• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Hocazâde Sempozyumu (22-24 Ekim 2010 Bursa) Bildiriler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Uluslararası Hocazâde Sempozyumu (22-24 Ekim 2010 Bursa) Bildiriler"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(22-24 Ekim 2010 Bursa) –Bildiriler–

Internatıonal Symposıum on Khojaz da (22-24 October 2010 Bursa)

–Proceedıngs–

Editörler/Edıtors

Tevfik Yücedoğru Orhan Ş. Koloğlu U. Murat Kılavuz

Kadir Gömbeyaz

BURSA 2011

(2)

sayfa 29

Hocazâde’nin Gönül Dünyası

1434’te Bursa’da doğan ve 1488’de aynı şehrin müftüsü iken vefat eden Hocazâde Muslihuddîn Efendi, Osmanlı toplumunda yetişen ilim ve fikir adamlarından biridir.

XV. yüzyılda İstanbul’un fethinden önce Bursa, fetihten sonra da İstanbul ilim, fikir ve sanat dünyasında birçok şahsiyetin yetişmesine zemin teşkil etmiştir.

Bilindiği gibi Hocazâde bir sûfî değildir. Fakat ailesi ve yakın çevresine bakıldığında bu kültürün de çok uzağında olmadığı anlaşılmaktadır. Babası Yusuf Efendi tüccardır. O asırda tüccar olanlar “hoca” diye isimlendirildiği için Muslihuddîn Efendi de “Tüccaroğlu” anlamında bu lakapla tanınmıştır. Yusuf Efendi Emîr Sultan dergâhıyla ilişkilidir. Emîr Sultan’dan, yani Kübrevî kültüründen feyz almıştır. Fakat oğlunun da baba mesleğinde olmasını istemesi konusunda Muslihuddîn Efendi ile ters düşünce, bir aracı bulmak gerekti.

Hocazâde’nin kabiliyetini ilk keşfeden bir Kübrevî dervişi olan Velî Şemseddîn Efendi’dir. Emîr Sultan’dan feyz alan ve halifesi Hasan Efendi’nin yanında yetişen Velî Şemseddîn Efendi, Hocazâde’nin babasından, oğlunu ticarethaneye değil, medreseye göndermesini, onun ilim adamı olmasını ister.

Hocazâde’nin hocası, 1407’de Eskişehir’in Sivrihisar kazasında doğan, Bursa’da Molla Yegân diye bilinen Mehmed b. Armağan’ın yanında tahsiline devam eden, İstanbul’un fethinden sonra bu şehrin ilk kadısı olan Hızır Bey’dir (ö. 863/1459).

Birçok esere imza atan Hızır Bey’in, konumuz bağlamında, yaptığı bir tercüme bizi ilgilendirmektedir. Bahâeddîn Nakşbend’den sonra Türkistan bölgesinin en meşhur mutasavvıflarından Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1490) bazı risalelerini Tercüme-i Külliyyât-ı Ubeydullah Ahrâr başlığıyla Türkçe’ye

Mustafa Kara, Prof. Dr.

Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Bursa, Türkiye

(3)

sayfa 30

aktarmıştır.1 Bu tavır bize Hızır Bey’in tasavvufî kültüre ve Nakşbendî geleneğine duyduğu ilgi konusunda bilgi vermektedir.

Hocazâde’nin en yakın arkadaşlarından biri Yusuf Sinan Paşa’dır (ö.

891/1486). Sinan Paşa’nın babası yukarıda adı geçen Hızır Bey, dedesi Sivrihisar kadısı Celâleddîn Efendi, annesi ise Molla Yegân’ın kızıdır. Böyle bir ailede yetişen Sinan Paşa ilim, yönetim ve sanat dünyalarının en üst noktalarına yükselebilmiş bir insan olarak görülmektedir.2

Sinan Paşa 1440’ta bu şehirde doğdu. Babası ve dedesinden başka, devrin meşhur âlimleri Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Kırîmî, Kestelî gibi şahsiyetlerle de tanıştı. İlim dünyasının yanında veziriazam makamına da yükselen Sinan Paşa’nın en önemli özelliklerinden biri, Şeyh Vefa’nın (ö.

896/1491) sadık müridlerinden biri olmasıdır. Ondan aldığı feyz ile kaleme aldığı Tazarru‘nâme Türk tasavvuf edebiyatının ve müsecca nesrin zirve eserlerinden birisidir.3 Şeyh Vefa, Türkistan’da Zeynüddîn el-Hâfî’nin (ö.

838/1435) yanında yetişen Abdüllatif el-Kudsî’nin (ö. 856/1452) müridi olup Zeyniyye tarikatının İstanbul’daki ilk büyük temsilcisidir. Şeyh Vefa’nın dergâhı o asrın bütün “entelektüelleri”ni bir araya toplayan bir yerdi. Bu halkada ilim, fikir ve sanat dünyasının ileri gelenleri yer alıyordu. Dinî/tasavvufî kültürün dışında matematik ve astronomiye kadar uzanan ilgi alanı Şeyh Vefa’nın dostlar halkasını genişleten sebeplerden biri olmalıdır. Zenbilli Ali Cemâlî Efendi, Balıkesirli Zâtî, Molla Lütfi, Sinan Paşa ile birlikte bu atmosferden istifade edenlerden biri de Hocazâde idi.

Şeyh Vefa ile ilgili en güzel metin Sinan Paşa’ya aittir. Burada Sinoplu dostu Safâyî’nin (ö. 940/1534) iki beyti ile iktifa edilecektir:

Müdekkıkdür muhakkıkdür muhakkak Mükemmil mürşid-i kâmildür elyak

Ki hoş ârifdurur ol merd-i makbûl Benim cismimde ruhum beyidir ol

1 Ubeydullah Ahrâr, Hâce Nasîruddîn Ubeydullah b. Mahmud, Terceme-i Külliyyât-ı Hâce Ubeydullâh (çev. Hızır Bey b. Celâleddîn b. Ahmed Paşa), Süleymaniye Kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi, no. 2047/3.

2 Koç, Aylin, “Sinan Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXXVII, 229-231.

3 Sinan Paşa (Sinaneddîn Yusuf b. Hızır), Tazarru‘nâme (haz. A. Mertol Tulum), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 1971.

(4)

sayfa 31

XV. yüzyılda ilim, irfan ve hikmet dünyasını aydınlatan pek çok âlim, arif ve hakîm yetiştiği gibi, işin özünü bir türlü kavrayamayan, ama şekil ve suret olarak bunlara benzeyen “sahte”ler de yetişmiştir. Onları Sinan Paşa’nın cümleleriyle tanıyarak, Hocazâde’nin asrından farklı bir fotoğrafı seyredelim:

Amma şunlar ki zâhirde ulema dirilürler ama ma‘nîde cühela dururlar, surette hukema görünürler amma hakikatte süfeha dururlar. Hiç onların kadirlerin bilmezler ve onlara asla hürmet kılmazlar. Hemin onlara bir bölük gedâlar sanurlar. Bir alay işten usanmış bî-nevâlar sanurlar. Onları cahiller, kendileri fakîhler sanurlar. Birkaç ıslahat bildiklerinden ilimleri var sanurlar ve kuru kîl ü kâl anladıklarından fehimleri var sanurlar.

Haberleri yok ki maarif bâbı dimekle olmaz; tahkîk kitabı yazılub okunmaz.4

Hocazâde’nin iki oğlu olduğunu biliyoruz. Küçük oğlu genç yaşta vefat etmiştir. Büyük oğlu ile ilgili Hadâ’iku’ş-Şekâ’ik’ta şu satırları okuyoruz:

Mûmâ ileyhin iki oğlu var idi. Büyük oğlunun adı Şeyh Mehmed, babası sağlığında mahrûse-i Burusa’da Çendîk Medresesi’ne müderris olduktan gayrı, Kîte nam kasabaya kadı dahî oldu. Ba‘dehû tedrîs ve kazâyı terk edip Zeynî Hacı Halîfe’nin hizmetine imtisâl etmiş iken, diyâr-ı Acem’e rihlet edip 902 [1496] tarihlerinde vefat eyledi.5

Aynı yazar, Hocazâde’nin tamamlayamadığı eserler için hüzünlü bir ifade kullanmaktadır:

Merhûmun bülbül-i rûh-i pür-fütûhu bâğ-ı âlemden ravza-yı rıdvâna tayarân eyledikde, rüzgâr ol müsevvedâtı dahî evrâk-ı gül gibi perişan edib berbâd eyledi.6

Hocazâde’nin Tehâfütü’l-Felâsife’si en meşhur eseridir. Gazzâlî’nin başlattığı tartışmanın bir halkası olan bu eserin yirmi birinci ve son babı “ahiret hayatı cismanî mi, ruhanî midir?” meselesine ayrılmıştır. Hocazâde konuyu tartışırken kalplerin tatmin olması, Allah aşkının şiddeti ve Allah aşkında istiğrak gibi konulara girmiştir. Tasavvufî kültürle yakından ilişkisi olan bu cümleleri okumak gerekir:

4 Sinan Paşa, Maarifnâme (haz. İsmail Hikmet Ertaylan), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1961, 80.

5 Mecdî Mehmed Efendi, Hadâ’iku’ş-Şekâ’ik (Şakaik-ı Nu‘maniye ve Zeyilleri, c. I içinde haz. Abdülkadir Özcan), Çağrı Yayınları, İstanbul 1989, 158.

6 Mecdî Mehmed Efendi, a.g.e., 158.

(5)

sayfa 32

Yine kemalin mertebeleri çok olduğu gibi aşkın (hubb) da mertebeleri çoktur. Kemal-i aksâ, Allah’tan başka bir şey değildir, dolayısıyla şiddetli bir aşk da ancak onun için olur. Şiddetli aşk iki hâli gerektirir: Maşuktan gayrısından gaflette olmak ve maşukun idrakiyle lezzet bulmak. Allah aşkının şiddetinin kişiye bu iki hâli getirmesi gerekir. Zevk ashabı, Allah’tan gayrısından gaflette olmaya fenâ demişlerdir. Kâmil, ekmel (daha kâmil) olana göre kâmil sayılmaz. Kâmili sevmek de ekmeli sevmeye göre hubb-i kâmil sayılmaz. Bu nedenle şiddetli aşk (el- hubbü’l-kâmil) ancak Allah’a olur. Kur’ân’da da buyurulduğu gibi,

“kalpler ancak O’nunla mutmain olur”. Toy insanlar (ağmâr) zanneder ki, lezzetin sebebi, bütün aklî şeyleri bilmektir. Bu yanlıştır. Lezzet ancak Allah’ı bilmek ve aşkına dalmakla (istiğrâk bi-mahabbetihî) olur.

Beşer aklı için Allah’ı bilmek de ancak fiillerini bilmekle olur. Bu fiiller ne kadar fazla bilinip hikmetlerine vâkıf olunursa, Allah aşkı ve o aşkla zevklenmek o kadar tamam olur. Bu konuda söyleyeceğim bunlardır.7 Emîr Sultan’ın atmosferinde başlayan hayat yine orada son buldu:

Mevlânâ Hocazâde Efendi sekiz yüz doksan üç [1488] senesinde müftî iken vefat idüb ravdât-ı merâkid-i evliyâullaha fâiz olan füyûzât-ı ilâhiyyeyi fâiz oldukda Seyyid Buhârî Hazretleri’nin civarında defnolundu.8

Osmanlı kültür tarihinin en mühim eserlerinden birini kaleme alan Melâmî-meşreb Bursalı Mehmed Tahir Efendi’nin, hemşehrisi ile ilgili söylediklerini de okuyalım:

Bursa’nın medâr-ı mübâhâtıdır. Vücûduyla iftihâr olunur. Ekâbir-i ulemadan olup sâbiku’t-terceme Hızır Bey’den tahsîl-i ulûm eylemişdir.

Hızır Bey kendisini tekrîm ve selâmet-i idrakini teslîm ederdi. Bazı mesâil-i müşkilenin halli iktiza ettikçe, müşârun ileyhden kinaye olarak

“akl-ı selîme müracaat ediniz” dermiş.9

Akıl dünyasının sultanlarından Hızır Bey’in kendisine “akl-ı selîm”

lakabını uygun görmesinden güç alarak, Hocazâde’nin Rabbi’nin huzuruna

“kalb-i selîm” ile gittiğini düşünebiliriz.10

Doğumuna düşürdüğümüz tarihle söze son verelim:

7 Hocazâde, Muslihuddîn Mustafa b. Yusuf el-Bursevî, Kitâbü’t-Tehâfüt = Tehâfütü’l- Felâsife, el-Matbaatü’l-İ‘lâmiyye, Mısır 1302, 125.

8 Mecdî Mehmed Efendi, a.g.e., 158.

9 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333, I, 293.

10 bk. Şuarâ 26/89; Sâffât 37/84.

(6)

sayfa 33 Hocazâde “ÂLİM”dir

Hocazâde “ÂRİF”dir Hocazâde “HAKÎM”dir Hocazâde “HALÎM”dir Hocazâde “SELÎM”dir Kırklar geldi söyledi

Bunlar ona tarihtir 838

(7)

sayfa 34

Özet

Hacı Bayram Velî’nin yanında yetişen Akşemseddîn’in dualarıyla gerçekleşen İstanbul’un fethinden sonra bu şehirde kurulan ilim ve irfan meclislerinin en bereketlilerinden biri de Şeyh Vefa’nın meclisidir.

Bursa’da Abdüllatif Kudsî’nin yanında yetişen Şeyh Vefa’nın kendi adıyla anılan semtte kurduğu dergâhta toplanan insanları iki grupta mütalaa etmek mümkündür: 1. Müridler 2. Muhibler. Tazarru‘nâme sahibi Sinan Paşa gibi bazı şahsiyetler müridler halkasında yer alırken, Tehâfütü’l-Felâsife yazarı Hocazâde gibi bazı âlimler de muhibler meclisinden istifade etmişlerdir.

Abstract

Khojazāda and His Relation to Sufi Circles

After the conquest of Istanbul, which has been regarded as a result of prayers by Aq Shams al-Dīn who was a disciple of Ḥājī Bayrām Walī, Shaikh Wafā’s circle/majlis founded in Istanbul was among the most prolific majlises of science and wisdom.

People who attended the majlises in the dargāh founded in the area that was named after Shaikh Wafā, a follower of ʿAbd al-Laṭīf al-Qudsī of Bursa can be divided into two main groups: 1. Murīds (disciples) and 2. Muḥibbs (lovers). While the author of Taḍarruʿ-nāma, Sinān Pasha, was among the murīds, scholars like Khojazāda, the author of Tahāfut al-Falāsifa, were among the muḥibbs.

Referanslar

Benzer Belgeler

B üyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, kentin her alanda olduğu gibi eğitimde de marka olması hedefiyle eğitim kurumlarına destek verildiğini belirterek,

This study is to analyze the situations of fire cause inspection of fire-fighting organization on factory and warehouse facilities, and by dividing fire

Alüminyum Sempozyumu ve Sergisi 22-24 Mayıs 2003 tarihleri arasında Eti Alüminyum A.Ş., Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği ve TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası tarafından

Danışma Kurulu Toplantısı, 23 Kasım 2002 tarihinde Assan Alüminyum A.Ş /Gebze eğitim salonunda gerçekleştirilmiştir.. Bildiri konu başlıkları belirlenerek bildirilerin

İbrahim UZ-Eti Alüminyum A.Ş. ), Kaya ÖZEREN–TMMOB Met.M.O., ( Koordinatör ) Üyeler : Ayşe Gül ESMER-TALSAD, Gürkan SOLMAZ – TMMOB Met.M.O., İbrahim EKİN –

Derya ÖRS / Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Münir KARALOĞLU / Bursa Valisi. Bülent ARINÇ /

Bursa Valiliği, Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü ve Atatürk Araştırma Merkezi işbirliğinde 26-28 Eylül 2013 tarihleri arasında “Mudanya

Mesela Hocazâdelerin atası olan Hoca Sadeddin Efendi altı adet manzum fetvâ ile en çok manzum fetvâ yazan şeyhülislâmlardan olup, soyundan Muhammed bin Sadeddin, Es’ad,