• Sonuç bulunamadı

bir enerji savaşı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "bir enerji savaşı"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ortadoğu ve Kafkasya’da hızla tırmanan savaş; bir enerji savaşı. Küresel kriz karşısında kapitalizmin ecelini bir kez daha ertelemek için bu savaşta insanlığı bir nükleer maceraya sürüklemekten kaçınmayacağı bir gerçek. Hiroşima’ya atılan atom bombası ile başlayan Soğuk Savaş döneminin ardından dünya haritası, bir kez daha nükleer hesaplarla çiziliyor ve Gazze’de yaşanan vahşet görüntüleri bir nükleer felaketin de habercisi olabilir. Savaş görüntüleri ve atılan bombalar, doğalgazımızın her an kesilebileceğinin ve ertesi gün uzayacak fatura kuyruklarının da habercisi. Yaşanan trajedilere sessiz kalamayacak kadar kriz tarafından kuşatılmış durumdayız ve insanlık için çember gittikçe daralıyor.

Kapitalizmin tarihi boyunca hiçbir sektör, enerjinin sahip olduğu ayrıcalığı tahtından indirmeyi başaramadı ve bu seferki ekonomik krize eşlik eden çok daha yapısal bir enerji krizi söz konusu. Enerjinin üretim sürecindeki etkin kullanımı, her zaman ekonomik gelişmenin ve aynı endüstriyalist bakışın sonucu olarak, kalkınmanın temel göstergesi kabul edildi. Bütün gözü karalığı bir yana kapitalist ekonomi, petrol ve doğalgaza olan bağımlılığını yenilenebilir ve temiz enerji ile ikame edebilecek bir teknolojik alternatife sahip değil. Bu nedenle enerji konusu, krizi anlamak açısından da odaklanması gereken temel başlıklardan birini oluşturuyor.

Büyü ya da Öl

Amerikan enerji devi ENRON’un iflası ile patlayan küresel ekonomik kriz, en alttakilerin daha da yoksullaşması ve iklim değişikliği başta olmak üzere ekolojik krizle birlikte derinleşiyor. İklim değişikliği konusunda yapılan uluslar arası toplantılarda indirim hedefleri mevcut büyüme oranları üzerinden hesaplanıyor. En son yayınlanan Stern Raporu ve Poznan’daki toplantılarda, ekolojik felaketlerin önüne geçmek için öngörülen bütün politikalar, ekonomik büyüme hesaplamaları ile ortaya koyuldu. Ama bütün bu hesaplar, çevre korumacı yaklaşımların algılayabileceğinin çok ötesinde, kapitalizmin tarihsel evrimi içinde “büyü ya da öl” ikilemini bir kez daha ele veriyor.

Türkiye’de de büyük sermaye gruplarının teker teker enerji sektörüne girme hedeflerini açıklamaları, termik, hidrolik ve rüzgar santrali ihaleleri furyası ve enerji sektöründeki her türlü kamu denetimin ortadan kalkması, enerji alanındaki yolsuzluklar, kapitalizmin tarihsel ve fiziksel bahsi konusunda küresel ölçekte yaşananların bir izdüşümü. Tehlikeli, pahalı, ilkel ve dışa bağımlı nükleer santrallerin üçüncüsü ve dördüncüsü konuşulmaya başlandı. Hükümet, Enerji Bakanlığı ve TAEK el ele Türkiye’yi bir nükleer cehennemine dönüştürmek üzereler.

Dünya Bankası yetkilileri tarafından mali krizin nedeni olarak teşhis edilen “toksik sermaye”, kaynağını büyük oranda enerji spekülasyonlarından sağlıyor. Akkuyu’da yapılacak nükleer santral ihalesine teklif hazırladığı açıklanan

şirketlerden sadece birinin teklif sunmasının da hükümetin nükleer santralleri hayata geçirmek konusundaki kararlılığının da sırrı bu “toksik sermaye” de. Türkiyeli nükleer karşıtları arasında santral ihalesinin yapıldığı ilk gündeki “çevrecilerin zaferi” açıklamaları, aklıselimle düşününce doğal olarak yerini sükûnete bıraktı. Ortadoğu ve Kafkaslar’daki güç dengeleri ve mali kriz, bundan sonra nükleer santraller konusunda yaşanacakların seyrini ve

zamanlamasını belirleyecek. Türkiye’nin enerji ihtiyacının %70’inin doğalgazdan karşılanması ve tamamına yakınının Rusya’dan sağlanması avantajıyla “ihale” şimdilik Ruslar’a kaldı.

Jevons Paradoksu

W.S.Jevons’un 1865 yılında “Kömür Sorunu” adlı çalışmasıyla ortaya koyduğu ve “Jevons Paradoksu” olarak bilinen görüşleri, enerji krizi etrafında dönen tartışmaların kapitalizmin tarihsel eğilimlerini göstermesi bakımından bugün de geçerliliğini koruyor. 19.yüzyılın başından beri kapitalizmin gelişmesi, sürekli artan bir enerji ihtiyacını ve farklı

doğal varlıkların enerji ihtiyacı için tüketilmesini ve buna uygun teknolojilerin seferber edilmesini de beraberinde getirdi. Buhar makinesi, elektriğin icadı, petrolün kullanılması ve nükleer teknoloji gibi yeni teknolojilerin yaratılması bu maddi ihtiyaçtan kaynaklandı. Jevons, “yakıt ekonomisi” olarak adlandırdığı kömür gibi bir doğal kaynağın

kullanımındaki etkinliğin artmasının, bu kaynağa yönelik talepte bir azalmaya değil, sadece bir artışa neden olduğunu saptamıştı. Bu da etkinliklerdeki iyileştirmelerin kapitalist sistemde genişleyen bir üretim ölçeğine neden olmasından kaynaklanmaktadır.

Britanya’nın sanayi gelişiminin ucuz kömüre dayandığını belirten Jevons, kömürün daha derindeki damarlarının çıkartılmasıyla birlikte artan maliyetinin, ekonomik durgunluk yaratacağını ileri sürüyordu. Jevons’un kömür kaynaklarının tükenmesi nedeniyle oluşacak durgunluk beklentisi, petrol ve hidroelektrik gibi ikame enerji

(2)

kaynaklarının ortaya çıkmasıyla gerçekleşmemişti. Kömürden sonra devreye sokulan petrol ve şimdi de nükleer teknolojiye rağmen yeni ve yine bir enerji krizi doğdu.

Tarihsel süreklilik içinde bakıldığında buhar makinesi geliştikçe kömüre olan talep azalmadı aksine artı. Tıpkı

soğutma teknolojisinin gelişmesinin daha çok buzdolabının üretilmesine yol açması gibi otomobil sanayinde enerjinin daha etkin kullanılması, otomobil sayısında daha fazla artışa neden oluyor. Daha az enerji tüketen buzdolabı ve klimalar ile daha az yakıtla çalışan otomobiller bir pazarlama faktörü olmanın ötesinde mevcut sistem içinde bir anlam taşımıyor. Enerjideki kapitalist teknolojik gelişmeler, her defasında sistemin enerjiye daha fazla bağımlı hale

gelmesine ve emeğin ve doğanın daha fazla talan edilmesine yol açan daha fazla enerji talebi yarattı. Açlık sorunu karşısında GDO’ların, petrole alternatif olarak sunulan biyolojik yakıtların, gıda krizini daha da derinleştirdiği gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde; rüzgâr ve güneşten elektrik elde edilmesinin de kapitalist sistemde aynı akıbete

uğrayacağı belli. Büyük baraj projeleri de kurulduğu yörelerde yok ettiği tarım alanları ve hidrolik döngüde yol açtıkları bozulma nedeniyle sermayenin elinde ekolojik açıdan zararlı projeler haline gelmektedir.

Yeşil Devrim Masalı

Obama’nın seçim kampanyasını süsleyen yeşil balonu, petrol ve enerji tekellerinin çıkarları karşısında daha başkanlık koltuğuna oturmadan patladı. Türkiyeli bazı çevreci dostlarımızın da sempatisini kazanan müstakbel başkan, Irak’taki icraatları ortada dururken şimdi de yeşil teknolojiye yapılacak yatırımlarla Amerikan rüyasını diri tutma telaşında.

Ama İsrail Gazze’de yaşayanların üzerine seyreltilmiş uranyumlu bomba yağdırırken Obama’nın yeşilciliğinin de o sırada golf oynadığı sahanın renginden ibaret kaldığını gördük.

Yeşil teknoloji, sermaye açısından büyüme hastalığına kısa vadede çözüm olacak yeni kar alanları açabilir.

Teknolojinin tarafsızlığından hareket eden bu yeşil alternatiflerin kapitalizmin elinde nasıl daha vahim ekolojik sonuçlar doğurduğunu hatırlayalım. Kapitalist sanayileşme ideolojisi, politik tercihlerin teknolojiyi yarattığını ve sonuçlarını belirlediğini kabul etmeyerek; bir yandan teknolojinin tarafsızlığını, diğer yandan da kalkınmanın ve sanayileşmenin emekçiler için fedakârca katlanılması gereken pratik bir zorunluluk olduğunu her zaman savundu.

Teknolojinin bir gelişme düzeyinden diğerine geçilmesini sağlayan nesnel bir iç mantığa sahip olduğunun ve her şeyin teknoloji tarafından belirlendiğinin propagandasını yaptı. Sömürü ve şiddet kapitalizmde her zaman bir arada olurken teknolojinin iktidar ve denetim konularında tarafsız olduğu yanılsaması yaratıldı. Analizleri daha da ayrıntılandırmak mümkün. Ama ne kadar yeşillendirilirse yeşillendirilsin sermaye yine de sermaye ve emek-sermaye çelişkisi peşimizi bırakmıyor.

Kapitalizmde seçilen teknolojiler, emeğin ücretli emek halinde ve doğal varlıkların kar ve piyasada mübadeleye olanak vermesi şeklinde daha fazla sömürülmesine olanak verdiği ölçüde gelişebilmiştir. Fabrikada işgücünün disiplin ve hiyerarşi ile organizasyonunun kendisi de bir teknoloji olmak üzere, sömürü ve şiddet kapitalizmde bir arada olmaya devam ediyor. Sermayenin aşırı merkezileşmesi, üretim sürecinin gittikçe büyüyen ölçek sorunu ve büyük enerji girdilerine olan ihtiyacı, kriz derinleştikçe var olan enerji kaynaklarını denetlemek ve büyük nükleer santral projelerini hayata geçirebilmek için merkeziyetçi ve otoriter rejimlere daha fazla ihtiyaç duyuyor. Kapitalizmde en başından beri, doğanın elementleri ile insani var oluşun maddi koşulları, birlikte ekonominin alanı içine sokuldu. Nükleer teknoloji, enerji ihtiyacını karşılaması yanında büyük miktarlarda sermaye gerektirmesi, piyasa oyunlarına elverişliliği ve nükleer silahlarla diğer enerji kaynakları üzerinde denetim sağlama olanağı yaratması açısından var olan krizde artan bir öneme sahip oluyor. Dolayısıyla nükleer teknoloji, sektördeki oransal ağırlığından bağımsız olarak sermayenin sömürü ve şiddetinin tarihsel evriminin bugün geldiği aşamayı karakterize ediyor.

Emek sömürüsü, aynı anlama gelmek üzere insanın beslenme, barınma, hava ve su gibi doğal varlık alanının da dolaysız sömürüsüdür. Sermaye, doğal varlıkları kendilerini yenileme oranlarının üzerinde talan ederken bunun

bedelini de emekçilere ödetiyor. Elektrik, doğalgaz ve su zamlarının nedeni budur. Bu yüzden iki yüz yıl önce bulunan güneş pillerinin geliştirilmemesinin nedeni, bu doğal kaynaklardan özel mülkiyete ve kara olanak tanıyacak elverişli bir teknolojinin şimdiye kadar geliştirilmemiş olmasıdır. Rüzgar ve güneş gibi doğal varlıklardan enerji üretiminin ekolojik krize çözüm bulabilmesi; herkes tarafından kullanılabilir, kolay ve yerinde denetime, kendi kendine yeterliliğe uygun teknolojilerle üretilmesiyle mümkün. İklim değişikliğine karşı mücadelede emisyon indirim hedeflerinin

mevcut büyüme oranlarını geriye çekmemek için dolaylı vergilerle yoksullara fatura edilmesinin ekolojik krize çözüm olmayacağı açık. Refah seviyesi ile kişisel enerji tüketimi ve ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile enerji tüketimi arasındaki

(3)

doğrusal orantı dikkate alındığında; nükleer teknoloji sorununun çözümü, sadece alternatif enerji kaynaklarının

geliştirilmesiyle sınırlı kalmaksızın enerjiye olan bağımlılığın gözden geçirilmesi ile elde edilebilir. Bu da ancak sınıf mücadelesi içinde kazanılabilir.

Ölen Filistinliler’in cesetlerindeki seyreltilmiş uranyum, Rusya’nın İsrail’in müdahalesinin ardından doğalgazı kesmesi ve AKP’li belediyenin Ankara’daki doğalgaz soygunu aynı ekolojik-ekonomik krizin veçheleridir. Ne sırf “ulusal kaynak” diye nükleer enerjiye karşı kömürü savunmak ne de yenilenebilir diye “rüzgar güneş bize yeter” demek tek başına enerji krizine çözüm olabilir. Teknolojiyi fetişleştirerek ve aptalca bir beklenti ile yeni bir teknolojik icatla krizden çıkılamayacağını ve krizlerin emeğin mücadelesi olmaksızın tek başına kapitalizmin sonunu getirmediğini tarihi deneyimler yeterince gösteriyor. Emperyalizmin yaşanan kriz karşısında dünya halklarına kan kusturması, Marx’ın deyimiyle; “kapitalizmin yerini daha yüksek bir toplumsal üretim durumuna bırakmasının gerekliliği hakkındaki en çarpıcı öğüttür”.

Ekolojik kriz ile ekonomik krizin birlikte yarattığı sonuçlar, sosyalistlere kelimenin en doğrudan anlamıyla, hayati bir tarihsel görev yüklüyor. Sorunu “yeşil yakalı” teknokratlara havale etmek yerine doğalgaz, su, elektrik zamları ve bunlardan alınan dolaylı vergilerle ücretlerinden kesinti yapılan, açlığa, kirli havaya, soğuğa, evsizliğe, işsizliğe ve onursuzluğa terk edilen işçilerin mücadelesini çevre hareketiyle birleştirmek gerekiyor. İnsanlığın kurtuluşu, yarattığı teknolojiyle sınırlı kalmaksızın kapitalizme karşı köklü ve radikal bir toplumsal dönüşümle sağlanabilir.

Yaşamak için DEVRİM.

Mehmet HORUŞ

Referanslar

Benzer Belgeler

Almanya’da YE’lerle elektrik üretiminde büyük yatırımlarla sağlanan atılıma ve toplam elektrik üretiminin % 40’lık bölümüne ulaşılmasına rağmen birincil

Ama ne yazık ki Türkiye hâlâ Kyoto Protokolü'nü imzalamadığı gibi, üstüne üstlük neredeyse tüm dünyanın zararlarını kabul edip vazgeçmeye ba şladığı nükleer

İnce, Karabük Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’ye gönderdiği ihtarnamede istifa gerekçesini “önümüzdeki dönemde yaşanacak bir taşkında mevcut inşaat yapılarının

Ayrıca petrol kaynakları için dünyanın ağırlıklı olarak bağımlı olduğu Ortadoğu’da, yaşanan istikrarsızlıklar, ABD’yi etkileyen kasırgalar, siyasi gerginlikler

• Ana enerji kaynağı karbonhidratlar ve lipitler olmasına karşın ATP nin yeniden sentezi için gerekli enerjinin bir bölümü oksijene gerek kalmaksızın kreatin fosfat

Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüksek seyreden yurt içi spot enerji fiyatları ile döviz bazlı garantili satışlar yapan yurt dışı santralleri sayesinde 2020

The Image based visual servoing scheme is adapted for an eye-to-hand configuration and implemented with a 6 DOF Humanoid robot; depth camera (Kinect) instead of monocular

varan verimle elektrik enerjisi üretimi, 3Faz'lı sistemlere göre % 73'leri aşan yeni, farklı AA ile iletim ve bazı durumlarda gelişen sistem sorunlarına en uygun cevap veren