• Sonuç bulunamadı

Mahalli idareler ve spor ders Mahalli idare/yerel yönetim kavramı ve merkezi idare ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Mahalli idareler ve spor ders Mahalli idare/yerel yönetim kavramı ve merkezi idare ilişkisi"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Mahalli idareler ve spor ders

Mahalli idare/yerel yönetim kavramı ve merkezi idare ilişkisi

Üniter sistemdeki bütün devletlerin idari yapısı, merkezi ve yerel olmak üzere iki birimden oluşmaktadır. Devlet üstlendiği kamu hizmetlerinin bir bölümünü yerel yönetim kuruluşlarına bırakmakla birlikte, önemli bir bölümünü genel yönetim eliyle merkezden yönetmektedir. Bu durum, özellikle yumuşatılmış bir merkezden yönetim sistemi uygulayan Türkiye için de böyledir. Dünya genelinde hizmetlerin yerinden ve halka en yakın yönetim birimlerince yerine getirilmesi görüşünün yaygınlık kazanması yerel yönetimlerin önemini giderek artırmaktadır. Yaşanan teknolojik gelişmeler neticesinde ülkelerarasındaki etkileşim giderek daha hızlı gerçekleşmektedir. Dünyanın herhangi bir yöresinde meydana gelen değişiklik ve olay başka bir uç noktasında da çok kısa bir sürede hatta anda hissedilir hale gelmiştir. Kimi ülkelerde devletin idaresi altındaki sağlık, eğitim ve spor hizmetleri gibi değerli kamusal malların da piyasalaştığı, sosyal devlet niteliğinin aşamalarla ortadan kalktığı/kaldırıldığı görülmektedir. Devletlerin asli ve sürekli görevlerini biçimlendirirken demokratik ve modern yönetim yaklaşımlarını da göz ardı etmeksizin ‘merkezi yönetim’ üzerindeki yüklerin bir kısmını özel sektör kadar üçüncü sektör ve yerel yönetimlere bırakarak bunların koordinasyon ve denetimini üstlenmesi akılcı bir yol gibi gözükmektedir. ‘Yerelleşme politikası’ da bunlardan biridir.

1. Merkezi yönetim, kamu hizmetlerinin ya doğrudan ya da yerinde, merkeze bağlı görevliler eliyle görüldüğü sistemdir. Genel yönetimin merkezde hizmet veren organ ve kuruluşlarına merkez teşkilâtı adı verilmektedir. Merkezi idare ulusal sınırlar, mahalli idareler ise, kendi bölgesel sınırları içinde yaşayan topluluğun genel ve ortak nitelikteki birtakım ihtiyaçlarını karşılamak ve menfaatlerini gözetmek görevini yüklenmişlerdir.

2. Yerelleşme politikası, Türkiye'nin 1950'den bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından izlenmekte ve özendirilmektedir. Konsey üyesi ülkeler için alınan kararlar arasında 29 no’lu tavsiye kararı ve 50 no’lu karar Türkiye ile ilgilidir. Bu kararda yerel ve bölgesel yönetimlerin ağır bir devlet vesayeti altında olduğu vurgulanmakta ve Türkiye Anayasa'nın "yönetimin bütünlüğü" ilkesini düzenleyen 127. maddesini değiştirmeye ve "subsidiarite" ilkesine açık bir gönderme yapmaya çağırılmaktadır. Tüm öneriler, Türkiye'nin 1993 yılında onayladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı hükümlerine gönderme ile yapılmaktadır. Bu Şart, kendi önsözünde de belirtildiği gibi

"idarede ademi merkeziyetçiliğe dayalı bir Avrupa oluşturulmasını hedeflemekte ve bu hedef Şart'ı imzalayanlara "geniş bir özerkliğe sahip yerel makamların varlığını"

sağlama yükümlülüğü getirmektedir. Avrupa Konseyi kaynaklı belgelerde yer alan hedefin özeti, devlet yapılanmasının merkeziyetçilik ilkesine göre değil, ademi- merkeziyetçilik ilkesine göre yeniden düzenlenmesidir. Subsidiarite, Türkçe'ye

"hizmette halka yakınlık" olarak çevrilen ve bu çeviri ile ölçüsüz biçimde değer

(2)

yüklenen bu yeni kavram, ademi-merkeziyetçilik ilkesinden başka bir şey değildir.

Merkeziyetçilik ilkesi, devlet örgütlenmesinde yönetimin bütünlüğü anlayışı temelinde yukarıdan aşağıya bir kuruluşu ve kademeler arasında yetki devri ile işbölümünü anlatırken; ademi-merkeziyetçilik ya da subsidiarite aşağıdan yukarıya kuruluşu ve kademeler arasında görevler ayrımına göre işbölümünü anlatır. Subsidiarite ya da ademi merkeziyetçilikte yetki devri söz konusu değildir; görevler ayrımına göre görevi üstlenen kademe bunun gerektirdiği her türlü yetkiyi de kendiliğinden edinir.

Merkezi idareyle ortaklaşa görülen bazı görevlerin yanında bir mahalli yönetimden beklenenler; yöre insanının su, aydınlatma, barınma, ulaşım, dinlenme-eğlenme, kültür, eğitim vb. ihtiyaçlarının karşılanması, bayındırlık, sağlık, temizlik hizmetleri, açık ve yeşil alanlar yapmak, yaşlı-genç, güçlü-güçsüz her vatandaşın ihtiyaç duyduğu hizmetleri yerine getirmek, bunlar için gerekli ekonomik girişimlerde bulunmak, işletmeler kurmaktır.

Çağdaş kent hayatında sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan halkın spor ve boş zamanlarını değerlendirme gibi gereksinmeleri de ilke olarak “her hemşerinin tüm spor faaliyetleri için sağlıklı ve güvenli olarak tasarlanmış spor alanlarında, kişisel yeteneği doğrultusunda yer alma hakkı bulunmaktadır.” tarzında yorumlanmaktadır.

Bu bakımdan devletler, kamu hizmetlerini sınıflandırarak mahalli ve müşterek nitelik taşıyan ve piyasada yeterince üretilemeyen bölgesel (yerel) düzeydeki ‘kamusal’ hizmetlerde olduğu gibi sportif alandaki yerel düzeyde sayılabilecek bazı görev, yetki ve sorumluluklarını merkezi yönetimlerden yerel yönetimlere aktarmaktadır. Bu olgu, “mahalli idarelerin sporla ilgili bazı görevleri de üstlenmiş olduğuna işaret etmektedir. Kaldı ki, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de mahalli idarelerin sporla ilgilendikleri”, bu çerçevede yasal düzenlemeye gidilerek, mahalli idareler sportif alanın içerisine çekildiği görülmektedir.

Kamu görevlerinin merkez ve taşra kuruluşları ile yerel yönetimler arasındaki dağılımı, kamu kurum ve kuruluşlarının bugün yürütmüş olduğu faaliyetlerin bir kısmının özel sektörün gelişmesiyle birlikte ve kamu hizmet anlayışının değişmesi gibi nedenlerden ötürü bugün gerekliliklerini yerine getirememesi, benzer görevlerin farklı adlar altında faaliyetlerini yaparken bazı görevlerin açıkta kalması, kurumların hizmet üretimlerinin azalması, yavaşlaması ve kalitenin düşmesi sebebiyle birim maliyetlerinde artışların olması, merkez ve onların taşra uzantıları arasındaki görev dağılımının merkez lehinde bozulması, kırsal alanlardan kentlere olan göç sebebiyle kamu hizmetlerinin istenen hız, zaman ve kalitede karşılanamaması, kamu harcamalarındaki amaçlara yönelik olmayan savurgan harcamalar sebebiyle bütçe açıklarının oluşması, iç ve dış borçlanma sebebiyle kamu hizmet yatırımlarına yeterli kaynak sağlanamayıp, istenen miktar ve kalitenin gerisinde kalınması, işsizlik ve yanlış

(3)

istihdam politikaları bazı hizmetlerde kadroların aşırı şişmesine neden olurken bazı hizmetleri sunmak için yeterli personel bulunmaması, kamu hizmeti gören yöneticileri hükümetlerin değişimi ile birlikte görevlerinden alınması başlıca sorunlar arasındadır. Değişik ülkelerin spor kanunlarının analizine dayalı bir çalışmada yerel halkın istifadesine sunulacak spor tesislerinin yapımında merkezi ve mahalli idarelerin müşterek katılımından söz edilmektedir

Merkezi yönetimlerle mahalli idarelerin birlikte bir takım görev paylaşımı ile gerek halkın spor taleplerini karşılayabilecek, gerekse herkes için sporun gerçekleştirilmesinde önemli işlevleri yerine getirebileceği görülmektedir.

Bu ders kapsamında mahalli idarelerin sportif alanda üstlendikleri roller üzerinde durulacaktır. Bu amaçla öncelikle mahalli idare kavramına yönelik açıklamalara yer verilecektir. Akabinde Türkiye’de spor faaliyetleri yönünden mahalli idarelere, hem kendi kuruluş kanunları hem de sporla ilgili kanunlarla yüklenen bir takım görevler gerek mahalli idarelere ilişkin yasalarda gerekse spor yönetimi çerçevesinde yapılan yasal değişiklikler dikkate alınarak irdelenecektir.

Mahallî idareler incelenirken sadece “mahallî idare” kavramı değil, sık sık “devlet”, “merkezî idare”, “merkezî idarenin başkent teşkilatı”, “merkezî idarenin taşra teşkilatı”, “yerinden yönetim kuruluşları” “yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları”, “hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları”, “kamu kurumları” gibi çeşitli kavramları da aşina olmaya ihtiyacımız vardır.

“Yerinden yönetim”, bazı kamu hizmetlerinin devlet dışındaki kamu tüzel kişileri tarafından yürütülmesidir.

Anayasal Tanınma.- Anayasamızın 123’üncü maddesinin 2’nci fıkrası, “idarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır” demektedir. Diğer yandan, Anayasamızın “mahallî idareler”in düzenlendiği 127’nci maddesinin ikinci fıkrası da açıkça “mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir” demektedir. Bu iki hükme bakarak, “yerinden yönetim ilkesi” nin, Türkiye’de anayasal temele sahip olduğunu, bu ilkenin Türkiye Cumhuriyeti idarî teşkilDtına hDkim olan bir “anayasal ilke” olduğunu söyleyebiliriz. 1982 Anayasasının 123. maddesinde

“idarenin kuruluş ve görevlerinin merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına”

dayandığını belirtilerek, kamu yönetimi teşkilatı iki temel yapıya ayrılmıştır. Buna göre,

(4)

Anayasa’nın 127. Maddesinde merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerinde idarî vesayet yetkisine sahip olacağı belirtilmiştir. Merkezi idare bu denetim yetkisini yerel hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun yürütülmesi, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amaçlarıyla kullanacaktır. Ayrıca, Anayasa’da, “merkezi yönetimin yerel yönetimlere görevleriyle orantılı bir gelir kaynağının sağlaması; içişleri bakanının görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan yerel yönetim organları veya bu organların üyelerini kesin hükme kadar görevden uzaklaştırabilmeleri; yerel yönetimlerin kuruluş esaslarının, karar organlarının, görevlerinin ve yetkilerinin sadece kanunla belirlenebilmesi” gibi düzenlemelerin varlığı yerel yönetimler üzerinde merkezi yönetimin sıkı bir denetim sağlamalarıyla ilgili örnekleri oluşturmaktadırlar.

Sadece Anayasa’da yer alan hükümler değil, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu, 5393 Sayılı Belediye Kanunu, 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve diğer ilgili kanunlarda da merkezi yönetimin taşrada temsilcisi olan valililere yerel yönetimler üzerinde birçok yetki tanıması Türkiye’nin merkeziyetçi yapısını ortaya koymaktadır.

Türkiye’de yerinden yönetim ilkesinin anayasal dayanağa sahip olması, bu ilkenin yasama organını da bağladığı anlamına gelir. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi, mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkilerine ilişkin bir düzenleme yaparken, “yerinden yönetim ilkesine” aykırı bir düzenleme yapamaz. Yaparsa bu düzenleme anayasaya aykırı olur ve dava konusu olması durumunda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir.

Görüldüğü gibi Anayasa “yerinden yönetim” ilkesine büyük önem vermiş ve onu kanun koyucuyu dahi bağlayan bir ilke hDline getirmiştir. Bununla birlikte Anayasamız “yerinden yönetim ilkesinin ne olduğunu tanımlamamıştır. Merkeziyetçi yapıya rağmen yerel yönetimler, kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşlardır. Başka bir deyişle, merkezi hükümet hiyerarşinin dışında kalan bağımsız birimlerdir. Bu nedenle, merkezi hükümetin denetim otoritesi kontrol gibi değerlendirilmemelidir. Başka bir deyişle, merkezi hükümetler ve yerel Yönetimler arasında alt veya üst bir ilişki yoktur. Ancak, merkezi ve yerel hizmetler arasındaki uyumsuzluk sorununu önlemek için, merkezi hükümetin "vesayet yetkisine" sahip olması gerekir.

YERİNDEN YÖNETİMİN ÇEŞİTLERİ

Yerinden yönetimin, yani adem-i merkeziyetin, “yer (territoire)” ve “hizmet (service)”

yönünden yerinden yönetim olmak üzere iki türü vardır.

1. Yer Yönünden Yerinden Yönetim (Mahallî Adem-i Merkeziyet): Mahallî İdareler

(5)

“Yer yönünden yerinden yönetim (décentralisation territoriale)”e, “yer yönünden adem-i merkeziyet”, “yerel yerinden yönetim” veya “mahallî adem-i merkeziyet” de denir. Merkezî idare (devlet) de, kendisinden önce ortaya çıkmış bu köy, kasaba ve şehir teşkilDtlarını birer kamu tüzel kişisi olarak tanımış, onların eskiden beri yürüttükleri kamu hizmetlerini yine yürütmeye devam etmelerine izin vermiştir. Günümüzde de belli bir şehirde veya kasabada veya köyde yaşayan insanların salt o yörede yaşamaktan doğan ihtiyaçlarının merkezî idare (devlet) tarafından tüm ülkede aynı şekilde karşılanmaya çalışılması hem gereksiz hem de isabetsiz olarak görülmektedir.

ÖZET.- Yönetim ilkeleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim olarak ikiye ayrılır.

Yerinden yönetim ilkesi de yer ve hizmet yönünden yerinden yönetim olarak ikiye ayrılır.

Merkezden yönetim ilkesi yetki genişliğiyle, yerinden yönetim ilkesi ise idarî vesayetle yumuşatılır.

Mahallî İdarelerin Varlık Sebebi Hakkındaki Görüşler

Literatürde mahallî idarelerin varlığını meşrulaştırmak için pek çok sebep ileri sürülmüştür.

Yer yönünden yerinden yönetimin, yani mahallî idarelerin, kırtasiyeciliği ve bürokrasiyi azalttığı, mahallî idarelerde sorunların daha hızlı bir şekilde çözümlendiği, mahallî idarelerde hizmetlerin yerel ihtiyaçlara daha uygun bir şekilde görüldüğü gibi pek çok yararından bahsedilir. Şüphesiz bu düşüncelerde haklılık payı olabilir. Ancak bu düşünceler, hukukî düşünceler olmaktan çok, işletme bilimiyle ilgili düşüncelerdir. Mahallî idare aslında demokrasi düşüncesinin mahallî düzeyde uygulanma tekniğidir. Demokrasi düşüncesi yerel düzeyde uygulanabilsin diye, köy, kasaba ve şehir gibi belirli yerlerde yaşayan insan topluluklarına tüzel kişilik tanınmış; yani mahallî idareler kurulmuştur. Mahallî idarelerin varlık sebebi budur.

Gerçekten de mahallî idareler, halkın demokrasi eğitimine önemli katkılarda bulunur. Mahallî idare halkı, mahallî idarenin karar ve yönetim organlarına aday olarak ve keza adayları seçerek demokrasiyi öğrenir. Belediyelerde hizmetlerin gerçekleştirilirken karar sürecinde en yetkili organın seçilmiş üyelerden oluşan belediye / büyükşehir belediye/ il özel idare meclisleridir. “Meclislerin en önemli işlevi karar almaktır. Çünkü belediyede bir takım işlerin yürütülebilmesi için meclisin o konuya ilişkin bir kararı gerekir. Örneğin gerekli harcamaların yapılabilmesi belediye bütçesinin meclisi tarafından kabulü ile olur. Çeşitli yatırımlar, meclisin kabul edeceği yatırım programında yer alır. Belediye bir şirket kuracaksa, bir taşımaz alıp satacaksa, borçlanacaksa, bir imar düzenlemesi yapacaksa ya da kendi organizasyon yapısına ilişkin düzenlemeler yapacaksa vs. bunların hepsi için meclis kararı

(6)

gerekir. Bir bakıma meclis, yasal sınırlar içinde, belediyenin hareket alanının sınırlarını yeniden çizer, belediyenin neyi yapıp yapamayacağına ya da nasıl yapacağına karar verir”.

