Çalışmanın bu bölümünde, eski Türk kültürünün önemli metinlerinden bir tanesi olan Oğuz Kağan Destanı’nın (İslamiyet öncesi metninin) ders malzemesi olarak nasıl kullanılabileceğine dair öneri dersleri hazırlanmaya çalışılacaktır. Bizce, genel anlamda temel düzey kullanıcı (A) ve ara düzey kullanıcı (B) seviyelerine, bu öneri metni uygundur.

3.1. Tür Tanıtımı ve Oğuz Kağan Destanı

Bu bölümde, çalışmanın giriş kısmında da verildiği gibi (ancak öğrencilerin düzeyine daha uygun bir şekilde) metin incelemesine hazırlık bölümü oluşturulabilir. Dersin giriş kısmında, dil öğretimi ve kültür ürünlerinin önemi hakkında kısa bir bilgi verilerek öğrencilerin derse ilgileri çekilip güdülenmeleri sağlanabilir. Buradan hareketle de, öğrencilere dersin konusu ve türüne dair temel ve basit düzeyde bilgeler verilerek “destan” konusunun daha iyi anlaşılması sağlanabilir.

Burada verilen öğretmen merkezli etkinliğin daha çok dil becerisinde ‘anlama’yı içeren dinleme becerisine hizmet etmesi hedeflenmektedir. Ayrıca, öğrencilerden edebi bir tür örneği olan

‘destan’ın kendi ülkelerinde benzer kullanımları olup olmadığı sorularak eğer varsa ders metni ve türü ile mukayesesi de istenebilir. Böylece, konuşma becerisi de bu bölümde aktif hale getirilebilir.

3.2. Oğuz Kağan Destanı ve Okuma Etkinliği

Dersin devamında ise, dinleme, yazma yanında okuma becerisini geliştirecek diğer bir etkinliğe geçilir. Bunun için öncelikle sınıftaki her bir öğrencinin örnek ders metnini (Oğuz Kağan Destanı) edinmiş olması gerekmektedir. İlkin çok uzun olmayan destan metni, öğretmen tarafından öğrencilere sesli olarak okunur ve okuma esnasında öğrencilerin öğretmeni ellerindeki metinden takip etmeleri istenir. Okuma tekniği sırasında, imla ve noktalamadan, vurgu ve tonlamaya kadar tüm (sesli) okuma kurallarına uyulur. Devamındaki süreçte ise, sözlük çalışması adı altında, metnin bilinmeyen kelimeleri tahtaya hatasız yazılıp bu kelimelerin anlamları not tutturulur4. Kelimeler, cümlede kullanılır ve deftere örnek cümle yazdırılır. Sonrasında da önce sessiz, sonrasında da sesli okuma pratiği sınıf içi katılımla yapılır. Özellikle sesli okuma sırasında, doğru telaffuza daha çok dikkat çekilmelidir.

3.3. Oğuz Kağan Destanı ve Özet Çalışması

Dil becerisinin bir diğer birimi olan anlatmayı da bilindiği gibi, konuşma ve yazma içermektedir. Oğuz Kağan metninin okuma sürecinden sonraki aşamada, metnin anlaşılmasını ve kalıcı bir öğrenim sürecisini sağlamak için sözlü ve yazılı anlatım bağlamında, ‘özet’ çalışması

4 Bu bölümde, bazı bilinmeyen kelimelerin anlamları için sözlüğe müracaat edilmeden önce, tatmin yöntemi kullanılarak karşılıklar metin içinden çıkarılabilir. Hatta öğrencilere, kelimenin ekleri attırılarak, kök üzerinden kelime tahmini de yaptırılabilir. Örneğin, “çık”- fiili dışarı çıkmak anlamında değil, gitmek anlamında kullanılmıştır gibi.

(8)

yapılabilir. Bu aşamada, sınıf içi katılımla, okunan metnin özeti istenebilir. Bu özet oldukça kısa tutulmalıdır. Sonrasında ise, defterlere yazılan özetler, istekli öğrencilere sesli okutulabileceği gibi, sınıf ortamında anlattırılabilinir. Bu sunumlar, eylemi gerçekleştiren her bir öğrenciye, Türkçe öğrenme konusunda cesaret ve öz güven verecektir. Nitekim, etkili ve doğru bir dille yazılmış metinler, okuyanın anlatma gücünü geliştirdiği gibi o dilin öğrenimini de zevkli hale getirmektedir.

Böylece, dilin kuralları sezdirerek öğretilmiş olacaktır. Diğer taraftan, Türkçenin anlatım olanaklarını en güzel örnekleyen metinler, Oğuz Kağan Destanı gibi sade ve açık bir üsluba hakim olan, kısa cümlelerden oluşan metinlerdir.

