• Sonuç bulunamadı

İbret almak için mezarlığa gideriz dediniz. Mezar ziyaretlerinde nelere dikkat etmeliyiz?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İbret almak için mezarlığa gideriz dediniz. Mezar ziyaretlerinde nelere dikkat etmeliyiz?"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

   

         “Minyeli Abdullah” romanıyla tanıdığımız; kitaplarını ve Zaman Gazetesi’ndeki yazılarını severek okuduğumuz muhterem büyüğümüz Hekimoğlu İsmail Bey’le; ölüm, haşir ve ahiret hayatı üzerine konuştuk. Burhan Dergisi okurlarımızın istifadesine sunuyoruz.   

        Muhterem Büyüğümüz sizi en son birkaç hafta önce Eyüp Sultan Sibyan Mektebi’nde dinleme fırsatım oldu. Kabirlerin arasında verdiğiniz bu güzel sohbet, bizleri ölüm gerçeği ile bir kez daha yüzleştirdi. “Bismillah” diyerek sorularıma başlamak istiyorum: Muhterem Hocam kabirler bizi ölüm tefekkürüne davet eden birer işaret levhaları gibi… Biz bu levhaları nasıl okumalıyız? Kabirler bize ne söyler?  

        Her mezar, dünyadan gidenleri gösterir. Biz de mezarlığa ibret almak için gideriz. “Sen de bir gün öleceksin. Maliyeye hesap verir gibi, Allah'a hayatımın hesabını vereceksin” İşte kabirler bize bunu söyler. Bir başka âlemden yola çıktık, irademiz dışında bu dünyaya geldik ve gidiyoruz. Her an ölebiliriz. Öldüğümüzde ahirete gideceğiz. Orada hayatımızın hesabını

vereceğiz.

        İbret almak için mezarlığa gideriz dediniz. Mezar ziyaretlerinde nelere dikkat etmeliyiz?

(2)

        Mezarlıklarda okuduğumuz sûrelerinin manasını eve gelince tefsirden okumalıyız.

Göreceğiz ki bu sûreler ölüye bir şey demiyor, dirilerin hayatını düzenliyor. Fatiha Sûresi'nin birinci ayetinin meali şöyle: "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ederim." Ölüler değil, diriler bu işi yapacak... Mehmed Akif diyor ki: "Ya açar Nazm-ı Celil'in, bakarız yaprağına/

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına/ İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin./ Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için."

        Türbe ziyaretlerinde de bir takım yanlışlar göze çarpıyor…

        Şu husus çok önemli: Türbeden bir şey istemek, hem batıldır hem haramdır. Sadece Allah'ın gücü her şeye yeter. Bütün iyilikler Allah'tandır. Kâdir-i Mutlak yalnız Allah'tır.

        Bir yazınızda mezarlıkların mermer yığınına dönüştüğünü söylüyorsunuz? Bu konuda ne söylemek istersiniz?

        Evet, mezarlıklar mermerlerle doldu. Bazı mezarların imarında adeta servetler yatıyor.

Keşke bu mezarların içi de dışı gibi güzel olsa. O ölülerin hayrı için, o paralar faydalı işlere yatırılsaydı; hem sevap olurdu hem de ülke kalkınırdı. Tüketim ekonomisi, o kadar hâkim ki, diri de ölü de para tüketiyor. Mezar taşlarına önem vermek, tamamen Avrupalılara aittir. Demokrasi, Avrupa’ya ait bir rejimdir. Avrupa’ya ait rejimler alınırken onların kültürleri de alındı. Mezarlara

(3)

taş yapılacağına o taşların parası fakirlere verilseydi daha büyük sevap olurdu. Mezar taşının ölüye faydası yok. Öyle mezarlar var ki ona verilen paraya fakirlere bir ev yaptırılabilir.

        Kabirler bizi ölüm gerçeği ile yüzleştiriyor. Siz ölümü nasıl açıklıyorsunuz?

        Varlıklar maddi ve manevi olmak üzere iki kısımdır. Mesela acıkmak, korkmak, hayal etmek, acı duymak manevi varlıklardır; bunlar gözle görülmez, elle tutulmaz fakat yaptıkları işlerle kendilerini belli ederler. Rüya görmeyen insana rüyayı anlatmak mümkün değil... Diş ağrısı çekmeyene bu ağrıyı anlatmak mümkün değil... Bunun için demişler ki “psikolojik olaylar anlatılmaz bilinir.” Ölüm de manevi bir varlıktır. Bu nedenle ölen yokluğa gidemez. Ölen

bedendir, ruh ölmez. Ruh, Allah’ın hayat sıfatının tecellisidir. Ölmek yokluk değildir. Ölmek ruhla bedenin birbirinden ayrılmasıdır. Ruh ebediyen yaşar. Matematikteki sonsuz, dinde ebediyettir.

Bu konuya dikkat çekmek için bir konferansıma şöyle başlamıştım: “Ben hiç ölmeyeceğim!”

Müslüman hiç ölmeyeceğine inanmalıdır. Yani dünyayla ahireti bütünleştirmek mümkündür.

Mesela bir şahıs harama girmemeye çalışıyor. Helal dairede yaşıyor. İşte bu şahıs dünyayla ahireti bütünleştirdi. Önemli olan da budur. Şuurlu Müslüman her sözünü her hareketini İslam’a uydurur.

        Ölümden korkar mısınız?

        Ölmekten korkmuyorum! Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem: “Ölümü istemeyin”

buyurmasaydı, ölümü isterdim. Şuurlu bir Müslüman inanır ki, mezar denilen kapıdan geçilecek

(4)

ahiret sarayına çıkılacak. Her sarayın adliyesi vardır. Her sarayın bahçesi, zindanı da vardır.

Ahiret sarayı da böyledir. Önemli olan ölüme hazırlıklı olmaktır. “Ahirete ne götürelim?” Ölüme hazırlanmak işte bu sorunun cevabını düşünmektir. Hükümdarlardan biri vasiyet etmiş;

“Öldüğümde sağ elim tabuttan dışarıda kalsın.” Vasiyeti yerine getirmişler. Vezir halka demiş ki:

Hükümdarınız size son bir mesaj veriyor. Bakın elim boş gidiyorum, diyor” demiş.

        Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri; “Kamil insan için ölüm şekerdir” der. Modern insan ise ölümden ürktüğü gibi onun adını dahi ağzına almak istemiyor. Neden modern insan ölümü düşünmekten veya ondan bahsetmekten hoşlanmaz?  

        En başta modern kelimesi Avrupa’ya aittir; bunu hatırlatayım. Avrupalıların çoğu Müslüman değildir, onlar ölümden korkarlar. Hadisi şerifte buyruluyor ki: “Kulum beni nasıl bilirse ben ona öyle muamele ederim.” Mesela birisi Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarına güveniyor. Bu şahıs için ahiret çok güzeldir. Ölümden de korkmaz. Fakat diğer şahıs Allah’ın bu sıfatlarını bilmiyor yahut inanmıyor. Dolayısıyla korkuyor ölümden…

        Bildiğiniz gibi tasavvufta rabıta-i mevt denilen bir terim vardır. Yani ölümü düşünmek...

Siz bunun faydalı olduğunu düşünüyor musunuz?   

        İhlâs risalesinde Bediüzzaman buyuruyor ki: İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir… Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü

(5)

düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. Evet, ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'ân-ı Hakîm’in: “Her nefis ölümü tadacaktır.” Âl-i İmran 185) ve

“Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler;” (Zümer, 30) gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne, nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu rabıtanın fevâidi pek çoktur.”

        Kur’an’da haşre ve ahiret hayatına çok kereler vurgu yapılmasının sebebi nedir?

        Ahiret hayatına ve haşre inanmayan, İslamiyet’i yaşayamaz. Ahiretin varlığına inanan insan, kolay kolay günah işleyemez. İyilerle kötüler aynı halde kalmayacak. Bunun için ahiret gününe iman çok önemli…

        Haşir yani yeniden dirilme konusunda neler söylemek istersiniz? 

        Tarla kocaman bir mezarlıktır. Buğday taneleri o mezarlıkta yatan ölülerdir. Bahar gelince o cenazelerin hepsi teker teker dirilir. Allah gayb hazinesinden o buğdayları gönderir.

Sonra tekrar ekini biçerler, buğday ölür. Buğdayı değirmende öğüttüler, hamur yaparlar, fırında pişirirler, bıçakla keser, iyice çiğneyip yutarlar. Defalarca ölen bu ekmek, vücudumuzda bir daha dirilir… Et olur, kemik olur. Yaşamamıza sebep olur. Kışın kar yağar, yeryüzü kefenini giyer ve

(6)

yatar   Bahar gelince hepsi birden dirilir… Kocaman bir ağacın bir yaprağı sararmıştı;

düşündüm ki diğer yapraklar yeşil olarak dalında dururken bu yaprağın kuruması hazin bir tablo O yaprak, lisan-ı haliyle bana dedi ki: "Ben öldüğüme üzülmüyorum   Bu daldan düşeceğim Toprak benim annemdir

  Ona kavuşacağım, ben de toprak olacağım. Allah beni tekrar tekrar diriltecek." Görüldüğü gibi her şey ölüp ölüp dirilmektedir. Bu sebepten ölen yokluğa gidemez. Bir âlemden diğer bir âleme geçer. Yani hayatı devam eder. Evet, insanın bedeniyle ruhu ayrılınca insan ölür. Fakat ruh geldiği âleme döner. Ben 100 sene evvel neredeydimse öldüğümde oraya döneceğim.

       

        Yeniden dirilme konusunu çocuklara nasıl anlatmalıyız?

       

        Ben torunuma dedim ki, “Torunum gel seninle cenaze oyunu oynayalım.” “Ben korkarım o oyundan.” dedi. “Çok güzel bir oyundur, hoşuna gidecek...” dedim. “O zaman peki.” dedi. Bir beyaz fasulye aldım. “Bak sevgili torunum, bu fasulye beyaz kefenini giymiş yatıyor. Sen bundan korkuyor musun?” dedim.”Hayır.” dedi. “Şimdi bu dirilecek.” O fasulyeyi beraberce saksıdaki toprağa gömdük ve suladık. “İşte torunum cenazeyi yıkadık mezara gömdük. Şimdi bir hafta bekle. Bu cenaze dirilecek.” dedim.   O zaman dedi ki “Toprağa gömüğümüz her şey diriliyor!” Gayem de çocuğun bunu anlamasıydı. “Maşallah!” dedim. Çıkardım ona para verdim. Üç gün sonra fasulye dirildi. Tabutunu da sırtına almış, çıktı meydana… “Bak torunum, ölü dirildi. O sırtındaki de tabutu; tabutuyla geldi. Bekle…” dedim. Günler geçtikçe fasulye sırığa sarıldı. “Bak” dedim, “fasulye ne kadar akıllı… Bizim soktuğumuz sırığa sarıldı düşmesin diye...

Hâlbuki bu ölüydü. Dirildi çiçek açtı yeşillendi. Bak nasıl yaşıyor. Ve yemişini verdi. Yani fasulye verdi.

(7)

       

       Dersimizin son cümlesi şu torunum: Allah bir ölüden diriyi yarattı! İşte böyle…

Referanslar

Benzer Belgeler

İnsanların lakayt oldukları vakit tebliğde daha çok gayret ve ciddiyetle devam etmek gerektir.. Risale -i Nur’un tebliğ tarzı “nezihane ve nazikane ve

Uzun süre ekran karşısında kalmak çocukların, öğretmenlerin göz sağlığını nasıl etkiliyor, ekranın olumsuz etkilerinden korunmak için neler yapmalıyız?. 30-40

İfade etmekte zorluk çeken çocuklarımız için onlara resim, dans, yazı yazmak gibi seçeneklerle yardımcı olabiliriz.... • Online ders saatleri ve ödevlere göre haftalık

Ø Ellerinizi her çalışma öncesinde yıkayınız ve dezenfekte ediniz. Ø Reçel pişirme ünitesini hazırlayınız. Ø Pişirme ünitelerinin kullanıma hazır olup

KOSGEB tarafından Teknoloji Geliştirme Merkezi (TEKMER) isim kullanım hakkını ilk alan İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) TEKMER; İstanbul Aydın Üniversitesi akademisyenleri,

A) Kullanmamaya dikkat etmeliyiz. C) Dengeli beslenmeye dikkat etmeliyiz. Sınıfımız, arkadaşlarımızla birlikte kullandığımız ortak kullanım alanlarındandır.

• Yapılarına göre statik ve dinamik ipler olarak, kalınlıklarına göre yarım ipler, ikiz ipler ve tam ipler ve kullanıldıkları yere göre tırmanış ipleri

O anda beklide hüzünlenip, kızıp içimizden bir şeyler söylüyor veya küfrediyoruz ve aciz kaldığımız, bir şey yapamadığımız için kendi kendimize kızıyoruz..