• Sonuç bulunamadı

Her insanın gökyüzünde bir yıldızı vardır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Her insanın gökyüzünde bir yıldızı vardır"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Euzubillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahiym

Destur Ya Seyyidi Meded. La İlahe İllallah La İlahe İllallah La İlahe İllallah Seyyidina Nebiyyuna Ve Mevlana Muhammedun Rasulullah (s.a.v). Meded Ya Sultanul Evliya Meded Ya Ricalallah.

Esselamun Aleyküm katılanlarımız. Muhlis, doğruyu arayan katılanlarımız. Burada ve buradan sonra ilahi bir hayat isteyenlere Esselamun Aleyküm.

Siz nefsinizi ve şeytanı dinlemediniz ve buraya ĺlahi hikmetlerden ve sözlerden işitmek için geldiniz.. Size burada ve buradan sonra müjdeler olsun.

Ve söze Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlıyoruz.

Bismillahirrahmanirrahim demek imanın işaretidir.

Bir kimse Bismillahirrahmanirrahiym derse ĺlahi Himaye dairesi içerisine girer.

Kim inkâr ederse çıkar.

Ey insanlar, her yeni güne Esselamun Aleyküm her yeni bir işe Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlayın. Dünya son günlerinde ve bu dünyayı ve insanları bu iki kelimeden başka hiç bir şey kurtaramaz.

Dolar kurtaramaz, pound kurtarmaz.

Euro? Euro kendi kıçını nasıl kurtaracağını düşünmekle meşgul.

Her insanın gökyüzünde bir yıldızı vardır

Emeviye Camisi Şam-ı Şerif 2010

(2)

Petrol desen denizleri karaları savaş alanına çevirdi hayat değil ölüm veriyor dünyamıza ve mavi gezegenimizi berbat ediyor.

Evet, içinde yaşadığımız Teknoloji ve ateizm devri ise insanda sadece stres yapıyor, ruhi bunalımlara sürükleyip insanlarının elinden bütün umudunu çalıyor.

Ey insanlar söyleyin geriye ne kaldı?

Bu dünyayı insan yaratmadı amma kendi malıymış gibi batırmak için her türlü imkanı deniyor. Nereden alıyor bu cesareti? Bu hakkı?

Evet!

Bu dünyayı insan yaratmadı ve bu dünyayı içine düştüğü girdaptan da insan kurtaramaz.

Kim kurtarır?

Bu dünyayı kim yarattıysa O kurtarır!

Başkası kurtaramaz.

Besmele çek Allah de, kurtarsın.

Aksi takdirde ne bu dünyaya ne insanlara asla kurtuluş yoktur.

Ey insanlar! Dinleyin! Gökyüzünden size yetişen bu kurtarıcı sözlere kulak verin.

Kulak verin ki üzerinize bir rahmet insin.

Biz her zaman üstünüze ilahi rahmet yağmasını istiyoruz. İlahi rahmet size hakiki hayat verir.

Maddi dünyamız resimlerden oluşur o resimlere hayat veren manalar olmasa bu resimler ölüdür bir şey ifade etmezler. Yok! ĺçi boş kutu!

Hayır! Maddi unsurlar yediğiniz içtiğiniz sizi hayata bağlayan asıl kuvvettir zannetmeyin.

Sizi vâr eden ilahi kuvvetlerdir. Bu kuvvetler olmasa görünen varlıkta her şey ölüdür, yoktur.

Ey insanlar söyleyin! Gökyüzüne baktığınızda ne görüyorsunuz?

Doğan yıldızlar kayan yıldızlar var gökyüzünde onlar size ne söylüyor? Ne düşünüyorsunuz?

Onlar size konuşmazmı sanıyorsunuz?

Hayır! Var olan herşey konuşur konuşurda işitecek kulak varsa anlar yoksa kulağı olmayan kimse zaten eksiktir ne anlayacak?

Bilin ki, herkesin gökyüzünde ona ait olan bir noktası vardır.

Nitekim Gökyüzünden baktığın vakitda insan ya yok gibi ya da nokta gibi görünür.

O semamızda asılı kandiller gibi duran yıldızlarda aşağıdan baktıında nokta gibidirler hakikatta ise onlar her biri bir kuvvet merkezidir insanlar çoğu bunu bilmezler.

Yıldızların insanlarla olan bir bağlantısı vardır.

Bu bağlantı ile insan varlıkta görünür. Onun için Peygamberlerin eski bilgilerinden bilinir ki dünyada yaşayan herkesin bir yıldızı vardır.

Evvela gökyüzünde O yıldız gözükür sonra yeryüzünde o yıldıza ait olan insan bu dünyaya adım atar ve görüntü verir çevresine. Evet! O kimsenin hayatı o yıldıza aittir.

O yıldız gökyüzünde doğmasa o insan yeryüzünde vücud bulamaz.

Biz bu dünyada yediğimiz ve içtiğimizle yahut anamızın babamızla bir araya gelmesiyle hayatta değiliz.

Yiyip içtiğimiz sadece bir sebebtir.

Cenâb-ı Allah kullarını yeme ve içmekle zevklendirir çünkü maddi varlığımız yeme ve içmekle zevklenir.

Onun için yemeyi ve içmeyi herşeyden fazla severiz. Yoksa bir kimse için bütün hayatı boyunca bir kere yemesi yeterli olurdu. Ama insanlar yiyip içtiklerimiz bizi yaşatır, büyütür ve maddi varlığımızla son günümüze ulaştırır zannederler.

Onun için insanlar yemenin peşine koşarlar ve bu çok yanlış bir fikirdir. Anlayışın en aşağı seviyesidir bu.

Şüphesiz İnsan, hayatı boyunca sahip olduğu bedenle görür, işitir, nefes alır, yürür, koşar ve zevk alır. İnsan bedenini oluşturan kemikler, kaslar, damarlar, iç organlar mükemmel bir düzene sahiptir ve hepsi bir varlık ifade eder.

Lakin birbirinden farklı gibi görünen bu vücut parçalarının tamamı aynı malzemelerden oluşmaktadır. Bu malzeme hücredir.

(3)

Hücre dediğinde, bir organın en küçük parçasıdır o. Milyon tane hücre biraraya gelse ancak bir iğne ucu kadar yer kaplar.

İnsan bedenini oluşturan 60-70 kiloluk et ve kemik kütlesinin özü, insanın doğumundan 9 ay 10 gün once , anneden gelen yumurta hücresiyle babadan gelen sperm hücresinin bileşiminden vücud bulan tek bir hücrede toplanır

"Şüphesiz, Biz insanı karmaşık olan bir damla sudan yarattık.”

Misal; Plasenta anneyle bebek arasındaki besin, oksijen ve diğer maddelerin alışverişini sağlayan yapıdır.

Üstelik plasenta yeni hücre gruplarının yani dokuların oluşması için gerekli olan besinleri özenle seçerek, bebeğe taşır.

Plasenta bu işlemin tam tersine yani bebekten anne karnına atık maddelerin taşınması işlemini de ustalıkla yerine getirir.

Acaba aynı görevi bir insanın yapması mümkün müdür?

Hangi anda bebeğin neye ihtiyacı olduğunu anlaması, bu ihtiyaca göre gereken önlemleri alması, gereken maddeleri seçip gereksiz maddeleri bebekten uzaklaştırması tıp eğitimi almış bir insanın bile hiç durmaksızın gece- gündüz yapabileceği bir şey değildir.

Misal; Çok yakın bir zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak anne karnında geliştikleri sanılıyordu. Ancak işittiğime göre bilim tersine keşifler yapmış bu hususta.

Şimdi görmüşlerki, Anne karnındaki bebekte kıkırdak dokunun sertleşmesiyle önce kemik oluşuyor, daha sonra kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokulardan oluşup kemiği sarıyorlar.

"Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o

çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık;

böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir."

6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar.

7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır.

Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.

Kısacası insanın Kuran'da tarif edilen oluşum aşamaları, modern bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Alemlerin Rabbi olan Allah bu gerçeği yüzyıllar öncesinden insanlara bildirmiştir.

Evet, Dünya üzerindeki tüm insanlar, küçük bir sperm hücresi olarak anne rahmine atılmışlar, buradaki özel yaratılmış şartlar sayesinde yumurtayla birleşmiş, ardından tek bir hücre olarak hayata başlamışlardır.

anneniz, babanız, kardeşiniz, arkadaşlarınız, tanıdığınız ve tanımadığınız tüm insanlar, üstelik yalnızca şu an yaşayanlar değil, ilk insandan bu yana yaşamış her insan anlattığımız mucizevi aşamalardan geçti.

İnsanların kendi varlıklarından en ufak bir haberleri bile olmadığı aylar boyunca, Allah onların bedenlerini şekilendirdi, onları tek bir hücreden düzgün birer insan olarak yarattı. Bu gerçeği düşünmek, dünya üzerindeki her insanın görevidir

Sizin de göreviniz, nasıl var olduğunuzu düşünmek ve sizi yaratan Allah'a şükredici olmaktır.

Unutmayın ki, bedeninizi bir kez yaratmış olan Rabbiniz, sizi ölümünüzden sonra bir kez daha yaratacak ve hesaba çekecektir. Bu, sonsuz güç sahibi olan Allah için çok kolaydır.

(4)

Ey insanlar bilin ki, hakiki kuvvet göklerden gelir, yeme ve içme sadece maddi varlığımızı zevklendirmek içindir.

Bir kimse susayabilir, az kalsın ölecek. Bir tas su getirirler, içer ve ayağa kalkar. Bu su bedenimize birşey verir ki sen onu sudan zannedersin hakikatta ise o su le sana nasibin olan ĺlahi destek yetişmiştir.

Yoksa son saatin çaldığında kovalar dolusu su içsen seni kurtaramaz ve sen ölürsün.

Veya bir kimse açlıktan ölecekse ona bir tas çorba verirsin, içer ve ayağa kalkar.

Bu kadar kolaymı?

Olamaz ama bu bir sebeptir.

Aslında insanoğlunu dünyada hareket ettiren, götüren, getiren, büyüten, öldüren, hakiki kuvvet gökyüzünde seyreden o yıldıza aittir.

Onun için bunların hepsi Âdemoğullarına ikram edilmiştir. SubhanAllah.

Âdem a.s. cennetten dünyaya gönderildiği vakit kendini 40 gün yemek ve içmekten alıkoydu.

Kırk gün hiç yiyip içmedi. Bu kendinden sonra gelecek insanlara hayatımızın göklerde geldiğini göstermek içindi.

Âdem a.s. kırk gün sadece ilahi yıldızının ona tedarik ettiğyle kuvvet buldu ve yaşadı. Bu Elli gün olabilir, elli senede olabilir. Zaman mühim değil.

Meleklerin yeme ve içmeye ihtiyaçları yoktur.

Onların ilahi kuvveti o enerjiyi onlara verir.

Nasıl gelir ve varlıklarının etrafında nasıl dolanır hayal edemezsiniz.

Bin sene veya milyon sene veya milyar sene melekler varlar ve yeme ve içmeye ihtiyaçları yoktur. İnsanlar doğduğu zaman bir yıldızları gözükür ve o yıldız o kimseye ilahi destek gönderir ve bedeni o kuvvetle gelişir, gelişir, gelişir.

Anne sütünün ne yaptığını düşünüyorsunuz?

Küçük bir bebek sütle büyür, büyür. Sütle bunu hayal edemezsiniz.

Süt bunu kendi kendine yapamaz ama Âlemlerin Rabbi, biz Yaratan herşeyi ilahi

kuvvetlerle destekler sebeblerle yetiştirir. Süt içmekle bebeği büyütür. SubhanAllah.

Sütten değil ama o yeni bebek doğunca onun hakiki ilahi varlığı gözükür o gönderir. Bu yeni bir bebeği büyütür, büyütür, büyütür. Ve büyürken seviyesi ilahi seviyelere aittir.

Ve Subhanallahu Aliyil Aziym, insanlar şimdi hayatları yeme ve içmekle olur zannederler.

Veya sağlıklarını sadece bazı haplar, şuruplar veya ilaçlardan isterler.

Onun için enbiyaların hayatları yüzde yüz ilahidir. Onlar bir ilaç kullanmazlar çünkü onların bedenlerine hakiki kuvveti göklerden gelir ve o bedenleri ayağa kalkar. Onun için bütün Peygamberler mucize şeyler yapabilirler.

“Ey insanlar, dünyalık amaçlar peşine koşmayın.

Neden koşarsınız?

Toplayıp yedikleriniz sizi dünyada ebedi mi bırakacak zannedersiniz?

Neden koşuyorsunuz?

Neden yukarıya bakmazsınız?

Yukarıya bakın ve orada neler olduğunu görürsünüz. Çünkü yemen ve içmen sen ve gökler arasında kalın bir perde olur.

Ama ulemalarımız daha fazla maddiyatçı olurlar ve asla maneviyata dikkat etmezler.

Neden? Sizin değeriniz maddi bedeninizde mi yoksa manevi varlığınızdan mı?

Neden insanları ikaz etmezsiniz?

Neden insanlara uyanmaları için söylemezsiniz?

Ey insanlar, uyanın ve dünyada nasıl yürüdüğünüze bakın. Düşünün ama bu düşünmek size nerden gelir. Nasıl düşünür veya birşey hayal edebilirsiniz?

Bu maddi mi ilahi varlığınızdan mı?

Neden söylemezler?

İnsanoğlu için böyle hakikatleri bilmenin en ihtiyaçlı zamanıdır.

Biz yeme ve içme için yaşamıyoruz. İçme ve yeme bize asla yaşamak için destek vermez.

SubhanAllah, SubhanAllah.

(5)

İnsanlar böyle şeylere ilgi duymaz ama şeytan insanları bağlar. İnsanlara sadece; “Ey insanlar, çalışmalısınız. Toplamak için son gayretinizi vermelisiniz.”

Altın toplamanın, pırlanta toplamanın, yakut toplamanın, zümrüt toplamanın, inci toplamanın faydası nedir? Bu mu hayatta kalma amacımız?

Nedir bu?

Neden ulemalar ve kutsallar, insanları uyandırmaya çalışmazlar?

Onların insanları en fazla cevherler, altın, inci, hazineler toplayanlardır.

Neden onları uyandırmazlar?

Neden onları ikaz etmezler; “Ey insanlar, siz dünyayı toplamak için yaratılmadınız. Bunlar asla sizin olmayacak” diye.

Şeyhimiz hazretleri anlatıyor:

Bir zamanlar bir kimse bir hazineye ulaştı ve açtı. Baktı bu zümrütlerle, yakutlarla, altınlarla, pırlantalarla, incilerle, her çeşit kıymetli taşlar dolu bir hazineydi.

O kimse şok oldu. Aldı ve üstünde yazı yazan bir hayvan derisi buldu.

Şimdi bu hikayeyi niye anlatiyoruz?

Çünkü Cenâb-ı Allah buyurur;

<<Kıssayı anlat; belki düşünürler>>

Siz buna hikâye diyebilirsiniz, ama biz böyle şeylerle hakikatları anlayış seviyesine indiriyoruz ve daha iyi anlamalarına yardimcı oluyoruz.

Ey ulemalar! Kutsallar!

ĺnsanlara ne söylüyorsunuz anlamaları için?

Siz de eski zamandaki hikâyeleri kullanabilirsiniz ama sizler “hayır biz doktoruz, biz hikâye anlatan değiliz” dersiniz.

Hayır, onlar söylemeye kibirlenirler. “Biz yüksek ilim konuşuruz” derler.

Lakin Yüksek anlayışı sıradan insanlar asla anlamaz. ĺnsanlara anlayamayacakları şeylerden anlatmak doğru anlayış değildir.

Bütün bu doktorların hepsi nefislerinden kibirlenirler. Onlar bildikleriyle İnsanları sadece uyuturlar.

Hikayeye dönelim:

Bir kimse vardı. O kimse bir hazine buldu ve çok mutlu oldu. hazinelerin üstünde bir ceylan derisi vardı. Aldı ve üstünde yazanı okudu.

“Ey bir gün bana ait olan hazineleri bulan kimse Mülküm doğudan batıya, kuzeyden güneye ulaşan o kral benim.

Ben bu hazineleri topladım. Ama beni Yaratan beni imtihan etti. Beni denedi ve benden sonra bütün milletlere olacak olanı bana göstermek istedi. Ben doğudan batıya imparatoruyum veya kralım ve bunları topladım. Ama Rabbime şükür etmedim.

“Ey Rabbim sana şükürler olsun” demedim.

Ülkeme kuraklık göndermekle beni imtihan etti. Herşey kurudu, sular kurudu, tarlalar ve bahçeler kurudu. Ve insanlar açlık ve susuzluktan öldüler.

Bende yemek ve içmek istedim. Bir tane sepeti altın doldurup gönderim. Ve şehre gidin,

“Bana bir parça yemek bir bardak su verene verin” dedim.

Sabahtan akşama dolaştılar ve bana bir bardak su veya bir parça ekmek verecek kimse bulamadılar.

İkinci gün o sepet boş olmasını emrettim ve içine en pahalı olan inciler, pırlantalar doldurdum. Ve gidin insanlara sorun, size bir bardak su, bir parça parça ekmek verene verin dedim.

Onlar sabahtan akşama kadar gittiler ama bir parça ekmek veya bir bardak su verecek kimse bulamadılar.

Çaresiz kaldığım zaman o cevherleri ezmelerini emrettim. Ve küçük bir bardak su bulup getirdiler ve bu ezilmiş cevher ve incileri bu suyla karıştırlar ve içtim.

Vebu hazineler bağırsaklarımı tıkadılar ve ben öldüm. Ve şimdi Sana bu hazineyi ve mesajı ibret olsun diye bıraktım ki bilesin neyin peşinde koşacaksın bu dünyada”

(6)

Ey insanlar, bakın ve ibret alın.

Herşeye Kâdir olan Allah’a güvenin ve ilahi destek isteyin. Maddi varlığınızla ayağa kalkıp, gidip gelip, yürüyüp, yaparsınız zannetmeyin.

Ama size ait olan ilahi yıldız ne gönderirse.

Rabbinize şükür edin. İtaat edin ve Herşeye Kâdir olan Allah’a itaatkâr kul olmaya çalışın.

O zaman burada ve buradan sonra emniyette olursunuz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir do˘ gru ve dı¸sında bir nokta verildi˘ ginde bu noktadan ge¸ cen ve bu do˘ gruyu kesmeyen tek bir do˘ gru

It also concluded that income, farm size, access to training, access to credit, extension contact and membership of farmers’ association all positively influenced

Güneş ne kadar alçakta olursa, başucu yayı- nın çapı da o kadar geniş olur, fakat başucu yayı- nın en parlak göründüğü an Güneş’in yaklaşık 22°. yüksekte

Sonra Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Fakat onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram idi!. Peki, böyle birisinin duası nasıl

The director of Baltimore Hospital also says that thirty minutes of classical music has the same effect as ten milligrams of a painkiller, Campbell also believes that music can

İnsanın cinsiyeti, statüsü, gelenekleri, inançları, ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok konumu, boncuk vb. objeler ve onlarla olan etkileşimi sayesinde çözülmeye

Erken dönem seramik pişirme, yeme-içme ve saklama kapları incelendiğinde ergonomik olarak kendi döneminin koşullarında geliştirildiği, örneğin; zamanla

Bir Gül Bu Karanlıklarda, (Haz. İnci) İstanbul: Kitabevi Yayınları, 1-28. Ahmet Hamdi Tanpınar Bir Kültür, Bir İnsan. İstanbul: İletişim Yayınları. Ömrüm Benim