3.3.1. Özet Hazırlığında Görsel Malzemelerden Yararlanma

Okuma süreci, gözlem ve düşünce gücüyle birleşince sözlü ve yazılı anlatım da güç kazanmaktadır (Sever, 1997: 14). Sedat Sever’in okuma ile ilgili bu görüşlerine ‘görsel malzemelerden yararlanma’ etkinliğini de eklememiz mümkündür. Nitekim, özellikle varlık adlarının öğretiminde, varlığın kendisi gösterilerek, varlığın resmi yapılarak, varlığın tarifi yapılarak onun özelliği ve cinsi belirtilir (Öz, 2001: 196). Özet metin hazırlama sırasında, görsel malzemelerden yararlanmak mümkündür. Böylece, destanın olay örgüsünü takip daha kolay olacaktır. Üstelik görsel malzeme kullanımı, Türkçe öğretimini kavramlar dolayısıyla kelimeler bağlamında daha kalıcı ve bir o kadar da zevkli hale getirecektir. Aşağıda, Oğuz Kağan Destanı ile ilgili görsel malzemeler verilmiştir, bu figürleri arttırmak da mümkündür.

Resim 1. Oğuz Kağan

Resim 2. Oğuz Kağan Destanının hemen girişinde sunulan figür

Bilindiği gibi yazıda önce “çizi” vardı. Öncesinde sözlü olan ve sonradan yazıya geçirildiği düşünülen destan metninin eksik olan giriş kısmında yukarıdaki hayvan figürü kullanılmıştır.

(9)

Resim 3. Oğuz Kağanın öldürmüş olduğu gergedanın figürü

Resim 4. Oğuz Kağanın öldürmüş olduğu ala doğanın figürü

Resim 5. Oğuz Kağanın rehberi gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt

(10)

Resim 6. Oğuz Kağanın Kurultayı

Resim 7. Oğuzlar ve Türkmen Boyları

3.4. Metinden hareketle dilbilgisi çalışmaları

Bilindiği gibi dilbilgisinin temel konularından birisi olan sesler, sözcüklerin, kavramların ve dolayısıyla cümlelerin esasıdır. “Sesler anlamın oluşmasını sağlayan en küçük birimlerdir.

İnsanlar, iletişim kurabilmek için duygu ve düşüncelerini cümleye dönüştürecek seslere muhtaçtırlar. Kullandığımız seslerin her birisinin kendisine has özellikleri mevcuttur. Sesler, kendilerine has nitelikleriyle anlamlı ses birimleri oluşturmakla görevli en küçük birimlerdir (Coşkun, 2008: 27; Önkaş, 2011: 132).” Diğer bir ifadeyle, Türkçenin en küçük birimleri olan sesler, anlamlı ses birimleri haline gelerek Türkçenin söyleyişini oluşturur. Dolayısıyla, Türkçe öğretiminin esasını da sesin ve söyleyişin kendisi olan dilbilgisi ve onun eğitimi oluşturur. Öğrenci, dilin kurallarını iyi öğrenirse, öğrendiği dilin mantığını da kavramış olacaktır. Çünkü, dilbilgisi dilin mantığıdır, matematiğidir, diğer bir ifadeyle, yazılı ve sözlü anlatımın toplamıdır.

Türkçe Öğretim süreçlerinde ileri seviyede bir kura gelen yabancı öğrencilere Oğuz Kağan Destanı metni üzerinde dilbilgisi çalışmaları yaptırılabilir. Nitekim bu çalışma, anlatma becerisini karşılayan “yazma becerisi” için de destekleyici niteliktedir. Destan metni, kısa ve sade cümleleriyle dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, cümleler, tamlamalar, kelimelerden hareketle en

(11)

küçük unsurlar olan kelime kökleri ve eklere kadar gitmek mümkündür. Aşağıda öneri nitelikli bir dilbilgisi çalışması sunulacaktır. Bu bölümde, verilerin her biri için tahta çalışması önerilmektedir.

Örnek olarak seçilen cümleler:

“Oğuz Kağan cesur bir adamdı. Bu gergedanı avlamak istedi. Günlerden bir gün ava çıktı.

Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanla ava gitti” (Ergin, 1970: 14).

Açıklama: Yukarıda alıntılanan cümlelerin birden fazla olma sebebi, metinden hareketle cümlelerin anlamının tahmin edilmesidir. Seçilen ilk cümlede, Oğuz Kağan’ın kişilik özelliği veriliyor. İkinci cümlede, metnin öncesinde anlatılan düşmanın/gergedanın ortadan kaldırılma düşüncesi veriliyor. Bu yok etme isteğinin ya da eyleminin adı “av”dır. Aradan zaman geçer ve Oğuz Kağan ava çıkar. Son cümlede ise, avlanma eyleminde veya avcılıkta kullanılacak olan alet isimleri sıralanıyor.

Tamlamalar: cesur adam / cesur bir adam: sıfat tamlaması bu gergedan: sıfat tamlaması

günlerden/ bir/ gün: sıfat tamlaması Kelime Türleri:

Oğuz Kağan: özel isim cesur/ bir: sıfat, adam: isim Bu: sıfat/ gergedan: isim Günlerden bir: sıfat/ gün: isim Kargı/ yay/ ok/ kılıç/ kalkan: isim İstemek/ çıkmak/ gitmek: eylem Ve/ile (kalkanla): bağlaç

Öğeler: Birinci cümle: “Oğuz Kağan”/ özne, “cesur bir adamdı”/ yüklem

İkinci cümle: “O”/gizli özne, “bu gergedanı” / belirtili nesne, “avlamak”/ belirtisiz nesne,

“istedi”/yüklem

Üçüncü cümle: “O”/gizli özne, “günlerden bir gün”/ zarf tümleci, “ava”/ dolaylı tümleç,

“çıktı”/ yüklem

Dördüncü cümle: “O”/gizli özne, “kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanla”/ zarf tümleci, “gitti”/

yüklem

Eş Anlamlı Kelimeler: cesur/ yürekli; adam/insan; gök/mavi

Zıt Anlamlı Kelimeler: çıkmak/girmek (Ancak cümledeki anlam, “gitmek” şeklindedir.) Gitmek/gelmek

Eş Sesli: yay (alet ismi) / yay(-mak eylemi) Kelimelerin ekleri ve kökleri:

“Oğuz Kağan cesur bir adamdı” adam: isim kökü; (i) di: “i-mek” fiili ile isim soylu kelime fiilleştirildi. Kelimenin türü isim iken fiil oldu. “-di”: üçüncü şahısta görülen/di’li geçmiş zaman eki/ çekim eki.

(12)

“Bu gergedanı avlamak istedi.” iste-: fiil kökü; “-di”: üçüncü şahısta görülen/di’li geçmiş zaman eki/çekim eki. Av: isim kökü, “-la”: isimden fiil yapan yapım eki, “-mak”: Fiilden isim yapan yapım eki, mastar eki. gergedan: isim kökü, “-ı”: İsmin “i” hali/ belirtme durum eki/hal eki, çekim eki.

“Günlerden bir gün ava çıktı.” Çık-: fiil kökü, “-tı”: üçüncü şahısta görülen/di’li geçmiş zaman eki, çekim eki. Av: isim kökü; “-a”: ismin “e” hali/ yönelme hal durum eki/hal eki, çekim eki. Gün-: isim kökü, “-ler”: çoğul eki, çekim eki, “-den”: ismin “den” hali/ ayrılma hal durum eki/

hal eki, çekim eki.

“Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanla (ile) ava gitti.” Git-: fiil kökü, , “-ti”: üçüncü şahısta görülen/di’li geçmiş zaman eki, çekim eki.

3.5. Oğuz Kağan Destanının Tahlili

Şükrü Ünalan’a göre, Türkçe öğretimi, metinlerin çözümlenmesi ve yorumlanması esas alınarak gerçekleştirilen bir dil öğretimidir (Ünalan, 2001: 157). Nitekim, Oğuz Kağan Destanı’nı konu, düşünce sistemi, yer, zaman, şekil, üslup, tipler bakımından kısaca tahlil etmek, Türkçe öğretimi açısından daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Aynı zamanda tahlil çalışması, Türkçe öğretiminin temel becerilerinden olan dilin anlatım inceliklerinin ön plana çıkarıldığı “konuşma”

ve anlama sürecine eşlik eden “dinleme” gibi dil becerilerinin geliştirilmesine de yardımcı olacaktır.

3.5.1. Konu

Oğuz Kağan Destanı, bir bakıma eski Türklerin yaşamına ayna tutar. İdeal bir tip olan Oğuz Kağan’ın büyük Türk devletini nasıl kurduğu destan üslubu içinde sunulur.

3.5.2. Düşünce Sistemi

Türkler, yerleşik yaşama geçmeden önce yüzyıllar boyunca atlı – göçebe medeniyeti tarzında yaşamışlardır. Türkler, atlarıyla akıncılık yaparak ekincilikle uğraşan medeniyetler üzerinde hakimiyet kurmuşlardır. Akınlarda kullanılan başlıca silah ise, ok ve yaydır. Bir başka ifadeyle, atçılık, avcılık ve akıncılık eski Türklerin yaşamının temelini oluşturmuştur (Kaplan, 1979: 26). Dolayısıyla destandaki kahraman bu dönem insanının idealleştirilmiş halidir. Destandaki düşünce sistemi ise, söz konusu ideal tip komutanlığında daha fazla toprak ve ganimet kazanmak, dünyanın dört bir yanına yayılmaktır. Bu düşünce sistemine yahut zihniyete, “cihangirlik” de denilmektedir5.

Diğer taraftan destan, İslamiyet öncesi devirleri konu almaktadır. Eski Türklerde, hakan sülalelerinin soyları bir tanrıya veya toteme dek ulaştırılırdı. Nedeni ise, totemin “kut”una veya tanrıya ilişkin “kut”a erişmekti (Gökalp, 1977: 52). Eski Türklerde ‘din’, tabiat ve hayvanlar ile yakından ilgilidir. Örneğin, Oğuz’un evlendiği kız, gökten inen gök renkli ışık yani, kozmik alemle ilgilidir. Oğuz’a yol gösteren esrarengiz kurt, (Tanrısal olup) gök renkli ve gök yelelidir (Kaplan, 1979: 38). Gök tanrının olağan özellikleri arasında, güç ve kuvvet vardı. Gök “sonsuz” anlamına da geliyordu (Roux, 1994: 94). Oğuz Kağan, destanının sonunda, “Ben Gök Tanrı’ya (borcumu) ödedim, şimdi yurdumu sizlere veriyorum” der. Aslında bu ifade, Türkler için Oğuz Kağan’ın “Gök Tanrı” tarafından gönderilmiş bir hükümdar olduğunun göstergesidir (Sümer, 1992: 273; Önal, 2009: 63). Tüm bunlara ek olarak, destanda kurdun yol göstericiliği, “simgesel tanrıcılık” olarak

5 M. Kaplan’a göre cihangirlik fikri, Oğuz Kağan’ın adeta ruhuna sinmiştir (Kaplan, 1979: 32). Bahaeddin Ögel’e göre, yay hakanlık, ok da elçilik sembolüdür. Destanda, doğuya ve batıya doğru ava giden oğullar ve avdan getirilen semboller

“dünya hakimiyeti” fikrini vermektedirler. Daha geniş bilgi için bk: Bahaeddin Ögel, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, 1988.

(13)

anlaşılabilir. Tanrı adına kurt Oğuz Kağan’la konuşur, ona yol gösterir. Yardımcı hayvan, tanrının - simgeci – elçisidir (Önal, 2009: 63).

3.5.3. Mekân

Epik geleneğin hakim olduğu coğrafya, hareketli yaşama sahip konar –göçer bir topluma aittir. Dolayısıyla genel anlamda mekân dar veya kapalı değil tersine oldukça engindir. Bu mekân, sürekli geçilen, aşılan bir yerdir. Oğuz Kağan, bu tasvir edilen mekânda sadece zafer kazanmayı düşünür ve sürekli hareket halindedir (Köse, 1989: 12). Geniş mekânlar, ancak at vasıtasıyla aşılır.

Dolayısıyla, uçsuz bucaksız coğrafyada at, tıpkı destanda olduğu gibi, o dönem insanının tek binitidir.

Destanda ele geçirilen yerlerin hiç birinde durulmaz, sürekli hareket adeta mekâna hakimdir ve dolayısıyla da roman, hikâye gibi diğer anlatı türlerindeki tasvir destanda yoktur. Bu konuda Mehmet Kaplan, “Oğuz Kağan Destanı’nda mekân, durulan, oturulan bir yer değil aşılan bir yerdir”6 ifadesini kullanır (Kaplan, 1979: 33). Bu ifadeler, metinden şu şekilde örneklenebilir:

“…Kırk gün sonra, Buz Dağ adında bir dağın eteğine geldi. Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu.

Tan ağarınca, Oğuz Kağan’ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü, ve gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt, Oğuz Kağan’a hitap etti ve: Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun, ey Oğuz, ben senin önünde yürümek istiyorum dedi. Ondan sonra Oğuz Kağan çadırını dürdürdü ve gitti….” (Ergin, 1970: 18).

3.5.4. Zaman

Uygurca Oğuz Kağan Destanı, eksik olmasına rağmen Oğuz’un hayatının başlıca merhaleleri, doğumu, gençliği, savaşları, ülkesini çocukları arasında paylaştırması arka arkaya kronolojik bir planda sunulmuştur. M. Kaplanın ifadesiyle, destanda zaman, “kuvvetin hareket haline gelmesidir.” Oğuz’un zaman temposu son derece hızlıdır. Örneğin, yiğitliği ön plana çıkarabilmek için Oğuz’un çocukluk zamanı hızla aşılır. Diğer taraftan, Oğuz, (önemli bir düşmanın temsili olan) gergedanı öldürürken zaman adeta yavaşlar (Kaplan, 1979: 29). Ancak, savaşlar da büyük bir hızla geçilir ve son hep bellidir: zafer. Kısaca, destanda zamana hız hakimdir, bu da o dönemlerde göçebe yani sürekli hareket halinde olan Türklerin yaşamı algılayışlarından öte bir şey değildir. Örneğin, metinde, zamanın hızla aktığı, hareket bildiren “ilerlemek” eylemiyle bildirilmiştir: “…sevindi ve ilerledi…”; “…bağışladı ve ilerledi…”; “…koydu ve ilerledi…” gibi (Ergin, 1970: 20).

