• Sonuç bulunamadı

BEYKOZ DA B R HORASAN EREN : AKBABA SULTAN, TEKKE VE TÜRBES A KHORASAN EREN AKBABA SULTAN IN BEYKOZ, LODGE AND SHRINE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BEYKOZ DA B R HORASAN EREN : AKBABA SULTAN, TEKKE VE TÜRBES A KHORASAN EREN AKBABA SULTAN IN BEYKOZ, LODGE AND SHRINE"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TEKKE VE TÜRBESć

A KHORASAN EREN AKBABA SULTAN IN BEYKOZ, LODGE AND SHRINE

Fahri MADEN1

ÖZET

Horasan erenlerinden ve gazi-derviĩ zümresinin XV. yüzyÆl temsilcilerinden olan Akbaba Sultan, ćstanbul’un fethine iĩtirak etmiĩ olup asÆl adÆ Mehmed’dir. HayatÆ hak- kÆndaki bilgiler menkÆbevi bir nitelik arz et- mektedir. Bu münasebetle Akbaba Sultan, Rum AbdalÆ veya Ahi olarak da karĩÆmÆza çÆkmaktadÆr. Bugün Beykoz’a baþlÆ Akbaba köyünde Fener caddesi üzerinde bulunan Akbaba Tekkesi ve Türbesi, ćstanbul’un fethinden sonra yaptÆrÆlmÆĩ olup, on altÆncÆ yüzyÆl baĩlarÆndan itibaren Bektaĩiler tara- fÆndan mamur hale getirilerek on dokuzun- cu yüzyÆlÆn baĩlarÆna kadar ayakta tutulmuĩ- tur. 1826 yÆlÆnda Bektaĩiliþin yasaklanmasÆ ve Bektaĩi tekkelerinin kapatÆlmasÆ sÆrasÆn- da Akbaba Tekkesi’nin de faaliyetleri dur- durulmuĩtur. Bu sÆrada tekkedeki Bektaĩi derviĩleri sürgüne gönderilirken geride ka- lan Akbaba Türbesi’nin idaresi Nakĩibendi tarikatÆna devredilmiĩtir. Daha sonra tekke

1 Yrd. Doç. Dr., Kastamonu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.

tekrar Nakĩi ĩeyhlerinden BuharalÆ Abdül- hakim Efendi (ö.1888) tarafÆndan canlandÆ- rÆlmÆĩtÆr. Böylece Nakĩi tekkesi olarak faali- yetlerini devam ettiren Akbaba Tekkesi’nde 1925 yÆlÆnda tüm tekke ve türbelerin ka- patÆlmasÆ sÆrasÆnda HafÆz Ahmed Mansur Mükerrem Efendi postniĩin bulunuyordu.

Bu çalÆĩmada bir Horasan ereni olan Akba- ba Sultan hakkÆnda kÆsaca bilgi verildikten sonra Akbaba Tekkesi ve Türbesi’nin tarihi geliĩimi ele alÆnacaktÆr.

Anahtar Kelimeler: Beykoz, Bektaĩilik, Akbaba Sultan, Tekke, Türbe.

ABSTRACT

Khorasan Dervishes and class of gazi- dervish, with representatives of the Akbaba Sultan in XV. Century, had participated in the conquest of Istanbul. The original name of the Akbaba Sultan was Mehmed. Infor- mation about the life and character is a mys- tery. In this connection, he also seen as the Rum Abdal or Ahi. The Akbaba lodge and shrine in the village of Akbaba, Beykoz, was constructed after the conquest of Istanbul. It became prosperous and kept alive by Bek-

(2)

tashis up until the early ninteenth century.

1826 witnessed the prohibition of Bektashi belief and the closure of Bektashi lodges.

The activities of Akbaba lodge was stopped.

Meanwhile, Bektashi dervishes were ex- iled and the remaining administration of Akbaba shrine was been transferred to the Naqshbandi sect. Later, the shrine was con- tolled by Nakhsi sheiks, more speciſ cally by Bukhara Abdulhakim Efendi (d.1888). Thus, maintaining its activities as Nakhsi lodge, Akbaba lodge, in 1925, during the closure of all lodges and shrines, was the postnisin Haſ z Ahmed Mansur Mükerrem Efendi. In this study, after examining the Horasan eren Akbaba Sultan., we will explore the histori- cal developments of the Akbaba lodge and tomb.

Key Words: Beykoz, Bektashism, Ak- baba Sultan, Dervish Lodge, Tomb.

GćRćĨ

Akbaba Sultan, Gaziyan-Æ Rum olarak adlandÆrÆlan Rum AbdallarÆndan ve Ahi- lerden, yani gazi-derviĩ zümresinin XV.

yüzyÆldaki temsilcilerindendir. AsÆl adÆ Mehmed Efendi olup “AkabalÆ” lakabÆyla da anÆlan Akbaba Sultan’Æn hayatÆ hakkÆn- da menkÆbevi bilgiler mevcuttur.2 Rivayete göre Fatih Sultan Mehmed’in ordusuna ka-

2 Akbaba adÆyla anÆlan bir baĩka mezar (yatÆr) Alanya’da bulunuyordu. 1930’larda ziyaret edilen, fakat daha sonra önce demir parmaklÆklarÆ sökülen yatÆrdan günümüze hiçbir ĩey kalmamÆĩtÆr.

tÆlmak ve Hz. Peygamber’in övgüsüne layÆk olabilmek için Buhara’dan kalkÆp binlerce kilometreyi yürüyerek ćstanbul’a gelmiĩ, ćstanbul kuĩatmasÆna katÆlÆp ĩehrin fethedi- leceþini müjdelemiĩtir. Kuĩatma sÆrasÆnda bir gün Fatih’i çok düĩünceli bir halde gö- rüp rüyasÆnda ćstanbul’un fethedileceþi ha- berinin verildiþini ona bildirmiĩtir. Fethin ardÆndan Fatih onun alim bir zat olduþunu anlayÆp danÆĩmanÆ, yardÆmcÆsÆ yapmÆĩ ve ondan ders almÆĩtÆr. Daha sonra padiĩahÆn izniyle Beykoz topraklarÆna yerleĩip ilmi ile insanlarÆ aydÆnlatmaya, onlara hizmet edip yol göstermeye baĩlamÆĩtÆr. Bu arada dev- let tarafÆndan ihsan edilen arazide tekkesini kurmuĩ, ardÆndan zaman içinde bölge tek- kenin adÆnÆ taĩÆyan bir köy haline gelmiĩtir (Tanman, 1993: 153; Koçu, 1958: 504; Kala- fat, 1999: 522).

Akbaba Sultan Tekkesi

XV. yüzyÆlda Akbaba Sultan tarafÆn- dan kurulan tekke, XVI. yüzyÆlÆn baĩlarÆn- dan itibaren, Akbaba Sultan’Æn hatÆrasÆna ve kurduþu tekkeye Bektaĩilerin sahip çÆkmasÆyla bir Bektaĩi tekkesine dönüĩ- müĩtür. Sözü edilen dönemde HacÆ Bektaĩ Veli Tekkesi’ne baþlanan Akbaba Tekkesi ćstanbul’un çevresindeki diþer Bektaĩi tek- keleri gibi ĩehrin gürültüsünden ve halkÆn dedikodusundan uzak, asude ve havadar bir ortamda yer almaktaydÆ. Nitekim zengin bir bitki örtüsüyle ve lezzetli sularla çevrili olan Akbaba köyü zamanla Akbaba Tekke ve Türbesi sayesinde ćstanbul’un en gözde mesirelerinden birisi haline gelmiĩti. “Ana- dolu ve Rumeli’deki birçok “yatÆrlÆ mesire-

(3)

de” olduþu gibi, burada da halkÆn sevgisini kazanmÆĩ ve kolektif hafÆzada yer etmiĩ bir velinin gömülü olmasÆ, dinlenme ve eþlen- cenin yanÆ sÆra, ziyaretlere mistik bir boyut katmaktaydÆ” (Tanman, 1993: 153-154).

Evliya Çelebi hangi tarikata mensup olduþunu belirtmediþi Akbaba Sultan Tekkesi’nin XVII. yüzyÆlda derviĩlerin meks ve sohbet ettikleri gayet bakÆmlÆ ve abâdan bir tekke olduþunu bildirmektedir. AyrÆ- ca o dönemde Akbaba Sultan’Æn mezarÆ bir ziyaretgâh idi. Yine tekkenin bulunduþu Akbaba köyü, kiraz ve kestane aþaçlarÆndan oluĩan bir mesire yeriydi (Evliya Çelebi, 1996-I: 209). Bununla birlikte XVIII. yüzyÆla gelindiþinde bir mesire yeri olarak da yaz- kÆĩ yÆlÆn her vakti misaſ ri eksik olmayan Akbaba Tekke ve Türbesi tam teĩekküllü bir kurum durumuna gelmiĩti (Tanman, 1993:

153-154).

Bektaĩiliþin YasaklanmasÆ (1826) ve Akbaba Tekkesi

XIX. yüzyÆlÆn baĩlarÆna kadar bir Bektaĩi tekkesi olarak faaliyetlerini sürdüren Akba- ba Tekkesi 1826 yÆlÆnda kapatÆldÆ.3 Bu tarih- te Yeniçeri OcaþÆ ile birlikte Bektaĩiliþin de yasaklanmasÆ söz konusu olmuĩtu. Tekkele- rin kapatÆlmasÆ ve içlerinde bulunan Bektaĩi derviĩlerinin sürgün edilmesi hadisesinden tüm ĩiddetiyle Akbaba Tekkesi de etkilen- miĩti.

3 “Yedikule, Eyüp, RumelihisarÆ ve Üsküdar taraƀ a- rÆnda olup bundan akdem hedm olunan Bektaĩi tek- yelerinin keyſ yetleri bi’t-tahkîk…” BOA, MAD, 9731, s. 406; MAD, 9776, s. 338-339.

ĨeyhülislamlÆktan görevlendirilen me- murlar tarafÆndan kapatÆlarak yÆktÆrÆlan Ak- baba Tekkesi uzun yÆllar sürecek olan bir sessizliþe bürünmüĩtü. YüzyÆllar içinde bir- takÆm onarÆmlar ve deþiĩimler geçirerek XIX.

yüzyÆla ulaĩan tekke binasÆ bu arada tahribe uþrayÆp kullanÆlamaz hale gelmiĩti. Tekke binasÆ tahrip edilmekle birlikte Akbaba Sul- tan Türbesi bÆrakÆlmÆĩ, Bektaĩi derviĩleri bu- radan uzaklaĩtÆrÆlarak türbenin idaresi Nak- ĩi tarikatÆna devredilmiĩti (Tanman, 1993:

154). Bir zamanlar canlÆ bir Bektaĩi merkezi olan, yaz-kÆĩ misaſ ri eksik olmayan (Koçu, 1958: 504) Akbaba Tekkesi’nin derviĩleri ve son postniĩininin akÆbetine iliĩkin kesin bil- gi bulunmamaktadÆr. Muhtemelen Kayseri, Hadim, Birgi vs. gibi Anadolu’nun ilmiye mensuplarÆnÆn yoþun olduþu (makarr-Æ ule- ma merkezlerinden birine sürgün edilmiĩ- lerdi (Küçük, 2010; 10).

1826 SonrasÆ Akbaba Tekke ve Türbesi

XIX. yüzyÆlda Üsküdar’a baþlÆ KandÆ- ra nahiyesi içerisinde yer aldÆþÆ anlaĩÆlan (VGMA, Defter nr. 902, vr. 194) Akbaba Tek- kesi eski parlaklÆþÆnÆ kaybetmiĩ, tekkedeki gerilemeye paralel olarak çevresindeki köy de küçülüp nüfusu azalmÆĩtÆ. Ayakta kalan Akbaba Türbesi Nakĩi tarikatÆna devredil- miĩti. AyrÆca Akbaba Türbesi buradaki cami ile birlikte Canfeda Hatun vakfÆnÆn kapsa- mÆna alÆnmÆĩ, 1837’de Akbaba Türbesi vak- fÆnÆn zayi olan zaviyedar beratÆ yenilenmiĩti (BOA, C. EV, 36/1759). AralÆk 1857 tarihin- de burada türbedar olarak Nakĩi tarikatÆn-

(4)

dan Periĩan Baba bulunuyordu. Bu tarihte kendisine seyahat edeceþi mahallerdeki pis- koposlara gösterilmek üzere tavsiyenâme verilmiĩti. Mustafa Reĩid Paĩa tarafÆndan verilen bu tavsiyenâmede Bektaĩi ĩeyhi Pe- riĩan Baba’nÆn da Nakĩibendi tarikatÆna baþ- lÆ olduþu vurgulanarak Akbaba Tekkesi’nin türbedarÆ olduþu ifade edilmekteydi (BOA, A. MKT. UM, 299/49; BOA, HR. MKT, 220/13).4 Bu durum dolaylÆ olarak Akbaba Tekkesi’nin Abdülmecid zamanÆnda Nakĩi- lik adÆ altÆnda “icrâ-yÆ faaliyet” ettiþini gös- termektedir.

Tekke 1875-1888 yÆllarÆ arasÆnda Nakĩi ĩeyhlerinden BuharalÆ Abdülhakim Efendi (ö.1888) tarafÆndan canlandÆrÆlmÆĩtÆ. II. Ab- dülhamid devrinin baĩlarÆnda Buhara’dan ćstanbul’a gelen Abdülhakim Efendi, ćs- tanbul merkez kumandanÆ olan hemĩehri- si Abdülkadir Paĩa’nÆn delaletiyle münhal bir tekke için baĩvurmuĩ, yapÆlan soruĩtur- mayla Akbaba Tekkesi meĩihatinin münhal bulunduþu, zaviyedar görünen Süleyman oþlu Mehmed’in uzun süredir gaip olduþu anlaĩÆlmÆĩ ve Abdülhakim Efendi 29 Ey- lül 1875 tarihinde bu makama getirilmiĩti (VGMA, Defter nr. 902, vr. 194). Ancak Ak- baba Tekkesi çok harap bir durumdaydÆ. Bu münasebetle Abdülhakim Efendi, Abdül-

4 “Tarîkat-Æ aliyye-i Nakĩibendiyyeden Beykoz’da Akbaba tekkesi türbedârlarÆndan Periĩan Baba li- ecli’s-seyaha bu gün ol tarafa azimet etmiĩ ve kendisi ĩâyân-Æ atufet ve ihtirâm zevâttan bulunmuĩ olmaþ- la mümaileyhden vuku‘ bulacak umur-i hususâtÆnda her türlü muavenet ve teshilât-Æ mukteziyyenin ve hakkÆnda dahi hürmet ve riayet-i lâyÆkanÆn ifasÆ husu- su” A. MKT. UM 299/49.

kadir Paĩa’nÆn yardÆmlarÆyla harap durum- daki tekkeyi tamir ettirmiĩti (BOA, ć. DH, 979/77333; Tanman, 1993: 154). Bu tamirat sÆrasÆnda tekkeye iki odalÆ ĩeyh meĩrutasÆ da ilave edilmiĩtir. Tekke ve meĩruta tek kat üzerine olup ayrÆ kapÆlara sahipti. Buna göre meĩrutaya sokak kapÆsÆndan, tekkeye ise bahçe tarafÆndaki kapÆdan girilmekteydi (Akbaba Tekkesi, 1982: 517).

1826 sonrasÆ Akbaba Tekkesi Nakĩi olarak varlÆþÆnÆ devam ettirmiĩti. Nitekim dönemin tekke listeleri burayÆ Nakĩi ola- rak göstermektedir. Mecmua-i Tekâyâ’ya göre Akbaba Tekkesi ayin günü Perĩembe olan bir Nakĩi tekkesidir (BandÆrmalÆzâde, 1307: 13). Yine Yeĩilzâde Mehmed Salih’in Rehber-i Tekâyâ’ya göre de Nakĩi adÆ altÆn- da faaliyetlerini sürdüren Akbaba Tekkesi mamur bir haldeydi (Galitekin, 2003: 248).

Ĩehsuvaroþlu’nun listesinde de tekke Nak- ĩi olarak geçmektedir (Ĩehsuvaroþlu, 2005:

268).

Akbaba Tekkesi’nin bulunduþu bölgeye Canfeda Hatun tarafÆndan XVII. yüzyÆl baĩ- larÆnda bir de cami yaptÆrÆlmÆĩtÆ. 1830 yÆlÆnda bu caminin hitabet görevine Mehmed Halife getirilmiĩti (BOA, HAT, 1581/56). Bununla birlikte tekkenin Abdülhakim Efendi tara- fÆndan yeniden ihya edildiþi sÆrada burada mevcut olan Akbaba (Canfeda Hatun) camii 1885-1886 tarihinde tamirden geçirilmiĩti (BOA, ć. ĨD, 77/4511). Bunu 1896-1897’deki bir diþer tamir izlemiĩti (BOA, ĨD, 139/19;

BOA, ć.EV, 15/1314 Ca 15; BOA, BEO, 859/64352). Tekkeden yüz metre kadar yu- karÆda olan ve Harem-i Hümayun kethüdasÆ

(5)

Canfeda Hatun tarafÆndan inĩa ettirilen bu caminin ahĩap minaresi 1953 yÆlÆnda köy- lülerin öncülüþünde tuþlaya çevrilmiĩ, bu arada muhtemelen cami de tamirden geçi- rilmiĩti (Akbaba Tekkesi, 1982: 517).

Abdülhakim Efendi’nin vefatÆndan sonra tekke zaviyedarlÆþÆna önce Mehmed Salih Efendi getirilmiĩti (VGMA, Defter nr.

902, vr. 194). Daha sonra ise HafÆz Ahmed Mansur Mükerrem Efendi geçmiĩ ve tüm tekkelerin kapatÆldÆþÆ 1925 yÆlÆna kadar tek- kenin postniĩini olarak görev yapmÆĩtÆ (Tan- man, 1993: 154). VakÆƀ ar Genel Müdürlüþü arĩivindeki Tekâyâ ve Zevâya Defterinde de tekkenin son ĩeyhi olarak Ahmed Mükerrem Efendi gösterilmektedir (VGMA, Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, nr. 109, vr. 13).

