• Sonuç bulunamadı

Atatürk Kültür Merkezi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Kültür Merkezi"

Copied!
406
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Nisan, Ağustos ve Aralık Aylarında Yayımlanan Uluslararası Hakemli Dergi International Peer Reviewed Journal Published in April, August and December

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

ATATÜRK SUPREME COUNCIL

FOR CULTURE, LANGUAGE AND HISTORY ATATÜRK CULTURE CENTER

Mustafa Necati

S e p e t ç i o ğ l u

Özel Sayısı

A t a t ü r k K ü l t ü r M e r k e z i D e r g i s i S a y ı 2 0 0 7

J o u r n a l o f A t a t ü r k C u l t u r e C e n t e r I s s u e 2 0 0 7

49

49

(3)
(4)

Kurucusu / Founder Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı (1913-1993) Sahibi / Owner on behalf of Atatürk Atatürk Kültür Merkezi

Culture Center adına Başkan

Prof. Dr. Osman Horata

Editörler / Editors Doç. Dr. Recep Boztemur (ODTÜ) Dr. Alev Kâhya-Birgül (AKM Uzmanı) Uzm. Alim Yanık (AKM Uzmanı) Yazı İşleri Müdürü / Journal İmran Baba

Administrator

Yayın Kurulu / Editorial Board Prof. Dr. Hakkı Acun (Gazi Üniversitesi)

Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan (TOBB ETÜ)

Prof. Dr. Nihat Boydaş (Gazi Ü) Prof. Dr. Nurettin Demir (Başkent Ü)

Prof. Dr. Melek Dosay-Gökdoğan (Ankara Ü) Prof. Dr. Önder Göçgün (Pamukkale Ü)

Yrd. Doç. Dr. Nevin Ünal-Özkorkut (Ankara Ü) Hakem Kurulu / Referees Board Prof. Dr. Şerif Aktaş (Gazi Ü)

Dr. Müjgan Cunbur

Doç. Dr. Yakup Çelik (Başkent Ü) Prof. Dr. Nurullah Çetin (Ankara Ü) Prof. Dr. İsmail Çetişli (Pamukkale Ü) Prof. Dr. Abide Doğan (Hacettepe Ü) Dr. Gonca Gökalp (Hacettepe Ü) Doç. Dr. Ayşenur İslam (Başkent Ü) Prof. Dr. Esin Kâhya (Ankara Ü) Doç. Dr. Nesrin Karaca (Başkent Ü) Prof. Dr. Ramazan Korkmaz (Fırat Ü)

Doç. Dr. S. Dilek Yalçın-Çelik (Hacettepe Ü)

Prof. Dr. Berin D. Yurdadoğ (Ankara Ü)

Yönetim Yeri / Managing Office Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, 133

(5)

web / web www.akmb.gov.tr

Abone İşleri / Subscription Vedat Demirbaş

+90 312. 232 39 13

Belgegeçer (Faks): +90 312. 232 43 21

Posta Çek Numarası 212938 ISSN 1010-867-X Kapak Tasarımı / Cover Design Grafiker Ltd. Şti.

Sayfa Tasarımı / Page Design Grafiker Ltd. Şti.

+90 312. 284 16 39 Pbx

Baskı Yeri ve Tarihi / Press House and Date Grafiker Ofset

Kazım Karabekir Caddesi Ali Kapakçı İşhanı 85/3

İskitler-ANKARA / +90 312. 384 00 18 Ankara, Aralık 2007 / Ankara, December 2007

Not: Makelelerdeki görüşlerin sorumluluğu yazarına aittir. Yazıların yayın hakkı merkezimize

(6)

Osman Horata Sunuş ix-x

Önder Göçgün Anıların Işığında Mustafa Necati Sepetçioğlu xi-xiv

Kâzım Yetiş Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Romanlarında Türk Tarihinin Yorumu 1-6 The Interpratation of Turkish History in

Mustafa Necati Sepetçioğlu’s Novels

Nurullah Çetin Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Tarihî Romanlarının Millî Bilince Katkısı 7-18

The Contribution of Mustafa N. Sepetçioğlu’s Historical Novels to the National Consciousness

Özlem Fedai Türklerde Devlet Bilinci ve Birlik Düşüncesinin

Uyandırılması Açısından Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Kilit ve Çatı Romanlarını

Yeniden Okumak 19-34

Re-reading of M. N. Sepetçioğlu’s Novels,

Kilit and Çatı, in terms of Awakening in the Turks of the Ideas of State and National Unity

S. Dilek Yalçın-Çelik Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Tarihî Roman Anlayışı ve Türk Edebiyatında

Tarihî Roman Geleneği İçerisindeki Yeri 35-48 Mustafa N. Sepetçioğlu’s Understanding

of Historical Novel and His Place in the Tradition of Historical Novel in the Turkish Literature

Osman Gündüz Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

‘Büyülü Dünya’sından ‘Büyük Türkiye Rüyası’na 49-56 From Mustafa Necati Sepetçioğlu’s ‘Magical World’ to

his Dream of ‘Great Turkey’

Abdullah Şengül Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Romanlarında Bir Anlatım Unsuru

Olarak Semboller 57-66

Symbols in the Novels of M. N. Sepetçioğlu

as Elements of Narration

Mehmet Samsakçı Sepetçioğlu’nun Kuruluşu Konu Alan

Romanlarının İlk Beşinde Manevî Ocaklar 67-76 The Spiritual Associations in Sepetçioğlu’s

First Five Novels dealing with the Establishment of the Ottoman Empire

(7)

Ülkü Eliuz Millî Romantik Tarih Dönüştürümü: Kilit 97-106 Kilit: A National Romantic Historical Transformation

Ahmet Faruk Güler Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Kilit-Anahtar-Kapı Romanlarında Yüce Birey

Arketipi Olarak Küpeli Hafız ve Sarı Hoca 107-114 Küpeli Hafız and Sarı Hoca as the Archetypes

of Greatness in Mustafa Necati Sepetçioğlu’s Novels Kilit-Anahtar-Kapı

Mithat Durmuş Tarihsel Olaylar Dizgesinin, Kurgusal Metinde

Yansıtılması Duyarlılığı ve Mustafa Necati

Sepetçioğlu’nun Kilit İsimli Romanı 115-122 The Reproduction of Historical Events in

the Fictional Text and the Novel of Mustafa Necati Sepetçioğlu The Lock

Ramazan Korkmaz Çatı Romanında Yatay ve

Dikey Boyutların Sembolizmi 123-134 The Symbolism of Vertical and

Horizantal Dimensions in the Novel, Çatı

Taner Namlı Konak ve Çatı’da Manevi ve

Kahramanlık Ögelerinin İşlenişi 135-144 The Usage of Morale and Heroic Elements

in the Konak and Çatı

Yakup Çelik Bu Atlı Geçide Gider Romanında

Osmanlı Değerlendirmesi 145-150 An Evaluation of the Ottoman Life through

the Novel, Bu Atlı Geçide Gider (this Horseman Goes to the Pass)

Cafer Gariper / Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Yasemin Küçükcoşkun Darağacı Romanında Şeyh Bedreddin

İmgesinin Dönüşümü 151-182

The Transformation of the Şeyh Bedreddin Image

in the M. N. Sepetçioğlu’s Novel, Darağacı

İsmail Çetişli Türk Milletinin Çanakkale Savaşı Günlerinde

Yüz Yüze Kaldığı Yokluk ve Yoksullukların

... Ve Çanakkale Romanına Yansımaları 183-196 The Reflections of the Poverty that the Turkish

Nation Encountered in the Çanakkale War, in the Novel ...Ve Çanakkale

(8)

... Ve Çanakkale: A Novel of an Unremitting

Heroism that is Incommensurate with History Writing (1 Geldiler, 2 Gördüler, 3 Döndüler) Mustafa Necati Sepetçioğlu

Alâattin Karaca Cevahir ile Sadık Çavuş’un

Buğday Kamyonu’nda İsmet İnönü ve

Dönemin Toplumsal Sorunları 211-224 Ismet Inönü and Social Problems

in his Period as reflected in Sepetçioğlu’s Novel, Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu

Nevzat Özkan Tarihî Zamanın Kurgulanmasında

Dil Kullanımı:

Mustafa Necati Sepetçioğlu Örneği 225-254 The Usage of Language in Fictionalising of the

Historical Time: The M.N. Sepetçioğlu Model

Ahmet Şimşek Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Karşılaştırmalı Türk Destanları Adlı

Eserinin Tarih Eğitimi Açısından Değeri 255-266 The Value of M. N. Sepetçioğlu’s Book,

Karşılaştırmalı Türk Destanları for the History Education

Şahin Köktürk Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Yaratılış ve

Türeyiş Destanında Yeniden Yazma ve Edebî

Dönüştürüm (Metinlerarası İlişkiler) 267-288 Epic Re-Writing and Literary Transformation

(Intertextual Relations) in M. N. Sepetçioğlu’s Epopee, Yaratılış ve Türeyiş

Hasan Boynukara Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Bir Ömür Boyu Kıbrıs/Boyun Eğiş

Romanında Tasvirler ve Tahliller 289-296 Descriptions and Analyses in M. N. Sepetçioğlu’s

Novel, Bir Ömür Boyu Kıbrıs/Boyun Eğiş

Zeki Taştan Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Yayımlanmamış Bir Oyunu:

Meragalı Abdülkadir 297-312 An Unpublished Play of Mustafa Necati Sepetçioğlu:

Meragalı Abdülkadir

Müzeyyen Buttanrı Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Basılı Tiyatro Eserlerindeki Muhteva ve

Günümüz İnsanına Mesajları 313-328 The Content of Mustafa Necati Sepetçioğlu’s

Published Plays and His Message to the Present People

(9)

Selma Baş Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Öykülerinde Nesne-İnsan İlişkisi 341-352 The Object-Human Relationship in

Mustafa Necati Sepetçioğlu’s Stories

Ömer Çakır Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Hikâyeleri

Üzerine Genel Bir Değerlendirme 353-380 A General Evaluation of

Mustafa Necati Sepetçioğlu’s Stories

Fatih Arslan Tarihin Dirildiği Gün:

Maziden Roman Ütopyasına 381-386 The Day of the Revival of History:

from the Past to the Utopia of Novel

Ölümünün Birinci Yılında

Mustafa Necati Sepetçioğlu Sempozyumu 24-25 Mayıs 2007 ANKARA

Sempozyumdam Fotoğraflar 387

(10)

19

83’ten bu yana, düzenlediği toplantılar ve yayımladığı eserlerle bilim ve kültür

hayatına önemli katkılarda bulunan Atatürk Kültür Merkezi, sürekli gelişim

anlayışıyla misyonunu en üst düzeyde yerine getirmeye devam etmektedir. Bilim

ve kültür hayatının beklentilerine duyarlı, etkin, dinamik bir yönetim anlayışını benimseyen

Merkezimiz, her yıl düzenli olarak güncel konularla ilgili geniş katılımlı sempozyumlar

düzenleyerek kültürel alandaki araştırmaları teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

Elinizdeki özel sayı, bu doğrultuda 24-25 Mayıs 2007 tarihlerinde Ankara’da

düzenlediğimiz Ölümünün Birinci Yılında Mustafa Necati Sepetçioğlu Sempozyumunda

sunulan ve hakem denetiminden geçen bildirilerden oluşmaktadır. Bir kısmı yabancı

dillere de çevrilen çok sayıda romanı, hikâyesi ve tiyatro eseriyle, Türk edebiyatı ve

Türk kültürüne büyük hizmetlerde bulunan Mustafa Necati Sepetçioğlu, Merkezimize

de 28.11.1997’den itibaren şeref üyesi olarak önemli katkılarda bulunmuştur.

Alelade kalabalıklarından ortak paydalar ve idealler etrafında bir millet oluşturabilmek

ve buradan da güçlü devletlere ve medeniyetlere ulaşabilmek, her topluluğa nasip

olmayan, uzun, çileli bir yolculuktur. Bu süreçte, dil ve dile dayalı eserler, kültürleri yani

milletleri ayakta tutan temel direkleri oluştururlar.

İnsanları, “biz” duygusu etrafında bir arada toplayan, bu duyguyu güçlendiren ilk

edebî ürünleri, danslar eşliğinde söylenen epik şarkılar oluşturur. Bu tür, soyların ve

kabilelerin oluşum sürecinde, birbirleri arasındaki mücadelelerde öne çıkan kahramanlar

etrafında ortaya çıkar. Kabilelerden ulusa geçiş aşamasında ise, epik şarkılar yerlerini

manzum destanlara bırakır. Diğer edebî türlerin kaynağını oluşturan destanlar,

topluluklara kimlik yani ulus olma bilincini kazandırmada önemli bir işlev üstlenirler.

Destanlar, yerleşik hayata geçişle birlikte, yerlerini kahramanlık konulu halk hikâyeleri

ve mesnevilere bırakır. Sanayileşme ve kentleşmenin yaygınlaşmasına paralel olarak da,

tarihî roman, tiyatro, hikâye gibi türler edebiyat hayatında görülmeye başlar.

Batı’da, imparatorlukların yerlerini ulus devletlere bırakma sürecinde yükselen

milliyetçilik duygusuna paralel olarak, tarihe ve tarihî romanlara ilgi artmaya başlamış

ve romantizmle birlikte bu yöneliş doruk noktasına çıkmıştır. Türk edebiyatında da,

(11)

değişimin etkisiyle bu birikimi edebî eserlere ve ekranlara taşıma konusunda yetersiz

kaldığımız herkesin malumu olan bir husustur. Türk edebiyatında ise, 1950’lerden sonra

popüler tarih türünde yazılan romanların sayısında ciddi bir artış görülür. Modernizm

sonrası süreçte de, 1980’lerden sonra tarihe ve tarihî romanlara ilgi yeniden revaç

bulur.

Araştırmalar, kimlik bilincinin oluşumu ve güçlenmesinde, kültürlere dinamizm

kazandırmada, tarih kitaplarından ziyade tarihi konu alan edebî eserlerin çok daha

etkili olduğunu göstermektedir. Çünkü tarihçiler, siyasi olaylar üzerine odaklaşıp “kuş

bakışı”yla olayları değerlendirmeye çalışırken; tarihi, edebî gerçeğin ardından aksettiren

yazarlar ise “kuş dalışı”yla, bizzat insana odaklaşıp, insanın ve toplumun gerçeklerini

canlı bir şekilde aksettirirler. Günümüzde her ne kadar ekranlar edebî eserleri geri

plana itmekle birlikte, bunların da öncelikle iyi edebî eserlere, senaryolara bağlı olduğu

unutulmamalıdır.

Tarih bilinci, hem geçmişi hem geleceği kurar. Tarihî romanlar, sadece geçmişle ilgili

değil gelecekle de ilgili perspektifler sunar. Yazı hayatına henüz 16 yaşındayken yayımladığı

yazılar ve hikâyelerle başlayan Mustafa Necati Sepetçioğlu, daha sonra hayatını âdeta

tarihî romanlara adamış ve birbiri ardına yayımlanan romanlarıyla,tarih ve kimlik

bilincine sahip bir neslin yetişmesinde önemli misyon üstlenmiştir. Onun eserlerinde,

Orta Asya’dan günümüze kadar Türk tarihi, Dede Korkut’tan esinlenen güzel üslubu

ve engin birikimiyle hikâye edilmiştir. Cumhuriyet döneminde doğup büyüyen Mustafa

Necati Sepetçioğlu, yazarlık hayatını Anadolu Türklüğünün atası olan Hoca Ahmed

Yesevi’yi ele alan Yesili Hoca Ahmed adlı romanıyla taçlandırmış ve ardında büyük

bir külliyat bırakarak aramızdan ayrılmıştır.

Tarihî roman yazmayı, millete ve tarihe karşı bir sorumluluk olarak gören Mustafa

Necati Sepetçioğlu, millete ve tarihe karşı sorumluluğunu fazlasıyla yerine getirmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi olarak bizler de, ölümünün birinci yılında düzenlediğimiz

sempozyum ve onda sunulan bildirilerden oluşan bu özel sayımızla, Türk edebiyatının bu

önemli ismine karşı sorumluğumuzu ve vefa borcumuzu yerine getirdiğimize inanıyoruz.

(12)

B

ugün, 24 Mayıs 2007 Perşembe... Sanatçı ve edebiyatçı kişiliğinin yanı

sıra, asil ve seçkin insan kimliği ile de gönüllerde ayrıcalıklı bir yer

tut-muş olan merhum Mustafa Necati Sepetçioğlu, aramızdan ayrılalı bir

yıl oldu.

Kendisini yakından tanımak, çeşitli yer ve zamanlarda birlikte görüşüp, sohbet etmek

imkânını bulduğum Sepetçioğlu, ömrü boyunca edebiyat, kültür ve sanatı varlığı ile

bütünleştirmeyi başarmıştı. Roman, hikâye ve tiyatro yazarlığı, kendisini edebiyat

tari-himizde seçkin bir konuma getirmişti. Özellikle de, asıl çalışma alanım oluşturan

roman-cılığı ile Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden birisi olmuştu.

Onun önemli bir yanını ise, tıpkı merhum romancı, tiyatro yazarı ve gazeteci Tarık

Buğra gibi, bizlerin de yuvası olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Türko-loji bölümü mezunu olması, yani –eskilerin ifadesiyle– “mektepten yetişme edebiyatçı”

kimliği teşkil ediyordu. Bunu da, yeri geldikçe gururla dile getirirdi. Hocaları arasında,

estetik yönü ile Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar’dan hayranlıkla, çelebi tavırlı İstanbul

Beyefendisi olan Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’dan derin saygı ve geniş ufuklu

yakla-şımları ile de Prof. Dr. Mehmet Kaplan’dan şükran duyguları ile söz ederdi.

Özel hayatında sade, doğal bir hayat tarzını benimsemiş, çok sevdiği Mevlâna’nın

işaret ettiği gibi; “olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak” yolunu prensip

edin-mişti. Bu bağlamda, içi dışı birdi. 1982’den 1990’lı yıllara uzanan çizgide, kendisini

Konya’da Selçuk Üniversitesi adına düzenlediğimiz Ulusal ve Uluslar arası Mevlâna

ve Gençlik Kongreleri’ne davet etmiş idik. Bunların hepsine de, değerli eşleri Muazzam

Sepetçioğlu ile birlikte katılmış ve çok değerli bildiriler sunmuştu. O arada, yarınlarımız

olan gençlerle birlikte olmaktan, onları dinleyerek, kendilerine yol göstermekten duyduğu

haz büyüktü.

Anıların Işığında

Mustafa Necati Sepetçioğlu

Önder GÖÇGÜN*

(13)

rak gördüğü insanın gelişmesi, ilerleyip yükselmesi için terbiyeyi, yani eğitimi, temel şart

olarak kabul ederdi. Nitekim, 6-8 Kasım 1985 günü Selçuk Üniversitesi’nde

düzenle-diğimiz I. Millî Gençlik Kongresi’nde, “Gençlik ve Sahip Olma Duygusu” başlıklı

bildirisinde, “terbiye” ve “içgüdülere göre bir uygunluk taşı(dığına)” inandığı,

“eğitim-eğitmek” kavramları etrafında şu görüşlere yer vermişti:

“Terbiye, insanda var olan ana unsuru, yine insanda var olan yan eğilimlerle

bes-leyip yeni bir sistem meydana getirme sanatı(dır). Onun yerini alan eğitmek işi,

daha çok içgüdülere göre bir uygunluk taşır; tıpkı tâlim yerine gelen öğretmek işindeki

ister istemez otomatikleşen mekaniklikte olduğu gibi... Benzer hareketlerin benzer

tekrarlarıyla meydana gelen bir alışılmışlığın mekanikliği ile duygular ve şuurun

dayanışmasından oluşmuş bir sanatı aynı düşünmek imkânı var mıdır? Bir

papa-ğanı öğrettiğiniz, yahut biraz yatkın bir hayvanı eğittiğinizde hitap ettiğiniz onların

içgüdüleridir. Bu içgüdü onlara en çok öğrettikleriniz ölçüsünde bir tekrarlama gücü

verir. Halbuki insan, içgüdüsüne önsezisini ve şuurunu da katmıştır. Sizden daha

çok şey istemeğe, size daha çok şey vermeğe hazırdır. Bu hazırlığı sadece zaman ve

mekân etkileyicileri değiştirebilir.”

“Sevgi” ve “sevmek” kavramları ise, merhum Sepetçioğlu’nun özel bir değer ve

ayrı-calıklı önem verdiği hususların başında yer alıyordu. Birçok görüşmemizde, “insanların

ve insanımızın birbirini yeterince sevmediğinden” yakınarak; gerçekte, sevginin ve

sevme-nin bizi biz yapan değerler sistemisevme-nin başında geldiğini vurgulardı. Nitekim, ona göre;

“Bizim insanımız, sevmek üzerine programlanmıştır. Yabancıları şaşkına döndüren

de konukseverlikten, insana ilâhî bir değer vererek, ona saygı duyma sonucu olan

insan-severliğe kadar yüzlerce örneği ile hâlâ yaşayan bu vasfımızdır.”

Gene ona göre, millî kültürün özünü oluşturan dil de, vatan gibi millet varlığının

ken-disinden ayrılmaz, ayrılamaz en önemli öğesidir. Bu konuda da, dilden devlete uzanan

bir doğrultuda şöyle konuşur:

“İnsan bir vatan toprağı üzerinde bir dili konuşarak bir devletin güvencesinde

yaşa-mak zorunda olduğu müddetçe, o ipeksi dokumalardan bütünlenmiş bağı her zaman

hissedecektir. Dün de öyle idi, bugün de öyledir, yarın da öyle olacaktır.

Bizim vatanımız, kültürümüzle birlikte en az bin yıldır, farkında olsak da, olmasak

da bizim beden ve ruh yapımız haline gelmiştir. Bizim dilimiz, millet olarak tek ve

vazgeçilmez varlığımızdır. Konuşmasını bilmez üç beş budalanın lâflarına rağmen,

dünyanın en zengin dillerindendir. Ve bizim devletimiz, beş bin yıllık bir emeğin,

(14)

le ve canımızın istediği biçimde tasarruf etmeğe kimsenin hakkı olmamalıdır.”

Doğduğu, büyüdüğü Tokat’ın Zile ilçesine, şaşmaz bir kararlılıkla gönülden bağlı

idi. Hemen her zaman, “biz bozkırın çocuğuz, Anadolu toprağının eseriyiz. Orta Asya

bozkırlarından kopmuş gelmiş, ancak burada büyük bir medeniyet vücuda getirmişiz.”

tarzında konuşurdu. Türklüğü ile gurur duyardı. O arada bir gün, TRT’nin, bazı

romanlarını senaryolaştırarak dizi film olarak çekmek istediği projesinden bana da söz

etmiş ve fikrimi sormuş idi. Bunun üzerine, büyük Atatürk’ün, “Türk çocuğu atalarını

tanıdıkça, kendisinde daha büyük işler yapmak için güç bulacaktır” sözünü hatırlatarak;

“bu bakımdan söz konusu projenin gerçekleşmesinin çok iyi olacağını, ancak senaryonun

eserin ruhunu iyi aksettirmesi, özellikle Anadolu varlığını ve birliğini yansıtma

konusun-da titiz konusun-davranılması gerektiği” konusu etrafınkonusun-da görüşlerimi dile getirmiştim.

“- Evet, benim de niyet ve kararım aynen böyledir.” demişti. Daha sonra, birlikte

Zile’ye gitmiş, açık arazide, kırlık, ağaçlık bölgelerde, dere kenarlarında çekim

yapıla-cak mekânları birlikte tespit etmiş idik. Her bölüm için çekim yapılmasını istediği yerleri

tek tek eliyle göstererek belirtmişti. Bu konuda nasıl heyecan duyduğunu, bir çocuk

safi-yeti içinde ne kadar sevindiğini hâlâ çok iyi hatırlıyorum.

Her zaman, kendisine büyük hayranlık beslediği Mevlâna’nın, Sepetçioğlu’nun

duygu yüklü dünyasındaki yeri ise, hayli büyüktü. Bu bağlamda, eserlerinden yola

çı-karak, onun için:

“Mevlâna bir yargıç, bir hekim, bir cerrahtır.” anlamlı hükmünü vermiş ve gerek

devlet, gerekse millet hayatında yönetme ve yönetilme konusunda herkesin Mevlâna’dan

alacağı çok dersler olduğunu dile getirerek:

“Millet hayatında yönetimin, yöneticiler için geçici olduğu iyi bilinmelidir.

Kalı-cı olan ise, yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkilerdir. Bu ilişkilerin kaynağı

adalet ise, yönetim makbuldür, değerlidir. O zaman yöneten yücedir, yönetilen de

huzur içindedir. Atatürk; ‘adalet mülkün temelidir’ ve; ‘hakimiyet kayıtsız şartsız

milletindir’ demiştir. Unutulmamalıdır ki, yönetenler ve yönetim, emanet

durumun-dadır.” şeklinde konuşmuştu.

*

Sonuç olarak, Yeni Türk Edebiyatı’nda özellikle hikâye, roman ve tiyatro sahasında

ayrıcalıklı bir konuma sahip olan Mustafa Necati Sepetçioğlu; özel hayatı ile

bütünle-şen bir çizgide, edebî değeri yüksek eserlerinde ifadesini bulan zengin duygu ve düşünce

dünyası ile ölümünün bu birinci yıldönümünde olduğu gibi, bundan sonra da her zaman

takdir ve şükranla anılacaktır.

(15)
(16)

ÖZ

Mustafa Necati Sepetçioğlu; sanatkâr, romancı, tarihî romancı olmaz-dan önce Türkolojiyi bitirmiş bir Türkolog idi. Bunun için de Türk tari-hini, özellikle Anadolu’daki Türk tarihini derinlemesine inceleyen M. Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Osman Turan gibi bilginlerin etki-si ile yetişti. Bu bilginler, Anadolu’daki Türk kültür ve medeniyetinin, Orta Asya Türk kültür ve medeniyetinin devamı olduğunu gösterdiler. Sepetçioğlu, bu bilim gerçeklerini roman yoluyla, tarihî romanlarıyla işledi. Özellikle Konak romanında Kumral Dede bu devamı gösteren bir kahramandır.

Anahtar Kelimeler: Roman, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Türk, kültür,

medeniyet, devamlılık.

ABSTRACT

The Interpratation of Turkish History in Mustafa Necati Sepetçioğlu’s Novels

Before becoming an artist, novelist, a historical novelist, Mustafa Ne-cati Sepetçioğlu was a Turkolog who gratuated from the Department of Turkology. He grew up under the influence of such scholars as M. Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan and Osman Turan who had studied Tur-kish history, especially the TurTur-kish history in Anatolia. These scholars had showed that Turkish culture and civilization in Anatolia is a conti-nuation of Central Asian Turkish culture and civilization. Sepetçioğlu has written and discussed these historical realities by the means of the novels, basically, by his historical novels. Specifically, the Kumral Dede character in his novel, Konak, clearly displays this historical con-nection.

Key Words: Novel, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Turkish, culture,

civi-lization, continuity.

Romanlarında Türk Tarihinin Yorumu

Kâzım YETİŞ*

* Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü / İstanbul, e-posta: kyetis@ist.edu.tr

(17)

49

2007 Başlıktaki iki problemi öncelikle irdeleyelim.

M

ustafa Necati Sepetçioğlu daha çok tarihî roman vadisinde eser ver-miştir. Romancının tarih karşısındaki tavrı nasıl olmalıdır? Tarihî romanla beraber başlayan bu konuyu tartışmayacağım. Esasen son zamanlardaki tarihî roman iddiasıyla ortaya çıkan romanları gördükten son-ra bu meselede sağlıklı bir sonuca varılamayacağını, belki böyle bir sonuca varmanın gereği de olmadığını söylemek de mümkündür. Biz konumuzu iler-letebilmek için şöyle bir görüşü dillendirebiliriz. Romancı elbette tarihçi de-ğildir, ama asıl dayanağı, hareket noktası, cevlangâhı tarihtir. Öyleyse tarih karşısında bir tavrı vardır ve tarihi, anlayışına, ideolojisine, sanat görüşüne, döneminin veya geçmiş dönemlerin anlayışına göre yorumlar. Namık Kemal ve Ahmet Mithat’tan yani ilk tarihî romanlarımızdan beri bu böyle olmuştur. Şöyle bir hatırlayacak olursak II. Meşrutiyet’e kadarki tarihî romanlarımızın tarihe bakışı ile II. Meşrutiyet ve özellikle Cumhuriyet döneminin dolayısıyla romancılarımızın Türk tarihine bakışı farklı olmuştur. Tarihî roman yazarı olarak Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile Feridun Fazıl Tülbentçi’nin, Ni-hal Atsız’ın Türk tarihine bakışları elbette aynı değildir. Kemal Tahir’in Devlet

Ana (1967 )’sını Milât olarak alırsak tarihi yorumda ve bizatihi tarihî roman

yazıcılığında yeni bir dönem başlar. Şu hâlde tereddüt etmeden söyleyebili-riz ki romancı tarihî roman yazdığı zaman tarihi yorumlar. Bu yorumun arka-sında elbette bir yığın etken vardır. İşte bu noktada güçlük başlar. Romancı tarihin içinde kalarak mı tarihi yorumlamalı, yoksa kendine göre bir tarih mi yaratmalı? Elbette her ikisinde de yorum vardır. Ama yorumun zemini farklıdır. Konuyu örneklerle ortaya koyarsak daha kolay anlaşılmasını sağ-lamış oluruz. İstanbul’un fethi tarihte yaşanmış bir olay, hâdise dolayısıyla tarihin malı. İstanbul’un fetih sebebini Türklüğün kızıl elması olması, Hz. Muhammed’in hadisi, Türk devletinin coğrafî birliğini sağlama, Anadolu’da yerleşme, batıya yapılacak akınlarda arkayı sağlama alma vb. sebepleri gös-terebilir veya bunların hepsini birlikte alabilirsiniz. Bunlardan birini veya birkaçını almak, öne çıkarmak hepsi tarihin içindeki yorumlardır. Fakat Sul-tan II. Mehmet’in Bizans kraliçesini gördüğünü, ona âşık olduğunu ve ona sahip olma istek veya ihtirasını İstanbul’un fetih sebebi diye gösterirseniz bu tarihin dışındaki bir yorumdur. Konuyu daha iyi anlaşılır kılmak için daha belirgin bir örnek vereyim. Kemal Tahir’n Devlet Ana’sında Şeyh Edebali’nin kızı Osman Gazi’nin ikinci hanımıdır. Bu da tarihin içindeki bir yorumdur. Çünkü tarihte böyle bir rivayet vardır. Şimdi konuyu uzatmadan sadede ge-lelim romancı tarihi yorumlayabilir. Bu yorumun tarihin içinde kalması mak-bul olanıdır. Biz bu noktadan bakacağız Sepetçioğlu’na ve romanlarına.

(18)

3 49 2007 Başlığımızdaki ikinci problem, “Türk Tarihi” kullanışıdır. Tabiatıyla bu, müstakil kitaplık bir konudur. Yalnız hemen belirtelim ki bizim buradaki maksadımız kesinlikle yazarın bütün romanlarında söylenenleri ele almak, yazarımızın yorumlarıyla tarihi karşılaştırmak değildir. Pekiyi nedir başlığı-mızdaki Türk tarihinin yorumu?

Bu noktada biraz tarihe, geçmişe uzanalım. Türklerin Anadolu’ya gelişinin tarihi Batı Hun göçlerine kadar çıkar. Fakat bu henüz tarihin karanlık veya haydi biraz yumuşatalım sisli zamanlarıdır. Nitekim Namık Kemal, meşhur Hürriyet Kasidesi diye tanınan Besâlet-i Osmâniyye’sinde

Biz ol âli-himem erbâb-ı cidd ü ictihâdız kim Cihângîrâne bir devlet çıkardık bir aşiretten

demektedir. Tabiî adama sorarlar bir aşiretten cihangirane bir devleti na-sıl çıkardınız diye. Bunun cevabını o günün şartlarında veremezsiniz. An-cak batıdaki Türkoloji çalışmaları, onlardan yararlanan Ali Suavi, bize, geldiğimiz yeri hatırlatacaktır. Tabiî burada Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami, Süleyman Paşa mutlaka hatırlanması gereken isimlerdir. Öte yandan, Anadolu’nun kuzeyinden olan göçler ve Balkanlara yerleşen Türkler çok son-raki bilgilerdir. Türklerin Orta Asya’dan çıkıp batıya göçleri dünya tarihinin en önemli meselelerinden biridir. Fakat Batı Hunlardan ve Attilâ’dan beri Türklüğe “barbar” gözü ile bakan batı dünyası Türkoloji çalışmalarını bile görmek istemedi. Hatta oryantalizmin içindeki Türkoloji, Türklüğü yok et-mek için kullanılmak istendi. Aslında 1860’lı yıllardan sonra Avrupa güçlü, hoşgörüsüz, ırkçı, emperyalist bir tutum ve tavır içindedir. Burada sadece Aryan ırkının üstünlüklerini anlatan Houston Steward Camberlain’i, Karl Pe-arson, von Bernhardi’yi hatırlayalım ve uzatmadan şu sonucu belirleyelim. Papa XIII. Leo’nun da desteği alınarak Avrapa’nın dışındaki milletler özellik-le Müslümanlar ve tabiî bu arada Türközellik-ler vahşi idiözellik-ler ve sömürülmeözellik-leri, yok edilmeleri gerekliydi. Üstelik insanlığa, medeniyete bir katkıları da yoktu. Türkler sarı ırktandı. Dokuz yüz senelik Anadolu’daki medeniyet Türklerin değildi. Burada bulunan kavimlerindi, Bizans’ındı. İşte yorum meselesine bu noktadan gireceğiz.

Bu konuda bazı Türkler bilgilerin yetersizliğinden, bazı Türkler de batının aşırı etkisiyle aşağılık kompleksi içinde olmalarından dolayı batılıların dü-şüncelerini paylaşıyorlardı. “Biz adam olmazdık”, edebiyatımız, mimarimiz, musikimiz, kurumlarımız ya Bizans, ya Arap, ya da Acem malı idi. Esasen buraya dört yüz çadırla gelmiştik. Türkler ancak ata binerler, silâh kullanır-lardı. Buna benzer daha bir yığın anlayış. Bunun için II. Meşrutiyet döne-minde Bursalı Tahir Türklerin İlim ve Fünuna Hizmetleri adlı bir kitap yazmak ihtiyacını duymuştu. Bu batının saldırılarına karşı bir savunma idi. Türk

(19)

ay-49

2007 dınları hatta devlet adamları üçe ayrılmıştı. Bir kısmı batının söylediklerini bir hakikat olarak kabul ediyor, Türk olarak yaratılmaktan büyük bir utanç duyuyor, Avrupa’dan tabiî bu dönemde Almanya’dan damızlık getirerek bu ayıplı durumdan kurtulmayı düşünüyor ve bunu ifade de ediyordu. Diğer bir kısmı bütün varlığımızı İslâm’a ve Müslüman kardeşlere bağlıyordu. Bizi İslâm dini ve Müslümanlar adam etmişti. Diğer bir kısmı ise tarihe yönele-rek Türklüğü arıyordu. Çünkü o, bu kimlik bunalımından geçmişine dayana-rak kurtulmak istiyordu. Bu üçüncü grup geçmişin sisli/dumanlı dünyasında kaybolmadan Orta Asya bozkırları ile Anadolu arasındaki irtibatı bir bir or-taya çıkardı. Elbette Mehmet Fuad Köprülü’yü ve çok genç yaşlarda kaleme aldığı Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar’ı ilk önce hatırlamalıyız. İthaf şiiri ile Yahya Kemal’i, Hüseyin Saadettin Arel’i, Rauf Yekta Bey’i, Türk Tarih Kuru-mu ve Türk Dil KuruKuru-mu ile Atatürk’ü, Osman Turan’ı, İbrahim Kafesoğlu’nu, Bahaettin Ögel’i hatırlamalıyız. Bu şahsiyetler Orta Asya’da bir Türk kültür ve medeniyeti olduğunu, bunun Anadolu’da devam ettiğini veya başka bir söyleyişle Anadolu’daki Türk kültür ve medeniyetinin Orta Asya’dan geldiği-ni ilmî usullerle ortaya koydular. Orta Asya’dan gelerek Anadolu’da devam ettiğini anlattılar. Bu anlatılanlara burada girmek tabiatıyla mümkün de-ğildir. Meselâ sadece M. Fuad Köprülü’nün Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu kita-bındakilere yer vermek bile bu toplantının, tebliğin sınırlarını zorlar. Bunun için burada bunları sadece anmış olalım ve isteyenlerin adlarını andığımız müelliflerin eserlerine başvurmalarını sağlık verelim. Bu çerçevede Yahya Kemal’in İthaf şiiri yeni ve farklı bir anlam kazanmaktadır. Şiir bilinir ve ha-tırlanır. Son dönemde artık Horasan erlerinden gelen olmadığı için Anadolu âdeta cansız kalmıştır. Şair “camid” kelimesini kullanıyor. Yanlış anlaşılma-sın Orta Asya’ya gitmek, Orta Asya’daki Türk tarih ve medeniyetini bilmek yetmez. Esas olan Anadolu ile Orta Asya’yı birleştirmektir. Çünkü ancak bu şekilde Anadolu’daki medeniyete sahip çıkabiliyoruz. Bu tespiti yaptıktan sonra asıl konumuza Mustafa Necati Sepetçioğlu’na ve romanlarına gele-biliriz.

Mustafa Necati Sepetçioğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tür-koloji bölümü mezunudur. Yani konunun içindedir.

Kilit’te, ki serinin ilk romanıdır, Anadolu’ya giriş, Alpaslan, Yesi’de Ahmet

Yesevî’nin yetiştirip gönderdiği Sarı Hoca ile Küpeli Hafız vardır. Fakat asıl önemli olan aynı zamanda Tuna’dan geçen Peçenek atlısı Balçar vardır. Yani Türkler batıya doğru gelirken hem doğudan Anadolu’ya giriyor, hem de Bal-kanlara sarkıyor. Sonra bunlar birlik olacaklardır. İkinci kitap Anahtar’da Ku-talmış Oğlu Süleyman Bey, Ebulkasım’a görev verir. “İltutmuş’u bul. Kör, to-pal, işe yarar yaramaz göçe hazır ne kadar Türkmen varsa durmasın bu yana

(20)

5 49 2007 salsın... bendin kapaklarını sonunaca açsın...Yetmiyormuş gönderdiklerin, de; yetmeyecekmiş, de...” (on dördüncü baskı, İstanbul 1988, İrfan Yayımcı-lık ve Ticaret). Görülüyor ki Anadolu yurt tutulmak için yeni göçler isteniyor. Bir aşiret gelmiş iş bitmiş değil.

Kapı’da Çaka’nın, Kılıç Aslan’ın maceraları söz konusu edilir. Ama

konu-muza ve başlığımıza en uygun olan eser Konak’tır. Eser şöyle takdim edilir: “Konak, Çatı, Üçler- Yediler-Kırklar Üçlemesinin Birinci Kitabıdır”. Buna göre ilk üç kitap, Kilit, Anahtar, Kapı Malazgirt’e geliş ve sonrasını hikâye eder. İkinci üçleme ise Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlatır. İkinci üçlemenin ilki

Konak, Yesevî ocağında “Hazret-i Pîr” in dervişlerinden Kumral Dede ile

gö-rüşmesi ve vedalaşması ile başlar. Kumral Dede toprak, ağaç, su, bitki ve çi-çek tohumları ile uğraşan bir şahsiyettir. Bu son derece anlamlıdır. O döne-me göre toprak, ağaç, su, bitki ile uğraşmak coğrafyayı vatanlaştırmanın en önemli unsurudur. Üstelik bu Anadolu’ya özel olarak gönderilenlerdendir. Öte yandan 1071’den beri Yesi’den Anadolu’ya göndermeler devam etmekte-dir. Ayrıca Kumral Dede, yolda Buhara’dan gelen bir gencin, Yağmur’un yar-dımını görür. Yağmur’un babası daha evvel gelmiştir Anadolu’ya. Moğol’dan kaçan Türkmen akın akın Anadolu’ya gelmektedir. Nitekim başka bir kafile ile karşılaşır Kumral Dede. Aybüken Ebe’nin de içinde bulunduğu kafile. Bu kafile daha önceden gidip Anadolu’ya yerleşmiş Çavuldur boyundandır. Bu kafilede beyin işlerini yürüten Dalaman Ağa’dır. Rahman handa bir deb-bağ, bir bileyici, bir de ok ustası ile karşılaşır. Romancı görüldüğü gibi Orta Asya’dan Anadolu’ya esnafı da taşımaktadır. İlerde bunlar önemli görevler üstlenecektir. Kumral Dede’nin kuşağında olan tohumlar veya çekirdekler kiraz, badem, ceviz, kayısı, yumru yumru bitki kökleri, sarımsaklar, soğanlar ve daha bir yığın tohum. Dede bunları hem tedavide kullanacak hem de çok sonra kuracağı tekke veya ocakta ekecek sebzeleri ve meyve ağaçlarını, gül-leri, menevşegül-leri, Yesi buğdaylarını, kaysılarını, pamuğunu yetiştirecektir. Ekip bu şekilde yavaş yavaş oluşmaktadır. Nitekim Malatya’da bir dülger, bir de taş yontucusu katılacaktır aralarına.

Konuyu daha fazla uzatmayıp Sepetçioğlu, tarihi yorumlarken tarihin içinde kalıyor diye kestirip atarız. Ama konu keşke bu kadar sade ve ba-sit olsaydı. Mustafa Necati Sepetçioğlu sadece bir roman yazarı değildir. O, aynı zamanda Türkoloji öğrenimi görmüş bir şahsiyettir. Mehmet Fuat Köprülü’nün çalışmalarının farkındadır. Bunun için o bilginlerimizin bilim alanında yaptıklarını sanat alanına taşıyor. Onun romanlarına göre Türk boyları Orta Asya’dan gruplar veya boylar hâlinde gelmişlerdir. Dolayısıyla dört yüz çadırdan oluşan bir aşiret değildir. Yüzlerce, binlerce Türk insanı akın akın Anadolu’ya gelmiş ve Anadolu’nun ve tabiî Rumeli’nin bir Türk

(21)

49

2007 vatanı olmasını sağlamıştır. Hepimiz biliriz ki bu geliş yüzyıllar boyunca de-vam etmiştir. Anadolu’daki Türk nüfusu her zaman Türklerin lehine olmuş-tur. Onun kahramanları arasında evlilik veya din değiştirme suretiyle Türk-leşenler vardır. Nitekim Konak ve Çatı’daki Kendigelen ve Mihail böyledir. Bunların dışında Türklerle birlikte savaşan, mücadele eden kimse yoktur. Halbuki Kemal Tahir’in Devlet Ana adlı eserinde Bizanslı, Rum, Ermeni kişiler vardır ve bunlar Osman Gazi’nin çevresindedirler. Meselâ Mavro çok son-ra zaruret hâlinde, kendi dindaşlarından gördüğü kötü muamele yüzünden Müslüman olur ama roman boyunca adı Mavro olarak devam eder. Ermeni Toros Osman Gazi ile beraber savaşır ve savaş sırasında söyledikleri Hz. İsa ve Hristiyanlık ile ilgilidir. Kemal Tahir âdeta bir Osmanlı milleti yaratma düşüncesinin etkisinde kalmıştır.

Öte yandan Sepetçioğlu’nun Kumral Dede’ye Yesi’den bitki ve meyve tohum-larını getirtmesi son derece anlamlıdır. Bilindiği gibi kültür, “tarım” anlamı-na da gelir. Belki de tohumlar sembolü ile bütün bir kültür değerleri verilmek istenmiştir. Kültürümüzün kökleri Orta Asya’dadır ve biz onları Anadolu’da devam ettirmişizdir. İşte bunun için Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun bu hiz-meti hiçbir zaman unutulmayacaktır. Çünkü 20. yüzyılın başında Köprülü’nün Türk ve batılı aydınlara anlattığı, Anadolu’daki Türk’ün, Türk kültür ve mede-niyetinin kökünün Orta Asya’dan geldiği ve buradaki hayatımızın ve eserleri-mizin bir sürecin devamı olduğunu, burada oluşmuş bir toplum olmadığımı-zı, meydana getirilen edebiyat, dil, musiki, mimarî vb. değerlerimizin bize ait olduğunu sanatla göstermiş bir şahsiyettir.

(22)

ÖZ

Mustafa Necati Sepetçioğlu, Cumhuriyet dönemi Türk romanında ta-rih konulu roman yazarları arasında öncü bir kişiliğe sahiptir. O, Türk tarihini romanlarında doğru biçimde yansıtmıştır. Ayrıca Türk tarihini kendi bütünlüğü içinde sergilemiştir. O, romanlarında Türk gençliğine millî bilinç kazandırma düşüncesinde olmuştur. Bu bakımdan onun ro-manları, Türk gençliğinin yetişmesinde önemli bir role sahiptir.

Anahtar Kelimeler: Roman, Mustafa Necati Sepetçioğlu, millî bilinç,

tarihî roman, Cumhuriyet dönem Türk edebiyatı.

ABSTRACT

The Contribution of Mustafa N. Sepetçioğlu’s Historical Novels to the National Consciousness

Mustafa Necati Sepetçioğlu is a leading novelist among the historical novel writers during the Republican Turkish Literature. He wrote some novels which reflect the Turkish history truthfuly. In addition he tried to give nationalist sentiments to the Turkish youth in his novels.

Key Words: Novel, Mustafa Necati Sepetçioğlu, nationalist

senti-ments, historical novel, Republican Turkish Literature.

T

arihsel süreç içinde tarih, hamaset, vatan, yiğitlik, milliyet, millet gibi kavramları işleyen edebiyat üretme konusunda batı toplumlarında olduğu gibi biz de başlıca üç dönem geçirdik. Önce kısaca bunlara bakalım:

1. Kavim Dönemi: Batıda Antik dönemler, bizde ise İslam öncesi dönemler kavim dönemleridir. Bu dönemlerde batıda ve bizde mitolojiler ve destanlar vardı. Bu metinler, tanrılaştırılmış kahraman figürü etrafında yaratılış, göç, savaş gibi önemli dönemeçler ve krizler anlatılır.

Tarihî Romanlarının Millî Bilince Katkısı

Nurullah ÇETİN*

* Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, e-posta: ncetin@humanity.ankara.edu.tr

(23)

49

2007 2. Ümmet Dönemi: Semavî dinlerin egemen olduğu bu dönemde batıda Hı-ristiyanlık, bizde İslam, medeniyet kurucu ögeler olarak hayatı olduğu gibi edebiyatı da şekillendirdi. Tarih konulu edebiyatla ilgili olarak tanrılaşmış kahraman figürü yerine olağanüstü insan figürünün merkezde yer aldığı me-tinler üretildi. Bunlar batıda şövalye tipinin merkezde olduğu şövalye anla-tıları, bizde ise gazi tipinin yönlendirdiği gazavatnamelerdir.

Batıda ve bizde hem kavim hem ümmet dönemlerinde tarihîlik ve millîlikle ilintili olarak üretilen bu metinlerin ortak özelliği, kriz merkezli destansı an-latılar olmalarıdır. Yaratılış, göçler, savaşlar gibi kriz dönemlerinde milleti, toplumu kurtarma motifi egemendir. Dolayısıyla bu metinlerde insanüstü kahramanlar üretme ve onları yücelterek, kurtarıcı kahraman katına çıkarma ve örnek model sunma anlayışı hâkim durumdadır. Bütün bu destan, mito-loji, şövalye anlatıları, gazavatnameler, halk hikâyeleri gibi geleneksel anlatı metinleri bize tarihî dönemleri sosyal, kültürel, coğrafî vs. yönleriyle ayrın-tılı olarak vermez. Sadece göç, savaş gibi önemli görülen olay, dinamizmi içinde sergilenir. Dolayısıyla bunlar modern anlamda millet hayatını, millî değerleri ayrıntılı olarak vermez, teğet geçmekle yetinir.

3. Millet Dönemi: Kavim dönemimizde destanların, ümmet dönemimizde gazavatnamelerin yerini millet dönemimizde tarihî roman aldı. Millet dev-rinin yani modern zamanların anlatı türü olan romanda olağanüstülük ye-rini gerçekçiliğe, bireysel kahramanlık yeye-rini topluma yani millet yapısına bırakmıştır. Ferdîlik motifi yerine içtimaîlik motifi egemen olmaya başlıyor. Bu durum, tarihî romanlara da yansıyor. Millî kimlik inşası bu dönemde hamasî, kültürel, sosyal, iktisadî, siyasî, ideal plandadır. Millet döneminin kavim ve ümmet dönemlerinden ayrılan en önemli yanı budur. Batıda 19. yüzyılda Walter Scott (1771-1832)’le (meselâ Waverley, 1814 romanı bu bağ-lamda önemli) birlikte tarihî roman başladı. Scott, İskoç kültürünü, millî değerlerini, İskoç dilini, millî bir bilinçle yansıtmıştır. Bu çığır, bütün Avrupa milletlerine yayılmış ve onların yazarları, millî benliklerine dönüşü tarihî romanlarla hızlandırmışlardır. Romantik milliyetçi duyuş tarzı, batı toplum-larının milletleşme sürecince önemli bir etkendir.

Tarihî roman, romantik milliyetçilik anlayışı temeli üzerine kurgulanarak millet hayatını ve değerler bütününü gerçekçi biçimde ayrıntılı olarak ser-gilemeye başladı. Romanın konu edindiği dönemin kültürel özellikleri, ge-lenekleri, görenekleri, yaşama, giyinme, yeme-içme biçimleri, inançları gibi değişik özellikleri sergileniyor, kişiler duygu ve düşünce dünyaları ile birlikte tahlil ediliyor, olaylar da sebep-sonuç ilişkileri bağlamında veriliyordu. Bu yönleriyle tarihî roman, destan ve gazavatname geleneğinden ayrılır.

(24)

Gele-9 49 2007 neksel anlatı metinleri, birey merkezli olağanüstülükler üzerine kurulu iken; tarih romanları, millet merkezli sosyal yapıyı gerçekçi biçimde sergilemeye başladı.

Bu bağlamda Türk edebiyatında millî değerleri yayma, millet ve milliyet bilincini oluşturma ve diri tutma amacıyla yazılan gerçekçi tarih romancılı-ğında Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun önemli bir yeri vardır.

Sepetçioğlu’nun Türk tarih romancılığındaki yerini ve millî bilince katkı-sını belirginleştirebilmek için mukayeselere gitmemiz gerekiyor. “Her şey zıddıyla bilinir” fehvasınca bilgi, karşılaştırmalar bağlamında daha anlaşılır hâle gelir. Türk tarih romancılığında başlıca eğilimler ve anlayışlar olarak şunlar dikkatimizi çekiyor: 1. Popüler tarih romancılığı, 2. Marksist tarih ro-mancılığı, 3. Postmodern tarih roro-mancılığı, 4. Millî tarih romancılığı.

Bu tür tasnifler, hiçbir zaman mutlak değildir. Sosyal bilimlerde matema-tiksel anlamda kesinlemeler yapılamaz. Genel ve ortak özelliklerden yola çıkılarak yapılan genellemeci tasnifler yapılabilir. Nitekim edebiyat tarih-leri de mutlak değil, umumiyet üzerine bina edilir. Türk edebiyatının tarihî gelişimini daha kolay anlayabilmek, akılda tutabilmek için bu tür tasnif-ler gereklidir. Bizde tarih romancılığının ne olduğu kısaca vurgulanırken Sepetçioğlu’nun bunlar arasındaki yeri ve farkı belirtilecek ve millî bilince olan katkısı belirginleştirilmeye çalışılacaktır.

1. Popüler Tarih Romancılığı

Özellikle Cumhuriyet döneminde oldukça yaygınlaşan bir popüler tarih ro-mancılığı görülmektedir. Bu tür, kendi içinde iki ana damar hâlinde geliş-miştir.

a. Kahramanlık Kültü Merkezli Popüler Roman: Bunlar, kavim ve ümmet dönemlerinin olağanüstü kahraman figürünün millet döneminin tarihî ro-manındaki değişik bir devamı gibidir. Bu tür romanlarda sürükleyici, di-namik bir olay unsuru ve bu olayları yürüten olağanüstü kahraman figürü egemendir. Bu figüre yine destanlarda, gazavatnamelerde olduğu gibi in-sanüstü güçler ve nitelikler yüklenir. Ama dönemin kültürel, sosyal, siyasi, dinî, edebî vb boyutları ayrıntılı olarak yer almaz. Bu tür romanlar, sosyal, kültürel ve ideal anlamda millî değerler telkininde oldukça zayıf kalırlar. Etki bakımından da inandırıcılıkları zayıf olduğundan istenilen verimi üretemez-ler. Çünkü yaşayan Türk millî kültürü, neredeyse bütünüyle denilecek ölçüde İslam medeniyetinin Türk millî ruhuyla kültürlenmiş şeklidir. İslamî değer-leri temsil noktasında eksik kalan bu tür popüler romanlarda kahramanlar, kavim döneminin alp, ümmet döneminin gazi tipinin değişik şekilde, hatta

(25)

49

2007 zaman zaman seküler düzeyde bir izdüşümü gibidirler. Bu bakımdan, millî bilinç aktarımında ferdî kahramanlık bağlamında heyecan ve cesaret verirse de bilgi ve kültür planında yetersizdir. Bu tür romanlar, Türk gençliğine millî bilinç aşılamada gereklidir ama yetersizdir. Bunlara Aptullah Ziya Kozanoğ-lu ve Oğuz Özdeş’in romanları örnek olarak verilebilir.

b. Aşk ve Şehvet Merkezli Popüler Roman: Popüler tarih romanının bir damarını da aşk ve şehvet motifinin sürüklediği romanlar oluşturuyor. Bu tür romanlarda büyük ve önemli tarihsel kişiliklerin başlarından geçen ola-ğanüstü aşk maceraları, yaşadıkları büyük aşklar, aşkları adına ortaya koy-dukları büyük kahramanlıklar, şehvetli sevişmeler vs anlatılır. Bu metinle-ri de bir bakıma aşk mesnevilemetinle-rinin, aşk konulu halk hikâyelemetinle-rinin çağdaş izdüşümü olarak değerlendirebiliriz. Bu romanlarda da yine tarihî dönem bütünlüklü ve ayrıntılı olarak sergilenmez. Romanlar, heyecanlı aşk olayları ve bunların yürütücüleri etrafında yoğunlaşır.

Mesela Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi romanındaki Şeyh Yusuf Efendi, menakıpnamelerin veli tipinin şehvet delisi bir şeyh tipine dönüştürülmüş şeklidir.

Hem kahramanlık hem de aşk konulu bu tür popüler romanlar, millî bi-linci geliştirmekten uzaktır. Bunlar romancıların niyetleri ne olursa olsun, netice itibariyle oryantalizmin Türk tarihini ve toplumunu “şiddet ve şehvet toplumunun tarihi” olarak görme eğilimine paralel bir yapı arzeder. Bu tür romanları okuyanlar, Türk tarihini, asan kesen, öldüren, vuran kıran, kılıç şiddetine dayalı barbar bir toplum, aynı zamanda sadece şehvetine düşkün ibtidaîler toplumu yani sadece savaşanlar ve sevişenler toplumu olarak al-gılayacaktır. Oryantalistlerin bize dair kılıç ve harem, şehvet ve şiddet imge-lerine bolca yer vermelerinin altında oryantalist aşağılama kültürü yatmak-tadır. Dolayısıyla popüler tarihî romanlar, sosyal ve kültürel bağlamda millî değerlere dayalı bir millî bilinç aşılamaktan uzaktırlar. Ayrıca popüler tarih romanları, batılı şövalye anlatılarından da etkiler taşır. Nitekim şövalye de kralı, tanrısı, kendisi ve sevgilisi adına savaşan kahraman yani savaşan ve sevişen bir figürdür.

İşte bunlar karşısında Sepetçioğlu’nun tarih romanları, asıl millî bilinci telkin etmede önemli bir yer tutuyor. Zira o, romanlarında kılıcı, adaletin, hakkın, barışın sağlanması için bir araç, şehveti de temiz sevgilerin, sosyal dayanışma ve millî birliğin temel taşı olan aile kurumunun tesisi için bir vasıta olarak görüyor. Dolayısıyla çarpıtılmış ve eksik bir Türk tarihi değil; tam, bütünlüklü ve olması gereken bir tarih sunuyor.

Birçok popüler tarih romancısı, sürükleyiciliği, dikkati, okunurluğu sağ-layabilmek için, romanlarında önemli tarihsel kişiliklere şehvete, erotizme,

(26)

11 49 2007 ihtirasa, entrikaya dayalı aşk motifi yüklemişlerdir. Dolayısıyla bu tür ro-manlar, Türk tarihini sulandırmışlar, salt nefse, bireyciliğe, tensel hazlara düşkün kişilikler sunmuşlardır. Sepetçioğlu, Türk tarihine bu olumsuz yak-laşım biçimini uygulamalı olarak tashih etmiş bir büyük yazardır. O, roman-larında temiz, seviyeli, insanî, medenî, asil aşklar, temiz sevgiler işlemiştir. Aşk motifini sahih bir seviyede tutarak, karşı cins ilişkilerini ciddi bir aile kurmaya ve yaşatmaya dayalı bir anlayışla ele almış ve bu konuda da Alp Arslan-Selcen aşkı gibi Türk gençliğine örnek aşklar sunuştur.

Sepetçioğlu romanlarında Türk aile kurumunu belirgin biçimde öne çı-karır. Aile bireyleri arasındaki karşılıklı saygı-sevgi, işbölümü, dayanışma gibi hususlar sıklıkla vurgulanarak yeni nesillerimize aile kurumunun Türk millî yapısının devamı için ne kadar önemli olduğu hissettirilir. Türk töresi, gelenek ve görenekleri de aile kurumu kanalıyla nesilden nesle devredilir. Zira millî yapımızın temel taşlarından biri Türk töresidir. Bu töre, bizi millet olarak ayakta tutmuştur.

2. Marksist Tarih Romancılığı

Sepetçioğlu, bazı tarih romancılarının Türk tarihini kendi gerçekliği ve doğruları içinde sunmak yerine, benimsemiş oldukları Marksist ideolojiyi doğrulayan bir malzeme ve nesne olarak sunmalarına, ön yargıya dayanan düşüncelerini doğrulatmak üzere tarihe yönelmelerine, Türk tarihini bu an-lamda çarpıtmalarına tepki duyarak millî bir tarih romancılığı yapmıştır. Yani soyut kuramdan yola çıkarak somut malzemeyi değerlendirmek değil; somut malzemeden kurama gitme gibi sağlıklı bir yola tevessül etmiştir. O, bir bakıma çarpıtılmış Marksist anlamda ideolojik tarih romancılığına karşı doğru tarih romancılığı yapmaya çalıştı. Buna göre mesela Kemal Tahir’in yaptığı gibi Yunus Emre şarapçı bir figür olarak sunulamazdı. Türk tarihi Marksist tezlerin doğrulama aracı olamazdı.

Sepetçioğlu, Türk tarihini öznel nitelikli ve yanlış ideolojik değerlendirme-lerden kurtarmaya çalıştı.

Türkiye’de Marksist tarih romancıları, vatan kavramına materyalist anlam-da patriotisme açısınanlam-dan yaklaşırlar. Yani onlar için vatan, arazi ve mülk sahibi toplumun ortak vatanlarını yani menfaatlerini koruma ve savunma kaygısına dayanır. Sepetçioğlu ise vatana bir ruhun, bir kültürün, bir yaşama biçiminin, bir milliyetin yaşama alanı olarak bakar. Marksist romancılar için vatan, ekonomik bir değer taşırken Sepetçioğlu için kültürel bir değer taşır daha çok.

3. Postmodern Tarih Romancılığı

Özellikle 1960’lardan sonra hız kazanan postmodern tarih romanı yazma anlayışı geleneksel tarih romancılığından oldukça farklı. Postmodern tarih

(27)

49

2007 romancılığında esas olan, tarih bozuculuğu, tarih tahribatıdır. Bunlara göre tarih oyun ve kurgu için bir nesnedir. Tarihin kendisi, barındırdığı değerler ciddî anlamda önemsenen değerler değil, ancak malzemedir. Umberto Eco ve Patrick Süsskind (Koku adlı romanı). Bir kısım postmodern tarih roman-cıları, tarihe millî kimlik ve bilinç açısından değil, bireysel anlamda ruhanî tatmin aracı olarak yaklaşır. Bu, daha çok modernizmin seküler yapılanma-sından bunalan ve manevî açlığını gidermek için bir arayış süreci olarak ta-rihsel kültürlere yönelen bazı romancılarda görülüyor. Bir kısım postmo-dern tarih romancısı ise Türk tarihini aşağılamak, bağlamından kopararak saptırmak için malzeme olarak kullanıyor. Dolayısıyla postmodern tarih romancılığı da ‘postmodernizm’ teriminin anlam alanına uygun olarak çok yönlüdür, çok boyutludur.

Bazı postmodern tarih romancıları, Türk tarihinin önemli, ciddi kurum ve figürlerini sıradanlaştırır, değiştirir ve dönüştürür. Bazen de alay eder, aşağı-lar ya da bağlamından koparır. Mesela ümmet döneminin menakıpnameleri-nin yüceltilen veli tipi, Orhan Pamuk’un Beyaz Kale romanında İtalyan kölesi tarafından sıradanlaştırılan, zamanla kendi özbenliğinden uzaklaşan, hatta bir ölçüde batılılaşan ve kölesinin kölesi olan bir hoca tipine dönüşür.

Yine Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı romanında gazavatnamelerin yücel-tilen gazi tipini savaş meydanlarında kelle uçurup adam biçerek elde ettiği ganimetlerle zenginleşen eli kanlı bir yeniçeri tipine dönüştürür.

Bu tutum, oryantalistçe bir tavır olup millî kimlik, millî bilinç ve özgü-ven aşınmasına, milletin özüne, tarihine ve değerlerine yabancılaşmasına hizmet etmektedir. Sepetçioğlu, bu anlayışı da tashih eden, Türk tarihinin figür ve kurumlarını sahih bağlamı içinde sunan gerek bir tarih romancısıdır. Ayrıca Postmodern romancılar, tarihe ironik bir bakışla yaklaşırlar.

4. Millî Tarih Romancılığı

Türk edebiyatında tarih romancılığının asıl damarını millî tarih romancılığı oluşturur. Tarih romancılığı olarak da bu tür roman yazma anlayışını kabul etmek gerekir. Millî tarih romancılığı, Türk tarihini bütünlüğü, sahihliği için-de doğru, nesnel ve gerçekçi biçimiçin-de yansıtmak için-demektir.

Bu damarın en güçlü temsilcilerinden biri olan Sepetçioğlu, tarih roman-larıyla Türk edebiyatında tarih romancılığını tashih eden bir adamdır. Türk tarihini tam olarak bilmeyenlerin ya da bilse bile başka amaçlarla çarpıt-malarına, farklı göstermeye çalışçarpıt-malarına, öznel bir yaklaşımla yanlış bilgi ve bilinç aktarmalarına tepki olarak doğru bir Türk tarihi bilgisi ve bilinci sunmaya çalışmıştır.

Roman, elbette tarih değildir. Bir tarih kitabından beklenen, elbette ro-mandan beklenemez. Ancak şu da bir vakıadır ki tarih romanı, tarihî

(28)

gerçek-13 49 2007 liklere aykırı olamaz. Tarih romancısının vazifesi, romanında gerçek ya da temsilî olarak aldığı tarihî kişiliklere ve kurumlara konuşabilecekleri sözleri söyletmek ve onlara yapabilecekleri davranışları yüklemek kaydıyla romancı muhayyilesinde zenginleştirilmiş bir tarih sunmaktır. Yoksa bilinen tarihî gerçekliğe aykırı bir şekilde tarih çarpıtılarak, ters yüz edilerek, eğilip bükü-lerek tarih romanı yazma hakkı kimseye verilemez. Bu bağlamda Sepetçioğ-lu, doğru tarih bilgilerine dayalı olarak yazdığı romanlarla sağlıklı bir millî bilinç aşılayarak bir anlamda yanlış tarih romancılığını tashih etmiştir.

Bazı tarih romancıları, Türk tarihini başından sonuna kadar gelişen akışı ve bütünlüğü içinde vermek yerine, önemine inandıkları ya da ideolojik ola-rak kullanmak istedikleri belli dönemlerine yer vermişlerdir. Böylece parçalı, kopuk, seçilmiş Türk tarih romancılığı gibi eksik ve yanlış bir tarih roman-cılığı ortaya çıkmıştı. Sepetçioğlu, “Dünkü Türkiye Dizisi”ne Nihal Atsız’ın bıraktığı yerden başlayarak birbirini takip eden nehir roman yazma anlayı-şını benimsedi. Başlangıçtan günümüze bir hayatiyetin, bir akışın romanını yazma anlayışını benimsedi. Bu, oldukça sağlıklı bir tarih roman yazıcılığı-dır. Çünkü genç nesillerimize millî tarih şuuru verebilmenin yolu, atalarının nereden gelip nereye gittiklerini, kesintisiz biçimde tarihî akışın temel dö-nemeçlerini vurgulayarak sergilemektir.

Sepetçioğlu, Türk tarihini kendi gerçek bütünlüğü içinde ele alırken Sel-çuklulara ayrı bir önem verir. Anadolu Türk tarihini, Selçukluları önemli bir dönemeç olarak görmüştür. Çünkü ona göre bugünkü Türkiye’nin temelleri-ni Selçuklular atmıştır. O yüzden günümüz Türkiye’sitemelleri-ni anlayabilmetemelleri-nin yolu, Selçukluları çok iyi bilmekten geçer.

Sepetçioğlu, millî tarih romancılığı bağlamında çok boyutlu ve tam bir milliyetçilik düşüncesini sergilemiş ve telkin etmiştir. Bu, bütünlüklü mil-liyetçilik yapısını teşkil eden bazı unsurları alt başlıklar hâlinde şöyle vere-biliriz:

a. Hamasî Milliyetçilik

Sepetçioğlu romanları, ideal Türk kahramanlarına, onların zaferlerine, yük-sek hasletlerine gerçekçi biçimde yer vermiştir. Kavim döneminin destanları ile ümmet döneminin gazavatnamelerini ideal bir sentez içinde, mübalağa motifini tashih ederek, çağın diliyle yeniden ifadeye kavuşturmuştur. Se-petçioğlu, madde gücünü temsil eden alp ve gazi ile, mana gücünü temsil eden bilge ve veli tipinin bir sentezi olarak ‘alperen’ tipine ağırlık verir. Dış düşmanlara olduğu kadar iç düşman olan nefse karşı da savaşı kendine va-zife bilen alperenler, Anadolu’yu madden ve manen fethetmiş Türk yiğitleri, mücahit dervişlerdir. Bunlar askerî alanda son derece başarılı kahraman as-kerler, manevî planda İslam’a sımsıkı sarılan din, iman, maneviyat adamları,

(29)

49

2007 sosyal planda da Türkler arası birlik ve dayanışmayı sağlamak için gerekirse diyar diyar gezen gönül erledir. Alpler, ordu içinde, erenler tekkelerde, der-bentlerde, zaviyelerde, ribatlarda önemli görevler gördüler. Özellikle Yesevî kültürüyle Anadolu ve Rumeli Müslümanlaşıp Türkleşmiştir. Alperenlere fazlaca yer vermesiyle yazar, günümüz Türk gençliği için özellikleri bakımın-dan örnek alacakları modeller sunmuş oluyor.

b. Kültür Milliyetçiliği

Türk Milletinin Özgün Bir Kültür ve Medeniyete Sahip Oluşu: Türk tarihini

oryanta-list mantıkla yorumlayan ya da alenen Türk düşmanlığını kalkış noktası ola-rak alan tarih yorumcuları, Türkleri kültür ve medeniyet üretmeyen barbar bir topluluk olarak sunma eğilimindedirler. Türkler, Anadolu’ya geldiklerin-de ne öğrendilerse Anadolu yerlisi olan Rumdan, Ermenigeldiklerin-den öğrendi, gibi propagandalar yaparlar. Türk milletini kendine yabancılaştırmayı, özgüven aşınmasını hedefleyen bu tür yanlı propagandalara karşı Sepetçioğlu, Türk milletinin tarihî akışını, Anadolu’ya gelişini ve buralara kök salışını haber düzeyinde tarihî bir olay olarak değil, kendi ürettiği özgün medeniyet ve kültürüyle iç içe sunar. O, romanlarıyla bu tezi sergiler.

İslam medeniyetinin Türk millî kültürü şeklinde nasıl somutlaştırıldığını, yaşatıldığını genişçe sergiler. Ona göre Türk milleti, mimarîden, gündelik hayata, edebiyattan, tasavvufa, insan ilişkilerinden şehir kurma ve devlet idare etmeye kadar hayatın her alanını, İslam medeniyetinden aldığı genel ve soyut ilkeleri ete kemiğe büründürmüş, kültürlemiş, hayatiyete kavuş-turmuştur. Sepetçioğlu, romanlarında bunları ayrıntılı olarak sergileyerek eserine kültürel bir derinlik sağlamıştır. Ona göre Türkler, çok eski zaman-lardan beri, Anadolu’ya gelmeden çok önceleri üstün kültüre sahip medenî bir millet idi. Mesela medeniyetin temel anahtarlarından biri olan abeceye biz pek çok milletten önce sahiptik.

Sepetçioğlu, bize Türk milletinin çok büyük bir insanlık medeniyeti kurdu-ğunu göstermiştir.

Sanat, Edebiyat ve Dil (Türkçe): Ruhların, kalplerin, duyguların eğitiminde,

de-rin felsefî ve inanç konularının, dünya görüşlede-rinin duygusal planda ifade edilmesinde önemli bir role sahip olan sanat ve edebiyat, Sepetçioğlu ro-manlarında, üzerinde yoğunluklu olarak durulan konular arasında yer alır. Ruh hastalarının musikî ile tedavi edilmesi meselesinden, toplumsal Türk duyarlığının ifade araçlarından biri olan türkülere, saz şiirlerine varıncaya kadar sanat ve edebiyatın önemli bir rol aldığını görüyoruz. Yunus Emre gibi edebiyat dahilerimiz, yazarın ısrarla öne çıkardığı millî kültür değerle-rimizdir.

(30)

15 49 2007 Ayrıca romanlarında Türkçeyi en doğru, en zengin, en işlek hâliyle kullan-maya özen göstermiştir. Bir bakıma İstanbul Türkçesiyle Anadolu Türkçe-sini, tarihsel nitelikli Türkçeyle güncel Türkçeyi harmanlayarak Türkçemizi zenginliği içinde sunmuştur. Zira onun romanlarında deyimlere, atasözleri-ne, dilin diğer kültürel zenginlikleriatasözleri-ne, eski Anadolu Türkçesinden dil unsur-larına bol miktarda rastlanabildiği gibi İstanbul Türkçesinin en mükemmel şekilde kullanıldığını da görmekteyiz.

Meselâ “üngüldemek, öğsegi, sıyırtı, yalabumak, ınçkınmak” gibi kelime-lere yer verir.

c. İktisadî ve Sınaî Milliyetçilik

Zanaat ve Değişik Meslekler: Bazı kötü niyetli yabancı oryantalistlerin Türk

mil-letini yağmacı barbarlar olarak göstermek istemelerine tepki olarak Sepet-çioğlu, romanlarında hekimler, demirciler, debbağlar, halı-kilim dokuyucu-ları, dülgerler, yontucular, taş ve tahta işlemecileri, mimarlar gibi zanaat esnafına yer vererek bizim aslında eskiden beri zanaat alanında da yetkin ol-duğumuzu vurgular. O, romanlarında ümmet döneminin fütüvvetname me-tinlerinin içeriğini de yansıtır, ahi tipine ve esnaf kesimine yer verir. Böylece Türk-İslam kültürünün önemli bir boyutunu teşkil eden ahilik kurumunu, ahlâkını, dürüstlüğünü, güzelliklerini sergileyerek sosyal anlamda milliyet ruhunu telkin eder.

ç. Siyasî Milliyetçilik

Türk Devlet ve Millet Geleneğinin Dünyevî ve İlahî Temeller Üzerine Kuruluşunu Vurgu-lama: Kavim dönemi yazıtları ve ümmet dönemine ait siyasetname,

nasihat-name, pendname gibi adları olan metinler, Türk milletine siyasî yapımız ve meselelerimiz hakkında ilke, eleştiri, öğüt ve program veriyordu. Millet dö-nemi yazarı olan Sepetçioğlu, romanlarında önceki iki dödö-nemin bu alandaki birikimini tevarüs ederek yeni bir anlayış içinde sunmuş ve okuyucularına siyasî bağlamda Türk milliyetçiliği ruhunu telkin etmiştir. Sepetçioğlu, Türk milletinin oluşum sürecini iki temel ögeye dayandırır. 1. Somut değerleri temsil eden güçler: Dünyevî ve maddî gücü temsil eden devlet kurucu ve yö-neticileri, ordu, esnaf ve sanatkârlar. 2. Soyut değerleri temsil eden güçler: Bunlar sanat, edebiyat, bilim ve din adamlarıdır. Bu bağlamda şairler, ses, söz, çizgi, taş, tahta sanatkârları ve veli, derviş, eren gibi din ve maneviyat erleri sayılabilir.

Sepetçioğlu, romanlarında devlet başkanı ile maneviyat önderlerini yan yana tutar. Bu bağlamda bilek ve siyaset gücünü temsil eden Osman Gazi, din, maneviyat gücünü temsil eden Şeyh Edebalı, Kumral Dede ve kültür, edebiyat alanının zirve ismi Yunus Emre yan yanadır. Sultan Yıldırım, Emir

(31)

49

2007 Sultan’sız; Sultan Murad, Hacı Bayram-ı Veli’siz, Fatih Sultan Mehmet de Akşemseddin’siz olmaz. Burada yazarın verdiği önemli bir mesaj var: Türk milleti, tarih boyunca ancak din ve dünya, madde ve mana birlikteliğini ve bütünlüğünü sağlayarak yükselebilmiştir. Bu anlamdaki millî bütünlük hiç-bir zaman bozulmamalıdır.

Türk Tarihini Kuran ve Şekillendiren Kişisel ve Toplumsal Aktörlere Sağlıklı ve Doğru Biçimde Yer Verme: Bazı tarih romancıları, Türk tarihini kuran ve şekillendiren

bireysel ve toplumsal nitelikli önemli kişilere tam olarak ve gerektiği gibi yer vermezler. Kendi ideolojilerine, dünya görüşlerine veya amaçlarına uygun olan kişileri ve toplumsal grupları ön plana çıkarırlar, diğerlerini yok sayarlar ya da çok az yer verirler. Bu bağlamda Sepetçioğlu, ideolojik bir bağnazlık göstermeyerek tarihî gerçekliğe uygun şekilde millet oluşumuzda rol almış tüm toplumsal aktörlere yer vermiştir.

Sepetçioğlu, Türk tarihini şekillendiren bütün bireysel ve kurumsal un-surlara gerektiği kadar yer verir. O, popüler romancıların yaptığı gibi sadece gazavatnamelerin gazi tipiyle yetinmemiş, aynı zamanda menakıpnamelerin veli, fütüvvetnamelerin ahi, siyasetname, nasihatname ve pendnamelerin idareci tipini de geniş bir şekilde işlemiş ve böylece daha tam, bütün ve ger-çekçi bir Türk tarihi sunarak kültürel, sosyal ve ideal milliyetçilik anlayışını telkin etmiştir. Sadece kahraman kültü milliyetçiliğiyle yetinmemiştir.

Sepetçioğlu, romanlarında Tuğrul Bey, Çağrı Bey, Alparslan, Osman Bey, Orhan Bey gibi siyasî iradeyi temsil eden dev Türk yöneticilerine, Ahmet Yesevî, Şeyh Edebalı gibi maneviyat erlerine, Dede Korkut, Yunus Emre, Mevlana, Nasrettin Hoca, Karacaoğlan gibi edebiyat ustalarına, Mimar Si-nan gibi mimarlık dahilerine ve bunlara benzer pek çok öncü ve yıldız şah-siyetlerimize büyük yer verir. Bunların her biri Türk kültürünün değişik bir cephesini kuran Türk büyükleridir.

Onun romanında şamanla Ahmed Yesevî, Alevî-Bektaşî erenleriyle Sünnî evliyaları, milletine ihanet edenlerle millet mistiği şeref abidelerini yan yana görmek mümkündür.

d. İdeal Milliyetçiliği

Şimdi ve Geleceğe Dönük Millet Yapılanması: Mustafa Necati Sepetçioğlu, tarih

romancılığını gelecek romancılığı olarak algılamıştır. O, tarih romanı yazar-ken esas itibariyle gelecek romanı yazmıştır. O, hem Türk tarihini öğretmiş-tir hem de yeniden canlandırarak çağı şekillendirmek istemişöğretmiş-tir. Romana yüklediği didaktik işlevi estetik değerle beslemiştir. O, tarihe hiçbir zaman geçmiş zaman olayları toplamı olarak bakmamış, geçmişte olup bitmiş olay-ları vakit geçirmek için eğlenceli olaylar dizisi, ilginç maceralar olarak

(32)

gör-17 49 2007 memiştir. Genç Türk nesillerine gelecek inşa etmede tarihten alınabilecek değerleri, hayatiyeti olan temel millî değerleri, kurumları, yapıları millî bi-linç oluşturacak şekilde telkin eder. Yani tarihi güncelleştirir. Geçmişi şimdi içinde yaşatır. Mustafa Necati Sepetçioğlu, bu bakımdan millî tarih roman-cılığının öncü isimlerinden biridir.

O, geleceği kurabilmek, genç Türk neslini ruh, duygu ve düşünce bakı-mından yoğurabilmek için tarihten beslenme ve yararlanma yoluna gitmiş-tir. Zengin ve engin Türk tarihinin barındırdığı birikimi genç nesillerimize çağdaş bir duyarlık içinde aktarabilmek derdinde olmuştur. O bakımdan Sepetçioğlu’nun tarih romanlarını başka türlü tarih romanlarından ayırmak gerekmektedir.

Türk Tarihini Edebî ve Estetik Bir Kurgu İçinde Sevdirmek: Sepetçioğlu, özellikle

popüler tarih romancılarının edebî ve estetik kurgu değerinden yoksun me-tinlerine karşı Türk tarihini değişik yönleriyle ve farklı zenginlikleriyle ede-biyattan, estetikten taviz vermeden düşündüren ve duyuran metinler yazma gereğine inanmıştır. Dolayısıyla edebî değeri yüksek metinler üreterek ne-siller boyu Türk gençliği tarafından zevkle okunan ve okunacak olan Türk tarih romanları külliyatını bırakmıştır.

Bu bağlamda yazdığı dönemin tarihini çok iyi öğrenmiş, çok etkileyici bir dil ve üslûp kullanmıştır. En önemlisi de olağanüstü, maceraya dayalı kuru ve soyut olaylar dizisini sıralayıp gitmek yerine tarihi insan gerçeği üzerine oturtmasını bilmiştir. Tarihî kişiliklerin iç dünyasını, dramını, trajedisini, duygu ve düşünce dünyasının zenginliklerini ayrıntılı bir şekilde sergileye-rek besleyici ve eğitici bir tarih romanı örneği ortaya koymuştur. Olayları, masalsı ve destansı havadan kurtararak gerçekçi biçimde psikolojik ve sos-yolojik sebep ve sonuçları içinde yani organik bütünlükleri içinde sergile-miştir.

Sonuç

Sepetçioğlu’nu salt geçmiş zaman olaylarının hikâyecisi olarak göremeyiz. O geçmişte geleceği, olmuş bitmişte yaşayanı, tarihte günceli anlatıyor. Onun romanları, tarihine, kültürüne, diline, geleneğine, ruh değerlerine bağlı millî bir genç Türk nesli yetiştirmeyi amaçlamıştır. Türk gençliğine doğru, çar-pıtılmamış, ideolojik emellere göre bozulmamış, eğilip bükülmemiş, kılıç ve şehvetten ibaret kahramanlık ve aşk hikâyeleri hâlinde eğlencelik hâline getirilmemiş gerçek bir Türk tarihi sunmaya çalışmıştır. Tarih boyunca akıp gelen ortak özelliklerde aynı kalan, aynı ruh kökünü muhafaza eden örnek model bir Türk tipini, coğrafyası, tarihi, dili, kültürü, geleneği, hedefi, hüznü, sevinci içinde yani kendi bütünlüğü içinde sunuyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

In this experiment, the effect of plastic covering on phenological stages like bud-burst, blooming, vera- sion, ripening, and growth, yield and quality charac- teristics of

Çizelge 4’e bakıldı- ğında bin tohum ağırlığı lokasyonlar, genotipler ve genotip x lokasyon interaksiyonuna göre p < 0.01 düzeyinde önemli olmuştur..

Araştırmada üzerinde durulan özelliklerden bitki boyu, bakla sayısı ve bin tohum ağırlığı bakımından genotipler arasındaki farklılıklar istatistiki bakımdan

En uygun parsel boy/en oranının belirlenebilmesi için, yukarıda belirtilen iki temel kayıp faktörü nede- niyle oluşan kayıplar, belirli büyüklükte ve farklı boy/en

Buna bağlı olarak fotovoltaik (PV) güneş enerjisi panel tasarımı planlanan bir yerin bulunduğu koordinatların yıllık güneşlenme değerleri, PV’den elde

Denemede havuç ağırlığı (g), havuç uzunluğu (cm), havuç verimi (kg/da), ekstra havuç verimi (kg/da), I.sınıf havuç verimi (kg/da), II.sınıf havuç verimi (kg/da),

2015-2040 dönemi için model verileri ile hesaplanan yıllık toplam evapotranspirasyon değerlerinin ortalaması incelendiğinde; Edirne ve Kırklareli için sırasıyla

Deneme sonuçlarına göre, 37.2 0 C’ de inkübe edi- len 3 numaralı yumurtalar, 1 numara ile gösterilen gruba göre toplam geç dönem ölümler ve prenatal ölümler bakımın-