3.5.5. Şekil

Destan metni mensur yani düz yazı halinde sunulmaktadır. Ancak, Oğuz Kağan’ın halkına seslendiği bölüm manzum olup 8 mısradan oluşmaktadır. Eski Türk şiirinin özelliklerini taşıyan bu mısralar 4+4 duraklı hece ölçüsüyle yazılmıştır. Cem Dilçin, içeriğinden hareketle bu tür şiirlere

“epik şiir” der. Epik şiir, konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlerdir. Diğer taraftan, destani şiir, hamâsî şiir ya da kahramanlık şiirleri terimleri de aynı anlama gelmektedir (Dilçin, 1997: 401). Hikmet Dizdaroğlu’na göre destanlar 8’li ve 11’li hece ölçüsüyle iki türde oluşurlar. Destanlarda, daha etkili bir üslup için duygu ve olay birlikteliğinden yararlanılır (Dizdaroğlu, 1969: 91).

Ben sizlere oldum kağan, Alalım yay ile kalkan, Nişan olsun bize buyan, Bozkurt olsun (bize) uran,

6 Benzer diğer tahlil başlıkları için bk: Kaplan, 1979: 29; Köse, 1989: 10.

(14)

Demir kargı olsun orman, Av yerinde yürüsün kulan Dana deniz, daha müren

Güneş bayrak, gök kurıkan7 (Ergin, 1970: 17).

3.5.6. Üslup

Destanın dil ve anlatımı (üslubu) son derece sade ve açıktır. Eylemler sürekli hareket ifade ederken cümleler de oldukça kısadır. İsimler genelde yalnızdır, ancak sıfat kullanımına rastlanır.

Destanda, Oğuz’un ve eşlerinin vücut tasvirleri vardır. M. Kaplan’a göre, benzetme unsurları, Oğuz’un içinde yaşadığı kozmik alemle hayvanlar aleminden alınmış olup tasvirler bir süs olarak metinde yer almazlar, daha çok değerlendirme amaçlı kullanılmışlardır. Bu üslup, zaman ve mekânı hızla aşan, hiçbir şey üzerinde durmayan akıncı yaşam biçiminin ifadesidir (Kaplan, 1979:

40). Sözlü anlatıya dayalı metinlerde, uzun tasvirler neredeyse yoktur, çünkü somut uzun tasvirler, dinleyiciyi hayal alemine sürüklemekten alıkoyar, oysaki sözlü anlatının amacı, dinleyeni anlatının içine çekmek, özellikle irrasyonel yaklaşımla da hayal dünyasını zenginleştirmektir. Örneğin destanda uzun tasvirden kaçınılarak şu şekilde bir ev anlatımı yapılır: “…(Oğuz Kağan) Yolda büyük bir ev gördü. Bu evin duvarları altından, pencereleri gümüşten ve çatısı demirdendi. Kapalı idi ve anahtar yoktu. Asker arasında pek becerikli bir adam vardı. Adı, Tömürlü Kağul idi. Ona buyurdu: Sen burada kal ve çatıyı aç; açtıktan sonra orduya gel. Bunun üzerine ona Kalaç (Kal!

Aç! ) adını koydu ve ilerledi…” (Ergin, 1970: 21). Örnek alıntıda da görüldüğü üzere, evin çok kısa anlatımından sonra, eyleme geçiş yapılır. Destanda kullanılan bu üslup, hem metne akıcılık sağlamakta hem de okuyanı ya da dinleyeni sıkmamaktadır.

3.5.7. Tipler

Her toplum, sözlü anlatılarında, kendi sosyo- kültürel yapısı ve beklentilerine göre bir kahraman tipi oluşturur. M. Kaplan’a göre tipler, ait oldukları toplumun ve temsil ettikleri türlerin anahtarıdırlar. Örneğin Oğuz, bir yerde durmayan mekânı ve zamanı süratle aşan insandır. “Dışa dönük” bir tiptir (Kaplan, 1996: 16). Destanda, alp tipinin ve süratin temsilcisi Oğuz’un tek gayesi zafer kazanmaktır (Köse, 1989: 46). Dolayısıyla, eski Türklerin vazgeçemediği alp tipi de, göçebe bir toplumun özlemlerini, beklentilerini ifade eder.

Alp için, kahramanlık ve kuvvet her şeyden önemlidir. Nitekim ideal bir alp tipi olan Oğuz Kağan, durmaktan hoşlanmaz, sürekli dünya üzerinde fetih eylemindedir, onun tek ideali cihan hakimiyetidir, bu sebeple akınlar yapar. Bu yüksek ülkü ile donanımlı kahraman, çocukluklarından da aynı ideali bekler. Yiğitlikle kazanılan toprakları çocukları arasında adilce paylaştırır.

Bahaeddin Ögel’e göre, Türk mitolojisinin, bütün ataları hep erkek olup büyük bahadır idiler. Nitekim destanda da Oğuz Kağan’ın çocuklarının hepsi erkektir (Ögel, 1997: 57). Destana göre, Türk milleti, dünyanın dört bir yanına dağılan bu Türklerden doğmuştur.

3.6. Oğuz Kağan Destanında Öne Çıkan Kültürel Unsurlar

Destan metni, Türklerin en eski inançlarından izler taşımaktadır. Dolayısıyla örnek ders metni, bizce kültürel unsurların aktarımı bakımından bir hayli önemlidir. Bu sebeple sadece birkaç başlık halinde olsa bile, bu kodları öğrencilere aktarabilmek onların Türk kültürü hakkında bilgilenmelerine yardımcı olacaktır. Destanda öne çıkan kültürel unsurlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

7 Şiirde, buyan: uğur, uran: savaş narası, müren: nehir, kurıkan: çadır anlamlarına gelmektedir (Ergin, 1970: 17).

(15)

Olağanüstü doğum; olağanüstü özelliklere sahip kahraman; güç-devlet sembolü olarak altı erkek çocuk sahibi olma; tabiat kültü ve çocuk isimleri; formel sayılar: bir, üç, kırk; dört unsur:

ateş, su, toprak, hava; ağaç kültü; su kültü; ad verme geleneği: şahıs ve kavim adları verme;

toy/şölen – kurultay; ganimet: hediye sunma; kut inancı: Tanrısal kut; yol gösteren “Bozkurt”

inancı; yaşlı bilge tipi: Uluğ Türük; rüya inancı; yönler ve sembolleri: doğu-batı-kuzey-güney;

cihangirlik ülküsü; sembolik nesneler: bir altın yay, üç gümüş ok, altın tavuk – ak koyun/ gümüş tavuk – kara koyun8.

SONUÇ

İlköğretimde Türkçe Öğretim Programlarının genel amaçlarından birisi, öğrencilere sözlü ve yazılı Türk ve dünya kültür ürünleri yolu ile Türk kültürünü tanıtmak, Türk yurdunu ve ulusunu, doğayı, hayatı ve insanlığı sevmelerine yardımcı olabilmektir (Demirel, 2000: 14). Demirel’in vurguladığı genel amaç, bizce yabancılara Türkçe öğretimi konusunda da genel amaçlardan birisi olmalıdır. Nitekim ortak hedef, Türkçeyi öğretirken her şeyden önce bu dili sevdirmek ve bunun için de bu dilin kültürel miraslarından faydalanmaktır. Dolayısıyla, “dil öğretimi, kültürel bir süreçtir ve kültüre hakim olmadan dil öğrenmek imkansızdır (Kalfa, 2013: 176).” Bilindiği gibi, dünyada tarihi kökleri çok eski zamanlara kadar gidebilen pek az millet vardır. Bu milletlerden birisi de Türk milletidir. Dolayısı ile, uçsuz bucaksız topraklarda vatan tutmuş Türklerin kültürlerinden doğan sözlü ve yazılı edebiyat külliyatı oldukça zengindir. Bu külliyatın ürünlerinden olup hem sözlü hem de yazılı edebiyata mal olmuş olan ‘destanlar’, adeta Türk milletinin birer aynası olarak kabul edilebilir. Tüm bunlardan hareketle, özellikle ‘destan’, ‘halk hikâyesi’ gibi Türk Halk Edebiyatı metinlerinin yabancılara Türkçe öğretimi bağlamında ders malzemesi olarak ele alınışı kültür aktarımı ve Avrupa Dil Portfolyosu’nda belirtilen dil öğretimi ve kültürleşme süreci açısından bizce daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

İnsan sosyal bir varlıktır ve dolayısıyla günlük yaşamın her daim içindedir. Bu sebeple, yüz yüze iletişimden kitle iletişim araçlarıyla sağlanan iletişime kadar tüm olanaklarla, yabancı dil kullanımı aktif (işlevsel ve pratik) hale getirilmelidir. Yabancılara Türkçe öğretimi ve Halk Edebiyatı ürünleri bağlamında, aktif dil kullanımının Oğuz Kağan Destanı metninden hareketle sınıf ortamında da sağlanması mümkündür. Nitekim bu çalışmada, yabancılara Türkçe öğretimi bağlamında, destan metninin dinleme, okuma, konuşma, yazma gibi temel dil becerilerinin geliştirilmesi açısından ele alınması sonucunda, öğrencilerin metnin türünü tanıması ve kendi ülkesinde benzer tür kullanımları ile mukayese edebilmesi, okuduğu metni temel dil kurallarına (imla, noktalama, vurgu, tonlama gibi) uyarak yazılı ve sözlü anlatabilmesi, kısa ve sade cümlelerden hareketle temel seviyede dilbilgisi becerisi kazanabilmesi, metin tahlilinden hareketle, türü ve eseri oluşturan Türklerin eserin oluşum dönemlerindeki temel zihniyetini, yaşamı algılayışları yahut dünya görüşünü kavrayabilmesi, Türk kültürünü ayırt edebilmesi gibi kazanımların gerçekleşeceği ön görülmektedir.

8 Destan bir şifredir. Cümleler tek tek çözümlenince, destanın arka planında bir kültür deryası yattığı fark edilecektir.

Yukarıdaki tüm kültür kodları ile ilgili, çeşitli Türk Edebiyatı kaynaklarında ayrıntılı bilgi bulmak mümkündür. Örneğin

“ad verme geleneği”, Türk kültürünün önemli geleneklerinden birisidir. M. Kaplan’a göre, eski Türkler şahıs adlarına fazlasıyla önem verirler. Özellikle, zümre adları, bazı şahıs adları yapılan iş ve değere göre verilmiştir. Destandaki bazı ad verme örnekleri, kavim adlarının kökenini izah için kullanılmıştır (Kaplan, 1996: 17). Örneğin; “Asker arasında iyi bir bey olan Uluğ Ordu Bey, aklı ve becerisi sayesinde İdil ırmağını geçmeyi becerdi. Oğuz Kağan da ona Kıpçak Bey adını verdi (Ergin, 1970: 20). Ad verme geleneği de dahil olmak üzere yukarıdaki diğer kültür unsurları için daha ayrıntılı olarak şu kaynaklara müracaat edilebilir: Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Toker Yay., İstanbul 1995; Türk Töresi, Toker Yay, İstanbul, 2005; M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay., Ankara, 2003; Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I- II, TDK Yay., Ankara, 1989; Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler I- II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1987, 1991; Bahaeddin Öğel, Türk Mitolojisi I-II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1992, 1995;

a.g.e.1988; Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat I, II, Adam Yay., 1982; İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1995 vd.

(16)

KAYNAKÇA

AÇA, Mehmet; YILMAZ, A. Müge; SEVER, Mustafa 2007. “Anonim Halk Edebiyatı”, “Destan”, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı. Editör: M. Öcal Oğuz. (Genişletilmiş 5. baskı). Ankara:

Grafiker Yayınları.

AKKAYA, Ahmet 2013. “Yabancılara Türkçe Öğretimi Kapsamında Fıkralar: Nasrettin Hoca Fıkraları.” Millî Folklor. Yıl 25, Sayı 100.

AKSAN, Doğan 1977. Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim I. Ankara: TDK Yayınları.

AKTAŞ, Şerif; GÜNDÜZ, Osman 2007. Yazılı ve Sözlü Anlatım, Kompozisyon Sanatı (8. Baskı).

Ankara: Akçağ Yayınları.

ARTUN, Erman 2006. Anonim Türk Halk Edebiyatı Nesri (2.baskı). İstanbul: Kitabevi.

BANARLI, Nihat Sami 1987. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. Cilt 1. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

BORATAV, P. Naili 1984. Köroğlu Destanı. İstanbul: Adam Yayınları.

_________1995. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı (5. baskı). İstanbul: Gerçek Yayınları.

CALP, Mehrali 2006. Özel Öğretim Alanı Olarak Türkçe Öğretimi. Konya: Eğitim Kitabevi.

CEMİLOĞLU, Mustafa 2004. İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi (4. baskı). İstanbul: Aktüel Yayınları.

ÇOBANOĞLU, Özkul 2007. Türk Dünyası Epik Destan Geleneği (2. baskı). Ankara: Akçağ Yayınları.

COŞKUN, V. Mustafa 2008. Türkçenin Ses Bilgisi. İstanbul: IQ Yayıncılık.

DEMİREL, Özcan 2000. Türkçe Öğretimi (2. baskı). Ankara: Pegama Yayınları.

DİLAÇAR, Agop 1968. Dil, Diller ve Dilcilik. S: 2639. Ankara: TDK Yayınları.

DİLÇİN, Cem 1997. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi (4. baskı). Ankara: TDK Yayınları.

DİZDAROĞLU, Hikmet 1969. Halk Şiirinde Türkler. Ankara: Ankara Üni. Yayınları.

EKİCİ, Metin 2007. “Araştırma Yöntemleri” Türk Halk Edebiyatı El kitabı (Genişletilmiş 5.

Baskı). Ankara: Grafiker Yayınları.

ELÇİN, Şükrü 1993. Halk Edebiyatına Giriş. Ankara: Akçağ Yayınları.

ERGİN, Muharrem 1970. Oğuz Kağan Destanı. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı 1000 Temel Eser Serisi.

GÖKALP, Ziya 1977. Türk Töresi (hzl. Yusuf Çoyuksöken) İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitapevi.

İNAN, Abdülkadir 1992. “Türk Destanları” Türk Dünyası El Kitabı. Edebiyat. 3. Cilt (2. baskı).

Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enst. Yayınları.

KALFA, Mahir 2013. “Yabancılara Türkçe Öğretiminde Sözlü Kültür Ürünlerinin Kullanımı”

Milli Folklor. Sayı: 97. Yıl: 25. Ankara.

KAPLAN, Mehmet 1979. Oğuz Kağan Destanı. İstanbul: Dergah Yayınları.

(17)

________1996. Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar 3- Tip Tahlilleri. Türk Edebiyatında Tipler (3. baskı). İstanbul: Dergah Yayınları.

KÖSE, Nerin 1989. Türk Halk Edebiyatında Kısa Hikâyeler. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.

Danışman: Fikret Türkmen. Dokuz Eylül Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı. İzmir.

KÖPRÜLÜ, M. Fuat 1989. Edebiyat Araştırmaları -I (3. baskı) İstanbul: Ötüken Yayınları.

_________ 2003. Türk Edebiyatı Tarihi (5. baskı). Ankara: Akçağ Yayınları.

ROUX, Jean Poul 1994. Türklerin ve Moğolların Eski Dini (çev. Prof. Dr. Aykut Kazancığil) (2.baskı). İstanbul: İşaret Yayınları.

SEVER, Sedat 1997. Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme. Ankara: Anı Yayınları.

SÜMER, Faruk 1992. Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatları – Destanları. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları.

OĞUZ, Öcal 2000. Türk Dünyası Halk Biliminde Yöntem Sorunları. Ankara: Akçağ Yayınları.

______, 2004. “Destan Tanımı ve Eski Türk Destanları.” Milli Folklor 8/ 62. Ankara.

OLRIC, Axel 2003. “Halk Anlatılarının Epik Kuralları.” Halk Biliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar.

Ankara: Milli Folklor Yayınları.

ÖGEL, Bahaeddin 1997. Türk Mitolojisi I. İstanbul: MEB Yayınları.

ÖNAL, M. Naci 2009. “Kutsalın Türk Kültüründeki İzleri: Tanrısal Simgecilik” Milli Folklor, Yıl 21, Sayı 84.

ÖNKAŞ, A. Nilgün 2010. “Ana Dili Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar.” Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE). Bahar 2010. Sayı: 24.

_______, 2011. “Türk Halk Şiiri Örneklerinin Fonetik – Semantik İlişkisi ve Türkçe Eğitiminde Halk Şiirlerinden Yararlanma” Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/2 Spring,TURKEY.

ÖZ, M. Feyzi 2001. Uygulamalı Türkçe Öğretimi. Ankara: Anı Yayınları.

ÖZDEMİR, Cihan 2013. “Dil- Kültür İlişkisi: Folklor Ürünlerinin Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretiminde Yeri ve İşlevi.” Milli Folklor. Sayı: 97. Yıl: 25. Ankara.

TOGAN, Z. Velidi 1931. “Türk Destanlarının Tasnifi.” Atsız Mecmua, S: 1, 2, 3, 4, 5.

TOSUNOĞLU, Mesiha 2010. “Farklı Yazı Stillerinin Okuduğunu Anlama Sürecine Etkisi.”

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Türkçenin Eğitimi Öğretimi Özel Sayısı. Yıl: 6. Sayı: 11. Ocak.

Türkçe Sözlük 2005. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

TÜRKMEN, Fikret 1995. “Manas Destanı ve Anadolu Halk Hikâyeleri” Manas - 1000, İnternational Symposium “Epos Manas” August, 27-28, Bishkek – Kırgızistan.

ÜNALAN, Şükrü 2001. Türkçe Öğretimi (Geliştirilmiş 2. baskı). Ankara: Nobel Yayınları.

VYGOTSKY, Lev Semenovich 1962. Thought and Language. Ed-trans.by Eugenia Han gmann and Gertrude Vakar, Cambridge, Massachusetts: The Massachusetts İnstitute of Teknology.

YÖNTEM, A. Canip 1930. Epopée. İstanbul: Devlet Matbaası.

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha sonra okuma yaklaşımları, okumaya hazır oluşluk, okumaya hazır oluşluğu etkileyen faktörler, ailenin okuma yazmadaki yeri, 6-10 yaş çocuklarının okuma yazma

Yapılandırmacı öğrenme anlayışıyla birlikte eğitim programlarında önem kazanan öğrenme stratejilerinden biri olan ''özetleme becerisi'' ve ''özdeğerlendirme''

answered the same question for coregular semigroups since each coregular semigroup is a Clifford semigroup and since coregular semigroups cannot be embedded into a group by using

Günümüzde Türkçe öğretimi; sadece dinleme, konuşma, okuma, yazma, görsel okuma ve görsel sunu ile ilgili dil becerilerinin geliştirilmesi değil, aynı zamanda

Bu kanal Erken Bizans Dönemi düzenlemelerinde düz traverten kapak taşlarıyla kapatılmış olup batı kısmında kapak taşı olarak konan mermer Hermes heykeli ve olası

• Düşünce hızının konuşma hızından yavaş olması...

Almanya’da Türkçe ana dili derslerinde gerçekleştirilen sözcük öğretiminin belirli bir plan dahilinde aşamalı olarak yapılıp yapılmadığı, Türkçe temel söz

a) Ama o ay bize zamsız maaş verdiler. b) Ama bu ay yine zamsız maaş ödeniyor. Bu cümlede geçen geçen ay ifadesi ana cümlenin zamanını işaret eder. İç cümlede yer alan