• Sonuç bulunamadı

(1)24-25 Kasım tarihlerinde İstanbul’da yapılan “Türkiye’de nasıl bir Yeşil Politika?” başlıklı foruma aşağıda sunduğum yazılı bildiriler ile katıldım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "(1)24-25 Kasım tarihlerinde İstanbul’da yapılan “Türkiye’de nasıl bir Yeşil Politika?” başlıklı foruma aşağıda sunduğum yazılı bildiriler ile katıldım"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

24-25 Kasım tarihlerinde İstanbul’da yapılan “Türkiye’de nasıl bir Yeşil Politika?” başlıklı foruma aşağıda

sunduğum yazılı bildiriler ile katıldım. Gerek forum sırasında, gerekse sonrasında tarafıma iletilen görüşler, temelde bunca yıldır Yeşiller ismiyle verilmiş mücadelenin şimdi neden Yeşil Sol isimli bir parti tarafından yürütülmesi gerektiğini açmama yönelik oldu. Bunu toplantıda kısmen gerçekleştirdim. Ancak hem toplantıda olmayanlar hem de daha derli toplu olması açısından tekrar ortaya koymakta yarar görüyorum.

İlk olarak toplantıda yaptığım konuşmanın açılışında belirttiğim gibi, Türkiye’de Yeşillerin geldiği hangi nokta itibariyle bu tartışmaların yapıldığının farkına varılması gerek. Beş yılı aşkın bir süreden beri devam eden ilkeler, tüzük, program ve örgütlenme çalışmasından sonra, artık sürüp gidecek bir hareketi değil, 2009 yılında yapılacak yerel seçimlere katılmak üzere, 2008’in ilk yarısında kurulacak bir yeşil partiyi tartışıyoruz.

Burada yanıtlanması gereken sorular kabaca şunlar; Partinin adı ne olacak? Hangi politikaları savunacak? Bunu nasıl bir örgütlenme ile yapacak? Bu tartışmaları yaparken, elbette göz önünde bulundurmamız gereken durumlar var ki bunların başında Yeşillerin yerellik ilkesiyle çelişen ve merkezi bir parti yönetimini öngören Türkiye’deki Siyasi Partiler Yasası ve siyasi katılımı engelleyen Anayasanın ilgili maddeleri geliyor. Geçtiğimiz yıllarda Yeşillerin partileşmek için can atmamasının temel nedenlerini oluşturan bu kısıtlılıklar, es geçilmeden, ciddiye alınarak, diğer partilerdeki var olan ikili yöntemler kullanılarak ve özellikle taban etkinliği geliştirilerek aşılmak durumunda. Aksi durumda kurulacak parti, gerçek bir yeşil parti olmaz, olsa da yeşil kalmaz. Diğer göz önüne almamız gereken bir durum, Yeşillerin dünyada ve Türkiye kamuoyunda nasıl algılandığı ve politik sahnede nasıl bir rol ile

tanımlandığıdır. Özellikle Avrupa’daki Yeşil Partilerin Türkiye’deki etkinliklerinin, kamuoyunda ve politik kesimlerde belirli izler bıraktığını hepimiz kabul ediyoruz. Kabul etmediğimiz konu ise, kamuoyunda sanıldığının aksine bu etkinlikler ile Türkiye Yeşillerinin politikalarının her zaman paralel olduğudur.

Türkiye’de kurulacak yeşil bir partinin kanımca en önemli tanımlama alanlarından birisini Avrupa Yeşilleri ile olan ilişkileri oluşturmalıdır. _urası kesindir ki, dünya üzerinde her yerde geçerli ve uygulanabilir, tek bir yeşil politika ve tek bir yeşil parti modeli yoktur, sadece kabul edilmiş küresel yeşil ilkeler vardır. Bu ilkeler ile çelişmemek kaydıyla onlarca yeşil politika ve onlarca yeşil parti kurulmuştur. Hatta Avrupa’da birçok ülkede birden fazla yeşil parti aynı anda etkinliklerini yürütmektedir. Benzer bir şekilde yeşil partilerin isimleri de farklı olabilmektedir. Yeşil Parti, Yeşiller, Yeşil Sol, Gençlik Partisi, Ekolojistler gibi değişik isimlerle birçok parti, Yeşil politikanın ve dolayısıyla kıtalardaki yeşil federasyonların bir parçasıdır. Kısaca politik çeşitlilik yeşillerin dünyadaki varlığı ile beraber yürümektedir.

Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de Yeşiller, ortaya koyduğu ilkeler, program ve kendi geçmişlerini de ifade edecek bir isimle partileşme yoluna çıkmak durumundadır. Bu isim şimdiye kadar kullana geldiği üzere Yeşiller de olabilir, politik olarak kendini daha iyi ifade edecek ve Avrupa’daki benzerlerinden politik farklılığını ortaya koyacak farklı bir

isim de olabilir. Tam bu noktada belirtmem gereken bir gerçeklik var ki, Yeşillerin Türkiye’deki 20 yıllık mücadelesi, ne yazık ki “Yeşil” isminin ve kavramının Yeşillere mal edilemediği bir mücadeledir. Bu 20 yılda Yeşiller, “parti”

olduğu dönemler de dahil olmak üzere “çevre” ile anılmış, çevre ile özdeşleştirilmiştir. Özellikle son on yılda

“çevre”den “ekoloji”ye gelinmiş, ancak henüz “yeşil”e geçilememiştir. Buna paralel olarak “yeşil” ismi ve kavramı, sermaye kökenli yada ordu-devlet destekli çevreciler tarafından ağaç-doğa-çevreye indirgenmiş ve kamuoyu algısı bu yöne çekilmiştir. Bu algının kırılarak, “yeşil” kavramının, yeşillerle özdeşleştirileceği bir sürece girilmesi için, çok yönlü ve her alanda yürütülecek bir mücadele stratejisinin benimsenmesi gerekmektedir.

Partinin yanı sıra, dernek, vakıf, enstitü ve kooperatiflerin kurulmasının gerekliliklerinden birisi de bu nedenledir. Öte yandan, parti kapatıldıktan sonra doğan boşluk, politik olarak sağdan bakan bir tabela partisi tarafından işgal edilmiş olup, aynı adla yeni bir partinin kurulması da hukuksal ve siyasal açıdan sorunlara gebe olacaktır. Bunun yanı sıra, Yeşillerin parti ismini tercih ederken “sol”

kavramını kullanmasının “sağ” karşıtlarını türeteceği iddiasına gerek yoktur. Bu karşıtlık zaten vardır, sadece aktif hale getirilip, getirilmeyeceği söz konusudur. Bu sorunun yanıtını da, ortaya koyulacak partinin estireceği rüzgar belirleyecektir. Bundan öte, apolitik bir niteliğe sahip olan Türkiye kamuoyuna dernekler ve vakıflar yoluyla

seslenmek, devlet ve sermaye adına daha tercih edilir yöntemlerdir. Bu noktada “partinin önünü keser” diye ulusal bir

(2)

derneğin kurulmasının daha fazla ertelenmesi, heba edilmiş zamanın büyümesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır.

Göz önüne almamız gereken bir diğer durum da Türkiye siyaset sahnesindeki güncel gelişmelerdir. Büyük tabloya bakıldığında, “ılımlı İslam” kavramı arkasında, Ortadoğu’nun küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlenmesinin olduğu nasıl yadsınamaz bir gerçeklik ise, yerel düzeye inildiğinde kendi dinamiğini bulmaya çalışan din temelli bir taban birlikteliğinin varlığı da yadsınamaz bir gerçekliktir. Bugün siyasal alanda AKP olarak vücut bulan bu birlikteliğin, şu anda dahi tamamen kontrol edilebilir olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, önümüzdeki on-yirmi yıl içerisinde toplum içerisinde fay hatları oluşturup sosyal ve siyasal çalkantılara neden olacağını görmemek de mümkün değildir. Bu nedenle de Türkiye siyaset sahnesine çıkacak politik bir hareketin, makro ölçekte ulusal- uluslararası şirketlerle, mikro ölçekte ise dindar-muhafazakârlarla birliktelik yakalamış ve % 50 oy oranlarına dayanmış bir siyasal yapıya karşı mücadele vermesi gerektiğinin bilincine varılması gerekiyor. Bu bilinç de doğal olarak, şirketlerin karşısında emekçilerin ve kendi emeği ile geçinenlerin, dindar-muhafazakârlar karşısında ise özgürlükçülerin yanında olmayı gerektiren bir süreci doğuruyor.

Toplumda bu çelişkiler-çekişmeler gün ve gün yaşanırken, bunları yok sayıp görünür olarak yalnızca ekolojik kriz ve gelecek üzerinden politika yapmaya çalışmak, Yeşilleri, yaşamın içerisinde verilen mücadeleci çizgiden uzaklaştırıp, tribünde oturduğu yerden doğruyu söyleyen, ama söylediği doğru kavrandığında bir anlamı kalmayan futbol

yorumcusu konumuna sürükleyecektir. Ben kendi adıma “Yeşiller söylemişti, yapmadık böyle oldu.” yerine, “Yeşiller yapıyor, biz de yapalım.” denilmesinden yanayım. Yeşil Sol kavramına dönecek olursak, atlamadan belirtmek

gerekiyor ki, bu terim, kopya yada çeviri bir terim değil.

Gerek Karadeniz, gerekse Balkanlara ilişkin politikalar konusunda Avrupa Yeşil Parti içerisinde etkinlik gösteren Yeşil Doğu-Batı Diyalogu çalışma Grubunun da destekleyicisi olan ve Türkiye-AB ilişkilerinin tanınmış yüzü Parlamenterler arası Komisyon Eşbaşkanı Joost Lagendijk’in de partisi olan Hollanda YeşilSol Parti (GroenLinks) ile burada tanımlanan YeşilSol arasında isim benzerliğinden öte bir ilişki bulunmamakta. Son beş yılda Yeşil Doğu-Batı Diyalogu çalışma Grubu etkinlikleri kapsamında bu parti temsilcileri ile Türkiye Yeşillerinin bir çok etkinliğinin olması, aradaki farklılıkları örtebilecek bir etken değil. Bunu temel politik görüşlerde de görmek mümkün. Hollanda Partisinin ismi, partiyi ortaya çıkaran birleşmeden kaynaklanıyor. Burada ortaya koymaya çalıştığım Yeşil Sol ise, sol ile örgütsel bir birlikteliği değil, Yeşiller içerisinde örgütsel ve politik bir açılımı ifade ediyor. Benim tanımladığım Yeşil Sol, kendi içinde bir bütünlüğü ve iddiası olan bir terim. Ve bu nedenle de Yeşil bir Solu ya da Sol bir Yeşili tarif etmiyor, örgütsel olarak bir çatı organizasyonunu kurma amacına yönelmiyor.

Temelde Yeşiller içerisinde politik ve örgütsel bir duruşu, birey kadar ortaklığa da önem veren bir görüşü ifade ediyor.

Yeri gelmişken, Türkiye’de özellikle seçimlere yönelik etkinlik gösterecek sola bakan bir çatı partisine gereksinim olduğunu kabul ettiğimi belirtmeliyim. Bu parti Yeşillerin içerisinde ve ortak aday platformlarında tartışıldığı üzere ancak bir federasyon olabilir. Biraz açacak olursak, bir araya gelen parti ve hareketlerin seçim dönemlerinde kısa bir süre için tam olarak ortaklaştıkları, diğer zamanlarda kendilerini tek başlarına da ifade edebildikleri bir yapı

öngörülebilir. Ancak böyle yapılırsa farklı siyasi yapılanmaların uzun dönemde ortaya çıkan birbirini örtme çabası anlamsız kalabilir. Bunun yanı sıra, sosyal forum süreçleri desteklenerek partilerin, meslek odası ve sendikalarla, aydınlar ve yurttaşlar ile diyalog zeminlerinin artırılmasına çalışılmasında da sonsuz fayda var. Burada önemli olan

ölçeğin aşağı çekilmesi, Dünya-Avrupa-Türkiye çizgisinin devamı olarak _ehir-Semt-Mahalle-Köy çizgisinin geliştirilmesidir. Yeşil Sol ile ilgili diğer bir değerlendirmede de, ortaya konulan politik çizginin güncel hayatta karşılığının neler olacağı, bu çizgiyi ortaya koyanların bundan sonraki yaşamlarında neler yapacağına ilişkin açılımları sorguluyordu.

Politik belgede belirttiğim üzere, Yeşillerin etkinliklerini yürüteceği üç temel alan var. Birincisi küresel sermayenin sınırlandırılmasına yönelik ki bu alanın şimdiye kadar daha çok sol tarafından etkinlik alanı olarak görüldüğü ve kullanıldığını söyleyebiliriz. İkinci alan sürdürülebilirlik ilkesi ışığında yaşam biçimi değişikliğidir ki, bu alanın da şimdiye kadar daha çok yeşiller tarafından etkinlik alanı olarak görüldüğü ve kullanıldığını söyleyebiliriz. Üçüncü alan ise insanlık değerleri çerçevesinde özgürleşme mücadelesidir ki, bu alan da şimdiye kadar hem yeşiller hem de sol tarafından etkinlik alanı olarak görülmüş ve kullanılmıştır. Örgütsel belgede belirttiğim üzere, bana göre partinin temel etkinliklerini yürütecek olan oluşum, bir ağ yapısıyla birbirine bağlı mahalle birimleri ve bu birimlerin biri kadın biri erkek iki temsilcisidir. Bunların yanı sıra kurulacak ve mahalle birimi temsilcilerinin de içerisinde yer alabileceği çeşitli çalışma ve yürütme kurulları, sadece politika üretmeye yarayabilir.

(3)

Ancak uygulama, tabandaki mahalle birimleri tarafından yapılacak ve üretilen politikalar uygulama ile geliştirilecektir.

Bu anlamda yeşiller, politik görüşlerini iktidarı ele geçirerek tepeden değil, kuracakları ortaklık alanlarını

genişleterek, dolayısıyla da var olan iktidar alanını daraltarak tabandan hayata geçireceklerdir. Bu örgütsel ve politik görüşlerin karşılığı, yeşillere katılan herkesin mahalle düzeyinde kurulacak bir ortaklığın parçası olmasıdır. Bana göre bu kar amacı gütmeyen ancak dayanışma ve genişleme(mahallelerini aşmayacak!) sağlayacak kadar sermaye

oluşturabilen kooperatiflerdir. Bu kooperatiflerin bir ağ yapısıyla birbirine bağlı olarak birlikte hareket etmesi gereklidir. Bu ağ, özellikle gerektiği koşullarda kitle eylemlerinin düzenlenebilmesi için bir ön koşul olduğu gibi, küresel sermayeye karşı alan genişlemesi sağlayabilmek adına ortaklığın yaygınlaştırılması için de bir ön koşuldur.

Bu anlamda tek bir bireyin ya da küçük bir grubun kendini yaşadığı toplumdan soyutlayarak bir yaşama alanı yaratması, bir örnek oluşturmasının dışında, küresel sermayeye karşı verilen mücadele için hiçbir anlam taşımamaktadır. Önemli olan bu örneklerin bir araya gelip dayanışmasıdır.

Bu anlamda belirli bir süre içerisinde, var olanların yanı sıra yeni kurulacak olan kooperatiflerin de katılımıyla, ülke çapında ayakta kalabilecek bir ağın kurulması ve bu ağ ile birlikte var olacak bir yeşil partidir önerilen. Buradaki süre koşulu, altı ayda az, bir yıldan fazla olmamalıdır ki, hem aynı amaca yönelik bir birliktelik oluşturulsun, hem de yapının ayağa kalkması, bir çocuğun ayağa kalkmasından fazla uzun sürmesin. Öte yandan bir yeşil partiyi ayakta tutacak mali kaynak, herkesin katılabileceği düzeyde bir mali katkı ile sağlanabilir. Bu da geniş bir tabanı zorunlu kılar. Bu tabanın bir ölçüde ekonomik birliğini sağlaması gerekir ki, ortak kalabilsin. Gerek mali yönden, gerekse emek olarak birkaç yada birkaç yüz kişinin katkısı ile ayakta duracak bir yeşil parti, ancak o birkaç yada birkaç yüz kişinin partisi olur. Ne demokratikleşebilir, ne kurumsallaşabilir, ne de kitleselleşebilir. Peki, ne yapacak bu

kooperatifler? Bu sorunun yanıtı bence basit; ortak olarak yapabilecekleri her şey! Örneğin, bir araya gelip şarkı söyleyebilirler! Kendi niteliklerini artırmak üzere birbirlerinden birçok şey öğrenebilirler. çeşitli atölyeler düzenleyerek hem tartışabilirler, hem de ekolojik yada geri dönüşümlü ürünler üretebilirler. Özellikle gıda alanında ekolojik ürün üreten diğer kooperatiflerle değişim yapabilirler. Yaşamı hem neşeli hem de üretken kılacak yeni yöntemler

geliştirebilirler. Bunun yanı sıra, eğer bir tehdit ile karşı karşıya iseler buna karşı bir mücadele için zemin

oluşturabilirler. çevrelerindeki her aracın önce gerekliliğini sorgulayıp, daha sonra eğer gerekliyse, daha az enerji tüketen, daha az kirleten ve geri dönüştürülebilen bir araca dönüşmesi için çaba gösterebilirler.

Eğer bir canlı şiddet görüyorsa ona sahip çıkabilirler. Ayrımcılık ve baskıyı teşhir edebilirler. Kültürler arası diyalogu geliştirmek üzere zemin yaratabilirler. Kısaca çevrelerinde ne olup bitiyorsa izlemek yerine, yeşil ilkeler çerçevesinde değiştirmek için mücadele edebilirler. Belki de yapacakları en önemli şey, ne yaptıklarını, neyi iyi yaptıklarını, neyi neden yapamadıklarını diğer ağ üyesi kooperatiflerle paylaşmak olacaktır. Bu paylaşım yalnızca ülke sınırları içerisinde kalmamalı, başta komşularımız olmak üzere diğer ülkelerdeki yeşil ilkelerle çelişmeyen tüm demokratik örgütsel yapılarla karşılıklı olarak sağlanmalıdır. çünkü hem yaşadığımız sorunlar, hem de bu sorunların kaynakları sınır tanımamaktadır. Politik açıdan bakacak

olursak da, değişimi destekleyecek politikaları yönetsel gücün içerisinde de savunabilmek için, başta mahalle muhtarlığı ve yerel yönetimler temsilciliğine adaylar çıkarmak ve desteklemektir yapılabilecek olan.

_u anki yasal mevzuata göre önerilen etkinliklere en uygun kooperatif biçimi, çevre kültür işletme kooperatifleridir ki, benzer örnekleri halen vardır. Bunun yanı sıra yürütülecek etkinliklere yatkınlığına göre üretim yada tüketim

kooperatifleri de kurulabilir. Önemli olan ağa katılmalarıdır. Sonuç olarak, Türkiye’de var olan koşullarda bir yeşil parti kurmanın zorluğunu kabul ediyorum. Tabana dayanan, tabandan yükselen bir partinin kurulmasının zorluklarının da farkındayım. Ancak yaygın deyişle bir yol haritası üzerinde uzlaşmak durumundayız ki, bugünden yarına olmasa da birkaç yıl içinde sonuca ulaşabilelim. Politik ve örgütsel olarak uzlaşamıyorsak da, hareket içerisinde kimler birbiriyle uzlaşabiliyorsa onların kendi çizdikleri yollarına devam etmesine olanak sağlayacak bir yapıya geçelim.

Bunu da sağlayamıyorsak, dağılma sonucunu doğurur ki, o durumda bile herkes kendi yeni başlangıcını kendisi yapacaktır. Sevgi ve Dostlukla,

Kadir Dadan

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülke için demokrasi kavramının çok önemli olduğunu belirten Öztürk, “Türk milleti darbeye karşı tek yürek oldu, bu suretle ülkemiz için demokrasi daha da önem kazandı

(...) Mahkeme aynı zamanda, adli makamların, kayda değer bir süre boyunca [altı buçuk yıl] başvuran hakkında ağır suçlar nedeniyle cezai soruşturma

3 Mesut, Gülmez, Uluslararası Sosyal Politika, Hatiboğlu Yayınları, Ankara, 2011, s.16.. 3 beklenen sonuçları vermiş midir? Ulus-aşırı şirketler, üretimlerini

Sektöre yeni pazarlar sunmak için pazarlama ağını genişleten BUMATECH Bursa Makine Teknolojileri Fuarları, bu yıl 24 - 27 Kasım 2021 tarihlerinde önemli iş bağlantılarına

yapıldığı, biraz tutucu da olsa bilgece duyarlılıkları olan ve geçimlik üretimin sembolleşmiş bir ifadesini taşıyan köylülerin ve köylülüğün korunmasının

Bu tablo içinde kendini yeşil ya da sol bireyler olarak tanımlayanlar, hem birbirlerini daha yakından tanımak, hem de karşılıklı etkileşimle süreci daha iyi yorumlamak için,

Oturumu yöneten EMO Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş da, Oda’nın kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: “Oda’nın

Yayın Adresi: ogretmen.meb.gov.tr Dinleti - Erol SAYAN ile ÖTİS (Öğretmenler Türkiye İçin Söylüyor). Saat