• Sonuç bulunamadı

Bana kalırsa:Kahvelere gitmek çok manasızdır!:Kahve devrini çok gerilerde bırakmış olan Türkiye'nin klüp devrine gireceği günü dört gözle bekliyorum!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bana kalırsa:Kahvelere gitmek çok manasızdır!:Kahve devrini çok gerilerde bırakmış olan Türkiye'nin klüp devrine gireceği günü dört gözle bekliyorum!"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

15 MART — 1937 HABER — Aliçam postası

fEana JiaÎıcsa

Kahvelere gitmek

çok manasızdır!

Kahve devrini çok gerilerde bırakmış olan

Tiirkiyenin klüp devrine gireceği günü

dört gözle bekliyorum !

Y A Z A N : N i z a m e d d i n N a z i f

Ben kahveye gitmeği sevmem ve nerede bir kahve görsem, hangi kah. venin önünden geçsem suratımı buruş­ turur, can sıkmtısile mırıldanırım:

— Gene dolmuşlar. Fakat nasıl

oturuyorlar burada, bu havasız rahatsız yerde?

Bununla beraber bilirim ki bizim

memlekette kahveler “İçtimaî ve ticarî,, mahfillerdir. Şehirlerimizden, kasabala­ rımızdan birinin, bir kaçının veya hep sinin nabızları bu kahvelerde atar. Kah. vede oturanların çokluğuna azlığına, neşelerine yeislerine ve durgunlukları­

na, kaynaşmalarına bakarak verilen

hükümler ekseriya idoğru çıkarlar. Bir siyasî hâdisenin nasıl bir tesir

yaptığım mı anlamak istiyorsunuz?

Bizde hemen kahvelere koşunuz. Beş Idakikada bin yıl tetkikat yapmış gibi olursunuz. Beynelmilel bir mühim va­ ka hakkında dünyanın her tarafından akisler toplam, k istenince ne yaparsı­ nız? Tabiî, radyonuzun kadranındaki ibreyi kâh şu kâh bu derece üzerinde

dolaştırarak Ankaradan, Berlinden,

Londradan, Filistireden velhasıl cehen. nemin dibinden sesler toplar ve bunla­ ra üçer beşer dakika kulak kabartırsı­ nız. Bizim kahveler de, bulundukları yerlerin şerefine ve devamlı müşterile. rinin işlerine, güçlerine göre İçtimaî

bünyemizin muhtelif tellerinden ses

verirler. Eğer en lükslerinden en ba­ bayanilerine kadar bütün kahveler fos not çıkarmıyorlarsa kasabanın, şehrin veya memleketin İçtimaî, ticarî ve hat­ tâ siyas ahengi yerinde

demektir-Ama... Bu mühim hizmetleri görme, sine rağmen ben gene kahveleri sev­ mem. Zira cemiyetimizin bütün dâlga- lanışlarına böyle müş’irelik edebilmesi kahvenin en büyük küstahlığıdır. On. lar böyle bir rütbeye hak kazanmış o- lamazlar. Kahve halkevlerinin düşma­ nı değilse bile mutlaka rakibidir.

¥ # *

Dün bunlardan birinin önünden ge. çerken kör şeytan dürttü:

— Gir içeri be! Bir sürü adam na­ sıl oturuyorsa sen de otur bir iki daki­ ka...

İsteksiz isteksiz kapısına el atarken omuzuma bir el dokundu:

— Ben de seni arıyordum yahu! Gökte ararken yerde buldum. Gel bir tavla atalım.

— Burada mı?

— Tabiî tavla sokak ortasında oy. nanmaz. Kahvede oynarur.

Zar ve pul şakırtıları, gürültülü kah­ kahalar, kimi kesik kimi sürekli öksü­ rükler arasında dolaşarak kırk elli kişi, nin doldurduğu bu (kahve - kıraatha. ne) de boş yer aradık-. Vallahi bula­ madık.

oynuyorlardı.,,

Tavlacı arkadaş peşimi bırakmıyor, du. Sokağa çıkınca koluma geçti ve beni birinciden daha geniş ve daha temizce olan bir diğerine götürdü. Mer mer bir masanın başına geçince etrafa

şöyle bir baktım. Gözüme ilişen ilk

şey kara kordonlu bir gözlük oldu. Bu gözlüğe sahibinin gözlerini, kaşlarını, burnunu ve şapkasından hiçbir zaman ayrılmıyan seyrek saçlı kafatasını ilâ­ ve edince gülümsiyerek bağırdım:

— Merhaba Asaf!

— Merhaba şekerim. Ne var ne yok! — Şöyle bir dolaşıyorum.

Bu Asaf bizim meşhur konsülitci- mizdi. Eski İktamın eski müdürü Ke. nanla karşılıklı kitap piyasasından ko nuşuyorlardı.

Sağımdan bir Karamanlı sesi yük­ seldi :

— Para varsa takas işlerinde varriır. gerisi boş. Ha.. Borsa civarında, Emin- önünde veya Beyoğlunda Lüküs bir me. zeçi dükkânı açmak da fena fikir de­ ğil ama.-, takasçılığa ortak arayan var­ sa beni tavsiye et..

Solumda yorgun tavırlı bir genç,

çok şişkin bir çantadan çıkardığı bir mecmuayı çatık kaşlı tıknaz arkadaşı, na uzatırken homurdandı:

— Ne yaparsan derhal taklit ediyor­

lar. Şimdi kaç tane “öğretmenlere mah sus mecmua,, var biliyor musun?

— ? ! !

— Tamam dört ta r e . önümüzdeki

kış daha dört tane çıkar, korkma! Onların yanındaki masaya yeşil ço. ha k^plı bir tahta koymuşlardı. Kıya­ fetleri düzgün, saçları taranmış dört kişi prafa oynuyorlardı galiba i Biri gevrek gevrek gülerek söylendi:

— Müsolini kılıç kuşanacakmış. — Mevlevi Çelebi seni de davet et­ miş mi?

— Onu bilmiyorum ama bu da

mümkün.. Bir de bakmışsın yarın ba­ şına sikke geçirmiş, bektaşi babası ol. muş!

— Yahut ağzından alevler fışkıran bir Kadiri dervişi..

— Müstemleke siyasetinin incelikle­ ri..- İstilâ eden devletler evvelce müs­ temleke halkının ¡dinlerine hürmet eder

gözüküyorlardı. Şimdi müstemleke

halkı Islâmsa Müslüman olmuş gibi, Mecusi ise Mecusi olmuş gibi, ateşpe. restse ateşprestliği kabul etmiş gibi gözüküyorlar.

Bu sırada iki genç kapıdan giriyor­ du. Biri çok toy, diğeri pek atılgandı. Atılgan olan elindeki gazeteyi kıvırıp cebine sokarken,:

— Kuzum — dedi — bu Tünel niçin ücretlerini indirmez? Sonra tramvay paşolarırpıza daha ziyade faydalı ola­ mazlar mı?

"Pencereye abanarak içeriye göz atan işte böyle bir numzumei tahrir,, di!

Öbürünün ne cevap verdiğini bile, miyorum. Zira duyamadım. Tam bu anda bir şangırtı olmuştu. Bir tavla partisinden çıkan dil kavgası itişmeğe dönmüş ve bu itişme kakışma esnasın­

da masa üstünde duran bir nargile

mermer zemin üzerine düşüp bin parça olmuştu.

Bunu garsonla kıranlar arasında bir kavga takip etti. Az sonra kahve sahi, bi ile gayretkeş bazı müşteriler de işe karıştılar. Gürültü o kadar azıttı ki bir polis müdahaleye mecbur oldu.

Konsülitcinin gözlüğünü düzelterek basile bana işaret ettiğini gördüm:

—• Hayldi çıkalım. — Peki.

O, ben, İkdamcı Kenan ve benimle bir tavla oynıyamadığına hâlâ müteessif olan arkadaş dışarı çıkmağa hazırlanır­ ken sokak tarafındaki camlarda mu­ harrir Salâhaddin Güngörün yüzünü gö rür gibi oldum. Onun yüzü daima müs tehzi bir gülümsemedir ki başka başka maddelerden mürekkep "semavî ecra-

m„r andıran kalın iki kaşı bir bağa

gözlüğü, şişkin bir çift dudakla heran hayran kara iki gözü, orta kıtada bir burnu ve alâ Nadi bir gerdanı cazibesi, le biribirine bağlamakta ve bu bağla­

nışla Salâhaddin Giingögr denilen

"Manzûmei tahrir,, doğmaktadır. Belliki o hâdise kokusu, aldığı için gelmişti. Beni görünce:.

— Gene atladık mı yoksa erenler?.. — dedi.

— Atlayan biri varsa benim... — de­ dim — şu kahvelere ayak basmamağa

ı ' »

yemin etmiş gibiydim. Nasılsa girmiş bulundum. Manzara meytdanda. Nere­

sinde oturulur, niçin oturulur ve ne

yapılır bu kahvelerin?

Kenan, Asaf, arkadaş ve Salâhaddin dördü bir ağızdan:

— Sahi.-. — diye mırıldandılar

—-9

ancak eski gazetecilere Kas arifane süzüyorlardı.,,

ne diye gelinir bu kahvelere ve niçin otururuz bu kahvelerde?

Sanırım ki sayısız kahveleri bezik, prafa, tavla, ¡domino oynayarak kahve sigara, çay, gazoz içerek dolduranla, rın bu suale cevep veremezler.

— Niçin gidilir, niçin oturulur, ne yapılır bu kahvelerde?

Kahve devrini çok gerilerde bırakmış olan Türkiyenin • klüp devrine girece- ı ği günü dört gözle bekliyorum.

| Nizamettin Nazif

Referanslar

Benzer Belgeler

Ağaoğlunun cenaze merasimine Büyük Millet Meclisi azalarmdan bir çok zevat, Vilâyet, Üniversite ve bilû- mum ilmi teşekküllerinin mümessil- lerile kendisinin

[r]

Bu sürenin sonunda, olgu 3 ve 5’e, 15 gün aralarla bilateral komplet subtalar gevşetme (KSTG) ; olgu 4’ün sağ ayağına KSTG, 15 gün sonra ise sol ayağına KSTG + lateral

Topal Sıdıka ve Arap Ahmed Gene plâklarda (Memo), (Kuzu), (Kesik kerem) gibi dağîleri; semai, koşma, destan kabilinden soloları bu­ lunan bir ahbar vardı ki

Yıldızına çok yakın yörüngelerde dolanan gezegenler aşırı sıcak, yıldızına çok uzak yörüngelerde dolanan gezegenlerse aşırı soğuktur.. Bir yıldızın etrafındaki

B erkes’in bende en fazla iz birakan yonii, onun toplumsal tarihgiligi olmu§tur. O, kendi doneminde, Turkiye’de resm i tarihgiligin dar kaliplarm m di§ina gikabilmi§ ve

Scanned by CamScanner... Scanned

Dogu Akdeniz Universitesi Kibris Araijtirmalari M erkezi’nin belirli araliklarla diizenledigi ve Q^uncusu 6 Kasim 2003’de ger^ekleijtirilen iz Birakmiij K ibnsli