• Sonuç bulunamadı

Nanotıp Doç. Dr., Doktor Sami Ulus Çocuk Hastanesi Ferda Şenel

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nanotıp Doç. Dr., Doktor Sami Ulus Çocuk Hastanesi Ferda Şenel"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Nanotıp

M ich ig an C en te r f or B io lo gi c N an ot ec hn ol og y

(2)

N

ano ölçekte işler

yapılabileceğin-den ilk bahseyapılabileceğin-den bilim insanı,

1918 yılında Amerika’da doğan

Richard Philip Feynman’dır. Feynman,

ge-ce yarısı onu arayıp Nobel Ödülü’nü

ka-zandığını haber veren gazeteciye “Bunu

sabah da söyleyebilirdiniz” diyecek

ka-dar mütevazı ve şakacı bir bilim

insanıy-dı. Feynman, 1959 yılında yaptığı

“Aşağı-da Bir Sürü Yer Var” başlıklı

konuşmasın-da, yirmi dört ciltlik Britannica

ansiklo-pedisinde yer alan tüm bilgilerin, toplu

iğ-ne başı büyüklüğünde bir alana

sığdırıla-bileceğini söylemişti. 10-100 atom

genişli-ğinde veri aktarım kablolarının,

nanomet-re büyüklükte transistorların, mikro

elekt-romotorların daha olmadığı o

zamanlar-da Feynman’ın fikirlerinin

gerçekleşme-si neredeyse olanaksız görünüyordu.

Ni-tekim nanoteknoloji alanına

katkılarıy-ka tanınan Eric Drexler’in 1980’lerin

or-tasında nanoteknolojinin olası

uygulama-larını anlattığı “Yaratma Motorları”

(Engi-nes of Creation) adlı kitabını

yayımlama-sına kadar da bu konu gündeme

gelme-mişti. Drexler atomları planlı bir şekilde

bir araya getirerek maddenin fiziksel

özel-liklerinin değiştirilebileceğini ve istenilen

özelliğe sahip moleküllerin

oluşturulabi-leceğini öngörmüştür. Örneğin elmas,

kö-mür ve grafit aynı atomlardan, karbondan

oluşur. Buna rağmen bu maddelerin

fizik-sel özellikleri birbirlerinden çok farklıdır.

Dolayısıyla atomların kristal yapı içindeki

sıralanışları düzenlenerek istenilen

özel-likte madde yapılabilir. Malzemeyi

ato-mik ölçekte kontrol ederek, örneğin

çeli-ğin dayanıklılığını iki kat artırıp

ağırlığı-nı yarıya indirmek mümkündür. Bu

özel-liklere sahip çelik uzay ve havacılık

sana-yileri tarafından talep edilir. Günümüzde

bilgisayarlar, cep telefonları, radyolar,

tıb-bi görüntüleme sistemleri, uzay araçları ve

pek çok malzeme nanoteknoloji

sayesin-de üretilmektedir.

Nanoteknolojinin en çok

kullanıldı-ğı alanlardan biri de tıptır. Hastalıkların

teşhisinden tedavisine kadar tüm

alan-larda çok yaygın olarak kullanılır.

Can-lı bir hücre nano ölçekte işlevini

sürdü-ren biyolojik bir sistemdir. Diğer bir

ba-kış açısıyla, bir hücre içinde nano

büyük-lükte parçalar olan doğal bir motor

gibi-dir. Bu doğal motor, hücre

çekirdeğinde-ki DNA’dan aldığı bilgi doğrultusunda

protein üretir. Proteinler birer nanorobot

gibi çalışarak hücre sisteminin

devamlı-lığını sağlar. Nanotıbbın amacı da bu

sis-temin işleyişini canlıya yarar sağlayacak

şekilde kontrol altına almaktır. Drexler’in

yirmi yıl önce ortaya attığı, atom ve

mo-leküllerin cinslerini ve kristal içinde

sıra-Japon bilim insanları nanoteknoloji yardımıyla 2007 yılında ilk defa yapay DNA oluşturdu. Araştırmacılar ilk olarak şeker yapısındaki (deoksiriboz) iskeleti oluşturdular. Bu iskeletin üzerine, yine yapay olarak elde edilen 4 farklı bazı yerleştirdiler. Yapay bazlar asetilen bağlarıyla deoksiriboz iskelete birleştirildi. Bu şekilde elde edilen DNA zinciri benzer şekilde oluşturulan diğer bir zincirle birleştirildiğinde, DNA’nın tipik ikili sarmal yapısı oluşturuldu.

Kaynak:

Doi, Y., Chiba, J., Morikawa, T., Inouye, M., “Artificial DNA Made Exclusively of Nonnatural C-nucleosides with Four Types of Nonnatural Bases”, Journal of the

American Chemical Society, Sayı 130, s. 8762-8, 2008.

Yapay DNA

Son yıllarda kendinden sıkça

söz ettiren bilim dallarından

biri de nanoteknolojidir.

Nanoteknoloji, maddenin

moleküler düzeyde

düzenlenmesi ve

kontrol edilmesi yoluyla

gerçekleştirilen işlemlere

verilen genel addır. Bu

teknoloji sayesinde çok

karmaşık ve büyük sorunları

kolayca çözmek mümkün

olabilir. Nano, Latince

“nanus” kelimesinden

türetilmiştir ve cüce

anlamına gelir. Nanometre,

bir metrenin milyarda biri

karşılığına gelen bir uzunluk

ölçüsüdür. Diğer bir deyişle

1 nanometre 10

-9

metredir,

bu da yan yana dizilmiş 3-5

atom kadar bir uzunluktur.

Günümüzde nanoteknoloji

yardımıyla maddeyi oluşturan

atomların diziliş biçimleri

değiştirilip çeşitli başka

biçimler verilebilir. Maddeler

nano büyüklükte farklı

davranışlar hatta olağanüstü

davranışlar gösterir. Normal

koşullarda ışığı ve elektriği

iletmeyen maddeler, nano

büyüklükte tam tersi

özellikler gösterebilir. Olağan

büyüklükteyken sert olmayan

maddeler nano büyüklükte

elmastan bile sert olabilir.

Malzemelerin nano düzeye

küçültüldüklerinde normalde

görmediğimiz yeni ve

üstün özelliklerinin ortaya

çıkması ve bu sayede hem

çok dayanıklı hem de çok

küçük ve hafif hale gelmeleri

nanoteknolojiyi ilgi odağı

haline getirmiştir.

Visual Phot

os

(3)

de, insan biyolojik sistemlerinin

molekü-ler düzeyde izlenmesi, onarılması,

yapı-landırılması ve denetlenmesi artık

müm-kün. Nanotıp son yıllarda ilaç ve aşıların

vücuda daha kolay sokulmasını

sağlaya-bilecek taşıyıcıların geliştirilmesinde de

kullanılıyor. Buna ek olarak, vücuda

da-ha iyi uyum sağlayan ve dada-ha

dayanık-lı malzemelerin üretilmesi konusundaki

çalışmalar da ilerliyor. Bu teknoloji

kulla-nılarak elde edilen yeni moleküller

saye-sinde çok dayanıklı ve hafif, suni kemik

oluşturulabiliyor. Kemiği oluşturan

hid-roksiapatit (HA) kristallerinin yeniden

yapılandırılmasıyla nano-HA kristaller

elde ediliyor. Elde edilen bu yeni kemik

sayesinde çeşitli kırıkların ve iskeletteki

yapı bozukluklarının tedavisini yapmak

mümkün olabilir. Nanoteknoloji, vücuda

daha iyi uyum sağlayan ve daha dayanıklı

materyaller üretilmesine ek olarak,

biyo-lojik moleküllere çok benzeyen veya

on-ların aynısı olan yapıon-ların

oluşturulma-sına da olanak sağlıyor. Oluşturulan

na-no maddeleri birer robot gibi kullanarak

hücre içindeki biyolojik etkinlikleri

kont-rol altına almak da mümkün.

Nanorobotlar

Hücre içindeki kimyasal olayları

kontrol etmek, hasarlı yapıları tespit

et-mek veya tamir etet-mek, gerekli

malzeme-leri hücre içine taşımak veya hücreden

çıkarmak gibi mikro ölçekteki işleri

yap-mak için çok küçük yapılara ihtiyaç

var-dır. Elimizdeki büyük malzemelerle

hüc-re içine müdahale etmek mümkün

değil-dir. Yıllar önce çevrilen bir filmde,

dok-torları taşıyan bir araç nano ölçeğe kadar

küçültülerek, kalp krizi geçiren bir

kişi-nin damarından vücudunun içine

gön-deriliyordu. Doktorların görevi, çok

kı-sa bir sürede tıkalı damarı bulup

açmak-tı. Bu yolculuk sırasında vücudun

çeşit-li hücrelerinin saldırısına uğrayan

dok-torlar birçok zorlukla karşılaşıyor, ancak

her türlü zorluğa rağmen görevlerini

Nanotıp alanındaki önemli gelişmelerden biri de

laboratu-var ortamında oluşturulan ve kırmızı kan hücrelerine benzeyen “respirosit”lerdir. Respirositler, işlev açısından, kırmızı kan hücreleri-ne yani eritrositlere benzeyen ve içlerinde oksijen taşıyan nanoro-botlardır. Çapları 1 mikron olan respirositler kan dolaşım sistemin-de rahatlıkla ilerleyebilir. Küre şeklinsistemin-de bir respirosit 18 milyar atom-dan oluşur. Elmasta olduğu gibi sıralanmış karbon atomlarınatom-dan oluşan respirositlerin içine 1000 atmosferlik basınç altında 9 milyar oksijen (O2) ve karbondioksit (CO2) atomu sığdırılabilir. Bu halleriy-le respirosithalleriy-ler birer basınçlı gaz tankına benzetihalleriy-lebilir. Respirosit vü-cuda girdikten sonra, içindeki O2 veCO2’yikontrollü olarak dışarı at-mak üzere planlanmıştır. Respirositlerin yüzeyinde gaz alış verişini sağlayan özel bir düzenek ve gaz miktarını algılayan özel algılayıcı-lar vardır. Akciğerden geçen respirositler dış ortamdaki yüksek ok-sijen ve düşük karbondioksit miktarını algılayarak içlerine O2 alır ve dışarı CO2 atarlar. Oksijenle dolan respirositler kan yoluyla dokulara

ulaştığında ise bunun tam tersi bir mekanizma işler; yani dışarıda-ki düşük oksijen miktarını algılayarak içlerindedışarıda-ki O2’yi dışarı verir, dış

ortamdaki CO2’yi içlerine alırlar. Böylece respirositler, doğal

kırmı-zı kan hücrelerinin (eritrositlerin) yaptığı görevi yapmış olur. Daha-sı, respirositler aynı hacimdeki eritrositlerden 236 kat daha fazla ok-sijen taşıyabilir. Elmas kaplı yüzeyleri sayesinde yüksek basınca da-yanabilen respirositler, bu sayede küçük bir hacim içinde çok mik-tarda gaz taşıyabilir. Yani % 50 oranında respirosit içeren 5 cm3lük

bir sıvı, 5400 cm3lük kanın taşıyabileceği kadar oksijen ve

karbondi-oksit taşıyabilir. Geliştirilme aşamasında olan bu teknoloji henüz in-sanlar üzerinde kullanılmamaktadır. Klinik kullanıma girdikten son-ra bir çok hastalığın tedavisinde yason-rar sağlayacağı düşünülmekte-dir. Bir bakıma akciğer kapasitesini arttıracak olan respirositler sa-yesinde suyun altında nefes almadan 4 saat kalmak veya 15 dakika nefes almadan çok hızlı bir tempoda koşmak mümkün olabilecektir. Respirositlerin gaz alış verişi dışarıdan gönderilen akustik sinyallerle de kontrol edilebilecektir. Bu sayede istenilen zamanda ve istenilen yerde gaz değişimi yapılması hedeflenmektedir.

Freitas, R. A., “Exploratory Design in Medical Nanotechnology: A Mechanical Artificial Red Cell”,

Artificial Cells, Blood Substitutes, and Immobilization Biotechnology, Sayı 26, s. 411-430, 1998.

Respirositler

Visual Phot

(4)

>>>

şarıyla tamamlıyorlardı. O yıllarda böyle

bir şey olanaksız görünüyordu. Ama

gü-nümüzde üretilen nanorobotlar

sayesin-de böyle görevleri gerçekleştirmek yakın

bir gelecekte mümkün olacaktır. Tabii bu

robotlar da vücudun içinde çeşitli

zor-luklarla karşılaşacaktır. Vücudun

saldırı-larından korunmaları, görev yerine

ulaş-maları ve görevlerini tam olarak

yapma-ları çok da kolay olmayacaktır.

Nanorobotlar 1-100 nanometre

bü-yüklüğünde ve birkaç farklı atomdan

olu-şur. Nanorobot yapımında en çok

kulla-nılan atom karbon atomudur. Karbon

atomları elmasta olduğu gibi

sıralandık-larında nanorobotlar çok sağlam olur.

Ek olarak hidrojen, sülfür, oksijen,

sili-kon, florin ve nitrojen atomları da

kulla-nılır. Bir nanorobotun genişliğinin, kılcal

damarın çapı olan 3 mikronu (1 mikron

= 10

-6

metre) geçmemesi gerekir.

Nano-robotlarda olması gereken bir diğer

özel-lik de dış yüzeylerinin vücut sıvılarına ve

hücrelere karşı dayanıklı olmasıdır.

Taşı-dıkları yükün etkilenmemesi için,

hücre-lerin ve vücut sıvılarının içhücre-lerine

geçme-mesi gerekir. Yani bir nanorobotun su ve

hatta hava geçirmez olması gerekir.

Kan-da veya dokularKan-da ölçüm yapmak için

gönderildiklerindeyse, ölçümü yapılacak

olan molekül, robotun içine ancak özel

bir pompa yardımıyla alınabilir.

Nanoro-botlar istenilen her şekilde

yapılabilecek-tir. Kan içerisinde rahat hareket

etmeleri-ni ve kılcal damarlardan kolay

geçmeleri-ni sağlamak için genellikle küre şeklinde

olmaları ve vücuda damar yoluyla

veril-meleri uygun olacaktır. Kan dolaşımı

sa-yesinde hızla tüm organ ve dokulara

ula-şabilirler. Tedavi amacıyla vücuda 1-2

santimetreküp sıvı içinde 10

6

-10

12

nano-robot verilebilir. Bir nanonano-robotun vücutta

karşılaşabileceği en önemli sorunlardan

biri bağışıklık sistemi hücrelerinin

saldı-rısına uğramaktır. Nanorobotları,

vücu-da giren tüm yabancı moleküllere

saldı-ran hücrelerden ve antikorlardan

koru-mak gerekir. Düzgün ve yuvarlak

yüzey-leri, küçük hacimleri ve görevlerini çok

kısa sürede yapabilme özellikleri

nanoro-botları hücre saldırılarından büyük

ölçü-de koruyacaktır. Ancak moleküler

yapısı-nı özel olarak düzenleyerek bir

nanoro-botu radara yakalanmayan bir uçağa

çe-virmek de mümkündür. Elmas

yapısın-daki karbon dış yüzey sayesinde bu

hede-fe ulaşılabilir. Vücutla kimyasal

etkileşi-me giretkileşi-meyen bu elmas robotların dış

yü-zeyleri hayli sert ve kaygandır. Neredeyse

tamamen pürüzsüz bir yüzeye sahip olan

bu elmas kaplı robotların üzerine başka

hücrelerin yapışması zordur. Tüm

önlem-lere rağmen, yine de hücrelerin

nanoro-botlara saldırma ihtimali vardır. Bu

saldı-rıyı engellemek için kısa bir süre için

ba-ğışıklık sistemini baskılayan ilaçlar

kulla-nılabilir. Nanorobotların vücutta kalış

sü-resi zaten oldukça kısadır. Görevlerini

ta-mamlayan robotlar, hücre saldırılarıyla

parçalanmadan önce vücudun boşaltım

yollarıyla yani idrarla veya dışkıyla

dışa-rı atılacaktır. Bütün bu özelliklere sahip

nanorobotların geliştirilmesi için yapılan

çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir.

Nanorobotlarla vücut dışından

ha-berleşmek ve onları kumanda etmek de

mümkün olacaktır. Frekans aralığı 1-10

MHz olan ses dalgaları sayesinde

robot-lara akustik mesajlar yollanabilir.

Nano-robot, üzerindeki özel algılayıcılar

sa-yesinde aldığı mesaja göre görevini

ta-mamlar. Bu robotlar sadece mesaj

al-makla kalmaz, mesaj da yollayabilirler.

Yollanan mesajlar da ultrasonik ses

dal-gaları şeklinde olur. Vücut dışına

yolla-nan akustik dalgalar özel ulrasonografi

cihazlarıyla algılanabilir. Nanorobotlar

sayesinde vücudun istenilen her

bölgesi-ne hatta her hücresibölgesi-ne gerekli kimyasal

maddelerin gönderilmesi

amaçlanmak-tadır. Hedefe ulaşan robot burada

için-deki kimyasal maddeyi dışarı atarak

has-talığı tedavi edecektir. Bu sayede

kimya-sal maddenin diğer organlar veya

hücre-ler üzerindeki muhtemel olumsuz

etki-leri engellenmiş olacaktır. Henüz deney

Pankreas bezindeki beta hücreleri tarafından üretilen insülin hormonunun yetersiz salgılanması şeker hastalığına yol açar. “Tip I şeker” denilen bu hastalık kan şekerinin kontrolsüz yükselmesine ve buna bağlı olarak organların hasar görmesine neden olur. Vücuda günde birkaç kez cilt altından verilen insülin hormonu halen bu hastalığın tedavisinde kullanılan en etkili yöntem. Ancak bu tedavi kan şekeri düzeylerinde ani inişlere ve çıkışlara yol açıyor. Ayrıca uygulaması da zor olabiliyor. Pankreas beta hücrelerinin nakli üzerinde de yoğun çalışmalar olmakla birlikte, bu yöntemde çok önemli zorluklarla karşılaşılıyor. Vücuda nakledilen beta hücreleri çok kısa sürede bağışıklık sistemi hücrelerinin saldırısına uğrayıp yok edilebiliyor. Boston üniversitesinden Dr. Desai’nin geliştirdiği yeni bir nanosistem sayesinde, insülin üreten hücreleri vücudun içine güvenli bir şekilde yollamak mümkün olabiliyor. Normal koşullarda kobaylardan alınan beta hücrelerinin insan vücudundaki yaşam

süresi sadece 1 dakikadır. Kobaylardan alınan bu beta hücreleri, gözenekleri 7 nm olan bir nanokapsül içine yerleştirilerek vücuda verilir. Hücreler, nanokapsül içinde insülin üretmeye devam eder. Gözenekler insülin ve şekerin geçmesine izin verir, ama 7 nm’den daha büyük olan vücut bağışıklık sistemi hücrelerinin ve bunların salgıladığı antikorların geçmesine izin vermez. Bu sayede kapsülün içindeki hücreler zarar görmeksizin insülin üretimine devam eder. Kapsülün yüzeyindeki deliklerin çapını değiştirerek insülinin istenilen bölgede dışarı çıkmasını sağlamak da mümkündür. Henüz insanlarda kullanılmayan bu kapsüller şeker hastası olan deney hayvanlarına verildiğinde tam tedavi sağlanmaktadır. Yakın bir gelecekte insanlarda da kullanılabilecek bu tedavi yönteminin şeker hastalığının çözümü olacağı düşünülmektedir.

Desai, T. A., West, T., Cohen, M., Boiarski, T., Rampersaud, A., “Nanoporous Microsystems for Islet Cell Replacement”, Advanced Drug Delivery Reviews, Sayı 56, s. 1661-73, 2004.

(5)

aşamasında olan bu robotların, ilk

ola-rak kanser tedavisinde ilaç taşıma

siste-mi olarak kullanılması planlanmaktadır.

Kanser Tedavisinde

Nanoteknoloji

Kanser tedavisindeki en büyük

kısıt-lamalardan biri, ilaçların kanser

rine etki ederken diğer sağlıklı

hücrele-re zarar vermesidir. Sadece kanser hüchücrele-re-

hücre-lerine etki edecek olan tedaviler

üzerin-de yapılan çalışmalar son yıllarda olumlu

sonuçlar vermiştir. Nanoteknoloji

kulla-nılarak geliştirilen özel taşıyıcı sistemler

sayesinde, sağlıklı hücrelere etki etmeyen

ancak kanserli hücreyi öldüren tedaviler

uygulamak artık mümkün

olabilmekte-dir. Kanser tedavisinde, kanda

kolaylık-la dokolaylık-laşan ve vücudun her tarafına ukolaylık-la-

ula-şan 10-100 nm büyüklüğünde

parçacık-lar kullanılır. Kapsül benzeri bu

parça-cıkların içine istenilen ilaç

yerleştirilebi-lir. Nanokapsüller damar yoluyla hastaya

verilir. 10 nanometreden küçük

parça-lar böbreklerden geçerken hemen dışarı

atılır, 100 nm’den büyük olanlarsa tümör

içine girmekte zorlanır. Kanser

tedavi-sinde kullanılan nanoparçacıklar

sağlık-N

anoteknolojinin ilaç yapımında kullanılması 50 yıl öncesine gider. 1965 yılında ilaç taşımak için geliştirilen yağ kesecikleri, nanoilaçların ilk örneklerinden sayılır. Daha sonraları lipozom ola-rak adlandırılan bu keseciklere yerleştirilen moleküller, dış ortam-daki sıvılardan etkilenmez. İçindeki etken maddeyi yavaş yavaş, ya-ni kontrollü olarak dışarı veren ilaçlar da ilk olarak 1976 yılında ge-liştirildi. Sonraki yıllarda, polimer kaplı nanoparçacıklar ve nanoal-gılayıcılar geliştirildi. Bu nanoparçacıklar vücuttaki moleküler deği-şiklikleri algılamak, hastalıkları teşhis etmek, ölçümler yapmak gi-bi özelliklerinin yanı sıra istenilen ilacı vücudun istenilen bölgesine taşımakta da kullanılmaktadır.

Polimer kaplı nanoparçacıklar ilaçların vücut içerisine girdik-ten sonra kontrollü olarak dışarıya verilmesini mümkün kılmakta-dır. Dış ortamın asit-baz dengesi, sıcaklığı veya belirli bir molekü-lün varlığı (örneğin şeker), ilacın nanoparçacık dışına çıkmasına yol açabilir. Kullanılan polimerin yapısına göre, ilaç istenilen ortamda veya istenilen molekülün varlığında dışarı verilebilir. Kontrollü salı-nım denilen bu işlem sayesinde ilacı uzun sürelerle, düşük dozlar-da vermek mümkündür. Böylece kullanılacak ilacın dozunu azalt-mak, yan etkilerinden kurtulmak ve hedef organda en yüksek ilaç seviyesine ulaşmak çok daha kolay olur. Sağlıklı hücrelere karşı bir tehdit oluşturan, kimyasal yapısı dış ortamdan çok çabuk etkilenen veya çözünürlüğü ve emilimi düşük olan ilaçlar nanoparçacıklar sa-yesinde vücuda daha kolay verilebilir.

Nanoparçacıkların ilaç teknolojisine getirdiği daha bir çok ye-nilik var. İki ilacın bir arada verilmesi, yani kombinasyon tedavisi de nanoparçacıklar sayesinde mümkün olabilmektedir. Bu sayede iki değişik ilaç çok düşük hacimde ve yan etkileri en aza indirgeye-rek aynı anda vücuda verilebilir. Nanoparçacıklar, vücuda girdikten sonra işaretleme yoluyla takip edilebilir ve istenilen hedefe yönelti-lebilir. Nanoparçacıkların yüzeyine, ilacın ulaşması istenilen hücre-lerin yüzey antijenhücre-lerini tanıyan özel antikorlar yerleştirilir. Dış du-varında antikor bulunan nanoparçacıklar, diğer hücreleri pas geçip hedefle temas ettiklerinde bu hücrelere bağlanırlar. Hedefe bağ-lanan nanoparçacıklar hücre içine alınır. Hücrenin içine girdikten sonra parçacığın içindeki ilaç dışarıya verilerek hedef noktada iste-nilen etki elde edilir, yani tam isabet sağlanır.

İlaç taşımak için geliştirilen diğer bir nanosistem de yağ kesecik-leridir. Lipozom denilen bu yağ kesecikleri doğal veya sentetik yağ-lardan oluşur. Yağ asitlerinin iki tabaka halinde birbirine temas etti-ği bu kesecik su geçirmezdir. İlk olarak 1995 yılında bir AIDS hasta-sında oluşan Kaposi kanserinin tedavisinde kullanılmıştır. Doksoru-bisin adlı ilaç bu yağ keseciklerinin içine yerleştirilerek vücuda ve-rilmiş, daha az ilaçla yan etkiler en aza indirilerek etkili bir tedavi uy-gulanmıştır. Bu gelişmeyi başka ilaçlar izlemiş, yine bir kanser ilacı olan daunorubisin, ağrı tedavisinde kullanılan morfin, ciddi mantar enfeksiyonlarında kullanılan amfoterisin lipozomların içine yerleş-tirilerek vücuda verilmiştir.

Tedavide ilaç ve nanoparçacık bileşimleri de kullanılmaktadır. Değişik moleküllere bağlanarak vücuda verilen, çapı 5-200 nm olan yeni taşıyıcı sistemler üzerinde çalışmalar devam etmektedir. 2005 yılında, albumin proteiniyle dekore edilmiş olan paklitaksel adlı bir ilaç meme kanserinde kullanılmaya başlanmıştır. Albuminle birleşmiş ilaç kanser hücrelerinde yoğunlaşır, albumini tanıyan ve tutan “gp60” proteini sayesinde kanser hücrelerine bağlanır. Bu sa-yede en yüksek etkiyi kanserli hücrelerde gösterir. Yapılan çalışma-lar bu nanoilacın, tek başına paklitaksel tedavisiyle karşılaştırıldı-ğında başarıyı iki kat artırdığını göstermiştir. Bu ilacı kullanan has-talarda tümör ilerlemesi yavaşlamış, yaşam süresi artmıştır.

Nanoilaçlar sayesinde ilaçlar vücudun istenilen bölgesine gönde-rilebilmektedir. Kısaca, bu teknoloji sayesinde ilaç tam olarak doğru adrese ulaşmaktadır. Adrese ulaşma sürecinde ilaca zarar gelmeme-si, özelliğini ve gücünü kaybetmemesi de sağlanmaktadır. İlacı tek bir hedefe göndermek, böylece kullanılacak dozu azaltmak ve yan etkilerden kurtulmak mümkündür. Doğru adrese gönderilen ilaçlar sadece belli bir yerde yoğunlaşır ve tedavi edici etkileri önemli ölçü-de artar. Nanoilaçlar sayesinölçü-de, diğer organlara ve hücrelere hiçbir zarar vermeden hastalıkların etkin tedavisi yapılabilecektir.

Kaynaklar

Farokhzad, O. C., Langer, R., “Nanomedicine: Developing Smarter Therapeutic and Diagnostic Modalities”, Advanced Drug Delivery Reviews, Sayı 58, s. 1456-1459, 2006. Ferrari, M., “Cancer Nanotechnology: Opportunities and Challenges”, Nature Reviews

Cancer, Sayı 5, s. 161-171, 2005.

Lensen. D., Vriezema, D. M., van Hest, J. C. “Polymeric Microcapsules for Synthetic Applications”, Macromolecular Bioscience, Sayı 8, s. 991-1005, 2008.

(6)

<<<

lı damarlardaki küçük deliklerden

dışa-rı çıkamaz, ancak geniş gözenekli damar

yapısına sahip olan kanserli dokuya

gel-diklerinde damar dışına çı

kar ve kanserli

dokunun içine girerler. Kanserli dokuy-la temas eden kapsüller “endositoz” de-nilen bir emme işlemiyle hücre içine alı-nır. Standart ilaç tedavisinde, hücre içine giren ilacın bir kısmı özel hücre içi

prote-inleri tarafından derhal dışarı atılır. Na-nokapsüller içinde hücreye alınan ilaç, bu proteinlerden korunmuş olur. Böyle-ce, ilacın etkisini göstermeden dışarı atıl-ması riski kalmaz. Hücre içerisine alınan nanokapsül içindeki ilaç, kapsül dışına çıktığında kanser hücrelerini yok eder. Böylece ilaç, sağlıklı hücreleri etkileme-den ve dış etkenlerin saldırısına uğrama-dan hedefe gönderilmiş olur. Klinik ola-rak kullanılan “lipozomal doksorubisin” nanoilaçlara örnek gösterilebilir. Kadın-larda yumurtalık kanserinde sıklıkla kul-lanılan bu ilacın özellikle kalp hücrele-ri üzehücrele-rinde olumsuz etkilehücrele-ri vardır. Özel bir su geçirmez koruyucu kılıf içine yer-leştirilen doksorubisinin ise kalbe olum-suz etkileri çok daha azdır. Son yıllarda geliştirilen ve “IT-101” olarak adlandırı-lan bir nanoparçacık kanser tedavisinde kullanılmaya başlandı. Karmaşık bir

ya-pıya sahip olan IT-101’in çapı 30 nm’dir. Kamptotesin adlı ilacı taşıyan bu nano-parçacık bozulmaya uğramadan kan do-laşımında 40 saat kalabilir. Kamptotesin vücuda tek başına verildiğindeyse kanda sadece birkaç dakika kalabilir; yani IT-101 sayesinde, kamptotesin kanser hüc-releriyle temas edecek ve onları öldüre-cek kadar zaman kazanır. IT-101 kan-serli dokuyla temas ettiğinde kamptote-sin yavaşça dışarı çıkar; ilaç dışarı çıktık-tan sonra görevini tamamlamış olan na-nokapsül küçük parçacıklara ayrılır. Bu parçacıklar hasara yol açmadan idrar yo-luyla vücuttan atılır. Yapılan klinik çalış-malarda, kamptotesin taşıyan IT-101’in, kanser ilaçlarının klasik yan etkileri olan bulantıya, kusmaya, saç dökülmesine ve ishale yol açmadığı gösterilmiştir. Kanse-ri etkin şekilde tedavi ederken kişinin ha-yat kalitesini de düşürmeyen nanoilaçlar ileride kanser tedavisinin temel taşlarını oluşturabilir.

Kaynaklar

Sajja, H. K., East, M. P., Mao, H., Wang, Y. A., Nie, S., Yang, L., “Development of Multifunctional Nanoparticles for Targeted Drug Delivery and Noninvasive Imaging of Therapeutic Effect”, Current Drug Discovery Technologies, Cilt 6, Sayı 1, s. 43-51, 2009.

Schluep, T., Hwang, J., Cheng, J., Heidel, J. D., Bartlett, D. W., Hollister, B., Davis, M. E., “Preclinical Efficacy of the Camptothecin-polymer Conjugate IT-101 in Multiple Cancer Models”, Clinical Cancer Research, Cilt 12, Sayı 5, s. 1606-1614, 2006.

Bawa, R., “NanoBiotech 2008: Exploring Global Advances in Nanomedicine”, Nanomedicine, Cilt 5, Sayı 1, s. 5-7, 2009. Rijcken, C. J., Soga, O., Hennink, W. E., van Nostrum, C. F., “Triggered Destabilisation of Polymeric Micelles and Vesicles by Changing Polymers Polarity: An Attractive Tool for Drug Delivery”,

Journal of Controlled Release, Cilt 120, Sayı 3, s. 131-48, 2007.

Nanoteknoloji sayesinde beyindeki hücreleri takip etmek mümkün olabilmektedir. Hayvanların beyninden elde edilen hücre kültürleri içine yerleştirilen bazı moleküller sayesinde, bu hücrelerin beyindeki davranışı takip edilebilir. Bu amaçla ilk olarak hücrelerin içine işaretlenmiş moleküller yerleştirilir. Manyetik bir verici görevi üstlenen demir oksitle işaretlenmiş olan dendrimer molekülleri, beyin hücre kültürlerinin içine konulduğunda kök hücreler bunları yutar. Daha sonra bu hücreler tekrar hayvanın beynine yerleştirilir. Manyetik görüntüleme sistemleri sayesinde bu hücrelerin gittiği yerler ve davranışları izlenebilmektedir. Bu yöntem sayesinde beyin hücrelerinin çalışması ve beynin yapısı daha net anlaşılacaktır. Dendrimerlerin içine yerleştirilen ilaçlar sayesinde, normal

koşullarda beyne geçmeyen ilaçlar da tedavide kullanılabilecektir. Dendrimer içindeki ilaç, beynin istenilen bölgesine gidip istenilen etkiyi yapacak ve gerçekleşen tüm süreçler manyetik görüntüleme yöntemleriyle izlenebilecektir.

Kaynak

Kraitchman, D. L., Bulte, J. W., “Imaging of Stem Cells Using MRI”, Basic Research in Cardiology, Cilt 2, Sayı 103, s.105-13, 2008.

Kök Hücrelerin

İzlenmesi

Süper manyetik özelliklere sahip demir

oksit nanoparçacıklarla kanser teşhisi yapmak mümkün olabiliyor. Bu parçacık-ların sahip olduğu üstün manyetik güç sa-yesinde tümörlü dokuların yeri tespit edi-lebilir. İlk olarak, vücutta aranan tümöre karşı geliştirilen katil hücreler veya özel antikorlar demir oksit nanoparçacıklarıy-la işaretlenir. Bu moleküller vücuda verilir. Eğer aranan tümör vücutta bulunuyorsa, işaretlenmiş antikorlar veya katil hücreler tümör yüzeyinde bulunan antijenlere

ya-pışır. Tümörlü dokuda toplanan antikor-lardaki veya katil hücrelerdeki demir ok-sit nanoparçacıklar dışarıya manyetik sin-yaller gönderir. Bu sinsin-yaller 1,5 T gücünde bir manyetik rezonans cihazı (MR) tarafın-dan algılanır. Bu sayede vücuttaki çok kü-çük bir tümör dokusu bile tespit edilebilir.

Kaynak

Neumaier, C. E., Baio, G., Ferrini, S., Corte, G., Daga, A., “MR and Iron Magnetic Nanoparticles: Imaging Opportunities in Preclinical and Translational Research”, Tumori, Sayı 94, s. 226-33, 2008.

Nanomıknatısla Kanser Teşhisi

Visual Phot

Referanslar

Benzer Belgeler

 Temas, mide ve fumigant zehiri  Memeliler için az zehirli.  Özellikle çevredeki

parçalandıkları için yerlerine sentetik olan piretroitler geliştirilmiştir... Piretrinler ve sentetik

 Temas, mide ve fumigant zehiri  Memeliler için az zehirli.  Özellikle çevredeki

parçalandıkları için yerlerine sentetik olan piretroitler geliştirilmiştir... Tip 1 Piretroitler Tip 2 Piretroitler Cyano

Dersin Amacı Hayvanlarda hücre yapısı, dokular ve organ sistemleri hakkında temel bilgiler vermek, hayvanlar alemindeki biyoçeşitlilik ve zoolojinin diğer bilim dalları

Basılı Araçlar Gazeteler Dergiler Broşür ve el kitapları Afişler ve Pankartlar Rozetler, Pullar ve Mektuplar... Gazeteler: • En çok ve en sık kullanılan kitle

Geniş kitlelere yönelik halkla ilişkiler programında televizyondan yararlanma olanağı

Bu çalışmada, sucul canlılar ve halk sağlığı için tehdit oluşturan fenolün sulardan gideriminde, düşük maliyetli bir adsorbent olarak Eucalyptus camaldulensis