“Türkiye’nin mevcut belediye sisteminde “güçlü başkan modeli” hDkimdir. Başkanın kentin tüm sorunları ile bizzat ilgilenmesi gerekmektedir, çünkü güçlü başkan modeli hem başkana, hem de belediye çalışanları ile vatandaşa başkan hizmetlerin detayları ile bizzat ilgilenmezse, işlerin yolunda yürümeyeceği yolunda bir intiba uyandıracak tarzı ile bu yönde çağrışımlar yapmaktadır. Sonuçta, işlerle yakından ilgilenen, yetki ve sorumlulukları kendisinde toplayan, profesyonel elemanlarla çalışmayı pek tercih etmeyen veya onları istihdam etme şansı bulamayan ve altı ayda belediyeciliği en iyi şekilde öğrendiğini düşünen belediye başkanı örnekleri çoğalınca halk ve personelde de belediye başkanına onun ne kadar güçlü (ya da olması gerekenden daha güçlü) olduğunu hissettirecek refleks ve tepkiler gelişmektedir. Halk, belediye ile ilgili işlerinde - özellikle küçük belediyelerde- doğrudan belediye başkanı ile irtibata geçmektedir. Bu da, hem belediye başkanının meclis ve encümen üzerindeki etkisini ve halkın gözündeki itibarını göstermektedir, hem de başkanın itibarını ve etkisini artırmaktadır. Oysa hukuki olarak, karar veren makam belediye başkanı değildir. Karar veren organlar belediye başkanının da aralarında bulunduğu belediye meclisi ve encümendir.

Belediye başkanı teoride sadece uygulayıcıdır. Fiiliyatta ise, belediye başkanı, tüm sorunların çözüm kaynağı olarak görülmektedir. Bu da, onun güçlü konumundan kaynaklandığı gibi, konumunu da güçlendirmektedir”.

MAHALLÎ İDARE OLMANIN ŞARTLARI

Bir kuruluşun mahallî idare olarak nitelendirilebilmesi için o kuruluş:

1. İnsan topluluğundan oluşmalıdır.

2. Belli bir toprak parçası üzerinde kurulmuş olmadır.

3. Kamu tüzel kişiliğine sahip olmalıdır.

4. Merkezî idare karşısında belli bir özerkliğe sahip olmalıdır. Bunun için ise a) kendine has bir yetki alanının olması,

b) kendine has karar ve yönetim organlarının olması, c) kendine has malî kaynaklarının olması gerekir.

5. Merkezî idarenin vesayet denetimine tabi olmalıdır.

Kişiler, “gerçek kişiler” ve “tüzel kişiler” olarak ikiye ayrılır.

ÖZERKLİK-VESAYET İLİŞKİSİ

“mahallî idare” kavramının bir unsurunun “özerklik”, diğer bir unsurunun da “vesayet denetimine tDbi olma” olduğunu gördük. Yani mahallî idareler, bir yandan merkezî idare

(7)

karşısında belli ölçüde özerk olmalı, ama diğer yandan da merkezî idarenin vesayet denetimine tDbi olmalıdır. “Özerklik (autonomie)” ve “vesayet (tutelle)” kavramları birbirinin karşıt kavramları gibi görünse de, bunlar birbirini dengeleyen kavramlardır. Her iki kavram da mahallî idare kavramının tanımlayıcı unsurudur. Mahallî idare kavramından bahsedebilmek için bu iki unsura birlikte gerek vardır. Bir kuruluşun mahallî idare olabilmesi için merkezî idare karşısında özerkliğe sahip olması gerekir. Merkezî idareye bağlı bir kuruluş veya merkezî idarenin hiyerarşik denetimi altında bulunan bir kuruluş, mahallî idare olarak nitelendirilemez. Ancak merkezî idare karşısında tam bağımsız olan bir kuruluş da mahallî idare olarak nitelendirilemez. Zira bir mahallî idare, merkezî idare karşısında bağımsız olursa, mahallî idare olmaktan çıkar. (Yasama ve yargı yetkilerini de elde ederse bir federe devlete (eyalete) ya da kendi başına bir devlete dönüşebilir). Mahallî idarelerin kuruluş, işleyiş ve yetkilerini belirleme yetkisi, kendilerine değil, merkezî idarenin, yani devletin bir organı olan yasama organına aittir. Mahallî idareler, kendilerine ilişkin olarak merkezî idarenin (devletin) yasama organı tarafından konulan kurallarla bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, mahallî idareler konusunda yasama yetkisi münhasıran devletin yasama organına aittir. Merkezî idarenin, yani devletin yasama organı olan TBMM, mahallî idareleri düzenleme konusunda tekel yetkisine sahiptir. Üstelik bu ilkenin Türkiye’de bir istisnası da yoktur. Zira Anayasamızın 7’nci maddesi “yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” demektedir. Dolayısıyla Türkiye’de yasama organı, mahallî idarelerin kuruluş ve işleyişine ilişkin yasama yetkisini mahallî idarelerin kendilerine devredemez; bu yetkiye münhasıran TBMM’ye aittir; doğrudan doğruya onun tarafından kullanılması gerekir.

Dolayısıyla Türkiye’de yasama yetkisinin tekelliği ilkesi mahallî idareler konusunda mutlak bir ilkedir. Yasama organı, istisnaen de olsa, mahallî idarelere yasama yetkisini devredemez.

Diğer yandan belirtmek gerekir ki, devletin yasama organının mahallî idareler üzerinde münhasır düzenleme yetkisine sahip olsa da, bu yetki, onun mahallî idareleri istediği gibi düzenleyebileceği anlamına gelmez. Zira yasama organının yaptığı kanunî düzenlemelerin Anayasaya uygun olması gerekir (Anayasa, m.11). Anayasamızın 123 ve 127’nci maddeleri başta olmak üzere Anayasamızın mahallî idarelere ve yerinden yönetime ilişkin hükümleri önemlidir. Özellikle Anayasamızın 127’nci maddenin ikinci fıkrasındaki “mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir”

şeklindeki hükmün, mahallî idareleri düzenlerken yasama organı için önemli bir sınır oluşturduğunu söylemek gerekir. Yasama organı mahallî idareleri düzenleme konusunda tekel yetkisini kullanırken “yerinden yönetim ilkesine” uygun düzenleme yapması gerekir; aksi takdirde yaptığı düzenlemeler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir.

