• Sonuç bulunamadı

12 Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması 9 Yaşında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "12 Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması 9 Yaşında"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

144 15 Kasım 2019

(2)

ESKİŞEHİR SANAT

Onbeş günde bir sanal ortamda yayınlanan e-dergidir

15 Kasım 2019 / Sayı: 144 ESKİŞEHİR SANAT DERNEĞİ Adına Sahibi: Şehabeddin Tosuner Yazı İşleri Müdürü: GüngörKibaroğ-

lu

Genel Sanat ve Yayın Yönetmeni:

Yayın Kurulu: Şehabeddin Tosuner, Ay- han Oskaylar, Nilüfer Sezer,

Yayın Hazırlama:Eskişehir Sanat Derneği Yönetim Yeri: İstiklal Mah. Şair Fuzuli Cad. No:28/2 Odunpazarı—/Eskişehir Tel: 0 222 2302557 GSM: 05353238363

e-posta:

esk.sanatdernegi@gmail.com www.eskisehirsanatdernegi.org www.eskisehirsanatdergisi.com

* Eskişehir Sanat dergisi Basın-Yayın yasalarına uyar

*Yayınlanan yazı ve eserlerden sahip- leri sorumludur.

*Kaynak gösterilerek yazılardan alıntı yapılabilinir.

ESKİŞEHİR’İN SANAT DERGİSİ

ESKİŞEHİR SA-

Anadolu Üniversitesi Uluslararası Tiyatro Festivali

3

ETO Sanat’da Bedri Rahmi Eyuboğlu Sergisi

7

Eskişehir Sanat Derneği Atatürk Sergisi Açtı

5

12 Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması 9 Yaşında

(3)

3

Anadolu Üniversitesi’nin hep en iyiyi arayışı ve Uluslar arası Tiyatro Festivali

Şehabeddin Tosuner

Anadolu Üniversitesi’nin sanatla ilgili ilk fa- kültesi, eski adı Sinema ve Televizyon Yüksekoku- lu olan İletişim Bilimleri Fakültesi, ülkemizde sine- ma eğitimi veren İstanbul, İzmir ile beraber ilk üç okuldan biridir. Bu üç sinema okulundan da en iyi- sidir. Bunu ülkemizde sinema eğitimi üzerine yapı- lan bir panelde kendim dinledim. Şimdi bu üç okul arasında en iyi sisteme ve teknik donanıma sahip olan Anadolu Üniversitesidir. Hatta bu okulların arasında sürdürülen Uluslararası Film Festivali olan tek okul da Anadolu Üniversitesidir. Bunun nedeni- ne baktığımızda; sadece “Hadi bir sinema eğitimi veren okul kuralım” değil. Dünyadaki örnekleriyle yarışabilecek bir okul yaratma arayışı vardır. Zaman içersinde de pek çok ülkenin sinema okulunu konuk ederek, gidip gelerek kendini geliştirmiş hedefine de ulaşmıştır. Bunda dönemin rektörü Prof.Dr. Yıl- maz Büyükerşen’in “En iyiyi” yapma enerjisi var- dır.

Aynı şeyi tiyatro eğitimi ya da Devlet Konser- vatuvarı’nı kurarken de yapmıştır. Amaç; Anadolu Üniversitesi’nde bir Devlet Konservatuvarı açmak ama öncelikle ülkemizdeki mevcutlarından en iyisi- ni kurmak olmuştur. Onun

için uzun arayışlar yapılmış.

Bunları pek çok kişiden dinledim. Bir de Cevat Ça- pan’ın Tiyatro Araştırmaları Dergisi’nde (27.2009 /1)

“Bir Tiyatro Bölümünün Kuruluşu” başlıklı yazısın- da okumuştum. Cevat Ça- pan o yazısında;

dönemin Anadolu Üniversitesi rektörü Prof. Dr.

Yılmaz Büyükerşen’den bahsederek “Kendisi de gençliğinde tiyatrocu olduğu için hemen her şeyin en iyisini düşünmemizi bize önerdi ‘Lütfen her şe- yin en iyisini düşünün’ dedi, diyor.Prof.Dr.Yılmaz Büyükerşen’in bu çalışma için Eskişehir’de topla- dığı isimlere bakın: Ergin Orbey, Cevat Çapan, Öz- demir Nutku, Güngör Dilmen, Genco Erkal, Beklan ve Ayla Algan’lar,Yüksel Ertan, Cemal Ünlü, Özer Kızıltan, Teoman Aktürel. Bunların dışında Turgut Özakman, Yıldız Kenter, Dinçer Sümer gibi daha bir çok isimlerle görüştüğünü de biliyorum.

Gerçekten, bilhassa tiyatro eğitimi alanında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı çok farklı anlayış ve çabalarla kuruldu. Mezunlar verdi.

Bu gün her bir mezunu ülkemizin dört bir köşesin- de Devlet Tiyatrolarında, Şehir Tiyatrolareında ya da özel tiyatrolarda önde gelen isimler.Hatta me- zunlarından başka konservatuvarlara öğretim üyesi vermiş konservatuvardır. Ayrıca Anadolu Üniversi- tesi eski rektörlerinden Prof. Dr. Engin Ataç döne-

(4)

minde ülkemizde, üniversite tiyatroları arasında

“Tiyaro Anadolu” ile ilk ve tek ödenekli, seyircisini yaratmış tiyatrosunu da gerçekleştirmiş tiyatro oku- ludurŞimdi, aradan otuz yıl geçti. Gerçi, kendisini her zaman yenileyen, heyecanlı yöneticileri ile ba- şarılarını sürdürse de yeni rektörü Prof.Dr. Şafak Ertan Çomaklı ile Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro (Sahne Sanatları) Bölümü günün anlayışları arayışı ile yeni bir çalışmaya gir- di. Bu çalışma üniversite tiyatroları arasında yine bir ilki gerçekleştirmek üzere Uluslar arası Tiyatro Festivalini başlattı. Bu festival alışık olduğumuz

festivallerden yani sadece oyunların sahnelendiği festivallerden biri değil. Daha çok tiyatro eğitimimi- zin yeni boyutlar, yeni arayışlar, yeni bilgiler, dene- yimler kazandıracak bir festival. 18 Ekim- 9 kasım 2019 tarihleri arasında 23 günlük festival progra- mında yedisi yerli üçü yabancı on oyun sahnelendi.

On atölye çalışması ve on tiyatronun yetkin isimin- den söyleşi yapıldı. Açılışta güzel konuşmaların arasındaKonservatuvarın ilk kurucu hocalarından Cevat Çapan’ı dinledik, ona festivalin “Onur Ödü- lü” verildi. Konuşmacılardan biri de Kültür ve Tu- rizm Bakan Yarımcısı Özgül Özkan Yavuz’du.

Devlet Tiyatroları hakkında bilgiler dinledik. Ve festival Tennessee Willams’ın dünya klasiği eseri

“Arzu Tramvayı” oyunuyla başladı. Sonraki günler- de; Teatro Delusio, correction, Tartuffe, Cimri, Bir Delinin Hatıra Defteri, Don Kişotum Ben, Joseph K., Zengin Mutfağı, Kürk Mantolu Madonna oyun- ları sahnelendi. Uygulamalı atölye çalışmalarının yanı sıra söyleşilerde Özlem Hemiş “Çağdaş Sahne- nin seyircisi”, Hasibe Kalkan “ Belgesel Tiyatro”,

Yavuz Pekman “Türk Tiyatrosunda Estetik ve İdo- loji”, Selen Korad Birkiye “Çağdaş Tiyatroda Dra- maturgi”,Semih çelwenk “Türkiye’de tiyatro Yap- mak Salyangoz Satmak mı?”, Oğuz Arıcı “Oyun Yazarlığı ve Dramaturgi” Kerem Karaboğa “Çağdaş Oyunculuk Yöntemlerinde Beden”, fakiye Özsosal - Elif Candan ve Arda Öztürk ortak bildiride

“Tiyatroda Toplumsal Cinsiyet”, Bülent Sergen

“Eğitimde oyunlaştırma Drama ve Tiyatro Perpekti- fi” konularını konuştular. Üniversitede yeni açılan Kültür salonuna da ünlü tiyatro sanatçımız Şener Şen’in adı verildi.

Anadolu Üniversitesi hep en iyiyi arayışına de- vam ederken hep ilklerin adresi olmaya devam edi- yor.

(5)

5

Bedri Rahmi Eyüboğlu Sergisi ETO Sanat’da

Eskişehir Ticaret Odası, Eskişehir’in 1895’ler- den günümüze gelen, sadece tüccar örgütlenmesi, şehrin ekonomisi ile ilgili bir kurumu olmasının ötesinde Eskişehir’in gelişmesine, yaşam kalitesi- nin yükseltilmesine kafa yoran, sahip çıkan, proje- ler oluşturan vizyonu olan kurumlarından biridir.

Hatta öncülerinden, en öndeki kurumudur. Böyle olunca Eskişehir’in kültür ve sanatında da önemli yer alıyor, sanatı ve sanatçıyı da destekliyor. Bu özelliği çok eskilere kadar da gidiyor. Örneğin 1950’li yıllarda İTİA öğrencilerinin Eskişehir’e tiyatro kazandırma olayında Eskişehir Ticaret Oda- sı o yıllardaki düğün salonunu tahsis etmişti. Yakın zamandan bir örnek de Eskişehir’e 1950’li yıllar- dan beri gerçekleşemeyen fuar konusu. Oda bunu da Eskişehir’e kazandırdı. Şöyle ki; kitap fuarı ül- kemizin önde gelen büyük şehirlerimizin hepsinde var iken üç üniversitesi bulunan ve edebiyattan si- nemaya, müziğe kadar sanatın her alanında fakülte- lerinde sanat eğitimi yapılan Eskişehir’in kitap fua- rı yoktu. Eskişehir Ticaret Odası bunu da kazandır- dı. Eskişehir’in sanat sorunlarının başında bir de ülkemizin sanatını Eskişehir’e taşıma konuşu vardı.

Türk sanatının Eskişehir’de de yaşanması. Nasıl ki İstanbul’da Picasso’nun, Rodin’in sergilerinin açıl- masıyla İstanbul’un dünya sanat şehirlerinden biri olduğu gibi Eskişehir’de de Türk sanatının önemli şehirlerinden biri olması, sanatçılarının gelişmesi için ülkemizin önde gelen, sanatımızı yaratmış sa- natçılarımızın sergilerinin Eskişehir’e taşınması gerekiyor. Eskişehir Ticaret Odası 2009- 2010 sa- nat sezonunda ETOSANAT adıyla sanat galerisini de açarak bunu da gerçekleştirdi. Şimdi 60’ın üze- rinde sergi açılmıştır bu galeride ve Bedri Rahmi Eyüboğlu, İbrahim Balaban gibi ünlü, eserlerini sanat dergilerinde, kitaplarda gördüğümüz sanatçı- ların sergileri açılmaktadır.

Geçtiğimiz gün ETOSANAT galerisinde resim sanatımızın önde gelen ve eserlerinde Anadolu mo- tif ve ruhunu işleyen büyük ressamı, şair, yazar,

sanat eğitimimizin örnek büyük öğretricisi Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kırkaltı tablosundan oluşan

“Eskişehir’e Merhaba” sergisi ve torunu Sabahattin Rahmi Eyüboğlu’nun söyleşisi vardı. Bu sergi ve odanın etkinlik salonunda yapılan söyleşi Eskişehir’e şimdiye kadar görürmemiş büyük kalabalıkla ve de büyük ilgiyle yapıldı. Torun Eyüboğlu’yu dinleyen- ler Bedri Rahmi adını ilk kez duyarak gelmişler de- ğildi. Sergiyi gezernler de neredeye tüm eserlerini biliyorları. “Nerede tekrar tekrar yaptığı kendi portre- leri?”, “Nerede Babatomi’leri?” denildiğini de duy- duk. Torunu Sabahattin Rahmi Eyüboğlu dedesinin

(6)

sanat hayatını çok güzel anlattı.Büyük ustanın res- mimizdeki yerini ve büyüklüğünü eserlerinde gör- düğümüz kadar söyleşiside de dinledik.

Bu sergi, Eskişehir’de bundan böyle sergilerin bir yanının da söyleşi olduğunu gösterdi. Eskişe- hir’de ya da ülkemizin taşra şehirlerinde sanat an- cak böyle söyleşili yapılarak bilgili sanatseverlerin yaratılması gerekiyor. 1930’lu 1940’lı yıllarda Hal- kevleri’nde böyle yapıldığını da eski sanatçıları din- lerken duymuştuk. Sergilerin önünde birkaç dakika durup bakmak olmadığını gösterdi bu sergi…

Bedri Rahmi Eyuboğlu kimdir?

Türkiye’nin önemli şairi ve ressamı kadar önem- li sanat eğitimcisidir Bedri Rahmi Eyuboğlu.

1911 yılında Giresun’un Görele ilçesinde doğ- muş. İlkokulda iken günlüğüne “Büyüğünce iyi bir ressam olacağım” diye yazmış. Şiire lise yıl- larında başlamış, Trabzon Lisesi'nde okur- ken,1927'de bu okula resim öğretmeni atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi oldu. Onun dersle- rinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne (şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) girmiş. Bura- da Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi olmuş. 1930'da eğitimini bitirmeden, ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gitmiş.

Orada André Lhote'un yanında resim çalıştı. Da- ha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyü- boğlu ile de burada tanışmış. Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine otuz resmi ile katılmış. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açmış. 1936 yılında Mosko- va'da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi'ne katılmış. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Aka- demi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı olmuşlar. Bedri Rahmi birçok ressamın katıldığı CHP'nin kültür programı çerçevesinde resim yapmak için 1938'de Edirne'de,1941'de de Çorum'da bulunmuş Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy yaşamı gibi Anadolu'yu resimlemiş. Bu çalışmalarıyla sanat anlayışını ve konularını oluşturmuş.Resimin yanı sıra vitray, seramik, gravür, mozaik, hat sanatlarında da eserler vermiştir 21 Eylül 1975 yılında vefat et- miştir..Şiir Kitapları: Yaradana Mektuplar (1941), Karadut (1948), Yaşadım (1977)

(7)

7

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” diyerek sanatı ve “Beyler Cumhurbaş- kanı bile olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız” di- yerek sanatçıya büyük önem veren Türkiye Cumhu- riyetinin kurucusu ulu önderimiz Atatürk’ün mo- dern, çağdaş Türkiye için gerçekleştirdiği en büyük devrimleri insanımızın yaratılmasında ve ileriye ta- şıyan harf devrimide içersinde yer alan sanat dev- rimleridir.Onun için sağlığından günümüze tüm res- samlar,heykeltıraşlar,şairler onu eserlerinde anlatı- yor.

Resim tarihimize baktığımızda İbrahim Çallı, Namık İsmail, Feyhamam Duran, Nazmi Ziya, Arif Kaptan gibi bütün ressamlarımızın Atatürk’ün port- relerini ya da kompozisyon içersinde tarihsel olarak resmini yaptıklarını görürüz. Hatta sadece ülkemi- zin ressamlarının yaptıklarını değil başka ülkelerin ressamları tarafından resimlerinin yapıldığını da biliyoruz. Eskişehir’de de Atatürkün resimleri Hal-.

kevleri döneminden beri yapılmaktadır ve bunları

sanatçıların kişisel sergilerinde ya da sanat dernek- lerinin karma sergilerinde görüyoruz. Eskişehir Sa- nat Derneği 2007 yılında Osmangazi Üniversitesin- de başlattığı her yıl 10 Kasım Atatürkü Anma Haf- tasında bunu gelenek hale getirerek sürdürmektedir.

Bu yıl yine ressam ve fotoğraf sanatçıları üyelerinin eserlerinden Odunpazarı Belediyesinin Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezinde Atatürk sergisi açtı.

Ressamların fırçasından Atatürk portreleri ve yorumlamalarının yanında fotoğraf sanatçılarının objektifinden Atatürk heykel ve büstlerinden fotoğ- raf ve resimleri sergilendiği Sergide Ayşe Yıldız, Ayten Kayan, Bedrettin Yılmaz(Fotoğraf), Birgül Aşçı,Bülent Kızılkuş(Fotoğraf), Cahide Aytekin, Elçin Alptekin, Fatma Kırdemir, Güler İşcan, Gül- şen Yumrukçağlar, Hakkı Coşkun,Mehmet Başsav (Lületaşı),Meral Eryaşar, Mustafa Tuğrul(Hetkel), Necdet Günar, Nevin Arın(Fotoğraf),Nimet Cörüt, Nilüfer Sezer(Fotoğraf), Sevim Şenkeser, Sinan İle- ri, Tuğba Çiftelerli, Yasemin Dağalp, Zehra Ataoğ- lu(Fotoğraf)’nun eserleri yer aldı.

Eskişehir Sanat Derneği Atatürk Sergisi Açtı

(8)

Sinan İlen (Suluboya

Bedrettin Yılmaz

(9)

9

Sergiden kareler

(10)

2020’ye Doğru Eskişehir ve Yunus Emre Şehabeddin Tosuner

tüm şairleri dinlerine hizmet etmişlerdir ama günü- müz insanını onunla tanıştırmak, dünyaya tanıtmak için şairlerinin dinsel yanlarını geri plana almışlar günün sanat anlayışlarında yeni yorumlarla tanıt- mışlar,tüm dillere şiirlerini çevirmişlerdir.

Bizde bir konu da böylesi anma ve tanıtma et- kinliklerinin siyasilere konuşma ortamı yaratmamız.

Bunu her yıl Yunus’un mezarı başında yapıyoruz.

Bu da dünyada başka ülkelerde, başka şairlere ya- pılmayan bir şeydir. Bu da Yunus Emre’nin bürok- sasi ile resmi devlet töreni ile anılmasının bir parça- sıdır.Bir de Eskişehir’de Yunus’un adının kasap dükkanının tabelasına kadar adının her yere veril- mesi bu da Yunus Emre adını sıradanlaştırıyor. İşte bütün bunlar Yunus Emre’ye ilgiyi azartmaktadır.

Yunus Emre’yi gerçekten tanıyanlar ve tanıtan- lar sanatçılardır. Şairler ona şiirler yazarak, roman yazarları roman kahramanı olarak onu anlatıyorlar.

Tiyatrocular sahneye, sinemacılar perdeye, besteci- ler eserlerine taşıyorlar. Ressamlar, heykeltıraşlar eserlerinde yorumluyorlar onu. Kısacası Yunus Em- re’yi tanıtmak ancak sanat ortamında olasıdır. Dün- ya da Yunus Emre gibi mesajı olan şairlerini sanat ortamında tanıyor, tanıtıyor. Adına festivaller dü- zenliyorlar.

Eskişehir bunu hiç yapmadı. Yunus Emre anma- Yunus Emre 1949 yılından beri Eskişehir’de

anlılyor. Sadece anılıyor ve bürokrasinin elinde res- mi tören havasında okul müsamereleri gibi etkinlik- ler düzenleniyor. Ara da bir Yunus Emre Oratoryo- su gibi ciddi etkinlikler olsa da anmaların anlayışını değiştiremiyor.

Yunus Emre, Eskişehir’de sadece anılıyor. Oysa sadece anılması Eskişehir için yeterli değil. Çünkü;

Yunus Emre Eskişehir il sınırları içersindeki Sarı- köy’de yaşadı, şiirlerini burada yazdı ve mezarı bu- rada diyoruz. Bu nedenle onu en ciddi olarak, en iyi Eskişehir tanımak ve tanıtmak sorumluluğunu taşı- yor.

Eskişehir 1949 yılından beri Yunus’u tanımak ve tanıtmak için ne yaptığına baktığımızda Abidin Dino’nun 1939 yılında Ses mecmuasına çizdiği

“Yunus Emre ve Yunus Emreciler” karikatüründen farklı bir şey göremiyoruz. Sadece 1963 yılında dö- nemin valisi, Akademi Başkanı Prof.Dr. Orhan Oğuz’un kurucuları oldukları Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği önce bilim çevrelerine Yunus Em- re Divanını tıpkı basımı ile Halim Baki Kunter’in hazırladığı Belgelerle Yunus Emre kitabını basarak başlamıştı hatta 1965 yılında Yunus Emre Kongresi adıyla ilk sempozyumu da başlatmıştı. Sonraki yıl- larda da sürdürürdü hatta devam da ettiriliyor. İlk yılları ciddi bilimsel sunumları olan bu sempozyum- lar sonraları Yunus’u da bırakıp dini oturumlara dö- nüştü. Örneğin İtalya’dan gelen Türkolog Prof. An- na Masara sunduğu bildirinin başlığı “Sevgili Pey- gamberim Muhammed” di. İşte o nedenle Yunus Emre Kültür-Sanat Haftası da denilse Yunus Emre anmaları Yunus’un şair yanı bırakılıp dini etkinlik- ler olarak yapıldı. Daha doğrusu dünya şairlerine yaptığından habersiz çağdaş yorum yerine dinsel çizgiye çekerek günümüz insanının tanımasından uzaklaştırıldı. Oysa 20.yüzyıl öncesi dünyanın

(11)

11 larına her yıl şiir okuma matineleri yapıldı şimdiye kadar gerçek,ülkemizin şiirini yaratan Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, Oktay Rıfat, İlhan Berk gibi şairlerimizin bir teki bir kez olsun Eskişehir’e getirilmedi.

Aziz Nesin 1979 yılında bana “Sizin Eskişehir- liler çok uyanık. Beni Nasreddin Hoca için davet ediyorlar yazdıkları mektup, postaya veriliş tarihi Nasreddin Hoca etkinlikleri bittikten sonra oluyor”

demişti.

Yunus Emre Eskişehir’de hep amatör denilen şiir heveslilerinin şiirlerini okumasıyla geçtı.Bir de bilim adamı olamamış imamlığa özenen edebiyat fakülteleri hocalarının hep aynı ağızdan konuşmala- rı ile.

Eskişehir’de şimdi Yunus Emre’yi sanat orta- mına taşımaya çalışan, ülkemizin çağdaş ciddi sanat ve edebiyat çevresini Eskişehir’e taşıyan Eskişehir Sanat Derneği var. Bu dernek

2002 yılında kururulken önceliklerin başına Yunus Emre’yi sanat ortamına taşımayı almıştı. Çünkü bu- lunduğu şehrin değerlerinden habersiz, değerlerine sahip çıkmayan sanatın sivil kurumu bir sanat der- neği olması olası değildir anlayışıyla başladı ve de- vamı olduğu önceki Eskişehir Sanatçılar Birliği dö- neminde yani 1979 yılında Eskişehir’e Yunus Emre heykeli kazandırmıştı. ilk sergileri, resim yarışmala- rının konusu; Yunus Emre olmuştu.

2003 yılında “Yunus Emre’yi Tanıma Tanıtma Birimi” ni yönetmeliğini hazırlayarak oluşturdu ve 2004 yılının Ekim ayına gelindiğinde de, dünya Yu- nus Emre gibi büyük şairlerine ne yapıyoru araştıra- rak “Yunus Emre Şiir Buluşması”nı başlattı. Örne- ğin İtalya’daki Leopardi’ye de, Rusya’da Puşkin’e, daha pek çok şaire 3 günlük şiir festivali yapılıyor- du. Eskişehir Sanat Derneği de dünyanın ilk hüma- nisti sevgi şairi Yunus Emre’de “Buluşma”yı daha güzel buldu ve festival yerine kullanmayı tercih et- ti..

Yunus Emre’miz dünya şairleri arasında en az incelenmiş hakkında araştırma yayınlanmış şairdir. Bu nedenle dernek 2004 yılından beri her yıl araştırmaya önem veriyor ve Yunus Emre Araştırma Ödülü ile ülkemizde Yunus Emre

araştırmalarını derleyip toparlamaya, yeni araştır- macılar kazanmaya ortam yaratmaya çalışıyor.. Hat- ta kitap olarak yayınlanmamış olanları yayınlıyor.

Ülkemizde her yıl 150 civarında şiir yarışması dü- zenleniyor bu yarışmalarının arasına Yunus Emre Şiir Yarışması’nı kazandırdı ve şairlerimizi Eskişe- hir’de buluşturmayı, şairlerimizin Yunus Emre Ödülü onurunu taşımalarını sağladı Bu nedenle para ödülü vermemesine karşın ülkemizin en çok katı- lımlı şiir yarışmasını gerçekleştiriyor. Ülkemizde en zengin Yunus Emre kitap,makale ve tiyatro oyunla- rından filmlerine kadar görselleriyle önemli Yunus Emre arşivini oluşturdu. Osmanlıdan günümüze şa- irlerin Yunus Emre için yazdıkları 1500 kadar şiiri derledi. Onları zaman zaman gezdirerek sergilerini açıyor ve tanıtıyor.

Eskişehir’de “Yunus Emre Küllüyesi” için giri- şimini duydum Oysa küllüyeden önce 3 üniversitesi olan Eskişehir’de Yunus Emre’ye ciddi olarak sahip çıkmak, bilimsel ve sanatsal ortamda onu tanımak ve tanıtmak istiyorsak “Yunus Emre Araştırma Merkezi” kurmamız gerekiyor.

Tartışılan bir Yunus Emre heykeli İstanbul Zeytinburnu’nda

(12)

Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması 9 Yaşında

Hollanda’dan İran’a Fransa’dan Küba’ya kadar dünyanın her ülkesinde şiir festivalleri, şairleri bu- luşturma, ülkelerin şiirlerini tanıma etkinlikleri dü- zenleniyor. İlkokul öğrencisinden Cumhurbaşkanına kadar herkesin bir dönem de olsa şiir yazdığı, Aziz Nesin’in “Her dört kişiden beşimiz şair” dediği gibi şairler ülkesi diyebileceğimiz ülkemiz ne yazık ki süregelen uluslar arası şiir festivalimiz yok denecek ülke.

Türk şiirinin büyük ustası Yunus Emre’nin yaşadığı, şiirle- rini yazdığı Eskişehir’de Tepebaşı Belediyemiz tarafından 2011 yılında başlatılan Uluslar arası Eskişehir Şiir Yarışması sürdürülüyor ve bu yıl 8-10 Kasım 2019 tarihlerinde 9. Yılında Bulgaristan’dan Antov Baev, Macaristan’dan Balazs Szöl- lössy, Orsolya Lang, Marton Simon, Csilla Nagy, Hırvatis- tan’dan Darija Zılıc, Amerika’dan Mel Kenne, Suriye’den Melek Mustafa, Almanya’dan Özlem Özgül Dündar olmak üzere 9 konuk ve 15’i ülkemizden Şükrü Erbaş, Burak Aba- tay, Elif Nuray, Ersin Kurt, İrfan Amida, Mahmut Temizyü- rek, Sema Güler, Nihat Özdal, Mustafa Köz, Yalın Tunalı, Umay Umay, Tozan Alkan, Serkan Türk, Soner Demirbaş, Süreyya Akçay olmak üzere 24 şairin katılımıyla gerçekleşti.

Ünlü şair Şükrü Erbaş bu yılın Onur konuğu oldu. Festival açılışında konuşan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet

Ataç "Her zaman söylüyorum; şiir, Eskişehir'e çok yakışıyor. Yunus'un kenti Eskişehir'de düzenlediği- miz Şiir Buluşması çok anlamlı bir etkinlik. Bildiği- niz gibi Yunus Emre’nin özellikle barış ve hoşgörü özelliği sanki Eskişehir'e şekil vermiştir. Eskişe- hir'in sakinliği, çağdaşlığı, hoşgörüsü, Yunus ile o kadar örtüşüyor ki Yunus'un, 'Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz' sözleri de büyük anlam taşıyor.” dedi

(13)

13

11.YUNUS EMRE ŞİİR YARIŞMASI (Yunus Emre için yazılmış şiirler) BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ:

İBRAHİM ŞAŞMA

İbrahim Şaşma, 1974 yılında Kara- man’da doğdu. 1999 yılında Selçuk Üniversitesi Karaman Meslek Yükse- kokulu’nu bitirdi.İlkokul yıllarından beri şiir yazıyor. Bir çok ödülün sahi- bi olan şair “Aç Gözlerini An- ne” (2006), “Hicran Yağar Kara- man’a” (2009), “Nâr-ı Muhab- bet” (2015), “Tuz” (2019) diye ya- yınlanmış dört şiir kitabı ve

“Asmalar Üzüm Vermeye-

cek” (2008) adlı öykü kitabı var.

Ben sevdayı aradım

Bilmeyen bilsin beni, ben bir derviş Yunus’um.

Bir katreden ibaret, dipsiz bir okyanusum.

Bilmeyenin sırtında, belli ki ağır yüktüm.

Aşka tutundukça ben, deryalardan büyüktüm.

Sanmayın acuzeyim, sanmayın dil-i zarım.

Bitmedi bitmeyecek, sevdaya intizarım.

Kaç diyarda mezarı kazılmıştı cismimin.

Benden çıkmış idim ben, hükmü yoktu ismimin.

Közüm kül mü tutardı yanarken içten içe.

Var’a sığındım her dem, sırtımı dönüp hiçe.

Lisanımda yer yoktu gönül kıracak söze.

Tahta çıkmak neyime, inmek istedim öze.

Aldığım her nefeste, cihanda adım adım.

Âdemin kaybettiği, ben sevdayı aradım.

(14)

Farz kılınmış aşk bana, ta âlem-i ervahtan.

Korkum kendimden benim, alacağım bir ahtan Cihanda cümle derya, aşk olmasa kururdu.

Cümle ürkek güvercin, beni bekler dururdu.

Ne zengin ne de fakir, insan önce insandı.

Ahvalime bakanlar, bilmem beni ne sandı.

Ne gönlümde var kirim, ne ağzımda kil kirim.

Sevginin pınarında, yıkar geçer el kirim.

Ben bir aciz kulum dost, ne evliya ne pirim.

Ne sarayda ne köşkte, gönülde olsun yerim.

Yeri geldi Bedir’dim, Medine’ydim Taif’tim.

Aşka düştüm düşeli, kelebekten naiftim.

Aldığım her nefeste, cihanda adım adım.

Âdemin kaybettiği, ben sevdayı aradım Lisanım sevda benim, hoşgörüyle yoğruldum.

Ben bir fermana uydum sev diyerek doğruldum.

Ruhum nevm-i gafletten o aşk ile uyandı.

Ağzımdaki ak sütüm, ahvalimden beyandı.

Aşktan icazet aldım, aşk üfledim bir şehre.

Suya indi ceylanlar, yüreğimdeki nehre.

Köhnemiş tahta kapım, cümle cana açıktı.

Tokmağın her sesinde, gönlüm miraca çıktı.

Kovulduğum dem oldu, sürüldüğüm dem de.

Yine de muhabbetim, müebbetti âdemde.

Bezm-i Elest’ten geldim, çoktur aslımı soran Aşk olsun mihmandarın aka dönüşür karan.

Aldığım her nefeste, cihanda adım adım.

Âdemin kaybettiği, ben sevdayı aradım.

Kırk katmerli alnımın, akı olan bir aşkmış.

Anladım fani dünya, bâki olan bir aşkmış.

Yaşadım ve inandım, inandığıma yandım.

Sevdanın tan yerinde, muhabbete uyandım

Yan sende yananlarla, yandığın kadar hürsün.

Yan barışın nârında âlem bir ışık görsün.

İncinmem unutsanız, akla düşmesem başka.

Hatırım varsa eğer, sırt dönmeyin o aşka.

Yol muhabbet yoludur, yürümekti inadım.

Uçtum gönül semamda, olmasa da kanadım.

Terazim hak tartısı, ibre benim, ok benim.

Doğru sözle doydum ben, karnım öyle tok benim.

Aldığım her nefeste, cihanda adım adım.

Âdemin kaybettiği, ben sevdayı aradım.

(15)

15 Sırtımda gönül heybem, iki gözden ibaret.

Âdemin büyüklüğü, kalan izden ibaret.

Öyle bir yer gördüm ki, kuzu âşık kurduna.

Aşkı bilen yürürmüş, bakmaz imiş ardına.

Menzilin gönül senin, artık yola koyulsan.

Sevda ile konuşsan, muştu ile duyulsan.

Bu dergâhta yeri var, özde aşkı olanın.

Anahtarı muhabbet, defi kolay belanın.

Himmetin bulur elbet, cana inayet eden.

Gönüller yapmak varken, gönüller kırmak neden?

Bilmeyen bilsin beni, ben bir derviş Yunus’um.

Bir katreden ibaret, dipsiz bir okyanusum

Aldığım her nefeste, cihanda adım adım.

Âdemin kaybettiği, ben sevdayı aradım.

Yunus Emre / Şahin Özyüksel –1978 /Mahmudiye

Ali Şimşek

(16)

YUNUS

Bektaşi Veli’den dersini alıp

Aşkın badesini içendir Yunus Tapduk Emre Dergahına bend olup

Dünya sefasından geçendir Yunus Nefsini yok etti ulu divanda Enel Hakka erdi işte o anda Et ile kemiğe büründü canda Has bahçeye tohum saçandır Yu- nus

Dervişliğin makamını hak etti Senlik benlik davasını yok etti Ehli muhabbette yüzün ak etti Ak ile karayı seçendir Yunus Aşkın ateşinde piştiği andan Hak hakikat için vazgeçti candan Sevda libas’ını aşk kumaşından Sadakatle ölçüp biçendir Yunus Sevgisi gönülden gönüle taştı Hikmeti diyardan diyara aştı Nice çiğler onun aşkıyla pişti Gönül kilidini açandır Yunus Sefil Eröksüz’ üm olsa da katip Onu anlatmaya yetişmez hatip Kıyamete kadar bir ışık tutup Bu fani dünyadan göçendir Yunus

11.YUNUS EMRE ŞİİR YARIŞMASI (Yunus Emre için yazılmış şiirler) İKİNCİLİK ÖDÜLÜ:

MEHMET ALİ ERÖKSÜZ

Mehmet Ali Eröksüz 12 yaşından beri şiir yazıyor. Aşık Emini Düş- tü ve Aşık Şekip Şahadoğru’nun yanında uzun yıllar usta- çırak ilişkisini sürdürdü. Yayınlanmış 3 şiir kitabı var.

(17)

17

11.YUNUS EMRE ŞİİR YARIŞMASI (Yunus Emre için yazılmış şiirler) ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ:

KADRİYE ALTIPARMAK

YUNUS OLMAK

Bir hümanın kanadında Süzülmektir Yunus olmak.

Gazel gazel mısralara Dizilmektir Yunus olmak.

Bulanık sularda mercan, Dağlarımda ürkek ceylan…

Gönüllerde feryat figan Üzülmektir Yunus olmak.

İçindeki sevgiliye

“Gül kokulu” diye diye, Yaradılan her zerreye Çizilmektir Yunus olmak.

Dünya malı yok gözünde, Ne yazında ne güzünde…

Yaradanın her sözünde Ezilmektir Yunus olmak.

Aşkla açıp, aşkla solup İnileyen sesin duyup, Gönüllere şiir olup,

Yazılmaktır Yunus olmak.

Kadriye Altıparmak Hacettepe üni- versitesi Sanat Tarihi Bölümü mezu- nu Eskişehir’de öğretmen. Geçen yıl Eskişehir Sanat Derneği’nin Öğret- menler Şiir Yarışmasında ödül almıştı

(18)

Tokat gibi karikatürlerin çizeri Bosc

Ünlü karikatürcü Bosc’un adı- nı ve karikatürlerini önce öldüğün- de Milliyet Sanat Dergisinde tanı- dık. Hatta dergide yakın dostu Sempé’nin onunla ilgili bir de yazı- sı vardı. Sonra Meta yayınlarının 10 kitaplık küçük “Ünlü Karikatür- cüler Dizisi”nde yayınlanan albümü ile biraz daha tanıdık. Albümün arka kapağında “Tokat gibi insana vuran sarsan çizgileri vardı. Bosc karikatür yapmıyor, vahşi özdeyiş- ler çiziyordu.” diye tanıtılmış.

Esas adı; Jean Maurice Bosc 30 Aralık 1924’te Nîmes’de (Fransa) doğdu. Nîmes Tek-nik

Koleji’ni bitirdikten sonra babasının yanında bağcı ola- rak çalıştı 1944 yılında henüz 19 yaşında iken askere alında ve Vietnam’a gönderildi.1948’de Nîmes’e geri döndüğünde askerlik yaşamının etkisi altındaydı. 1952 yılında Paris Match dergisinde karika-tür çizmeye baş- ladı Bunu Punch, France-Dimanche gibi büyük dergile- rinde çizmesi izledi. 1955’te ilk karikatür kitabı olan Glo- ria Victoria’yı çıkardı bununla beraber altı tanesi Alman- ya’da olmak üzere pek çok albümde karikatürleri yer aldı. Albümlerinin adları da ilginçti. “De Gaulle kısa boy- lu olsaydı” gibi. Aynı zamanda çizgi filmler yaptı.. 1959 Venedik Bienali’nde Emile Cohl Ödülü’nü ka-zandı Bo- zulan sağlığı yüzünden Antib Adaları’nda yaşamaya başladı. Mayıs 1973’de daha 39 yaşında iken yaşamı- na, kendi eliyle son verdi. Vietnam’daki askerlik dönemi, Bosc’a oldukça karamsar bir yaşam görüşü getirdiği gibi, sanatında da kararlı bir savaş karşıtı tutumu ön plana çıkarmıştır. Askerliğini yaparken “Croix du Guer- re” madalyası almış olmasına karşın, Cezayir Savaşı sırasında çizdiği karikatürler yüzünden orduyu tah-

kirle suçlanmıştır. Karikatürlerinde militarizmle acımasızca alay ettiği gibi, bu olgu karşısında kayıtsız ya da umursamaz kalan sıradan va- tandaş”ı da acı bir yergiyle eleştirir.

En çok Fransız karikatürcü Cha- val’den etkilenmiştir, kendisini onun çırağı sayar. Ölümü üzerine Alman- ya’da yayınlanan Frankfurter Allge- nelne gazetesinde yayınlanan yazı- da “Bosc rahatsız edici, batıcı bir uslupla askerlik, harp ve De Gaulle’ü çizdi. Bütün modern düzen örgütleri- ni, trafik, geçit törenlerini, cenaze alayları ve devlet adamları ziyaretle- rini suratı olmayan yığınlar çizerek alaya aldı” diye yazmış. Yakın dostu Sempé şöyle diyor onun için “ Bütün karikatürcüler, bosc’u çok severdi, hatta kimi ona tapardı!” demiş…

(19)

19

Bosc’un karikatürlerinden

(20)

Doğan Hilmi Ertürk’ün Yunus Emre Kitabı

Yunus Emre üzerine yazıl- mış kitap sayımız Milli Kütüp- hane kayıtlarına göre 384. Ger- çekte 600 civarında. Bu sayı Yunus Emre gibi insanlığın şai- ri olmuş dünya şairleri arasında çok çok az. İtalya’nın 200 yıl önce yaşamış 5. şairi Leopardi için 25 bin kitap yazılmış. Al- manya’nın dünyaya tanıttığı Goethe, Rusya’nın tanıtma için hiçbir çaba göstermediği Puşkin için yazılmış kitap sayıları Leo- pardi’den kat kat fazla.

Neden, insanlığın olmuş, dünya şairimiz Yunus Emremiz için bu kadar az?

Sonra bir şey daha var. Yu- nus Emre için yazılmış kitapla-

rımızda para kazanmak için birbirinin kopyası ya da tekrar baskıları var. Özgün ciddi kitaplar da 60, 70 kadardır.

Yeni elime geçen, 2014 yılında Enstitü yayın- larında yayınmış Av. Doğan Hilmi Ertürk’ün Yu- nus Emre kitabı. Kitabın alt başlığı “Gerçek Me- zarı Sarıköy’de”

Av.Doğan Hilmi Ertürk yabancısı olmadığı- mız, tanıdığımız bir isim. 1957 yılında Eskişe- hir’de kurulan Yunus Emre Derneği’nin kurucusu ve başkanı. 1959 yılında yayınlanmış “Yunus Em- re’nin Mezarı Sarıköy’de” diye daha önce yayın- lanmış bir kitabı daha var.

Kitaba önce sıcak bakmadım. Çünkü, daha önce ki katabının tekrar baskısı sandım. İkincisi 1960’lı 1970’li yıllarda Yunus Emre için yapıla- cak o kadar çok iş varken enerjimizi boşa harçadı- ğımız konusu “Mezarı nerede?” ile geçilir-

di. O yıllarda pek çok kitap, makale yazıldı “Yunus Emre Hakkında Bib- liyografya”ların sayfaları bunlarla dolu hatta gazete haberleri var. Yu- nus Emre uzmanlarından Abdülbali Gölpınarlı’nın 1963 yılında Eskişe- hir Turim ve Tanıtma Derneği Yayı- nı (5) “Yunus Emre ve Yattığı Yer”

diye

başka mezarlarıo da inlelemiş, en doğrusu yazılmış kitap bile var.

Av. Doğan Hilmi Ertürk, bu yeni kitabında daha önceki kitabını ge- nişletmiş; Yunus Emre hakkındaki çalışmalar, Makam ve mezarları, Eskişehir’de yapılanlar, Yunus Em- re üzerine birkaç kitap ve kitapların yazarlarını tanıtıyor. Bunlardan biri- si Yunus Emre ilahilerini notalarıyla derleyen ünlü müzik insanımız Selahattin Güner ve çalışmaları anlatılıyor. Bir başka isim Yunus’un so- yundan gelen Yunus’unzaviyesinin son temsilcisi Necmeddin Dinçer ve kitabı da yer almış.

Av. Doğan Hilmi Ertürk bu kitabıyla güzel yeni bilgilerle yeni bir emek vermiş, hizmet etmiş Yunus Emremize.

Yunus Emre’nin en önemli konularından birisi ülkemizin 15 kadar bölgesinde mezarı var denilmesi- dir. “Bu da mezarı bizde” diyen yerler arasında sür- tüşme konusu olmaktadır. Abdülbaki Gölpınarlı bu konudaki kitabında bu mezarı denilen mezarlarının tek tek açıldığını ve Sarıköy’dekinin dışında bunların mezar olmadığı, Türk geleneğinde var olan anma adına makamlar yapılmış olduğu anlatılmaktadır.

Bak: A. Gölpınarlı –Yunus Emre ve Yattığı Yer (1963)Eskişehir Yunus Emre Derneği Yayını

(21)

21

Ayın konuğu: Prof.Dr. Ali Sezen Serpil Erdoğan

“Kendini aşmaya çalışmak, içindeki öz cev- heri dışarıya çıkarmaktır.” Dr. Ali Sezen

Latince akus ve punk kelimelerinin birleşimi ile oluşan akupunktur “noktanın iğnelenmesi” anla- mına gelmektedir.

(Dr.Ali Sezen, Akupunktur 7. Baskı, 2017) Serpil E. : Türkiye de akupunktur denince akla gelen ilk isim ve akupunktur tedavi

yöntemini Türkiye‘ye getiren kişi olarak ta- nıdığımız Prof.Dr. Ali Sezen’i bize anlatır mısınız?

Ali Sezen : 1954 Karaman doğumluyum.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun

olduktan sonra Sri Lanka’da Uluslararası Medicina Alternativa Üniversitesi Akupunktur Aka- demisinde akupunktur ve homeopati üzerine ihtisas yaptım. Kore’de Uluslararası Akupunktur Enstitü- sünde master’ımı tamamladım. 1986 yılında Colom- bo’da yapılan 13.Dünya Medicina Alternativa Acu- punctur ve Naturel Medicine Kongresi’’nde “Felç tedavisi” üzerine verdiğim bildiriyle sadece baş akupunkturu ile felcin tedavi edileceğini gösterdim.

1993 yılında İspanya’da yapılan 35. Ulusla- rarası Medicina Alternativa Acupunctur ve Naturel Medicine Kongresi’’nde, son 5 yıl içinde akupunk- tura bilimsel katkılarımdan dolayı, ilk kez Romen Prof.Dr. Anna Arslan’a ölümünden bir yıl sonra ve- rilen Honourable Pandıt (En büyük onur ödülü) ün- vanını alan 2 nci bilim adamıyım.

Serpil E. : Edebiyat ile ilgilendiğinizi ve si- zin de basılı yayımlanmış eserleriniz olduğunu bili- yoruz. Eserleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Bu duyguyu nasıl tanımlarsınız?

Ali Sezen : Türkiye’ye geldiğimden bugüne kadar yaklaşık 19 yıl geçti. Bu zaman sürecinde al- ternatif tıp ve akupunktur ile ilgili 6 eser yazdım.

“Modern Kulak Akupunkturu” isimli kitabım Türki-

ye’nin ilk CD-Rom’u olarak bilgisayar dünyasına girdi. Her eser ayrı bir heyecan ve haz veriyordu.

“Alternatif Tıp” kitabının 10’uncu baskısı bitmişti.

Her biri 3 bin adet basıldığına göre, bu kitap 30 bin eve girmiş oldu. Bu da en az elli bin kişinin aku- punktur hakkında bilgi sahibi olması demek- tir.Alternatif Tıp ve onun bir dalı olan akupunktur bir bilimdir ve ciddi bir eğitim gerektirir. “Dönüş”

adlı kitabımda da belirttiğim gibi “Asla yalnız deği- liz, anılarımızla ve bastonumuzla daima beraberiz.”

Serpil E. : Yurt içinde ve dışında yayımlanmış pek çok araştırmalarınız var. Akupunktur alanında yazılmış eserleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

Ali Sezen: Yurt içinde ve dışında yayımlanmış pek çok araştırmalarım vardır.

Akupunktur alanında yazılmış eserlerimden

“Modern Kulak Akupunkturu”, “Bilimsel Zayıfla- ma”, “Akupunktur ve Zayıflama”, “Alternatif Tıp”, yayın hakkı Türkiye Sakatlar Konfederasyonu’na ait ve Uluslararası Engelliler Vakfı’na bağışlanan

“Bitkinin Verdiği Sağlık” isimli Türkçe, “The Un- recognised Reality Acupuncture” isimli İngilizce kitabı, Raks tarafından

(22)

1994’de yayınlanan “Modern Kulak Akupunkturu”

isimli bilgisayar CD ROM’u ve “Akupunktur Tıpda Bir Gerçek” isimli bilgisayar CD ROM’u mevcut olup bütün bu eserler SACS (SEZEN Acupuncture Culture Series) adı altında Türk halkına sunulmuş- tur.

1997 yılında “Dönüş” adlı romanım yayımlan- mıştır. Son kitabım ise “Teşhisten Tedaviye Alter- natif Tıp” dır.

Serpil E. : Kitaplarınızın bazıları Üniversite kitapları arasında yer alıyor. Özellikle Modern Ku- lak Akupunkturu ders kitabı olarak okutuluyor. Bu konuda bilgi alabilir miyiz?

Ali Sezen : Modern Kulak Akupunkturu, bu eserde akupunkturun bilimselliği, Batı’nın laboratu- varlarında akupunktur ile ilgili gerçekleştirilen ça- lışmalar ve Batı tıbbının akupunktura yaklaşımı ele alınmıştır. Kulaktaki akupunktur noktalarının etki mekanizmaları, doğu ve batı tıbbıyla sentezlenmiş- tir. Akupunkturla tedavi edilen hastalıkların fizyo- patolojisi, Geleneksel Çin Tıbbı Teorisi ve aku- punktur tedavisi anlatılmıştır. Hastalıklarda hangi tip homeopatik tedavinin seçilmesi ve uygulanması- na da yer verilmiştir. Kazakistan’da Ahmet Yesevi Üniversitesinde, ABD’de Georgetown Üniversite- sinde ve The Open International University For Complementary Medicines’de ders kitabı olarak okutulmaktadır. Bu bilimsel eser Uluslararası Medi- cina Alternativa’nın Genel Başkanı Hocam

Serpil E : Bilgi paylaşıldıkça güzeldir. Gele- cek nesillere de uzanacak olan bilgi birikiminizi ki- taplarınız aracılığıyla aktardığınız için kutlarım. .

Birçok esere imza atmanız dileğiyle başarılarınızın devamını diler ve bize zaman ayırdığınız için teşek- kür ederim

Anton JAYASURIA’nın önsözü ile okuyucuya su- nulmuştur.

Serpil E. : Akupunktur Kitabınızın Takdim Bölümünde Prof. Dr. Rıdvan Ege’nin eseriniz hak- kında yorumları bulunmaktadır. “Dr Ali Sezen gibi bu alana bir ömrünü veren ve bu alanın öncülerin- den olan bir meslektaşımın bu güzel kitabını zevkle inceledim. ‘At binenin, kılıç kuşananın’ atasözü uyarınca, yıllarını bu müspet ilim ışığında bu alana emek veren ve birçok hastayı tedavi eden Dr Ali Sezen’in bu güzel yayını için kendisini yürekten kutlarım.” Prof.Dr. Rıdvan Ege Ankara, 30 Ocak 2017

Bu kitabınız hakkında da kısaca bilgi alabilir mi- yiz?

Ali Sezen : Akupunktur Latincede “Akus”

iğne ve “Punk” nokta kelimelerinden oluşmuştur.

Noktanın iğnelenmesi anlamına gelir. Hipokra- tes’in dediği gibi "hastalıklar dışardan yapılan mü- dahale ile iyileştirilemiyorsa, iç hekimin müdahale-

sine bırakılır.”

Bu felsefeden hareketle Akupunktur, insan vücudu- nun kendi kendisini yenileme yeteneğinden fayda- lanarak koruyucu mekanizmanın çalıştırılmasıdır.

Bu eserde Akupunkturun tarihçesi, uygulama me- totları, hastalıklar, Yin ve Yang Teorisi, zayıflama da uygulanan metotlar Çinlilerin yaşam felsefesi olan Yin-Yang felsefesi ile izah edilmeye çalışıl- mıştır.

2020 yılı Yunus Emre Doğumunun 780– Ölümünün 700. Yılıdır.

Yunus Emre

(1240—1320)

(23)

23

Yalın Tunalı’nın ilk şiir kitabı

(24)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu Grek halklar~n~n sanki Asya topra~~= k~y~- lar~ndan dola~arak denizden geldi~i, iç kesimlerde ya~ayan halldara kar~~~ ürkek olduklar~, Sinop, Kizikos (Erdek), Foça, Milet ve ba~ka

Ateşli periyotlar sırasında karın ağrısı olan dört çocuğun ikisinde aynı zamanda ailesel akdeniz ateşi [familial Mediterranean fever (FMF)] geni pozitifliğinin de

Saatlarca benim = küçük müzik stüdyo’suna kapanır, bir yandan sanat S konuşmaları yaparken, öte yandan plâklar dinler ve 5 zamanın nasıl geçdiğini

Görkemin ve sefaletin, yazların ve sonbaharlann içle­ rinden geçip altına gölgeye ve içinde İstanbul a dönüştüğüm bu hakir, pejmürde ve düzayak

Çeviride son derece önemli bir noktaya temas eden Elmalılı, mütercim tarafından çok uygun bulunsa ve anlamlı olsa da lafzın kaynak dilde ve metinde bu manada kullanılıyor

Asırlardan beri klâsik edebiyatın muhterem dünyasına girmiş olan bu eseri, Vedad Ne­ dim, Burhan Asaî ve Sadri Ertem gibi arkadaşlarımızın idare ettik­ leri bir

aegyptiaca dressing showed significant diffence in the enhancement healing when compared to cotton gauge. In histological observations, we could see

Yeni Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Çankaya Köşkü ndeki tö­ renden sonra Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut'u Başbakan atayarak merak konusu olan yeni hükümetin Jet hızıyla