• Sonuç bulunamadı

Bu çalışmaya tamamen gönüllü olarak katılıyorum ve istediğim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Bu çalışmaya tamamen gönüllü olarak katılıyorum ve istediğim "

Copied!
134
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

İNTERNET KULLANIMIYLA İLGİLİ DEĞİŞKENLERİN CİNSİYET, KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ, YAŞAM DOYUMU VE BAĞLANMA STİLLERİ

AÇISINDAN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Özgün ÖZKAN

Ankara-2013

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

İNTERNET KULLANIMIYLA İLGİLİ DEĞİŞKENLERİN CİNSİYET, KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ, YAŞAM DOYUMU VE BAĞLANMA STİLLERİ

AÇISINDAN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Özgün ÖZKAN

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Selim HOVARDAOĞLU

(3)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (……/……/200…)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı……….

İmzası………..

(4)

İÇİNDEKİLER

1. BÖLÜM

GİRİŞ……….…..1

1.1. Bilgisayar Aracılığıyla İletişim……….…3

1.1.1. Bilgisayar Aracılığıyla İletişim Yolları………..5

1.1.1.1 Sosyal Ağ Kullanımı………...…..8

1.2.. Bağlanma Stilleri………..12

1.3. Kişilik Özellikleri………..………...18

1.3.1. Kişilik Özellikleri ve Bilgisayar Aracılığıyla İletişim……….24

1.4. Yaşam Doyumu……….……….29

1.5. Araştırmanın Amacı……….30

1.6. Araştırmanın Denenceleri………31

2. BÖLÜM YÖNTEM………...33

(5)

2.2. Veri Toplama Araçları………..33

2.2.1. Demografik Bilgi Formu………...33

2.2.2. Sosyal Ağları Benimseme Ölçeği (SABÖ)………...34

2.2.3. Sosyal Ağ Siteleri Kullanım Amacı Ölçeği (SASKAÖ)………...35

2.2.4.Yaşam Doyumu Ölçeği (YDÖ)………..36

2.2.5.İnternet Bağımlılık Ölçeği (İBÖ)………...36

2.2.6.İnternette Bilişsel Durum Ölçeği (İBDÖ)………..38

2.2.7.Eysenck Kişilik Envanteri (EKE)………..39

2.2.8.Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri (YİYE)………41

2.3. İşlem………41

3. BÖLÜM BULGULAR………..43

3.1. Katılımcıların Genel Olarak İnterneti Kullanım Özelliklerine İlişkin Bulgular………..……….43

3.2. Korelasyon Analizine İlişkin Bulgular………...………….…45

3.3. Katılımcıların SABÖ, SASKAÖ, YDÖ, İBÖ, İBDÖ ve EKE ile İlişkisel Değişkenlerden Aldıkları Puanlara İlişkin Bulgular………..……….53

(6)

3.3.1. Sosyal Ağları Benimseme Ölçeği’nden Alınan Puanlar ile İlgili

Bulgular………...54

3.3.2. Sosyal Ağ Siteleri Kullanım Amacı Ölçeği’nden Alınan Puanlar ile İlgili Bulgular………..54

3.3.3. Yaşam Doyumu Ölçeği’nden Alınan Puanlar ile İlgili Bulgular……..56

3.3.4.İnternet Bağımlılık Ölçeği’nden Alınan Puanlar ile İlgili Bulgular…...58

3.3.5. İnternette Bilişsel Durum Ölçeği’nden Alınan Puanlar ile İlgili

Bulgular………...61

3.3.6. Eysenck Kişilik Envanterinden Alınan Puanlar ile İlgili Bulgular…...63

3.4. İnternet Bağımlılığı Temel Alınarak Tüm Ölçeklerden Alınan Puanları Yordamak Üzere Yapılan Diskriminant Analizi Sonuçları………..…………..66

4. BÖLÜM

TARTIŞMA………...71

4.1. Korelasyon Analizinden Elde Edilen Bulguların Tartışılması……….71

4.2. Cinsiyete İlişkin Bulguların Tartışılması……….74

(7)

4.2.1. Sosyal Ağ Siteleri Kullanım Amacı Ölçeği’nden Alınan Puanların Cinsiyet Açısından Tartışılması………..74

4.2.2. Yaşam Doyumu Ölçeği’nden Alınan Puanların Cinsiyet Açısından Tartışılması………..76

4.2.3. İnternet Bağımlılık Ölçeği’nden Alınan Puanların Cinsiyet Açısından Tartışılması………..77

4.2.4. İnternette Bilişsel Durum Ölçeği’nden Alınan Puanların Cinsiyet Açısından Tartışılması………78

4.3. Bağlanma Stillerine İlişkin Bulguların Tartışılması………79

4.3.1. Sosyal Ağ Siteleri Kullanım Amacı Ölçeği’nden Alınan Puanların Bağlanma Stilleri Açısından Tartışılması………...79

4.3.2 İnternet Bağımlılık Ölçeği’nden Alınan Puanların Bağlanma Stilleri Açısından Tartışılması………80

4.3.3 İnternette Bilişsel Durum Ölçeği’nden Alınan Puanların Bağlanma Stilleri Açısından Tartışılması………81

4.3.4 Eysenck Kişilik Envanteri’nden Alınan Puanların Bağlanma Stilleri Açısından Tartışılması………....82

4.4. İnternet Bağımlılığı Temel Alınarak Tüm Ölçeklerden Alınan Puanları Yordamak Üzere Yapılan Diskriminant Analizi Bulgularının Tartışılması………...82

(8)

SONUÇ VE ÖNERİLER………..………87

ÖZET……….89

ABSTRACT………...91

KAYNAKLAR………..93

EKLER………..114

(9)

ÇİZELGELER

Çizelge 1. İnternete bağlanmak için kullanılan cihazların kullanılma sıklığına göre frekans ve yüzdelik değerleri………..………..44

Çizelge 2. Katılımcıların Sosyal Ağ Siteleri Kullanım Amacı Ölçeği’nden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar……….……….55

Çizelge 3. Katılımcıların Yaşam Doyumu Ölçeği’nden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar………..………..…57

Çizelge 4. Katılımcıların İnternet Bağımlılık Ölçeği’nden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar………..………..59

Çizelge 5. Katılımcıların İnternette Bilişsel Durum Ölçeği’nden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar………...62

Çizelge 6. Katılımcıların Eysenck Kişilik Envanteri’nden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar………..64

Çizelge 7. İnternet bağımlılığına göre oluşturulan grupların yordayıcı değişkenlerden aldıkları ortalamalar………....68

Çizelge 8. Katılımcıların gruplara doğru sınıflandırılma oranları………..…69

(10)

1.BÖLÜM

GİRİŞ

Kişilerarası iletişim genellikle yüz yüze gerçekleşir. Aile ya da arkadaşlarla yemekteki diyaloglar, yakın dostlarla sırları paylaşma, sınıftaki diğer arkadaşlarla olan iletişim yüz yüze iletişime örnek verilebilir. Bu tür iletişim, genellikle kişilerarası iletişimden bahsedildiğinde ilk akla gelendir; fakat günümüzde teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerle ‘bilgisayar aracılığıyla iletişim’ kişilerarası iletişimin ve bilgi edinmenin önemli bir parçası haline gelmiştir (DeVito, 2008).

Bilgisayar aracılığıyla iletişim en temelinde bireylerin bilgisayar üzerinden çeşitli programlar ve internet siteleri üzerinden diğerleriyle iletişim kurma biçimdir (December, 1997; Herring, 1996). Bu iletişim biçimi günümüzde çoğu kişi için günlük yaşamın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Facebook, Twitter, Linkedin, Myspace gibi dünya üzerinde pek çok kişiyle eş zamanlı iletişim kurabilmeyi sağlayan sosyal ağlar bu iletişim biçiminin en önemli parçalarından biridir. Bireyler bu siteler üzerinde kendi profillerini hazırlayabilme, kendileri hakkında bilgi verebilme, beğendikleri videoları paylaşabilme, ilgi alanları ile ilgili gruplara üye olabilme gibi pek çok olanağa sahiptirler (Ellison Steinfield ve Lampe, 2007; Hew 2011).

Yüz yüze iletişimde olduğu gibi bilgisayar yoluyla kurulan iletişim bireysel farklılıklara bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. Literatürdeki bazı

(11)

daha çok arkadaş sahibidirler (Hamburger ve Vinitzky, 2010). Bununla beraber nevrotik, yalnız ve depresif kişiler sosyal desteğe daha çok ihtiyaç duyduklarından sosyal ağ sitelerini daha fazla kullanmaktadırlar (Hamburger ve Ben-Artzi, 2003;

Kraut ve ark., 1998; Kraut ve ark, 2002; Morahan-Martin ve Schumacher, 2003;

Gross ve ark., 2002). Ayrıca kaçınmacı bağlanan kişiler de sosyal ağları daha çok kullanma eğilimindedirler (Lee ve Stapinski, 2012; Oldmeadow, Quinn ve Kowert, 2012). Bununla birlikte interneti kullanım amacı, hangi sitelere girdiği ve kullanım amacı da cinsiyet farklılığına göre değişebilmektedir (Colley ve Maltby, 2008;

Fallows, 2005; Kimbrough ve ark. 2013; Li ve Kirkup, 2007; Mazman ve Usluel, 2011; Tüfekçi, 2008; Thompson ve Lougheed, 2012). Son olarak yaşam doyumu da internet kullanım biçimini etkileyebilmektedir(Çelik ve Odacı, 2013; Stepanikova ve ark. 2010).

Görüldüğü üzere, bireylerin bilgisayar aracılığıyla iletişimi seçme sıklıkları, yararlanma yolları ve amaçları biyolojik ve psikolojik faktörler temelinde değişiklik gösterebilmektedir. Bu çalışmanın temel amacı da kişilerin cinsiyetleri, yaşam doyumları, bağlanma stilleri ve kişilik özellikleri doğrultusunda sosyal ağ kullanımı, sosyal ağları benimsemesi başta olmak üzere internet kullanımındaki temel farklılıkları ortaya koyabilmektir. Araştırmanın bir başka amacı da bu değişkenlerden hangilerinin internet bağımlılığını yordamada etkili olduğunu belirleyebilmektir.

Bununla birlikte cinsiyet, yaşam doyumu, içe dönük, dışa dönük ve nevrotik kişilik özellikleri ve bağlanma stilleri arasındaki fark ve bağlantıların tespit edilmesi de araştırmanın bir diğer amacıdır.

(12)

1.1. Bilgisayar Aracılığıyla İletişim

Bilgisayar aracılığıyla iletişim (computer-mediated communication), bireyleri ilgilendiren, belirli bir bağlamda bulunan ve çeşitli amaçlar için kullanılan, bilgisayar yoluyla gerçekleştirilen insan iletişimi sürecidir (December, 1997).

Herring’in (1996) yaptığı daha genel ve klasik bir tanıma göre ise bilgisayar aracılığıyla iletişim, insanların bilgisayar aracılığıyla kurduğu iletişim şeklidir.

Elektronik posta, görüntülü konuşma, anlık mesajlaşma, elektronik posta listeleri, mesaj panoları ve çevrimiçi oyunlar bilgisayar aracılığıyla iletişim yollarının en popüler olanlarıdır (Bishop, 2009). Bu uygulamalar teknolojinin de gelişmesiyle hızlı bir şekilde değişmekte, yenilenmektedir.

Günümüzde bilgisayar kullanıcılarının haberleşmesini büyük ölçüde kolaylaştıran bilgisayar aracılığıyla iletişim yolları teknik olarak, İkinci Dünya Savaşı sırasında ilk elektronik dijital bilgisayarın icadından, ya da en azından 1960’ların başlarında karşılıklı gönderilen ilk elektronik posta örneğinden beri var olan bir iletişim şeklidir. O günlerden bu yana insanlar bilgisayar teknolojileri sayesinde iletişim kurmaktadırlar. Kısacası, bilgisayar aracılığıyla iletişim yaklaşık olarak elli yıllık bir geçmişe sahiptir. Son yirmi yılda ise bilgisayar teknolojileri büyük hızla gelişmiştir ve bilgisayarlar bireysel ve popüler oluşuyla günümüz insanının vazgeçilemez bir parçasını oluşturmuşlardır. Kişisel bilgisayarlar yöneticilerin, öğretmenlerin, öğrencilerin doktorların ve çeşitli meslek gruplarından pek çok insanın masalarında yerlerini almışlardır. 90’lı yılların ortalarında kişisel bilgisayarların popülaritesinin artması ve herkes tarafından ulaşılabilir olması

(13)

(özellikle internette gezinme, anlık konuşma ve elektronik posta kullanımı için) bilimsel alan için bilgisayar aracılığıyla iletişimi çekici hale getirmiştir (Thurlow ve ark., 2004).

Son yıllarda bilgisayar aracılığıyla iletişim bireylerin kendilerini sunumları açısından önem taşımaktadır. Kişinin kendini sunumu ya da karşısındaki kişide bıraktığı izlenimi şekillendirmesi, diğerlerinin onu nasıl algıladığıyla ilgili kontrol ihtiyacından doğar. Bireyler kendileri ile ilgili izlenimleri ve bilgileri düzenlemek bağlamında farklı motivasyonlara sahiptirler. Örneğin bireyler bu şekilde benlik saygılarını yükseltip pozitif izlenim yaratırlar (Schlenker ve Weigold, 1992).

Bununla birlikte bireyler bu düzenlemelerle geri bildirimler oluştururlar ve bu geri bildirimler kendileri hakkında da daha fazla bilgi sahibi olabilmelerini sağlar. Son olarak bireyler benlik kavramları ve gerçek dünya arasında tutarlılık isterler. Kısacası kişiler, bilgisayar aracılığıyla iletişimi ilişkili oldukları kişilerin kendileri hakkındaki algılarını biçimlendirmek ve bu etkileşim sonucunda olumlu izlenim oluşturmak adına kullanırlar (Sanders ve Amason, 2011).

Bilgisayar aracılığıyla iletişim yolları üzerinden kullanıcılar kendileri ile ilgili pek çok bilgiyi başkalarıyla paylaşırlar. “Kendini açma” kişi diğerleriyle özel düşünce ve hislerini paylaştığında ortaya çıkar. Kişisel kendini açma bireyin kendisi hakkındaki bilgi ve gerçekleri ortaya dökmesine; ilişkisel kendini açma ise bireyin karşısındakiyle arasındaki belirli bir etkileşim ya da ilişki hakkında düşünüp hissettiklerine işaret eder (Baxter, 1987). İlişkisel kendini açma, ilişkinin devamı açısından önem taşımaktadır. Bilgisayar aracılığıyla iletişimde, yüz yüze iletişimi

(14)

daha çok tercih eden kişiler kendilerini açarken daha samimi iletişim kurabilmektedirler. Bununla birlikte kişilerin internette kendilerini sunma biçimleri motivasyonlarına göre de değişiklik gösterebilmektedir. Son olarak, bireylerin diğerleri tarafından nasıl algılandıkları onlar için önem taşımaktadır ve tüm bu faktörler hem yüz yüze iletişim hem de bilgisayar aracılığıyla iletişim yollarına etki etmektedir (Sanders ve Amason, 2011).

1.1.1. Bilgisayar Aracılığıyla İletişim Yolları

Günümüzde bilgisayar ve dolayısıyla internet, eskisi gibi çok az kişinin ulaşabileceği özel bir teknoloji olmaktan çıkmıştır. Son yıllarda internet ve bilgisayar ile profesyonel olarak iş yapan kişilerden, sıradan internet kullanıcılarına ve hatta çocuklara kadar pek çok kişi internete çok kolay ulaşabilmekte ve kullanabilmektedir (Mitchell ve ark., 2011). Bu durum günümüz insanı için bilgisayar aracılığıyla iletişimi popüler kılmıştır. Bilgisayarın popüler bir iletişim aracı olmasının en önemli nedenlerinden birisi de internetin, kişilerin birbirleriyle ilişki kurma olanaklarını genişletmesidir. Bireyler internet sayesinde var olan sosyal bağları ile ilişkilerini sürdürebilmekte, kendisiyle benzer düşünce biçimi ve ilgileri olan kişilerle tanışma olanağı bulmaktadırlar. Bu iletişim kişisel bir internet sayfasına göz atmak ya da oluşturmak, çevrimiçi tartışma gruplarında düşünce paylaşmak, elektronik posta ya da anında mesajlaşma gibi çok çeşitli yollarla olabilir. Bu bağlamda bilgisayar aracılığıyla iletişim yolları, bireylerin amaçları, istekleri ve gereksinimlerine göre her geçen gün daha da çeşitlenmekte, kullanıcılara yepyeni seçenekler sunmaktadır.

İletişimdeki bu eşsiz olanak ve bilgisayar aracılığıyla iletişim teknolojilerinin

(15)

çoğalması pek çok araştırmacının dikkatini çekmektedir (Batıgün ve Kılıç, 2011;

Bishop, 2009; Skitka ve Sargis, 2005).

Bilgisayar aracılığıyla iletişimin çeşitli yolları vardır. Bunların en başında elektronik posta (e-mail) gelmektedir. Bu yol, 90’lı yıllarda internet kullanımının tüm dünyaya yayılmasıyla birlikte ilişkiyi devam ettirmek amacıyla kullanılan ilk bilgisayar aracılığıyla iletişim çeşitlerindendir. Elektronik posta, herhangi bir bilgisayar dosyasının da eklenebileceği, iletişim ağı üzerinden bir bilgisayardan diğerine gönderilebilecek yazılı bir mesajdır (Shayo ve ark, 2007). Elektronik posta, kullanıcılara iletiyi alma, kullanma ve geri bildirim verme gibi açılardan özgür kılmaktadır. Kişiye gelen bir elektronik posta, kişiye özel posta kutusunda kişinin kullanmak istediği zamana kadar saklanabilmektedir. Kişiler bu postayı istediğinde silebilmekte, istediği zaman okuyabilmekte ve istediği zaman cevap yollayabilmektedir (Doğan, 2006,). Ranie ve Horrigan’ın (2005) yaptıkları bir araştırmaya göre, internet kullanıcıları internete en çok elektronik posta yollamak için girmektedirler. Bunu, haber okuma-izleme, hava durumunu öğrenme, iş ile ilgili araştırmaları yürütme, anlık mesaj gönderme, okulla ilgili araştırmalar yapma, seyahat bilgisi edinme, sağlıkla ilgili bilgi edinme gibi aktiviteler izlemektedir.

Günümüzde, sosyal ağların ve kullanımının yaygınlaşması ile birlikte anlık mesaj gönderme, görüntülü sohbet, kişisel sayfalar oluşturma gibi sosyal ağ olanaklarından da sıklıkla yararlanılmasına rağmen, Purcell’in 2011’de yaptığı bir araştırmaya göre, elektronik posta ve arama motorlarından yararlanma çevrimiçi kullanıcıların hala en sık yararlandığı internet aktiviteleridir. Anında mesajlaşma,

(16)

elektronik postanın aksine kişilere gerçek zamanlı iletişim olanağı sağlamaktadır.

Ayrıca, bu uygulama sayesinde çevrimçi oyun oynanabilir, müzik dinlenebilir, cep telefonlarına mesaj gönderilebilir ve dosya paylaşılabilinir. Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre (Shiu ve Lenhart, 2004) Amerika’daki internet kullanıcılarının

%42’si anında mesajlaşma olanağını sürekli şekilde kullanmaktadır.

Sık kullanılan bilgisayar aracılığıyla iletişim yollarından bir diğeri olan çevrimiçi sohbet grupları (chat grupları), kişilere gerçek zamanlı görüşme olanağı verir. Gruba üye bir kişinin mesajı anında diğerleri tarafından da görülür. Ayrıca bu gruplarda yazılı mesajla olduğu gibi sesli olarak da iletişim kurulabilmektedir.

Sohbet gruplarının pek çoğu uluslararası olduğundan yüz yüze görüşemeyeceğimiz pek çok kişiyle ortak konular, ilgi alanları hakkında tartışma olanağı sunar. Erken dönemdeki bilgisayar aracılığıyla iletişim araştırmalarına bakıldığında, bu iletişim şeklinin özellikle “kimlik deneyleme” kısmı üzerinde durulduğu görülmektedir.

Kullanıcıların sohbet odaları gibi kimliğin gizli olduğu yerlerde başka biri gibi davrandığı bulunmuştur (Stone, 1996; Turkle, 1999). Bu tür bilgisayar aracılığıyla iletişim yolları, gerçek kimliği gizleyebilmekten ötürü kimlik denemelerine izin vermektedir. Ancak günümüzde sıklıkla kullanılan Facebook, MySpace ya da arkadaş bulma siteleri, kimlik denemelerine pek elverişli değildir çünkü bu tür siteler gerçek kimlikler üzerinden yapılandırılmıştır. Aynı zamanda bu sitelerde çevrimiçi ve çevrimdışı kimlikler fazlasıyla birleşmiştir. Yani kullanıcılar bu sitelerde dürüst olmazlarsa ve yanlış bilgi verirlerse, gerçek hayattaki sosyal çevresi bu durumdan haberdar olacaktır (Donath ve Boyd, 2004; Ellison Steinfield ve Lampe, 2007). Buna rağmen, kimlik deneyleme özellikle kimliğin gizli kaldığı sosyal ağ sitelerinde sıkça

(17)

görülmektedir ve bu siteleri kullananlar ne zaman isterlerde istedikleri kişi olarak rol yapabilirler (Pearson, 2009).

Sosyal ağ siteleri günümüzde çok fazla kullanıcı tarafından dış dünyayla ve kendi sosyal çevresiyle iletişim için kullanılmaktadır. Bu bağlamda sosyal ağ sitelerini ve kullanım özelliklerini ayrıca ele almakta fayda vardır.

1.1.1.1. Sosyal Ağ Kullanımı

Sosyal ağlar, bireylerin sınırlı bir alanda, açık veya yarı açık profil oluşturmalarına izin veren, bağlantı paylaşımlarının ve kişilerin bağlantılı olduğu diğer kişilerin görülebildiği web tabanlı hizmetlerdir (Ellison, 2007). Sohbet odalarının alt grupları olarak tanımlayabileceğimiz Facebook, Twitter, MySpace, Linkedin gibi günümüzde çok sık kullanılan sosyal ağlar, bilgisayar aracılığıyla iletişimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Sosyal ağlar kişilere sadece kendilerini sunma imkanı vermemekte, aynı zamanda var olan ilişkilerini sürdürme ya da sosyal, profesyonel anlamda yeni ilişkiler kurma olanağı da sunmaktadır (Ellison Steinfield ve Lampe, 2007; Trusov ve ark. 2009). Günümüzde pek çok kişi için sosyal ağlara girerek güne başlamak bir rutin haline gelmiştir (Stone, 2009).

Madden ve Zickuhr’un(2011) Amerika’da yaptıkları bir araştırmaya göre, yetişkinlerin %65’i bu tür sosyal ağ sitelerini aktif olarak kullanmaktadırlar. Ayrıca sosyal ağ deneyimlerini “güzel, mükemmel, yardımcı, eğlendirici, kullanışlı” gibi olumlu sıfatlarla tarif etmektedirler. Yine bu araştırmaya göre sosyal ağ kullanıcılarının çoğunluğunu kadınlar ve 30 yaş altı gençler oluşturmaktadır.

(18)

Daha önce de basedildiği üzere sosyal ağ siteleri günümüzde iletişim ve haberleşme amacıyla çok sık kullanılmaktadır. Bu sitelerinden biri olan Facebook, günümüzde en çok kullanılan sosyal ağlardan biridir. 2004 yılında yaratılan bu site, 2013 Mart ayı itibariyle 1.110 milyar aktif kullanıcıya ulaşmıştır (Facebook, 2013).

Sıradan bir kullanıcı Facebookta ortalama yirmi dakika zaman geçirmektedir ve kullanıcıların üçte ikisi gün içinde en az bir kere oturum açmaktadırlar (Cassidy, 2006). Facebook, kullanıcılarına kendi profillerini yaratma ve kişisel sayfalarını izleyip yorumlar bırakabilen arkadaşları “biriktirme” imkanı sağlamaktadır. Sitenin üyeleri aynı zamanda ortak ilgilere sahip kişilerin oluşturduğu gruplara üye olabilmekte, kişisel sayfalarda gezinerek diğerleriyle ortak noktaları, müzik zevkleri, romantik ilişki durumları gibi konularda bilgi sahibi olabilmektedirler (Ellison Steinfield ve Lampe, 2007). Buna ek olarak Facebook okul, üniversite, dernek gibi çeşitli kuruluşlara kendi sayfalarını yaratma ve bu sayfalar üzerinden duyuruda bulunma, üyelerinin takvimlerine etkinlikleri ekleme, üyelerin haberleşmesini mümkün kılma gibi olanakları da sunmaktadır (Ryan, 2012). Hew (2011), sosyal ağ kullanımı üzerine yapılan araştırmaları incelemiş ve Facebook’u kullanmada öğretmen ve öğrencileri motive eden özellikleri var olan ilişkileri sürdürmek, yeni insanlar tanımak, Facebook kullanmanın eğlenceli olduğu düşüncesi, kendini daha popüler kılma isteği, zaman geçirmek, kendini ifade etme ve sunma isteği, eğitim amacıyla kullanma, görev yöneticisi olarak kullanmak (irtibat bilgileri, doğum günleri gibi bilgileri, fotoğraf depolayıp organize etmek) ve aktivizm faaliyetleri şeklinde sıralamıştır.

(19)

Bir diğer internet temelli sosyal ağ çeşidi olan ağ günlüğü (blog), kişilerin istedikleri her türlü konuda, istedikleri şekilde yazı yazabildikleri günlük benzeri internet siteleri olarak tanımlanabilmektedir. Bu sitelerde, yazarın isteğine göre okuyucular, yazılar hakkında yorum yapabilirler. Rainie’nin (2005) yaptığı araştırmaya göre, internet kullanıcılarının küçük bir kısmı ağ günlüğü tutuyor olsa da (8 milyon kişi), 32 milyon kişi düzenli olarak ağ günlüklerini takip ettiğini, 14 milyondan fazla kişi de bloglara yorum bıraktığını ifade etmişlerdir. Ağ günlüğü kullanıcılarının (blogger) bu sitelere yazı yazmasının zihin jimnastiği yapmak, diğerlerini etkileyebilmek, yeni insanlarla tanışabilmek gibi pek çok farklı nedenleri vardır (Lenhart ve Fox, 2006). Ağ günlüklerindeki geleneksel konular genel olarak kişilerin günlük aktivitelerini ve kişisel düşüncelerini içerir. İçeriklerin bu yöntemle tek bir kişiden çok fazla kullanıcıya ulaşabilmesi, ilişkileri devam ettirmek için ağ günlükleri sayfalarını kullanmayı tercih edilebilir hale getirmektedir.

Günümüzde çok sık kullanılan bir diğer sosyal ağ sitesi ise Twitter’dır.

Twitter, “mikroblog” sitesi olma özelliği ile popülerlik kazanmıştır. Kullanıcılar cep telefonlarındaki mesaj özelliğine benzeyen, 140 karakter ile sınırlı “tweet” (ing.

cıvıldama) adını verdikleri bilgi, haber duyuru içeren mesajlarla haberleşirler. Ayrıca bireyler diğerlerinin tweetlerini kendi sayfalarında yayınlayabilmek amacıyla, diğer kullanıcıların takipçileri olabilirler. Bununla birlikte kullanıcılar açılan bir konu üzerinden, o tweete üye olarak, konu hakkında bilgi alabilirler ve yorum yapabilirler (Bryant, Marmo ve Ramirez, 2011; Ryan, 2012).

Bu sitelere benzer olarak bazı sosyal ağlar da, evcil hayvan sahipleri (Catster ve Dogster), müzik fanları (Last.fm), sosyal aktivistler (Change.org) gibi

(20)

belirli bir kitleyi hedef almaktadır. Bu tür siteler, kullanıcıları için belirli bir amaca yönelik arkadaşlık kurmayı kolaylaştırmaktadır (Wellman ve Gulia, 1999).

Bu iletişim yollarının dışında son günlerde popüler hale gelen akıllı telefon uygulamaları da bireylerin iletişimlerini büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır.

BlackBerry, iPhone ve Android gibi akıllı telefonlara sahip kullanıcılar, bu uygulamalar sayesinde internete bağlanabildikleri her ortamda diğerleriyle iletişimi devam ettirebilmektedir (Ellison Lampe ve Steinfield, 2009; Ryan, 2012).

Daha önce de değinildiği gibi sosyal ağ sitelerinin başlıca amaçlarından birisi, aradaki bağ zayıf bile olsa var olan ilişkileri sürdürebilmektir (Ellison, Steinfield ve Lampe, 2007; Hew, 2011). Bunun dışında sosyal ağlar kullanıcının tanıdığı kişilerin sosyal çevresiyle de tanışma imkanı sağlar. Ellison Lampe ve Steinfield’in (2009) değindiği üzere, kullanıcılar internet üzerinden telefon numarası ya da kişisel bilgi vermeye hazır hissetmedikleri yeni kişiler ile tanışmaktadırlar. Bu kişileri sosyal ağ üzerinden aramak, bulmak ve arkadaş olarak eklemek, eklenen kişiyle iletişim içinde olmamızı sağlayacak güvenli ve zayıf bir bağ sağlamaktadır.

Sosyal ağları bu amaçla kullanım da Facabook ve Myspace üzerinden sıklıkla gerçekleşmektedir (Raacke ve Bonds-Raacke, 2008).

Sosyal ağ siteleri aynı zamanda romantik ilişki başlatmak için güvenli bir yol olarak da tercih edilmektedir. Kişiler genel olarak aleni romantik davetler ve rastgele partner aramak için sosyal ağları kullandıklarını reddetme eğilimindedirler ancak bu, sosyal ağların romantik amaçlar ya da partner aramak için kullanılmadığı

(21)

kendisiyle uyumlu olduklarını düşündükleri arkadaşlarının arkadaşları ya da arkadaş olarak ekledikleri fakat sosyal bağlarının zayıf olduğu kişilerle romantik ilişki amaçlı iletişim için kullanabilmektedirler (Bryant, Marmo ve Ramirez, 2011).

Buraya kadar olan kısımda bahsedilen bilgisayar aracılığıyla iletişim yollarının kullanım şekli, süresi ve kullanım amacı kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Bazı kişiler sosyal medyayı daha fazla kullanırken, bazıları mail yoluyla iletişim kurmayı tercih etmekte, bazıları interneti bilgi edinme amaçlı daha fazla kullanırken bazıları kendini tanıtma ve iletişim amaçlı olarak daha fazla kullanabilmektedir. Bu farklılığı yaratan unsurlardan bazılarının bağlanma stilleri, kişilik özellikleri ve bununla beraber yaşam doyumu olduğu düşünülmektedir.

Bundan sonraki bölümde sırasıyla bu değişkenler ele alınacaktır.

1.2. Bağlanma Stilleri

Tüm türlerin üyeleri, içgüdüsel olarak genç olanın büyümesi ve hayata uyumunu sağlamak için birtakım davranış örüntülerine sahiptir. Bu durumdan yola çıkarak Bowlby (1969; 1973), çocuğun olgunlaşması için çocuk ve ebeveynin karşılıklı içgüdüsel bir ilişki içine girmesi gerektiğini öne sürmüştür. Bu ilişkinin başlıca görevi, çocuğu korumaktır. Çocuğun bu ilişkiye katılımı, kendi bağlanma davranış sistemi tarafından yönlendirilmektedir. Bowlby’e göre, bağlanma davranışı çocuk tehdit, tehlike ya da stres altındayken yakınlığı sürdürmek amacıyla düzenlenmektedir. Çocuğun bağlanma davranışı, gelişimiyle birlikte değişebilmekte ancak asıl amaç, yani ebeveynin koruma ve yakınlığını sağlama ihtiyacı değişmemektedir (Main ve Cassidy, 1988; Vaughn, Egeland, Sroufe ve Waters,

(22)

1979). Benzer olarak, ebeveynin de bu ilişkiye katılımı “bakıcı” davranış sistemi tarafından yönetilmektedir. Ebeveynin bu davranışları da hem çocuğun gelişimi hem de kendi gelişimiyle birlikte değişmektedir (George ve Solomon, 1996); ancak çocuğa koruma ve yakınlık sağlama amacı değişmemektedir (Belsky, Rovine, Taylor, 1984; Egeland ve Farber, 1984).

Bağlanma teorisinin temelini “içsel çalışan modeller” oluşturmaktadır.

Bowlby, çocuğun bağlanma davranışlarının çocuk ve ebeveyn ilişkisinin şematik bilişsel temsiline bağlı olduğunu öne sürmüştür ve bunu içsel çalışan modeller olarak adlandırmıştır (Bowlby, 1969; 1973). Bebeklik sırasında bağlanma stilleri bilinç öncesi ve içgüdüsel bir şekilde işlemektedir ancak çocuk büyüdükçe bilişsel yetenekleri buna bağlı olarak da kendisinin nasıl davrandığı ve diğerlerinin nasıl tepkiler verdiği ile ilgili “içsel çalışan modeller” devreye girmektedir. Bowlby’e göre çocuk, bakıcısıyla ilişkisinden elde ettiği deneyimlerden yola çıkarak 12. aydan itibaren bağlanma ile ilişkili davranışları değerlendirme ve gelecekteki davranışlarını düzenlemek amacıyla içsel çalışan modelleri kullanmaktadır. İçsel çalışan modelleri temel alarak bebek (daha sonra çocuk ve yetişkin) bakıma ve korunmaya değen/değmeyen bir benlik ve bakım ve koruma sağlamaya uygun/uygun olmayan diğerleri gibi kendisi ve başkaları hakkında beklentiler geliştirmektedir. Bunlara zihinsel temsiller ya da zihinsel modeller denir. İçsel çalışan modeller sabit gibi görünse de, yeni deneyimler, çocukluktaki aile ilişkileri, yetişkinlikteki zihinsel temsiller bu durumu değiştirebilmektedir.

(23)

İçsel çalışan modeller, çocuk kaygılı olduğunda, ayrılık yaşadığında ya da bağlanma figürüne yakınlık ihtiyacı duyduğunda ortaya çıkmaktadır. Yetişkinlikte de bir bireyin stresli bir durumu ya da olayı nasıl algıladığı, işlediği ve çözümlediği, gelişmekte olan bebeğin birincil bakıcılarından temin ettiği yakınlık ve bu yakınlığı temin etmeyi nasıl öğrendiğiyle ilgili deneyimleriyle yakından ilgilidir (Shaver ve Mikulincer, 2004). Kısacası yetişkinlikte bağlanma stilleri, kişinin bireysel yakınlık tercihine, bilgiyi işlemesine duygu düzenlemesine göre değişir.

Bowlby (1969;1973), bağlanma stillerini anne-çocuk arasındaki bağlılığı Freudiyen yaklaşım ve öğrenme psikolojisi çerçevesinde incelemiştir. Buradan yola çıkarak, yetişkinlerin diğerleriyle (romantik partner, çalışma arkadaşları ve patronlar, hatta organizasyonlar) ilişkilerini erken çocukluk dönemindeki deneyimlerin etkilediğini ve şekillendirdiğini öne sürmüştür. Bowlby, bu gözlemleri sonucunda annesinden ayrılan bebek ve çocukların bu durum karşısında önceden kestirilebilir bazı duygusal tepkiler verdiğini görmüştür. Bu tepkilerden ilki karşı gelen cinsten olmuştur. Çocuk ağlamış, aktif bir şekilde aramış ve diğer kişilerin yatıştırıcı davranışlarına karşı direnç göstermiştir. İkinci olarak çocuk çaresiz bir tepki göstermiştir, üzgün olduğu açık bir biçimde ortada, pasif bir şekilde durmuştur.

Üçüncüsü bağlanmadan kaçınan bir tepki olmuştur. Çocuk, eğer annesi dönerse aktif şekilde ondan kaçınma ve onu umursamıyormuş gibi görünme davranışı sergilemiştir.

Çocukların ayrılık kaygısı yaşadıklarında gösterdikleri bu tepkilerden hareketle, özgün kuram üç bağlanma stilinden bahsetmektedir. Bowlby’nin bu gözlemleri ve teorileri Shaver ve arkadaşları tarafından (Bartholomew ve Shaver,

(24)

1998; Hazan ve Shaver 1987) romantik ilişki ve aşkı da içeren yetişkin ilişkilerini de içine alacak şekilde genişletilmiştir. Hazan ve Shaver (1987), araştırmaları sonucunda yetişkinlerde üç çeşit bağlanma stili olduğunu öne sürmüşlerdir.

Bunlardan ilki güvenli bağlanmadır. Bu bağlanma stili iyi bir dengeye sahiptir.

Güvenli bağlanan kişiler diğerleriyle yakınlaşmaktan mutluluk duyarlar ve terk edilip zarar görmekten aşırı bir şekilde endişelenmezler. İlişkileri doyurucudur ve iyi uyum sağlarlar. Kaygılı/kararsız bağlanma güven eksikliği ile ortaya çıkmaktadır. Bu bağlanma çeşidinde amaç, güvenli bir duruma kişileri kendisine bağlı tutarak ulaşmaktır. Kişi başkalarını yakınında ve ona bağlı bir şekilde tutmak için büyük çaba sarfetmektedir (Hazan ve Shaver, 1994). Kişilere olabildiği kadar yakın ve bağımlı olmaya çalışan bu kişilerin bu problemleri, diğerlerinin onlara kendileri kadar yakın olmak istemedikleri gerçeğinden ileri gelmektedir. Son olarak kaçınmacı bağlanma özelliği gösteren kişiler, diğerleri yaklaşmak istediğinde ve bu yakınlığı sürdürmek istediğinde rahatsızlık hisseden kişilerdir. Zor güvenirler ve bağlanmaktan çekinirler (Hazan ve Shaver, 1987).

Bağlanma stillerine göre kişilerin zihinsel temsilleri de farklılık gösterir.

Buna göre güvenli bağlanan kişilerin zihninde, sevilmeye değer, güvenilir kişiler olduklarına dair hem kendileri hem başkaları ile ilgili olumlu temsiller vardır.

İlişkilerini mutlu ve arkadaşça olarak tanımlarlar. Buna karşılık kaygılı/kararsız bağlanma stiline sahip kişilerde beğenilmediklerini ve yanlış anlaşıldıklarını düşünme gibi olumsuz zihinsel modeller baskındır. Karşısındaki kişilerin ise güvenilmesi zor ve ilişkiyi sürdüremeyecek kişiler olduklarını düşünürler. Kaçınmacı bağlanan kişiler ise şüpheci ve diğerlerine mesafeli oldukları gibi, diğerlerinin

(25)

güvenilmez olduklarına dair zihinsel modellere sahiptirler. Bu kişiler yakınlıktan korkan, duygusal iniş çıkışları fazla ve kıskanç olarak tarif edilebilirler (Hazan ve Shaver, 1987).

Bağlanma stilleri ile ilgili araştırmalar arttıkça, araştırmacılar tek boyutlu teoriden (kaygılı/kararsız bağlanma, güvenli bağlanma ve kaçınmacı bağlanma şeklinde uzanan) iki boyutlu teoriye doğru kaymışlardır (Bartholomew ve Horowitz, 1991; Brennan, Clark ve Shaver, 1998). Bu iki boyut “kaygı” ve “kaçınma” olarak ele alınmaktadır. Anksiyete boyutu kişinin kendisine, kaçınma boyutu ise diğer kişilere olan tutumlara işaret etmektedir. Bu boyutlar düşük ve yüksek olmak üzere bölünmemiştir, devam eden bir süreç olarak düşünülmelidir. İki boyutlu bağlanma teorisi diğerinden farklı olarak, dört çeşit bağlanma çeşidinden söz etmektedir.

Bunlar güvenli, korkulu, saplantılı ve kayıtsız bağlanmadır. Buraya kadar sözü edilen bağlanma stillerini şöyle açıklamak da mümkündür:

Bu teoriye göre güvenli bağlanan kişiler (Secure attachment style) düşük kaygı ve düşük kaçınma yaşamaktadırlar. Bu kişilerin hem kendilerine hem de karşısındaki kişilere karşı olan tutumları olumlu, iyi niyetlidir. Partnerlerine güvenip, hislerini paylaşmaktadırlar. Destek ve konfor alışverişinde bulunmaktadırlar ve ilişkileri onlara doyum sağlamaktadır (Bartholomew ve Horowitz, 1991, Collins ve Feeney, 2004).

Korkulu bağlanma stiline (Fearful attachment style) sahip kişilerde yüksek kaygı ve kaçınma görülmektedir. Kendilerini daha az önemsemekte ve karşısındaki kişinin yakınlık göstermesinden rahatsız olmaktadırlar. Kendilerini sevgiyi hak

(26)

etmeyen ve başkalarını güvenilmez ve ilgisiz görme eğilimindedirler (Bartholomew ve Horowitz, 1991; Collins ve Feeney,2004).

Saplantılı bağlanma (Preoccupied attachment style) kategorisinde olan kişiler (bu bağlanma stili tek boyutlu teorideki kaygılı/kararsız bağlanma stiline denk düşmektedir), düşük kaçınma ve yüksek kaygı göstermektedirler. Bir yandan ilişkinin hazzını yaşamak isterlerken, diğer yandan partnerlerinin onları yüz üstü bırakıp terk edeceği düşüncesi onları endişelendirmektedir (Bartholomew ve Horowitz, 1991; Collins ve Feeney, 2004; Hazan ve Shaver, 1987). Bu nedenle bu bireyler partnerlerine gereğinden fazla ilgi gösterirler ve bu da partnerin gözünde

‘kontrol ediliyormuş’ izlenimi oluşturur.

Kayıtsız bağlanma stilinde (Dismissive attachment style) ise kişiler düşük anksiyete ve yüksek kaçınma göstermektedirler. Partnerlerini güvenilmez, ulaşılamayan ve kendilerine karşı ilgisiz görme eğilimindedirler. Diğerlerine de güvenmek yerine kendilerine güvenmeyi tercih etmektedirler. Bu bağlanma stiline sahip kişilerin ilişkileri, güvenli ve saplantılı bağlanma gösterenlere göre kişiler arasında daha fazla uzaklık, daha az bağlılık ve sadakat içermektedir. İlişkiden daha az haz almaktadırlar.

Bartholomew ve Horowitz’in (1991) Dörtlü Bağlanma Modelinin, Hazan ve Shaver’in (1987) bağlanma modelinden farkı incelendiğinde, Bartholomew ve Horowitz’in kaçınmacı bağlanma stilini korkulu ve kayıtsız bağlanma olmak üzere ikiye ayırdığı görülmektedir. Ayrıca Hazan ve Shaver’in kaygılı/kararsız bağlanma

(27)

stili, Dörtlü Bağlanma Modeli’nde saplantılı bağlanma stili olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kişilik özellikleri, bağlanma stillerinin önemli belirleyicilerinden biridir.

Benzer kişilik özelliklerine sahip pek çok kişi az ya da çok aynı bağlanma stiline dahil olma eğilimi göstermektedirler. Örneğin kaygı ve kaçınma düzeyi yüksek olan bireyler nevrotik kişilik özelliğine daha yatkındırlar (Buckingham, Charles ve Beh, 2001, Mc Niel ve Fleeson, 2006; Verduyn ve Brans, 2012). Ayrıca kaygı ve kaçınma düzeyleri düşük olan bireylerin dışa dönük kişilik özellikleriyle paralel bazı özellikler gösterdikleri bulgulanmıştır (Carver, 1997; Noftle ve Shaver, 2006; Shafer, 2001; Wilkinson ve Walford, 2001; Shaver ve Brennan, 1992). Buradan hareketle, kişilik özelliklerinin ve kişiliği oluşturan bileşenlerin, hangi bağlanma stilline daha yakın olduğumuzun belirleyici unsurları olduğu söylenilebilinir. Bu yüzden kişilik özelliklerinin de ayrıca incelenmesinde fayda vardır.

1.3. Kişilik Özellikleri

Psikoloji biliminin tarihi boyunca, alanda pek çok farklı yaklaşım kişilik kavramı üzerinde durmuştur. Pek çok psikolog kişiliği, hayatın ilk yıllarından bu yana kendini gösteren, zamana ve duruma göre genellenebilen özellikleri de içeren nispeten değişmez bireysel farklılıklar olarak tanımlamaktadır (Flett, 2007; Morris, 2002). Ancak kişilik kavramına biyolojik, bilişsel, hümanistik, öğrenme, psikodinamik ve ayırıcı kişisel özellikler perspektifinden bakan pek çok teorisyen ve araştırmacı bazen birbirini etkileyen, bazen de evrensel bir teoriye farklı yönlerden

(28)

bakan yaklaşımlarla bu bağlamda birbirlerinden ayrılmışlardır (Cloninger, 2009;

Friedman ve Schustack, 2012).

Kişilik, çevremizin bizi nasıl algıladığıyla yakından ilişkilidir; doğrudan gözlenebilir bir yapı değildir. Davranışlar, bireyin kişiliği hakkında bize ipuçları vermektedir. Örneğin bir kişinin kişiliği hakkında düşünürken, o kişiyi diğerlerinden ayıran özellikleri, davranışları ve hatta o kişiyi neyin eşsiz yaptığını düşünülmektedir. Çıkarımlarımız sonucunda elde ettiğimiz veriler, o kişinin bireysel farklılıklarını oluşturmaktadır. Bu bireysel farklılıklar bazı psikometrik testlerle ölçülebilmektedir. Bu testler sayesinde kişiler içe dönük, dışa dönük, endişeli, bağımsız gibi kategorilere ayırabilmekte veya karşılaştırabilmektedir (Lakshmi, 2008).

Bu çalışmada, özellikle üzerinde durulan kişilik özelliklerinden olan İçe dönüklük ve dışa dönüklük kavramlarını ilk kez ortaya atan Carl Jung’un bu konudaki çıkış noktası Adler ve Freud’un kuramlarıdır (Lakshmi, 2008). Jung, Adler ve Freud’un kuramlarının farklılaşmasının kişisel özellikleri yüzünden olduğunu öne sürmektedir. Adler’de kişinin güvenliği ve üstünlüğü ön planda tutulurken obje, daha geri plandadır; ancak Freud’da bunun tam tersine objeye ve objenin kişi üzerindeki etkisine odaklanılmaktadır (Jung, 1997). Buradan hareketle, Freudcu davranış biçimine dışadönük denilebilir çünkü Freud karakterin belirleyicisi olarak dış dünyayı kabul etmektedir. Adlerci davranış biçimi ise içedönüktür çünkü Adler, kuramının temellerini içsel davranış, iktidar sahibi olma isteği üzerine kurmuştur (Fordham, 2001). Buradan hareketle içe dönüklük ve dışa dönüklük kişilik

(29)

İçe dönüklük, kişilerin dış dünyadaki olaylar ve kişilerden ziyade benliğiyle, kendi iç dünyasıyla, düşünceleriyle ilgilenmesidir. Böylece kişi dış dünyadan uzaklaşır. Ayrıca bu kişiler genellikle geri çekilmeci davranış sergilerler. Libido içe yönelmekte ve birey kişisel özellikler ve etmenler üzerine yoğunlaşmaktadır. Dış dünyaya karşı da güvensizdirler ve davranışta bulunmaktan daha çok düşünmeyi tercih ederler.

Dışa dönüklük ise tam tersine, dikkatin iç dünyadan, kişinin benliğinden daha çok dış dünyaya yönlendirilmesi olarak açıklanabilir. Libido dış dünyaya odaklanmaktadır. Olaylar, etraftaki kişi ve nesneler ön plana çıkmaktadır. Dışa dönük bireyler çevresiyle barışık olmakla birlikte dış dünyadan çok fazla etkilenmektedirler (Budak, 2005; Fordham, 2001; Jung, 1997).

İçe dönük ve dışa dönük kişiler günlük sosyal yaşamları açısından farklılık göstermektedirler. Örneğin içe dönük kişiler dışa dönük kişilere göre acıya çok daha fazla duyarlıdırlar, daha kolay yorulurlar ayrıca daha dikkatli fakat daha yavaş olma eğilimindedirler. Watson ve Clark’ın (1997) yaptığı çalışmada içe dönük kişilerin okulda daha başarılı oldukları bulgulanmıştır. Bununla beraber akademik nedenlerden dolayı okulu bırakanların genellikle dışa dönük olma eğiliminde, psikolojik nedenlerden dolayı okulu bırakanların da genellikle içe dönük olma eğilimde oldukları görülmüştür. Ayrıca dışa dönük kişiler, diğer bireylerle etkileşim içinde olabileceği davetleri tercih ederlerken içe dönük bireyler daha az bireyin olduğu sakin davetleri kabul etme eğilimindedirler. Ek olarak, dışa dönük kişiler açık, cinsel içerikli ve saldırgan şakalardan daha fazla hoşlanırken, içe dönük kişiler kelime oyunlu ve üstü kapalı şakalardan daha fazla hoşlanmaktadırlar. Son olarak

(30)

dışa dönük kişilerin daha aktif bir cinsel hayatının olduğu ve içe dönüklere göre daha fazla tercih edildikleri bulgulanmıştır.

Son olarak özellikle üzerinde durulan bir başka kişilik özelliği olan Nevrotiklik ise kaygı, endişe, kıskançlık ve depresif ruh hali ile seyreden, genellikle temeli olmayan gerilim ve duygusal dengesizlikle tarif edilebilen kişilik özelliğidir (Matthews, Deary ve Whiteman, 2003). Bu kişilik özelliğine sahip kişiler, kaygı ve panik rahatsızlıkları, fobiler ve depresyon gibi “nevroz” olarak adlandırabileceğimiz durumları içselleştirme eğilimindedirler.

Bu çalışmada katılımcıların içe dönüklük- dışa dönüklük ve nevrotiklik kişilik özellikleri Eysenck’in kişilik envanterine göre sınıflandırılacaktır. Eysenck, kişilik kavramını ayırıcı kişisel özellikler bakış açısından ele almaktadır. Eysenck’e (1960) göre kişilik, insanın çevreye eşsiz uyumunu belirleyen karakteri, mizacı, aklı ve fiziğinin, hemen hemen sabit ve kalıcı bir örgütlenmesidir. Burada karakter kişinin gayret ifade eden davranışlarını, mizaç duygusal davranışlarını, akıl bilişsel davranışlarını, fizik ise bedensel düzenlemesini ve nöroendokrin yapısını ifade etmektedir.

Kişilik kavramı, bireylerin kendine özgü ve aynı zamanda diğer kişilerle ilişkili özelliklerini tarif etmek için kullanılmaktadır. Eysenck’e (1960) göre kişisel özellikler, bazı davranış setlerinin ortak değişkeni olarak tanımlanabilmektedir. Bu yüzden kişilik özelliklerine, genel olarak gözlenebilen insan davranışlarından çıkarılan sonuçların düzenlenmiş unsurları denilebilinir. Kişiler bu bağlamda saygılı,

(31)

dürüst, mükemmeliyetçi gibi kavramları kullanarak tarif edilebilmekte ve bu özellikleri bireyin kişiliğinin bir parçası olarak görülebilmektedir.

Eysenck (1960, 1967), bu bağlamda dört aşaması olan hiyerarşik bir kişilik modeli öne sürmüştür. Birinci aşama spesifik durumlardaki spesifik düşünce ve davranışları, ikinci aşama alışkanlık haline gelmiş davranışlar ve bilişsel durumu (örneğin, sürekli baş ağrısı ya da sürekli geç kalma davranışı), üçüncü aşama alışkanlıklarla da ilişkili olan kişisel özelliklerini (örneğin, partilere gitmeyi, diğer insanlarla iletişim kurmaktan hoşlanmayı, yalnızlıktan sıkılmayı kapsayan sosyallik gibi) dördüncü aşama ise de daha temel ve kapsamlı kişilik boyutlarını içermektedir (örneğin, içe dönüklük). Eysenck, kişisel özelliklerin üç temel boyutta toplandığını savunur. Bu boyutlar dışa dönüklük, nevrotiklik ve psikotizm boyutudur.

Eysenck’in biyolojik temelli teorisine göre dışa dönüklük boyutu sosyal, aktif ve girişken karakteristiği tanımlamada kullanılmaktadır. Dışa dönük kişilerin beyin uyarılma düzeyleri nispeten daha düşük olduğundan ötürü uyarıcı aramaya daha meyilli oldukları düşünülmektedir. İçe dönük kişiler ise merkezi sinir sistemi uyarılması fazla olduğundan, uyarıcı sosyal çevreden kaçınma eğilimi göstermektedirler. Yani Eysenck, artan retiküler aktivasyon sistemine (ascending reticular activating system) işaret etmektedir (Eysenck, 1967). Beyin aktivitesinin doğrudan ölçülmesi ile yapılan bazı araştırmalar (Geen,1997) bu teoriyi desteklemektedir. Bununla birlikte beyin sisteminin doğrudan kişilikle ilişkili olduğuna dair çok az deneysel kanıt vardır. Ayrıca sinir sistemi temelli teorinin ölçülmesinde problemler vardır. İlk olarak, vücut ısısını ölçen termometre gibi, sinir uyarılmasını belirleyebilecek objektif bir ölçme aracı yoktur. İkinci olarak da, insan

(32)

vücudunda dengeyi korumaya çalışan bir sistem vardır; vücudun verdiği tepkiler iniş çıkış gösterebilmekte, tepkinin sınır çizgisinde, şiddetinde ve devamlılığında değişiklikler meydana gelebilmektedir (Friedman ve Schustack, 2012).

Bununla beraber, dışadönük kişilerin fizyolojik olarak içe dönük kişilerden daha farklı olduklarına dair çeşitli kanıtlar vardır. Bu kanıtların bazıları, derinin elektriksel aktivitesinin ölçüldüğü elektrodermal çalışmalardan elde edilirken, bazıları da beyin tarama çalışmalarından elde edilmiştir. Beklenildiği üzere içedönük kişiler, duyusal uyaranlara (alışılmadık bir ses gibi) karşı alışkanlık kazanmakta daha yavaştırlar (Crider ve Lunn, 1971; Zuckermann 1999). Uyaranlar onlara rahatsızlık verir. Ayrıca dışadönük kişilerde içedönük kişilere göre daha az beyin uyarılması tespit edilmiştir.

Eysenck’in biyolojik merkezli kişilik boyutlarından bir diğeri olan nevrotiklik, duygusal dengesizlik ve hassasiyet durumlarını içermektedir. Nevrotik kişiliğe sahip bireyler kaygılı, depresif, düşük öz saygılı, gergin, irrasyonel, utangaç, suçluluk duygusuna sahip, karamsar kişilik özellikleri göstermektedirler (Eysenck, 1990).

Nevrotiklikle ilişkili olarak Eysenck, bu özellikle ilişkili biyolojik sistemin dışa dönüklükte olduğu gibi beyin korteksi değil, doğrudan otonom sinir sistemi olduğu denencesini ortaya sürmüştür. Buna göre yüksek nevrotiklik düzeyine sahip bireyler, özellikle strese karşı çabuk tepki gösteren ve herhangi bir tehlike karşısında bu faaliyeti düşürmekte yavaş bir otonom sinir sistemine sahiptirler. Bu yüzden

(33)

nevrotik kişiler diken üstünde ve aşırı stresli görünmektedirler. Fakat Eysenck tarafından yapılan bazı çalışmalar bu teoriyi desteklememektedir (Eysenck, 1990).

Psikotizm boyutu agresiflik, soğukluk, benmerkezcilik, dürtüsellik, acımasızlık, inatçılık ve açıkgözlülük gibi kişisel özellikleri içeren psikopatolojik duruma eğilimi işaret etmektedir (Flett, 2007). Psikotizm boyutunun biyolojik temelleriyle ilgili pek fazla bilgi yoktur. Bunula birlikte özellikle erkeklik ve agresiflik arasındaki bağlantıya dikkat çekilmiştir ve psikotizmin testesteron düzeyinden ötürü erkeklerde daha yüksek olabileceği vurgulanmıştır (Eysenck, 1990).

1.3.1. Kişilik Özellikleri ve Bilgisayar Aracılığıyla İletişim

Son on yılda, kişilik yapısının internet kullanımı üzerine etkisinin konu alındığı pek çok araştırma yapılmıştır. Araştırmacılar en çok içe dönük ve dışa dönük kişilerin internet kullanımları üzerine araştırmalar yürütmüşlerdir. Bu çalışmanın konularından birisi de içe dönük/dışa dönük kişilik yapısının internet kullanımı üzerine etkisidir.

İçe dönük ve dışa dönük kişilik özelliklerine sahip kişilerin internet kullanımlarında farklılıklar görülebilmektedir. Örneğin dışa dönük kişiler interneti genelde gerçek hayattaki sosyal çevreleriyle iletişim için kullanma eğilimindedirler.

Onlar için bu iletişimin yüz yüze iletişimden bir farkı yoktur, bu nedenle de internet üzerinde kendi benliklerini yansıtmaktan çekinmemektedirler (Tosun ve Lajunen;

2010). Ayrıca sosyal hayatlarındakine benzer şekilde, dışa dönük kişilerin sosyal ağ

(34)

sitelerinde, içe dönük kişilerden daha fazla arkadaşa sahip oldukları görülmektedir.

Bunun yanı sıra, internet ortamı içe dönük kişiler için de kendilerini ifade etmenin önemli bir yoludur ve bu nedenle içe dönük kişilerin sosyal ağ sitelerindeki kişisel sayfalarında dışa dönük kişilere oranla, kendileri hakkında daha fazla bilgi vermektedirler (Hamburger ve Vinitzky, 2010). Dışa dönük kişiler kendilerini geleneksel sosyal etkileşim yollarıyla da ifade edebilirken, içe dönük kişiler bunu gerçek hayatta daha az gerçekleştirebilmektedirler. Bu nedenle içe dönük bireyler internet üzerinde benliklerini yansıtma eğilimindedirler, çünkü bu şekilde fiziksel görünüm olmaksızın karşılarındaki kişiye kendilerini anlatabilmekte, sosyal hayatta bulmakta ve iletişim kurmakta zorlandıkları ‘kafa dengi’ kişilerle bu şekilde iletişim kurabilmektedirler. Bu açıdan bakıldığında içe dönük kişiler için internet ortamı iletişim açısından kritik bir öneme sahiptir (Hamburger ve ark., 2002).

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, teknoloji aracılığıyla kurulan sosyal etkileşim ile ortaya çıkan kaygının, yüz yüze iletişimde ortaya çıkan kaygıdan daha farklı olduğu üzerinde durmaktadırlar. Scott ve Rockwell (1997), iletişim kaygısının telefon gibi sözlü iletişim yolları için anlamlı bir yordayıcı olduğunu; bununla birlikte bu kaygının elektronik posta, çevrimiçi tartışma grupları gibi internet aktiviteleri için yordayıcı olmadığı görülmüştür. Ayrıca kaygı düzeyi yüksek bireylerin internet üzerinden iletişim kurarken daha az kaygı hissettiklerini bulgulayan pek çok araştırma mevcuttur (Mazur, Burns ve Emmers-Sommers, 2000;

Stritzke, Nguyen ve Durkin, 2004). Bu bilgiye göre, özellikle sosyal kaygısı yüksek, utangaç ve yalnız bireyler internetin daha güvenli olması ve bireylere karşı

‘oynamaya’ daha müsait bir alan olması yüzünden internet üzerinden kendilerini

(35)

daha iyi ifade edebileceklerine inanabilirler. Bu da bireylerin ilişki kurmak, yeni insanlarla tanışmak için interneti daha çok tercih etmelerine yol açabilir (Caplan, 2005; Whitty ve Joinson, 2009). Ayrıca utangaç kişilerin partner arama sitelerini daha fazla tercih ettikleri (Whitty ve Buchanan, 2009) söylenebilir.

İnternet, yarattığı sanal dünyadan ötürü her ne kadar içe dönük ve dışa dönük kişilerin kendi benliklerini yansıtıp, bu şekilde var olan ilişkilerini sürdürmeye ya da yeni ilişkilerin başlamasına araç olsa da, yapılan bazı araştırmalar kişilerin çevrimiçiyken ne kadar ‘oyuncu’ ve ‘deneysel’ davrandıklarını ortaya koymaktadır (Whitty ve Joinson, 2009). Durumu tek bir kişilik yerine çoklu kişilik üzerinden ele alan araştırmacılar, kişilerin çevrimiçiyken kısıtlı işitsel ve görsel ipucuna sahip oldukları için kendi benliklerini sunarken daha yaratıcı ve deneysel olduklarını öne sürmektedirler (Suler, 2006; Whitty ve Carr, 2006). Örneğin yapılan bir araştırma, ergenlik dönemindeki kadınların kendilerini olduklarından daha güzel, erkeklerin ise daha maço olarak sunduklarını göstermiştir (Valkenburg ve ark., 2005).

Lu ve Hsiao’nun (2010) yaptıkları, farklı bir bakış açısından yaklaşan araştırmalarında, kişilerin kendi sayfalarını güzelleştirmek adına sunuculara ödedikleri bedeller(maddi değer), sosyal ağların duygusal değeri ve kişilerin sosyal ağlar sayesinde sağladıkları iletişim ve bu sayede dış dünyadan aldıkları enerjinin (sosyal değer) içe dönük ve dışa dönük kişilerde farklılaşıp farklılaşmadığına bakılmıştır. Buna göre içe dönük kişiler sosyal ağların duygusal ve maddi değerine daha fazla önem verirken, dışa dönükler sosyal değerine daha fazla önem vermektedir. Yani içe dönük kişiler sosyal ortamdan aldıkları hazza, rahatlama duygusuna odaklanırken, dışa dönük kişiler diğer kişilerle iletişime ve bu iletişimden

(36)

aldıkları enerjiye odaklanmaktadır. Ayrıca dışa dönük kişiler karşılarındaki kişileri onlarla konuşmaya teşvik etmek adına profillerini belli bir ücret karşılığında daha da güzelleştirmeye, ‘dekore’ etmeye daha yatkındırlar. Örneğin limitli fotoğraf servisinden limitsiz bir şekilde yararlanmak için para harcayabilirler. Ayrıca kendilerini dışarıya daha da fazla açmak adına VIP servislere de maddi yatırımda bulunabilirler.

İnternetin kullanım amacı kişilik özelliklerine göre de değişiklik gösterebilmektedir. Hamburger ve Ben-Artzi (2003), yaptıkları bir çalışmada kişilerin yalnızlık, dışa dönüklük ve nevrotiklik puanları ile internet kullanımları arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bu bağlamda internet servislerini sosyal (anlık mesajlaşma, tartışma grupları vb.), bilgi alma (iş ve çalışma ilişkili bilgiler) ve boş zaman faaliyetleri (seks siteleri ve rastgele internette gezinme vb.) olarak üç bölüme ayırmışlardır. Sonuç olarak erkeklerin dışa dönüklük puanları ve bilgi alma ile boş zaman faaliyetleri servislerini kullanım arasında pozitif ilişki bulunurken, yine erkeklerin sosyal servis kullanımı ile kişilik özellikleri arasında ilişki bulunamamıştır. Kadınlarda ise yalnızlığın hem internetteki sosyal servis kullanımıyla hem de nevrotiklikle pozitif ilişkili olduğu görülmüştür. Bu bulgular doğrultusunda iki türlü açıklama mevcuttur. İlk olarak internetin bireyleri (bu araştırmada kadınları) yalnızlaştırdığı söylenebilir (Kraut ve ark.,1998). İkinci olarak da internetteki sosyal servis kullanımının yalnızlaşmanın nedeni değil sonucu olduğu ileri sürülebilinir. Yani nevrotiklik beraberinde yalnızlık hissini getirmekte ve bireyleri internetteki alternatif iletişim yolarını denemeye sevketmektedir.

Araştırmalar, yalnız bireylerin interneti rahatlamak, iş, sosyal destek sağlamak, yeni

(37)

insanlarla tanışmak ve konuşmak için daha fazla kullandıklarını ve internetteki iletişimi (özellikle anlık mesajlaşma) yüz yüze iletişime tercih ettiklerini ortaya koymuştur (Hamburger ve Ben-Artzi, 2003; Morahan-Martin ve Schumacher, 2003;

Gross ve ark., 2002). Buna ek olarak, Kraut ve arkadaşları (2002), ilk araştırmalarını tekrarlamışlar ve sonuçların ilkiyle tutarlı olmadığını görmüşlerdir. Buna göre, ilk araştırmada interneti yeni kullanmaya başlayan yalnız ve depresif bireyler, iki ya da üç senelik kullanıcı olduktan sonra tekrar incelenmiş ve internet kullanım miktarının depresif ve yalnız durumlarıyla ilişkili olmadığını görmüşlerdir. Araştırma, içe dönük kişilerin internet kullanımının artmasının, sosyal katılımın azalmasıyla, bunun yanı sıra yalnızlık düzeyinin yükselip iyi olma halinin düşmesi, negatif duygulanım, zaman baskısı ve düşük öz saygıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Sosyal kaynakları çok fazla olan dışa dönük kişiler için de durum tam tersidir. İnternet kullanımı bu kişilerin iyi olma halini arttırmaktadır. Yazar bunu “zenginin daha da zengin olma” denencesi ile açıklamaktadır.

Yaşam doyumu bireyin psikolojik durumunu etkileyen çok önemli olgulardan birisidir. Kişinin yaşamı, bu yaşamdan ne kadar tatmin olduğu, başına gelen pozitif ya da negatif olaylar bireyin yaşam kalitesini, dolayısıyla davranışlarını etkilemektedir. Yaşam doyumu ile ortaya çıkan bu durumlar kişilik özellikleri ile de birleştiğinde bireylerin yaşamlarını önemli tutum ya da davranış değişikliklerine yol açabilmektedir. Bu bağlamda bireylerin yaşam doyumu düzeylerinin de internet kullanımlarına etki edebileceği düşünülmektedir.

(38)

1.4. Yaşam Doyumu

Yaşam acı, keder, yoksunluk, engellenme, gerilim gibi pek çok olumsuz öğeyi barındırmasına rağmen, bu yaşamın olumlu duygular ve hazla renklenmesi her bireyin istediği bir durumdur. Öznel iyi olma hali (subjective well-being), üzerinde uzun zamandır çalışılan bir konudur ve bireyin bakış açısından yaşamını değerlendirmesi olarak tanımlanabilir (Yetim, 2001). Bireyin iyi olma hali ile ilgili kendi yaşamına ilişkin değerlendirmeleri üç ayrı boyut altında toplanabilir. Bu üç ayrı boyut, birbirleriyle ilişkili genel bir sınıfta toplanmaktadır. Bunlar, olumlu duygu, olumsuz duygu ve yaşam doyumudur. İlk iki bileşen yapının duygusal yönü ile ilişkiliyken yaşam doyumu bilişsel-yargısal yönü ile ilişkilidir (Kammann ve Flett, 1983; Kozma ve Stones, 1980).

İyi bir yaşam ile ilgili sağlık, mutlu bir ilişki gibi bazı genel geçer ölçütler olsa da, bu ölçütlere verilen değer bireyden bireye değişiklik gösterebilmektedir.

Hatta çoğu bireyin iyi bir yaşam ile ilgili mihenk taşı sayılabilecek kendine özgü kriterleri vardır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde yaşam doyumu, kişinin kendi yaşamına ilişkin bilişsel yargı ve değerlendirmelerini kapsamaktadır. Bu bilişsel yargılama kişinin durumunu olması gerektiğini düşündüğü uygun standartlarla yani kendi yarattığı kriterlerle kıyaslamasına bağlıdır (Diener ve ark. 1985). Eğer kişinin algıladığı hayat şartları ile yarattığı bu standartlar seti birbiriyle büyük ölçüden uyuşuyorsa, yaşam doyumu da uyuştuğu derecede yüksek denilebilir. Bu yüzden yaşam doyumu, kişiden kişiye değişen yargı kriterleri ile kişinin kendi hayatına karşı oluşturulan bilinçli bilişsel bir yargı olarak açıklanabilir (Pavot ve Diener,1993).

(39)

Yaşam doyumu pek çok psikoloji araştırmasında çeşitli değişkenlerle birlikte çalışılmıştır. Bu değişkenlerden biri de internet kullanımıdır. Örneğin Stepanikova, Nie ve He’nin (2010) yaptıkları bir çalışmada internette geçirilen zaman arttıkça yalnızlığın arttığı bununla birlikte yaşam doyumunun azaldığı bulunmuştur. Çelik ve Odacı’nın (2013) yaptığı çalışma da bunu destekler niteliktedir. Bu araştırmaya göre problemli internet kullanımı yaşam doyumunun düşmesine sebep olmaktadır.

1.5. Araştırmanın Amacı

Buraya kadar anlatılan konuları gözden geçirilecek olursa, bireylerin kişilik özellikleri ve kişilik özellikleriyle bağlı olarak bağlanma stilleri yaşam stillerine etki etmektedir. İçe dönük kişilik özelliğine sahip kişiler kendi iç dünyalarıyla daha çok ilgiliyken, dışa dönük kişiler tam aksine, dikkatlerini dış dünyaya yönlendirmektedirler. Bir başka deyişle, içe dönük kişiler için bireysel özellikler, dışa dönük kişiler içinse olaylar ve etraftaki nesneler daha fazla önem taşımaktadır (Fordham, 2001; Jung, 1997). Bağlanma stillerine bakıldığında da kaygı ve kaçınma düzeyleri düşük olan güvenli bağlanma stiline sahip kişilerin yaşamlarına adapte olma düzeyleri bakımından dışa dönük kişilerle benzerlik gösterdikleri görülmektedir (Carver, 1997; Noftle ve Shaver, 2006; Shafer, 2001; Wilkinson ve Walford, 2001;

Shaver ve Brennan, 1992). Bu bağlamda düşünüldüğünde, kaygı ve kaçınma düzeyleri yüksek olan kişilerin de nevrotiklik kişilik özellikleri göstermeleri beklenen bir durumdur (Buckingham, Charles ve Beh, 2001, Mc Niel ve Fleeson, 2006; Verduyn ve Brans, 2012). Tüm bu bilgiler doğrultusunda bu araştırmanın temel amacının cinsiyet ve bağlanma stilleri yönünden internet bağımlılığı, sosyal ağ

(40)

kullanımı ve sosyal ağları benimseme, yaşam doyumu ile içe dönüklük-dışa dönüklük arasında fark ve bağlantıların olup olmadığını belirlemek olduğu söylenebilinir. Buna ek olarak, internet bağımlılığını yordamada bu değişkenlerden hangilerinin etkili olduğunu saptamakta araştırmanın bir diğer amacıdır.

1.6. Araştırmanın Denenceleri

Araştırmada kullanılan ölçek toplam puanlarını ve alt ölçeklerin puanlarını yordaması beklenen değişkenler şu şekilde sıralanabilir:

 Erkekler, internet bağımlılığı bağlamında risk grubunda yer aldıkları için (Tsai, H.F. ve ark., 2009; Kuss ve ark., 2013), erkeklerin internet bağımlılık puanlarının daha yüksek olması beklenmektedir.

 İnternet bağımlılığı dışında diğer ölçümler yönünden cinsiyet farkı beklenmemektedir.

 Genel olarak dış dünyaya karşı güvensiz ve iç dünyasına odaklanan içe dönük kişiler (Fordham, 2001; Jung, 1997), yüz yüze iletişimi daha az tercih ettikleri için (Tosun ve Lajunen, 2010; Hamburger ve ark., 2002) dışa dönük kişilerle kıyaslandığında, internet bağımlılığı ölçeğinden daha yüksek puan almaları beklenmektedir.

 Nevrotiklik ile dışa dönük kişilik özellikleri arasında negatif yönde

(41)

Verduyn ve Brans, 2012) ve bazı araştırmalarda internet bağımlılığı ile nevrotiklik arasında ilişki bulunduğu (Tsai, H. F. Ve ark. 2009) için nevrotiklik puanı yüksek olan kişilerin, nevrotiklik puanı düşük olan kişilere kıyasla internet bağımlılığı ölçeğinden daha yüksek puan almaları beklenmektedir.

 Literatür ile paralel olarak (Çelik ve Odacı; 2013) problemli internet kullanımı ile yaşam doyumu arasında negatif bir ilişki beklenmektedir.

 Güvenli bağlanma stili iyi olma hali ile pozitif ilişki gösterirken, bağlanma stillerinin kaygı boyutu, iyi olma hali ile negatif ilişki göstermektedir (Karreman ve Vingerhoets; 2012). Bu nedenle, güvenli bağlanma stiline sahip kişilerin yaşam doyumu puanlarının saplantılı ve korkulu bağlanma stiline sahip kişilerin yaşam doyumu puanlarından daha yüksek olması beklenmektedir.

 İnternet bağımlılığı konusu bağlanma stillerine göre incelendiğinde güvenli bağlanma stiline sahip kişilerin benzer ölçümlerde daha olumlu puan alması nedeniyle (Öztürk ve Mutlu; 2010), güvenli bağlanma stiline sahip kişilerin daha az internet bağımlılığı göstermesi ve sosyal ağ sitelerini daha olumlu yönde kullanmaları beklenmektedir.

(42)

2.BÖLÜM

YÖNTEM

2.1. Katılımcılar

Araştırmanın örneklemini, 241’i kadın (%59) ve 170’i erkek (%41) toplam 411 kişi oluşturmuştur. Örneklem grubunun yaş ortalaması 26.39’dur (S=5.27).

Katılımcıların diğer demografik bilgileri EK:1’deki çizelgede gösterilmiştir.

2.2. Veri Toplama Araçları

Araştırmada veri toplamak amacıyla Kişisel Bilgi Formu, Sosyal Ağları Benimseme Ölçeği, Sosyal Ağ Siteleri Kullanım Amacı Ölçeği, Yaşam Doyumu Ölçeği, İnternet Bağımlılık Ölçeği, İnternette Bilişsel Durum Ölçeği, Eysenck Kişilik Envanteri ve Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri örnekleme uygulanmıştır.

2.2.1. Demografik Bilgi Formu

Bu formda katılımcılara demografik özellikleriyle ilgili sorular sorulmuştur.

Bununla birlikte internet kullanımına ilişkin internet ile nerede tanıştığı, internete en sık nerede girdiği, internete en sık nereden bağlandığı gibi genel internet kullanımı ile ilgili sorular da sorulmuştur.

(43)

2.2.2. Sosyal Ağları Benimseme Ölçeği

Bu ölçeğin amacı, sosyal ağların benimsenmesine etki eden faktörleri belirlemektir. Maddeleri “Hiç Katılmıyorum”dan “Tamamen Katılıyorum”a doğru sıralanan 10’lu likert tipi 21 maddeden oluşan ölçek, Usluel ve Mazman (2009) tarafından geliştirilmiştir.

Ölçeğin geliştirilmesi sırasında en yaygın ve yoğun şekilde kullanılan sosyal ağlardan biri olan Facebook uygulaması ele alınmıştır ve veriler web üzerinden, 606 Facebook kullanıcısından toplanmıştır. İlk aşamada 23 maddelik bir taslak hazırlanmıştır. Veriler ikiye ayrılarak, ilk yarıya açımlayıcı faktör analizi uygulanmıştır ve yük değeri düşük olan iki madde ölçekten atılmıştır. Açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi sonuçları, ölçeğin 21 maddeden ve beş faktörden oluştuğunu istatistiksel olarak doğrulamıştır. Bu beş faktör yarar (1. 2. 3. 4.

maddeler), kullanım kolaylığı (5. 6. 7. 8. maddeler), sosyal etki (9. 10. 11. 12.

maddeler), kolaylaştırıcı faktörler (13. 14. 15. 16. 17. maddeler) ve topluluk kimliğidir (18. 19. 20. 21. maddeler). Analizler sonucu, ölçeğin, toplam varyansın

%69.3ünü açıkladığı bulgulanmıştır. Son olarak, 21 madde ve beş faktörden oluşan bu ölçeğin güvenirlik katsayısı .90 olarak hesaplanmıştır. Ölçekte puan artışı, sosyal ağların benimsenmesine etki eden faktörlerin etkilerinin arttığına işaret eder (Usluel ve Mazman, 2009).

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapılan literature çalışmasında Sanders, Field ve Diemo (2000), internet bağımlılığı ile depresyon arasında bir ilişki tespit edememişlerdir. İnternet

World Wide Web (www) bağımlısı biri ise web’de dolașmaktan uzak durmalıdır ama bu kiși de mesela politika, dinle ilgili konuların tartıșıldığı ya da son olayların

Fi­ kir hayatımızın en büyük hizmetlerinden biri olan bu işi İbrahim Müteferrika 276 mcı sahifede yazdı­ ğımız Çelebi zade Said Mehmed (efendi) paşa ile

Çocuklukta anne-baba ile ilişkide algılanan kabul – red ile yetişkinlik dönemi psikolojik uyumu ( ve yakın ilişkilerde algılanan kabul-red ) arasında tüm deneklerde hem

Therefore the other activities such as processing, operation management and information technologies are considered as areas of secondary importance and outsourcing is used in

İç tutarlılık analizi için hesaplanan Cronbach Alpha katsayısı kör yurtseverlik boyutu için bu değer .76; yapıcı yurtseverlik boyutu için .77; ölçeğin tamamı için ise

İğne EMG’de incelenen sağ ve sol tibialis anterior, sağ vastus medialis, sağ biceps, sağ gas- trokinemius, sağ 1.. dorsal interosseus kaslarında yaygın denervasyon (fibri-