+
yaşam
TT-..
Perşembe 15 Ocak 1998
Milliyet
F A X
Başka dünyalardan öyküler...
ACABA dünya niye içeri den başka, dışarıdan başka görünüyor? Yurtdışında bir hafta katıp yurda döndüğü nüzde, neden kendinizi - dünyanın gerisi ile hiç ilgisi olmayan bambaşka bir gün dem içinde buluyorsunuz? Gazetelerin birinci sayfasın daki haberler, niye Batı ga zetelerinden bu denli farklı?
Niye komşu İran'ın ABD i- le diyalogu, Batı gazeteleri nin m anşetlerinde gezer ken; bizde yalnız birkaç dik katli yazarın sütununda yer alıyor?
Niye bu ülke, bu kadar kendi gündemine kilitli? Niye çok ön celeri ortaya çıkabilecek bir Meclis skandali, birden bire aynı anda ve hep birlikte ışınlanmış gibi tüm gaze telerin manşetlerine, aynı sözlerle tırmanıyor? Niye gazete başlıkları, tek merkezde hazırlanmış gibi birbi rine benziyor?
Niye “Kaçak Kürt Göçü” skanda li, Türkiye ve İtalya’da bu kadar fark lı değerlendiriliyor? Niye orada hala gündemde; burada değil? Niye biz
“ekonomik” diyoruz, onlar “siyasi
baskı” diyor. Niye fatura burada PKK’ya kesiliyor, İtalya oralı olmu yor?
Niye herkes bize “düşman”, “bizi
anlamıyor?” Veya niye biz -dünyayı anlayamıyoruz ve takip edemiyoruz? Niye hem Türkiye’yi, hem dünyayı iz lemek “şizofrenleşmek” oluyor? Ni
ye Türkiye 45 yıl parçası olduğu Ba- tı’yla aynı dili konuşmuyor?
Bu soruların cevabı, A B D ’de çı kan “ Foreign Affairs" dergisinde ya yınlanan “Yüzyıl Sonu Demokrasile
ri” adlı bir makalede gizli. ABD’nin bu en prestijli dergisi 50 ülkenin si yasi rejim lerini karşılaştırarak, 1 9 0 0 ’ler sonu demokrasisinin ne anlama geldiğini araştırıyor.
“ Basın özgürlükleri" açısından Türkiye, Suudi Arabistan, Çin, Endo nezya, Iran, Malezya, Nijerya ve Sin gapur’la birlikte son sırada yer alı yor. Basın özgürlüğünden hiç söz e dilmeyen Suudi Arabistan, Çin, Iran, Nijerya ve Singapur’dan biraz daha i- yi bir konumda. Ama Endonezya ve Malezya Türkiye’den ileride görünü yor. Değerlendirmede kıstas alınan faktör: “Basın özgürlüğünü şartla
yan ve kısıtlayan yasalar”. Kullanı lan diğer kıstas “baskı yöntemleri”. Bu açıdan Türkiye, en baskıcı ülkeler arasında.
Arjantin, Kolombiya, Filipinler, Hong Kong, Hindistan, Kenya, Fas, Meksika, Nikaragua, Pakistan, Pe ru, Rusya, Tayland, Ukrayna, Maca ristan ve Venezuela basını, bizden - hareket kabiliyeti açısından - özgür.
Değerlendirme, basın
özgürlükle-NİLGÜN
CERRAHOGLU
rinden ibaret değil. “Siyasi
özgürlükler” üzerinde, ay nı ülkeler arasında yapılan karşılaştırm ada, Türkiye orta sıralarda. “Oldukça
özgür” ülkelerin en altında yer alıyor.
Bu ülkeler sıralaması i- se şöyle: Brezilya, Hindis tan, Nikaragua, Tayland, Rusya, Ukrayna, Meksika, Peru, Kolombiya, Haiti, Malezya, Pakistan, Singa pur, Türkiye ve Fas.
Karşılaştırmanın bu bö lümünde kullanılan kriter;
“siyasi haklar” ve “mede
ni haklar" (civil liberties), haklar, Türkiye’de siyasi Medeni
haklardan geri.
Bir başka bölüm, “ekonomik öz
gürlükler”. Ekonomik özgürlüklerde Türkiye, ilk iki alandan daha ileride ve gene “oldukça özgür” ülkeler a- rasında. (Yunanistan da bu bölüme dahil.) “Mülkiyet hakkı” ve “ticaret
özgürlüğü” kriterlerinde Türkiye,
“vasat” not almış.
Bugün dünyada 193 ülkeden 1 1 8 ’inin “demokrasiyle” yönetildiği ni belirtiyor yazı. Soğuk Savaş’tan sonra bu ülkelerin sayısında önemli artış olduğunu, ama çoğunun de mokrasiyi yalnızca, “seçim” olarak anladığını vurguluyor. Batı tipi liberal demokrasilerin ise hukuk devleti, güçler ayrılığı ve ifade özgürlüğünü kapsadığını belirtiyor.
Türkiye gibi “demokratikleşme
yolundaki” ülkelerin, demokrasiyi yalnız seçimle özdeşleştiren “liberal
olmayan demokrasiler” kategorisi ne girdiğini söylüyor. Bunun, tayin e- dici bir çizgi olduğunu açıklıyor. Ve
“liberal olmayan demokrasilerin”,
çağdışı diktatörlüklerden çok daha tehlikeli olduğunu, çünkü taşıdığı
“demokrasi” etiketinden dolayı dik tatörlüklerin sahip olamadığı bir
“meşruluğa” sahip olduklarını, bu nedenle de bu rejimlerde özgürlük mücadelesinin güçleştiğini belirti yor. işin kötüsü yapılan araştırma,
“demokratikleşme yolundaki ülke lerin” liberal demokrasilere değil, gi derek hep, daha çok “illiberal de
mokrasilere” yaklaştığını ortaya ko yuyor.
Soğuk Savaş yıllarındaki “demok
rasiler” ve “diktatörlükler" ayrımı artık geçerli değil. Herkesin kendini
“ben demokratım” diye tanımladığı bir dünyada, karşılaştırmalar “libe
ral ve illiberal demokrasiler” arasın da yapılıyor. Batı ile aramızdaki ileti şim kopukluğunun nedenlerini şimdi anlıyor musunuz?
Türkiye giderek, Soğuk Savaş yıl larında hedeflediği İtalya ya da Fran sa ile değil; Brezilya, Kolombiya, Pa kistan ve Malezya ile benzeşiyor.
Tatile gitti
kupayı kaptı
Yarı finalde liseliye ye nilen Agassi, maçtan sonra çöktü kaldı (sağda). Stoltenberg, finalde genç yetenek karşısında tutunamadı (solda). Tatilini büyük bir zaferle süsleyen Hevvitt, Uluslararası Sidney Tumuvası'na katılmak için de özel izin elde etti (altta).
Acemi şampiyon
DIŞ HABERLER SERVİSİ
TENİS dünyasında şok. Yaz tatili için Adeyaide’ya giden bir lise öğrencisi, “spor olsun” diye katıldığı Avustralya Erkekler Tenis Turnuvası’nı (ATP) kaza narak, kortlara imzasını atar ken “ikinci en genç ATP şampi yonu” ünvanmı da elde etti.
16 yaşındaki Lleyton Hewitt, turnuvaya özel bir izinle katıldı. Rakiplerini bir bir eleyerek gel diği yan finalde dünyanın bir numaralı raketi Andre Agassi’yi karşısında buldu. Veda etmesi beklenen genç yetenek, otorite leri şaşırtarak Agassi’yi saf dışı etti. Ardından 1996 yılı Wimb ledon Tenis Turnuvası’nda ya- nfınal oynamış deneyimli tenis çi Jason Stoltenberg’le karşılaş tı. İki saat dokuz dakika süren final maçını 3 - 6, 6 - 3 ve 7 - 6'lık skorla geçerek kupayı kal dırdığında tribünler genç şam piyonu coşkuyla alkışlıyordu.
Okula veda
Turnuvaya bugüne kadar ka tılan en düşük “sıralamalı” tenisçi olarak rekorlar kitabına giren Hewitt, zaferin ardından bu yıl okula gitmeyeceğini açıkladı.
Bir devir kapandı
f i . —
h*
.
7
MAGAZİN SERVİSİ
TÜRK Sanat Müziği’nin efsanevi sanatçıların dan Safiye Ayla, dün saat 17.00’de yaşam müca delesinde yenik düşerek hayata veda etti.
6 Aralık 1997’de komaya giren ve Amerikan Hastanesi'ne kaldırılan ünlü sanatçının şuuru kapalıydı. Dr. Sinto Levi tarafından yapılan ilk müdahaleden sonra yoğun bakıma alınan Ay- la’ya böbrek yetersizliği nedeniyle sürekli diyaliz tedavisi uygulanıyordu. Son bir haftadır durumu ağırlaşan Ayla'da solunum yetmezliğine bağlı kalp dolaşım yetmezliği de ortaya çıkmıştı.
Aylanın cenazesi yarın (cuma günü) öğleyin Teşvikiye Camii’nde kılınacak namazdan sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Şöhreti yurt dışına taşan efsane sanatçıdan geride plaklar ve anılar kaldı (yanda). Kültür Bakanı Talay’ın Ayla’yı hastanede ziyaretini sadece Milliyet görüntüle mişti.
E fs a n e y e g ö z y a ş la rı
Muazzez AbacıÜNLÜ sanatçı Safiye Ayla’nın ölümü, sevenlerini ve
meslektaşlannı üzdü. Bazı sanatçılar, duygulannı şöyle dile getirdi:
▼Müzeyyen Senar: “Safiye
Ayla en eski arkadaşlanmdan birisiydi. O Türk Sanat Müziği nin efsanevi ismiydi. Onun ölümü beni yıktı. Ayla ile birlikte bir tarih yok oldu. Artık
hiçbir şeyin eski tadı yok. Ancak tek tesellim, Safiye Hanım’ın mutlu ve huzurlu ölmesi. Çünkü istediği her şeyi yaptı.” ▼Muazzez Abacı: “Türkiye’nin yetiş tirdiği en büyük e- kollerden biriydi. Türk Sanat Müzi ğinde tüm sanatçı ların feyz aldığı ö- nemli hocalardandı. Türk Sanat Müziği yorumcusu olup da ondan etkilenmeyen şarkıcı yoktur. Sa nat yaşamında de rin izler bırakü. Ö- lümü bizi ziyadesiy le üzdü, Tann’dan rahmet diliyorum.”
▼ Perihan Altındağ Süzeri:
“Sanat müziği bir devini daha kaybetti. Çok büyük bir
sanatçıydı. Özel hayatında da çok iyiydi. Herkese yardım ederdi. Kendisini sanata adadığı için çocuk sahibi olmadı. Aslında bizler onun çocuklanydık.”
▼ Erkan Yolaç: “Safiye Ayla’yı
son kez canlı yayına ben çıkardım. Biliyorsunuz Çile Bülbülüm Çile’yi okumalan için kimseye izin vermemiş. İzin verirseniz, Yıldınm Bekçi bu parçayı okuyacak’ dedim. Onu 90
Muazzez Ersoy
küsür yaşında muhteşem bir zeka olarak tanımlıyorum.
Yıldınm Bekçi çok güzel söylüyor, benden de iyi okuyor’ dedi ve mümkün olduğu kadar ona eşlik etti. Önemli olan konu, final için seyirciye 10. Yıl Marşı’nı önceden ezberletmiştim. Yıldıran Bekçi ile Zekai Tunca da önceden marş için piano ile çalışmışlardı.
Marş sırasında bize tutunarak ayağa kalktı. "Göğsümüz tunç siperi’ kısımlanm ellerini göğsüne vurarak okuyordu, ikinci Zeki Müren hadisesi olacak diye korktum. Stüdyodan tekerlekli sandalye ile uğurladık.”
▼ Selahattin İçli: “Bir
devir daha Safiye Ayla ile noktalandı. Türk Sanat Müziği’ni ayakta tutan sanatçılardan biriydi. Yokluğuna alışamayız. çünkü o bir üstaddı. Onun kadar işine saygısı olan başka bir sanatçı tanımıyorum. Ne zaman Atatürk’ten söz etse mutlaka ağlardı.” ▼ Muazzez Ersoy: “Safiye Ayla hepimizin örnek aldığı büyük bir sanatçıydı. Onun ölümüyle müzik dünyası yeri doldurulamaz bir sanatçısını yitirdi. En son Milliyet'in yanşmasında görmüştüm onu. Benimle uzun uzun sohbet etti, öğütler verdi. Büyük kayıp, büyük acı.
Onunla bir devir kapandı.
Safiye Ayla adını yaşatmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.”
▼ Sermet Erkin (Manevi oğlu):
“Sabah yanındaydım. İftarda iken ansızın bu haberi aldım. Sonuca hazırlıklıydık. Ama yine de onu kaybetmenin acısı çok büyük. Safiye Ayla, Münir Nuretün Selçuk ile birlikte Türk müziğinin hafızlık ölçüsünden kurtulup, klasik Batı formuna getirilmesi konusunda çok büyük hizmetleri olan büyük bir sanatçı idi. Aramızdan ayrılsa da plaklanyla yaşamaya devam edecek. Onun, vatanım, milletini canından çok
seven bir insan kimliği de vardı. O bir Cumhuriyet kadınıydı.”
▼ Ercüment Batanay: “Safiye
Ayla Hanımefendi ile yıllarca birlikte çalıştık. Son derece değerli bir sanatçıydı. Bence o ölmedi, efsanesi, yorumu ve karakteriyle birlikte unutulmazlar araşma katıldı. Türk milletinin başı sağolsun.”
1 9 0 7 ^
Servetini
eğitime
bağışladı
SAFİYE Ayla, resmi kayıtlara göre Temmuz 1917'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ancak kimi kayıtlara göre de Ayla'nın doğum tarihi 1907. Hacı Abdullah Bey ve Seyide Hanım'm kızları olarak doğan Ayla, Nisan 1950'de Şerif M uhittin Targan'la evlendi. Targan, son Mekke Emiri Ali Haydar Paşa'nın oğlu ve Hz. Muhammed'in son
torunlarındandı. Ud ve viyolonsel . virtüözü olan bestekar Targan, 1967 yılında vefat etti. Safiye Ayla, 1920'de (savaşta ailesini kaybetmesi
nedeniyle) Darüleytam'ın himayesinde Çağlayan Öksüzler Yurdu'na girdi. 1921'de ilkokul öğrenimini tamamladı. 1926'da Bursa M illetvekili Şeyh Servet Efendi tarafından evlatlık olarak alındı. 1929 - 30'da Bursa Kız M uallim
Mektebi'nde ikinci sınıf öğrenimini gördü. Ayla, 1930 yılında vekil öğretmen olarak İstanbul'da çalıştı. Aynı yıl Eyüplü Mustafa Hoca'dan dersler almaya başladı ve ilk plağını doldurdu. Bu arada bestekar Yesari Asım Bey'den de uslup ve makam dersleri aldı. İlk plak çalışması olan "Sevda Yaratan"ın kısa sürede tüken mesiyle birlikte 1931'de adını yurt çapında duyurdu. Daha sonra Darültalim - i Musiki'ye giren Ayla, 1931 - 50 yılları arasında Mulenruj ve Londra, Panorama, Maksim, Kristal gazinolarında sahne çalışmaları yaptı. 1933 yılında özel davetle Mustafa Kemal Atatürk'e kon serler veren ünlü sanatçı, daha sonra İsmet İnönü ve Celal Bayar'ın karşısına çıktı. 1946 yılında Alabanda Revüsü'nün başrol oyuncusu olarak gördüğümüz Safiye Ayla'nın şöhreti, yurt sınırlarını aştı. 1948'de Mısır, 1970 - 71, 1972'de ABD, 1980'de Almanya (40 konser) ve 1984'te İsviçre'de konserler verdi. Çeşitli kuruluşlardan sayısız ödül alan Safiye Ayla'ya ücretsiz konserleri nedeniyle 55'i aşkın plaket verildi. 150'yi aşkın 78 devirli, çok sayıda 45 devirli ve LP plak dolduran Safiye Ayla, 1968 yılında düzenlediği vasiyetnameyle müzik ve resim dallarında eğitim gören gençlere burs verilmesi şartıyla tüm mal varlığı için Türk Eğitim Vakfı'nı mirasçı tayin etmişti.
+
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi