Chicago Okulu
Chicago Okulu 1890’da Rockefeller’ın
finansman desteği ile kurulmuş bir sosyoloji okuludur.
Ancak biz iletişime olan katkılarına bakacağız.
Chicago Okulu esas olarak 1890 lardan 1930’lara kadar etkili olmuştur. Ağırlıklı olarak toplumsal etkileşim, kentleşme, örgütlü suç, ırk ve göçmenlik gibi konular üzerinde çalışmalar yapmışlardır.
Okulun üyeleri medyanın toplumsal etkileşimi, entegrasyonu ve
demokratikleşmeyi sağlayabilecek güçlü bir potansiyele sahip olduğuna inanırlar.
Chicago Okulunun üyeleri toplumun
ekonomik ve toplumsal adaletsizliklerinin eleştirisine katılan bir okul. Bu okul maddi kaynakların adil ve insani bir dağılımı için teorik ve ahlaki destek sağlama amacı
taşıyordu.
İnsanların iyi koşullarında yaşamaları için gösterilecek çabada iletişimin önemini vurguluyorlardı.
Dewey iletişimi etkileşim, konsensüs, katılım, paylaşım, müzakere gibi kavramlarla ilişki
içinde kullanır.
Dewey eğitim, iletişim ve dönemin medyası hakkında tartışırken temel amaç olarak hep demokrasiyi ön plana koymuştur. Yani bütün bunların demokrasiye en iyi nasıl hizmet
edebileceğini dert etmiştir.
Dewey’e göre demokratik ilke ve değerlere sahip çıkacak ve her şeyden önemlisi
uygulayacak ve yaşatacak olan bireyle ancak eğitim yoluyla yetiştirilebilir.
Dewey’e göre eğitim Amerikan demokrasisinin köklerini oluşturuyorsa, iletişim de bu
demokrasi ağacının gövde ve dallarını oluşturmaktadır.
Chicago Okulu üyeleri, özellikle Albion Small ve Edward Ross sahip olduğu hümanist
perspektif sayesinde toplum bilimlerine güçlü bir kültürel yanlılık kazandırdığını söylemek mümkündür. Park toplumsal
yapıdan çok toplumsal süreç ve aydınlanmış bir kamu ile ilgilenmekteydi.
Ross, günün toplumsal sorunlarıyla yoğun bir şekilde ilgilenmiştir. İletişimi önemli bir
toplumsal süreç olarak tanımlamış ve kamuyu güdüp yönetmenin potansiyel bir aracı olarak basının gücü konusunda hayli duyarlı davranmıştır. Özellikle de
ekonomik çıkarların reklamcılar aracılığı ile basını etkilemelerine ve bunun sonucunda gazetelerin ticarileşmesine karşı çıkmıştır.
Park’ın iletişim teorisi, Dewey’in toplum iletişim içinde ve iletişim aracılığı ile
var olur şeklindeki anlayışı ve iletişimin aynı zamanda çatışma ve potansiyel olarak
başka bir zihniyet ya da kültürle ihtilaf üretebileceği iddiası zemininde inşa
edilmiştir. Yani karşılaşmalara dayalı bir süreç olarak iletişimin tanımını
şekillendirmiştir.
Park’a göre gazetelerin bir çok anlamı vardır.
Öncelikle «halkın kürsüsü» olarak tanımlar.
Aynı şekilde «insan haklarının koruyucusudur»
Modern zamanlarda gazeteler ticari birer teşebbüs oldukları için kimi zaman
gerçekleri satan bir dükkan ve editörler de tüccara dönüşmüş felsefecilerdir.
Yani gazete hem demokratik tartışma
yaratma gücünü hem de reklam gelirlerine dayalı bir kapitalist girişim olarak
değerlendirir.
Park “İletişim ve Kültür Üzerine Düşünümler’
(1938) adlı çalışmasında iletişimin aynı
zamanda rekabet ve çatışmayı beslediğini, ama bir düşmanla iletişim kurabilecek biriyle uzlaşmanın daima mümkün olduğunu
belirtmektedir. Aynı şekilde uzun vadede daha yakınlaşmak da mümkündür.
Park yabancı dilde yayım yapan basının üzerine araştırma yaparak azınlıkların
çevrelerinin ve kendilerine dair bilgiyi nasıl edindikleri ve anladıkları araştırarak
anlamaya çalışmıştır.
Eleştirel konum, demokrasi kavramının
geliştirilmesi için bir sorun olarak medyanın somut analizine yönelmesi gerektiğini
belirtilmiştir. Ancak Chicago Okulu
sosyologları tarafında yapılan çalışmalarda iletişim soyut bir fikir olarak kalmaya devam etmiştir.
Böyle bir iletişim düşüncesi basının
yöneticileri ile mesajları alanlar arasında fark gözetilen bir süreci betimlemekle birlikte,
iletişim sürecinin kültürel ya da ekonomik farklılıklarının toplumun işleyişi üzerindeki etkilerini göremedi.
1940’larda Chicago Okulunun önderlik ettiği eleştirellik inişe geçmeye başlamıştır. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz metodolojiye
verilen önem artmıştır. Bu nedenle alanın bilimsel statüsüne ilgi artmıştır. Kuşkusuz iletişimin bilim olma kaygısı ve bunu önemli ölçüde disiplinlerarsı olmayla gerçekleştirme çabasını da unutmamak gerek.
Kısacası kitle iletişimi teorisi ve araştırması, Chicago Okulunun çalışmaları tarafından
önerilen iletişimin kültürel/tarihsel bir
yorumundan yüz çevirerek, toplum bilimsel bir açıklamaya döndü.
Özellikle 1940’lardan itibaren ortaya çıkan bir dizi bilimsel model alanın bilimsel/ampirik bir tanımına doğru gerçekleşen tayin edici
bir değişikliği belirledi. Bu da alanın bilimsel doğasını kanıtlamaya ve toplum bilimsel
girişim olarak meşrulaşmasına hizmet etti.
Chicago Okulunun iletişim alanındaki yeri ve öneminin göz ardı edilmesinin nedenleri:
1. Genel olarak Chicago Okulu’nun çalışmalarındaki çeşitlilikten kaynaklı
dağınıklık algısı iletişim alanı için de geçerli.
2. Pragmatizmin eleştirel potansiyelinin küçümsenmesi ya da yok sayılması.
3. iletişim alanındaki çalışmalarda, pragmatizmin Kıta Avrupası kaynaklı teorilerin gölgesinde kalması.