ATATÜRK DÖNEMİ (1923-1938) TÜRK TİYATROSUNDA FOLKLORİK UNSURLAR

399  Download (0)

Full text

(1)

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı

ATATÜRK DÖNEMİ (1923-1938) TÜRK TİYATROSUNDA FOLKLORİK UNSURLAR

Alperen KINIK

Yüksek Lisans Tezi

Ankara, 2022

(2)
(3)

Atatürk Dönemi (1923 -1938) Türk Tiyatrosunda Folklorik Unsurlar

Alperen KINIK

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı

Yüksek Lisans

Ankara, 2022

(4)

KABUL VE ONAY

Alperen KINIK tarafından hazırlanan “Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Tiyatrosunda Folklorik Unsurlar” başlıklı bu çalışma, 31.05.2022 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda başarılı bulunarak jürimiz tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof.Dr. Fatih SAKALLI (Başkan)

Dr.Öğr. Üyesi Koray ÜSTÜN (Danışman)

Prof.Dr. Gonca GÖKALP ALPASLAN (Üye)

Doç.Dr. Serdar ODACI (Üye)

Dr.Öğr. Üyesi Nurtaç ERGÜN ATBAŞI (Üye)

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Prof.Dr. Uğur ÖMÜRGÖNÜLŞEN Enstitü Müdürü

(5)

YAYIMLAMA VE FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI BEYANI

Enstitü tarafından onaylanan lisansüstü tezimin tamamını veya herhangi bir kısmını, basılı (kağıt) ve elektronik formatta arşivleme ve aşağıda verilen koşullarla kullanıma açma iznini Hacettepe Üniversitesine verdiğimi bildiririm. Bu izinle Üniversiteye verilen kullanım hakları dışındaki tüm fikri mülkiyet haklarım bende kalacak, tezimin tamamının ya da bir bölümünün gelecekteki çalışmalarda (makale, kitap, lisans ve patent vb.) kullanım hakları bana ait olacaktır.

Tezin kendi orijinal çalışmam olduğunu, başkalarının haklarını ihlal etmediğimi ve tezimin tek yetkili sahibi olduğumu beyan ve taahhüt ederim. Tezimde yer alan telif hakkı bulunan ve sahiplerinden yazılı izin alınarak kullanılması zorunlu metinleri yazılı izin alınarak kullandığımı ve istenildiğinde suretlerini Üniversiteye teslim etmeyi taahhüt ederim.

Yükseköğretim Kurulu tarafından yayınlanan “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” kapsamında tezim aşağıda belirtilen koşullar haricince YÖK Ulusal Tez Merkezi / H.Ü. Kütüphaneleri Açık Erişim Sisteminde erişime açılır.

o Enstitü / Fakülte yönetim kurulu kararı ile tezimin erişime açılması mezuniyet tarihimden itibaren 2 yıl ertelenmiştir. (1)

o Enstitü / Fakülte yönetim kurulunun gerekçeli kararı ile tezimin erişime açılması mezuniyet tarihimden itibaren 6 ay ertelenmiştir. (2)

o Tezimle ilgili gizlilik kararı verilmiştir. (3)

14/06/2022

Alperen KINIK

1Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge”

(1) Madde 6. 1. Lisansüstü tezle ilgili patent başvurusu yapılması veya patent alma sürecinin devam etmesi durumunda, tez danışmanının önerisi ve enstitü anabilim dalının uygun görüşü üzerine enstitü veya fakülte yönetim kurulu iki yıl süre ile tezin erişime açılmasının ertelenmesine karar verebilir.

(2) Madde 6. 2. Yeni teknik, materyal ve metotların kullanıldığı, henüz makaleye dönüşmemiş veya patent gibi yöntemlerle korunmamış ve internetten paylaşılması durumunda 3. şahıslara veya kurumlara haksız kazanç imkanı oluşturabilecek bilgi ve bulguları içeren tezler hakkında tez danışmanının önerisi ve enstitü anabilim dalının uygun görüşü üzerine enstitü veya fakülte yönetim kurulunun gerekçeli kararı ile altı ayı aşmamak üzere tezin erişime açılması engellenebilir.

(3) Madde 7. 1. Ulusal çıkarları veya güvenliği ilgilendiren, emniyet, istihbarat, savunma ve güvenlik, sağlık vb.

konulara ilişkin lisansüstü tezlerle ilgili gizlilik kararı, tezin yapıldığı kurum tarafından verilir *. Kurum ve kuruluşlarla yapılan işbirliği protokolü çerçevesinde hazırlanan lisansüstü tezlere ilişkin gizlilik kararı ise, ilgili kurum ve kuruluşun önerisi ile enstitü veya fakültenin uygun görüşü üzerine üniversite yönetim kurulu tarafından verilir. Gizlilik kararı verilen tezler Yükseköğretim Kuruluna bildirilir.

Madde 7.2. Gizlilik kararı verilen tezler gizlilik süresince enstitü veya fakülte tarafından gizlilik kuralları çerçevesinde muhafaza edilir, gizlilik kararının kaldırılması halinde Tez Otomasyon Sistemine yüklenir.

* Tez danışmanının önerisi ve enstitü anabilim dalının uygun görüşü üzerine enstitü veya fakülte yönetim kurulu tarafından karar verilir.

(6)

ETİK BEYAN

Bu çalışmadaki bütün bilgi ve belgeleri akademik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, görsel, işitsel ve yazılı tüm bilgi ve sonuçları bilimsel ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, kullandığım verilerde herhangi bir tahrifat yapmadığımı, yararlandığım kaynaklara bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunduğumu, tezimin kaynak gösterilen durumlar dışında özgün olduğunu, Dr. Öğr. Üyesi Koray ÜSTÜN danışmanlığında tarafımdan üretildiğini ve Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Yönergesine göre yazıldığını beyan ederim.

Alperen KINIK

(7)

TEŞEKKÜR

Yüksek lisans hayatıma başladığı 2020 yılından bu zamana kadar ellerini omuzlarımda hissettiğim bana her türlü desteği veren hocalarıma ne kadar teşekkür etsem az gelir… Başta lisans hayatım boyunca yanına hangi konu ile gidersem gideyim her türlü desteği vermeye hazır olan ve sürekli yanımda olduğunu hissettiğim daha sonra da yüksek lisans hayatımdaki her türlü soruma cevap veren ve tavsiyelerde bulunan bana bir ağabey gibi yaklaşan, öğretmenliğine ve öğrencileri ile olan iletişimine her zaman hayranlıkla baktığım Dr. Öğr. Üyesi Koray ÜSTÜN’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Gerek lisans gerekse yüksek lisans hayatım boyunca engin bilgileri ile bana donanım kazandıran, tezimi bitirebilecek yetkinliğe sahip olmamı sağlayan, öğrencilerinin başarılarıyla her zaman gurur duyan, desteklerini her zaman hissettiren ve tezim hakkında çok değerli değerlendirmeler yapan Prof. Dr. Bilge ERCİLASUN, Prof. Dr. Abide DOĞAN, Prof. Dr. Gonca GÖKALP ALPASLAN, Prof. Dr. Fatih SAKALLI, Prof. Dr. Nesrin BAYRAKTAR ERTEN, Doç. Dr.

Serdar ODACI ve Dr. Öğr. Üyesi Nurtaç ERGÜN ATBAŞI hocalarıma teşekkürü borç bilirim.

Lisans ve yüksek lisans hayatım boyunca gerek maddi gerekse manevi olarak yanımda olan, en iyi şekilde yaşamam için ellerinden geleni yapan, tüm zorluklarda yanımda olan ve dualarıyla sürekli iyiliğimi isteyen anneme ve babama çok teşekkür ederim.

Son olarak tez yazım sürecim boyunca sürekli yanımda olan ve her zaman bana destek veren Selen Nur ÜNAL’a teşekkür ederim.

(8)

ÖZET

KINIK, Alperen. Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Tiyatrosunda Folklorik Unsurlar, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2022.

“Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Tiyatrosunda Folklorik Unsurlar” adlı bu eserde Atatürk döneminde kaleme alınmış elli dokuz adet tiyatro eseri incelenmiş ve bu eserlerin içerisinde barındırdıkları folklorik unsurlar dönemin tiyatro anlayışı bağlamında tespit edilmiştir.

Tez folklor ve edebiyat ilişkisinin anlatıldığı giriş bölümünden sonra iki bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde Atatürk döneminde güzel sanatlar alanında yaşanılan gelişmelerden, Atatürk’ün güzel sanatlara ve sanatçılara bakış açısından ve tiyatro sanatının durumundan bahsedilmektedir. İkinci bölümde Atatürk döneminde kaleme alınan tiyatro eserlerinin içerisinde bulundurdukları folklorik unsurlar tespit edilip değerlendirilmiştir.

Atatürk dönemi tiyatrosu batı tesirinde gelişen Türk tiyatrosunun önemli bir dönemini kapsamaktadır. Bu dönemde kaleme alınan tiyatro eserlerinin en önemli özelliklerinden birisi özgür ve baskılardan uzak sanat anlayışıyla kaleme alınmasından dolayı halkın öz değerlerine ve folklorik unsurlarına rahatlıkla değinebilmesi ve halkı bilinçlendirici konulara yönelerek milli kimliğin inşasında aktif rol oynamasıdır. Bu dönemde yazılan tiyatro eserleri içerisinde barındırdığı folklorik unsurlar sayesinde hem eğlenceli olmuş hem de halkın tiyatroya olan ilgisinin artmasında etkili olmuştur.

Anahtar Sözcükler

Türk tiyatrosu, Atatürk dönemi Türk tiyatrosu, Folklor, Atatürk, Folklorik Unsur

(9)

ABSTRACT

KINIK, Alperen. Atatürk Period (1923-1938) Folkloric Elements İn Turkish Theater, Master’s Thesis, Ankara, 2022.

In this work named “Atatürk Period (1923-1938) Folkloric Elements İn Turkish Theater”, fifty-nine theatrical works written during the Atatürk period were examined and the folkloric elements contained in these works were determined in the context of the theater understanding of the period.

The thesis consists of two parts, after the introduction, in which the relationship between folklore and literature is explained. In the first part, the developments in the field of fine arts, Atatürk's perspective on fine arts and artists, and the state of theater art are mentioned. In the second part, the folkloric elements of the theater works written during the Atatürk period were determined and evaluated.

The theater of the Atatürk period covers an important period of the Turkish theater that developed under the influence of the west. One of the most important features of the theatrical works written in this period is that they can easily refer to the core values and folkloric elements of the people, since they are written with an understanding of art free from pressure and free from pressure, and they play an active role in the construction of national identity by focusing on issues that raise public awareness. Thanks to the folkloric elements in the theater works written in this period, it was both entertaining and effective in increasing the interest of the people in the theater.

Keywords

Turkish theater, Ataturk period Turkish theater, Folklore, Ataturk, Folkloric Element

(10)

İÇİNDEKİLER

KABUL VE ONAY………..…...i

YAYIMLAMA VE FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI BEYANI………..………....…ii

ETİK BEYAN………..………...…………..…iii

TEŞEKKÜR ……….…….………....iv

ÖZET………..……….v

ABSTRACT………vi

İÇİNDEKİLER………vii

KISALTMALAR DİZİNİ ………..……….. xii

TABLOLAR DİZİNİ ….……….………..………...xvi

ÖNSÖZ ………. ……….…xvii

GİRİŞ………1

1.BÖLÜM: ATATÜRK DÖNEMİ KÜLTÜR - SANAT ANLAYIŞI VE TİYATRO..8

1.1. KÜLTÜR VE GÜZEL SANATLAR…….…………..………….……..…8

1.2.TİYATRO………23

1.2.1. Sahne Faaliyetleri………..………25

1.2.2. Oyun Yazarlığı………..……….26

2. BÖLÜM: TİYATRO ESERLERİNDE TESPİT EDİLEN FOLKLORİK UNSURLAR ……….………..…..………34

2.1. HALK EDEBİYATI İLE İLGİLİ UNSURLAR……….…...…34

2.1.1. Türküler………..……....35

2.1.2. Muamma ve Lügaz……….…….……….47

2.1.3. Mâniler……….……...…50

(11)

2.1.4. Dualar (Alkışlar)………..………..…51

2.1.5. Beddualar (Kargışlar)………..……….….……..58

2.1.6. Atasözleri……….………..61

2.1.7. Deyimler……….……….……...67

2.1.7.1. Açlık Bildiren Deyimler………..………...69

2.1.7.2. Çaresizlik Bildiren Deyimler……….…..….70

2.1.7.3. Deneyim Bildiren Deyimler………..…71

2.1.7.4. Destek Bildiren Deyimler……….………71

2.1.7.5. Dilek Bildiren Deyimler………....……73

2.1.7.6. Düşünce Bildiren Deyimler……….75

2.1.7.7. Gücenme Anlamı Veren Deyimler……….81

2.1.7.8. Günlük Hayatı Konu Alan Deyimler…………...…...81

2.1.7.9. Haberleşme Bildiren Deyimler………..…….84

2.1.7.10. Hareket Bildiren Deyimler……….………….86

2.1.7.11. Hasret Bildiren Deyimler………..…………..88

2.1.7.12. Hoşlanma Bildiren Deyimler……….….88

2.1.7.13. İlham Bildiren Deyimler………..…90

2.1.7.14. Israr bildiren Deyimler………....90

2.1.7.15. İstenmedik Davranış Bildiren Deyimler………91

2.1.7.16. Konuşma Sürecinin Devam Ettiğini Bildiren Deyimler………107

2.1.7.17. Konuşmanın Başlangıcı İle İlgili Deyimler……..….111

2.1.7.18. Konuşmanın Bitişi İle İlgili Deyimler……….112

2.1.7.19. Korku Bildiren Deyimler……….113

2.1.7.20. Kötü Niyet Bildiren Deyimler………...……..114

2.1.7.21. Kötülük Bildiren Deyimler……….………….116

(12)

2.1.7.22. Mecaz Anlam Bildiren Deyimler………..117

2.1.7.23. Merak Bildiren Deyimler……….………..152

2.1.7.24. Nefret Bildiren Deyimler………..….153

2.1.7.25. Olasılık Bildiren Deyimler……….…………153

2.1.7.26. Olumsuzluk Bildiren Deyimler………….………….154

2.1.7.27. Öfke Bildiren Deyimler……….………….158

2.1.7.28. Ölüm Bildiren Deyimler……….…………159

2.1.7.29. Övünme Bildiren Deyimler……….……….…..162

2.1.7.30. Özlem Bildiren Deyimler………….…….…….…….163

2.1.7.31. Sabır Bildiren Deyimler……….……….…164

2.1.7.32. Sevgi Bildiren Deyimler………..164

2.1.7.33. Sevinç Bildiren Deyimler………166

2.1.7.34. Sonuç Bildiren Deyimler……….………168

2.1.7.35. Soru Anlamı Veren Deyimler……….191

2.1.7.36. Şaşkınlık Bildiren Deyimler………194

2.1.7.37. Şüphe Bildiren Deyimler……...……….194

2.1.7.38. Tavsiye Bildiren Deyimler………..195

2.1.7.39. Tehdit Bildiren Deyimler……….197

2.1.7.40. Teşekkür Bildiren Deyimler………198

2.1.7.41. Utanç Bildiren Deyimler……….200

2.1.7.42. Üzüntü Bildiren Deyimler..……….…200

2.1.7.43. Yalvarma Bildiren Deyimler.………..………204

2.1.7.44. Yardım Bildiren Deyimler…….……….………204

2.1.7.45. Yorgunluk Bildiren Deyimle………..205

2.1.7.46. Zıtlık Bildiren Deyimler………..…………206

(13)

2.2. İNANÇLAR İLE İLGİLİ UNSURLAR……….….212

2.2.1. İslamiyet İle İlgili İnanç Unsurları……….….……212

2.2.2. Olağanüstü Varlıklar İle İlgili İnançlar……….……….229

2.2.2.1. Cin……….230

2.2.2.2. Peri………234

2.2.2.3. Çarşamba Karısı……….237

2.2.2.4. Cadı………..237

2.2.3. Halk İnanışları……….…………238

2.2.4. Doğa Unsurları İle İlgili İnançlar………...245

2.2.4.1. Işık İyesi………246

2.2.4.2. Demir İyesi…..……….…248

2.2.4.3. Yer ve Gök İyesi……….…….249

2.2.4.4. Su İyesi……….249

2.2.5. Ok ve Yay……….………250

2.2.6. Rüya………...………..252

2.2.7. Nazar………...……….255

2.2.8. Diğer Halk İnanışları……….….……….256

2.2.8.1. Büyü……….……….257

2.2.8.2. Tılsım………260

2.2.8.3. Okuyup-Üfleme ve Hocalık……..……….261

2.3. GEÇİŞ DÖNEMİ UNSURLARI……….………...…….263

2.3.1. Ölüm……….…263

2.3.1.1. Cenaze İle İlgili Uygulamalar………..…..265

2.3.1.2. Ölünün Arkasından Söylenilen Sözler……..….…..267

2.3.1.3. Vasiyet……….………….…………268

2.3.2. Evlenme ve Boşanma İle İlgili Unsurlar………….……….269

(14)

2.3.2.1. Evlenme Biçimleri………...270

2.3.2.2. Düğünden Önce Yapılan Uygulamalar………...….272

2.3.2.3. Düğün Esnasında ve Düğünden Sonra Yapılan Uygulamalar……….274

2.3.2.3.1. Nikâh……….……275

2.3.2.3.2. Gerdek……….……….276

2.3.2.4. Boşanma……….……….277

2.4. GİYİM VE KUŞAM İLE İLGİLİ UNSURLAR……….….….…..279

2.4.1. Erkek Giyim ve Kuşamı…………...……….………….281

2.4.2. Kadın Giyim ve Kuşamı……..……….………….284

2.5. DİL VE ANLATIM İLE İLGİLİ UNSURLAR……….….…....288

2.5.1. Argo Sözler………..………....…...288

2.5.2. Halk Ağzı……….……….……..….292

2.5.3. Hitaplar……….…….……….……….301

2.5.3.1. Övgü ve Yergi Amaçlı Kullanılan Hitaplar……..…302

2.5.3.2. Akrabalık İlişkileri İle İlgili Hitaplar…………..…….309

2.5.3.3. Meslek ve Sosyal Statü Bildiren Hitaplar…………319

2.5.3.4. Seslenme Bildiren Hitaplar………331

2.5.3.5. Cinsiyet Belirten Hitaplar……….………..335

2.5.3.6. Samimiyet Bildiren Hitaplar………...………….…..344

2.5.4. Selamlaşmalar……..………..348

SONUÇ …………..………..………..……353

KAYNAKÇA………..….359

EK 1. ORİJİNALLİK RAPORU………….……….………...……..370

EK 2. ETİK KURUL / KOMİSYON İZNİ YA DA MUAFİYET FORMU…….….372

(15)

KISALTMALAR DİZİNİ

Çalışmada Kullanılan Kısaltmalar

bkz. : Bakınız akt. : Aktaran çev. : Çeviren vs. : ve saire s. : Sayfa vb. : ve benzeri vd. : ve diğerleri

(16)

İncelenen Eserlerin Kısaltmaları

ÇA : Çakır Ali (1937) Gİ : Gâvur İmam (1933)

KE : Kadın Erkekleşince (1933) TO : Tohum (1935)

Yİ : Yılmazlar’ın İkizler (1932) PP : Pazartesi Perşembe (1931) UM : Uzun Mehmet (1938) GVG : Gül ve Gönül (1932) K : Kozanoğlu (1930)

BKD : Bir Kavuk Devrildi (1930) KÇ : Kızıl Çağlayan (1933) SA : Sönmeyen Ateş (1933) KAR : Kafes Arkasında (1936)

N : Nedim (1932)

OBD : O Bir Devirdi (1938) BK : Beyaz Kahraman (1932) 29BT : 29 Birinci Teşrin (1933) BZ15G : Bir Zabitin 15 Günü (1934) BD : Beş Devir (1933)

YA : Yalnız Adam (1940)

H : Hakan (1935)

AK : Aynaroz Kadısı (1936)

FDH : Fermanlı Deli Hazretleri (1936) MS : Mum Söndü (1930)

(17)

KM : Köy Muallimi (1932) HS : Haydi Suna (1938) OD : Oğuz Destanı (1935) VH : Vergi Hırsızı (1933) OYD : On Yılın Destanı (1933) BGM : Bir Gönül Masalı (1938)

Ç : Çoban (1933)

D : Destan (1933) TB : Taş Bebek (1934)

SL : Sevr’den Lozan’a (1933) SÜ : Sümer Ülkerleri (1934)

M : Mete (1932)

GY : Gazinin Yolu (1935) KAH : Kahraman (1933) DY : Devrim Yolcuları (1937) YE : Yanık Efe (1936)

Ö : Özyurt (1932)

MY : Mavi Yıldırım (1934) YO : Yarım Osman (1933) BÜY : Bir Ülkü Yolu (1934) GD : Gün Doğuyor (1932) KA : Kanun Adamı (1938)

BÖEYMH : Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi (1932) YÖ : Yaşayan Ölü (1936)

KN : Köyün Namusu (1933) KRT : Kartal (1936)

(18)

Y : Yaman (1933)

ŞM : Şer’iye Mahkemesinde (1933) B : Belkıs (1934)

A : Attila (1935) İ : İstiklal (1933)

İÇ : İnkılap Çocukları (1933) T : Timurhan (1934)

VVV : Vatan ve Vazife (1938) VV : Vatandan Vatana (1933) AKN : Akın (1932)

(19)

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 1: Eserlerde Sık Kullanılan Deyimlerin Listesi

(20)

ÖNSÖZ

Tiyatronun yazılı bir kompozisyon yapısının yanında sahne yönü de vardır ve bu nedenle diğer edebi türlerden farklı bir yere sahiptir. Antik Yunan’dan günümüze dek teorik ve pratik anlamda üzerine pek çok yorum getirilen tiyatro konusunda ilk sistemli düşüncelerin Aristoteles’in Poetika adlı eserine dek uzanıyor olması, onun asırlardır sistematik bir düşünce zemini üzerinde tartışıldığının göstergesidir. Bu eserde sanatlar sınıflandırılarak sıralandıktan sonra tragedya türü üzerinde durulmuş bu türün tanımı yapılmış ve destan türünden farkları ortaya konulmuştur. Antik Yunan’dan günümüze kadar tiyatro birçok form değişikliğine uğramıştır.

Oyun sözcüğünün geçmişi düşünüldüğünde de benzer bir tarihsel arka plana rastlamak mümkündür. Oyun kavramının köklerinin Şamanizm’e kadar dayandığı düşünülürse Türk sahne sanatlarının ne kadar eskilere dayandığı hakkında fikir sahibi olunabilir. Türk tiyatrosu geçmişi genel olarak Anadolu’ya yerleşen ilk Türklerden alan ve günümüze kadar süregelen bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte Türk tiyatrosunun eski dönemleri daha çok Şamanizm etkisindeki orta oyunları, köse oyunu, kol korçak gibi kaynaklardan beslenmiştir. Türk tiyatrosu daha sonraları gelişimini kukla, gölge oyunu, karagöz ve orta oyunu gibi türlerle devam ettirse de günümüzdeki görünümünün temeli 19. yüzyılda atılmıştır. Tanzimat ile birlikte gelen yenileşme hareketleri her alanda olduğu gibi edebiyata da sirayet etmiştir. Tiyatroda bu yenileşme hareketlerinden nasibini almıştır. Bu dönemde Batı tesirinde eserler vermeye başlayan Türk tiyatrosunun daha çok komedi türüne yöneldiği görülmektedir.

Tiyatro daha sonraları II. Meşrutiyet dönemine kadar bir durgunluk dönemine girmiştir. II. Meşrutiyet döneminde tekrar canlanan Türk tiyatrosu halk ve yazarlar tarafından oldukça rağbet görmüş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Bu dönemde tiyatro devlet tarafından desteklenmeye başlamış ve Darülbedayi kurulmuştur. Bu gelişmeyle birlikte sahne, oyuncu, metin gibi meseleler tartışılmaya başlanmıştır. Etkinliğini Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte tekrar ve daha kuvvetli bir şekilde kazanan Darülbedayi Atatürk dönemi tiyatro eserlerinin sahnelenmesinde de son derece önem arz etmektedir. Cumhuriyet’in

(21)

ilk yıllarında tiyatro alanında bizzat Atatürk’ün destekleri ile tiyatro alanında olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemde dil ve üslupta sadeleşme hareketleri etkisini arttırmıştır. Eserlerde kullanılan sözcükler halkın anlayacağı bir şekilde ağdasız ve günlük konuşma diline uygun olacak şekilde kullanılmıştır. Bu gelişmeler tiyatro alanına da sirayet etmiştir. 1923 – 1938 yılları arasında kaleme alınan tiyatro eserlerinde kullanılan dil ve üsluptaki sadeleşme hareketlerinin dönemin özgür, baskılardan uzak sanat anlayışıyla birleşmesinin en önemli sonucu ise folklorun eserlerde daha geniş yer bulması olmuştur. Halk ile ilgili olan hemen hemen her unsur bu dönemde kendisine yer bulmuştur. Folklor, halkın kültür ürünlerini, sözlü geleneğini, inançlarını, günlük hayatını kısacası maddi ve manevi tüm unsurlarını içermesi bakımından yirmili ve otuzlu yıllarda tiyatro eseri vermiş yazarların büyük çoğunluğunun ilgisini çekmiş ve eserlerinde kendisine yer bulmuştur. Bu dönemde yazarların eserlerinde yer bulan folklorik unsurlar sadece edebi eserleri zenginleştirmekle kalmayıp olay örgüsünü de şekillendirme aşamasında da etkin rol oynamıştır.

Folklorik unsurların kullanımı Atatürk döneminde yazılan tiyatro eserleri ile halkı yakınlaştırmış ve eğitici bir kimliğe bürünmüştür. Bu dönemde yazılan tiyatro eserleri içerisinde barındırdığı folklorik unsurlar sayesinde eğlenceli olmuş ve halkın tiyatroya olan ilgisinin artmasında etkili olmuştur. Bu bakımdan tiyatro eserleri kullanılan folklorik unsurlar sayesinde milli kimliğin yeniden inşası noktasında da önem arz etmektedir.

Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Tiyatrosunda Folklorik Unsurlar başlıklı bu tezde Atatürk dönemi olarak adlandırılan 1923 ve 1938 yılları arasında kaleme alınan altmış adet oyunun içerisinde bulundurduğu folklorik unsurlar fişleme yöntemi kullanılarak ile incelenip Atatürk dönemi Türk tiyatrosunda folklorik unsurlar bütüncül bir şekilde değerlendirilmiştir.

Bu tezde öncelikle Atatürk döneminde (1923-1938) kültür ve sanat faaliyetleri hakkında bilgi verildikten sonra dönemin tiyatro anlayışından, sahne faaliyetlerinden ve metin yazarlığından bahsedilmiş ve daha sonra incelenen eserlerdeki folklorik unsurlar içerik açısından fişleme metodu kullanılarak tahlil edilmiştir.

(22)

Tezin içeriği giriş ve sonuç bölümleri hariç iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde folklorun ve folklorik unsurların yeniden üretim sürecinde edebi metinlerle olan ilişkisi ve Cumhuriyet’in ilanından sonraki durumunun tespiti amaçlanmıştır. “Atatürk Dönemi Kültür-Sanat Anlayışı ve Tiyatro” adlı birinci bölümde amaç 1923 – 1938 yılları arasında yaşanan kültür, sanat ve tiyatro alanlarındaki yenilikleri aktarmak ve Atatürk’ün bu yeniliklerdeki rolünü belirgin bir şekilde ortaya koymaktır. “Tiyatro Eserlerinde Tespit Edilen Folklorik Unsurlar” adlı ikinci bölümde temel amaç Atatürk döneminde incelenen eserlerinin içerisinde bulunan folklorik unsurların Dil ve Anlatım ile İlgili Unsurlar, Geçiş Dönemi Unsurları, Giyim ve Kuşam İle İlgili Unsurlar, Halk Edebiyatı İle İlgili Unsurlar ve İnançlar İle İlgili Unsurlar başlıkları altında toplanarak tespit edilmesidir.

Tez kapsamında incelenen oyunlar şunlardır:

YAZAR ADI ESER ADLARI

Ferit Celal Güven Çakır Ali

Burhan Cahit Morkaya Gâvur İmam

Hüseyin Rahmi Gürpınar Kadın Erkekleşince

Necip Fazıl Kısakürek Tohum

Aka Gündüz Yılmazlar’ın İkizler

Musahipzade Celal Pazartesi Perşembe

Ahmet Naim ve Celal edip Uzun Mehmet

Musahipzade Celal Gül ve Gönül

Mimar Aptullah Ziya Kozanoğlu

Musahipzade Celal Bir Kavuk Devrildi Nihat Sami Banarlı Kızıl Çağlayan

Nahit Sırrı Örik Sönmeyen Ateş

Musahipzade Celal Kafes Arkasında

(23)

Halit Fahri Ozansoy Nedim

Aka Gündüz O Bir Devirdi

Aka Gündüz Beyaz Kahraman

Vedat Nedim Tör 29 Birinci Teşrin

Nüshet Haşim Sinanoğlu Bir Zabitin 15 Günü

Yaşar Nabi Nayır Beş Devir

Suat Salih Asral Yalnız Adam

Abdülhak Hamid Tarhan Hakan

Musahipzade Celal Aynaroz Kadısı

Musahipzade Celal Fermanlı Deli Hazretleri

Musahipzade Celal Mum Söndü

Aka Gündüz Köy Muallimi

Yunus Nüzhet Unat Haydi Suna

Vehbi Cem Aşkun Oğuz Destanı

Reşat Nuri Güntekin Vergi Hırsızı Halit Fahri Ozansoy On Yılın Destanı Yusuf Süruri Eruluç Bir Gönül Masalı

Behçet Kemal Çağlar Çoban

Galip Naşit Arı Destan

Münir Hayri Egeli Taş Bebek

Aziz Nogay Sevr’den Lozan’a

İsmet Ulukut Sümer Ülkerleri

Yaşar Nabi Nayır Mete

Şinasi Okur Gazinin Yolu

Faruz Nafiz Çamlıbel Kahraman

(24)

Celal Tuncer Devrim Yolcuları

Yusuf Sururi Eruluç Yanık Efe

Faruz Nafiz Çamlıbel Özyurt

Aka Gündüz Mavi Yıldırım

Aka Gündüz Yarım Osman

Münir Hayri Egeli Bir Ülkü Yolu

Peyami Safa Gün Doğuyor

Vedat Örfi Bengü Kanun Adamı

Nazım Hikmet Ran Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi

Ziya Boral Yaşayan Ölü

Yaşar Nabi Nayır Köyün Namusu

Şükrü Halil Tuğal Kartal

Vasfi Mahir Kocatürk Yaman

İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci Şer’iye Mahkemesinde İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci Belkıs

Behçet Kemal Çağlar Attila

Reşat Nuri Güntekin İstiklal

Yaşar Nabi Nayır İnkılap Çocukları

Feyzi Kutlu Timurhan

Saim Kerim Kalkan Vatan ve Vazife

Hüseyin Hüsnü Vatandan Vatana

Faruk Nafiz Çamlıbel Akın

İncelenen oyunları konularına göre şu şekilde tasnif etmek mümkündür:

Kurtuluş Savaşı’nda halkın gösterdiği fedakârlık, kahramanlık, tutucu kesime karşı verilen mücadele, savaşı konu alan eserlerde ağırlıklı olarak yer alır. Bu konuya uygun olarak incelenen eserler: Çakır Ali, Yarım Osman, Vatandan

(25)

Vatana, Vatan ve Vazife, Kozanoğlu, Kızıl Çağlayan, Gâvur İmam, Uzun Mehmet, Kahraman, Gün Doğuyor adlı oyunlardır.

Gün Doğuyor, Mavi Yıldırım adlı oyunlarda, inançsızlar karşısında, zafere inanan bir görüş, bir inanış vardır. Yaman, Bir Zabitin On Beş Günü ve Yaşayan Ölü adlı oyunlarda ise düşmanla işbirliği yaparak milleti soyan harp zenginleri, savaşın kazanılacağına inanmayanların yaptıkları, paranın gücü ve ahlâk krizleri ele alınmıştır.

Bu dönemde incelenen eserlerde eski ve yeni kurumları karşılaştırarak yeni kurumları yüceltmek amacıyla yazılan eserlerin bazıları şunlardır: Pazartesi Perşembe, Bir Kavuk Devrildi.

Özellikle otuzlu yıllardan sonra yazılan eserlerde Atatürk’ün yeni tarih görüşünün etkisiyle eski Türk tarihine yönelen yazarların sayılarında artış görülmüştür. Tarih, mitoloji ve masalları konu alan eserlerden bazıları şunlardır:

Oğuz Destanı, Mete, Özyurt, Çoban, Sümer Ülkerleri, Timurhan, Hakan adlı eserler, Türk uygarlığının devri içinde en önde oluşunu sergilemekte ve Türklük bilincini aşılamayı amaçlamaktadırlar. Yine bu dönemde kaleme alınan Tohum, Mete, Atilla, Çoban ve Sümer Ülkerleri, Kartal, Destan adlı eserlerde Türklüğün yüce karakteri üzerinde durulduğu görülmektedir.

Atatürk’ün konusunu Türk tarihinden, halk kültüründen alan eser yaratma arzusu, bu yıllarda opera alanında da ilk ürünler verilerek gerçekleştirilmiştir.

Taş Bebek opereti bu alanda kaleme alınmış önemli örneklerden biridir.

Bu dönemde kaleme alınan bazı eserler ise, konularını daha çok Osmanlı’nın son döneminden, İstiklâl Savaşı’ndan, Atatürk’ün hayatından, devrimlerinden almıştır. Sevr’den Lozan’a, Gazinin Yolu, Bir Ülkü Yolu, İnkılap Çocukları, On Yılın Destanı, O Bir Devirdi, Beyaz Kahraman, Kahraman, İstiklâl, Mavi Yıldırım, Sönmeyen Ateş, Kızıl Çağlayan, Gün Doğuyor ve Devrim Yolcuları’nda Atatürk ve Atatürk’ün hayatı ön plandadır.

Bu dönemde yazılan eserlerin bir kısmında da Osmanlı yerilip eleştirilmiştir.

Özellikle Musahipzade Celâl, Osmanlı İmparatorluğunun son yüzyıllardaki

(26)

durumunu verirken, imparatorluğu çöküşe götüren nedenleri eleştirel bir şekilde gözler önüne sermiştir. Pazartesi Perşembe, Aynaroz Kadısı, Bir Kavuk Devrildi, Mum Söndü, Gül ve Gönül ve Fermanlı Deli Hazretleri adlı eserler bu amaç doğrultusunda kaleme alınmıştır. Ayrıca Belkıs, Kanun Adamı, Şer’iye Mahkemesinde, Köyün Namusu ve Vergi Hırsızı adlı oyunlar da dönemin toplumsal meselelerini eleştirel bir şekilde gözler önüne sermiştir.

Yirmili ve otuzlu yıllarda incelenen eserlerde aile içi ilişkiler ve akrabalık ilişkilerini konu edinen oyunlar ise şunlardır: Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi, Bir Gönül Masalı, Haydi Suna, Kadın Erkekleşince, Yılmazlar’ın İkizler, Kafes Arkasında.

Yeni Türk edebiyatı kapsamında ele alınan metinlerde yer alan folklorik ve kültürel unsurların tespiti ya da gelenek, sözlü kültür veya halk edebiyatı ürünleri vb.nin metinlerdeki yansımaları üzerine makale, tez, araştırma kitabı boyutunda pek çok akademik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda karşılaştırmalı bir yöntem tercih edilmiş, metinlerarası göndermeler belirlenmiş, üslupbilim açısından göndermeler belirlenmiştir. Bu çalışmada, Atatürk Dönemi Türk tiyatrosundaki folklorik unsurların nicel görünümüne odaklanmıştır. Benzer metotla hazırlanan tezler arasında en dikkat çekeni Ömer Faruk Elaltuntaş’ın

“Tanzimat Dönemi Tiyatro Eserlerinin Folklorik Açıdan İncelenmesi” (2012) adlı yüksek lisans tezidir. Bu çalışmaların dışında Bahar Akarpınar’ın “Ahmet Mithat Efendi’nin Eserlerinin Halkbilimi Açısından Değerlendirilmesi” (1992), Halide Hilal Altunel’in “Sabahattin Engin’in Tiyatro Eserlerinde Halkbilimi Unsurları”

(2007) ve Gamze Demirel’in “Devlet Tiyatrolarında 1949 – 1970 Arası Sahnelenmiş Türkçe Yerli Oyunlardaki Halk Bilimi Unsurlarının İncelenmesi”

(2013) adlı yüksek lisans tezleri yapılmıştır.

Tez hazırlama sürecinde Ankara Milli Kütüphane, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kütüphanesi, Hacettepe Üniversitesi Konservatuvar Kütüphanesi gibi kütüphanelerden tiyatro eserlerine ulaşılmış ve tezle ilgili çalışmalar yapılmıştır.

Atasözleri ve deyimler tespit edilirken Türk Dil Kurumu’nun atasözleri ve deyimler sözlüğü ağ sayfasından yararlanılmıştır.

(27)

GİRİŞ

Folklorun tanımı konusunda bazı kaynakların “folk” (halk) sözcüğü üzerinde durduğu görülürken bazı kaynakların da “lore” (bilgi, bilim) sözcüğü üzerinde durduğu görülmektedir.1 Bu kavrama yaklaşımda görülen farklılıklardan hareketle folklorun tanımında ortaklıklar olmasına rağmen bir kesinliğe ulaşılamamışsa da yapılan tanımlamaların çoğu folklorun sözlü kültür geleneği içerisinde yer aldığı ve kuşaktan kuşağa aktarıldığı noktasında hem fikir olunduğu söylenebilir. Folkloru kapsadığı kültürün tanımında da benzer bir durum söz konusudur. Kültürel çeşitliliğe dayalı olarak kültür tanımlarını ve örneklerini çoğaltmak mümkündür. Yıldırım, kültürel çeşitlilik paralelinde kültür tanımının sınırsızlığı üzerine şu vurguyu yapmaktadır:

O, oluştuğu toplulukların yaşadığı tabiat ortamında farklı “ortak yaşayış”

tarzlarına, faaliyetler bütününe, dünya görüşüne ve insan anlayışına, tarihe ve değerler sistemine sahip olması sebebiyle, her toplulukta değişik unsurlardan teşekkül ettiği için, vazgeçilmez kıymetler arz eden unsurlar, diğer bir kültür için hiçbir kıymet taşımayabilir veya teferruat kabul edilebilir.

Dolayısıyla, dünyadaki insan topluluğu sayısınca kültür ve kültür tanımları mevcut olduğu anlaşılıyor (1998: 37).

Yıldırım’ın değerlendirmesi göz önüne alındığı zaman kültürün milli kimliğin inşasında önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Bu bakımdan kültür millilik arz etmektedir. Toplumlara özgülük taşıyan kültür sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sözlü ve yazılı kültür geleneğinin en temel farkı ilkinde söz yani dil ön planda olup yazılı kültür geleneğinde ise yazının ve metinlerin ön planda olmasıdır. Bu bakımdan sözlü kültür geleneği daha çok konuşmaya ve söze dayalı olduğu için birtakım değişimlere, dönüşümlere uğrayabilirken yazılı kültür geleneği ise değişimlere kapalı ve daha statik bir görünüme sahiptir. Folklorun yazılı kültür geleneğinden çok sözlü kültür geleneğiyle ilişkilendirilmesi ve hatta sözlü kültürün folklorla eş anlamlı görülmesi konusunu Yıldırım şu cümlelerle açıklamaktadır:

1 Folklorün tanımına ilişkin olarak bkz. Dundes’ten akt. Mirzaoğlu 1997.

(28)

Sözlü kültür ile ilgili çalışmalar, Avrupa’da da, folklor terimi altında başlamamıştır ama, pratik bakımdan en kullanışlı yapıya sahip olması sebebiyle, netice olarak XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren hem alanı, hem malzemeyi, hem disiplini ifade etmede yaygınlık kazanmıştır. Folklor teriminin yaygınlık kazanması, pratikte söyleme kolaylığından ve gerekli mütemmim terimleri yaratma kabiliyetine sahip olmasından ileri geliyordu (1998: 40).

Yıldırım’ın değerlendirmelerinden de anlaşıldığı üzere folklorik unsurların sadece sözlü kültür geleneği içerisinde yer aldığı görüşünün çok doğru olmadığı görülmektedir. Folklorun sadece sözlü geleneğe ait olan bir olgu olmadığını Dundes ise şöyle aktarmaktadır: “Folklorun bazı biçimleri vardır ki, sözlü biçimin aksine, yazılı olarak ifâde edilir. Bunlara örnek olarak, ithaf yazıları, kitap kenarına yazılan küçük notlar, mezar taşı yazıları ve geleneksel mektuplar (mesela, zincirleme mektuplar) gösterilebilir. (Dundes’ten akt. Mirzaoğlu, 1997:

74). Buradan da anlaşılacağı üzere folklor sadece sözlü gelenek içerisinde değil aynı zamanda bir milletin diline ve yazılı geleneğine de yerleşmiştir.

Folklorun diğer bir özelliği ise sadece yazılı ve sözlü geleneğe ait olmayıp aynı zamanda el kol ve beden hareketleriyle de yayılmasıdır. Bu durum bize folklorun birçok alanda hayatımızın içerisinde olduğunu göstermektedir. Gerek günlük hayatın içerisine sirayet eden gerekse de edebi yazın hayatına tesir eden folklorun toplumsal bir olgu olması hakkında Aktulum şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

Folklorik imgelem, bir ulusa, ulusun tüm kültürel ürünleri aracılığıyla aktardığı bildirileri bir dizi imge, simge, basmakalıp düşünce vb. üzerinden kurgulaması olgusuna gönderme yapar (ancak günümüzde folklorik imgelemin kapsadığı imgelerin dönüştürülerek yinelendiklerini/

yenilendiklerini unutmamak gerekir); bir toplumun folklorik tanımlamasına uyan her türden yapıtları aracılığıyla yarattığı imgeler toplamı yanında öteki uluslar karşısında özgül düşünme biçimlerini belirtmek için kullanılır (böyle bir tanımlamayla imgelem daha çok toplumsallık, daha açık bir anlatımla folklorik sınırlarına çekilmektedir) (2022: 105).

(29)

Aktulum yukarıdaki yorumu ile folklorun toplumsallığından ve uluslara özgü oluşundan bahsetmekle birlikte folklorik imgelemlerin durağan bir muhtevası olmadığından kendisini yenileyebilen bir özelliği olduğundan da söz edilmiştir.

Bu noktada folklorik imgelemin içerisine nelerin girdiğine de değinmek gerekmektedir. Bu bağlamda Dundes’in folklorun ihtiva ettiği türlere yönelik değerlendirmesi de dikkat çekicidir:

Folklor şu biçimleri içerir: mitler, efsâneler, masallar, fıkralar, atasözleri, bilmeceler, şarkılar, tılsımlar, kutsamalar, beddualar, küfürler, yeminler, hakâretler, ağız dalaşları, sataşmalar, takılmalar, kadeh kaldırmalar, tekerlemeler, selâmlaşma ve vedâlaşma kalıpları (sonra görüşürüz gibi).

Folklor, bütün bunların yanı sıra, halk sanatı, giyim-kuşam, halk dansı, halk tiyatrosu, halk inancı (ya da batıl inanç), halk hekimliği, halk enstrümantal müziği, halk şarkıları (ninniler, balladlar gibi), halk dili (argo gibi), halk benzetmeleri (meselâ yarasa gibi kör), halk mecazları ve adları (lâkaplar ve yer adları gibi.) da içerir. Folklorun başlıca biçimlerinden biri olan halk şiiri ise, sözlü epikten ithaf dizelerine, mezar yazıtlarına, umumi tuvaletlerin duvar yazılarına, nükteli şiirlere, bunların yanında, top sektirirken, ip atlarken, el ve ayak parmaklarını şıklatırken çocuğu diz üstünde oturtup severken söylenen dizelere, sayışmacalar ve çocuklara ait şiirlere kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi ihtiva eder. Folklor biçimlerinin listesinde oyunlar; jestler; semboller; duâlar (şükran duası gibi); eşek şakaları; halk etimolojileri; yemek tarifleri; yorgan, örtü vs. modelleri ve nakış motifleri; ev, ambar ve çit tipleri; sokak satıcılarının nidâları; hatta hayvanları çağırmak ya da onlara kumanda etmek için kullanılan geleneksel basmakalıp sözler de yer alır (Dundes’ten akt. Mirzaoğlu, 1997: 76).

Folklor günlük hayatta gelenekselleşmiş veya gelenekselleşmemiş birçok yazılı, sözlü ve hareketleri içeren unsurları barındırmaktadır. Bu bakımdan folklora sadece sözlü kültür geleneğinin yansıtıcısı demek eksik bir tanımlamadır.

Folklor yukarıda sıraladığımız ritüellerin kalıplaşmasıyla kendisini daha çok gösterme fırsatı bulur. Bu folklorun kalıplaşmış olanla ilgilendiğinin göstergesidir. Bu noktada folklor ve imgelem arasındaki farklılıklara değinmek yerinde olacaktır. Folklor bahsettiğimiz üzere daha çok basmakalıp ve durağan olanı araştırırken, imgelem ise bilinçaltına gönderilen basmakalıp, durağan

(30)

ürünün yeniden üretilmesine veya dönüştürülmesine olanak sağlamaktadır.

“Folklor, görünürde bu aşamada işlerlik kazanır çünkü folklor kalıplaşmış bilgileri araştırır, imgelem ise ikinci aşamada devreye girer çünkü kalıplaşmış bilginin imgeler üzerinden yeniden üretilme sürecini ele alır” (Aktulum, 2022: 110).

Folklorik bir unsur sadece basmakalıp ürünler ve gelenekler hakkında araştırma yapmakla kalmayıp bu ürünlerin yeniden üretilerek veya dönüştürülerek geleneğin yeniden inşası noktasında da önem arz etmektedir.

Folklorik imgelem bahsettiğimiz gibi dönüştürülebilen ve yeniden üretim sürecine girebilen bir unsur olduğu için işlev olarak ta belirli bir grubun düşüncesini belirtip, somut bir içeriği olan belirli bir bilinç düzeyine gönderme yapar (Aktulum, 2022: 120). Bu durum folklorik imgelemin yaratıcı ve dönüştürücü bir işlevi olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Folklor kavramı daha durağan daha kalıplaşmış unsurlar ve gelenekler üzerinde dururken folklorik imgelem ise toplumun inanç biçimlerini, yaşayış biçimlerini ve geleneklerini yeri geldiğinde dönüştürerek veya yeniden inşa ederek yaratabilir.

Özellikle edebi metinlerde geçen folklorik unsurların folklorik imgelem süzgecinden geçerek yaratıldığı görülmekte, yazınsal folklor kavramı da bu bağlamda öne çıkmaktadır.

Yazınsal folklor şüphesiz yazının bulunmasıyla beraber ortaya çıkmış bir kavramdır. Bu kavram gerek edebi metinlerde gerek tarihi ve sosyolojik metinlerde adından sıklıkla söz ettirmiştir. “Yazının bulunuşundan sonra yazınsal folklor, yazınsal bağlamda kullanılan yöntemlerle estetik bir değerlendirmeye tabi tutulmuş; sanki yazın ve yazınsal folklor iki özerk dilsel dizge biçiminde ele alınır olmuştur. Oysa her iki alan arasında bir iç içelik olduğu kuşku götürmemektedir.” (Aktulum, 2022: 165). Buradan da anlaşılacağı üzere yazının bulunmasından itibaren folklorik ögelerle edebi metinler iç içe ve bir bütün halinde olmuştur. Yazınsal folklorun başlangıcını, insanlık tarihinin başlangıcına indirgeyen görüşler de vardır. Bu görüşlere göre yazınsal folklorun başlangıcı yazının bulunması değil dil yani sözdür. Aktulum’un da belirttiği üzere yazınsal folklorun başlangıcının dil olduğunu savunanlardan birisi ise V.

Propp’tur. (2022: 169). Bununla birlikte yazınsal folklor dilinin günlük normal

(31)

dilden ayrıldığını savunmuşlardır. Kullanılan dilin yanında yazınsal bir metinle, folklorik bir metin arasında da farklar olduğunu öne süren J. Bartminski, yazınsal bir metin karşısında folklorik metnin daha çizgisel olduğu görüşünü savunur (2022: 171). Yazınsal folklor kavramını kadar önemli olan diğer bir kavram ise folklorik metin kavramıdır. Folklorik metnin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler ön plana çıksa da genel olarak yeniden yaratılabilen, dönüştürülebilen ve çeşitli imgelemler yoluyla aktarılabilen metinlerdir. Folklorik metinlerin yeniden yaratılması ve dönüştürülmesi çeşitli yollarla mümkün olabilmektedir. Görüldüğü üzere folklor ve folklorik metinler değiştirilebilen, yeniden yaratılabilen metinler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Folklorik tür, kendi dilinde, kendi kültür ve toplum yapısında ortaya çıktığı için birtakım evrensel meselelerin folkloru ve folklorik ürünleri etkilediği bilinmektedir. Toplumsal sorular, ekonomik meseleler veya siyasal durumlar bu evrensel meselelerden bazılarıdır. Aktulum bu mesele hakkında şunları söylemektedir:

Ancak akılda tutulması bir başka şey daha vardır, o da folklorik nitelemesine uyan dizgeler ya da türler konusunda kimi değişmez ya da belirli yasalardan, evrensellerden söz edilebileceğidir; söz konusu yasalar ya da evrenseller önce belli bir dizgenin sınırları içerisinde işlerlik kazanır, ardından benzer türdeki diğer dizgelerde yinelenirler (metinlerarasılık süreci bu biçimde işlemeye başlar) (2022: 107).

Folklor ve folklorik unsurlar açısından diğer bir önemli nokta ise kültürel miraslar meselesidir. Kültürel miras genel olarak yapılabilecek bir tanımla, insan elinden çıkan her nesne veya yapıt olarak adlandırılabilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere herhangi bir nesne miras olarak adlandırılabilecekken kültürel miras olarak adlandırılmasının temel şartları ise onun az bulunması, eski olması, geçmişle arasında bir bağ kurması ve özgü olmasıdır. (Aktulum 2022: 209) Kültürel miras içerisine dahil edilen tüm nesne ve varlıklar aynı zamanda her ulusa ve millete özgü olması bakımından folklor ve folklorik unsurlara da benzemektedir. Bu durum bizlere folklor ve milli kimlik arasındaki ilişkiyi kanıtlar

(32)

niteliktedir. İdeolojik olarak yapılan folklorik çalışmaların başlangıcı hakkında Ersoy şu bilgileri vermektedir:

Coğrafi keşiflerin başlamasıyla birlikte sömürgecilik hareketlerine girişen Batı ise dış dünyaya açılmış ve bu yolda folklor çalışmalarını da o dünyayı tanımak maksatlı olarak kullanmıştır. Sömürgecilik faaliyetlerinin Batı’da biriktirdiği ekonomik enerji bir adım sonra kapitalizmin de alt yapısını oluşturmuştur. Kapitalizmle birlikte gelen küreselleşme süreci de Batı’da folkloru ve folklor çalışmalarının ortaya koyduğu neticeleri yeni bir boyuta taşımıştır (Ersoy, 2013: 54).

Görüldüğü üzere Batı ideolojik folklor anlayışını daha çok sömürgecilik üzerinden yürütmeye çalışırken Türkiye’de ideolojik folklor anlayışı sömürgecilik üzerine kurulmamıştır. Türkiye’de ideolojik folklor anlayışının bir bilim olarak ele alınması 1900’lü yıllarda ortaya çıkmaya başlayan Türkçülük hareketleriyle başlamıştır. Bu dönemde ideolojik folklor çalışmaları açısından atılan en somut adımlar özellikle Türk kültürünün korunması ve yaşatılması için 1908’de kurulan Türk Derneği bu anlamda öncülük görevini yürütmüştür. Bu derneğin çıkardığı Türk Derneği Mecmuası, Türk halkbilimi çalışmaları hususunda atılan ilk şuurlu adım olarak ele alınabilir (Ersoy, 2013: 57). Atılan bu adımlar şüphesiz folklorun ideolojik olarak milli ruhu ve kimliği oluşturması için zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda Osmanlı’nın son döneminden başlayarak artan ideolojik folklor çalışmaları Batı’dan farklı olarak başka milletleri sömürmek üzerine değil de kendi milli ruhunu ve kimliğini yüceltmek aynı zamanda da ortaya çıkarmak amaçlıdır.

Türkiye’de yapılan ilk folklor çalışmalarının başlangıcının Tanzimat döneminde ortaya çıkmaya başlayan “mahallileşme hareketlerine” götürmek yerinde olacaktır. Bu dönemde yapılan folklor çalışmaları milli bir edebiyat yaratmak ve milli kimliği inşa etmekten çok eski edebiyatı ve eski gelenekleri yıkmak prensibine dayanmaktadır. Özellikle bu dönemde Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa’nın dilde sadeleşme hareketlerinin öncüsü olduğu görülmektedir. Ama bu yazarların dilde sadeleşme çabaları da daha çok siyasi amaçlara yönelik olmuştur.

(33)

Bu dönemde edebi anlamda ilk folklorik çalışmalara Şinasi’nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adında atasözlerinden bahseden kitabı, Şair Evlenmesi adlı tiyatrodaki mahalli unsurlar ve Ziya Paşa’nın “Şiir ve İnşa” makalesi örnek olarak gösterilebilir.

Türkiye de folklor alanında yapılmış ve bu adı taşıyan ilk akademik çalışma ise M. Fuad Köprülü’ye aittir. Yıldırım bu konuda şunları söylemektedir:

Türkiye’de, folklor adını taşıyan ilk yazı M. Fuad Köprülü’ye aittir. Bu yazıda Köprülü, bir disiplin olarak Folkloru Türk okuyucusuna tanıtmağa çalışarak çağı için geçerli fonksiyonlarına temas eder. Köprülü’nün folklor ile ilgili yazısının tam başlığı “Yeni Bir İlim: Halkıyyat <Folk Lore>” adını taşır. Söz konusu yazı, folklorumuz açısından zamanında hatta bugün bile, yeterince kıymetlendirilmemiş mühim bir uyarıdır (1998: 53).

Yine folklor açısından bu dönemde Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Ziya Gökalp’in eserleri de önem arz etmektedir. Bu yazarlar milli bir edebiyat oluşması gerektiğinden ve geçmişin canlandırılmasından yanadırlar. Bu bakımdan Tanzimat dönemi yazarlarından ayrılmaktadırlar.

Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren folklor üzerine çalışmalar disiplin kazanarak büyük bir ciddiyetle yürütülmüş, devlet eliyle açılan kurumların yanı sıra yayın ve derleme faaliyetleriyle kültürel birikim ortaya konulmuştur2. Artan görünürlük ve değer ile birlikte yazılı kültür ürünlerinin yanı sıra elektronik kültür ortamında da folklorla anlamsal derinliği kurgulanan eserler görülmeye başlanmıştır.

Folklorik unsurlar, halk edebiyatı dairesinde değerlendirilebilecek eserlerin yanında Batı edebiyatı etkisinde gelişen edebi tür örneklerinde de yer bulmuştur. Farklı yazarların kaleminde farklı zihniyetlerin tezahürü olarak kimi zaman yazınsal kimi zaman toplumsal/siyasal amaçlarla yer bulan folklorik unsurlar, bir yandan doğal bir dil ve günlük yaşam örüntüsünün parçası olarak görülürken öte yandan folklorik imgelemde yeniden üretimin bir ürünü olarak kendini göstermektedir.

2 Folklor çalışmaları üzerine detaylı bilgi için bkz. Oğuz, 2004.

(34)

1. BÖLÜM

ATATÜRK DÖNEMİ KÜLTÜR-SANAT ANLAYIŞI VE TİYATRO

1.1. KÜLTÜR VE GÜZEL SANATLAR

Kurtuluş Savaşının kazanılmasıyla beraber kurulan yeni devlet ve Cumhuriyet yönetimi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yeni bir halk hükümeti kurmuştur.

Kurulan yeni devlet birçok alanda yenilik hareketlerine girişmiş ve toplumu genel olarak bir değişim sürecine sokmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarından gerçekleştirilen reformist hareketlerin yansıması, sanat faaliyetlerinde de kendini göstermektedir.

Atatürk kültür ve sanat alanlarında gerçekleştirilen adımları bizzat takip etmiş, bu sahaların gelişmesi hususunda pek çok teşvikte bulunmuştur. Atatürk’ün Adana’da esnafla konuşması sırasında söyledikleri bu durumu kanıtlar niteliktedir: “Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felakete mahkûmdur. Birçok unsurlar o felaketin derecesini fark etmez. Fark ettiği gün de, ne kadar müthiş bir faaliyetle çalışmak lazım geldiğini tahmin eyleyemez.”

(Doğramacı, 1982: 101). Gerçekleştirilecek reformların halka ulaştığı noktada başarılı olacağı inancında olan Atatürk, kültür ve sanat alanlarındaki yeniliğin anlaşılması için okuryazar oranının artırılmasını hedeflemiş ve bu hedefi doğrultusunda alfabe değişikliğini savunmuştur:

“Atatürk devrimlerinin temelinde yatan istek Türk halkını çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmaktı. Bu ise kültür düzeyinin yükseltilmesi ile olanaklıydı.

Latin alfabesinin kabulüne ilişkin yasanın yürürlüğe girmesinden sonra yeni alfabeyi halka öğretmek için yurt düzeyinde okuma yazma seferberliğine girişildi.” (Osma, 1999: 134).

Okuma yazma oranının artmasının yanı sıra kültür seviyesinin yükselmesine katkı amacıyla bu dönemde Halkevleri de açılmıştır. “Etkin ve yaygın bir örgüt olan Halkevleri ulusal bilinci pekiştirmek, milli kültürü oluşturmak, toplumun eğitimine ve kültürel gelişimine katkıda bulunarak çağdaşlaşmasına olanak sağlamak gibi amaçlarla Cumhuriyet ideolojisine hizmet etmiştir (Osma, 1999:

(35)

135-136). Açılan Halkevleri insanlara yeni bir milli kimlik aşılama noktasında ve sanatsal faaliyetlere teşvik etme noktasında önem arz etmektedir.

Halkevleri Atatürk’ün de destek vermesi ile birlikte Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere Diyarbakır, Samsun, Konya ve Van gibi şehirlerde de açılmıştır.

Kısa zamanda tüm illerde açılmaya başlayan Halkevleri otuzlu yılların başından itibaren bir dizi yenileşme hareketleri yaşayan Türk kültür ve sanat dünyasına önemli hizmetleri olan kurumların başında gelmiştir. Recep Peker’in Halkevleri’nin açılış amacı hakkında söylediklerini Cevdet Perin şöyle aktarmaktadır:

Biz, Halkevleri’nin samimi ve bütün Türk vatandaşlarını eşit onur mevkiinde gören düşünceyle kurulmuş çatıları altında toplamaya ve özenli bir kültür çalışması içinde milli birliği yükseltmeye azmetmiş bulunuyoruz… Bir ulusun yetişip geleceğe hazırlanması için klasik yöntemler ve kurumlar vardır. Fakat, çağdaş uluslar, milli bir varlık olarak örgütlenmek için okullarını yalnız yöntemler, düzenler altında çalıştırmayı yeterli görmüyorlar… Bu yüzyılda uluslaşmak için ulusça kitleleşmek için, okul öğretiminin yanında ve ondan sonra mutlaka bir halk eğitimi yapmak ve halkı bir arada ve birlikte çalıştırmak ilkesinin kurulması gerekmektedir…

İzlediğimiz amaç, ulusu bilinçli, birbirini anlayan, seven, ideale bağlı bir halk kitlesi halinde örgütlendirmektir (1982: 90).

Otuzlu yıllarda kültür alanında yapılan yeniliklerde ve gelişmelerde önemli pay sahibi olan Halkevleri sanat faaliyetleri açısından da önem arz etmektedir.

Tiyatro, edebiyat, tarih, spor, güzel sanatlar, müze ve sergiler gibi sanat dalları alanında yaşanan gelişmelere ev sahipliği yapmıştır.

Cumhuriyet’in ilk on yılında eğitim ve öğretimin her kademesinde köklü değişikliklere gidilmiştir. Bu değişikliklerden şüphesiz güzel sanatlar da payını almıştır. Bu dönemde güzel sanatlar konusunda atılan adımların başında Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kurulması gelmektedir. Bu enstitünün kurulmasının amacı o dönemlerde okullara öğretmen yetiştirmektir.

Atatürk güzel sanatları ve sanatı, eğitim ve kültürün gelişmesinde aynı zamanda uygar medeniyetler seviyesine çıkma aşamasında önemli görmüştür. Bu

(36)

sebeple özellikle resim ve heykel sanatlarına daha fazla önem göstermiştir. Bu konuda Elibol şunları söylemektedir:

Bu nedenledir ki, laiklik ilkesini, sanat özellikle resim ve heykel sanatlarıyla yakından ilgili görür, bu nedenle bu iki sanat dalında gelişmek gereğine inanır ve bu bağlamda İslamiyet’teki tasvir yasağı üzerinde durur ve böyle bir yasağın olmadığını, İslamiyet’in ilk yıllarında puta tapmayı önlemek için getirilen düşüncelerin yanlış yorumlandığını savunarak, yanlış kanıları kırmaya çalışır (Elibol’dan akt. Öztoprak, 2003: 731-732).

Atatürk her alanda “kayıtsız şartsız egemenlik” anlayışını resim ve heykel sanatları alanında da sürdürmüştür. Din ve sanat ayrımı yapılabildiği takdirde asıl gelişmenin yaşanabileceğini vurgulamıştır.

Atatürk’ün sanatçılara bakış açısı sanat ve sanatçı açısından özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla önceki dönemler arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koymaktadır. “Sanatkârı sürekli çalışan, çok verimli ve saygın insan olarak nitelendiren Atatürk, güzel sanatları, Türk ulusunun tarihi bir özelliği olarak görüyor, sanatın yaşamsal Özelliğe sahip olduğunu vurgulayarak, ulusal bir ülkü şeklinde nitelendiriyordu.” (Öztoprak, 2003: 733). Atatürk sanatı milli kimliğin inşasında önemli bir noktaya koymuş ve sanatçıya da bu noktada değer vermiştir.

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte her alanda olduğu gibi resim alanında da verilen eserlerin sayısı artmıştır. Bu dönemde ressamlar dönemin şartlarına uygun resimler meydana getirmişler aynı zamanda da milli bilinci yerleştirme aşamasında önemli rol oynamışlardır.

1930’larda yapılan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı kompozisyonlarında, konuyu simgesel ve alegorik görünümlerle yansıtma çabası ağır basar. Atatürk figürü, bu tür tablolarda, resmin merkezi ağırlığını oluşturmakta, etrafını köylü ve kentli insanlar çevirmekte, bağımsızlık tutkusunun ulusça paylaşıldığını vurgulayan yorumlara öncelik verilmektedir. Bu resimlerde coşku, sevinç, ulu önderin çevresinde halkalanmanın getirdiği değişmez bir mutluluktur. Hemen tümü, bu mutluluğu, kendi açılarından, bir kompozisyonun temel etkinliği olarak işlemişlerdir. (Öztoprak, 2003: 735).

(37)

Yirmili ve otuzlu yıllarda resim ve heykel alanında kaydedilen diğer bir önemli gelişme ise sergi salonlarının açılması noktasındadır. Böylelikle ressamlar ve heykeltraşlar eserlerini halka daha rahat bir şekilde sunabilmişlerdir.

Atatürk’ün sanata getirdiği yeni bir heyecan da plastik sanatlar sergileri oldu. Atatürk’ün buyruğuyla açılan bu sergiler şu ana ilke ile düzenlendi:

Ressamların, heykeltraşların yıl boyunca yaptıkları çalışmalar her yıl sergilenecek ve bu eserlerin en güzelleri devlet tarafından satın alınarak resmi dairelerin duvarlarına asılacaktı. Böylece hem sanatçı özendirilmiş ve korunmuş olacak, hem de yılların birikimiyle devletin elinde sergilenmek üzere birçok değerli eser bulunacaktı (Nutku, 1999: 40).

Ressam ve heykeltraşların eserlerini halka daha rahat bir şekilde sunabilmeleri ve vermek istedikleri mesajları daha rahat aktarabilmeleri açısından önemli sayılabilecek gelişmelerin başında şüphesiz Resim ve Heykel Müzesi (1930) gelmektedir.

Atatürk heykel alanında da milli bilinci oluşturmak ve tarihi değerlerimizi yaymak amacıyla bir dizi yenilik hareketleri yapılması için talimat vermiştir. Bu doğrultuda ünlü Türk komutanları ve bilginlerinin heykellerinin yapılmasını buyurmuştur. Evcin’in aktardıklarına göre;

Atatürk, Türk tarih ve kültürüne hizmet etmiş büyük şahsiyetlerin heykel ve anıtlarının yapılması konusunda da hassasiyetle durmuş, millî kimliğin inşası yolunda büyük önem arz eden bu düşünce çerçevesinde Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve İbni Sina gibi Türk büyüklerinin heykellerinin yapılmasını istemiştir”. (Bayar’dan akt.

Evcin, 2011: 548).

Görüldüğü üzere resim ve heykel alanında yapılan yeniliklerin tamamı yeni devletin politikasına ve yeşertmek istediği milli kimliğin inşasına yönelik olarak Türklük bilincini yaymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda Türk tarihinden de sıklıkla faydalanıldığı görülmektedir. Bu olguların sonucunda ise Atatürk döneminde sanatçılara tanınan özgür ortam ve destekle birlikte ressamlarımız özgür sanat anlayışı bağlamında ilk eserlerini vermeye başlamışlardır.

(38)

Atatürk döneminde değişim ve gelişmelerden payını alan bir diğer sanat dalı ise musikidir. Atatürk’e göre musiki inkılapların en önde gelen unsurlarından birisidir. Atatürk’e göre inkılaplarda ilerlemenin ve uygar medeniyetler seviyesine çıkabilmenin ön koşullarından birisi musikidir. Bu bağlamda musiki bir milletin ne kadar ilerlediğinin muasır medeniyetler seviyesine ne kadar yaklaştığının bir göstergesidir.

Atatürk her alanda olduğu gibi Osmanlı döneminden kalma musiki geleneğinin de uygar medeniyetler seviyesine çıkmak için eksik olduğunu düşünmüştür. Bu durumun değişmesi ve düzelmesi için bir dizi inkılap yapılması gerekli görülmüştür.

Bu musikinin Türk insanının ruhunu ve hislerini tatmin etmeye yetmeyeceği yönündeki kanaatini Sarayburnu’nda Doğu sanatını temsil eden iki musiki topluluğunu dinleme fırsatı bulduğunda dile getirmiştir. Bu bağlamda, yaratılış olarak şen ve neşeli bir karaktere sahip olan Türklerin, musikide de tercihlerini mizaçlarına uygun olarak çağdaş musiki yönünde kullanmaları bir gereklilik arz etmiştir. (Evcin, 2011: 527).

Atatürk’ün her ne kadar alaturka müzikten hoşlandığı bilinse de batı müziğine karşı da kayıtsız kalmamıştır. Atatürk’e göre Türk musikisi de diğer sanat dallarında olduğu gibi muasır medeniyetler seviyesine çıkartılmalıdır. Bunun yolu ise Türk musikisinin Batı musikisine yakınlaştırılmasıdır. Atatürk döneminde musikinin çağdaşlaştırılması yolunda atılan ilk adımlardan birisi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasıdır.

“Atatürk’ün çağdaş musiki yolundaki ilk çalışması, Sultan 2. Mahmut döneminde (1808-1839) teşkil edilen Muzıka-yı Hümâyûn’un Saray Orkestrası’nı 1924’te İstanbul’dan Ankara’ya getirterek, “Riyâset-i Cumhur Musiki Hey’eti” adıyla bugünkü “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nı kurdurmak olmuştur.” (Yücel, 1989: 55 akt. Evcin, 2011: 529-530). Atatürk döneminde bu gelişmeleri Musiki Muallim Mektebi’nin açılması takip etmektedir. Bu okul hem alaturka hem de alafranga müzik öğretimi yapması açısından o dönem için önem arz etmektedir.

Bu gelişmeyi takiben Milli Musiki ve Temsil Akademisi açılmıştır. Bu akademinin temel amacı musiki anlayışını geliştirmek, bilgili elemanlar yetiştirmek ve

(39)

öğretim üyeleri yetiştirerek gelecek nesillere eğitim vermektir. Bu akademide ders veren öğretim elemanları arasında İstiklal Marşı’nın bestecisi Osman Zeki Üngör de yer almaktadır.

Atatürk dönemi musiki çalışmalarındaki temel amaç alaturka musiki ile alafranga musiki arasında bir köprü kurmak aynı zamanda da bu yolda yetkin elemanlar ve öğretim üyeleri yetiştirerek devamlılık sağlamaktır. Bu doğrultuda Atatürk’ün de musiki alanında yapılacak inkılaplarla yakından ilgilendiği de görülmektedir. Atatürk’ün özellikle bu dönemde Taş Bebek ve Bayönder operetleri ile yakından ilgilenmesi musikiye olan ilgisini kanıtlar niteliktedir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında önem kazanan ve gelişme gösteren bir diğer sanat dalı ise sinemadır. Bu dönemde özellikle Atatürk’ün iyi bir sinema izleyicisi olması sinema alanındaki gelişmelere ışık tutmuştur. Atatürk bizzat kendisi tıpkı musikide olduğu gibi sinema filmlerini bizzat incelemiş ve değerlendirmelerde bulunmuştur. Genç Acar Atatürk’ün sinemaya olan ilgisi hakkında şunları söylemektedir:

Atatürk sinemaya meraklı ve ilgili bir izleyiciydi. Bu ilgisi hem izleyici hem de devlet başkanı düzeyinde hayatı boyunca hep sürmüştür. İzlediği filmler bugün tam olarak tespit edilememekle birlikte kimi anıların satır aralarında konuya dair birtakım bilgilere ulaşmak mümkün. Örneğin uşağı Cemal Granda’nın anlatımına göre Cumhuriyet’in ilk yıllarında sık sık gittiği İzmir’de, Latife Hanım’la izlediği filmlerden biri “Ateşten Gömlek”ti. Filmi izledikten sonra başrol oyuncusu Bedia Muvahhit’i çok beğenmiş; hatta sahneye çıkması için öğütte bulunmuştu. (2021: 287).

Atatürk sinema alanında sadece yazılan veya yapılan projeleri takip edip değerlendirmekle yetinmemiş gerektiği zaman sinema filmlerinde rol alabileceğini de belirtmiştir. Atatürk’ün Zafer Yollarında adlı belgesel tarzındaki sinema filminde kendi adıyla oynanacak sahneyi çok hareketsiz bulup şunları söylemesi bu durumu anlatmaktadır:

Ben hayattayım… Milli mücadeleye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem hali hazırda mevcut olduğuna göre çağırdığınız anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle

Figure

Updating...

References

Related subjects :