• Sonuç bulunamadı

ÇÖZÜM 23 NİSAN DA İKTİDAR DARBECİ MUHALEFET HİLECİ SİSTEM ÇÜRÜDÜ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÇÖZÜM 23 NİSAN DA İKTİDAR DARBECİ MUHALEFET HİLECİ SİSTEM ÇÜRÜDÜ"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)www.aydinlik.com.tr. VATAN EMEK NAMUS KURULUŞ: 1921. 23 NİSAN 2018, PAZARTESİ. 1.5 TL. 23 Nisan kutlu olsun. İKTİDAR DARBECİ MUHALEFET HİLECİ SİSTEM ÇÜRÜDÜ. ÇÖZÜM 23 NİSAN’DA VatanPartisiGenelBaşkanıDoğuPerinçek,AKP-MHP’nin darbedayatmasınında,CHP-İyiPartianlaşmasınında Türkiye’yeçıkışyolugöstermediğinisöyledi.Perinçek“Türkiye’nin çözümübuhilehurdasistemindışındançıkacak”dedi Çiftçinin, işçinin derdi konuşulmuyor. Böyle bir siyasi ahlaksızlık hiç yaşanmadı. CHP’li 15 milletvekilinin partilerinden istifa ederek Akşener’in aday olabilmesi için İyi Parti’ye geçmesini ‘siyasi ahlaksızlık’ olarak değerlendiren Perinçek şunları söyledi: “Bütün konuşmalara, partiler arası ilişkilere bakınız. Ne Türkiye’nin vatan bütünlüğü konuşuluyor, ne borç batağında çırpınan Türkiye’ye bir çözüm konuşuluyor, ne laiklik, ne komşularla işbirliği, ne de Çin’le, Hindistan’la Türkiye arasında ekonomi ilişkilerini geliştirmek konuşuluyor. Çiftçinin, işçinin, sanayicinin, tüccarın, memurun derdi partiler arasındaki konuşmalarda yok. Varsa yoksa hangi hileyi yaparız.”. uieuieuie. OKTAY EKŞi yorumluyor. Karamsarlığımız yok 23 NİSAN’da devrimci bir hükümet kurulduğunu hatırlatan Perinçek şöyle devam etti: “Siyaset Türkiye’nin gündeminde olmayan çıkarlar üzerine anlaşmalar yapmak değildir. Türkiye’nin önündeki problemleri çözmektir. Karamsarlığımız yok. Bu çırpınışlar Türkiye’yi olağanüstü çözümlere götürüyor. Hem Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan’dan gelen darbenin karşısındayız, hem de İyi Parti ve CHP’nin siyasi ahlakı yere atan tutumlarını onaylamıyoruz. Bunların Türkiye’ye bir fayda getirmediği gibi, bu partileri de felakete götürdüğünü, hilelerin altında kalacaklarını açık bir şekilde görüyoruz.” 8’de. SAYFA. CHP’den İyi Parti’ye 8 vekil transferi HDP’den karara destek Sayfa. CHP’nin esas adayı kim?. AKP’ninMHPileanlaşarakuygulamayakoyduğuseçimdarbesindeMeralAkşener’inadaylığınınönüaçıldı.CHPileİyi Partianlaştı.CHP’li15vekilistifaedipİyiParti’yegeçti.VekillerinistifasınaCHPiçindenitirazlargeldi.8’de.  İSMET ÖZÇELİK’İN YAZISI 10’DA. AYDINLIK, 23 Nisan’da bir sayfasn çocuklara ayrd. 12 yandaki Bar Türkmen, mektubunda ‘Cumhuriyet bir çnar aac, biz çocuklar aacmzn gölgesinde arklar söyleyip dans ediyoruz’ diyor. 4’te. Ekonomik krizler ve seçimlere yansıması  YILDIRIM KOÇ’UN YAZISI 6’DA. Petrol ve ABD’nin Ortadoğu’ya bakışı  KORAY GÜRBÜZ’ÜN YAZISI 10’DA. 123 sendikacıdan Perinçek’e imza Türkiye’nin temel direği olan emekçiler bir araya geldi, Doğu Perinçek’in Cumhurbaşkanı adayı olması için imza verdi. Sendikacılar Türk milletine de imza çağrısında bulundu Demokratik haklara tuzak.  SONER POLAT’IN YAZISI 11’DE. İnsanı dönüştüren nedir?  FERİDUN ANDAÇ’IN YAZISI 13’TE. 123sendikacınınortakaçıklamasında“Satışlara,özelleştirmelere‘Dur’demeklazımdır.Fabrikayapmak,fabrikalarıgüçlendirmeklazımdır.Tarımıkalkındırmak,köylüyüdesteklemek, ‘Üretarkadaş’demeklazımdır.İşsizlikböyleazalır,memleket böylekurtulur.Bunu,ancakömrünüvatana,millete,işçisınıfınaadayanSayınDoğuPerinçekyapabilir”denildi.9’da. Macron’un arayışları  ALİ RIZA TAŞDELEN’İN YAZISI 14’TE. ISSN 2146-2356. ‘Cumhuriyet bir ağaç biz de gölgesindeyiz’.

(2) 2. 23 NİSAN 2018, PAZARTESİ. HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI. ozgurlukmeydani@aydinlikgazete.com. Oktay Ekşi’yle. Yeniden Kemalist DEVRİM. Böyle bir siyasi ahlaksızlık hiç yaşanmadı M. İLKER YÜCEL. 1. Atatürk önderliğinde Cumhuriyet’i kuran kadrolar ‘fikri hür, vicdanı hür’ nesiller yetiştirmeye gayret ettiler. Şimdilerde ise, ‘dindar ve kindar’ gençler yetiştirmenin gayreti içinde olanlar var Prof. Dr. EYÜP S. KARAKAŞ BİZ bir savaş verdik. Savaştık çünkü bu topraklarda Tük milleti kayıtsız şartsız egemen olsun istiyorduk. Bunun için TBMM 21 Ekim 1920 tarihinde kabul ettiği Teşkilatı Esasiye Kanunun birinci maddesine “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir, idare usulü halkın mukadderatını doğrudan doğruya ve fiili olarak idare etmesi esasına dayanmaktadır” diye yazdık. Ve savaşı kazandık. Meclisin orduları Mustafa Kemal Paşa önderliğinde emperyalistlere ve içimizdeki hainlere karşı verdiği savaştan zaferle çıktı. Cumhuriyeti kurduk. 20. Asrın en büyük devrimlerinden birisini gerçekleştirdik. Bu topraklarda artık Türk milleti egemendi. Halkımız kulluktan kurtulmuş, başı dik, özgür vatandaşlar haline gelmişti. Padişahların, paşaların, ayanların, ağaların, şeyhlerin ve aşiret reislerinin egemenliği bitmiş, halkın egemenliği başlamıştı veya en azından bütün bunlar için önemli adımlar atılıyordu.. BÜYÜK ATILIMLAR Atılımlar başladı. Egemenliği korumak ve devam ettirmek için savunma, eğitim ve ekonomi millileşti. Halkın yoksulluktan ve cahillikten kurtulması için fabrikalar, tarım çiftlikleri, okullar açıldı. Halka topraklar dağıtıldı. Üniversite reformu yapıldı. Millet Mektepleri ve Halk Evleri aracılığı ile halk eğitildi ve aydınlandı. Milletin egemenliği devam etsin diye tekkeler, zaviyeler kapatıldı. Yetmedi, mason. derneklerinin de faaliyetine son verildi. Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirilmeye başlandı. Ne olduysa Atatürk’ün vefatından sonra oldu. Demokrasiye geçtik denildi ama millet egemenliği giderek daha çok zedelendi ve yara aldı. Günümüzde demokrasimiz üç büyük tehdit ile karşı karşıya: Cehalet, gelir dağılımındaki bozukluk ve yobazlık.. CEHALET Cehalet, bize Osmanlı’dan miras kaldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında cehalete karşı verdiğimiz savaşın daha sonraki yıllarda layıkıyla yapılamaması günümüzde de cehaletin devam etmesine neden oldu. Oysa halkın mutlak egemenliğinin en önemli şartı toplumların bilgi ve eğitim düzeyinin yüksek olmasıdır. İnsanlarımız okutuyoruz ama cehalet devem ediyor. 1950’den sonra Batı güdümlü İslamcılık ideolojisinin manipülasyonları başladı ve devam ediyor. Bu tarihten sonra iktidar olan partiler ya çağdaşlaşmayı ret ettiler, ya da çağdaşlaşmayı Batılı ülkelerin halkları gibi giyinip, onlara benzemek sandılar ve toplumsal programlarını buna göre uyguladılar. Oysa cehalet devam ediyor. Adam ben dindarım diyor ama, Kuran’ı anlayarak bir kere olsun okumamış. Adam Atatürkçüyüm diyor ama, Atatürk’ü anlat deyince gözleri maviydi, saçları sarıydı, akşamları rakı içerdi sözünden başka bir şey diyemiyor. Kendisini çağdaş sayan, modern görünüşlü ama geri kafalı milyonlarca insan var. Bugünkü kaos ortamı ise, Batılı emperyalistlerin her zaman desteklediği Ortaçağda kalmış ilkel ve tavizci bir İslamcı hareketin. bir başarısıdır.. PARANIN EGEMEN OLDUĞU YERDE MİLLET EGEMEN OLAMAZ Milli ekonomiden vaz geçilip özellikle 1980’den sonra neoliberal politikaların uygulanması ile hem borçlandık hem de insanlarımız arasındaki gelir farklılığı uçurum boyutuna çıktı. Artık zenginlerin borusu ötüyor. Medya iktidarın ve sermayenin borazanı oldu. Halk yanlış yönlendiriliyor. Sürekli bir bilgi kirliliği yaratılıyor. Bu ortamda, insanların doğru seçimler yapma ihtimali olmaktan çıkıyor. İktidara sahip olanlar halkı oy deposu, sermaye sahipleri ise tüketiciler topluluğu olarak görüyor. Birinciler oy devşirmeye bakıyor, ikinciler ise mal satmaya... Yasaları, yönetmelikleri usulleri hep bu “yüksek” sınıf belirliyor. Bu yüksek sınıf da kazançlarının bir kısmını fakir sınıfları kandırmak ve oy toplamak için dağıtıyor. Buna da sosyal demokrasi deniyor. Dün ağanın marabası olanlar bugün sermayenin boğaz topluluğuna çalışan işçileri oldu.. YOBAZLIK Atatürk önderliğinde Cumhuriyeti kuran. kadrolar “fikri hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmeye gayret ettiler. Şimdilerde ise, “dindar ve kindar” gençler yetiştirmenin gayreti içinde olanlar var. Bu gayretin adı belki şimdi kondu ama, başlangıcı 1945’li yıllara kadar dayanır. Düşünen değil, inanan insanlar çoğaldı. Sorgulama bitti, hocaya, lidere, şeyhe biat etme başladı. Özgür düşüncenin yerini batıl itikatlar ve dogmatik fikirler aldı. Bu yeni nesle “uydum imama nesli” demek doğru olur. Bu imam bazen bir din hocasıdır, bazen bir gazetecidir, bazen de bir parti lideridir. Hiç fark etmez, büyük ne derse doğru odur! Yobazlık da türlü türlü, sadece din temelli yobazlık yok, parti tutma da taassuba dönüşmüş durumda.. DEVRİM ZAMANI Bu durum bizi ümitsiz de karamsar da kılmıyor ve kılmamalıdır. Böyle zor durumlardan toplumlar devrimlerle çıkar. Türk milleti her zaman ve her şartta bir çıkış yolu bulur ve “yeni baştan” demesini bilir. Bu sefer de böyle olacaktır. Bu durumdan Türkiye, Kemalist devrimi tamamlayarak çıkacaktır ve o günler de yaklaşmaktadır.. İnsanca yaşamanın ortak değerleri dırıyor ve seni devre dışı bırakmak için çaba sarf ediyorlardı. İşte bu türlü cehalet büyüdükçe büyüdü. Zor devreye girdikçe, emperyalizm ve iş birlikçileriyle karşı karşıya gelmemek için kaçış yolları arandı. Bunun en kolay yolu ise bir şekilde sistemle bütünleşmekti. Ki bu yolla dünyalıklarını hazırlayanlar, sonrasında bir siyasi partiye kapağı atıyor, el üstünde tutuluyordu. Buradaki seçimin önemi hiç yok. Çünkü artık ‘biz’den vazgeçilmiş ‘ben’e geçilmiştir. Kapitalizmin anayasası da ‘ben’den başka nedir ki? Kimileri geçmiş solculuğunu satarak, kimileri ‘ben sistemden seni besleyebilirim’ diyerek kendilerini beslemenin yolunu buluyordu. Neticede günahkâr bulundu:’SOL’. H. Hüseyin YALVAÇ air. KİMSE taraftarı olduğu düşünceyi gidip mahalle bakkalından ya da bir marketten almıyor. Ailenin kültür yapısı ve siyasi tercihi, çevrenin etkisi insanlara bir yanlık olmasını algılatıyor, öyle ya da böyle. Taraf olduktan sonra soru sorma yeteneği varsa kendini yetiştirebiliyor, yanlışlarından arınıyor ve sağlıklı bir siyasetin seçimini yapabiliyor. Elbette saydığımız beslenme noktalarının dışında en belirleyici olansa yüksek öğretim sıraları. Çünkü o sıralara gelinceye kadar birey az ya da çok bir alt yapı oluşturmuş oluyor siyaset adına, kültür adına. Ancak burada önemli olan bulunduğun yerde katılaşmaman, benim bildiğim doğrudur saplantısına sığınmamandır. Çünkü sen kemikleştikçe, karşındakinin de kemikleştiğini göremeyecek kadar körleşmedesin ve de yabancı güçlerin oyununa gelmektesin. Bu yabancı güçler, en çok bilinen, konuşulan ve yazılan adıyla emperyalizmdir. Senin bu zayıf yanlarını keşfettikçe avucunun içine alması kolaylaşmaktadır. Yazmağa çalıştığımız yazının da ana noktası burasıdır. Analiz yapamayanların yolu çabuk biter, uçuruma yuvarlanıverir. Bu nedenle analiz yapması gerekenler (herkes) emperyalizmi bilmek ve anti emperyalist olmak zorundadır. Bu eylem kimliğini beceremezse, onların maşası durumuna düşer ve dinci, mezhepçi, ırkçı olur. Sonucunda da, o bir alettir, emperyalizmin kullandığı bir alet, oyuncak.. KUTUPLAŞMAYALIM Ama siyasetini oluştururken bilinçli bir seçime gider de, bilgiyle donanırsa, tüm kilitli kapıları görür, o kapıları açacak anahtarı bulur ve birilerinin uşağı olmaktan kurtulur.. İNSAF VE VİCDAN. Öncelikle bilimsel bir araştırma yapıldığında tüm detayların bulunabileceği gerçeğini unutmadan sözümüzü sürdürürsek, öncelikle sağcı, solcu bölünmesini yaşattılar ve sonradan dincileri araya kaynak yaptılar. Bu bölünme öyle bir tabuya dönüştürülmüştü ki, kimse birbirine derdini soramıyordu ve birbirlerini gördüklerinde de katillerini görmüş duygusuna kapılıyordular. Hiçbir sağcı sol içerikli bir kitabı; hiçbir solcu da sağ içerikli bir kitabı eline almıyor, okumuyor ve sorgulamıyordu. Düşman kamp oluşturulmuştu ama bu kampın insanları başlarını duvara vurabilir, kendilerine gelebilirlerdi. Ve bu kendine geliş güçleri birleştireceği için emperya-. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan daha önceki açıklamalarında “Erken secim acziyetin göstergesidir” demişti. Şimdi ise TBMM yetkilerini de çiğneyerek erken seçim kararı almak zorunda kaldı. Yakın dönem Türkiye tarihinde böyle paldır küldür ilerleyen bir süreç hatırlıyor musunuz? Paniğin sebebi nedir? AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, istisnasız her konuda olduğu gibi “siyaset bilimi” dalında da “itiraz edilmesi imkânsız görüşler” ve eşsiz teoriler üretmesiyle bilinmektedir. Bunlardan konumuzla ilgili 15 Mart 2009 tarihli teorisine göre “erken seçim” kararı ancak “acze düşen hükümetler tarafından” alınabilir. Ama konuya Türkiye açısından bakınca böyle bir karardan söz etmek daha da vahimdir, çünkü “erken seçim çığırtkanlığı Türkiye’ye ihanettir.” Bu kadarla kalsa iyi. Erdoğan’ın 9 Ocak 2010 tarihinde dile getirdiği yerleşik görüşüne göre “Demokrasi, halkın verdiği yetkiyi, halkın o verdiği tarihten evvel (elinden) almamaktır. 5 yıllığına getirdiyse, 5 yıl buna muhalefetin katlanma zorunluluğu var. Eğer hükümet erken seçim kararı alacaksa, hükümeti acze düşmüşse, acze düşenler alır. Ama böyle bir sıkıntı yoksa, erken seçim çığırtkanlığı yapmak o ülkenin lehine değil, o kişilerin de lehine değildir ve bu ülkeye, çok açık söylüyorum ihanettir.” Görüldüğü gibi Sn. Erdoğan “erken seçim kararı alma”nın Türkiye’ye ihanet sayılmaması için bir tek “hükümetin acze düşmesini” şart sayıyor. Öteki örnekleri saymıyorum. Erdoğan’ın bu sözlerinden yola çıkarsak varacağımız nokta nettir: Devlet Bahçeli anlaşılan hükümetin “acz” içine düştüğünü görmüş, ama öyle düşünmeyen Erdoğan da Bahçeli’yle yaptığı görüşme sonunda bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmıştır. Bunları, karşı karşıya bulunduğumuz durumun resmini çekmek için söylüyorum. “Böyle bir durum daha önce yaşandı mı?” sorunuza gelince: Seçim kuralları, ortada kimin seçime katılacağı ve seçimin tarihi belli değilken düzenlenir. Bu siyasi ahlakın temel kuralıdır. Bu kuralı göz ardı edip önce seçim tarihini ilan eden sonra da onun kurallarıyla oynayan veya yeni kural getiren hiçbir siyasi kişi, parti veya çoğunluk kimseye “siyasi ahlak”tan söz edemez. Hele böyle bir düzenleme TBMM yerine Kanun Hükmünde Kararname ile yapılırsa, Türkiye’nin sadece demokrasiler dünyasının değil en ilkel kabile devletlerinin bile gerisine düştüğünü kabul etmek zorunda kalırız. Net olarak ifade edeyim: Böyle bir siyasi ahlaksızlık Cumhuriyetimiz kurulalı beri hiç yaşanmadı. AKP’nin TBMM’ye sunduğu uyum yasası taslağı rakip çıkmasını engelleyecek maddeler içeriyor. Adaylar için gerekli 100 bin imzanın doğrudan beyanla verilmesi gibi zorlaştırıcı hükümler YSK tarafından kabul edilirse, Meclis içi ve Meclis dışı muhalefet nasıl bir cevap vermeli? Ben bu sorunuza net bir yanıt vermek için TBMM’ye sunulması söz konusu yasa tasarısının hükümlerini görmek gerektiğini düşünüyorum. Ancak gazetelere yansıyan haberlere bakarak bir değerlendirme yapmak gerekirse: Cumhurbaşkanlığı seçiminde TBMM dışından aday olacak kişiyle ilgili kurallar Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine aykırıdır, çünkü bu adaylara “Maliyeye para yatırma” zorunluğu getirilirken, TBMM içinden gösterilecek adaylar için böyle bir koşul söz konusu değildir. Keza “100 bin imzanın nasıl toplanacağına” ilişkin en demokratik öneri “e-devlet” sisteminin devreye sokulması iken, seçmeni yokuşa süren öneriler söz konusudur. Bu da siyasi ahlâka aykırıdır. İlk turda ortak adayla çıkmak doğru mu? Bence değil. İlk turda ortak aday gösterilmesi formülü anımsanacağı gibi meşhur “Ekmeleddin vak’asında” yaşandı. Orada da siyasi hayatımızın en ilginç figürlerinden bir olan Sayın Devlet Bahçeli’nin meşhur “Çatı Aday” formülü uygulanmış ve alınabilecek en kötü sonuç alınmıştı. Aslında her seçimde uygulanacak stratejiyi bir başkasına değil, o seçimin koşullarına bakarak belirlemek şarttır. Ben bu seçimde “birinci turun” değil, “ikinci turun” esas alınmasını, onun için de birinci turda her partinin kendi adayını çıkarmasını ama kampanya sırasında birbirlerini değil, tek adayı hedef almalarını, ikinci turda da o aday karşısında hepsinin güçlü bir ittifak oluşturması halinde Türkiye’nin ışığa kavuşacağını düşünüyorum.. lizm ölümlerden ölüm beğenmeliydi. Ölmemek için yeni yeni keşifler yapılmalıydı, hem yaptılar, hem de devreye de soktular keşiflerini. Bunlar laf olsun diye not düşülmüyor. 1968 yıllarından başlayarak yaşanılmış saptamalardır bunlar. Edebiyatla ilgili olmamızın getirdiği kitap okumak, kimi noktalarda derinleşmek eylemi, kitabın yazarının kimliğine göre tepki alabiliyordu. Yazarın, şairin kimliği yazdıklarından önce biliniyor ve kesinleşmiş yargılar hemen ortaya dökülüyordu. Hatta yaşamında bir tümce, bir dize yazmamışlar senin anlatımına, imlemene, düşünceleri uymuyorsa hemen sal-. Hele bir anda insanların masumlaşması şaşırtıcı değil mi? Emperyalizme karşı çıkan sol; ülkesinin bağımsızlığını düşünen sol; milliyetçi, halkçı, devrimci, laik olan sol ama tüm işbirlikçiler bir anda papazdan günah çıkartır gibi, arınık olarak sahneye çıkıyor ve sol’a saldırıyor. Biraz insaf gerek ve çok az da olsa dürüstlük. Bu bir bakıma, kimilerinin geçmişten ders çıkarmadığını ve hâlâ emperyalizmin suyunda giderek ona destek olmaya çalıştığını gösteriyor. Laf salatası yapmaya geldiğinde mangalda kül bırakmayız ama kimi şeyleri çabucacık unutuveririz. Hepimizin bildiği şey değil midir yönetenleri yoksul olan halkın zengin olduğu? Ama nerede? Sol’un tarihine baktığımda ‘verici’ kimliğini ortaya koyanların gerçek solcular olduğunu, ‘alıcı’larınsa siyasetine ad bile veremeyeceğim insanlık dışı bir yapının kimliğini taşıdığıdır. İnsanca yaşamanın ortak değerlerini bularak, bu değerleri mücadelenin paydası haline dönüştürmek gerekir. Bu kotarılırsa bir çok etiketlendirmeden kurtuluruz ve emperyalizmin oyununu her seferinde bozarız. Türkiye’ye bunca saldırının nedeni de daha iyi anlaşılacaktır.. 2. 3.

(3) 3. 23 NİSAN 2018, PAZARTESİ. Baharın tetikçisi beş hastalık Baharın gelişi, doğayla buluşma isteğimizi artırdı. Uzmanlar ise bahar hastalıkları konusunda uyarıyor. Baharın tetikçisi beş hastalığı ve alınması gereken önemleri Dr. Edvin Murrja anlattı AYDINLIK / ANKARA UZMANLAR, baharın gelmesiyle insanların kendilerini doğaya atma isteğine vurgu yaparak bunun bahar hastalıklarına yol açabileceği konusunda uyardı. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Edvin Murrja “Bir geçiş dönemi olan bu zamanda değişikliklere ayak uyduramadığımızda birçok bedensel ve ruhsal problemler yaşıyoruz. Bu nedenle bahar aylarının tetiklediği hastalıklara karşı baştan önlem alarak korunmak gerekir” dedi. Dr. Edvin Murrja baharın tetiklediği 5 hastalığı ve alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:  Enfeksiyonlar Zayıflayan bağışıklık sistemi sonucu, virüslerin yaptığı üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına maruz kalıyoruz. Korunma yolları: İlk yapmamız gereken sağlıklı ve dengeli beslenmek, hasta kişilerle teması önlemek. Ellerinizi gerektiği sıklıkta sabunla yıkamak. Bulunduğunuz ortamı düzenli havalandırmak. C ve D vitamini almak.  Bahar alerjisi Ateş olmadan sürekli gözlerde yanma, sulanma, kaşıntı gibi şikayetler yaşanabilir. Bu durum da üst solunum yollarının fonksiyonunu etkilediğinden alerjik bünyeli kişiler diğer kişilere göre daha sık sinüzit ve kulak enfeksiyonları ile karşılaşıyor. Korunma yolları: Ağaç ve çiçeklerin yo-. Acil yerine aile hekimine gitmek riskili. Sağlık Bakanlığı, kişilerin devlet hastanesinin aciline gitmeden önce aile hekimliğinin aciline başvurulmasını önerdi. Acil servislerdeki yığılmayı önlemek için hazırlanan bu öneri dört ilde pilot uygulamayla başlayacak. Ancak bu yeni durumun tehlikesinin olduğu savunuluyor. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akif Emre Eker, sağlık ocaklarında pilot illerde uygulanacak yeni düzenlemeyle ilgili yaptığı yazılı açıklamada, acil servislerin randevu sistemi ile bakılması için yeterince beklenemeyecek olan kalp krizi, travma, yanık gibi rahatsızlıklara ilk müdahalelerin yapıldığını hatırlattı. Dr. Eker, “Zaten acil diye ev, okul veya iş yerinden çıkan hasta, aile hekimine gittiğinde o an acısının giderilmesini isteyecek. O hastaya ‘Sen yarın bu hastaneye git, seni oraya sevk ediyorum’ diyen aile hekimi, büyük ihtimalle şiddete veya hakarete maruz kalacaktır” dedi. Acil servislerdeki çalışma ve donanıma sahip olmayan aile hekimlerinin, gelen hastayı ertesi gün hastaneye sevk ederken yaşanacak risk konusunda da endişe duyduklarını belirten Dr. Eker, acil sınıfına girmese bile, göğüs, baş, mide ağrısı, nefes darlığı gibi travmatik durumların dışında yaşanan vakalar için başvuran hastaların belki de ölümle burun buruna gelebileceğini söyledi.. TOPLUM. HAZIRLAYAN: SILA KEMAHLI halklailiskiler@aydinlikgazete.com. Yüksek topukta yüksek tehlike AYDINLIK/ ANKARA. ğun olduğu yerlerden uzak durmalıyız. Tedaviyi ihmal etmemek, hastalığın astıma çevrilmemesi açısından çok önemli.  Astım Polenler alerjik yapıdaki kişilerde hapşırık, burun akıntısı, nezle, nefes darlığı gibi şikayetlere yol açıyor. Korunma yolları: Pencereler kapalı tutulmalı, evin havalandırılması polenlerin azaldığı geç saatlere bırakılmalı. Akşam eve dönüldüğünde kıyafetlerin değiştirilmesi ve duş alınması gerektiği unutulmamalı.  Mide-bağırsak hastalıkları Özellikle gastrit ve reflü şikayetleri artış gösteriyor. Bazı virüslere bağlı ishal vakalarına da sık rastlanıyor. Stres ve beslenme değişiklikleri ile birlikte bağırsak düzensizlikleri de ortaya çıkabiliyor. Korunma yolları: Bol su içmek, sebze meyveleri bol suyla yıkamak ve dışarıda iyi temizlendiğinden emin olmadığınız yerlerde yeşillik ve çiğ sebze tüketilmemesi önemli.  Bahar yorgunluğu Hormonal sistemler ve metabolizmadaki değişikliklerle birlikte kişinin ruhsal yapısı da etkilenmekte. Korunma yolları: Yeterli vitamin, mineral ve antioksidan içeren dengeli beslenme önemli. Bu dönemde yürüyüş, koşu, yüzme gibi düzenli egzersiz yapmalı, yeterli uyku, çalışma/dinlenme aralıkları ve ısı değişimlerine dikkat edilmeli. Sigara, alkolden kaçınmalı.. Kalbinizden önce siz farkedin AYDINLIK / ANKARA KARDİYOLOJİ Uzmanı Dr. Hilal Kurtoğlu Gümüşel kalp nezlesinin bahar aylarında arttığını belirterek herkesi dikkatli olmaya çağırdı. Dr. Hilal Kurtoğlu Gümüşel “Kalbiniz fark ettirmeden siz fark edin” başlığıyla yaptığı açıklamada, sürekli değişen hava şartlarının insan sağlığı ve günlük hayat temposunu da etkilediğini belirterek, özellikle de kalp hastalığı bulunanların bundan daha fazla etkilendiğini bildirdi. Gümüşel, kalp nezlesine karşı yedi kuralı şöyle sıraladı:  Ailenizde kalp hastalığı olan var mı bilin  Sigara ve alkolden kaçının  Kolesterolünüzü ölçtürün  Tansiyonunuzu özellikle 40 yaşından itibaren düzenli ölçün  Kafeinli içecekler, yağlı yiyecekler ve kızartmaları fazla tüketmeyin.  Hareket edin, haftada en az beş gün 30 dakika tempolu yürüyüş yapın  Günde 2 litre su için. ORTOPEDİ ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Fener Çelebi, kişinin yaşı ilerledikçe ayak tabanında oluşan çökme sonucu, ayakların uzadığını ya da genişlediğini bildirdi. Bu nedenle ayakkabı alırken ayak sağlığını olumsuz etkileyecek ayakkabıları giymekten kaçınmak gerektiğini kaydeden Çelebi ayakkabının estetik değil, sağlıklı olmasının önemine dikkat çekti. Op. Dr. Fener Çelebi şöyle konuştu: “Tahta veya kalın malzemeden yapılmış, esnek olmayan ve tabanı çok ince ayakkabılar, ayak bağ ve eklemlerine aşırı yük binmesine ve ağrıya neden olur. Sivri burunlu ayakkabılar ise parmaklarda şekil bozukluklarına neden olacağı gibi dar ve yüksek topuklu ayakkabılar ise ayak burkulmalarına yol açabilir.” 8 santimetreden uzun topuklu ve sivri uçlu ayakkabılar uzun süreli kullanıldığında; bel, kal. Alırken bunlara dikkat!. ça, d i z , ayak bileği ve ayağın ön kısmında anormal yüklenmelere neden olduğunu kaydeden Çelebi, “Bel, kalça, diz, bacak kasları ve ayak bileğinde postur bozukluğundan kaynaklanan anormal kuvvet yoğunlaşması ise pek çok hastalığa yol açabilir” bilgisini verdi.. AYAK KOKUSU Çelebi, sağlığa uygun şekilde üretilmeyen ayakkabıların; ayak terlemesi ve kokusunun yanı sıra; ayak, topuk, baldır ve bel ağrısı, çabuk yorulma gibi işlevsel bozukluklara da yol açtığını söyledi.. Op.Dr.FenerÇelebiayakkabıalınırkendikkatedileceknoktalarıda şöyleaçıkladı:  Ayakkabınıniçkısmıçokkaygan vesertolmamalı,ayağındoğalyapısınayaniayakkavislerinedestekverecekbiçimdeolmalıdır.  Ayakkabınınparmakucundaki yüksekliği,ayakkabınıniçindepar-. maklarınduruşunubozacakkadaryüksekyadaesnekolmalıdır.  Ayakyaralanmalarınıenazaindirenköseletercihedilmeli,naylonve benzeriayakkabılardandakaçınılmalıdır.  Enuzunparmakileayakkabının ucuarasındayarımsantimboşlukolmalıdır.. Kanser riskli benlerdeki 7 belirti AYDINLIK / ANKARA Op. Dr. Hakan Tekin, benlerin büyük bir çoğunluğu insan yaşamında iyi huylu olarak seyir gösterirken, bazı türlerinin kansere dönüşme olasılığı bulunduğunu bildirdi. Tekin, şöyle konuştu: “Genetik yatkınlık, uzun süre kontrolsüz ve korumasız güneşe maruz kalmak, sürekli travma ve güneş yanıkları benlerin kanserleşmesini tetikleyen faktörler arasındadır. Düz veya kabarık, pembe, kahverengi ya da siyah renklerde olabilen benler renk değiştiriyorsa, büyüyorsa, kanama ve kaşıntı yapıyorsa,. kenarları düzensizleşiyorsa mutlaka kanser riski açısından uzman bir doktor tarafından değerlendirilmelidir.” Tekin kanser riski taşıyan benlerdeki 7 belirtiyi şöyle açıkladı:  Benlerin şekli asimetrikse  Kenarlarında düzensizlik varsa veya düzensizleşiyorsa  İçinde birden fazla renk bulunuyorsa  Çapı büyükse  Kanama veya kaşıntı sorunu oluşuyorsa  Üzerinde iyileşmeyen yara varsa mutlaka uzman bir doktor tarafından kontrol edilmelidir..

(4) 4. 23 NİSAN 2018, PAZARTESİ. ANKARA İmsak 04:20 Güneş 05:53 Öğle 12:53 İkindi 16:38 Akşam 19:41 Yatsı 21:08 İSTANBUL İmsak 04:32 Güneş 06:07 Öğle 13:09 İkindi 16:54 Akşam 19:58 Yatsı 21:27 İZMİR İmsak 04:48 Güneş 06:18 Öğle 13:16 İkindi 16:59 Akşam 20:02 Yatsı 21:25 Ankara: 22/8. cg. İstanbul: 17/10. c. İzmir: 27/14. c. Antalya: 27/18. a. Adana: 25/13 a. Diyarbakır: 24/8 c. Erzurum:13/0 c. Sivas:16/1 c. Trabzon: 13/10 d. Zonguldak: 13/7 c. HAZIRLAYAN: MÜJDE OKTAY. Bursa: 21/11 c. Konya:23/12 a. halklailiskiler@aydinlikgazete.com. ÖZEL Umut Çevik. Eylül Nisa Balc 10 yanda. O da yazd mektupla u dileklerde bulunuyor: “nsanlar birbirileriyle kavga etmemeli, herkes yanndakini korumal. Bir de insanlar hayvanlar avlamamal. Mesela aslan, kaplan, kartal bunlar da korumalyz.”. Emirhan Kurt. Eylül Nisa Balc. Yasemin Çevik. Zeynep Gülveren 8 yanda.. Hüsnü Önder Yaraç, 8 yanda.. Aydınlık bir geleceğin anahtarı ÇOCUKLARDA Geleceğe çocukların gözünden bakabilmek için 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 98’inci yılında sayfamızı çocukların düşlerine ve dileklerine bıraktık Turna Akkaya 5.5 yanda.. ‘İnsanları renklere ayırırsak barışı nasıl sağlarız?’ EmirhanKurt11yaşında.Yazdığımektubuençokbüyüklerokusunistiyor.Emirhanbarışdolubirdünyanın sağlanmasıiçinşudileklerdebulunuyor:“Dünyada barışnasılsağlanırsorusununcevabıaslındaçok kolay.İnsanlarısiyah-beyazdiyerenklereayırırsak dünyadabarışınasılsağlarız?Eğerbarışolsunistiyorsakinsanlarırenklereayırmamalıyız.Dünyadaherkesarkadaşolmalı,küsolmamalı.”. ‘Kutupayılarıölmesin arkadaşımızolsun’ YASEMİNÇEVİK10 yaşında. Yasemin yazdığı mektupta küresel ısınmaya ve çevre kirliliğine dikkat çekiyor: “Dünyamıza hiç kimse önem vermiyor. 2 yıl sonra dünya kirlilikten yok olacak. Hayvanlar da çok ısınma ve kirlilikten ölüyor. En çok da kutup ayıları ölüyor. Biz çocuklar olarak gelecekte kirli bir dünya istemiyoruz. Eğer dikkat edersek dünyamız temiz olur. Kutup ayıları ölmesin, arkadaşımız olsunlar istiyoruz. Bilim adamları deprem olacak diyor. Eğer birlik olursak dünyamızı kurtarabiliriz.”. Nazar Gülveren 10 yanda.. ‘Cumhuriyet bir çınar ağacı gölgesinde dans ediyoruz’. ‘Çocuklarkağıttoplamasın bizimleokulagelsinler’. BarışTürkmen12yaşında.GelecektenbeklentileriniveCumhuriyetimektubundaşusözlerleanlatıyor:“Gelecektesavaşların olmadığıbirdünyaistiyorum.Çocuklarınısınabileceği,yemekyiyebileceği,evlerindeuyuyabileceğiveherçocuğuneşitşartlarda büyüdüğübirdünyaolsun.Cumhuriyetbenimgözümdebirçınar ağacı.Vebizçocuklaroağacıngölgesiyiz.Çınarağacımızıngölgesindeşarkılarsöyleyipdansediyoruz.Eğercumhuriyetyıkılırsavatansızkalırız.Vatansızbiryerdedeçocuklarkahkahaatamaz.”. Ali Eymen Ulusoy, çocuklarmzn hazrlad bu sayfada “Atatürk’ün çocuklaryz biz” iirini görmek istedi. Ali Eymen’in bir de mesaj var: “Cumhuriyetimizin en önemli bayramn biz çocuklara armaan eden Mustafa Kemal’in devrimlerine sahip çkacamza söz veriyorum. Biz de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayrammz annem, babam ve dedem ile birlikte kutlayacaz.. Baak Douz 6 yanda. MUHAMMETEKİN 10 yaşında. Sayfamızda yazdığı mektubu görmek istedi. Muhammet yazdığı mektupta şunları istedi: “Dünyada çocuklar ve askerler ölmesin. Gelecekte her mahallede hayvanlar olsun. Bizim yaşımızdaki çocuklar kağıt toplamasın, bizimle birlikte okula gelsinler. Bir de her yerde çikolata çeşmeleri olsun ve çocuklar istedikleri her yerde çikolata bulabilsinler. Çünkü bazı çocuklar çikolata yerken bazıları yiyemiyor.”. Ataturk’ün çocuklaryz biz Kaç olursa olsun yamz Çocuuz 23 Nisan’larda. Genciz 19 Mays’larda Zaferiz 30 Austos’larda Cumhuriyetiz 29 Ekim’lerde Zaman 10 Kasm’ gösterdiinde Hepimiz Mustafa Kemal’iz biz.. ‘Herçocuğunbirsüpergücüolsun’ CİHANNURYAŞAR, 11 yaşında: “Gelecekte insanların hırsızlık yapmamasını ve herkesin iyilik yapmasını istiyorum. Sınavda düşük not alınca ikinci şansımız olsun. Her çocuğun süper güçleri olsun. Benim süper güçlerim olsa uçmayı isterdim. Mutsuz çocukların olduğu yerlere gidip bütün çocukları süper güçlerimle mutlu etmek isterdim.”. Melek Gülsün Makinist.. GELECEĞİ DÜŞÜNÜYORUM GELECEĞİ DÜŞÜNÜYORUM Armaan Aksu 10 yanda. Armaan, düledii gelecei iirle bize iletti.. Geleceği düşünüyorum Çocuklar el ele Neşe içinde dalgalanır bayrağımız Savaşsız mutlu bir Türkiye Geleceği düşünüyorum Herkesin dilinde Atatürk Çiçekler açmış dans ediyor. Edanur Ylmaz 11 yanda.. Barış türküleri her bir yandan duyuluyor Geleceği düşünüyorum Çalışkan bir Türkiye Bilim ve teknolojide sesini Dünya’ya duyurmuş bir Türkiye Çocukların gözleri ışıl ışıl aydınlığa doğru.. ‘Ağaçlarıkesmeyin ayılarsokaklaragelmesin’ UMUTÇEVİK,YASEMİNÇEVİK’le ikiz. Yasemin mektup yazmak isteyince o da sayfamıza gelecek dileklerini iletmek istemiş. Umut da gelecekte olmasını istediklerini şu sözlerle anlatıyor: “Ormanlardaki ağaçları kesip bina yapıyorlar. Böyle olursa biz büyüyünce hiç ağaç kalmaz. Ağaçları kestikleri için ayılar ve atlar yemek bulamayıp sokaklara geliyor. Geçen gün haberde gördüm bir ayıya araba çarptı ve ayı öldü. Lütfen ağaçları kesmeyin ayılar da sokaklara gelmesin ve ölmesin. Denizlere de çöp atımayalım çünkü balıklar biz denize çöp attığımız için ölüyor.”.

(5) 5. 23 NİSAN 2018, PAZARTESİ. Penta’ya, bölgesel katma değer ödülü iki yıl üst üste “Bölgesel Mükemmellik” ödülünün sahibi oldu. Penta Teknoloji Genel Müdürü Mürsel Özçelik, “2017 yılını 2.5 milyar TL’lik ciroyla kapattık. Geçen yıl bir önceki yıla kıyasla ciro bazında yüzde 35 oranında büyüdük ve yaklaşık 57 milyon TL’lik net kara ulaştık. 4 bin 300 aktif bayimizle 40’dan fazla küresel ve yerli teknoloji markasının ürünlerinin dağıtımını yapıyoruz” dedi. halklailiskiler@aydinlikgazete.com. HAZIRLAYAN: RECEP ERÇİN. avro. . dolar. 5.0088. 1172 TL cumhuriyet alt›nı. 110.933. . 4.0762 . ÇUKUROVA yöresinde açık alanda Türkiye’nin erkenci cins ilk kiraz hasadı yapıldı Mersin’in Tarsus ilçesindeki Ulaş Mahallesi’nde yapılan hasadı yapılan kirazlar Ziraat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Mustafa Kemal Karaoğlu, tarafından Ziraat Odası’na götürüldü. Aynı zamanda üretici de olan Karaoğlu’nun kirazlarını, Ziraat Odası Başkanı Ali Ergezer kilosunu 250 TL’den satın aldı. Mustafa Kemal Karaoğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada, 7 yıl önce diktikleri erkenci cinsi kirazı 240 metre rakımda yetiştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, bu yıl havaların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi nedeniyle turfanda kiraz hasadının geçen yıla göre erken başladığını söyledi. Karaoğlu, “Tarsus’un Ulaş Mahallesi’nde 7 yıl önce 240 rakımda 3 çeşit kiraz yetiştirme dene-. BİST - 100. . 14.14. VERESİYE DEFTERİ İYİCE KABARDI. BİNALARIN kış aylarında daha sıcak, yaz aylarında ise daha serin kalmasının yolu, ısı geçişlerini en aza indiren ısı yalıtımından geçiyor. Baharın gelmesiyle ısı yalıtımı sezonu da başladı. Capatect uzmanları, yalıtımsız binaları ve ısı yalıtımı konusundaki yanlış algıları yüksek faturalara karşın ısınmayan evlerin nedeni olarak gösteriyor. BETEK Boya da, ısı yalıtımı için doğru bilinen yanlışlar konusunda tüketicileri uyardı. Isı yalıtımının, çevresel katkılarının yanı sıra ev ekonomisine de önemli katkı sağladığını hatırlatan ısı yalıtım firması BETEK, mantolamanın önemine ve doğru bir şekilde yapılması gerektiğine dikkat çekti. Uzmanlara göre, binaların dışa bakan iç yüzey sıcaklığı ile iç ortam sıcaklığı arasındaki farkın 3 derecenin üzerinde olmaması gerekiyor.. Şirketlere uyarı: Altı ayınız kaldı! Dijital dönüşüme uyum sağlayarak başarı gösterebilen şirketlerin rakiplerine göre yüzde 26 oranında daha fazla kar etme ve pazar değerlerini yüzde 12 oranında artırma şansı yakaladığı bildirildi. ManpowerGroup tarafından yayınlanan Digital Suite raporuna göre, bugünün şirketlerinin değişmek için en fazla 6 ayı var.. Atatürk’ün ekonomi devleti vizyonu. T. EKONOMİDE borçluluk her geçen gün artıyor. Türkiye Bankalar Birliği’nin geçen hafta açıkladığı raporda göre bireysel kiredi tutarı 537 milyar TL’ye çıktı. Borçlu sayısı son bir yılda 1.8 milyon kişi daha artarak 30 milyona ulaştı. Kişi başına düşen borç tutarı ise 18 bin TL’yi buldu. Hayat pahalılığı yüzünden geliri sürekli eriyen vatandaş ihtiyaçlarını karşılamak için bankalardan borçlanırken, esnafın veresiye defterini de unutmadı.. Tasarruf için yalıtım uyarısı. b. petrol. ismeba56@yandex.com. AYDINLIK / ANKARA. Sayıları 2 milyona yakın esnaf ve sanatkârın her birinin ortalama 10 bin TL alacağı olduğunu belirten Bendevi Palandöken, şu bilgileri verdi: “Ekonominin sürekli dalgalanma göstermesi sebebiyle kredi kartını dolduran vatandaşlarımızın imdadına yine esnaf ve sanatkârımız koşuyor. Mahallenin bakkalı, manavı, kasabı, terzisi ve daha birçok sektördeki esnaf ve sanatkârımız, veresiye defteri ile vatandaşlara kefilsiz, faizsiz satış yaparak küçük esnaf dost elini uzatıyor. Sayıları 2 milyona yakın her bir esnaf ve sanatkârımızın ortalama 10 bin TL alacağı olduğu düşünülürse toplamda ülke genelinde esnaf ve sanatkârın 20 milyar TL alacağı var. Hiçbir zincir marketin, AVM’nin sattığı ürünün ücretini almadan müşterisini dükkândan çıkarmaz. Oysa esnaf ve sanatkârımız ahilik geleneğinden geldiği için vatandaş borcunu ödeyene kadar bekler ve bu bekleyiş esnasında da halen veresiye vermeye devam eder. Bu da esnafın ekonomideki yerinin önemini kavramak için yeterlidir.”. . PROF. DR. MELİH BAŞ. Son bir yılda bankalara borçlanan vatandaşların sayısı 1.8 milyon kişi daha arttı. AVM ve süpermarkette veresiye defteri olmayınca vatandaşın imdadına yine mahalle esnafı koştu. HER ESNAFIN 10 BİN TL ALACAĞI VAR. faiz. $ 74.06. GEÇİM VE TUTUM. BAŞI DARA DÜŞEN ESNAFA SARILIYOR. Günümüzde zincir marketlerin ve AVM’lerin vatandaşlar için yapamadığı fedakârlığı esnaf ve sanatkârların yaptığını dile getiren Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Başı dara düşen her vatandaşımız ülkenin dört bir yanındaki esnaf ve sanatkârımızdan veresiye alışveriş yapıyor. Esnafımızın yıllardır süregelen veresiye defteri sayesinde büyük bir sosyal dayanışma örneği sergileniyor” dedi. Oysa hiçbir zincir market ve AVM’nin, hiçbir müşterisine bir sakızı dahi ücretini almadan satış yapmadığını kaydeden Palandöken, “Esnaf ve sanatkârımız, daralan ekonomide veresiye defteri ile adeta vatandaşın faizsiz bankasıdır” ifadelerini kullandı.. melerine başlamıştık. Şu anda 2 çeşitte uyum sağlandı. Kiraz genelde bin rakımın üzerinde yetişir. Ancak bizim erkenci cins kirazımız 240 metre rakımda ve açık alanda üretildi. Bunu başarmanın mutluluğunu yaşıyoruz” dedi.. . YILDIZ Holding çatısı altında faaliyet gösteren Penta Teknoloji, IBM Bölgesel Mükemmellik ödül töreninde Orta Doğu ve Afrika (MEA) bölgesinin “En İyi Katma Değerli Dağıtıcısı” seçildi. Bilgisayar, yazılım ve donanım ürünleri başta olmak üzere, bilgi teknolojileri ürünlerinin dağıtımını yapan Penta, bir önceki yıl aldığı MEA Bölgesi “Dönüşüm ve Büyüme Alanında En İyi Dağıtıcı” ödülüyle birlikte,. Tarsus’takirazhasadıbaşladı. Babayiğit Karsan ihracat atağına geçiyor YERLİ toplu taşıma sistemleri üreticisi Karsan, ihracat atağına başladığını duyurdu. Bu yılki en büyük atılımı yurt dışı pazarlarda yapmaya hazırlandıklarını açıklayan Karsan Ticari İşler Genel Müdür Yardımcısı Muzaffer Arpacıoğlu, “Bu yıl ihracat oranımızı yüzde 45’ten yüzde 65’e çıkaracağız. Türkiye’deki hedeflerimiz ise geçen yıl ile benzer seviyede. Bin 200 civarında Jest, 250-300 adet civarında da Atak satışı yapmayı planlıyoruz” dedi. Yerli otomobil projesi içerisinde yer alan 5 babayiğitten biri olan Karsan’ın, ihracattaki hedef pazarları arasında. komşu ülkeler de önemli yer tutuyor.. KOMŞULAR HEDEFTE Muzaffer Arpacıoğlu, konuya ilişkin, “Romanya bizim için önemli bir pazar. Orada ciddi anlamda Jest ve Atak otobüslerimiz var. Bulgaristan da odaklandığımız pazarlardan. Asıl hedefimiz ise Batı Avrupa. İtalya’da yeni distribütörlük verdik. Fransa’da gelişmeyi öngörüyoruz. Yurtdışındaki distribütör sayımız geçen yıl 11 adede ulaştı. Bu yıl söz konusu rakamı 20’ye çıkaracağız” bilgisini verdi.. ELEKTRİK ATAĞI SÜRÜYOR Elektrikli araçlara yönelik projelerine de değinen Arpacıoğlu, şunları söyledi: “Hem kendi markamız ile hem de stratejik partnerlerimiz için fason üretim yapıyoruz. Fason üretim ile Bozankaya firmasıyla elektrikli otobüs üretimi gerçekleştiriyoruz. Kendi markamıza da Jest’in elektriklisini yapıyoruz. Bozankaya elektrikli otobüsün üretimi devam ediyor. Şu an Elazığ Belediyesi’nin elektrikli araçlarının üretimi sürüyor. Ayrıca ileride Atak’ın elektriklisini üreteceğiz. Gelecek yıla yetişebilir.”. YOLLARIN YILDIZINA 26 milyon avro yatırım TÜRKİYE’nin en büyük Mercedes-Benz Türk yetkili satıcısı ve servislerinden Gelecek Otomotiv, 26 milyon avroluk yatırımla Gelecek Otomotiv VadiPark Bayiisi’ni hizmete açtı. Gelecek Otomotiv VadiPark, binanın üzerindeki 6 metre çapındaki hareketli Mercedes-Benz yıldızıyla bayiler arasında da bir ilki yapmış oldu.. Gelecek Otomotiv VadiPark, Mercedes-Benz Türk İcra Kurulu Başkanı Süer Sülün, MercedesBenz Türk Otomobil Grubu İcra Kurulu Üyesi Şükrü Bekdikhan, Gelecek Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Hekim Toloğ ve Gelecek Otomotiv Genel Müdürü Bekir Koman’ın katıldığı etkinlikle hizmete açıldı.. FİAT,bayiağınabiryenisini daha ekledi. 1971 yılından bu yanaBalıkesir’deFiatmarkasını temsiledenKarahallılarOtomotiv’inÇanakkale’dekiyenitesisi, düzenlenentörenlehizmeteaçıldı.Açılıştörenine,ÇanakkaleBelediye Başkanı Ülgün Gökhan, KepezBelediyeBaşkanıDr.Ömer Faruk Tutan, Koç Holding OtomotivGrupBaşkanıCenkÇimen, TofaşCEO’suCengizEroldu,Fiat İşBirimiDirektörüAltanAytaçile. pekçoksayıdamisafirkatıldı. AçılıştörenindekonuşanKoç HoldingOtomotivGrupBaşkanı CenkÇimen,KoçTopluluğu’nun bayileriileilişkilerinçokeskiye dayandığınadikkatçekerek,“Bu uzun yolculukta beraber olduğumuzpekçokbayimizbulunuyor.KarahallılarOtomotivde,bu yıl 50’inci yılını kutlayan Tofaş’ın47yılındabizimleberaber yürüyüp bizimle beraber büyümüştür”dedi.. GÜDÜMLÜ EKONOMİ Güvenç, Atatürk’ün bir bütün olarak dünya görüşünü “yol” olarak adlandırmanın daha uygun olacağı görüşünde. İktisat devleti veya Güvenç’in tercihiyle ekonomi devleti kavramı uluslararası bağlamda bir kuram-kılgı olarak ‘4. Yol’ oluşturma gücüne sahip, iflas eden üç yol olan kapitalist devlet, devlet sosyalizmi ve karma 3.yol’dan sonra. 4. Yol bir yeni sentez ve 6 Ok da bu yolda birer tutamaktır Güvenç’e göre. Yazar, Atatürk’ün “yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni kurmakla uğraşıyoruz” sözünün üstünde durarak, bunun klasik devletçilikten de devlet sosyalizmi’nden de çok farklı olduğunu vurguluyor ve Merkez Bankası’ndan bütçeye, ticaret cephesinden tarıma bir çok örnekle Atatürk’ün bu güdümlü ekonomiyi kılgısal düzlemde nasıl organize ettiğini anlatıyor. Yazar, farklı algılamalara da dikkat çekiyor, örneğin, Atatürk’ün devlet sosyalizmini benimsemekten söz etmediğini, çeşitli sosyal haklara ve güvenliğe anca devlet sosyalistliğine yaklaşarak varılabileceğini söylediğini yazmış kitabında. Kitapta, Atatürk’ün kendi kaleminden bölümler (devletçilik, demokrasi, özgürlük, demokrasi) oldukça titizce seçilmiş metinler olarak gözüküyor. Güvenç ilginç bir şeye daha dikkat çekmiş. Mustafa Kemal, devlet-i iktisadiye kavramını kullandığı konuşmasında bir de sanayileşmeye dayalı bir piyasa ekonomisini geliştiren ve Batı kültüründen farklı bir yapıya sahip olan Japonya’ya yollama yapıyor, biz de başaracağız diyor.. SERBES AMA BAŞIBOŞ DEĞİL. Yeşilay’dan Turkcell’e ‘Sorumluluk Ödülü’ Fiat’tan Çanakkale’ye yeni tesis yatrm. üm yurttaşlarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Biz de kutlamaya başka bir renk katalım. Aydınlık gazetemizin 2013 yılında tekrar günlüğe dönüşünde ekonomi sayfası editörlüğünü üstlenen sevgideğer Nazım Güvenç’in kitabı “Atatürk’ün Ekonomi Devleti Vizyonu” kitabı Anahtar Kitaplar Yayınevi tarafından basıldı. Hem yayınevini Sn. Mehmet Atay nezdinde hem de kitabın yazarı arkadaşım N. Güvenç’i kutluyorum. Bugünün anlam ve önemine de uygun bir kitap doğrusu. Güvenç, Önsöz’de kitaba adını veren devlet-i iktisadiye kavramını Mustafa Kemal’in 17-18 Ocak 1923’te İzmit’te İstanbul gazeteleri temsilcileri ile yaptığı basın toplantısında açıkladığını belirtmiş. Mustafa Kemal o tarihte şöyle söylemiş: Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil, süngünün dahi dayandığı iktisadiyatla kuracaktır. Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat Yeni Türkiye devleti bir devlet-i iktisadiye olacaktır.’ Güvenç haklı olarak iktisat devleti kavramının iktisadî devlet kavramıyla farkının aynı hukuk devleti ve hukukİ devlet kavramları arasındaki fark gibi olduğunun altını çizmiş. Mustafa Kemal’in iktisadİ devlet yaklaşımının gözden kaçtığını belirten Güvenç, Batı’dan ithal edilen hukuk devleti kavramının daha sonra da sosyal-hukuk devleti kavramının dillere pelesenk olduğunu ve CHP’lilerin dilinden düşmediğini vurguluyor. Sonuç olarak diyor ki Güvenç, “Atatürk buldu biz kaybettik!, çünkü hep Atatürk’ün izinden gittik, oysa izini sürmek değil, izini sürdürmemiz gerekti.”. YEŞİLAY’ın bağımlılıklarla mücadele eden ve sağlıklı yaşamı misyon edinen kişi ve kurumları ödüllendirdiği Zümrüdüanka Ödülleri’nde Turkcell, ‘Sosyal Sorumluluk Ödülü’nü almaya hak kazandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle İstanbul’da yapılan ödül töreninde Turkcell adına ödülü, Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı İsmail Bütün aldı. Törende konuşan İsmail Bütün, Türkiye’nin Turkcell’i olarak gelirlerinin yüzde 1’ine tekabül eden yaklaşık 150 milyon TL’lik bir bütçeyi toplumsal fayda projelerine ayırdıklarına dikkat çekerek bu desteği sürdüreceklerini ifade etti. Turkcell, Şubat 2018’de de bağımlılıkla mücadeleye yönelik Yeşilay ile işbirliği protokolü imzalamıştı.Turkcell işbirliği kapsamında, çocuk ve gençlere yönelik tüm koruyucu, önleyici çalışmalarında Yeşilay’a tam destek vereceğini açıkladı.. Güvenç, kitabında kapitalizm karşıtlığı ile piyasa karşıtlığı kavramlarını da enine boyuna tartışmış. Kâr amacı ve piyasa kavramları tartışma gündemine açılmış! Katma değer amacı ve paylaşım ekonomisi kavramları belki sonraki baskıya kalmış olmalı! Kitapta ‘ekonominin tekerleği: para ve finans’ temasıyla finansallaşan kapitalizme ışık tutulmuş. Serbest ama başıboş olmayan bir piyasa ve finans olması gereğine dikkat çekilmiş. Ayrıca ekonomiyle devlet ve toplum ilişkileri ele alınmış, SSCB, Yugoslavya ve Arnavutluk örnekleri de kısaca incelenmiş. Bence kitabın en ilginç bölümü “Yeni Vizyon, Yeni Söylem, 4.Yol” başlıklı bölümü. Burada sosyal demokrasiden neoliberal bir politika çıkarmak anlamındaki 3. Yol’a ait eleştiriler çok gerçekçi. Güvenç Atatürk modeline Tony Blair vd.’lerinin türettiği 3. Yol adını vermenin doğru olmadığını söylüyor. Sonsöz (Atatürk’ten bir alıntı): Bir milletin kültür seviyesi; üç sahada, Devlet, Fikir ve Ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarı neticelerinin hasılası ile ölçülür..

(6) 6. 23 NİSAN 2018, PAZARTESİ. SINIF GÖZLÜĞÜ. Yıldırım KOÇ. İŞ HUKUKU. E. konomik krizler seçimlere yansır. Görmüş geçirmiş, olağanüstü tedbirli ve mantıklı davranan halkımız, ekonomik krizlere cevabını genellikle seçimlerde verir. Halkımızı aptal ve cahil, kendilerini akıllı zannedenler hep yanılır.. 1988-1989 VE 1991 KRİZLERİ VE 1991 SEÇİMLERİ Türkiye ekonomisinde ikincil önemde bir kriz 19881989 yıllarında yaşandı. Sabit fiyatlarla kişi başına GSMH 1988 yılında yüzde 0.7 ve 1989 yılında yüzde 0.6 oranlarında azaldı. Ekonomide küçük bir kriz de 1991 yılında yaşandı. Sabit fiyatlarla kişi başına GSMH yüzde 1.6 oranında küçüldü. Bu dönem yüksek oranlı enflasyon yıllarıydı. Aralık’tan Aralık’a ölçüldüğünde, tüketici fiyatları 1990 yılında yüzde 60.6 arttı. Bu oran 1991 yılında yüzde 71.1 oldu. Fiyat artış oranı 1992 yılında yüzde 67.9 oranında gerçekleşti. 1988-1989 ve 1991 krizleri döneminde iktidarda Anavatan Partisi (ANAP) vardı. 21.12.1987-9.11.1989 döneminde Turgut Özal, 9.11.1989-23.6.1991 döneminde Yıldırım Akbulut ve 23.6.1991-20.11.1991 döneminde de Mesut Yılmaz başbakandı. ANAP, 1984 yılında yapılan mahalli idareler il genel meclisi üyeleri seçiminde 7.3 milyon (yüzde 41.2) oy aldı. 1989 yılında yapılan mahalli idareler il genel meclisi üyeleri seçiminde oyu 4.8 milyona (yüzde 21.7) düştü. ANAP 1987 yılında yapılan milletvekili genel seçimlerinde 8.7 milyon (yüzde 36.3) oy aldı. Bu oyu 1991 milletvekili genel seçimlerinde 5.7 milyona (yüzde 24.0) geriledi. 1995 seçimlerindeki oy sayısı ise 5.5 milyon düzeyinde (yüzde 19.7) kaldı. Seçmenler, ekonomik krizin olumsuz sonuçlarına, ANAP’ın oyunu azaltarak tepki gösterdi.. 1994 EKONOMİK KRİZİ VE 1995 SEÇİMLERİ Türkiye ekonomisinin ikincil önemdeki krizlerinden biri de 1994 yılında yaşandı. 1994 yılında sabit fiyatlarla kişi başına GSMH yüzde 7.8 oranında küçüldü. Bu dönem yüksek oranlı enflasyon yıllarıydı. Aralık’tan Aralık’a ölçüldüğünde, tüketici fiyatları 1993 yılında yüzde 71.4 ve 1994 yılında yüzde 132.1 oranlarında arttı. Diğer bir deyişle, 1994 yılında ortalama aylık fiyat artışı yüzde 10’un üstündeydi. Yıllık artış 1995 yılında da yüzde 76.0 olarak gerçekleşti. 1994 yılında ekonomik kriz yaşanınca, hükümet 5 Nisan İstikrar Programını gündeme getirdi. 1994 yılında iktidarda DYP-SHP koalisyon hükümeti vardı. Tansu Çiller, 25.6.1993-5.10.1995 döneminde başbakandı. Koalisyon ortağı SHP ve ardından CHP’den de devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak Erdal İnönü (25.6.1993-12.9.1993), Murat Karayalçın (19.9.1993-27.3.1995) ve Hikmet Çetin (27.3.1995-5.10.1995) görev yaptı. 1989 yılındaki mahalli idareler il genel meclisi seçimlerinde SHP 6.4 milyon (yüzde 29.0) oy aldı ve Ankara, İstanbul ve İzmir belediye başkanlıklarına SHP üyeleri seçildi. 1994 yılında yapılan mahalli idareler il genel meclisi seçimlerinde SHP’nin oyu 3.8 milyona (yüzde 13.5) düştü. DYP, 1989 yılındaki mahalli idareler il genel meclisi seçimlerinde 5.6 milyon (yüzde 25.3) oy aldı. 1994 yılındaki seçimlerde bu oy sayısı 6.0 milyon (yüzde 21.3) oldu, oy oranı azaldı. DYP, 1999 yılında mahalli idareler il genel meclisi üyesi seçiminde 4.2 milyon (yüzde13.3) oy alabildi. DYP, 1991 milletvekili genel seçimlerinde 6.6 milyon (yüzde 27.0) oy alarak birinci parti olmuştu. Ancak 1995 seçimlerinde oy sayısı 5.4 milyona (yüzde 19.2) geriledi. İktidar ortağı SHP (ve sonra CHP) 1991 milletvekili genel seçimlerinde 5.1 milyon (yüzde 20.8 ) oy almıştı. Bu oy sayısı 1995 milletvekili genel seçimlerinde 3.0 milyona (yüzde 10.7) geriledi. Ayrıca, Türkiye tarihinin en büyük eylemleri ve grevleri 1989-1995 döneminde yapıldı. Seçmenler, ekonomik krizin faturasını iktidardaki DYP ve SHP’ye (CHP) ödettirdi.. Acil bakım görevlileri için kadro talebi CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Meclis Genel Kurulu’nda söz alarak, hastane öncesi acil bakım hizmetlerinde görev yapan sağlık personelinin atama talebini gündeme getirdi. AKP hükümetlerinin sağlık çalışanlarına yönelik çok sayıda vaatte bulunmasına rağmen, icraatın gerçekleşmediğini anlatan Gürer, Tayyip Erdoğan’ın 2014 yılından bu yana her Tıp Bayramı’nda sağlık çalışanları için verdiği yıpranma payı sözünü de halen yerine getirmediğini hatırlattı. Gürer, 24 Haziran seçimleri öncesinde de bu sözlerin tekrarlanacağını vurguladı.. 4 BİN SAĞLIK ÇALIŞANI KADRO BEKİYOR İlk ve acil yardım bölümü olan paramedikler, acil tıp teknisyenleri ve teknikerleri ile hastane öncesi sağlık hizmeti veren görevlilerin Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalıştıklarına dikkat çeken Gürer, “Acil tıp teknisyenleri, Millî Eğitim Bakanlığından, dört yıllık mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun oluyorlar. Ambulans acil bakım teknikerleri üniversitelerin iki yıllık ilk ve acil yardım ön lisans mezunlarıdır. Görev ve yerleri hastane öncesi acil bakım olan bu kişiler Sağlık Bakanlığının atama kadrosu içinde yer almamaktadır. En az 4 bin kişinin bu kadrolarda atama beklediklerini belirtiyor, Sağlık Bakanı’nın bunlar için kadro tahsisine yardımcı olmasını temenni ediyorum” dedi.. calismahayati@aydinlikgazete.com. SORUN YANITLAYALIM. Yıllık ücretli izni istediğim gibi kullanabilir miyim?. y.yildirimkoc@gmail.com. Ekonomik krizler ve seçimlere yansıması. Didem OKUR.  Ben özel bir şirkette güvenlik görevlisi olarak çalışmaktayım. İşe giriş tarihim 22.10.2015 ve halen de çalışmaktayım. Giriş tarihimden bu zamana kadar toplamda 11+14=25 gün iznim var. Şirkete, 5 günlük izne çıkmak istediğimi sözlü olarak ilettim ama bana 10 gün çıkabildiğimi söylediler. Ben 5 günlük izin kullanamadığımdan iş sözleşmemi. haklı fesih ile bütün haklarımı alabilir miyim? 4857 sayılı İş Kanunu’nda, varsa deneme süresini de kapsar şekilde, en az bir yıl çalışan işçiye yıllık ücretli izin verileceği düzenlenmiştir. Yıllık ücretli izin hakkından işçi de vazgeçemez. Dinlenme hakkı anayasal bir haktır. İşçinin kullanacağı yıllık izin süreleri kıdemine göre belirlenir. (4857 sa-. yılı İş Kanunu madde 53) Bu süreler, iş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile işçi lehine arttırılabilir. Okurumuza verilecek yıllık ücretli izin süresi, iş sözleşmesinde lehine farklı bir düzenleme mevcut değilse, 14 gündür. Ancak sorusunda, önceden hak kazanıp kendisine kullandırılmayan 11 günlük bir sürenin de varlığından söz etmiş. Kural olarak, yıllık ücretli izin süre-. si işveren tarafından bölünemez. Öte yandan, işçi ve işveren, izin süresinin 10 günden az olmamak üzere bölünmesini kararlaştırabilir. Gerek 4857 sayılı İş Kanunu ve gerekse Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’nde düzenlenen bir husus bu. Dolayısıyla okurumuzun 5 gün izin kullanamadığı için iş sözleşmesini feshi, bir haklı fesih olmayacaktır. Bu durumda okurumuz kıdem tazminatını alamaz.. HAZIRLAYAN: DENİZ BİLİCİ halklailiskiler@aydinlikgazete.com. ‘Özelleştirmeye karşı 1 Mayıs’ta Uşak’tayız’ 1Mayısalanlarınınöne çıkangündemlerinegöre adresleribelirlenmeye devamediyor.Şeker fabrikalarının özelleştirilmesihızladevam ederkenBirleşikKamu-İş SendikasıveAtatürkçü DüşünceDerneği Türkiye’ninilkşeker fabrikasınınkuruluolduğu Uşak’taalanlardaolacak EMEK SERVİSİ Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu ile Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) 1 Mayıs’ta şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı ilk şeker fabrikasının kurulduğu Uşak’ta miting düzenleyecek. Aydınlık’a konuşan ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, cumhuriyetin değerlerinin bir bir satıldığını hatırlatarak, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde herkesi Uşak’a davet etti. Çölaşan, Türkiye’nin özelleştirme sürecine nasıl geldiğini anlatarak, ülkelerin hafızası olması gerektiğini vurguladı. Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye’nin siyasetinin ulus devlet modeli olduğuna dikkat çeken Çölaşan, “Planlı bir ekonomik gelişmeyi, bütünsel kalkınma hedefleniyordu. Bu bütünsel kalkınma, teknolojisiyle, bilimiyle; sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi her alanda birlikte büyümek anlamına gelirdi. Bu model ilk 15 yılın yapılanmasının temeliydi. Devrimleri bu amaçla yaptılar ve pek çok kamu kurumu niteliğinde fabrikalar kuruldu” ifadelerini kullandı. 1961 Anayasası’ndan sonra yeniden planlı bir kalkınma dönemi başladığını hatırlatan Çölaşan, kamu kuruluşlarının satılma sürecini dünden bugüne şöyle özetledi:. PLANLI EKONOMİK SİSTEMDEN ÖZELLEŞTİRMEYE “Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk 15 yıl Atatürk’ün kurduğu planlı bir. ekonomik sistem vardı. Yabancı devletlerin talepleriyle, Cargill’de olduğu gibi, onların arzularına göre devlet, kamu ve vatan toprakları peşkeş çekilmiyordu. İhtiyaca uygun sanayileşme hedefliydi. Tarım, hayvancılık ve sanayileşme... Sata sata bitiremedikleri fabrikalar, o dönemin fabrikalarıdır. Milli devlet yapılanmasının perspektifinde devletçi görüşle yapılmış dev kamu kuruluşlarıdır. 1980’den sonTansel ra küreselleşme Çölaan diye bir darboğaza girdik. Küreselleşme aslında emperyalistlerin bizim gibi ulus devlet modellerini yıkmak, onları ekonomik olarak etki altına almak, kısaca çökertmek, sonrasında da siyaseten her dediklerini yaptırmak; modelin özü bu. Biz 12 Eylül darbesiyle bugünkü ekonomik yıkımın içine sokulduk ve geçmişteki bütün kazanımlarımız peşkeş çekildi. Devlet yıkıldı, kamu hizmeti kalmadı. Fabrikalarımız kalmadı; hepsi özele devredildi.” Özelleştirme İdaresi’nin görevinin faaliyetlerinde yeterli verim alınamayan kuruluşların daha iyi yönetilmeleri ve daha iyi üretime geçebilmeleri, daha büyük teknolojiye sahip olarak hizmeti bitirmek yerine, tamamen iyileştirmek olduğunu vurgulayan Çölaşan, bu görevin uygulanmadığını söyledi. Kuruluşların, siyasetin emrinde peşkeş çekildiğini ifade eden Çölaşan, şöyle konuştu: “Ne hayvancılığımız kaldı, ne tarım alanlarımız kaldı. ‘Yabancı sermaye gelmezse bir şey yapamayız, yabancı sermayenin önünü açalım’ diyen 1990’lı yılların hükümetleri,. yabancı yatırımlar gelsin diye özel yasalar çıkardılar. Tabii yabancı yatırım gelsin ama o gelen yatırımcılar kendi istekleri doğrultusunda Türkiye’de yer seçimini dahi kendilerini yaptı. Cargill, Bursa Orhangazi’yi seçti mesela. Bu çerçevede Türkiye talan edildi. Ama o yabancıların getirmiş olduğu paralar bizde yatırıma dönüşmedi. Yatırıp da aldıkları ürünü de birlikte para olarak geri çıkarttılar. Böylece Türkiye yabancı sermayenin yatırımıyla büyüyemedi.”. ÖNCE ZARAR ETTİR SONRA SAT Çölaşan, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi hakında da şunları söyledi: “14 şeker fabrikamız satışa çıktı. Teknolojisi eskimiş, maliyetleri yükselmiş olan kurumları, devleti, maliyet unsurlarını ortadan kaldırıp teknolojik katkısını yapmalı ve yaşar hale getirmeli. Ama tam tersi oluyor. Örneğin Sümerbank... Turgut Özal zamanında kamu personelinin bütçesi devletten tahsis edilmedi. Halbuki KİT’lerin de devlet bütçesi vardır. Ama Özal bütçesini vermedi. ‘Borçlan. Bankadan para al, memurunun maaşını öyle öde’ dedi. Sümerbank’ı bu şekilde batırdılar. Böylelikle borca battı ve dediler ki ‘bunu artık özelleştirelim, bundan hayır gelmez’. Devlet eliyle kendi yapılanmalarımız borca batırıldı; sonra da işe yaramaz diye satıldı. Bunlar Özelleştirme Kanunu’na da aykırı. Ben uzun süre Danıştay’da İdari Dava Daireleri Kurulu Başkanıydım. Özelleştirme konulu davalar bizim önümüzden geçti ve yargı bu uygulamaları hep kamu yararı görülmemesi nedeniyle durdurdu ama hiçbir yargı kararı uygulanmadı.” Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi de yine yabancı sermayenin Türkiye’ye gel-. mesi perspektifinin bir parçasıdır. Cargill, Türkiye’de pancar üretiminin bitmesine sebep olmuştur. Pancar üreticilerini işsiz bırakmıştır. Türkiye’nin şeker fabrikaları da bu çerçevede kapanma noktasındadır. Kalan şeker fabrikalarımız da maliyetli denilerek boş bırakılmış, kullanılmaz hale gtirilmiştir. Zarara uğratılmıştır. Bunları yenilemek yerine ya da işçilere kooperatifler kurmak yerine satışa çıkarıyorlar. En son iki fabrika için alıcı çıkmadı diyorlar. Ne yapacaklar; arsa fiyatına satacaklar. Çok ucuza kapatılacak. İktidarın da ekonomik çöküntüsünün artık çok net olduğu bir dönemde işsizlik çok arttığı için bu daha çok kamuoyunu etkiliyor artık. Halk özeleştirmeye dur diyor ama iktidar satmaya devam ediyor.”. ‘BÜTÜN TÜRKİYE’NİN ALANLARDA OLMASI GEREK’ Bu yıl 1 Mayıs’ta işçi haklarının önündeki bu somut olayların gündeme taşınmasının önemli olduğunu vurgulayan Çölaşan, şu ifadeleri kullandı: “Türkiye demokrasisini, haklarını özgürlüklerini kaybetti. Cumhuriyetin bütün ilkelerini kaybetti. 1 Mayıs’ın aslında bütün Türkiye’de bütün alanlarda bir arada kutlanması lazım. Sadece Taksim, sadece Uşak, Maltepe değil, hepimizin her yerde alanlarda olması lazım. Cebimizdeki parayı yiyen hükümete karşı bize özgürlüklerimiz vermeyen, maddi manevi zarara sokan, çocuklarımızın geleceğini karartan hükümete karşı topyekün Türkiye’de miting yapmak lazım. Ama herkes ayrı ayrı yapıyor. Birleşemiyoruz hâlâ. Bu yapının acilen düzeltilmesi lazım. Dersimizi alarak önümüzdeki sürece bakmamız lazım.”. İstifa eden işçi için emsal karar MAAŞI eksik ve geç yatan işçi, yüksek ücret almasına rağmen sigorta priminin düşük gösterildiğini gerekçe göstererek istifa etti. İşverenin kıdem tazminatı vermediği işçi hakkında Yargıtay emsal bir karar verdi. Yüksek mahkeme, maaşın eksik ve geç yatırılmasıyla yüksek ücret alan işçinin sigorta primini eksik gösteren işvereni kusurlu buldu. Özel bir firmada çalışan işçi, maaşlarının eksik ve geç yatırıldığı ve yüksek ücret almasına rağmen sigorta primlerinin düşük gösterildiği gerekçesiyle istifa etti. İşveren, işçinin tazminat talebini de reddetti. Ücretlerinin geç ve eksik ödenmesi, rızası alınmaksızın başka şubelerde yoğun şekilde çalıştı-. rılması ve SGK prim ücretinin eksik yatırılması gibi sebeplerle iş akdini haklı sebeplerle feshettiğini belirten işçi, İş Mahkemesi’ne dava açtı. İstifa dilekçesinin kendisine zorla imzalatıldığını iddia eden davacı, kıdem, ulusal bayram genel tatil, yıllık izin, fazla çalışma ücreti ve asgari geçim indirimi (AGİ) alacaklarının tahsilini talep etti. İşveren avukatı ise savunmasında, davacının dosyada mevcut istifa ve ibranamelere göre işyerinden herhangi bir sebep belirtmeksizin ayrıldığını, bu sebeple kıdem tazminatına hak kazanamayacağını öne sürdü. İşveren avukatı, davacının çalışmasının kesintili olduğunu bu sebeple zamanaşımı def’i ileri sürdüklerini ve işyerinde davacının herhangi. bir alacağının olmadığını iddia ederek davanın reddini istedi. Tarafları dinleyen mahkeme, toplanan kanıtlar ve yapılan bilirkişi hesabına göre davanın kısmen kabulüne karar verdi. Kararı davacı temyiz etti.. YARGITAY: KIDEM TAZMİNATI REDDİ HATALI Devreye giren Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, emsal bir karara imza attı. Kararda; davacının 26 Nisan 2010 tarihli istifa dilekçesinin baskı altında imzalatıldığına ilişkin iddiasını kanıtlamamasına rağmen, aynı günkü dilekçesinde iş sözleşmesini bildirimsiz olarak feshettiğini belirttiğine dikkat çekildi. Yar-. gıtay kararında şu ifadelere yer verildi: “Davacı iş sözleşmesini; ücretlerinin eksik ve gecikmeli olarak ödendiği, daha yüksek ücret almasına rağmen primlerinin daha düşük ücret üzerinden bildirildiği gerekçesiyle feshettiğini belirtmiştir. Dosya kapsamına göre; belirtilen fesih sebeplerinin sabit olduğu anlaşılmakla feshin haklı sebeple yapıldığı ve kıdem tazminatı talebinin kabul edilmesi gerekirken kıdem tazminatı talebinin reddi hatalıdır. Kararın bozulmasına oybirliği ile karar verildi.”.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çorum merkez ilçede yetişen ceviz genotiplerinin (Juglans regia L.) seleksiyon yoluyla ıslahı üzerinde araştırmalar Yüksek Lisans Tezi, Ordu Üniversitesi, Fen

İşveren işyeri odaklı süreç yönetimi anlayışı içinde, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, denetlemek ve bunları güncel gelişmelere uyarlamak zorundadır.

Belediye Başkanı Yakup Çelik, kararla ilgili yaptığı açıklamada, teknolojinin insan hayatını kolaylaştırırken bir tarafından da insan sağlığını olumsuz

Parti olarak anayasa hazırlığı çalışmalarını ciddiye aldıklarını ve yakından takip ettiklerini belirten Karayalçın, "Anayasa Mahkemesi türbanı laikliğe aykırı

AK Parti meclis üyesi Mehmet Savran, Nevşehir Belediyesi'nin yeni başkanı seçildi.. (TÜİK) verilerine göre, Nevşehir nüfusu 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla 151 bin 134

Although the pathophysiological b asis of remote organ injury rem ains unclear, understanding the effecte of thermal injury on the gastrointestinal system is

 Belediyeler tarafından, “açık oyun alanları” yapımında her yaş grubundaki insanların “spor yapmaları” ve bunları izlemeye gelen insanların ihtiyaçlarını

 Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması,