• Sonuç bulunamadı

ŞAHİN, Hasan Ali-MÖ II. BİN YILIN İLK ÇEYREĞİNDE ANADOLU’NUN EN ÖNEMLİ TİCARET MERKEZİ OLAN KANİŠ KĀRUMU LEVANTİNİZMİN İLK ÖRNEĞİ MİDİR?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ŞAHİN, Hasan Ali-MÖ II. BİN YILIN İLK ÇEYREĞİNDE ANADOLU’NUN EN ÖNEMLİ TİCARET MERKEZİ OLAN KANİŠ KĀRUMU LEVANTİNİZMİN İLK ÖRNEĞİ MİDİR?"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MÖ II. BİN YILIN İLK ÇEYREĞİNDE ANADOLU’NUN EN ÖNEMLİ TİCARET MERKEZİ OLAN KANİŠ KĀRUMU

LEVANTİNİZMİN İLK ÖRNEĞİ MİDİR?

ŞAHİN, Hasan Ali* TÜRKİYE/ТУРЦИЯ ÖZET

“Levantinizm” denilen düşünce akımının, Ege Göçlerinden sonra doğu Akdeniz’de ortaya çıktığı ve bölgedeki liman kentlerine yerleşen çeşitli ırktan insanların ticari amaçlar uğruna her türlü ırkî ve dînî fanatizmden arınarak bir hoşgörü kültürü/birlikte yaşama sanatı oluşturmalarıyla başladığı söylenir. Bunun örnekleri daha sonraki dönemlerde önemli Osmanlı kentleri olan, İstanbul, İzmir, Selanik’te görüldüğü gibi, ilk örneklerinin de yine Anadolu’da MÖ II.

binyılın ilk çeyreğinde ortaya çıktığını görmekteyiz. Asurlu tüccarlar MÖ II.

binyıl başlarında Anadolu’ya gelerek belli başlı şehirlerde birer ticaret kolonisi kurmuşlardır. Bunların merkezi Kaniš kolonisi olup, Asurlularla yerliler aynı şehirde oturmuşlar, birbirlerinin kültüründen etkilenmişler, akrabalık kurmuşlar barış ortamında yaklaşık 250 yıl yaşamışlardır. Böylece Kaniš kolonisi merkez olmak üzere Anadolu’da günümüzden dört binyıl öncesi gerçekleşmiş olan bir Levantinizim örneğini görmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: Levantinizm, Asurlular, yerliler, kadın erkek eşitliği, ABSTRACT

Is the City of Kanis/Karum the First example of Levantinism as the Most Important Trade center of Anatolia During the First Quarter of the Second Millenium B.C. ?

It has been contended that Levantinism as a school of thought emerged in Eastern Mediterranean after Aegean Immigrations when people from different races settled in port cities and created a culture of tolerance/art of living together eliminating all kinds of racial and religious extremism for the sake of their commercial purposes. Just as we can see its examples in important Ottoman cities from later periods such as Istanbul, Izmir and Thessaloniki, we can also see its earlier examples from the first quarter of the second millenum B.C. again in Anatolia. Assyrian merchants came to Anatolia at the beginning of the second millenium B.C. and established trade colonies in certain cities. Kanis being the

* Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. KAYSERİ/

TÜRKİYE, e-posta: hasahin@erciyes.edu.tr

(2)

center of all the colonies in Anatolia, Assyrians and natives lived in the same city, had cultural interactions, established kinship and lived in peace for 250 years.

Kanis being the center of it, we can see a good example of levantinism from Anatolia extending back to 2000 B.C.

Key Words: Levantinism, Assyrians, natives, male-female equality.

---

“Levantinizmˮ denilen düşünce akımının Ege göçlerinden sonra doğu Akdeniz’de ortaya çıktığı ve bölgedeki liman kentlerine yerleşen çeşitli ırktan insanların ticari amaçlar uğruna her türlü ırkî ve dînî fanatizmden arınarak bir hoşgörü kültürü/birlikte yaşama sanatı oluşturmalarıyla başladığı söylenir. Bunun örnekleri daha sonraki dönemlerde önemli Osmanlı kentleri olan, İstanbul, İzmir, Selanik’te görüldüğü gibi, ilk örneklerinin de yine Anadolu’da MÖ II. binyılın ilk çeyreğinde ortaya çıktığını anlıyoruz. Akadlı tüccarların Anadolu’da hangi şehirlere yerleşip nasıl bir hayat sürdüklerini bilemiyoruz, Ancak onların devamı niteliğinde olan Asurlu tüccarların Anadolu’da kurdukları kolonilerin 250 yıl sürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Asurlu tüccarlar genç yaşta Anadolu’ya geliyorlar, bazıları Anadolu’da yerli bayanlarla evlendikleri gibi bazıları ölene dek kalıyor veya ihtiyarlayınca Anadolu’dan ayrılıyorlardı.

Asurlu tüccarların kurdukları kolonilerin merkezi Kaniš kārumu olup, 59 yıldır burada kazılar yapılmaktadır. Şu ana kadar binlerce belge ele geçmiştir.

Bu belgeler ve kazılan evler sayesinde Kaniš kentinde Anadolu’nun yerlilerinden farklı gruptan insanlarla Asurlu dediğimiz tüccarların aynı şehirde yaklaşık 250 yıl boyunca birlikte yaşadıkları anlaşılmıştır. Buna örnek pek çok Anadolu kentinin varlığını belgelerden öğreniyoruz. Bunlardan bir kaçı ancak yapılan kazılarda ortaya çıkarılabilmiştir. Örneğin Hattuš ve Alişar’da birer ticaret kolonisinin varlığı anlaşılmıştır. Belgelerde adı geçen pek çok kent henüz bulunamamış olmasına rağmen, bu kentlerde kimlerin yaşadıklarını da bilmekteyiz. Böylece Kaniš kārum şehri merkez olmak üzere Anadolu’da günümüzden dört binyıl öncesi gerçekleşmiş olan bir Levantinizim örneğini görmekteyiz. Bu konuda belgelere ve kazı raporlarına dayalı olarak bilgi vermek istiyoruz.

Anadolu-Asur arasındaki ticaretin doğmasına sebep, ülkemizde ve komşu ülkelerde kalay madeninin bulunmamış olmasıdır. Anadolu’da en çok bulunan ve ilk kullanılan maden bakır olup, Kalkolitik Çağ’dan itibaren bu madenden istifade edilmiştir. MÖ üçüncü binyıl boyunca bakır madenine % 10 oranında kalay ilave edilerek bol miktarda tunçtan silahlar ve ev eşyaları yapılmış olduğundan bu devre Eski Bronz Çağı adı verilmiştir. Eski Bronz Çağı’nda Anadolu’da madencilerin kalayı nereden temin ettikleri konusunda net bir bilgi yoktur. Ancak MÖ II. binyılın başlarından itibaren kalay madeninin Asurlu tüccarlar tarafından Anadolu’ya getirildiğini Kültepe metinlerinden öğrenmekteyiz. Söz konusu

(3)

devirde Anadolu’da Şehir devletleri hüküm sürmektedir ve aralarında kıyasıya bir mücadele yaşanmaktadır. Tunç silahlar bakıra göre daha sağlam olduğundan bütün krallar bu silaha sahip olmak istemektedirler. Bu yüzden Asurlu tüccarlara kalay madeni getirmeleri karşılığında şehirlerin etrafında bir mahallede oturma ve ticaret yapma imkânı bahşetmişlerdir.

İki ülke arasındaki bu uluslararası ticaretin yalnızca Anadolu saraylarının ihtiyacından doğduğunu belirtmek doğru olmayabilir. MÖ II. binyıl başlarında, bugünkü Irak’ın kuzeyinde dicle nehri kenarında doğu-batı, güney-kuzey ticaret yolları üzerinde önemli bir konuma sahip olan Asur Şehrinde oturan tüccarlar sermayelerini birleştirmek suretiyle büyük şirketler kurmuşlar ve İran üzerinden gelen kalay madenini, Babil’den gelen kumaşları, Anadolu ve doğu Akdeniz limanlarına ulaştırmışlardır. Ayrıca, Asur Ticaret Kolonileri Çağı denilen MÖ II. binyılın ilk çeyreğinde Anadolu’da yabancı kervanların rahatça dolaşmalarını sağlayan bir barış ortamı da bulunuyordu. Bu maksatla sarayların ihtiyacı olan kalay ve kumaşlarla birlikte çeşitli türden mamul ve hammadde ticareti yapmak üzere Anadolu’da yaklaşık 40 adet Asur kolonisi kurulmuştur. Bu kolonilerin merkezi Kaniš kolonisidir. Asurlu tüccarlar Kaniš şehri’nin eteğinde bir mahalleye yerleşerek orada ticaretlerini sürdürmüşlerdir.

2000 yılında yapılan Kültepe Kaniš kārum kazılarında bulunan çivi yazılı tabletler arasında Asurlu tüccarların Kaniš ve Hahhum krallarıyla yaptığı antlaşmayı içeren iki belge yerli-Asurlu münasebetleri açısından çok önemlidir (Günbattı, 2005: 760-761). Kaniš ile Asur arasında yapılan antlaşmada Asurlu tüccarların haklarının korunduğunu görmekteyiz. Antlaşmada Asurlu tüccarların mallarını istemediği fiyattan satışa zorlanamayacağı, öldürülen bir Asurlu için kan parası ödeneceği, katilin ise kendileri tarafından öldürüleceği, onların mallarının sigortalanacağı ve angarya gibi hizmetlerden muaf olacakları vurgulanmaktadır (Günbattı, 2005: 765). Ayrıca, Asurlu tüccarların kurmuş oldukları kārum dairesi de antlaşmadaki şartlara göre onların haklarını koruyordu. Tüccarların kendi aralarındaki davalarını çözüme kavuşturduğu gibi yerlilerle olan ilişkilerinde de devreye girdiği görülür. Hapse atılan tüccarların salıverilmesi için saraya çıkarak onların hakkını savundukları anlaşılmaktadır.

Kaniš şehrinde oturan yerlilerin kimler olduklarını belgelerde geçen isimlerden öğrenmekteyiz. Anadolu’nun ilk sakinleri olan Hattilerin Kızılırmak kavisi içinde oturdukları genelde kabul görür. Kültepe metinlerinde geçen şahıs adlarında Hattice isimler geçmektedir. Bu isimler Hititler tarafından alınmış olacağı gibi onlara aitte olabilir. Ayrıca, Hattilerin yoğun olarak bulundukları, Durhumit, Tišmurna, Tuhpiya, Hattuš, Tawiniya gibi şehirlerde Asurlu tüccarların yerleşmiş olduklarını ve sıkı ticari ilişkilerini biliyoruz. Kültepe metinlerinde Hatti tanrıları adına yapılan teofor isimler geçmektedir. Bunlar demirci tanrı Hašamili, Atlı tanrı Pirwa, İnara, Hapantalli, olup, Hattiler ve Hititler bunlar adına isimler vermişlerdir.

(4)

Koloni Çağı’nda Anadolu’da yerleşmiş bulunan bir diğer grup Hurrilerdir.

Bunların Anadolu’ya MÖ IV. binyılda Kafkaslardan geldikleri ya da Anadolu’nun yerlisi oldukları iddia edilir. Hurrilerin Kültepe’de yerleşmiş oldukları anlaşılıyor.

Şahıs, tanrı ve yer adları bunu gösterir. Özellikle bayram günlerinden bahsedilen tanrıların Hurri tanrısı olduğunu biliyoruz. Bunlardan Kaniš’in baş tanrısı Anna bir Hurri tanrısı olup, adına bir bayram düzenlendiği, yerlilerin onun adına yemin ettikleri görülür. Tüm ikinci binyılda olduğu gibi bu dönemde de Hurri kültürünün etkili olduğunu, Hititlerin Hurri kültürünün etkisinde kaldıklarını görmekteyiz.

Anadolu’da özellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde MÖ III. binden itibaren varlıklarını gördüğümüz Luwiler Kaniš’te yerleşmeseler de, Aksaray, Konya, taraflarında olduğu anlaşılan Ulama, Purušhattum, Šalatiwar gibi şehirlerde Asurlu tüccarla birlikte yaşamışlardır.

Anadolu’ya MÖ III. binyıl sonlarında geldikleri bilinen Hititlerin Kaniš’te yerleştikleri ve ilk kez burada büyük bir siyasi güç kurdukları anlaşılmaktadır.

Kültepe metinlerinde geçen pek çok Hititçe kelimelerin varlığı Hititlerin burada yaşadıklarının kanıtıdır. (Alp, 1997; 7): Šupilulia, hulukannum, kupursinnum, kuršannum, gibi kelimeler). Hititler kendilerini Anitta’ya bağlamışlardır ki, oda Kaniš’te hüküm sürmüştür. Hititlerin Kuššara’dan sonraki en büyük merkezleri Kaniš’tir. Esasen Hititler kendilerine Nešalı yani Kanišli dillerine de Nešaca/

Kanišce demektedirler. Kültepe metinlerinde pek çok Hititçe isim geçmektedir.

Kaniš şehrinde Hattiler, Hurriler, Hititlerle birlikte Asurlu tüccarların da yerleştikleri ve yaklaşık 250 yıl birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Asurlu tüccarlar Kaniš şehrinin eteğinde kārum adı verilen bir mahallede yerleşmişlerdir.

Bunlarla sıkı ilişkileri olan yerli tüccarların da yakın mahallede oturdukları, yerlilerin çoğunun aşağı şehrin büyük mahallelerinde yerleştikleri, ticaretle uğraşanların çoğunluğu Asurlu olmasına rağmen az sayıda yerli tüccarın olduğu kazının hafiri Prof. dr. Tahsin Özgüç tarafından dile getirilmiştir (Özgüç, 2005: 51).

Asurlu tüccarların yerli beylerle anlaşarak yerleştikleri mahallede kendi kurumlarını oluşturdukları, kendi ticari geleneklerini, takvimlerini, ölçü ve tartı usullerini, kredi borç/faiz sistemlerini oluşturdukları anlaşılıyor. Asur’dan getirdikleri kalay ve kumaşlar dışında Anadolu içinde de kumaş ve bakır ticaretiyle uğraşmışlar ve diğer bazı madenleri alıp satmışlardır (demir madeni gibi). Yerli beyler yasakladıkları bazı madenler dışında onların ticaretine engel olmamıştır.

Bilhassa fiyatlar konusunda ve faiz uygulamasında yabancı tüccarların tam bir hürriyet içinde hareket ettikleri gözlenmiştir.

Asurlu tüccarların kendi kurdukları kārum dairesi onların adına çalışmaktadır.

Tüccarlar buraya bağlı olup vergi ödüyorlardı. Kārum dairesi onların yerli beylerle olan ilişkilerini düzenlemekteydi. Hapse atılmış olan tüccarların serbest kalması için kārumdan bir heyetin kralın huzuruna çıkması buna en güzel örnektir

(5)

(Günbattı, 2000: 76). Anlaşıldığına göre, Tawiniya kralı Aššur-taklāku isimli tüccarı hapse atmıştır. Bunun nedeni olarak da bu tüccarın başka bir kral adına casusluk yapması gösterilmektedir. Kārum yetkilileri Aššur-taklāku’nun suçsuz olduğunu ispat için yemin ederek serbest kalmasını istemektedirler. Kral ve kraliçe ise söz konusu ajanın kendilerine teslim edilmesi hâlinde ancak bu tüccarı serbest bırakacaklarını belirtmektedirler.

Kārum dairesi ticaret mahkemesi gibi faaliyet göstermektedir. Asurlu tüccarlar arasında meydana gelen davaları kārum dairesi sonuçlandırmaktadır. Bazen de tüccarlar arasındaki davalar hakem tutmak suretiyle sonlanıyor ve kārum dairesinde onaylanıyordu. Bu yönüyle kārum dairesi bir tür noterlik yapmaktaydı. Tüccarlar arasında alış-verişler de bu daire tarafından tasdiklenirdi. Asurlu tüccarların kendi tanrıları Aššur adına kurdukları tapınaklarında ibadetlerini yerine getirdikleri gibi, burası bir mahkeme yeri olarak da kullanılırdı.

Kolonilerde genellikle anavatandaki yönetim şeklinin uygulandığı görülür.

Anadolu’daki Asur kolonilerinde de Asur’daki meclisin benzeri bulunuyordu.

Kaniš, Purušhattum, Wahšušana, Durhumit gibi kārumlarda büyük ve küçük meclislerden bahsedilir. Anlaşıldığına göre çok sayıda tüccarın yerleştiği yerlerde büyük tüccarların oluşturduğu bir meclis bulunduğu gibi bir de sıradan tüccarların meclisi vardı (Albayrak, 2003: 350) Bu meclisler bir tür otorite olup, pek çok konuda karar vermektedirler.

Anadolu’daki Asurlu tüccarların en yetkili otoritesi şüphesiz Kaniš kārumu’nun yöneticileriydi. Bunlar Anadolu’daki şehir beyleriyle anlaşarak, onlara sadakat arz edip söz konusu şehirde ticaret yapma imtiyazı alırlardı. Şehir beyleri de yalnızca Kaniš kārumunun temsilcilerini taraf olarak kabul ederdi. Buna güzel bir örnek belgede şöyle denilmektedir (Balkan, 1955: 36-37): “Kaniš kārumu’na Tawiniya kārumu şöyle der: Kārum Durhumit’in elçileri Tawiniya kralına yemin için hediyeyi götürdü. Fakat o, elçilere şöyle (der): Kaniš kārumu’ndan gelen babalarımın elçileri nerede? Onlar buraya gelsinler, onlardan da yemin alacağım”.

Asur Şehir Meclisi’nin Anadolu’daki en yüksek otorite olan Kaniš kārumuna yazdığını görüyoruz. Kaniš kārumu ise diğer kārumlara Asur Şehir Meclisi’nin kararlarını bildirirdi. Böylece Anadolu’daki koloniler arasında bir hiyerarşi söz konusu olup, Kaniš’ten sonra da Durhumit, Purušhattum gibi büyük kolonilerin bölgelerinde birer otorite oldukları anlaşılır.

Asur Şehir Meclisi ve kral Asur halkının hammadde ihtiyacını karşılamakla yükümlü olduklarından bilhassa Anadolu’dan şehrin ve sarayın ihtiyacı olan altın ve demir gibi değerli madenleri sağlamak üzere önemli tedbirler alıyorlardı. Asur kralı bir mektubunda Kaniš kārumuna şöyle demektedir (Sever ,1990: 261): “Kaniš kārumuna kral (waklum) şöyle (der): Altın ile ilgili size gönderdiğim ālum’un

(6)

hükmü yazılı o tableti, ben geciktirdim. Altın hakkında bir plan yapmadık. Altın meselesi önceliklidir ve biri diğerine satabilir. (Fakat) stelin sözü gereğince, bir Asur vatandaşı, ne Akadlı’dan, ne Amurrulu’dan ve ne de Subarlı’dan bir kimseye satabilir. Satan yaşamayacaktır”.

Kaniš kārumunun Asur Şehrinden gelen direktifler doğrultusunda hareket ettiği ve tüccarların elinde bulunan amutum madeninin 1/10’una el koyduğu anlaşılmaktadır. Kaniš kārumu bu kararını bütün kārum ve wabartumlara yazarak bildirmekte ve elçisi Kuliaya amutum madeninin 1/10 ile 1 mana için 3 šeqel tutan šadduatum vergisinin de teslim edilmesini istemektedir (Çeçen, 1997: 223- 232). demir olacağı söylenen amutum madenine Asur devleti yanında Anadolu saraylarının da ihtiyaç duyduğu anlaşılır.

Koloniler Çağı’nda Anadolu medeni hayat açısından komşu ülkelere göre hayli ileri bir durumdaydı. Anadolu’da kadın-erkek eşitliği söz konusu olup, bunu hem yönetimde hem de toplum hayatında görüyoruz. Anadolu’da bu çağda varlığını sürdüren şehir devletlerinin başında rubaum denilen kralların yanında rubatum denilen kraliçelerin yalnız başlarına hüküm sürmeleri kadın erkek eşitliğinin bir göstergesidir. Kraliçe anlamına gelen rubatum terimi Asurca olmasına rağmen Anadolu’ya özgü bir kavramdır. Asur’da kralların eşlerinin böyle bir hukuki tarafı yoktur.

Bu devirde, Kaniš şehri yanında, Luhuzatia, Ankuwa, Timelkiya, Wahšušana ve Tawiniya şehirlerinin de kraliçelerinden bahsedilir. Bu kraliçelerin krallar gibi hüküm sürdüklerini görmekteyiz. Yazılı belgeler Asurlu tüccarlara ait olduğundan onların kendi ilgi alanlarından oluşuyordu. Bu yüzden kraliçelerden bahsederken, tüccarların mallarına el koyması, onları hapse atması, veya kraliçelerin onlara kumaş sipariş etmeleri söz konusudur. Kaniš Krallığına ait belgelerin bulunup yayınlanması kraliçelerin konumunu daha da açıklığa kavuşturacaktır. Ayrıca, Kaniš krallığının yıkılmasının hemen akabinde kurulan Eski Hitit devletinde kraliçelerin saraydaki yetkileri ve kralla eşit durumları, bu kurumun en azından MÖ III. bine kadar geriye gittiğini gösterir.

Kaniš’te yerleşen Asurlu tüccarların evleri ortaya çıkarılmış ve arşivleri de bulunmuştur. Bu tüccarlar arasında Anadolu’da üç dört nesil ticaretle uğraşan aileler söz konusudur. İmdilum ailesi, Pušuken ailesi, Aššur-idī ailesi gibi. Uzua, Adad-sululi, Usur-ša-İštar gibi tüccarların arşivleri ortaya çıkarılmış ve onların tüm ticari ve sosyal ilişkileri bilinmektedir. Asur’daki aile şirketinin bir şubesini Kaniš’te açarak buraya yerleşen Aššur-nādā yerli Šišahšušar isimli bayanla evlidir. İmdilum’un kız kardeşi Anadolu’ya gelerek önce Asurlu Al-ţāb ve onun ölümünden sonra yerli bir şahısla evlendiği anlaşılır (Veenhof, 1982, n. 2-3).

Toplum hayatına gelince yine kadın-erkek eşitliği söz konusudur. Komşu ülkelerde evlenme kadının satın alınmasına dayandığı halde Anadolu’da evliliğin

(7)

iki tarafın isteğine bağlı olduğu görülür. Evlenme ve boşanma belgelerinde her iki tarafa aynı haklar ve cezalar öngörülmektedir (Özgüç, 2005: 41).

Bu çağda komşu ülkelerden farklı ve daha medeni bir uygulama olarak Anadolu’da tek eşlılik görülmektedir. Bu gelenek Anadolu’da evlenen Asurlu tüccarları da kapsıyordu. Anadolu’da evlenen Asurlu bir tüccarın ikinci bir eş alamayacağı kayıt altına alınıyordu. Buna örnek belgelerimizden birinde şöyle deniliyor: Asurlu İdi-Adad yerli bayan Anana ile evlenmiştir. Anadolu’da ikinci bir eş alamayacaktır. Eğer eşini terk ederse 5 mana (2,5 kg) gümüş ödeyecektir (Bilgiç,1990: 424).

Bir başka belgeden anlaşıldığına göre, iki Asurlu Šu-Suen ve Etari evlenmiştir.

Kaniš’te ve Nihria’da ikinci bir eş alamaz. Erkek eşini terk ederse 2 mana gümüş ödeyecek, kadın kocasını terk ederse aynı şekilde 2 mana gümüş ödeyecek (Bilgiç, 1990: 425). Burada görüleceği üzere iki Asurlu arasındaki evlenmede de bir eşitlik söz konusudur. Bu durum Asurluların yerli halkın geleneklerinden etkilendiklerini gösterir. Bir başka belgede şunları okuyoruz (CCT V 16 a): “Ţāb- Aššur’un oğlu Abāya, Adad-šamši’yi aldı. Eğer (Abāya) onu boşarsa 1/3 mina gümüşü Adad-Šamši’ye tartacak (ödeyecek). İkinci bir eş alamayacak. Eğer Adad-šamši Abāya’yı boşarsa 1/3 mana gümüşü o tartacak.

Asurlu erkeklerin yerli bayanların evlenmelerine dair bir belgede şunları okuyoruz (ICK I, 3): “Lāqipum Enišru’nun kızı Hatala’yı aldı (onunla evlendi).

Lāqipum memlekette (yani Anadolu’da) ikinci bir bayan amtum (kadın köle) ile evlenemez. Şehirde (Asur)’da qadištum ile evlenebilir. Eğer evlendiği kadın iki sene içerisinde ona çocuk vermezse (doğurmazsa) o kadın (başka kadını) satın alacak ve sonradan o kadın ona çocuğu verdiği zaman o kadın (ilk eşi) ikinci kadını satabilir. Eğer Lāqipum (o kızı) boşarsa 5 mina gümüş tartacaktır. Eğer Hatala onu boşarsa, O (Hatala) 5 mina gümüşü (Lāqipum’a) ödeyecek. Şahitlerin isimleri.”

İki Asurlunun evlenmelerini konu alan belgeden şunları okuyoruz (PRAG I 490): “Puzur-İštar Aššur-nada’nın kızı İštar-lamassi’yi eş olarak aldı (evlendi).

Onun yolu Purušhattuma veya Hattum’a (düşerse) onu da beraberinde götürecek ve (tekrar) onunla Kaniš’e dönecek. Eğer o (Puzur-İštar) onu (İštar-lamassi’yi) boşarsa 5 mana gümüşü (İštar-lamassi’ye) ödeyecek. Eğer İštar-lamassi onu (Puzur-İštar’ı) boşarsa 5 mina gümüşü ona (Puzur-İštar’a) ödeyecek. O Asur şehrinde kendi eşinden başka biriyle evlenemeyecek. Eğer İštar-lamassi’nin üç yıl içinde çocuğu olmazsa, o (Puzur-İštar) bir kadın köle satın alacak ve evlenecek.

Aššur-nemēdi, Anına ve annesi onu (İštar-lamassi’yi) verdiler”.

Ailenin çocuğu olmaması durumunda erkeğin ikinci bir eş olarak bir cariye ile evlenmesi geleneği Sami hukukundan gelmektedir. Şayet daha sonra ilk eşin çocuğu olursa, ikinci eş çocuğunu alarak evd.en uzaklaşmak zorundadır.

(8)

Yerlilerin evlenme belgelerinde tam bir kadın erkek eşitliği görülür. Buna güzel bir örnek vermek istiyoruz (AKT I, 21): “Zabarašna Kulzia ile evlendi. Ev her ikisinin olup fakirleşirler veya zenginleşirlerse her ikisine aittir. Eğer Zabarašna Kulzia’yı boşarsa, evi her ikisi bölüşecekler. Öldükleri zaman evi Hištahšušar ve Peruwa alacaklar.”

Anadolu’da evlenen Asurlu tüccarların eşlerini boşamaları durumunda bir tür tazminat ya da nafaka ödemiş oldukları anlaşılır. Evlenme belgelerinde bu durum kayıt altına alınarak boşanma durumunda ödeyeceği miktar belirtildiği gibi boşanma belgelerinde yine kadına ödenecek para yazılıyordu. Amur-İštar isimli Asurlu karısı İštar-bašti’yi boşamıştır. İštar-bašti’ye 50 mana (24 kg) bakır ödenmiştir. Bunun dışında bir talepte bulunmayacaktır deniliyor (Özgüç, 2005:

283).

Asurlu tüccarın boşadığı eşine nafaka ödemesi konusunda Wahšušana kārumunun verdiği kararı içeren bir belgeden yine Anadolu’da kadınların haklarının korunduğunu görmekteyiz. Asurlu tüccar, Pilah-Ištar yerli bayan Tatana ile boşanmışlar ve Pilah-Ištar’ın bu bayana, yıllık giyecek, yakacak odun, yağ masrafı ile aylık 8 mana bakır vereceği karara bağlanmıştır (Bayram-Çeçen, 1995: 12). Burada Asurlu tüccarların kendi mahkemelerinin bu kararı vermiş olması son derece önemlidir.

Boşanma belgeleri kārum dairesi tarafından onaylanarak resmiyet kazanıyordu.

Buna örnek bir belgede şöyle deniliyor (TMH 1, 21d): “Kaniš kārumu hükmünü verdi: Ennum-Aššur’un oğlu Aššur-amāru, Ašur-bēli’nin kızı Zibezibe’yi boşadı ve onun boşanma parası olarak 1 mina gümüşü Aššur-amāru karısı Zibezibe’ye verdi. Onun 3 çocuğu Aššur-amāru’ya dönecek. Zibezibe, Aššur-amāru ya da 3 çocuğu için itirazda bulunmayacak. Sin ayı, Awilia’nın limumluğunda”.

Asurlular ile yerliler arasındaki boşanma davalarının konu alındığı metinlerden anlaşıldığına göre, boşanmada tam bir eşitlik söz konusudur. Her iki tarafta eşit haklara sahip olup, boşandıktan sonra istedikleriyle evlenebilecekleri kayıtlıdır.

Asurlu tüccardan boşanan yerli bayanla ilgili belgede şu ifadeler yer alır (Kt.

n/k 1414): “Šakriušwa Aššur-taklāku’nun karısıdır. Karı-koca boşanmışlardır.

Taraflardan herhangi birisi herhangi bir şey için hukukî itirazda bulunmayacaktır.

Ayrıca, kadının fiyatı için itirazda bulunmayacaklar. Šakriušwa ister Anadolulu isterse (Asurlu) tüccara kendi gönlünün isteği ile gidecek ve Aššur-taklāku gönlünün istediği zevceyi alacaktır. Kimse kimseye herhangi bir şey için hukukî itirazda bulunmayacaktır.”

Asurlu tüccarın boşadığı yerli bayanla ilgili belgeden şunları okuyoruz (ICK I, 32): “Pilah-İštar karısı Walawala’yı boşadı. Onun boşanma parası olarak x šeqel gümüş ödenmiştir. Pilah-İštar ve Walawala’nın bu meselesinde onun annesi Šat- İštar, Nunu ve onun erkek kardeşi Amur-Aššur onun yanında bulundular. Aššur

(9)

için, Anna için, kral için yemin ettiler ve Pilah-İštar ve onun oğullarına…. ., ayrıca onun hakkında herhangi bir şey için ona hukukî itirazda bulunmayacaklar. Eğer itirazda bulunurlarsa 10 mina gümüşü ödeyecekler. Pilah-İštar kızı Lamassi’yi Asur’a gittiği zaman onu gönderecek. Büyütme parası (ve) onun (Lamassi’nin) yiyecek (parası) karşılanmıştır. Hiç bir şey hukukî olarak talep edilmeyecektir”.

Belgeden anlaşıldığına göre, kadına boşanma parası ödenmekte, çocuklar kadının yanında kalırsa onların masrafları babaları tarafından karşılanmaktadır.

Her iki taraf kendi tanrıları huzurunda yemin etmektedir.

Anadolu’da ticaretle uğraşan Asurluların kendi mahkemelerince onaylanan davalarından birinde Zuba isimli şahsın Ahuwaqar’ı dava ettiği görülür.

Ahuwaqar, kız kardeşinin büyüdüğünü ve Zuba’nın Kaniš’e gelerek kız kardeşiyle evlenmesini istiyor. Zuba ise kız kardeşini istediğin kişiyle evlendir diyerek cevap veriyor. Böylece muhtemelen daha önce yapılan nişan bozuluyor (Balkan, 1983:

4-5). Anadolu’da oturan Asurluların yerlilerle evlendikleri pek çok belgeden anlaşılır. Her halde Zuba isimli Asurlu da yerli bir bayanla evlenmeyi düşünmüş olmalıdır ki, nişanlısından vazgeçmiştir.

Asurlu tüccarların Anadolu’da ticaretle uğraşmaları her şeyden önce şehir beylerinin ihtiyacı olan maden ve diğer mamul eşyayı onlara sağlıyordu. Bu bağlamda bazı kral ve kraliçelerin onlardan çeşitli türden kumaşlar yanında demir madeni sipariş ederek sarayların ihtiyaçlarını karşıladıkları görülür. Kızılırmak kavisi içinde bakır madeniyle ünlü bir şehir olan Tuhpiya’nın kralı, İtur-ilī isimli tüccardan kaliteli kumaşlar alarak karşılığında bakır ödemektedir.

Krallarla tüccarlar arasındaki alış-verişe bir diğer örnek, Tawiniya kralı olup, Ah-šallim isimli tüccardan kumaşlar almaktadır. Ayrıca ne şekilde kaybolduğundan bahsedilmeden tüccarın kaybolan gümüşünü (parasının) kārum dairesinden gelen talimata göre kurtaracağından bahsediyor (Günbattı, 1999: 79-80). Tüccarların can ve mal güvenliğinin sağlandığı, mallarının sigorta edildiği ve hırsızlık, yangın vb. durumda zararlarının tazmin edildiği anlaşılıyor. Bir belgede kralın tüccarın malının çalındığına inanmak istememesi tüccarların mallarının sigorta edildiğini gösterir. Hahhum krallığıyla Asur arasındaki antlaşma belgesinde, bölgenizde Asurlu tüccara ait bir gemi batarsa kaybolacak malı ödeyeceksiniz (Günbattı, 2005: 773) denilmek suretiyle ticari eşyanın sigortalandığı görülür.

Anadolu’da ölen Asurlu tüccarların kan parasının ödeneceği antlaşma metinlerinde kayıtlıdır. Anadolu’da ölen bir kişinin yakını Asur Şehir Meclisine baş vurmuştur. Şehir Meclisi Kralın başkanlığında toplanarak karar almış ve ölen kişinin oğlunun avukatı Kaniš’e gönderilecek ve ölen Enam-Aššur’un kan parası oğluna ödenecektir. Bir diğer belgeden anlaşıldığına göre para babası adına oğluna teslim edilmiştir (Çeçen, 1998: 292-293).

(10)

Yine kan parasıyla ilgili olarak, bir borç senedinde (Çeçen, 1998: 295) muhtemelen yerli bir şahıs olan Zaniwata’nın kan parasının Asurlu bir kimse adına yine bir Asurlunun ödediği belirtilmektedir. Belgede şu ifadeler geçmektedir:

Ennum-Aššur’un adına Zaniwata’nın kanının masrafı (olan) parayı o (Amur- Aššur) ödedi.

Asurlularla yerli halkın uzun süre birlikte yaşamış olmaktan doğan kültürel etkileşimleri söz konusu olmuştur. Kaniš’te oturan gruplardan özellikle Hititlerin karşılaştıkları kültürlerden etkilendikleri görülür. Hititler yerli Hatti ve Hurri inançlarını benimsedikleri gibi, Asurluların tanrılarını da kabul etmişlerdir. İštar, Adad, Sin, Šamaš, Nisaba gibi Mezopotamya kökenli tanrıların rahipleri olarak geçen Hititli şahıslara belgelerimizde rastlıyoruz. Asur’un baş tanrısı Aššur’un rahipleri arasında iki adet yerli Manuba ve Kanunu görülür. Adad’ın rahipleri olarak geçen Šuhurpia, Wališra, Peruwa, Pithana ve Kammalia Hititlidir. Nisaba’nın rahipleri arasında yer alan Wašatapra ve Kammalia yine Hititçe isimler taşırlar (donbaz, 1996: 234-235). Sumer tahıl tanrısı olan Nisaba adına Anadolu’da bir bayram kutlandığı da görülür.

Asurlu tüccarlar Anadolu’ya başta yazı olmak üzere Mezopotamya medeniyetinin unsurlarını getirmişlerdir. Silindir mühürler Mezopotamya’nın icadı olup, Koloni Çağı’nda Anadolu’da Asur, Babil ve Suriye üslubunda mühürler kazınmış ve yerli silindir mühürler de ortaya çıkmıştır. Tarihte ilk defa yerli-Asurlu ilişkilerinden doğan uluslararası hukuk söz konusu olmuştur. Anadolu’da oturan Asurlularla yerlilerin iletişimini sağlayan yerli dilde targumannum teriminin tercümanın orijini olduğu anlaşılıyor.

Kaniš şehri’nde yerleşen ve burada evlenen şahısların Asur’a geri dönmedikleri, Koloniler Çağı’nın son dönemine ait belgelerde geçen isimlerden anlaşılır. Kaniš krallığı aklaşık olarak MÖ 1700’lerde son bulmuştur. Bu tarihten sonra belgeler susmakta ve burada neler yaşandığını bilemiyoruz.

MÖ 1690’larda Hitit krallığı kurulmuştur. Hititler Kaniš şehrinde yaşarken Mezopotamya kültürünü benimsemişlerdir. Kültepe metinlerinde geçen yer ve şahıs adlarının Hititçe metinlerde aynı şekilde varlığı bir devamlılığı gösterir.

Hititler burada ilk defa başka kavimlerin tanrılarını kabul etmişler ve bundan sonra tüm II. binyıl boyunca bunu sürdüreceklerdir. Hititler Sumer, Akad, Babil tanrılarını kendi panteonlarına kabul edecekler, efsanelerini, mitoslarını kendi dillerine çevireceklerdir.

Kaniš şehrinde Asurlularla daha sıkı münasebeti olanlar Hurrilerdir. Hurriler her ne kadar büyük bir devlet kuramamış olsa da Önasya’nın büyük bir bölümüne dağılmış halde yaşamışlardır. Asurluların Anadolu’da evlendikleri yerli bayanların genelde Hurri asıllı olması, borç senetlerinde vade tespitinde geçen tanrı adlarının Hurrilere ait olması, onların Hurri bayramlarının ne zaman kutlandığını

(11)

bildiklerini gösterir. Hititlerden önce Anadolu’da beylikler hâlinde yaşayan Hurrilerin Asurlu tüccarlara daha sıcak baktıkları, onlarla anlaştıkları ve uzun süre birlikte yaşadıkları görülüyor. Anadolu-Asur ticaretinin devam etmesinde ve yabancı tüccarların Anadolu’da kalmalarında onların payı büyüktür. Böylece günümüzden dört binyıl önce Anadolu’da Hititler, Hurriler Asurlular aynı şehirde huzur ve barış içinde yaşayıp bunu sonrakilere miras bırakmışlardır, diyebiliriz.

KAYNAKÇA

Aktı, E. Bilgiç-H. Sever-C. Günbattı-S. Bayram, Ankara Kültepe Tabletleri I, Ankara1990.

Albayrak, İ., (2003) “Kültepe Belgelerine Göre Kārum dairesi’nin İdari ve Politik Statüsü”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2002 Yıllığı, 342-356.

Alp, S., (1997), “Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Kaneš/Neša’da Hititlerin Varlığı ve Yoğunluğu (Bilimsel Bir Oluşumun Öyküsü)”, Archivum Anatolicum (3), 1-17.

Balkan, K., (1955), Kaniš Kārumu’nun Kronoloji Problemleri Hakkında Bazı Müşahedeler, Ankara 1955.

---, (1983), “Betrothal of Girls during Childhood in Ancient Assyria and Anatolia”, Kaniššūwar: A Tribute to H. G. Guterbock, 1-8.

Bayram, S.-Çeçen, S., (1995), “6 Neue Urkunden Uber Heirat und Scheidung aus Kaniš”, Archivum Anatolicum, (1), 1-12.

---, (1997), “Yeni Belgelerin Işığında Eski Anadolu’da Kölelik Müessesesi”, Belleten, (229), 579-630.

Bilgiç, E., (1990), “Kültepe Tabletleri Üzerinde Çalışmalar ve İki Evlilik Vesikası”, X. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 423-427.

CCT Cuneiform Texts from Cappadocian Tablets in the British Museum.

Çeçen, S., (1997), “Kaniš Kārumu’nun diğer Kārum ve Wabartumlara KÙ.

AN (amutum) ile İlgili Önemli Talimatları, Belleten, (231), 219-232.

---, (1998), “Yeni Delillere Göre Kültepe’de Kan Parası” 34. Uluslararası Assiriyoloji Kongresi Bildirileri, 291-296.

donbaz, V., (1996), “Old Assyrian Influence on the Hittite Onomasticon and Toponyms”, Anadolu Araştırmaları, (15), 229-241.

Günbattı, C., (1999), “Asur Ticaret Kolonileri devri’nde Anadolu Kralları ile Asurlu Tüccarlar Arasındaki İlişkilere Işık Tutan İki Yeni Belge”, XII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 75-83.

(12)

---, (2000), “Eski Anadolu’da Su Ordali” Archivum Anatolicum (4), 73-88.

Günbattı, C., (2005), “Kültepe’de Bulunmuş İki Antlaşma Metni”, Belleten, (256), 759-784.

ICK I, B. Hrozny, Inscriptions Cuneiförmes du Kültepe I, Praha 1952.

Sever, H., (1990) “Kima awat naruaim Tabiri ve değerlendirilmesi”, AÜDTCF Dergisi, (1-2), 251-265.

TC I, G. Conteneau, Tablettes Cappadociennes, Musee de Louvre, Paris 1920.

Veenhof, K. R., (1982), “The Old Assyrian Merchants and their Relations with Native Population of Anatolia”, Mesopotamien und seine Nachborn, Berlin 1982.

Referanslar

Benzer Belgeler

Spectral analysis wase applied to obtain the Alpha, Beta, Theta and Gamma band power of EEG signal under different music stimuli.. The power at each band of each channel was used as

When proceeding to intervention treatment, patients with a flat inferior vena cava (1.6 +/- 1.1 hours) had a significantly shorter time interval between CT scan examination

Hastalarda rinit semptom skoru (hapşırma, burun tıkanıklığı, burun ve gözde kaşıntı, postnazal akıntı, burun akıntısı ve gözlerde sulanma) ve astım

Müzelerde pek çok eski aletin nasıl çalıştığı konusunda hologramlar yoluyla bilgi edinmek çok daha ilginç ve zevkli olabiliyor.. Bir sekstantın nasıl çalıştığını

Claire göllerinde çoğalabilen Japon balığı popülasyonları olduğunu söylüyor ve bunun da göllere boşaltılan akvaryumların doğal olmayan ortamlarında çoğalabilen

Şardan bu yıl aşı yaptırması gereken kişiler aşı yaptırmış olsaydı bu kadar yaygın ve ağır grip vakalarının olmayacağını, çünkü bu yıl gribe neden olan

Elektronun elektrik yükünün karesinin, ›fl›k h›z›yla Planck sabitinin çarp›m›na bölünmesiyle elde edilen ince yap› sabiti, son bir kurama göre ancak ›fl›k

ÇalıĢmamızda RA‘li hasta grubunun %73.3‘ünün kontrol grubunun ise %20‘sinin uyku kalitesinin kötü olduğunun saptanmıĢ ve PUKĠ puanının kontrol grubuna