(8)

Merkezi yönetimin idari ve mali konularda yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki gözetim ve denetimidir.

İdari Vesayet

Yerinden yönetimin sakıncalarını aşmak üzere uygulanır.

Yerinden yönetim kuruluşlarının özerkliğinin bir istisnasıdır.

Merkezi yönetimin idari ve mali konularda yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki gözetim ve denetimidir.

İdari vesayet kural olarak yapılan işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesidir.

Vesayet makamı yerinden yönetim organlarının işlemlerini değiştirmez. Onun işlemleri üzerindeki yetkileri

Onama/Onamama Uygulanmasını erteleme

İşlemler hakkında itiraz ve şikDyetleri dinlemeden ibarettir.

İdari Vesayet Türleri

1. Merkezi Yönetimin Yerel Yönetimler Üzerinde Bakan Belediye başkanı

Vali Belediye başkanı

Kaymakam Belediye başkanı

Kaymakam Muhtar

2. Ayrı Tüzel Kişiliği Olan Üst Birimin Alt Birim Üzerinde Yönetimde bütünlüğü sağlamak amaçlıdır.

Kısıtlı bir denetim mekanizmasıdır.

YÖK’ün Üniversiteler üzerindeki yetkisi

Konya Büyükşehir belediyesinin Karatay İlçe Belediye üzerindeki yetkisi

T.C. İdarî Teşkilât Şeması (Hatırlatma).-

Türkiye Cumhuriyeti idarî teşkilDtı önce merkezî idare (devlet) ve yerinden yönetim kuruluşları olmak üzere ikiye ayrılır Merkezî idare de kendi içinde başkent teşkilDtı ve taşra teşkilDtı olmak üzere ikiye ayrılır. Başkent teşkilatında Cumhurbaşkanlığı, Bakanlar Kurulu ve bakanlıklar vardır. Taşra teşkilatında iller ve ilçeler bulunmaktadır.

Cumhurbaşkanı

MADDE 1- (1) Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.

(9)

(2) Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.

(3) Cumhurbaşkanı, yetkilerinden bir kısmını gerektiğinde sınırlarını yazılı olarak belirterek astlarına devredebilir. Ancak devrettiği yetkiyi, gerek gördüğünde kendisi de doğrudan kullanabilir.

DÖRDÜNCÜ KISIM

CUMHURBAŞKANLIĞI POLİTİKA KURULLARI BİRİNCİ BÖLÜM

Kurulların Oluşumu Kuruluş

MADDE 20- (1) Cumhurbaşkanlığı bünyesinde aşağıda yer alan kurullar kurulmuştur.

a) Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu.

b) Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu.

c) Ekonomi Politikaları Kurulu.

ç) Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu.

d) Hukuk Politikaları Kurulu.

e) Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu.

f) Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu.

g) Sosyal Politikalar Kurulu.

ğ) Yerel Yönetim Politikaları Kurulu.

Yerel Yönetim Politikaları Kurulu

MADDE 31- (1) Yerel Yönetim Politikaları Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:

a) Kentleşme ve yerel yönetim alanında politika ve strateji önerileri geliştirmek,

b) Türkiye’nin toplumsal, ekonomik ve siyasal gerçekliklerine uygun olarak yerel yönetim politikalarına ilişkin strateji önerileri sunmak,

c) Göç ve iskDn konularında politika önerileri geliştirmek,

ç) Çevre, orman, su ve benzeri alanlarda koruyucu ve geliştirici politika önerileri geliştirmek, d) Türkiye’nin kültürel mirasından beslenerek kentleşme politika önerileri geliştirmek, e) Akıllı şehircilikle ilgili araştırmalar yaparak strateji önerilerinde bulunmak,

f) Boğaziçi imar uygulama programları gereği kamu yatırımlarının planlanmasına ilişkin çalışmalar yapmak,

g) Etkin bir çevre yönetiminin sağlanması için politika ve strateji önerileri geliştirmek.

(10)

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Görev

MADDE 97 – (1) Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görev ve yetkileri şunlardır:

a) Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek, Bakanlığın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak ve ilgililerin kayıtlarını tutmak,

d) MekDnsal strateji planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak suretiyle ha- zırlamak ve mahalli idarelerin plan kararlarının bu stratejilere uygunluğunu denetlemek, f) Yapı denetimi sistemini oluşturarak 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile Bakanlığa verilen görevleri yapmak ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan veya yaptırılanlar da dDhil olmak üzere yapıların can ve mal emniyeti ile mevzuata ve tekniğine uygunluk bakımından denetimini yapmak veya yaptırmak, tespit edilen aykırılık ve noksanlıkların giderilmesini istemek ve sağlamak; yapılarda enerji verimliliğini artırıcı düzenlemeleri yapmak, buna ilişkin faaliyetleri yönetmek ve izlemek; yapı malzemelerinin denetimine ve uygunluk değerlendirmesine ilişkin iş ve işlemleri yapmak, o) Mahalli idareleri ve bunların merkezi idare ile olan alaka ve münasebetlerini düzenlemek,

Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü

MADDE 100 – (1) Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri şunlardır:

a) Mahalli idarelerin iş ve işlemlerine dair mevzuatla verilen görev ve hizmetleri yapmak, takip etmek, sonuçlandırmak ve geliştirmek,

b) Mahalli idare yatırım ve hizmetlerinin kalkınma planları ile yıllık programlara uygun şekilde yapılmasını gözetmek,

c) Mahalli idarelerin geliştirilmesi amacıyla araştırmalar yapmak, istatistiki bilgileri toplamak, değerlendirmek ve yayımlamak,

ç) Mahalli idareler personelinin hizmet içi eğitimini planlamak ve uygulanmasını takip etmek, d) Mahalli idarelerin teşkilat, araç ve kadro standartlarını tespit etmek,

Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü

MADDE 106 – (1) Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri şunlardır:

(11)

a) Mahallî idarelerin altyapı sistemleri ile ilgili genel planlama, programlama, fizibilite, projelendirme, işletme, finansman ihtiyacı ve yatırım önceliklerine; teknik altyapı tesislerinin mekDnsal strateji planları ile çevre düzeni ve imar planlarına uygun olarak planlanmasına, projelendirilmesine ve yapılmasına ilişkin usul ve esaslar ile bu konulardaki her türlü etüt, proje, yapı ruhsatı ve yapı kullanma iznine ilişkin usul ve esasları belirlemek.

b) Teknik altyapı tesisleri ve altyapı birlikleri kurulması konusunda mahallî idareler arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, rehberlikte bulunmak ve teknik altyapı tesislerine ilişkin envanteri tutmak,

Türkiye’de Mahallî İdarelerin Tanımı ve Çeşitleri.- Anayasamızın 127’nci maddesine göre,

“Mahallî idareler, il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir”. Anayasamızın bu hükmünden yola çıkarak, Türk pozitif hukukuna göre mahallî idareleri şu şekilde tanımlayabiliriz:

TANIM: Mahallî idareler, il, belde ve köy gibi belli bir yerde oturanların mahallî mvşterek ihtiyaçlarını karşılamak vzere karar organları o yerde oturan seçmenler tarafından seçilen kamu tvzel kişileridir.

Bu tanıma göre Türkiye’de “il özel idaresi”, “belediye” ve “köy” olmak üzere üç tür mahallî idare olduğunu söyleyebiliriz. Normal belediyelerin yanında Türkiye’de bir de “büyükşehir belediyeleri” vardır. Keza bunlar tarafından kurulan veya bunlara bağlı olan “mahallî kamu kurumları” da vardır. Bunları da bu kısım da incelemek gerekir. Yine bunların yanında, konuyla ilgili oldukları için “mahalleleri”, “kamu kurumlarının taşra birimlerini” ve keza mahallî idareler tarafından kurulan “mahallî idare birliklerini” de sportif ve rekreatif görev ve yetkileri bakımından incelemek uygun olur.

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesinde kent konseyinin işlevleri arasında, “hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirme” bulunmaktadır.

Kent Konseyi Yönetmeliği’nde ise katılım için “yönetişim” den söz edilmektedir.

Yönetmelikte yönetişim kavramı, saydamlık, hesap verebilirlilik, katılım, çalışma uyumu, yerindenlik ve etkinlik gibi ölçütlere dayanan, çok aktörlü ve toplumsal ortaklıklara dayalı yönetim anlayışı olarak tanımlanmaktadır. Halkın kentine sahip çıkması ve kentin yönetimine katılması için hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi gerekir. Hemşehrilik bilinci, yaşanılan

(12)

kentin bütün tarihi, kültürel, fiziki, sportif ve manevi değerlerine sahip çıkmaktır. Ancak yerel yönetim geleneğimizde, hemşehrilik bilincinin yeteri kadar geliştiğini ifade etmek güçtür. Bu bilincin oluşabilmesi için kent konseyi tarafından toplum bilgilendirilmeli ve farkındalık oluşturulmalıdır. Halkın kentine sahip çıkması ve kentin yönetimine katılması için hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi gerekir. “Hemşehrilik bilinci, yaşanılan kentin bütün tarihi, kültürel, fiziki, sportif ve manevi değerlerine sahip çıkmaktır”. hemşehrilik bilincinin oluşabilmesi için kent konseyi tarafından toplum bilgilendirilmeli ve farkındalık oluşturulmalıdır. Bu şekilde kentlilik bilinci ve kentsel aidiyet geliştirilebilir. Böylece kentli, ilk önce kent yaşamına, daha sonra kent yönetimine aktif katılarak uzlaşma kültürünün yerel ölçekte geliştirmesini sağlayacaktır. Kent konseyi ve yerel yönetimlere bu konuda büyük ve önemli görevler düşmektedir. Mahalli ve müşterek nitelikteki herkes için yarı kamusal spor dallarına hizmet verebilecek alanlarda yatırım yapmak ve mahalli kümeler yerine, ulusal kümelerde müsabakalara katılan hatta profesyonel dallarda spor şubeleri bulunan ‘Belediye Spor Kulübü’nü mahalli imkDnlarla kurmak, yaşatmak, yabancı sporcu transfer ederek hemşerilerin sadece seyirci olarak spora katılmalarını sağlamak çağdaş belediyecilik anlayışı ile örtüşmemektedir. Kent konseyi, merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması ve katılımcı demokrasiyi esas alan bir oluşumdur. Kent konseyinin yapısı ve çalışma yöntemi bir kentten diğerine farklılık göstermekle birlikte, kentteki tüm paydaşları bir araya getirerek, kent yönetimine yardımcı olur ve kentin gelişimine önemli katkılar sunar. Kent konseyi, merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşehrilik hukuku çerçevesinde buluştuğu; kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı ve farklı çözümlerin geliştirildiği demokratik yapıdır (Kent Konseyi Yönetmeliği, m. 4). Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışan birimdir (5393 sayılı Belediye Kanunu, m. 76). Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma ölçütü aramamaktadır. Kanunda beldede ikamet eden “herkes”in kentin hemşehrisi olduğu ve belediyenin karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediyenin yardımlarından yararlanma hakları olduğu vurgulanmaktadır. Kentte ikamet eden ve yabancılar hukukuna tabi olan kişiler de kentin hemşehrisi olarak kabul edilmektedir. Bazı kültür öğeleri insan yaşamını oluşturmasına

(13)

karşın, yaşama ile doğrudan ilişkili değillerdir. Günlük sürüp giden yaşamanın dışında bulunur ve yaşamayı oradan etkilerler. Bunun en önemli örneklerinden biri de spordur.

Sözgelimi hiçbirimiz günlük yaşamımızda yüz metre koşmayız. Günlük yaşamımızda üç saniye koridoru, köşe vuruşu v.b. yoktur. Çünkü spor bir kültür olmasına karşın özel bir yaşamadır.

Yeni göç edenler için kent, kendisine yabancı unsurların bulunduğu, kırsal çevreyle veya geldiği yerle benzerlik göstermeyen bir mekDndır. Birey yabancısı olduğu kent ortamına uyum sağlamak, en azından yalnız kalmamak için kendisi ile aynı kültürel geçmişten gelen kişilerle iletişim kurmaya çalışır. Halkın kentine sahip çıkması ve kentin yönetimine katılması için hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi gerekir. Hemşehrilik bilinci, yaşanılan kentin bütün tarihi, kültürel, fiziki, sportif ve manevi değerlerine sahip çıkmaktır. Ancak yerel yönetim geleneğimizde, hemşehrilik bilincinin yeteri kadar geliştiğini ifade etmek güçtür. Bu bilincin oluşabilmesi için kent konseyi tarafından toplum bilgilendirilmeli ve farkındalık oluşturulmalıdır.

Türkiye’de yerel kamu hizmetlerine katılım belli başlı yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Bu yöntemler yöre halkını ilgilendiren bazı hizmet ve kararlarda referandum yoluyla vatandaşların görüşüne başvurma, yerel yönetim birimlerinin halka açık meclis toplantılarına katılması veya seçimle işbaşına gelen organların seçimine katılması, her geçen gün kullanım oranları artan teknoloji ve internet vasıtasıyla e-hizmetlere katılım, yerel hizmetlere gönüllü katılım ve kent konseyleriyle yerel hizmetlere katılımıdır.

Kent konseyi, başta kent hakkı konusunda olmak üzere oluşturdukları görüşleri, belediye meclisi tarafından dikkate alınmadığı durumlarda, kamuoyu oluşturmalı, bilimsel toplantılar yapmalı ve halkı bilgilendirmelidir. Kent konseyi, kent, kent hakkı, kent kimliği ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi konularında kent sakinlerine, seminer, panel, kurs ve diğer toplantılar düzenleyerek onları bilinçlendirmelidir. Bilinçlenen ve aktif katılımcı konuma gelen kent sakini, kentin hak ve hukukunun korunması konusunda kent yönetimini sorgulamaya ve denetlemeye başlayabilecektir.

“Yerel Gündem 21”, “Kent Meclisleri” ve “Proje Demokrasisi” gibi uygulamalar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Yerel Gündem 21, yerel yönetimlerle sivil toplumu kentin önemli konularını belirlemek üzere görüşmek, katılımcı yönetim anlayışını geliştirmek ve yaşam kalitesini iyileştirmek olarak kabul edilmektedir. Kent meclisleri ve proje demokrasilerinde

(14)

de yine aynı doğrultuda yerel halkın iştiraki ile önemli kararlar verebilme durumu yer almaktadır. Türkiye’deki yönetime katılma uygulamalarından birisi, stratejik plan uygulamalarıdır. Kamu kurumlarının hazırlayıp uygulamakla sorumlu olduğu stratejik planların hem hazırlık hem de uygulama ve denetim aşamasında vatandaşların söz sahibi olabileceği bir mekanizma getirilmiştir. Bir başka katılım şekli, halkın yerel yönetimlerin komisyon toplantılarına katılabilmeleri ve düşüncelerini açı bir şekilde sunmalarına fırsat vermeleridir. Belediye meclislerinin ya da il genel meclislerinin çok sayıda ihtisas komisyonları mevcuttur. “İhtisas komisyonları, her siyasî parti grubunun ve bağımsız üyelerin meclisteki üye sayısının meclis üye tam sayısına oranlanması suretiyle oluşturulur. İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu 10.000'in üzerindeki belediyelerde plDn ve bütçe ile imar komisyonlarının kurulması zorunludur” (m.24). Meclis gündemindeki konuların bu komisyonlarındaki görüşmelerine meclis üyelerinin dışında, çeşitli kurumlara ve kişilerin de katılabileceği kanun hükmüdür.

Türkiye’de yönetişim anlayışının gelişmesinde Avrupa Birliği’ne üyelik müzakereleri kapsamında gerçekleştirilen çalışmaların önemli bir etkisinin olduğu söylenebilir. Bu şartta bulunan ilkelerin (özellikle subsidiarity ilkesinin) Türkiye’de yerel yönetimlerle ilgili mevzuat çalışmalarına, politika oluşturma ve karar süreçlerini etkilediği görülmektedir.

Yönetişim sürecinde toplumsal alana yönelik olarak devletle birey ve devletle sivil toplum ilişkilerini olumlu yönde geliştirmeye dönük düzenlemelerin de yapıldığı görülmektedir.

Toplumun farklı kesimlerinin ya da sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek örgütlenmelerini kolaylaştırmayı amaç edinmiş bir dernekler yasasının kabul edilmiş olması bu konuda iyi bir örnektir. Bu yasa ile yönetişimin öngördüğü "gerçek nitelikli sivil toplum örgütleri" oluşturmaya yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu kanun, oldukça yaygın bulunan kamu kurum ya da kuruluşu bünyesinde oluşturulan dernek, vakıf, kooperatif, vb. örgütlerin artık kamu kurumu kimliği altında faaliyet yapamayacaklarını hükme bağlamıştır. Bu örgütlerin ancak kamu kurumlarından bağımsız oldukları takdirde kurulabilecekleri ve faaliyet yapabilecekleri öngören kanun, devlet ile diğer aktörlerin ayrılması yönünde düzenleme getirmiştir. Bunlara ilave olarak, "bilgiye erişim yasası" gibi bazı yasaların çıkarılması da yönetişim uygulamalarına örnektir. Kanun’a göre, kent konseylerinin kuruluş amacı, “kent yaşamında kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmek” için çalışmaktır. İçişleri Bakanlığı tarafından 2006 yılında çıkarılan kent

(15)

konseyleri yönetmeliğine göre, “kent konseylerinin ortak yaşam bilincinin geliştirilmesini, çok ortaklı ve çok aktörlü yönetişim anlayışının benimsenmesini sağlamak; kentin gelişme sorunlarının çözümüne yönelik uzun dönemli bir planın hazırlanması ve uygulanmasını sağlamak; kentle ilgili temel stratejiler ve faaliyetlerde tüm kenti kapsayan ortak bir aklın oluşturmasına katkıda bulunmak; sivil toplumun gelişmesine ve kurumsallaşmasına katkıda bulunmak; çocukların, gençlerin, kadınların ve engellilerin toplumsal yaşamdaki etkinliklerini arttırmak ve yerel karar alma mekanizmalarında aktif rol almalarını sağlamak gibi amaçlarla „ oluşturuldukları belirtilmiştir. Konsey, mülki amir, milletvekilleri, belediye başkanı, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, belediye meçlisi ve il genel meclis temsilcileri, muhtarlar temsilcileri siyasi parti temsilcileri, üniversite temsilcileri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, noterler, baro, kooperatifler, birlikler, konuyla ilgili dernek ve vakıf temsilcileri gibi kurum ve birimlerin temsilcilerinden oluşmaktadır. Kent Konsey’ince alınan kararlar gerçekleştirilen ilk belediye toplantısında görüşülmektedir. Fakat bu görüşme zorunluluk taşımamaktadır. Bu durum, Kent Konseylerince alınan kararların istişari bir özellik taşıdığı gerçeğini ortaya koymaktadır (Resmi Gazete,2006) Kent Konseyleri, yönetişim uygulamalarına olan katkıları bağlamında birçok eleştiriye tabi tutulmuştur. Bu eleştiriler ise demokratik yönetim anlayışı çerçevesindedir. Araştırmacılar, kent konseylerinin aşağıdan yukarıya bir yönetim modelinden uzak kaldığı, müzakereci demokrasi için gerekli ölçütleri sağlamaktan uzak olduğu ve katılımın literatürde “danışma” olarak isimlendirilen katılım türüne daha yakın olduğu, katılımcıların zaten toplumda etki ve yetki sahibi oldukları gibi birçok eleştirilerde yöneltmiştir (Demirci, 2010:42).Bu gün Kent Konseyleri, önemli konuların birlikte görüşüldüğü demokratik, akıl veren ancak zorunluluk kriterlerinden uzak, danışma niteliği gösteren bir kurum olma özelliğini devam ettirmektedir. Yönetişim uygulamalarına katkı vermesi beklenen diğer bir uygulama da 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 77. maddesinde belediye çalışmalarına gönüllü katılımını düzenlenmiş olmasıdır. Buna göre, Belediyeler sağlık, eğitim, spor, çevre, sosyal hizmetler ve yardım, kütüphane, park, trafik vb. hizmetlerin sunulmasında gönüllü katılımcılardan yararlanabilirler. Bu madde ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununa istinaden ilgili bakanlıklar tarafından çıkarılan yönetmelikle gönüllü katılım düzenlenmiştir. Bu yönetmeliğe göre, gönüllülerin katılımı ile yapılan hizmetlerden doğan sorumluluk ilgili il özel idaresi ve belediyeye ait olmak üzere kamu hizmetlerine gönüllü katılım mümkündür. Türkiye’de merkezi yönetimin yönetişim sürecine dDhil olan sivil toplum, sermaye çevresi gibi aktörlere tereddütlü yaklaşımı yönetişim uygulamalarında yaşanan sorunlardan en önemlisidir. Bir başka deyişle merkezi yönetimin bu aktörlerle ilgili güven sorunudur. Yönetişim sürecinin

(16)

itici gücünü oluşturan devletin kendi unsurlarından olmayan ancak karar süreçlerine katılması öngörülen aktörlere bakışı ve bu aktörlerle yetki paylaşımına gidilmesi merkeziyetçi devlet geleneğinin bir sonucu olarak görülebilir. Ayrıca bireylerin birbirlerine yaklaşımı da devletin diğer aktörlere yaklaşımına benzer özellikler göstermektedir (Göymen, 2004). Yerel yönetimden yerel yönetişime geçişte de benzer bir süreç yaşanmıştır. Merkezi yönetimden yeterince kaynak ve yetki almada zorlanan yerel yönetim birimleri, mevcut yetkilerini ve yönetme ayrıcalığını diğer yerel aktörlerle paylaşmada çok da istekli davranmamışlardır.

Yerel kamu hizmetlerinin yürütülmesinde en önemli rolü üstlenen belediyelerin üstlendikleri kamu hizmet çeşitliliğindeki artışlar belediyelerin bu konudaki tutumunu ortaya koymaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bölgenin en güçlü aktörü olan Rusya, 1991 sonrası bölgeye yönelik politikalarıyla etkinliğini devam ettirmektedir. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği’nin,

Konforu kısıtlayan gürültü, koku vb. -2 Konut bölgeleri dışında olmakla birlikte bu bölgelerle bağlantılı……….... Seçeneklerin bisiklet yolu değerlendirme

İlk başlarda kent kutsal konuların arkasında bir fon olarak kullanılsa da, daha sonraları kent ve kent yaşamı birçok sanatçı tarafından çalışılmıştır.. İlk kent resmi

Yönetmelik, 'kent yaşamında hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sosyal yardımlaşma, saydamlık, hesap sorma, katılım, yönetişim ve

Devlet işlerini elinden alacağı için bir oğlunu Yeniçerilere parçalat­ mağa kalkan, diğer ve son oğlunü yine ayni sebepden dolayı tahtından indirdikten

Kontrol tarafında üç vakada şiddetli ağrı yakınması,beş vakada orta şiddette, onbeş vakada hafif ağrı vardı.Dördüncü saatte steroid uygulanan taraf ile kontrol

The results revealed that poultry meat is the meat type with the highest taste value for academician veterinarians who participated in this study who are male and have a family

 Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması,