Melodramlar
Kökeni ortaçağa kadar uzanır. Susan Hayward’ın da belirttiği gibi 18. ve 19. yüzyıl Fransız ve İngiliz edebiyatında yaygındır. Aile ilişkileri, engellenmiş aşklar ve zorunlu evlilikler konusunda iyi ahlak ve temiz vicdan kodları üzerine kurulmuş olan bu tür modernizmin yükselişiyle aynı döneme denk düşer. Aileye ve ahlaki değerlere odaklanır. Bu tür kadın izleyiciyi hedeflediği için çok sayıda, zengin nesne ve dekor gerekir. Mizansen için büyük paralar harcanabilir. Türün tarihinde önce küçümsendiğini, 1970’ler sonrasında üzerine çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Altın çağı 1930-60 arasındadır (Hayward, s. 279-295).
Yine Susan Hayward’dan devam edersek:
Melodramlarda genellikle bir mağdur vardır. Zulme uğrayan biri vardır. Mulvey şu iki melodram türü arasında ayrım yapar: İşlevi uzlaşma olan erkek melodramı ile işlevi aşırılık ve çözümsüz çatışmaları sergilemek olan kadın melodramları.
1950’lerin sonunda erkek karakterlerin öne çıktığını görüyoruz.
Krize giren erkeklik işlenirken erilliğin çelişkileri de sergilenmiş olur. Daha çok Avrupalı göçmen sinemacıların (savaş sonrası ABD’ye gidenler) bu krizi gözlemlediği görülür, savaş sonrası kadınların iş hayatına girmiş olmasının erkeklerde yarattığı hoşnutsuzluk da bilinmektedir) (Hayward, s. 279-295).
Robert Kolker’e göre (bkz. s. 292-307 ve 352-370).
• Melodram duyguları harekete geçirir.
Abartıldır. Griffith’in filmlerinde son dakika kurtuluşları formül haline gelmiştir. Kadınlar hep acizdir ve kurtarılmaya muhtaçtır. Kırık Tomurcuklar (Broken Blossoms, 1919) filminde ırk karışımıyla ilgili motifler bulunur. Kadına yönelik şiddet gösterilir. Finalde herkes ölür.
Yönetmen, bu filmde ırklararası ilişkiye izin
vermez.
Robert Kolker’den devamla (bkz. s. 292-307 ve 352- 370):
• Melodramlar arzunun serbest kalması ve kontrol altına alınmasını işler. İnsanlar hep daha fazlasını ister ama aşırı talep etmek, egemen ve bağımlı konumlara zarar verir (izleyeceğimiz filme bu gözle bakalım).
• Elsaesser’e göre mizansen ve müzik, karakterin aşırı duygularını yansıtır.
Filmlerde:
• Başlangıç noktası=bastırılmış cinsellik
• Görünüşte hedef= özgürleşmiş cinsellik
Yeşilçamdan melodramları da anımsayalım
• Bir yanda Ayşem (Nejat Saydam, 1968) gibi aşırılıklar (iyiler ve kötüler), tesadüfler üzerinden ilerleyen klasik melodramlar, öte yandan Türkan Şoray ve İzzet Günay’ın oynadığı, Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı Lütfi Akad’ın Vesikalı Yarim (1969) gibi daha gerçekçi yönü olan ve trajik gerçekçiliği öne çıkaran filmler var.
Ağırlıklı olarak Yeşilçam demek melodram demek.
Örnekler üzerinden konuşacağımız bu derste okumayanlara Çok Tuhaf Çok Tanıdık: Vesikalı Yarim Üzerine adlı kitap önerilir.
Derste izleyeceğimiz Cennetten de Uzak (Far From Heaven, Tod Haynes, 2002) için birkaç nokta:
• Filmin sonu sizce ne anlama geliyor. Gayet renkli bir
ortamdan renkten yoksun beyaz çiçeklere çevrinen kamera bize ne söylüyor?
• Eğik çerçeveler nerede devreye giriyor ve ne anlama geliyor?
• Müzik nasıl? Gerilim, korku tonları var mı?
• Jenerik yazıları nasıl, neye benziyor?
• Filmde tam konuşulamayan sorunlar var. Komşu kadının eşcinsel adamın sorununu anlaması ama beyaz bir kadının siyah bir kadınla birlikte olabileceğini bile düşünememesi ne
İzlenecek Film(ler):
İzleyeceğimiz film, çok eski bir filme yapılan bir saygı duruşu aynı zamanda. Gönderme yapılan film: All That Heaven Allows (Douglas Sirk, 1955)
İzleyeceğimiz film:
Cennetten de Uzak (Far From Heaven, Tod Haynes, 2002)
https://www.youtube.com/watch?v=5DA3Fu5z_mc
Bu ders için okunacak kaynaklar (kaynakların tam künyesi ilk dersin içinde bulunmaktadır):
Hasan Akbulut, “Film Çalışmalarında Türe Yeni Bir Bakış” (s. 365-378)
Christine Gledhill, “Tür Kavramını Yeniden Düşünmek” (s. 379-423).
Robert Kolker, s. 292-307 ve 352-370.
Susan Hayward, s. 279-295.