• Sonuç bulunamadı

NİSÂ SÛRESİNİN 59. ÂYETİNİN TEFSÎRİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "NİSÂ SÛRESİNİN 59. ÂYETİNİN TEFSÎRİ"

Copied!
64
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

www.tevhididavet.com

NİSÂ SÛRESİNİN 59. ÂYETİNİN TEFSÎRİ

i

Tevhîd-î Dâvet

(2)

NİSÂ SÛRESİNİN 59. ÂYET-İ KERÎMESİNİN TEFSÎRİ

%

(3)

Kitâbın Adı:

Nisâ Sûresinin 59.

Âyet-i Kerîmesinin Tefsîri

Yazarı:

Abdullâh Saîd el- Müderris

Yayıncı:

Tevhîd-î Dâvet

Yayına Hazırlık:

Tevhîd-î Dâvet Yayın No:

Tefsîr Serisi:

Birinci Baskı:

i

Tevhîd-î Dâvet

TEVHÎD-Î DÂVET

Tevhîde Dâvet Eder

(4)

i

NİSÂ SÛRESİNİN 59. ÂYET-İ KERÎMESİNİN TEFSÎRİ

Abdullâh Saîd el-Müderris

o

(5)

#

 ُذﻮُﻌَﻧَو ُ ُﺮِﻔْﻐَﺘْﺴَﻧَو ُﻪُﻨِﻌَﺘْﺴَﻧَو ُ ُﺪَﻤْﺤَﻧ ِ َِّ َﺪْﻤَﺤْﻟا  َّنِإ  ُذﻮُﻌَﻧَو ُ ُﺮِﻔْﻐَﺘْﺴَﻧَو ُﻪُﻨِﻌَﺘْﺴَﻧَو ُ ُﺪَﻤْﺤَﻧ ِ َِّ َﺪْﻤَﺤْﻟا  َّنِإ  ُذﻮُﻌَﻧَو ُ ُﺮِﻔْﻐَﺘْﺴَﻧَو ُﻪُﻨِﻌَﺘْﺴَﻧَو ُ ُﺪَﻤْﺤَﻧ ِ َِّ َﺪْﻤَﺤْﻟا  َّنِإ  ُذﻮُﻌَﻧَو ُ ُﺮِﻔْﻐَﺘْﺴَﻧَو ُﻪُﻨِﻌَﺘْﺴَﻧَو ُ ُﺪَﻤْﺤَﻧ ِ َِّ َﺪْﻤَﺤْﻟا  َّنِإ

 ِروُﺮُﺷ ْﻦِﻣ ِﷲﺎِﺑ  ِروُﺮُﺷ ْﻦِﻣ ِﷲﺎِﺑ  ِروُﺮُﺷ ْﻦِﻣ ِﷲﺎِﺑ  ِروُﺮُﺷ ْﻦِﻣ ِﷲﺎِﺑ  ُﷲا ِ ِﺪْﻬَﻳ ْﻦَﻣ ،َﺎﻨِﻟﺎَﻤْﻋَأ  ِتَﺎﺌَِّﺳ ْﻦِﻣَو َﺎﻨِﺴُﻔْﻧَأ

 ُﷲا ِ ِﺪْﻬَﻳ ْﻦَﻣ ،َﺎﻨِﻟﺎَﻤْﻋَأ  ِتَﺎﺌَِّﺳ ْﻦِﻣَو َﺎﻨِﺴُﻔْﻧَأ  ُﷲا ِ ِﺪْﻬَﻳ ْﻦَﻣ ،َﺎﻨِﻟﺎَﻤْﻋَأ  ِتَﺎﺌَِّﺳ ْﻦِﻣَو َﺎﻨِﺴُﻔْﻧَأ  ُﷲا ِ ِﺪْﻬَﻳ ْﻦَﻣ ،َﺎﻨِﻟﺎَﻤْﻋَأ  ِتَﺎﺌَِّﺳ ْﻦِﻣَو َﺎﻨِﺴُﻔْﻧَأ

 َّﻻِإ َﻪَﻟِإ َﻻ ْنَأ ُﺪَﻬْﺷَأَو ُﻪَﻟ َيِدَﺎﻫ َﻼَﻓ  ْﻞِﻠ ْﻀُﻳ ْﻦَﻣَو ُﻪَﻟ  َّﻞِﻀُﻣ َﻼَﻓ  َّﻻِإ َﻪَﻟِإ َﻻ ْنَأ ُﺪَﻬْﺷَأَو ُﻪَﻟ َيِدَﺎﻫ َﻼَﻓ  ْﻞِﻠ ْﻀُﻳ ْﻦَﻣَو ُﻪَﻟ  َّﻞِﻀُﻣ َﻼَﻓ  َّﻻِإ َﻪَﻟِإ َﻻ ْنَأ ُﺪَﻬْﺷَأَو ُﻪَﻟ َيِدَﺎﻫ َﻼَﻓ  ْﻞِﻠ ْﻀُﻳ ْﻦَﻣَو ُﻪَﻟ  َّﻞِﻀُﻣ َﻼَﻓ  َّﻻِإ َﻪَﻟِإ َﻻ ْنَأ ُﺪَﻬْﺷَأَو ُﻪَﻟ َيِدَﺎﻫ َﻼَﻓ  ْﻞِﻠ ْﻀُﻳ ْﻦَﻣَو ُﻪَﻟ  َّﻞِﻀُﻣ َﻼَﻓ  ُ ُﺪْﺒَﻋ  اًﺪَّﻤَﺤُﻣ  َّنَأ  ُﺪَﻬْﺷَأَو  ،ُﻪَﻟ  َﻚﻳِﺮَﺷ  َﻻ  ُ َﺪْﺣَو  ُﷲا  ُ ُﺪْﺒَﻋ  اًﺪَّﻤَﺤُﻣ  َّنَأ  ُﺪَﻬْﺷَأَو  ،ُﻪَﻟ  َﻚﻳِﺮَﺷ  َﻻ  ُ َﺪْﺣَو  ُﷲا  ُ ُﺪْﺒَﻋ  اًﺪَّﻤَﺤُﻣ  َّنَأ  ُﺪَﻬْﺷَأَو  ،ُﻪَﻟ  َﻚﻳِﺮَﺷ  َﻻ  ُ َﺪْﺣَو  ُﷲا  ُ ُﺪْﺒَﻋ  اًﺪَّﻤَﺤُﻣ  َّنَأ  ُﺪَﻬْﺷَأَو  ،ُﻪَﻟ  َﻚﻳِﺮَﺷ  َﻻ  ُ َﺪْﺣَو  ُﷲا ُﻪُﻟﻮُﺳَرَو ُﻪُﻟﻮُﺳَرَو ُﻪُﻟﻮُﺳَرَو ُﻪُﻟﻮُﺳَرَو      :::

;ُﺪْﻌَﺑ ﺎَّﻣَأ

;ُﺪْﻌَﺑ ﺎَّﻣَأ ;ُﺪْﻌَﺑ ﺎَّﻣَأ

;ُﺪْﻌَﺑ ﺎَّﻣَأ

(6)

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle…

Hamd, -âlemlerin Rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez.

Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve rasûlüdür… Bundan sonra:

Bu nâciz eser, Nebîmiz Muhammed aleyhisselâm’a mucize olarak indirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm’den Nisâ Sûresinin 59. âyet-i

(7)

kerîmesinin tefsîrini, Ehl-i Sünnet esaslarına göre ortaya koymakta ve âyetin delâlet ettiği hükümleri maddeler halinde açıklamaktadır.

(8)

ِﻢﻴٖﺣَّﺮﻟا ِﻦٰﻤْﺣَّﺮﻟا ِا ِﻢْﺴِﺑ ِﻢﻴٖﺣَّﺮﻟا ِﻦٰﻤْﺣَّﺮﻟا ِا ِﻢْﺴِﺑ ِﻢﻴٖﺣَّﺮﻟا ِﻦٰﻤْﺣَّﺮﻟا ِا ِﻢْﺴِﺑ ِﻢﻴٖﺣَّﺮﻟا ِﻦٰﻤْﺣَّﺮﻟا ِا ِﻢْﺴِﺑ

 ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ ﴿﴿﴿﴿

 ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ

ۡﻢُﻜﻨِﻣ ِﺮۡﻣَ ۡﻷٱ ﻰِﻟْوُأَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ ۡﻢُﻜﻨِﻣ ِﺮۡﻣَ ۡﻷٱ ﻰِﻟْوُأَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ ۡﻢُﻜﻨِﻣ ِﺮۡﻣَ ۡﻷٱ ﻰِﻟْوُأَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ ۡﻢُﻜﻨِﻣ ِﺮۡﻣَ ۡﻷٱ ﻰِﻟْوُأَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ

ۖ ۖ ۖ ۖ  -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ نِﺈَﻓ   -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ نِﺈَﻓ   -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ نِﺈَﻓ   -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ نِﺈَﻓ 

  ُ6وُّدُﺮَﻓ   ُ6وُّدُﺮَﻓ   ُ6وُّدُﺮَﻓ   ُ6وُّدُﺮَﻓ  َِّﭑِﺑ  َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ  نِإ  ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو  َِّٱ  ﻰَﻟِإ  َِّﭑِﺑ  َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ  نِإ  ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو  َِّٱ  ﻰَﻟِإ  َِّﭑِﺑ  َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ  نِإ  ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو  َِّٱ  ﻰَﻟِإ  َِّﭑِﺑ  َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ  نِإ  ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو  َِّٱ  ﻰَﻟِإ

ِﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَو ِﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَو ِﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَو ِﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَو

ۚ ۚ ۚ ۚ ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ  ُﻦَﺴۡﺣَأَو Aﺮۡﻴَﺧ  َﻚِﻟﺍَذ  ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ  ُﻦَﺴۡﺣَأَو Aﺮۡﻴَﺧ  َﻚِﻟﺍَذ  ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ  ُﻦَﺴۡﺣَأَو Aﺮۡﻴَﺧ  َﻚِﻟﺍَذ  ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ  ُﻦَﺴۡﺣَأَو Aﺮۡﻴَﺧ  َﻚِﻟﺍَذ 

۝ ٥٩

۝ ۝ ٥٩ ٥٩

۝ ٥٩

﴾﴾﴾﴾

) ةرﻮﺳ

ءﺎﺴﻨﻟا : ٤/

٥٩ (

(9)

آﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ آﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ آﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ

آﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ Ey îmân edenler! ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ İtaat ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ     edin ََّٱ ََّٱ ََّٱ ََّٱ Allâh’a ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو ve itaat edin َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو     َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ Rasûlüne ْﻢُﻜْﻨِﻣ  ِﺮْﻣَ ْﻻا  ﻰِﻟوُاَو

ْﻢُﻜْﻨِﻣ  ِﺮْﻣَ ْﻻا  ﻰِﻟوُاَو ْﻢُﻜْﻨِﻣ  ِﺮْﻣَ ْﻻا  ﻰِﻟوُاَو

ْﻢُﻜْﻨِﻣ  ِﺮْﻣَ ْﻻا  ﻰِﻟوُاَو ve sizden olan ulu’l-emr’e. نِﺈَﻓنِﺈَﻓنِﺈَﻓنِﺈَﻓ Eğer ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ

ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ

ۡﻢُﺘۡﻋَﺰٰـَﻨَﺗ anlaşmazlığa düşerseniz -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ herhangi bir -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ -ءۡﻰَﺷ ﻰِﻓ     şeyde ُ6وُّدُﺮَﻓ ُ6وُّدُﺮَﻓ ُ6وُّدُﺮَﻓ ُ6وُّدُﺮَﻓ onu götürün      َِّٱ  ﻰَﻟِإ َِّٱ  ﻰَﻟِإ َِّٱ  ﻰَﻟِإ َِّٱ  ﻰَﻟِإ Allâh’a      ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو ِلﻮُﺳَّﺮﻟٱَو ve      Rasûle نِإنِإنِإنِإ eğer َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ َنﻮُﻨِﻣۡﺆُﺗ  ۡﻢُﺘﻨُﻛ îmân ediyorsanız      َِّﭑِﺑ َِّﭑِﺑ َِّﭑِﺑ َِّﭑِﺑ Allâh’a ﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَوﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَوﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَوﺮِﺧَ ۡﻷٱ  ِمۡﻮَﻴۡﻟٱَو ve âhiret gününe. َﻚِﻟﺍَذ َﻚِﻟﺍَذ َﻚِﻟﺍَذ َﻚِﻟﺍَذ Bu Aﺮۡﻴَﺧ Aﺮۡﻴَﺧ Aﺮۡﻴَﺧ Aﺮۡﻴَﺧ hem hayırlı ُﻦَﺴۡﺣَأَو ُﻦَﺴۡﺣَأَو ve hem de güzeldir      ُﻦَﺴۡﺣَأَو ُﻦَﺴۡﺣَأَو ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ netice ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ ًﻼﻳِوۡﺄَﺗ bakımından.

(10)

“Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin. Ve sizden olan ulu’l-emr’e de (itaat edin).

Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyor- sanız onu Allâh’a ve Rasûlüne götürün. Bu hem hayırlı ve hem de netice bakımından daha güzel- dir.” (Nisâ: 4/59)

(11)

Bu âyet-i kerîme, İbn Abbâs radıyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Abdullâh bin Huzeyfe bin Kays hakkında inmiştir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem onu bir askeri birlikle göndermişti. [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (4584); Müslim (1834)…]

Alî radıyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem askerî bir birlik gönderip başlarına ensârdan birisini emîr tayin etmiştir. Yola çıktıklarında emirleri bir konuda onlara kızarak: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bana itaat etmenizi emretmedi mi?” dedi. Onlar: “Evet” dediler. Bunun üzerine:

“Bana odun toplayın”, deyip ateş istedi ve bunun-

(12)

la toplanan odunları ateşleyerek: “Size kesin ola- rak söylüyorum ki; bu ateşin içine mutlaka girecek- siniz”, diye emretti. Topluluk ateşe girmeye kal- kışınca içlerinden bir genç: “Siz ateşten kaçarak Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e sığındınız.

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e varıncaya kadar bunu yapmayın (ateşe girmeyin). Şâyet o girmenizi emrederse bu takdirde girin” diye müdâhelede bulundu. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e dönerek olayı kendisine haber verdi- ler. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “E“E“E“Eğğğğer ona girmier ona girmier ona girmier ona girmişşşş olsaydınız kıyâmet gün olsaydınız kıyâmet gün olsaydınız kıyâmet günü- olsaydınız kıyâmet günü-ü-ü- ne kadar ondan çıkmayacaktınız.

ne kadar ondan çıkmayacaktınız. ne kadar ondan çıkmayacaktınız.

ne kadar ondan çıkmayacaktınız. ĐĐĐĐtaat ancak iyilitaat ancak iyilitaat ancak iyilitaat ancak iyilik-k-k-k- tedir.”

tedir.”tedir.”

tedir.” [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (4340); Müslim (1840)…]

(13)

Ey îmân edenler! Ey îmân ettiğini iddia edipte kendisinden isbât beklenen kullar! Allâh’a ve O’nun gönderdiği Rasûlüne yani Muhammed aleyhisselâm’a itaat edin. Kur’ân ve -sahîh- Sün- net ile bildirilen şeylere îmân ederek bu doğrul- tuda hareket edin. Ve sizden olan Müslüman ulu’l- emr’e yani idâreci ve âlimlere de Allâh’a ve Rasûlüne isyânı emretmedikleri sürece itaat edin, isyân etmeyin; ettirmeyin. Eğer dünyâya yahut âhirete dair herhangi bir şeyde anlaşmazlığa dü- şerseniz Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onun hükmünü tâğûtlara değil, Allâh’a ve Rasûlüne yani Kur’ân ve Sünnet’e götü- rün, çözümü onlarda arayın. Bu dünyâ ve âhiret

(14)

hem hayırlı ve hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisâ: 4/59)

(15)

1. ALLÂH’A VE RASÛLÜNE İTAAT ETMEK:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerîme- sinde: “Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin” (Nisâ: 4/59) buyurarak mutlak itaatin ancak:

“Allâh’a ve Rasûlüne” olduğunu beyân etmekte- dir. Nitekim İbn Kayyim rahîmehullâh şöyle de- miştir: “Allâh’u Teâlâ bu âyet-i kerîmesinde kendi- sine itaat ile birlikte Rasûlüne itaati de emretmiş ve itaat fiilini mutlak surette Rasûle de itaat edil- mesi gerektiğini ifâde buyurmak için tekrarlamış- tır.”1

1 Bedâiu’t-Tefsîr: 1/543.

(16)

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyurmaktadır:

 ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ ﴿﴿﴿﴿

 ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأَو َ َّٱ  ْاﻮُﻌﻴِﻃَأ  ْآﻮُﻨَﻣاَء  َﻦﻳِﺬَّﻟٱ  ﺎَ#ُّﻳَﺄٰٓـَﻳ

 ْآﻮُﻠِﻄۡﺒُﺗ  َﻻَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ  ْآﻮُﻠِﻄۡﺒُﺗ  َﻻَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ  ْآﻮُﻠِﻄۡﺒُﺗ  َﻻَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ  ْآﻮُﻠِﻄۡﺒُﺗ  َﻻَو َلﻮُﺳَّﺮﻟٱ ۡﻢُﻜَﻠٰـَﻤۡﻋَأ

ۡﻢُﻜَﻠٰـَﻤۡﻋَأ ۡﻢُﻜَﻠٰـَﻤۡﻋَأ ۡﻢُﻜَﻠٰـَﻤۡﻋَأ

۝ ٣٣

۝ ٣٣

۝ ٣٣

۝ ٣٣

﴾﴾﴾﴾

) ﻮﺳ ةر ﺪﻤﺤﻣ : ٤٧ / ٣٣ (

“Ey îmân edenler! Allâh’a itaat edin, Rasûle itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.” (Mu- hammed: 47/33) İmâm Kurtubî rahîmehullâh, âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, bu âyetiyle mü’minlere kendi emîrlerinde kendisine, Sünnet’leri hususunda da Rasûle itaat etmenin gereğini emretmektedir.”2

Amr bin Avf radıyallâhu anh’dan rivâyet

2 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân: 16/254.

(17)

edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

ٍفْﻮَﻋ ِﻦْﺑ وِﺮْﻤَﻋ ْﻦَﻋ﴿

ُﱠﷲ َ ِﴈَر ُﻪْﻨَﻋ

، َلﺎَﻗ : َلﺎَﻗ

ِ ﱠﷲ ُلﻮُﺳَر َﻢﱠﻠَﺳَو ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُ ﱠﷲ ﱠﲆ َﺻ

ْﻦَﻟ ِﻦْﻳَﺮْﻣَأ ْﻢُﻜﻴِﻓ ُﺖْﻛَﺮَﺗ :

َماِﻬِﺑ ْﻢُﺘْﻜ ﱠﺴَ َتم ﺎَﻣ اﻮﱡﻠ ِﻀَﺗ ِﱠﷲ َبﺎَﺘِﻛ :

﴾ِﻪﱢﻴِﺒَﻧ َﺔﱠﻨُﺳَو ،

] ٌﺚﻳﺪﺣ)

(:ٌﺢﻴﺤﺻ ﻚﻟﺎﻣ هاور ) ۱۸۷٤ ( و ﱪﻟا ﺪﺒﻋ ﻦﺑا ) ۱۳۸۹ (

[

““““Size iki Size iki Size iki Size iki şşşşey ey ey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sbırakıyorum. Bunlara sımsıkı sa-bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sa-a-a- rıldı

rıldı rıldı

rıldığğğğınız süreınız süreınız süreınız sürece, asla doce, asla doce, asla doğğğğru yoldan ce, asla do ru yoldan ru yoldan ru yoldan ssssapmayacaksınız. apmayacaksınız. apmayacaksınız. apmayacaksınız.

Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlünün Sünneti’dir.

Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlünün Sünneti’dir.

Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlünün Sünneti’dir.

Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlünün Sünneti’dir.” ” ” ”

[(SAHİH HADÎS): Mâlik (1874); İbn Abdilberr (Câmiu:

1389)…]

Sonuç olarak kayıtsız ve şartsız, mutlak ve de muayyen olarak ittaat edilmesi gerekli olan tek merci Kur’ân ve Sünnet’tir. Bunun dışındaki-

(18)

ler ise Kur’ân ve Sünnete uygun düştükleri oran- da kabul görürler, itaati hak ederler.

2. ULU’L-EMR’İN GEREKLİLİĞİ:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerîme- sinde: “Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin. Ve sizden olan ulu’l-emr’e de” buyurarak Allâh ve Rasûlünden sonra ulu’l-emr’i zikretmiştir ki, bu da ulu’l-emr’in varlığını gerekli kılmaktadır.

Nitekim Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “İnsânların bir emîrinin olması mes’elesinin dînin en önemli farzlarından olduğu- nu bilmek gerekir. Hatta emîr bulunmadan, dîn ve dünyâ işleri yürümez. Çünkü insânlar bir araya gelmedikçe maslahatlar meydana gelmez. Bir ara-

(19)

ya geldiklerinde ise mutlaka içlerinden birinin ken- dilerine emîr olması gerekir.”3

Ebû Saîd el-Hudrî’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

ﱢيِرْﺪُﺨْﻟا ٍﺪﻴِﻌَﺳ ِبيَأ ْﻦَﻋ﴿

ُﻪْﻨَﻋ ُ ﱠﷲ َ ِﴈَر

، َلﺎَﻗ : َلﺎَﻗ

ِ ﱠﷲ ُلﻮُﺳَر َﻢﱠﻠَﺳَو ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُ ﱠﷲ ﱠﲆ َﺻ

ٍﺮَﻔَﺳ ِﰲ ٌﺔَﺛ َﻼَـﺛ َجَﺮَﺧ اَذِإ :

اوُﺮﱢﻣَﺆُﻴْﻠَﻓ

﴾ْﻢُﻫَﺪَﺣَأ

ٌﺢﻴﺤﺻ ٌﺚﻳﺪﺣ)] :(

دواد ﻮﺑأ ) ٢٦٠٨ نﺎﺒﺣ ﻦﺑاو ( ) ٢١٣٢ (

[

“Üç ki

“Üç ki

“Üç ki

“Üç kişşşşi yolcului yolcului yolcului yolculuğğğğa çıktıa çıktıa çıktıa çıktığğğğı zaman içlerinden bı zaman içlerinden bı zaman içlerinden bı zaman içlerinden bi-i-i-i- rini emîr seçsinler.”

rini emîr seçsinler.”

rini emîr seçsinler.”

rini emîr seçsinler.” [(SAHİH HADÎS): Ebû Dâvud (2608);

İbn Hibbân (2132)…]

Allâme Şevkânî rahîmehullâh, Ebû Saîd el-

3 İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 28/390.

(20)

Hudrî’den rivâyet edilen bu hadîsin sahâbelerden Ömer bin Hattâb, İbn Mes’ud, Abdullâh bin Amr, Abdullâh bin Ömer ve Ebû Hureyre radıyallâhu anhum’dan da rivâyet edildiğini ifade ettikten sonra şöyle demiştir: “Bütün bunlar üç ve daha çok kişiden oluşan her yolcu kafilesinin başlarına bir emîr tayin etmelerinin gerekliliğini belirtir.

Çünkü böylece kötülük ve bozukluklara yol açan anlaşmazlıklar önlenmiş olur. Emîr olmadığı zaman herkes kendi görüşünde diretir ve arzusuna uyan şeyleri yapar. Hatta birbirlerinin helâkine sebeb olabilirler. Ancak aralarında bir emîr varsa, ihtilâf azalır, birlik olmaları kuvvetlenir. Bir arazide veya yolculukta bulunan üç kişi için bu şekilde emîr ta- yini gerekli ise, köy ve kasabalarda oturan ve hak-

(21)

sızlıkların önlenmesine, anlaşmazlıkların çözümü- ne muhtaç olan daha büyük topluluklar buna daha fazla muhtaçtırlar. Bu ise: ‘Müslümanların başında imâm, vâlî ve devlet başkanının bulunması farzdır’

görüşüne delîl konumundadır.”4

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, bu benzeri Kur’ân ve Sünnet nasslarının delâletiyle Müslü- manların işlerini yürütmek ve düzene sokmak için bir ulu’l-emr seçmenin farziyeti üzerinde icmâ etmişlerdir. Nitekim İmâm Maverdî rahîmehullâh şöyle demiştir: “İmâmeti yürütecek kimseyi ak- detmek icmâ ile farzdır.”5

İbn Hacer el-Heytemî rahîmehullâh ise şöy-

4 Şevkânî, Neylu’l-Evtâr: 8/294.

5 Maverdî, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye: 15.

(22)

le demiştir: “Sahâbe, (Rasûlullâh’ın vefatı ile) nü- büvvetin bitiminden sonra imâm tayininin farz olduğu üzerinde icmâ ettiler. Hem de onu, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in defninden geri durarak (fitnelere mahal vermemek için daha Rasûlullâh’ı defnetmeden) farzların en mühimi kıldılar.”6

Kur’ân, Sünnet ve icmâ ile sabit olduğu üzere Müslümanların kendi aralarında imâmet görevini yerine getirecek bir kimseyi tayin etme- leri farzdır.

3. ULU’L-EMR’İN DÎNİ:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerime-

6 Heytemî, es-Sevâiku’l-Muhrika: 7.

(23)

sinde: “Sizden olan ulu’l-emr’e de (itaat edin)”

(Nisâ: 4/59) buyurmuş; “Sizden” kaydıyla Müslü- manların ulu’l-emr’inin ancak Müslümanlardan olabileceğini açık olarak beyân etmiştir. Nitekim Kâdî İyâd rahîmehullâh şöyle demiştir: “Kâfir, imâmet vazifesini yerine getiremez. Eğer onda (daha sonradan) küfür görülürse görevinden azle- dilir.”7

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur:

 َﻦﻴِﻨِﻣۡﺆُﻤۡﻟٱ  ﻰَﻠَﻋ  َﻦﻳِﺮِﻔٰـَﻜۡﻠِﻟ ُ َّٱ َﻞَﻌۡﺠَﻳ  ﻦَﻟَو ﴿﴿﴿﴿

 َﻦﻴِﻨِﻣۡﺆُﻤۡﻟٱ  ﻰَﻠَﻋ  َﻦﻳِﺮِﻔٰـَﻜۡﻠِﻟ ُ َّٱ َﻞَﻌۡﺠَﻳ  ﻦَﻟَو  َﻦﻴِﻨِﻣۡﺆُﻤۡﻟٱ  ﻰَﻠَﻋ  َﻦﻳِﺮِﻔٰـَﻜۡﻠِﻟ ُ َّٱ َﻞَﻌۡﺠَﻳ  ﻦَﻟَو  َﻦﻴِﻨِﻣۡﺆُﻤۡﻟٱ  ﻰَﻠَﻋ  َﻦﻳِﺮِﻔٰـَﻜۡﻠِﻟ ُ َّٱ َﻞَﻌۡﺠَﻳ  ﻦَﻟَو

ِﺒَﺳ ِﺒَﺳ ِﺒَﺳ ِﺒَﺳ ًﻼﻴ

ًﻼﻴ ًﻼﻴ

ًﻼﻴ

۝ ١٤١

۝ ۝ ١٤١ ١٤١

۝ ١٤١

﴾﴾﴾﴾

) ءﺎﺴﻨﻟا ةرﻮﺳ : ٤/

١٤١ (

7 Nevevî, el-Minhâc Şerhu Müslim: 12/229.

(24)

“Allâh mü’minlere karşı kâfirlere asla yol vermeyecektir.” (Nisa: 4/141)

İbn Battâl rahîmehullâh şöyle demiştir:

“Ebû Bekir İbn et-Tayyib şöyle demiştir: İmâm, îmândan sonra küfre girse, namaz kılmayı ve ona daveti terk etse onu vazifesinden indirmek farz olur.”8

Sahâbelerin büyüklerinden Ubâde bin Sâmit radıyallâhu anh’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir:

َلﺎَﻗ ، ِﺖِﻣﺎ ﱠﺼﻟا ِﻦْﺑ َةَدﺎَﺒُﻋ ْﻦَﻋ﴿

ِﷲ ُلﻮُﺳَر ﺎَﻧﺎَﻋَد :

ْنَأ :ﺎَﻨْﻴَﻠَﻋ َﺬَﺧَأ َماﻴِﻓ َنﺎَﻜَﻓ ،ُهﺎَﻨْﻌَﻳﺎَﺒَﻓ َﻢﱠﻠَﺳَو ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﷲ ﱠﲆ َﺻ

8 İbn Bâtta, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî: 8/215.

(25)

ﺎَﻧِ ْﴪُﻋَو ،ﺎَﻨِﻫَﺮْﻜَﻣَو ﺎَﻨِﻄ َﺸْﻨَﻣ ِﰲ ِﺔَﻋﺎﱠﻄﻟاَو ِﻊْﻤ ﱠﺴﻟا َﲆَﻋ ﺎَﻨَﻌَﻳﺎَﺑ َﺮْﻣَ ْﻷا َعِزﺎَﻨُﻧ َﻻ ْنَأَو ،ﺎَﻨْﻴَﻠَﻋ ٍةَﺮَﺛَأَو ،ﺎَﻧِ ْﴪُﻳَو ْنَأ ﱠﻻِإ : َلﺎَﻗ ،ُﻪَﻠْﻫَأ

﴾ٌنﺎَﻫْﺮُﺑ ِﻪﻴِﻓ ِﷲ َﻦِﻣ ْﻢُﻛَﺪْﻨِﻋ ﺎًﺣاَﻮَﺑ اًﺮْﻔُﻛ اْوَﺮَﺗ

ٌﺢﻴﺤﺻ ٌﺚﻳﺪﺣ)] :(

هاور

ىرﺎﺨﺒﻟا ) ٧٠٥٦ ﻢﻠﺴﻣو ( ) ١٧٠٩ (

[

“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bizi

“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bizi

“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bizi

“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bizi (Ensâr cemâatini Akabe gecesi bey’at için) çaçaçağğğğırdı. ça ırdı. ırdı. ırdı.

Biz de kendisiyle bey’at ettik: Allâh ve Rasûlü’nün Biz de kendisiyle bey’at ettik: Allâh ve Rasûlü’nün Biz de kendisiyle bey’at ettik: Allâh ve Rasûlü’nün Biz de kendisiyle bey’at ettik: Allâh ve Rasûlü’nün emîrlerini dinleyip onlara hem ne

emîrlerini dinleyip onlara hem ne emîrlerini dinleyip onlara hem ne

emîrlerini dinleyip onlara hem neşşşşeli, hem kederli eli, hem kederli eli, hem kederli eli, hem kederli zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat zamanımızda; hem zor, hem kolay hâlimizde itaat etmek ve âmîrlerimiz kendi arzularını nefislerimiz etmek ve âmîrlerimiz kendi arzularını nefislerimiz etmek ve âmîrlerimiz kendi arzularını nefislerimiz etmek ve âmîrlerimiz kendi arzularını nefislerimiz üzerine tercîh etseler dahi onlara itaat etme

üzerine tercîh etseler dahi onlara itaat etme üzerine tercîh etseler dahi onlara itaat etme

üzerine tercîh etseler dahi onlara itaat etmek ve niza k ve niza k ve niza k ve niza etmemek üzere bey’at ettik

etmemek üzere bey’at ettik etmemek üzere bey’at ettik

etmemek üzere bey’at ettik. Ancak âmîrin açık bir Ancak âmîrin açık bir Ancak âmîrin açık bir Ancak âmîrin açık bir küfrünü görürseniz, onun küfrü hakkında yanınızda küfrünü görürseniz, onun küfrü hakkında yanınızda küfrünü görürseniz, onun küfrü hakkında yanınızda küfrünü görürseniz, onun küfrü hakkında yanınızda Allâh’ın Kitâbı’ndan kuvvetli bir delîliniz olması hâli Allâh’ın Kitâbı’ndan kuvvetli bir delîliniz olması hâli Allâh’ın Kitâbı’ndan kuvvetli bir delîliniz olması hâli Allâh’ın Kitâbı’ndan kuvvetli bir delîliniz olması hâli

(26)

müstesnadır.”

müstesnadır.”

müstesnadır.”

müstesnadır.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (7056); Müslim (1709)…]

Hadîsde geçen: “Ancak âmîrin “Ancak âmîrin “Ancak âmîrin “Ancak âmîrin açık bir küaçık bir küaçık bir küf-açık bir küf-f-f- rünü görürseniz”

rünü görürseniz”

rünü görürseniz”

rünü görürseniz” kaydı, küfrü sabit olan ulu’l- emr’in velâyet hakkını kaybettiğine ve görevin- den azledilmesi gerektiğine açık nasstır. Bu, üze- rinde iki Müslümanın ihtilâf etmeyeceği mesele- lerdendir. Nitekim Kâdî İyad rahîmehullâh şöyle demiştir: “Eğer onda küfür ve şeriatı değiştirme veya bid’ât görülürse ulu’l-emr hükmünden çıkar.

Ona itaat edilmez. Ona karşı kıyam etmek, vazife- sinden indirip yerine âdil bir imâm tayin etmek - eğer buna imkân varsa- Müslümanların üzerine

(27)

farzdır.”9

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Kim İslâm şeriatından başka bir şeriata tabii olmaya izin verse onu vazifesinden indirmek farzdır. Bey’atı bozulmuştur. Ona itaat etmek haram kılınmıştır.”10 Buna göre ulu’l-emr İslâm’dan açık olarak döner yahut Allâh’ın indir- diği kanunlar ile yönetmez ve hükmetmezse, Ehl- i Sünnet’in icmâsı ile velâyet hakkını kaybeder.

Böyle bir kimsenin işgal ettiği mevkiden indiril- mesi gücü yeten Müslümanlar üzerine farz olur.

Nitekim Kâdî İyâd rahîmehullâh şöyle demiştir:

“Kâfirin imâmet vazifesini yerine getiremeyece-

9 Nevevî, el-Minhâc Şerhu Müslim: 12/299.

10 İbn Teymiyye, Muhtasar el-Fetâvâ el-Misrî: 507.

(28)

ğinde ve onda küfür görüldüğünde vazifesinden indirileceğinde âlimler icmâ etmişlerdir. Yine na- mazı kılmayı ve ona daveti terk ederse vazifesin- den indirilir. Bunun gibi cumhura göre bid’ât se- bebiyle de vazifesinden indirilir.”11

Binâenaleyh İslâm Dîni dışında herhangi bir din mensubunun Müslümanlara ulu’l-emr olması sahîh değildir. Eğer Müslümanlığından sonra İslâm’dan dönerse onu işgal ettiği makamdan indirmek, gücü yeten Müslümanlara farz olur.

4. ULU’L-EMR’İN KİMLİĞİ:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın: “Sizden olan ulu’l-emr’e de (itaat edin)” âyet-i kerîmesindeki

11 Nevevî, el-Minhâc Şerhu Müslim: 12/299.

(29)

“ulu’l-emr”den Müslümanlardan kimlerin kaste- dildiği hakkında -özetle- dört görüş vardır.

Birinci görüş: Ulu’l-emr’den maksad âmîrlerdir. Bu, Ebû Hureyre, bir rivâyette İbn Abbâs, Zeyd bin Eslem, Suddî ve Mukâtil’in görü- şüdür.

İkinci görüş: Ulu’l-emr’den maksad âlim- lerdir. Bu, Câbir bin Abdullâh, el-Hasen, Ebû’l- Aliye, Ata, Nehai, Dahhak, Mâlik bin Enes ve İbn Ebî Talha’dan rivâyetle İbn Abbâs’ın görüşüdür.

Üçüncü görüş: Ulu’l-emr’den maksad as- hab-ı kirâmdır. Bu, Mücâhid ve Bekir bin Abdullâh el-Müzeni’nin görüşüdür.

Dördüncü görüş: Ulu’l-emr’den maksad

(30)

Ebû Bekir ve Ömer’dir. Bu, İkrime’nin görüşüdür.

12

Yukarıda zikredilen görüşlerden en sahîh olanları birinci ve ikinci görüştür. Nitekim Kurtubî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Bu görüşlerin en sahîh olanları birincisi ve ikincisidir. Birincisinin sahîh olması şundan dolayıdır: Emîr, asıl itibariyle onlardandır ve hükmetme yetkisi onlara aittir…

İkinci görüşün doğruluğuna gelince, buna da Allâh’u Teâlâ’nın: ‘Eğer herhangi bir şeyde an- laşmazlığa düşerseniz Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onu Allâh’a ve Rasûlüne götürün’ buyruğu delîldir. Allâh’u Teâlâ,

12 İbn Cevzî, Zâdu’l-Mesîr: 1/424.

(31)

hakkında anlaşmazlığa düşülen bir şeyi, Allâh’ın Kitâbı’na ve Rasûlü’nün Sünnetine döndürmeyi emretmektedir. Allâh’ın Kitâbı’na ve Sünnete dönme keyfiyetini bilmek ise, ilim adamlarından başka kimselerin bilebileceği bir iş değildir. Bu da ilim adamlarına sormanın farz ve onların fet- valarına bağlı kalmanın gerekli olduğunun delîli- dir.”13

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Ulu’l-emr, işlerin idaresini elinde bulunduran yöneticilerdir. Halkı bunlar yö- netirler. Güç ve iktidar sâhibleri ile söz ve ilim sâhibleri bu işte ortaktırlar. Bu nedenle ulu’l- emirler; âlimler ve yöneticiler olmak üzere iki sınıf-

13 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâm: 5/260.

(32)

tan oluşur. Bunlar düzelirse, insânlar da düzelir.

Bunlar bozulursa, insânlar da bozulurlar…”14 İfâde olunduğu üzere birinci ve ikinci görüş diğer görüşlere nazaran daha sahîh olmakla bir- likte ulu’l-emr’in kimliği bu dört görüşe de şâmil- dir. Zîrâ sahâbeler ve onlardan hulefâ-i râşidin, bu ümmetin ulu’l-emr’i olmaya herkesten daha çok layıktırlar. Allâh’u âlem.

5. ULU’L-EMR’E İTAAT ETMEK:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerîme- sinde “Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin. Ve sizden olan ulu’l-emr’e de” buyurarak Allâh ve Rasûlünden sonra ulu’l-emr’i zikretmiştir

14 İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 28/170.

(33)

ki, bu da ulu’l-emr’e itaatin farz olduğunu beyân etmektedir. Nitekim Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Allâh’a ve Rasûlüne itaat etmek herkes üzerine farzdır. Emîr sâhibleri- ne itaat etmek de, Allâh’ın onlara itaat etmeyi emretmesinden dolayı farzdır.”15

Ebû Hureyre radıyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem kendisine itaati Allâh’a itaat, ulu’l-emr’e itaati kendisine itaat; kendisine isyânı Allâh’a isyân, ulu’l-emr’e isyânı kendisine isyân olarak nitelendirerek şöyle buyurmuştur:

ُلﻮُﺳَر َلﺎَﻗ : َلﺎَﻗ ،ﻪْﻨَﻋ ُﻪﱠﻠْـﻟا َ ِﴈَر َةَﺮْﻳَﺮُﻫ ِبيَأ ْﻦَﻋ﴿

15 İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 35/16.

(34)

،َﷲ َعﺎَﻃَأ ْﺪَﻘَﻓ ﻲِﻨَﻋﺎَﻃَأ ْﻦَﻣ :َﻢﱠﻠَﺳَو ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُ ﱠﷲ ﱠﲆ َﺻ ِﱠﷲ ْﺪَﻘَﻓ َيرِﻣَ ْﻷا ِﻊِﻄُﻳ ْﻦَﻣَو ،َﷲ َﴡَﻋ ْﺪَﻘَﻓ ﻲِﻨ ِﺼْﻌَﻳ ْﻦَﻣَو ْﻦَﻣَو ،ﻲِﻨَﻋﺎَﻃَأ

﴾ ِنيﺎ َﺼَﻋ ْﺪَﻘَﻓ َيرِﻣَ ْﻷا ِﺺْﻌَﻳ

ٌﺢﻴﺤﺻ ٌﺚﻳﺪﺣ) ] :(

هاور

ىرﺎﺨﺒﻟا ) ٧١٣٧ ﻢﻠﺴﻣو ( ) ١٨٣٥ (

[

“Kim bana itaat ederse Allâh’a itaat etmi

“Kim bana itaat ederse Allâh’a itaat etmi

“Kim bana itaat ederse Allâh’a itaat etmi

“Kim bana itaat ederse Allâh’a itaat etmişşşş ve ve ve ve her kim bana isyân ederse Allâh’a isyân etmi her kim bana isyân ederse Allâh’a isyân etmi her kim bana isyân ederse Allâh’a isyân etmi her kim bana isyân ederse Allâh’a isyân etmişşşş olur. olur. olur. olur.

Bir de kim âmîre itaat ederse bana itaat etmi Bir de kim âmîre itaat ederse bana itaat etmi Bir de kim âmîre itaat ederse bana itaat etmi Bir de kim âmîre itaat ederse bana itaat etmişşşş; kim ; kim ; kim ; kim âmîre isyân ederse

âmîre isyân ederse âmîre isyân ederse

âmîre isyân ederse bana isyân etmibana isyân etmibana isyân etmibana isyân etmişşşş olur.” olur.” olur.” olur.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (7137); Müslim (1835)…]

Hadîste ifade olunduğu üzere dînen yasak- lanmamış şeylerde ulu’l-emr’e itaat etmek, Allâh ve Rasûlüne itaat etmek demektir. Maruf olan işlerde ulu’l-emr’e isyân etmek de Allâh ve Rasûlüne isyân etmek demektir. Masiyet olan

(35)

işlerde ise ulu’l-emr’e itaat etmek yasaklanmıştır.

İmâm Nevevî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Âdîl olsun zâlim olsun dînin hükmüne muhâlif olmadığı müddetçe imâmın emrine ve yasağına itaat etmek farzdır.”16

Binaenaleyh ulu’l-emr’e dînen meşru olan şeylerde -nefislerin hoşuna gitsin ya da gitmesin- itaat etmek farzdır. İsyân etmek ise haramdır.

6. ULU’L-EMR’E İTAATİN SINIRI:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerîme- sinde: “Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin. Ve sizden olan ulu’l-emr’e de” buyurarak

“Allâh’a ve Rasûlüne” itaatin mutlak olduğunu

16 Nevevî, Ravdatu’t-Tâlibin: 10/47.

(36)

beyân ettikten sonra “ve sizden olan ulu’l-emr’e de” buyurmuş, “itaat edin” emrini müstakil ola- rak zikretmemiştir. Bu da ulu’l-emr’e itaatin mut- lak olmadığını ancak Allâh’a ve Rasûlüne itaat olacak olan şeylerde olduğunu; açık isyân olacak olan şeylerde ise ulu’l-emr’e itaatin câiz olmadı- ğını ifâde etmektedir. Nitekim İmâm İbn Hacer rahîmehullâh şöyle demiştir: “et-Tibi şöyle demiş- tir: “Allâh’u Teâlâ, bu âyette ‘Allâh’a itaat edin’

buyurduktan sonra ayrıca ‘Rasûlüne itaat edin’

buyurarak rasûle itaatin müstakil oluşuna işâret ederek fiili tekrar etmiştir. Fakat ‘ulu’l-emr’ de ise kendilerinde itaati (mutlak) farz olmayanların bulunduğuna işâret olarak tekrar etmemiştir. Bu- nu şu buyruğu ile açıklamıştır: ‘Eğer herhangi bir

(37)

şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onu Allâh’a ve Rasûlüne götürün.’ Sanki şöyle denilmiştir:

Ulu’l-emr olanlar hak ile amel etmezlerse onlara itaat etmeyiniz. Muhâlefet ettiğiniz o şeyi Allâh ve Rasûlü’nün hükmüne götürün.”17

İbn Ömer radıyallâhu anh’dan rivâyet edil- diğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem itaatin ancak marufta olduğunu, masiyette ise hiçbir kimseye itaatin câiz olmadığını ifâde ede- rek şöyle buyurmuştur:

ُلﻮُﺳَر َلﺎَﻗ : َلﺎَﻗ ،ﻪْﻨَﻋ ُﻪﱠﻠْـﻟا َ ِﴈَر َﺮَﻤُﻋ ِﻦْﺑا ِﻦَﻋ﴿

ِءْﺮَﳌا َﲆَﻋ ُﺔَﻋﺎﱠﻄﻟاَو ُﻊْﻤﱠﺴﻟا :َﻢﱠﻠَﺳَو ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُ ﱠﷲ ﱠﲆ َﺻ ِﱠﷲ

17 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî: 13/112.

(38)

َﺮِﻣُأ اَذِﺈَﻓ ،ٍﺔَﻴ ِﺼْﻌَ ِبم ْﺮَﻣْﺆُﻳ ْﻢَﻟ ﺎَﻣ ،َﻩِﺮَﻛَو ﱠﺐَﺣَأ َماﻴِﻓ ِﻢِﻠْﺴُﳌا َِبم

﴾َﺔَﻋﺎَﻃ َﻻَو َﻊْﻤَﺳ َﻼَﻓ ٍﺔَﻴ ِﺼْﻌ

ٌﺢﻴﺤﺻ ٌﺚﻳﺪﺣ)] :(

ىرﺎﺨﺒﻟا هاور ) ٧١٤٤ ﻢﻠﺴﻣو (

) ١٨٣٩ (

[

“Müslüman ki

“Müslüman ki

“Müslüman ki

“Müslüman kişşşşinin kendisine bir masiyet einin kendisine bir masiyet einin kendisine bir masiyet einin kendisine bir masiyet em-m-m-m- redilmedi

redilmedi redilmedi

redilmediğğğği sürece sevdii sürece sevdii sürece sevdii sürece sevdiğğğği ve hoi ve hoi ve hoi ve hoşşşşlanmadılanmadılanmadığğğğı hususlarda lanmadı ı hususlarda ı hususlarda ı hususlarda dinlemesi ve itaat etmesi üzerine bir yükümlülüktür.

dinlemesi ve itaat etmesi üzerine bir yükümlülüktür.

dinlemesi ve itaat etmesi üzerine bir yükümlülüktür.

dinlemesi ve itaat etmesi üzerine bir yükümlülüktür.

Masiyet Masiyet Masiyet

Masiyet emredildiemredildiemredildiemredildiğğğğinde ise dinlemek ve itaat etmek inde ise dinlemek ve itaat etmek inde ise dinlemek ve itaat etmek inde ise dinlemek ve itaat etmek yoktur.”

yoktur.”

yoktur.”

yoktur.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (7144); Müslim (1839)…]

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Şüphesiz onlar -Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat- imâmın her emrine itaati câiz görmezler.

Şeriatta itaatin câiz olduğu konuda itaati vâcib görürler. İmâm, âdil bile olsa Allâh’a isyân olan

(39)

konuda da itaati câiz görmezler.”18

Anlaşılacağı üzere Allâh’a isyân emretme- diği sürece emrettiği şeylerde ulu’l-emr’e itaat etmek farzdır. İsyân olacak olan açık şeylerde ise itaat etmek câiz değildir.

7. İHTİLÂFLARIN TÜRÜ:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ âyet-i kerîme- sinde: “Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onu Allâh’a ve Rasûlüne götü- rün” buyurmuş; “Herhangi bir şey” kaydıyla ih- tilâfları büyük ya da küçük; önemli ya da önem- siz; dünyevî ya da uhrevî şeklinde ayırmadan

18 İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sunne: 3/387.

(40)

mutlak olarak zikretmiştir. Bu da her türlü ihtilâfı kapsamaktadır. Bu konu hakkında İmâm İbn Kay- yim rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Âyet-i kerîme- deki: ‘Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerse- niz’ ifâdesi, şart bağlamında gelen nekira (belirti- siz) bir ifâdedir ve büyük küçük, celî (açık) ve hafî (kapalı) dînin bütün konularında mü’minlerin ih- tilâfa düştükleri bütün mes’eleleri kapsar.”19

Şeyh Muhammed bin İbrâhîm rahîme- hullâh ise bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın bu emri gereği, kişilerin aralarında çekiştikleri, anlaş- mazlığa düştükleri ve inatlaştıkları zaman, mevcut anlaşmazlığın çözümünü Allâh’a ve Rasûlüne ar-

19 İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/39.

(41)

zetmeleri gerekmektedir. Bu âyette: ‘Eğer anlaş- mazlığa düşerseniz’ şart cümlesinden sonra zikre- dilen: ‘Herhangi bir şeyde’ ifâdesinin nasıl nekira olarak getirildiğini düşün! Bu cins ve miktar bakı- mından üzerinde ihtilâf edilen her türlü anlaşmaz- lığı ihtiva etmektedir.”20

Binâenaleyh “a”dan “z”ye kadar her ne varsa onun hükmü hakkında Kur’ân ve Sünnet’e, Kur’ân ve Sünnet’ten kaynaklanan icmâ ve kıyâs gibi diğer kaynaklara müracaat etmek esas olup, îmânın bir gereğidir.

8. İHTİLÂFLARIN ÇÖZÜM KAYNAĞI:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ âyet-i kerîme-

20 Şerhu Tahkîmi’l-Kavânîn: 7-8.

(42)

sinde ihtilâfların çözümü hakkında: “Allâh’a ve Rasûlüne götürün” emriyle, Müslümanların an- laşmazlığa düşerek ihtilâf ettikleri her ne varsa onun hükmünün Allâh’a ve Rasûlüne ait olduğu- nu, bu itibarla da hükmün Kur’ân ve Sünnette aranması gerektiğini beyân etmiştir. Nitekim İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh şöyle demiştir:

“İhtilâfa düştükleri konuların hükmü Allâh’ın Kitâbı’nda ve Rasûlü’nün Sünneti’nde bulunma- saydı ve bu iki kaynaktaki hükümler, bu meselele- rin çözümü için yeterli olmasaydı, onlara bu mes’eleleri bu iki kaynağa döndürmelerini emret- mezdi. Çünkü anlaşmazlığı gidermek için, çözümü olmayan bir kişiye çözüm için başvurmayı Allâh’ın emretmesi imkânsızdır. Allâh’a döndürmenin,

(43)

Allâh’ın Kitâbı’na başvurmak, Rasûlullâh’a dön- dürmenin ise, hayatında bizzat kendisine, vefat ettikten sonra da Sünneti’ne başvurmak olduğu konusunda insânlar icmâ etmişlerdir.”21

İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh ise âyetin tefsîrinde şöyle demiştir: “Seleften birçokları:

‘Allâh’ın Kitâbı’na Rasûlü’nün Sünneti’ne’ demiş- lerdir. Bu da dînin usûl ve fürûunda tartışılan her şeyin Kitâb ve Sünnet’e götürülmesine dair emir- dir. Nitekim Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmuştur:

‘Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allâh’a aittir.’ (Şûrâ: 42/10) Kitâb ve Sün- net’in hükmettiği ve doğruluğuna şehâdet ettikleri hak ve gerçektir. Hakkın dışında dalâletten (sapık-

21 İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/39.

(44)

lıktan) başka ne vardır? ”22

Âyetin açık delâleti ile ortaya çıktığı üzere dünyevî ve uhrevî her ne varsa, onun hükmü ancak Kur’ân ve Sünnette aranır, çözüm için bu iki kaynağa başvurulur. Bu iki kaynakta açık ol- mayan mes’eleler hakkında bu iki kaynaktan çı- karılan diğer sahîh delîllere başvurulur.

9. ALLÂH’A VE ÂHİRET GÜNÜNE ÎMÂNIN BİR GEREĞİ:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ âyet-i kerîme- sinde ihtilâfların çözümünü Allâh’a ve Rasûlüne döndürmeyi: “Eğer Allâh’a ve âhiret gününe ger- çekten îmân ediyorsanız” cümlesiyle îmânın sıh-

22 İbn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ân-il Azîm: 2/304.

(45)

hat şartlarından bir şart olarak beyân etmiştir.

Nitekim Şeyh Muhammed bin İbrahim rahîme- hullâh bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Âyette Allâh’a ve âhiret gününe îmânın hâsıl olabilmesi için, ihtilâf edilen her türlü anlaş- mazlığın çözümünün Allâh’a ve Rasûlüne götürül- mesi bir şart olarak zikredilmiştir.”23

İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh ise şöyle de- miştir: “Bu sebeble Allâh’u Teâlâ ‘Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız’ buyurmak- tadır. Yani: ‘Dâvaları ve bilinmeyen şeyleri Allâh’ın Kitâbı’na, Rasûlü’nün Sünneti’ne götürün. Aranız- da çıkan ihtilâflarda o ikisine başvurunuz’ demek- tir. ‘Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân edi-

23 Şerhu Tahkîmi’l-Kavânîn: 7.

(46)

yorsanız.’ Bu da gösteriyor ki: Kim ihtilâf halinde Kitâb ve Sünnet’in hakemliğine gitmez ve o ikisine müracaat etmezse, o Allâh’a ve âhiret gününe îmân etmiş değildir.”24

İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh şöyle de- miştir: “Allâh’u Teâlâ, kullarına aralarında meyda- na gelen anlaşmazlıklar konusunda mutlak surette Allâh’a ve Rasûlüne müracaat etmeleri gerektiğini emretmiştir. Bu emîr mü’min kullaradır ve öncelik- le onlara: ‘Ey îmân edenler!’ diyerek îmânı söz konusu etmiştir. Böylece anlaşmazlığı Allâh’a ve Rasûlüne götürme noktasında da îmânı adeta bir şart koşmuştur. Eğer îmân ediyorlarsa bu anlaş- mazlığı mutlak surette Allâh’a ve Rasûlüne götür-

24 İbn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ân-il Azîm: 2/304.

(47)

mek zorundadırlar. Eğer îmân yoksa o zaman böy- le bir yükümlülükte yok demektir. Eğer aralarında meydana çıkan ihtilâfı Allâh’a ve Rasûlüne götür- mek istemeyen bir kimse varsa o zaman böyle bir kimsenin îmânı yok demektir.25

Kişi üzerinde anlaşmazlığa düşülen konuları îmânının gereği olarak Allâh’a ve Rasûlüne götür- mesi gerekir. Ancak bunu götürmediği takdirde asla îmân dairesine dâhil olamayacaktır… Zikret- tiğimiz asıl şart ancak Allâh’a ve Rasûlüne îmân etme şartı olup, Allâh’a ve Rasûlüne itaat eden kimselerin ise mutlak surette ihtilâf sırasında ih- tilâfları Allâh’ın ve Rasûlünün hükmüne götürme- leri gerektiğinin en büyük delilini göstermektedir.

25 Bedâiu’t-Tefsîr: 1/542.

(48)

Bu âyet Allâh ve Rasûlü dışında herhangi bir kim- seyi hakem kabul eden kimsenin îmânın gereğinin dışına çıkacağı, Allâh’a ve âhirete îmân etmenin gereğini yerine getirmediği anlamını ifâde etmek- tedir.”26

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, ihtilâf ettikleri mes’elenin hükmü hakkında Kur’ân ve Sün- net’ten ayrı bir merciye yani tâğûta gitmek iste- yenlerden bahsederek şöyle buyurmaktadır:

 ﺂَﻤِﺑ ْاﻮُﻨَﻣاَء ۡﻢُﻬَّﻧَأ َنﻮُﻤُﻋۡﺰَﻳ َﻦﻳِﺬَّﻟٱ ﻰَﻟِإ  َﺮَﺗ ۡﻢَﻟَأ﴿

 ﺂَﻤِﺑ ْاﻮُﻨَﻣاَء ۡﻢُﻬَّﻧَأ َنﻮُﻤُﻋۡﺰَﻳ َﻦﻳِﺬَّﻟٱ ﻰَﻟِإ  َﺮَﺗ ۡﻢَﻟَأ﴿

 ﺂَﻤِﺑ ْاﻮُﻨَﻣاَء ۡﻢُﻬَّﻧَأ َنﻮُﻤُﻋۡﺰَﻳ َﻦﻳِﺬَّﻟٱ ﻰَﻟِإ  َﺮَﺗ ۡﻢَﻟَأ﴿

 ﺂَﻤِﺑ ْاﻮُﻨَﻣاَء ۡﻢُﻬَّﻧَأ َنﻮُﻤُﻋۡﺰَﻳ َﻦﻳِﺬَّﻟٱ ﻰَﻟِإ  َﺮَﺗ ۡﻢَﻟَأ﴿

ِﻠۡﺒَﻗ ﻦِﻣ َلِﺰﻧُأ ﺂَﻣَو َﻚۡﻴَﻟِإ َلِﺰﻧُأ ِﻠۡﺒَﻗ ﻦِﻣ َلِﺰﻧُأ ﺂَﻣَو َﻚۡﻴَﻟِإ َلِﺰﻧُأ ِﻠۡﺒَﻗ ﻦِﻣ َلِﺰﻧُأ ﺂَﻣَو َﻚۡﻴَﻟِإ َلِﺰﻧُأ ِﻠۡﺒَﻗ ﻦِﻣ َلِﺰﻧُأ ﺂَﻣَو َﻚۡﻴَﻟِإ َلِﺰﻧُأ  ْآﻮُﻤَﻛﺎَﺤَﺘَﻳ نَأ َنوُﺪﻳِﺮُﻳ َﻚ

 ْآﻮُﻤَﻛﺎَﺤَﺘَﻳ نَأ َنوُﺪﻳِﺮُﻳ َﻚ  ْآﻮُﻤَﻛﺎَﺤَﺘَﻳ نَأ َنوُﺪﻳِﺮُﻳ َﻚ  ْآﻮُﻤَﻛﺎَﺤَﺘَﻳ نَأ َنوُﺪﻳِﺮُﻳ َﻚ

26 Bedâiu’t-Tefsîr: 1/548.

(49)

 ُﺪﻳِﺮُﻳَو  ۦِﻪِﺑ  ْاوُﺮُﻔۡﻜَﻳ  نَأ  ْآوُﺮِﻣُأ  ۡﺪَﻗَو  ِتﻮُﻐٰـَّﻄﻟٱ  ﻰَﻟِإ  ُﺪﻳِﺮُﻳَو  ۦِﻪِﺑ  ْاوُﺮُﻔۡﻜَﻳ  نَأ  ْآوُﺮِﻣُأ  ۡﺪَﻗَو  ِتﻮُﻐٰـَّﻄﻟٱ  ﻰَﻟِإ  ُﺪﻳِﺮُﻳَو  ۦِﻪِﺑ  ْاوُﺮُﻔۡﻜَﻳ  نَأ  ْآوُﺮِﻣُأ  ۡﺪَﻗَو  ِتﻮُﻐٰـَّﻄﻟٱ  ﻰَﻟِإ  ُﺪﻳِﺮُﻳَو  ۦِﻪِﺑ  ْاوُﺮُﻔۡﻜَﻳ  نَأ  ْآوُﺮِﻣُأ  ۡﺪَﻗَو  ِتﻮُﻐٰـَّﻄﻟٱ  ﻰَﻟِإ اWﺪﻴِﻌَﺑ َۢﻼٰـَﻠَﺿ ۡﻢُﻬَّﻠِﻀُﻳ نَأ ُﻦٰـَﻄۡﻴَّﺸﻟٱ اWﺪﻴِﻌَﺑ َۢﻼٰـَﻠَﺿ ۡﻢُﻬَّﻠِﻀُﻳ نَأ ُﻦٰـَﻄۡﻴَّﺸﻟٱ اWﺪﻴِﻌَﺑ َۢﻼٰـَﻠَﺿ ۡﻢُﻬَّﻠِﻀُﻳ نَأ ُﻦٰـَﻄۡﻴَّﺸﻟٱ اWﺪﻴِﻌَﺑ َۢﻼٰـَﻠَﺿ ۡﻢُﻬَّﻠِﻀُﻳ نَأ ُﻦٰـَﻄۡﻴَّﺸﻟٱ

۝ ٦٠

۝ ٦٠

۝ ٦٠

۝ ٦٠

﴾﴾﴾﴾

:ءﺎﺴﻨﻟا ةرﻮﺳ)

٤ / ٦٠ (

“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten îmân ettiklerini zannedenleri görmü- yor musun? Bunlar, tâğûta muhakeme olmayı istiyorlar. Oysa onlar onu red etmekle emrolun- muşlardı. Şeytân da onları uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor.” (Nisa: 4/60)

Şeyh Şankîtî, âyetin tefsîrinde şöyle demiş- tir: “Allâh’ın şerîatının dışındaki bir şerîata muhâkeme olmak tâğûta muhâkeme olmak de- mektir…27 Allâh’ın kanunlarından başka kanunlar-

27 Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 7/50.

(50)

la muhâkeme olmayı isteyenlerin şirke girdiklerini Nisâ Sûresi’nin 60. âyeti apaçık bir şekilde bildiri- yor. Ve böylelerinin Müslümanlık iddiasını hayretle karşılıyor. Çünkü hem îmân ettiklerini iddia ediyor- lar, hem de Allâh’ın kanunlarından başka kanunlar- la muhâkeme olmayı istiyorlar. Oysa aynı kalbte Allâh’a îmân ile tâğûta muhâkeme olmaya rızâ gösterme bir arada bulunamaz. İşte bu onların îmân iddialarında yalancı olduklarını ortaya koy- maktadır.”28

Anlaşıldığı üzere ihtilâfların çözümünü Allâh’a ve Rasûlüne yani Kur’ân ve Sünnet’e döndürmek îmânın bir gereğidir. İhtilâfların çö- zümü için Kur’ân ve Sünnet’in hakemliğine değil

28 Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 3/259.

(51)

de, bu iki kaynağın dışındakilere yönelmek ancak Allâh’a ve âhiret gününe îmân iddiasında yalancı olanların yapabileceği bir iştir.

10. HAYRA VE GÜZEL AKÎBETE KA- VUŞMAK:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ âyet-i kerîme- sinde: “Bu hem hayırlı ve hem de netice bakımın- dan daha güzeldir” buyurarak hükmün Allâh’a ve Rasûlüne döndürülmesini dünyâ ve âhiret hayırlı ve güzel olarak beyân etmiştir. Buna göre; hük- mün Allâh’a ve Rasûlüne döndürülmemesi ise dünyâ ve âhiret şer ve musibet olarak kişiye ye- terlidir. Nitekim İbn Kayyim rahîmehullâh şöyle demiştir: “Bu âyet-i kerîme de gerçekten Allâh’a ve Rasûlüne itaat etmenin, Allâh ve Rasûlünü an-

(52)

laşmazlığa düşülen konularda hakem kılmanın dünyâ ve âhirette büyük bir mutluğa sebeb olacağı gösterilmektedir. Olup biten olaylara bakan bir kimsenin dünyâda meydana gelen kötülüklerin ve sıkıntıların asıl kaynağının Allâh’a ve Rasûlüne muhâlefet etmekten kaynaklandığını; Allâh’a ve Rasûlüne itaatinin dışına çıkmaktan meydana gel- diğini, meydana gelen hayırlı ve güzel neticelerin ise Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e itaatten dolayı olduğunu çok rahatlıkla görecektir.”29

Şeyh Muhammed bin İbrahim rahîme- hullâh ise bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ’nın hayırlı olarak isimlendirdiği her şey mutlak sûrette hayırlıdır. Ve

29 Bedâiu’t-Tefsîr: 1/549.

(53)

kendisinde kesinlikle bir şer yoktur. Bundan dola- yıdır ki, âyette belirtildiği üzere bütün anlaşmazlık- ların Allâh’a ve Rasûlüne arz edilmesi, hem dünyâda hem de âhirette netice bakımından hem daha hayırlı, hem de daha güzeldir. Anlaşmazlık halinde mes’elenin Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den başkasına arz edilmesi ise bir şer olup, gerek dünyâda gerekse âhirette sonuç îtibarîyle de en kötü olandır. Münâfıkların: ‘Biz sâdece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik’ (Nisâ: 4/62) ya da:

‘Biz ancak ıslah edicileriz’ (Bakara: 2/11) sözleri ise, anlaşmazlık halinde, mes’elenin çözümünün Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya ve Rasûlüne arz edilmesi- nin dünyâ da ve âhirette hayır olduğu gerçeğinin tam tersinedir. Her türlü anlaşmazlık halinde Allâh

(54)

ve Rasûlüne müracaat edilmesinin dünyâda ve âhirette hayır getireceği gerçeği, heva ve hevesle- rinden kanun çıkaranların, insânların bu kanunlara muhtaç olması, hatta bu kanunlarla muhâkeme olmanın zarûrî olması yönündeki iddialarının tam aksinedir. Onların bu iddiaları, sırf Rasûlullâh’ın getirdiği şeylere karşı kötü zan beslemeleri sebe- biyledir. Onların bu şekildeki iddialarının gereği, Allâh’u Teâlâ’nın ve Rasûlü’nün açıklamalarının noksan olduğu, anlaşmazlık halinde Allâh’ın ve Rasûlü’nün hükümlerinin yetersiz kaldığı, Allâh’ın ve Rasûlü’nün hükümlerine muhâkeme olmanın dünyâda ve âhirette kötü sonuçlar doğuracağını gerekli kılmaktadır.”30

30 Şerhu Tahkîmi’l-Kavânîn: 7-8.

(55)

Binâenaleyh dünyâya ve âhirete dair her ne varsa bunların hükümlerini Kur’ân ve Sünnet’te aramak dünyâ ve âhiret saadetin anahtarıdır.

Kur’ân ve Sünnet’te değil de beşerin âciz aklın- dan uydurduklarında aramak ise dünyâ ve âhiret hasretin ve hüsranın kapısıdır.

(56)

TEFSÎRİNDEN ÇIKAN HÜKÜMLER

1. Allâh’a ve Rasûlüne -her ne husus olursa olsun- itaat etmek farzdır. Buna göre mutlak ve muayyen olarak ittibânın farz olduğu tek merci, Kur’ân ve Sünnet’tir.

2. Müslümanların kendilerini Kur’ân ve Sünnet ile yönetecek olan ulu’l-emr’i seçmeleri farzdır.

3. Müslümanları yönetecek olan kimsenin Müslüman olması şarttır. Yöneticinin İslâm’dan döndüğü tespit edilirse velâyet hakkını kaybeder ve görevinden azledilmesi farz olur.

4. Ulu’l-emr’e itaat etmek Allâh ve Rasûlü- ne itaat etmek gibi mutlak değildir. Ulu’l-emr’e

(57)

itaat Allâh’a isyân olacak şeyleri emretmediği sürece geçerlidir.

5. İhtilâfların her türlüsünün çözüm kayna- ğı Kur’ân ve Sünnet’tir. Kur’ân ve Sünnet’te bu- lunamayan mes’elelerin çözüm kaynağı ise yine Kur’ân ve Sünnet’ten kaynaklanan icmâ ve kıyâs gibi şer’î delîllerdir.

6. İhtilâfların çözümü için Kur’ân ve Sün- net’e başvurmak farzdır. Kur’ân ve Sünnet’ten kaynaklanmayan çözüm mercilerini reddetmek, Allâh’a ve âhiret gününe îmânın sıhhat şartıdır.

7. İhtilâfların çözümü, dahası hayatın tan- zimi için Kur’ân ve Sünnet’e başvurmak dünyâ ve âhiret hayra ve güzelliklere kavuşmanın sebebi-

(58)

dir. Aksi ise dünyâ ve âhiret hüsran ve elem kay- nağıdır.

َﲔِﻤَﻟﺎَﻌْﻟا  ِّبَر ِ َّ ُﺪْﻤَﺤْﻟاَو َﲔِﻤَﻟﺎَﻌْﻟا  ِّبَر ِ َّ ُﺪْﻤَﺤْﻟاَو َﲔِﻤَﻟﺎَﻌْﻟا  ِّبَر ِ َّ ُﺪْﻤَﺤْﻟاَو َﲔِﻤَﻟﺎَﻌْﻟا  ِّبَر ِ َّ ُﺪْﻤَﺤْﻟاَو

،،،،

 ُ َّا  َّ@َﺻَو  ُ َّا  َّ@َﺻَو  ُ َّا  َّ@َﺻَو  ُ َّا  َّ@َﺻَو  ٍﺪَّﻤَﺤُﻣ ِﻪِﻘْﻠَﺧ ِ ْﲑَﺧ  َ@َF  ٍﺪَّﻤَﺤُﻣ ِﻪِﻘْﻠَﺧ ِ ْﲑَﺧ  َ@َF  ٍﺪَّﻤَﺤُﻣ ِﻪِﻘْﻠَﺧ ِ ْﲑَﺧ  َ@َF  ٍﺪَّﻤَﺤُﻣ ِﻪِﻘْﻠَﺧ ِ ْﲑَﺧ  َ@َF

َﻢَّﻠَﺳَو ِﻪِﺒْﺤَﺻَو ِﻪِﻟآ  َ@َFَو َﻢَّﻠَﺳَو ِﻪِﺒْﺤَﺻَو ِﻪِﻟآ  َ@َFَو َﻢَّﻠَﺳَو ِﻪِﺒْﺤَﺻَو ِﻪِﻟآ  َ@َFَو َﻢَّﻠَﺳَو ِﻪِﺒْﺤَﺻَو ِﻪِﻟآ  َ@َFَو ::::

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsus- tur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Mu- hammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Abdullâh Saîd el-Müderris

1433h./2012m.



(59)

Kur’ân-ı Kerîm.

İbn Batta, Ebû’l-Hasen Alî bin Halif bin Ab- dulmelik (v. 449h.), Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Mek- tebetu’r-Rüşd, Riyad, 1423.

İbn Cevzî, Ebû’l-Ferec Cemâluddîn Abdur- rahmân bin Alî bin el-Cevzî (v. 597h.), Zâdu’l- Mesir, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, 1422.

İbn Hacer, Ahmed bin Alî Ebu’l-Fadl el- Askalânî (v. 852h.), Fethul-Bârî Şerhu Sahîhi’l- Buhârî, Dâru’l-Mearif, Beyrut, 1379.

İbn Kayyim, Şemsuddîn Ebû Abdillah Mu- hammed bin Ebi Bekr ez-Zer’i ed-Dımaşkî (v.

751h.), İlamu’l-Muvakkıîn an Rabbi’l-Âlemîn, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1411.

İbn Kesîr, İmaduddîn Ebû’l-Fidâ İsmâîl bin Ömer bin Kesîr el-Kureşi ed-Dımaşkî (v. 774h.),

(60)

Tefsîrul-Kur’âni’l-Azîm, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1419.

İbn Teymiyye, Takıyyuddîn Ahmed bin Ab- dulhalim bin Abdusselâm bin Teymiyye el-Harrânî (v.728h.), Mecmûu’l-Fetâvâ, (Cem’-Tertib: Abdur- rahmân bin Muhammed bin Kâsım) Dâru’l-Vefâ, Cidde, 1426.

İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne, Câmiatu’l- İmâm Muhammed bin Suûd, Suud, 1406.

İbn Teymiyye, Muhtasar el-Fetâvâ el-Misrî, Matbaatu’s-Sunneti’l-Muhammediyye, Mısır.

el-Heytemi, Ahmed bin Hacer (v. 974 h.) es-Sevâiku’l-Muhrika fi’r-Reddi ala Ehli’l-Bidaı ve’z-Zendika, Mektebetü’l-Kâhire, Mısır.

Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed bin Ah- med bin Ebi Bekr bin Ferh el-Ensârî el-Hazrecî el- Kurtubî (v. 671h.), el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye, Kâhire, 1384.

(61)

el-Mâverdî, Ebû’l-Hasen Alî bin Muhammed bin Muhammed bin Habîb el-Basrî (v. 450h.) el- Ahkâmu’s-Sultâniyye, Dâru’l-Hadîs, Kâhire.

Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahya bin Şeref (v.

676h.), el-Minhâc fi Şerhi Sahîhi Müslim, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1392.

Nevevî, Ravzatu’t-Tâlibin, el-Mektebû’l- İslâmi, Beyrut, 1412.

Şankîtî, Muhammed el-Emin bin Muham- med el-Muhtar eş-Şankîtî (v. 1393h.), Edvâu’l- Beyân fî İdâhi’l-Kur’ân Dâru’l-Fikr, Beyrut,1415.

Şevkânî, Muhammed bin Alî Muhammed bin Abdullâh es-Sanânî (v. 1250h.), Neylu’l-Evtâr, Dâru’l-Hadîs, Mısır, 1413.

(62)

MUKADDİME: 6

ÂYET-İ KERÎMENİN ARAPÇA METNİ: 7

ÂYET-İ KERÎMENİN KIRIK MEALİ: 8

ÂYET-İ KERÎMENİN TOPLU MEALİ: 9

ÂYET-İ KERÎMENİN SEBEB-İ NUZÜLÜ: 10

ÂYET-İ KERÎMENİN İCMÂLİ TEFSÎRİ: 12

ÂYET-İ KERÎMENİN TAFSİLİ TEFSÎRİ: 15

1. ALLÂH’A VE RASÛLÜNE İTAAT ETMEK: 15

2. ULU’L-EMR’İN GEREKLİLİĞİ: 18

3. ULU’L-EMR’İN DÎNİ: 22

4. ULU’L-EMR’İN KİMLİĞİ: 28

5. ULU’L-EMR’E İTAAT ETMEK: 32

6. ULU’L-EMR’E İTAATİN SINIRI: 35

7. İHTİLÂFLARIN TÜRÜ: 39

8. İHTİLÂFLARIN ÇÖZÜM KAYNAĞI: 41

(63)

9. ALLÂH’A VE ÂHİRET GÜNÜNE ÎMÂNIN BİR GEREĞİ: 44 10. HAYRA VE GÜZEL AKÎBETE KAVUŞMAK: 51 ÂYET-İ KERÎMENİN TEFSÎRİNDEN ÇIKAN HÜ- KÜMLER: 55 KAYNAKLAR: 59

Referanslar

Benzer Belgeler

Ulûhiyyet tevhîdi, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın hak ve gerçek ilâh olduğuna, O’ndan başka ibâdeti hak eden ilâh bulunmadığına ve O’nun dışındaki tüm ilâhla-... rın

Nitekim yukarıda da gördüğümüz gibi Allah Teala Kur'ân-ı Kerîm’de birçok yerde Kendine itaatle birlikte Peygamberine itaati de emretmekte, hatta ona itaatin Kendisine

Ama َكيِر ْدُي اَم (ma yudrike) olarak gelenleri ona bildir- memiştir.” 1 Buna göre Allah (subhanehu ve teâlâ) Kadir gecesini Rasûlü (sallallahu aleyhi ve

Çünkü yalan; bilinen şeyler hakkındaki tasavvur ve düşünceni ifsad eder.Buna ilâve olarak; bu bilinen şeylerin insanlara karşı şeklini de ifsad eder.. Çünkü yalan;

İlim Talebindeki İnsanlann Durumlan.54 Nebevi Sünnet Hakikatinde Kur'anî Deliller.54 Sahabede ve Sonraki Nesillerde Münazara ve Delil Getirmeler.55 Kur'an ve Sünnet'in

“Bu Kanuna göre sigortalı sayılan kişileri hizmet akdine tabi olarak çalıştıran işverenin konkordato ilan etmesi, işveren için aciz vesikası alınması, iflası veya iflasın

Senin esmâ-yı hüsnânın nakışlarını yerin birçok yerlerinde ilân etmek is- terim.” Cenâb-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların

Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, için- den ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, terte- miz eşler ve Allah’ın rızası vardır.”