A
YAZI ODASI
SELİM İLERİ______________
Abdiilhak Şinasi'nin
İstanbul'u (1)
Eseri gitgide unutulan Abdiilhak Şinasi Hisar, Cumhuriyet döneminin çok önemli, en ilginç, belki de tek ‘İstanbul yazarı’öır.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına rastlayan çocuk luğu, Rumelihisarı’ndaki -Şair Nigâr’ın yalısıyla yan yana- aile yalısında geçti. Büyükada ve Çamlıca’da yazlar geçiren Abdülhak Şinasi, Mekteb-i Sultani’de
Ahmet Haşim’le, Refik Halid Karay’la, Hamdullah Suphi Tannöver’le, geleceğin bu ünlü edeblyatçıla-
nyla arkadaş olmasına karşın, yazı hayatına hazırla- nışlar ve bekleyişlerle başlamıştır.
Gerçi kitap tanıtma yazıları, eleştiriler, şiirler ya yımlamıştır ama; “hikâye" adını verdiği romanlannı, anı kitaplarını zaman içinde, bölüm bölüm, özümse- ye özümseye kaleme getirmiştir. Bu eserlerden par çalar, uzun yıllar, M illiyet ve Varlık da aralarında ol mak üzere, çeşitli gazetelerde, dergilerde yayımlan mıştır.
Nihayet 1941’de Fahim Bey ve Biz ilk kitabı ola rak CHP Hikâye ve Roman Mükafatı’nda üçüncülük kazanınca, Abdülhak Şinasi’nin ünü pekişir.
Fahim Bey ve Biz, anı, yaşantı, gözlem, kurmaca
karışımı bir roman niteliğiyle, edebiyatımızda, hele o dönemde, benzeri pek olmayan bir verimdir, impa ratorluğun son dönem insanlarından Fahim Bey’i, çevresi, hayatı, özlemleri, düşleriyle dile getiren ro mancı, bir yandan da kişisel duygularını, gözlemle diği ‘değişen’ İstanbul’u, kendi dünya görüşünü yan
sıtmıştır.
Yazar, Fahim Bey’den yola çıkar görünmekle bir likte, çöken bir imparatorluğun son fertlerini Fahim Bey simgesiyle yorumlar.
Değeri o zamanlar tam anlaşılamamış bu roman da, İstanbul ve İstanbullu, payitahtın son sayıklayışı ortasındadır. İşlevini giderek yitiren kent, hâlâ kültür odağıdır. Alaturka ve alafranga yaşama biçimlerini giz- li bir uyum içinde barındırmasıyla dikkat çeker.
Ne var ki, başkalaşan toplumsal ve ekonomik ko şullar, Fahim Bey kişiliğinde saptandığı gibi, kentin insanını düşlerle avunmaya, çalışmaktan, üretmek ten uzak tutmaya başlamıştır.
Fahim Bey sayısız iş tasarısı, girişim düşleriyle İs tanbul’da silinip gidecek, bir gün de gazetelerde ölüm ilanı çıkacaktır...
Abdülhak Şinasi 1944’te yayımlanan ikinci roma nı Çamlıca’daki Eniştemiz’ de, defterdarlık, mutasar rıflık, valiliklerde bulunmuş Hacı Vamık Efendi’yi yi ne çöküp gitmiş, göçmüş imparatorluğun bellekler de iz bırakmış bir kişisi olarak gündeme getirir. Ya zar bu kez hem Çamlıca’dan hem Tanzimat kültürün den söz açma fırsatı bulmuş gibidir.
Vamık Efendi Doğu’yla Batı arasındaki tufanlı gel gitinde, başkalarınca “deli" sanılmakta, sayılmakta dır. Romanın anlatıcısı, satır arası dokundurmalarla, yeni dönemin eski hayat tarzını kavrayamadığını sez dirir. Bir inkâr fırsatı esmekte, eski değerler toptan yad sınmaktadır.
Şarklı giyim kuşamını, şarklı yaşama biçimini de ğiştirmemiş Çamlıca’daki enişte, birçoklarınca çağ dışı kabul edilirken, çevresindekiler onun zevkini, in celiğini de özümsenmemiş yenilik uğruna görmez den gelirler.
Vamık Efendi’nin siyah kuka tespihi bir mücevher kıymetinde, sık sık değiştirdiği ağızlıkları yasemen, enfiye kutusunun üstü mineliyken, bu sanat, el işçi liği zenginlikleri hemen herkesçe artık zevksiz bulun maktadır.
Zamanı çın çın sayan altın saatinin “kalın altın kös
teğine takılı üç köşe bir billur üstüne usta bir hattat tarafından en güzel bir yazı ile hakkedilmiş mührü mü cevher gibi bir şey”dir.
Gelgelelim bu eşya, bu aksesuvar, bu gereçler gü nün dünyasından hızla çekilmekte ve el sanatlarının, işçiliğin kültürü de hızla sönmektedir.
Çamlıca’daki Eniştemiz, yiten kültür değerleri üze
rine bir son söz olduğu kadar, insan eliyle yok edil mekte olan çevre ve bitki örtüsüne de şiirli sayfalar ayırır:
“Çamlıca’daki Günler ve Geceler” adlı unutulmaz
bölümde, Abdülhak Şinasi, semtin, yörenin mevsim lerini, mevsimlere özgü törelerini, ağaçlarını, çiçek lerini gitgide uzaklaşan hatıralarının büsbütün silin mesi dileğiyle yazar. O, silinsin dileği, söze dökülme miş bir ilenci andırmaktadır...
Takvimde İz Bırakan:
"O, oradaydı. Karanlığın içinden yükseldi ve kar şımda durdu, aramızda on adım bile yoktu, üzerin de beyaz bir giysi vardı...” Helmut Krausser, Bü yük Bagarozy, Çev.: İlknur Igan, Doğan Kitap, 1999.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi