• Sonuç bulunamadı

[Necip Fazıl Kısakürek'e ait kupürler]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Necip Fazıl Kısakürek'e ait kupürler]"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İnsan ve Toplum

Necip Fazıl ve tavırlar

D ü n N ecip Fazıl’m dizinin dibinden

üstad, üstad diyerek ayrılmayanlar, bugün

çok farklı dünyaları ve iklim leri

konuşuyorlar.”

Î^Jecip Fazıl Türkiye’de hiç bir grubun

adamı olmamıştır. Sağlığında yamndan

ayrılmayanlar bugün onu kabul etm iyor.

Kısaca ne İsaya yaranabilmiş, ne de M usaya..”

Necip Fazıl aramızdan ay­ rılalı dört yıl oluyor, ölümün­ den önce sağ kesimin odak noktalarından birisi iken ölü­ münden sonra ancak birtakım tartışmalar ve tavırlarla gün­ deme gelebildi. Necip Fazıl'ın etrafındaki tartışmalar kendi oturttuğu fikri zemin üzerin­ de cereyan ettiği için oldukça dikkat çekici.

Cumhuriyetin ilk yılların­ da içinde bulunduğu "seçkin­ ler” topluluğunu sonradan ta­ nıdığı "dünya" için reddeden Necip Fazıl, kendi oluşturdu­ ğu fikri zeminin bugünkü bazı temsilcileri tarafından redde­ dilmektedir. Türkiye'de değii bir islami görüşü ortaya koy­ mak, geleneksel müslümanlı- ğın icaplarını yerine getirmek bile zorken, toplum içinde bulunduğu sosyal yapının çok uzağındaki "iklimler"den söz eden Necip Fazıl, bugün bir grup "İslama" tarafından "orjinal" fikirler ortaya koy­ mamıştır diye dışlanırken, Türkiye gibi bir problemi ol­ mayan başka bir grup tarafın­ dan da "ulusalcı" olduğu ge­ rekçesiyle İslama sayılmamış­ tır.

Şemseddin Günaltay’m bi­ le islami bir düşünür sayıldığı Türkiye'de Necip Fazıl’ın dış­ lanması tamamen siyasi se­ beplere bağlıdır. Önce şunu kabul etmek lazım ki bir fikri zeminin oluşması için, içinde bulunulan coğrafyada birta­ kım şeylerin "söylenebilmesi' lazımdır. Fikrin serbestçe söylenemediği siyasi bir or­ tamda yeni birtakım şeyler ortaya koymak ve buna para­ lel zemin oluşturmak zor bir olaydır. İşte Necip Fazıl hiç bir şeyin söylenemediği bir ortamda yeni birşeyler söyle­ yerek farklı bir zemin oluş­ turmaya çalışmıştır. Vadedi- len niketleri reddederek işin sonunda ki bütün eziyet ve mahrumiyetleri de gözönüne alarak bugün "İslamcı" oldu­ ğunu iddia edenlerde göreme­ diğimiz bir mücadele vermiş­ tir. Bugün rahat bir siyasi ve sosyal zeminde istedikleri şeyleri söyleme fırsatı bulabi­ len bir grup "islamcı”nın Ne­ cip Fazıl hakkında ileri geri konuşmaları üzücüdür. Üzücü olduğu kadar da düşündürücü­ dür.

Dün Necip Fazıl’ın dibin­ den üstad, üstad diyerek ayrıl­ mayanlar bugün çok farklı ik­ limleri ve dünyaları konuşu­

yorlar. İslami tefekkür deni­ lince Garuady, Rodinson gös­ teriliyor. Zulme karşı müca­ dele denilince de Maclom X, Martin Luther Lings akla geli­ yor. Ama Necip Fazıl gibi is lami düşünce ve tavır sözko- nusu olunca hiç akla gelmi­ yor, sadece suçlanıyor.

Büyük Türk şairi, yazarı ve dava adamı. Aslı Maraş'a da­ yanan ve Dülkadüroğullan so­ yundan gelen Necip Fazıl'ın Kısakürekzadelerden olan de­ desi Mehmet Hilmi Efendi İs­ tinaf Mahkemesinden emekli­ dir. Babası yine hukukçu olan Fazıl bey, annesi Meliha Ha- nim'dır. Büyükbabası tek er­ kek torununa-kendi babasının adını verir. Dört-beş yaşların­ da iken dedesinden okuma- yazmayı, ilk dini ve milli bil­ gilerini öğrenir. Büyükannesi Zafer hanımın zoruyla 1912’- de Gedikpaşa'daki Fransız mektebine oradan, Amerikan Koleji'ne girer. Ama intibak edemez. Dolaştığı birkaç mektepten sonra 1915'te Heybeliada Numune mektebi­ ne girer. îlköğreniminden sonra 12 yaşında "Mekteb-i Fünun-u Bahriye" talebesi olur. Annesinin teşviki ile bu sırada şiire başlar. Aksekili Ahmed Hamdi, Yahya Kemâl Hamdullah Suphi ve ona çok şey veren Ahmed Aşki Bey hocalarıdır. Harbiye Mekte- bi'nin "namzet" ve "harb" sı­ nıflarını okuduktan sonra bel­ ge almak suretiyle mektebi bı­ rakır.

Bu sırada babası annesin­ den ayrılır, başkasıyla evlenir. Annesi ve anneannesi ile bir­ likte Erzurum'a gider. 1921'- de Darülfünun Felsefe şubesi­ ne yazılır. Yakup Kadri eliyle ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayınlanır. Darulfünun'u bi­ tirmek üzereyken Vakit'te ga­ zeteciliğe başlar. Bu arada Anadolu mecmuasında şiirle­ ri yayımlanır. Maarif vekale­ tinin açtığı imtihanı kazana­ rak 1924'de Paris'teki Sorbon Üniversitesinde 1 yıl eğitim görerek, geri döndü. Çeşitli bankalarda müfettişlik ve mu­ hasebe müdürlüğü yaptı. Daha sonra çocukluğundaki hayal­ lerden ve Paris'teki yaşantı­ sından kaynaklanan "bohem hayatı” yaşamaya başlar. Bu sırada şiirlerini Milli Mecmua

Necip Fazıl Türkiye'de hiç hir grubun adamı olmamıştır. Sağlığında yanından ayrılma­ yanlar bugün onu kabul etmi­ yor. Kısaca ne İsaya yarana­ bilmiş, ne de Musaya. Şiir­ lerinde sıkça dile getirdiği yalnızlığı bugünde ölümünden sonra yaşıyor. Necip Fazıl

ve Hayat"ta yayınlanmakta­ dır. 1925'de Örümcek Ağı ve 1928'de Kaldınmlar'ı kitap halinde yayımlar. Böylece şöhretin zirvesine çıkar. 1928 -29'da Cumhuriyet gazetesi­ nin Peyami Safa yönetiminde­ ki edebiyat sayfasında şiir ve

hikayeleri yayımlanır. Kendi ifadesiyle "genç şairin bohem hayatının tam bir teslimiyetle sürdüğü yıllar” 1934'e kadar sürer.

Hayatın bu birinci devre­ sinde kabuk değiştirmekte olan bir cemiyetin bütün problemleri içinde yaşayan genç şair 1934’de ruhunu ve hayatını etkileyen Seyyid Ab- dülhakim Arvasi ile tanışır.

sözkonusu olunca akla gelen­ ler Ahmet Kabaklı ve Ayhan Songar gibiler oluyor. Ayrıca sağda solda patolojik birta­ kım çıkışlarla Necip Fazılcılık oynayan ufak bir klikte gitgi­ de Necip Fazıl’a zarar verici bir duruma gelmiştir.

Necip Fazıl’ın reddedilme­ si, unutturulmaya çalışılması Türkiyede İslamcı akımların muarızlarının işine gelecektir. Çünkü onun müdahaleci ve aksiyoner yönünü her müslü- manın tanıması gerekir. En kötüsü bugün bazı şeyleri ra- eatça söylememize imkân ha­ zırlayanlardan olan bir kişiye garip birtakım isnatlarla suçlayarak onu unutturmaya çalışmak nankörlükten başka birşev değildir.

Arvasi'yi Eyüp'teki dergahın­ da sık sık ziyaret eder. Bu mü­ nasebet esnasında yaşayışı tam olarak değişmese de ter­ cihleri yazduıklannda berrak­ laşır. Bu münasebet mürşidi­ nin 1943 yılında ölmesiyle so­ na erer. Tasavvufa olan meyli.

metafizik endişelerinin ilacı da olur. Ve artık sanatın Al­ lah Rızası için olduğunu kav­ ramıştır. Mürşidi tanıştığı za­ mana kadar olan hayatını: Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum/ Gökyüzün­ den habersiz, uçurtma u çurt­ muşum. Mısralarında kendi­ ne has üslubuyla açıklamıştır. "Vasiyyet"inde eski

(2)

Necip Fazıl

3aşiarafı 7

.

sayfada

ni: "İslam’a, pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasın­ da, hatta küfre kadar gidenler ise, çoktan beri eser çerçe­ vem dışına çıkartıldığı, her birinden ayrı ayrı istiğfar edil­ diği ve çöp tenekesine atıldığı için, nereden nereye geldiği­ mi göstermekte bile kullanıl­ maması.." tabiriyle bir kalem­ de siler.

1934-43 arasında: Ben ve Ötesi 91932) adıyla üçüncü şiir kitabını, Tohum (1935) adıyla ilk tiyatro eserini ve Birkaç Hikaye Birkaç Tahlif (1933) adıyla bir hikaye kita­ bı yayımlar. 1936'da zamanın iktisat vekili Celâl Bayar'ın yardımıyla Ağaç dergisini çı­ kartır. 1937'de Bir Adam Ya­ ratmak adlı eseriyle tüm dik­ katleri üzerine çeker, 1938'de Büyük Doğu Marşı'nı yazar. İş Bankası'ndan ayrıldıktan sonra kısa sürelerle Robert Kollej'de, AÜDTCF’de, An­ kara Devlet Konservatuarında ve Güzel Sanatlar Akademi­ sinde Türkçe hocalığı yapar. 1939'da Son Telgraf gazete­ sinde "çerçeve" başlığında fıkralar yazmaya başlar. 1943 de Neslihan hanımdan büyük oğlu Mehmed dünyaya gelir. Milliyetçi, Muhafazakâr ve Müslüman gençlik ve aydınla­ rın bir nevi mektebi olan Bü­ yük Doğu dergisi 1943 Eylül'- ünde çıkmaya başlar. Bu der­ gi maddi imkansızlıklar sebe­ biyle ve zaman zaman devlet­ çe kapatıldığı için aralıklarla 16 defa çıkmıştır. Necip Fazıl birçok değişik isim ve rumuz­ la hemen her konuda yazı yazmış ve bu yazıları nede­ niyle mahkemelik olmuş, bir­ çok da mahkumiyet almıştır. Hapse düşmesinin yanısıra fi­ kirleri sebebiyle baskı altında kalmış ve bu baskılar zaman zaman zulümlere varmıştır. 1978'de 5 sayılık çıkışı ile Büyük Doğu yayın hayatına veda etti. 1980’de 75 yaşında Türk Edebiyatı Vakfı tarafın­ dan "Türkçenin yaşayan en büyük şairi" seçilerek Sulta- nü'ş-Şuara üııvanı aldı. Yine 1980'de "Kültür Bakanlığı Büyük ödülü"ne hak kazandı (para ödülü). Artık evinden

çıkmayan Necip Fazıl, ilk ro­ manı Aynadaki Yalan’ı yazdı, yayımladı. Yayımladığı son şiirlerle şairlik kudretinin da­ imi olduğunu ispat etti. İs­ tanbul Erenköy'de 25 Mayıs 1983'de vefat etti. Resmi ol­ mamasına karşın mahşeri birr aydın ve halk kalabalığının katıldığı Süleymaniye Camii­ nde ki cenaze namazından sonra Eyüp'te Kaşgari Dergâ­ hı'na defnedildi, öldüğünde hâlâ kesinleşmiş 18 aylık mahkumiyeti vardı.

Necip Fazıl, tüm eserle­ rinde dehasını ortaya koyma­ sına karşın onun herkesçe ka­ bul edilen özelliği olması ve tüm eserlerinin "şair Necip Fazıl” damgasını taşıması so­ nucu şairlik vasfı ön plana çı­ kar. Bu fikri, şiiri "Sanatların Sultanı" olarak ifade eden kendisi de doğrulamaktadır. Metafizikten kaynaklanan karmaşık ruh daigalanışlannı, insanın acz, ihtiras ve teslimi­ yetini, fikri şiir haline getiren muhteşem telkin kudretini Üstadın şiirinde değişik tas­ virleriyle görebilirsiniz. "Tür­ kiye'nin Baudelaire"i, "Bir mısraı Türk'ün şerefini kurtar­ maya yeter" ve "Dahiler da­ hisi" gibi sıfatlarla anılan Ne­ cip Fazıl Çile adlı şiir kitabı­ na eklediği Poetika'da şiir hakkında görüşlerini:

"Şiir derin bir çiledir. (...) Üstün bir nizamın sırrına er­ meyenler onu başaramazlar. Metafizik ürperti, yakıcı ha­ yâl, kuşatıcı hassâsiyet ve çi­ lekeş tecrit (soyutlama) şiirin doğurucu unsurlarıdır. (....) Şiir, Allah'ı (Mutlak Hakika­ ti) sır ve güzellik yolunda ara­ ma işidir.(....) Adilik korku­ suyla şekil ve kaim firariliğini aczin âdisi diye kabul ediniz. (....) Şiir hakkında hakkında, cemiyetin rüyâsını ayn bir rü­ ya üslubuyla anlatan tabirna­ me (yorum ifadesi) diyebilir­ siniz. (....) Cemiyet, iç ve gizli hayatıyla uyur, ve rüyâsını şa­ ir görür ve sayıklamasını şâir zapteder.)....) Ben şiiri her türlü hasis (dar, değersiz, kıy­ metsiz) gayenin üstünde, doğ­ rudan doğruya kendi zat ga­ yesine —sanat için sanat— bağlı kaldığı hece veznine en

olgun seviyesini buldurur, Türkçe’nin "klasik şiir dili" olma özelliği üstadın şiirlerin­ de bir kez daha değerlenir.

Necip Fazıl'ı tahrik eden sebepler içten kaynaklanır. Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed'e Mektup, Muhasebe vb. gibi cemiyetçi büyük şiir­ leriyle şöhreti yaygınlaşmış­ tır.

Fikir eserlerinde bir büyük düşünür olarak karşımıza çı­ kar. Düşünme'yi "beyin çile­ si", "beyne saplanmış kıy­ mık" vb. mecazlarıyla ifade eden Necip Fazıl'in san'atının ve fikrinin ana motifi Allah ve Resulünün yolu” yani îslâm- dır.

Milli hayatım "milletin ruh kökünden" yani iman özünden ve tarihi tecrübe ve kültür birikimimizden hare­ ketle düzenlenmesini, "may­ munca taklid"den uzaklaşa­ rak bu milli öz ve birikimi­ mizden Batı'tan muhtaç oldu­ ğumuz unsurlarla (ilim ve tek­ nik) zenginleşerek yeni bir terkib haline ortaya konulma­ sını ve hayata uygulanmasını ister. Bu fikirler yeni ve ona mahsus değildir. Orjinalliği söylediklerinden çok, söyleyi- şindedir. "Büyük Doğu" diye adlandırdığı mutasevver aksi­ yonun (siyasi ve medeni do­ ğuşun) fikriyatını "İdelocya Örgüsü" adlı eserinde ortaya koymuştur..

N. Fâzıl, İslâmın rejim için bir tehlike sayılarak, "Al­ lah" demenin suç sayıldığı devirlerden başlamak üzere, mağdur ve mazlum milletin vicdanına, öfkesine tercüman olmasıyla ve yaptığı mücade­ leyle bir "aksiyon adamı" ol­ duğu inkâr edilemez. Ondan sonra yetişen ve yetişmekte olan milliyetçi ve muhafaza­ kâr aydınların irfanındaki pa­ yı gözönüne alınacak olursa bir "aksiyon adamı" olma özelliği sürmektedir.

Koğuş Türkiye, Koğuş Dünya Kitapçılarda....

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Mitolojide kimera, tek bedende çok kimlikli yarat›k, a¤z›ndan alevler püskürten bir aslana benzeyen yarat›¤›n bafl› aslan, gövdesi keçi ve kuyru¤u y›lan fleklinde

Bu uydulardan üçü (Mars Odyssey, Mars Recon- naissance Orbiter ve MAVEN) NASA’ya yani ABD’ye, Mars Express, ExoMars Trace Gas Orbiter isimli uydular Avrupa Uzay Ajansı

Şu sıralar gösterimde olan "M ektup" ve "H am am " filmlerinde izlediğimiz Necdet Mahfi Ayral, 89 yaşında ve aktörlükte 65 yılını geride bıraktı.. Yedi

A n ta ly a 'd a 25 Şubat’ta yaşamını yitiren K oç H olding’in Kurucusu ve Şeref Başkanı Vehbi Koç’un büyük kızı Semahat Arsel, ba­ basının

Osmanlı musikisinin en önemli kurumların- dan olan mehterhane, görüldüğü gibi savaş ve yürüyüş havaları çalan askeri bir bando olmak­ tan öte, ilahiler

Etraf tarafından görünmek için buralara gelen insanlar başka bir mekana alışmaya başladıklan zaman, ki galiba bu grup yavaş yavaş TIKE’ye kaydı bile, buranın işi çok

Dün, Fuat Köprülü’nün Akbıyık- taki evine giden gazeteciler, Köprü- liiler’i kapıdan ciharken görebilmiş­ ler ve Fuat Köprülü ile aralarında şu

Samsun‟un aydınlatma düzeninde renk kullanımının nasıl olduğuna dair fikirleri sorulduğunda farklı yaĢ gruplarının ortak fikirlerinin aydınlatmanın rastgele