Ahmed Mükerrem Efendi tekke ĩeyhliþi ile birlikte Canfeda camiinde 61 yÆl imam- lÆk yapmÆĩ, Kurtuluĩ SavaĩÆ sÆrasÆndaki hiz- metlerinden dolayÆ ćstiklal MadalyasÆ almÆĩ, 1960 yÆlÆnda vefatÆ üzerine cami haziresine defnedilmiĩti. Bu zatÆn dördü kÆz, altÆsÆ er- kek on çocuþu olmuĩtu (Akbaba Tekkesi, 1982: 517).

Bugün Beykoz ilçesine baþlÆ Akbaba köyünün Fener caddesi üzerinde 253 nu- marada kayÆtlÆ bulunan Akbaba Tekkesi’nin ilk yapÆsÆ hakkÆnda bilgi bulunmamaktadÆr.

1980’lerde hala ayakta bulunan tekke bina- sÆ ise sade bir yapÆdaydÆ (Resim 1). “Kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ve dÆĩ görü- nüĩüyle sÆradan bir ahĩap konutu andÆran tek katlÆ ahĩap yapÆ ufak bir tevhidhâne ile iki odalÆ bir harem bölümünden ibaret- ti. Dikdörtgen pencerelerin aydÆnlattÆþÆ bu

mekanlardan tevhidhânenin giriĩi bahçe yönünde, hareminki ise cadde üzerindeydi.

1980’lerde tekkenin harem bölümünde Ak- baba (Canfeda Hatun) camiinin imamÆ olan, son ĩeyhin oþlu oturmakta ve kullanÆlma- yan tevhidhâne yarÆ yÆkÆk durumda bulun- maktaydÆ.” (Tanman, 1993: 154). Ahĩap olan tekke binasÆnÆn mülkiyeti vakÆƀ ara aitti. Son ĩeyhin oþullarÆndan Canfeda camii müezzi- ni Abdülhakim Yavrutürk burayÆ ev olarak kullanmakta ve vakÆƀ ara kira ödemekteydi (Akbaba Tekkesi, 1982: 517).

Son yÆllarda tekke çok harap haldeydi.

Penceresinden içeri bakÆldÆþÆnda tavanÆn yarÆ yarÆya çökmüĩ olduþu görülmekteydi.

Tevhidhâne mekanÆ oldukça küçük olan tek- kenin ĩeyh meĩrutasÆnÆn tekkenin önündeki sundurmaya açÆlan ikinci bir kapÆsÆ daha mevcuttu. AyrÆca tekkenin geniĩ bir bahçesi olup burasÆ ceviz, kestane ve elma aþaçlarÆ ile doluydu. Canfeda Hatun camiinin ha- ziresinde BuharalÆ Abdülhakim Efendi’nin ve kÆzÆ ćsmet HanÆm’Æn mezar taĩlarÆ bulun- maktaydÆ. Bu mezar taĩlarÆnda “Cennete can attÆ Abdülhakim Efendi (1306)” ve “Fir- devsi bu Hadice ćsmet makam kÆldÆ (1325)”

ifadeleri yer almaktaydÆ (Akbaba Tekkesi, 1982: 517).

Akbaba Tekkesi’nden günümüze kalan bir baĩka hatÆra Akbaba Sultan Türbesi’dir.

Ancak burasÆ türbeden ziyade bir mezar ĩek- lindedir. Zira dört duvarla çevrili mezarÆn üzeri açÆk olup mimari bir özelliþi yoktur.

YalnÆz etrafÆ demir parmaklÆklarla çevrilidir.

AyrÆca mezar normal boyutlardan uzun ya- pÆlmÆĩtÆr. MezarÆn uzun yapÆlmasÆnÆn sebebi

(6)

BizanslÆlardan kültürel iktibas ihtimalidir.

BizanslÆlar kutsal gördükleri kiĩilerin me- zarlarÆnÆ uzun yapmaktadÆr. Onlardan et- kilenen Türkler de kendi evliyalarÆnÆn daha aĩaþÆ bir mertebede olmadÆþÆnÆ göstermek

için mezarlarÆ uzun yapmÆĩtÆr (Altan, 2007:

38). Akbaba Türbesi günümüzde Ramazan aylarÆnda ziyaretçi akÆnÆna uþramaktadÆr.

YÆllÆk ziyaretçi sayÆsÆ yüz binlerle ifade edil- mektedir (Kalafat, 1999: 522).

EKLER

Resim 1. Akbaba Tekkesi (1983) (Tanman, 1993: 153)

Resim 2. Akbaba Türbesi’nin Günümüzdeki Hali

(7)

Resim 3. Akbaba (Canfeda KadÆn) Camisinin Günümüzdeki Hali

Belge 1. Akbaba Sultan Tekkesi ZaviyedarlÆþÆna BuharalÆzâde Abdülhakim Efendi’nin Tevcihine Dair Arĩiv Belgesi (VGMA, Defter nr. 902, vr. 194)

(8)

KAYNAKÇA A. Arĩiv Belgeleri

BOA, A. MKT. UM, 299/49.

BOA, BEO, 859/64352.

BOA, C. EV, 36/1759.

BOA, HAT, 1581/56.

BOA, HR. MKT, 220/13.

BOA, ć. DH, 979/77333.

BOA, ć. EV, 15/1314 Ca 15.

BOA, ć. ĨD, 77/4511.

BOA, MAD, 9731, s. 406.

BOA, MAD, 9776, s. 338-339.

BOA, ĨD, 139/19.

VGMA, Defter nr. 902, vr. 194.

VGMA, Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, nr. 109, vr. 13.

B. Kaynak Eserler ve AraĩtÆrmalar

“Akbaba Tekkesi”. (1982) ćstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, I. ćstanbul. 516-518.

ALTAN, Asiye. (2007). Beykoz Yûĩa Türbesi BaþlamÆnda Türbe Ziyaretlerinin Psiko- Sosyal Yönden ćncelenmesi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

BasÆlmamÆĩ Yüksek Lisans Tezi. ćstanbul.

BandÆrmalÆzâde Seyyid Ahmed Münib Üsküdari. (1307). Mecmua-i Tekâyâ.

ćstanbul.

Evliya Çelebi b. Derviĩ Mehmed ZÆllî. (1996).

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, I. Haz: O.Ĩ.

Gökyay. ćstanbul.

GALćTEKćN, Ahmed Nezih. (2003). OsmanlÆ KaynaklarÆna Göre ćstanbul Câmi, Tekke, Medrese, Mektep, Türbe, Hamam, Kütüphane, Matbaa, Mahalle ve Selatin ćmaretleri. ćstanbul.

KALAFAT, Yaĩar. (1999). “Diyanet ćĩleri BaĩkanlÆþÆ Arĩivine Göre Horasan Eri Olarak Bilinen Anadolu YatÆrlarÆ-I”.

Ankara Üniversitesi ćlahiyat Fakültesi Dergisi. 40. 511-525.

KOÇU, R. Ekrem. (1958). “Akbaba Köyü”.

ćstanbul Ansiklopedisi, I. 504.

KÜÇÜK, Murat. (2000). “Beykoz’da Yitik Bir Bektaĩi DergahÆ Akbaba”. Cem. 103. 10- 11.

ĨEHSUVAROýLU, Halûk. (2005). AsÆrlar Boyunca ćstanbul. ćstanbul.

TANMAN, M. Baha. (1993). “Akbaba Tekkesi”. Dünden Bugüne ćstanbul Ansiklopedisi, I. 153-154.

(9)

ESERćNDE ALEVćLćK KURGUSU

THE CONSTRUCTION OF ALEVćSM IN THE NOVEL “BćR SES BÖLER GECEYć” OF AHMET ÜMćT

Murat Cem DEMćR1

ÖZET

Gecenin bir vakti, mahkeme kurulur, ĩikâyetler dinlenip yargÆlama yapÆlÆr. Ya- ĩanÆlan her ĩey bir düzen ve uyum içinde gerçekleĩir. OlayÆn gerçekleĩtiþi yer bir Ale- vi köyü, yaĩanÆlan ise Alevi töresidir. Bu çalÆĩmada Ahmet Ümit’in eserinde yazÆya dökülen Alevilik, hukuk sosyolojisinin ve antropolojisinin kategorileri ile özetlenmeye çalÆĩÆlÆp, geleneþin romanda temsil biçimleri analiz edilecektir.

Anahtar Kelimeler: Alevilik, Dar, Düĩ- künlük, Görgü Cemi, Hukuk.

ABSTRACT

In the middle of the night a court is es- tablished, the complaints are heard and a judgment is made. Everything happens in order and harmony. Where this takes place is an Alevi village and this event is Alevi tradition. In this study, Ahmet Umit’s novel

1 Yrd. Doç. Dr., Tunceli Üniversitesi, Edebiyat Fakül- tesi, Sosyoloji Bölümü.

will be studied and summarised in terms of law, sociology, and anthropology and how they are represented in the novel.

Key Words: Alevism, Dar, Excommuni- cation, Görgü Cemi, Law

GćRćĨ

Kitaba ve Mekâna Dair

Ahmet Ümit’in dar kurumunu ve düĩ- künlüþü konu alan bu kÆsa romanÆ (öyküsü)2 ilk olarak 1994 yÆlÆnda yayÆmlanmÆĩ olup, ĩu an 18. baskÆya ulaĩmÆĩtÆr. YapÆtÆn, yazar ta- rafÆndan anne ve babasÆna armaþan edilmesi büyük bir ihtimalle eseri onun için ayrÆcalÆklÆ bir konuma sokar. Ancak, öykünün yazarÆn kiĩisel tarihiyle nasÆl iliĩkilendiþi konusun- da net bir bilgiye sahip olmadÆþÆm için bu konuya deþinmeyeceþim. YazarÆn, kitap ile ilgili kamuoyuna verdiþi bilgilerin büyük

2 Ahmet Ümit yapÆtÆnÆ roman olarak dile getirirken, eser kanÆmÆzca hikâye kategorisi içerisinde düĩünül- melidir. Gerek kiĩi ve olay azlÆþÆ, gerekse sÆnÆrlandÆrÆl- mÆĩ mekân böyle bir tanÆmlamayÆ uygun görmemize neden oldu. Benzer bir yorumu Erol ÜyepazarcÆ da (2008: 399) yapmÆĩtÆr.

(10)

çoþunluþu, eserin sinemaya uyarlanma sü- recine tekabül eder. Ersan Arsever’in yönet- menliþini yaptÆþÆ ſ lm ćstanbul ve Tokat’Æn Zile ilçesinde çekilmiĩ, 23 Mart 2012 tarihin- de de vizyona girmiĩtir. Habertürk kanalÆn- da düzenlenen programda,3 Ahmet Ümit’in ſ lm ve eserin edebi ve felseſ arka planÆ hak- kÆnda söylediklerini ĩöyle özetleyebiliriz:

“RomanÆn türü politik gerilim, ele aldÆþÆ konu ise inanç ile insan arasÆndaki iliĩkidir.

Öykünün bize sorduþu temel soru, ‘ćnanç olmadan yaĩayabilir miyiz ya da sadece inanca baþlÆ kalarak yaĩayabilir miyiz?’ Bu soruya vesile olan ise Anadolu’nun kadim kültürlerinden birisi olan Aleviliktir.”

Romanda olayÆn geçtiþi yer Tokat iline 95 km, Zile ilçesine 28 km uzaklÆktaki KarĩÆ- pÆnar köyüdür (Ümit, 2004: 18). Köyde, Hub- yar Sultan OcaþÆ’na baþlÆ Türkmen- Aleviler yaĩar. Köy halkÆ OþuzlarÆn Bozok kolunun Beydili boyuna baþlÆdÆr ve BeydiliSÆraç Türk- menleri olarak da anÆlÆrlar. Köyün koruluk- larÆnda Hubyar OcaþÆ’nÆn önderlerinden biri olan Veli Baba Sultan’Æn aile fertlerinden bazÆlarÆnÆn yattÆþÆ düĩünülmektedir. Kena- noþlu (2002), Hubyar OcaþÆ’nÆ 3. kuruluĩ evresi ile 2. ve 3. dönem arasÆndaki çok baĩ- lÆlÆk (karÆĩÆklÆk) olmak üzere bir ara dönem- de inceler. Kronolojide 3. kuruluĩ evresi, ocaþÆn Anĩa BacÆlÆlar’dan ayrÆldÆþÆ dönem- dir. Bu olay Alevi tarihinde, ocaklar arasÆ ve içi iktidar mücadelelerine önemli bir örnek

3 http://www.facebook.com/video/video.php?v=

10150613825032210 , eriĩim tarihi: 17.10.2012.

oluĩturur.4 Köyün bulunduþu bölgedeki Alevilere, Anĩa BacÆlÆlar da denir. Bu köy- de hala cemler yapÆlmakta ve inanç canlÆ bir ĩekilde varlÆþÆnÆ sürdürmektedir. Bu maka- le kitabÆn Alevilik kurgusu ve görgü cemini ele alÆĩ biçimine deþinecektir. Makale edebi bir eleĩtiriye odaklanmaz. AsÆl amacÆ kitabÆn sunduþu örneklerin gelenekteki karĩÆlÆþÆnÆ bulmak ve geleneþin içinde yaĩanÆlanlarÆ (ki bunlar önemli dönüĩüm dinamikleridir) analiz etmektir.

Alevilik Kurgusu ve Görgü Cemine Dair

Görgü cemi, Alevi ayinleri ile ilgili hi- yerarĩisinin en üst katmanÆnda yer alÆr.

Genellikle perĩembeyi cumaya baþlayan akĩam yapÆlan görgü, yol kardeĩlerinin sor- guya çekildiþi, yÆlÆn muhasebesinin çÆkarÆl- dÆþÆ andÆr. Alevi inancÆna göre görgü, “Hz.

Muhammed’in ‘ölmeden önce ölün, mahĩer olmadan hesabÆnÆzÆ görün’ buyruþuna da- yanÆr” (Bozkurt, 1990: 187). Alevi toplumu içerisinde sosyal yaĩamÆn sürmesi baĩka bir deyiĩle düzen ve düzenliliþin güvence altÆna alÆnmasÆ görgü cemi gibi dinsel ritüeller ta- rafÆndan saþlanÆr. Hukuk antropolojisi, Ale- vi toplumu gibi pek çok toplumu, “herhangi

4 Arĩiv belgelerinden yararlandÆþÆ çalÆĩmasÆnda Sel- çuk (2012: 170) , Anĩa BacÆlÆlar ile ilgili ĩu kÆsa bilgiyi verir: “Anĩa BacÆlÆlar, kendi ocak sistemlerini yapÆlaĩ- tÆrmadan önceki dönemlerde Hubyar OcaþÆ’na baþlÆ

“SÆraç Alevi Topluluþu” içinde yer almaktadÆr. Ancak Anĩa BacÆlÆlar 19. yüzyÆlÆn ilk yarÆsÆnda Sünnileĩtikleri gerekçesiyle Hubyar OcaþÆ’na ve Hubyar dedelerine tabiiyetlerine son vermiĩ, kendilerini baþÆmsÆz ocak ilan etmiĩlerdir.”

(11)

bir merkezi hükümet ve düzenin kolluk gü- cüyle tesisini saþlayan kurumlar olmaksÆ- zÆn, baĩsÆz (acephalous)” (Roberts, 2010: 27) toplumlar olarak tanÆmlar. Yüz yüze iliĩki- lerin güçlü olduþu bu tip küçük gruplarda kendilerine özgü düzenleyici prosedürler önem kazanÆr, Alevilerdeki görgü de buna örnektir. Aleviler gündelik yaĩamdaki ça- tÆĩmalarÆ ritüele kanalize ederek çözmeye çalÆĩÆrlar. Öyküde kahramanÆn (Süha) ceme tanÆk olduþu an, “…Komĩular, bu meydan Hak davasÆna iman, günahlara ise tövbe edilen yerdir. ćnsan burada yÆkanÆp, arÆnÆr, ikinci kez doþar…” (a.g.e. 22) cümleleri pro- sedürün baĩlangÆcÆna iĩaret eder.

Öykü cemin bütün prosedürlerini akÆcÆ bir dil ve zengin bir anlatÆm ile okuyucu- ya aktarÆr. Bu aktarÆmÆn en dinamik anlarÆ,

“dede-rehber” ve “talip” arasÆndaki çatÆĩma- dÆr. Öyküye konu olan talip, kendi canÆna kÆymÆĩ ćsmayil’dir. Görgü, kapandÆþÆ dü- ĩünülen defterin tekrar açÆlmasÆ ile baĩlar.

ćsmayil kendi canÆna kÆymÆĩ ve duasÆ okun- madan gömülmüĩtür. Aile fertleri için bu durum ćsmayil’e yapÆlmÆĩ bir haksÆzlÆktÆr.

Mezardan çÆkartÆlÆp, tabut ile meydana ge- tirilen ćsmayil’in hakkÆnÆ babasÆ, annesi, eĩi ve musahibi arar. YaĩanÆlan, Alevi töresin- de kabul görmeyen bir hadisenin meydan- da teĩekkül etmesidir. Gelenekte olamayan bir durumun nasÆl dirençle karĩÆlaĩtÆþÆ ise rehber Bektaĩ Sofu’nun aþzÆndan ĩu ifade- ler ile anlatÆlÆr: “Bu meydana ölü getirildiþi duyulmuĩ, görülmüĩ bir iĩ deþildir. Tarikat erkânÆmÆzda bunun yeri yoktur. Ölen insan, Allah’Æyla baĩ baĩa kalmÆĩtÆr. ArtÆk bizim

ona yardÆmÆmÆz dokunmaz” (a.g.e. 27). Ai- lenin baskÆsÆ, cemaatin direnci karĩÆsÆnda sorunun çözümü en yüksek otorite dede tarafÆndan gerçekleĩtirilmiĩtir. Dedenin “Bu meydanda ölü bulunmasÆ erkânÆmÆza uy- gun deþildir, lakin tarikat kardeĩleri arasÆ- na düĩmanlÆk, kin tohumlarÆ düĩmemelidir.

Ben derim ki bu defalÆk bu ölü meydanda kalsÆn” ifadeleri çatÆĩmayÆ noktalamÆĩtÆr.

Hukuk antropolojisi ve sosyolojisinin dili ile konuĩursak homojen gruplarda çatÆĩmanÆn çözümlenmesi için baþlayÆcÆ mekanizmala- rÆn devreye girmesine yukarÆdaki olay ör- nek teĩkil eder. Toplumsal örgütlenmenin biçimine göre, yaĩa baþlÆ organizasyonlar ile kan baþÆna dayalÆ sistemlerde yaĩlÆlar, cinsiyete dayalÆ örgütlenmelerde kÆdemli erkekler ve kadÆnlar, dinsel gruplarda dini otoriteler çatÆĩmayÆ çözmede öne çÆkar.

Alevilerde hukuksal iĩleyiĩi özgül kÆlan bir diþer husus ise görgünün dede ile baĩla- masÆ mefhumudur. Aleviler için, dede tar- tÆĩÆlmayacak ve yargÆlanamayacak bir oto- rite deþildir. Bektaĩ Sofu’nun (rehber) “Ey Dede, dil verdim baĩ kaldÆr, döktüþünü dol- dur, aþlattÆþÆnÆ güldür, yÆktÆþÆnÆ yap, dara gel, doþru söyle” (a.g.e. 27) cümlesi buna örnektir. Dedenin otoritesi mutlak deþildir;

hatta bu öyküde olduþu gibi dede sanÆktÆr da. AslÆnda bu kitabÆ bir ĩekilde dedenin otoritesinin eleĩtirilmesi olarak da okuya- biliriz. Dedenin, hem verdiþi karar, hem de dini bilgisi kitapta tartÆĩmaya açÆlmÆĩtÆr.

KitabÆn iĩaret ettiþi yÆllarda (80 darbesinin olduþu yÆllar) dedelik kurumuna yönelik en önemli eleĩtiri sosyalist sol tarafÆndan

(12)

yapÆlÆrdÆ. Kurumun feodal yapÆ ile iliĩkisi, yanlÆĩ bilinç yaratma potansiyeli ve meĩru- iyeti bu eleĩtirilerin nedenleriydi. Oysa bu eserde dede ve dedelik kurumuna yönelik eleĩtirinin temelinde, dini bilginin yetersiz- liþi ve makamÆn kiĩisel çÆkara hizmet etmesi yatar. Gelenek sorgulanmamÆĩ, taĩÆyÆcÆlar (Dede, Bektaĩ Sofu) eleĩtirilmiĩtir. ćsmayil’e ait “beni artÆk aldatmayacaksÆnÆz, sizde hiç keramet yokmuĩ” cümlesi bu duruma iĩaret eder. ćsmayil’in dede ile ilgili eĩiyle paylaĩ- tÆþÆ bir diyalogda bu konu daha da aydÆnla- tÆlmÆĩtÆr.

“… yarÆm sofular cahilliklerini cafcaƀ Æ sözlerle pullayÆp hikmet diye yutturuyorlar bize. Oysa yedi yaĩÆnda kamil kamil, yetmiĩ yaĩÆnda cahil cahildir. Hz. Muhammed’e inanarak ćslamiyet’i seçen ikinci kiĩi Hz.

Ali’ydi. Hz. Ali, o sÆralar ancak on yaĩÆnday- dÆ. YaĩlÆ baĩlÆ kabile ĩeƀ eri Hz. Muhammed’i lanetlerken, Hz. Ali on yaĩÆnda olmasÆna raþmen onun dünyaya ÆĩÆk getiren kutlu bir kiĩi olduþunu anlamÆĩtÆ. Eþer biz inancÆ- mÆzÆ Hüseyin Dede’yle onun söylediklerin- den çÆkmayan köyün sofularÆna bÆrakÆrsak, hiçbir zaman hak yoluna giremeyiz” (a.g.e.

52).

ćsmayil’in bu isyankâr tutumu dede ve talip açÆsÆndan çok önemsenmiĩ; ama yine de bu durum ćsmayil’in dualanmamasÆna gerekçe gösterilmemiĩtir. Çünkü otoriteler böyle bir münakaĩada her zaman dÆĩlamayÆ deþil, bazÆ durumlarda ĩefkati de bir silah olarak kullanÆrlar. Roberts’in (2010: 49) de- diþi gibi “Küçük, yüz yüze bir toplulukta

yaĩanan anlaĩmazlÆþÆn çapÆ ne olursa olsun, bunun, arkasÆnda iz bÆrakmadan silinmesi ve toplumda herhangi bir etki bÆrakmadan çözüm bulmasÆ çok kolay deþildir.”

Dede ve Bektaĩ Sofu’nun cemaati ikna et- tikleri kararÆn gerekçesi, ćsmayil’in cenazesi- nin Sünni cemaat tarafÆndan kaldÆrÆlmasÆdÆr.

VarlÆþÆnÆ öteki ile arasÆna koyduþu sÆnÆrdan itibaren tanÆmlayan her cemaat, ötekinin sÆ- nÆr ihlalini çatÆĩma nedeni sayar. Ona göre, öteki ile kimlik üzerinden kurulan her iliĩki bir kuĩku nesnesidir, tasvip edilmez. Alevi- ler kimliþini Sünniliþin karĩÆtlÆþÆ üzerinden tanÆmlar ve zorunlu iliĩki biçimleri dÆĩÆnda (ticaret, askerlik vb. gibi) bu ögeleri sürekli karĩÆsÆndaki ile kendi arasÆndaki fark olarak sunarlar. FarkÆn muþlâklaĩtÆþÆ veya öteki- nin baskÆn çÆktÆþÆ her durum erkân tarafÆn- dan olumsuz deþerlendirilmiĩtir. Kitapta bu durum ĩu ĩekilde açÆklanmÆĩtÆr:

“ćsmayil kendini vurunca, Jandarma KomutanÆ YÆlmaz Çavuĩ iĩten ĩüphelen- di. Bunun bir cinayet olabileceþini sandÆ.

ćsmayil’in ölüsünü alÆp ĩehre götürdü. Ölü- ye otopsi yapÆldÆ. Bu da yetmezmiĩ gibi Zile’deki ĩaĩÆ imam ölüyü yÆkadÆ, duala- dÆ; hatta cenaze namazÆnÆ bile kÆldÆ. Yani ćsmayil’in ölüsüne ĩeriat eli deþdi. Tarikat erkânÆ bellidir. ĨeriatÆn bulaĩtÆþÆ iĩe tarikat karÆĩmaz. Sünnilerin yÆkadÆþÆ, dualadÆþÆ bir ölüye bizim dua okumamÆz caiz deþildir.

ćsmayil bu yüzden dualanmamÆĩtÆr. Eþer biz onu dualasaydÆk Kerbela’da öldürülen Ehl-i beyt baĩta olmak üzere, bütün ĩehitle- rimizin kemikleri sÆzlardÆ. Bütün o mübarek

(13)

insanlara haksÆzlÆk etmiĩ olurduk. Ĩimdi de ölüyü dualamamÆzÆn, ona tören yapma- mÆzÆn mümkünatÆ yoktur. Tarikat erkânÆnÆ bozmak istiyorsanÆz o baĩka…” (a.g.e. 32).

Kitap etkileyici bir son ile noktalanÆr.

Meydandan çÆkartÆlmak zorunda kalan ćsmayil’in tabutu karÆĩÆklÆk sonucu devrilir ve ćsmayil herkes için farklÆ bir çehre ka- zanÆr. KapaþÆ açÆlmÆĩ tabuttan içeri bakan herkes için artÆk farklÆ bir ćsmayil söz konu- sudur. ćsmayil, annesine babasÆ Veli Sofu, eĩine pir, dedeye iblis, babaya sÆr, anlatÆcÆya ise romanÆn kahramanÆ olarak gözükür. Öz- nenin ruhsal durumuna göre aynÆ nesneye farklÆ psiĩik anlamlar yüklemesi, Alevilik kültüründe sÆkça karĩÆlaĩÆlan bir durumdur.

Yazar burada kaybolan, bocalayan öznenin kendisini bir baĩka kiĩide bulmasÆnÆ ustalÆk- la anlatÆr.

SONUÇ

Edebi alanda Aleviliþi konu alan pek çok çalÆĩma yapÆlmÆĩtÆr. Hatta inanç ile il- gili edebi yazÆnlarÆn sayÆsÆnda son dönemde artÆĩ da vardÆr. Bu giriĩimleri, ötekini anla- mak ve anlatmak açÆsÆndan deþerlendirdi- þimizde masumiyet tartÆĩmalarÆnÆn içinde kendimizi bulabiliriz. Çünkü madunlar (su- balterns) ile ilgili her söylem içerisinde bir ĩüphe de barÆndÆrÆr. Bundan dolayÆ Yakup Kadri Karaosmaoþlu’nun Nur Baba ile Bekir YÆldÆz’Æn Kerbela adlÆ eserleri aynÆ eleĩtirel

iklime maruz kalmamÆĩtÆr. Ötekiye doku- nan dil küçümseme ile hayranlÆk arasÆnda hep bocalamÆĩtÆr. Bu denklemde Ahmet Ümit’in çalÆĩmasÆ ortalamaya, yani dengeye daha yakÆn bir pozisyona iĩaret eder. Benzer bir deþerlendirme Reha Çamuroþlu tara- fÆndan da yapÆlmÆĩtÆr. Kitap için yazmÆĩ ol- duþu arka kapak yazÆsÆnda “Alevi kültürü, Alevi ‘ruh halleri’ ancak bu kadar anlatÆlabi- lirdi” demektedir. KanÆmÆzca eser, Alevilik yazÆnÆnÆn en popüler kitaplarÆndan birisidir ve görgü cemi uygulamalarÆnÆ anlatan en önemli eser olan ćsmail Metin’in Aleviler- de Halk Mahkemeleri (2 cilt) adlÆ çalÆĩmasÆna önemli bir edebi katkÆ sunar.

KAYNAKÇA

BOZKURT, Fuat. (1990). Toplumsal BoyutlarÆyla Alevilik. ćstanbul.

KENANOýLU, Ali-ONARLI, ćsmail. (2002).

“Hubyar Sultan OcaþÆ ve Beydili SÆraç TopluluklarÆ”. Türk Kültürü ve HacÆ Bektaĩ Veli AraĩtÆrma Dergisi, S. 23, s.

27-111.

ROBERTS, Simon. (2010). Hukuk Antropolojisine Giriĩ. Ankara.

SELÇUK, Ali. (2012). “Merkezi Kurumsal Otoritenin Ötekileĩtirdiþi Bir Topluluk:

Anĩa BacÆlÆlar”. Türk Kültürü ve HacÆ Bektaĩ Veli AraĩtÆrma Dergisi, S. 61, s.

169-186.

ÜMćT, Ahmet. (2004). Bir Ses Böler Geceyi.

ćstanbul.

ÜYEPAZARCI, Erol. (2008). KorkmayÆnÆz Mister Sherlock Holmes!. ćstanbul.

Referanslar

Benzer Belgeler

modernliği sömürgeci anlayışla birleştiğinde modernlik birçok olumsuz sonuç doğurmaktan da öte büyük yıkımlar yaratabilmektedir (Gürkan, 2014, s. Habeşistan’daki

Erasmus + Öğrenci Staj Hareketliliği kapsamında 2020-2021 Bahar Yarıyılı için yurtdışında staj yapmak isteyen ve aşağıdaki başvuru koşullarını sağlayan

Erasmus + Öğrenci Öğrenim Hareketliliği kapsamında 2020-2021 Güz Yarıyılı için anlaşmalı olduğumuz Avrupa kurumlarında öğrenim görmek isteyen yada yurtdışında staj

• Öğrenciler en geç 23 Ekim 2019 günü saat 16.00’ya kadar eksiksiz doldurdukları başvuru formunu, varsa yabancı dil yeterlilik düzeyini gösteren TOEFL,

• İngilizce dil sınavı barajı 60 puandır (100 puan üzerinden). • Daha önce hibeli veya hibesiz olarak Erasmus Öğrenim Hareketliliği Faaliyetinden

Kongre, Erciyes Üniversitesi Rektörlü¤ü, Erciyes Üniversitesi T›p Fakültesi ve Gevher Nesibe T›p Tarihi Enstitüsü ile Türk T›p Tarihi Kurumu taraf›ndan birlikte

Bütün dünyada ekim ayının ilk haftasında kutlanan Dünya Kuş Gözlem Günü, ülkemizde de 2-3 Ekim tarihleri arasında, Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin

‚Yayın hayatımızda Yusuf Ziyâ ile Orhan Seyfi’den daha çok mecmua çıkaran iki ortak, iki bacanak ve dost şâir daha yoktur.‛ 1 Orhan Seyfi Orhon 2 ve Yusuf