20NİSAN 1994 ÇARŞAM BA CUMHURİYET 2
KÜLTÜR
Bilkent Üniversitesi, Ahmet Adnan Saygım Müzesi ve Etnomiizikoloji Merkezi kuruyor
Saygun’un özel eşyası derleniyor
Ahmet Adnan Saygım eşi Nilüfer Hanım ile birlikte.
EVİN İLYA SO Ğ LU _____________________ Geçen hafta yalnız müzik dünyamızı değil, tüm sanat ortamımızı ilgilendirecek bir atılımda sonuca doğru bir adım daha ilerleme oldu: Say- gun adına Bilkent Üniversitesi bünyesinde ku rulmakta olan müze için bestecinin özel eşyalan derlenmeye başlandı. Aslında bir müze olmak tan çok daha kapsamlı bir kompleks hazırlan- makta:
Ahmet Adnan Saygun Müzesi ve Etnomüziko- loji Merkezi. Türkiye ve Ortadoğu’da müziko- lojik araştırmalar yapmak isteyenleri yönlendi recek, arşiv sağlayacak uluslararası bir merkez içinde sempozyum salonları, kütüphane, çalı şma ve toplantı odaları öngörülmekte. Bu işin çekirdeği olarak Saygun’un özel arşivinden yola çıkılmış. Bestecinin son zamanlardaki en yakın öğrencileri ve halen ülkemizin genç kuşak beste cilerinden olan Haşan Uçansu ile Özkan Manav, onun ölümünden beri tüm belgeleri fişleyip, der lemiş ve sınıflandırmışlar.
El yazısı kompozisyonları özel arşivde
Saygun’un arşivi yalnız kendi biriktirdikleri değil, babasından ve dedesinden kalan eski Türkçe kitaplarla da zengin. Bir matematik öğ retmeni olan babası, Nejat Eczacıbaşı’nın ba basıyla birlikte İzmir’de Milli Kütüphane’nin kuruculanndanmış. Öğrencileri, Saygun arşivi nin, el yazması notalann yanı sıra felsefe, etno- müzikoloji, etnoloji, antropoloji, tarih, sosyolo ji. masallar, töreler üstüne kitaplarla çeşitli ülke lerin kültürel özelliklerine ait yayınlardan oluş tuğunu söylüyorlar. El yazısı kompozisyon larının çoğu bu arşivin içinde. Ancak bazı eksik ler için çevreye çağrı yapılmış; özellikle Azer baycan'dan Saygun’un yakınlığı olan müzikçi lere başvurulup onlardaİci belgeler de derlenmiş.
‘O benim genç kızlık piyanom idi’
Bu yeni getirtilenler arasında ilginç mektup larla fotoğraflar var. Örneğin Saygun ve Nazım Hikmet’in Bakû'de çekilmiş resimleri gibi. Mek tupları arasında Bela Bartók ile tarihi yazışma ları, birçok Balkan ülkesinden ve Rusya’dan etnomüzikolog ile yazışmalan, “Yunus Emre”- nin New York’taki ilk seslendirisini yapan Sto kowski, Michael Tippet gibi çağımızın müzik adamlarıyla mektupları var. Aynca kongre teb liğleri ve birçok taslak da belgeler arasında.
Saygun’un ilginç yönü de opera librettolannı ve hemen tüm şan ve koro yapıtlarındaki sözlü
bölümlerin metinlerini kendisinin yazması. Ede biyata ve Türk diline özel merakı ile Türkçe'nin müzikte kullanımına dair incelemeleri var. Do ğal ki şiir taslakları da bu belgeler arasında yer alıyor. Bu arşivin ortaya çıkması ile besteci Say- gun’u bir filozof, tarihçi ve edebiyatçı olarak da değerlendirebileceğiz.
Haşan Uçansu, “ Biz uzun yıllar Saygun ho camızla çok yakın bir çalışma içindeydik. Bu ne denle onun notlarını, taslaklarım, ufacık bir yan notla ne demek istediğini çok iyi
değerlendirebi-liyoruz. Örneğin sarı defterlerini bulduk. Eski Türkçe olarak yazmış. Bugün Musiki Nazariyatı olarak okutulan 4 ciltlik çalışmanın 5-6 defter ha lindeki açıklamaları yer alıyor. Sonra herhangi bir Fransızca, İngilizce metnin yanında eski Türkçe bir not var. Demek ki hala ilk öğrendiği geleneği koruyordu, düşünürken Osmanlıca not alıyordu.”
Aynca plaket vcmadalyalan,smokinleri, frak ları, masası, sandalyesi ve Hoffman-Czerny m ar kalı kuyruklu piyanosu da müzeye giden eşya
ları arasında yer alıyor. Doğal ki bu tanışma sı rasındaki en hüzünlü kişi de Saygun’un 5 1 yıllık eşi Nilüfer Hamın. Nilüfer Hanım, “ Piyano taşındığında ayrıca duygulandım. O hem benim Budapeşte’den getirdiğim genç kızlık piyanom idi; hem de Adnan bütün eserlerini o tuşların üs tünde bestelemişti” diyor.
Saygun’un yapıtlarının sayısı 75’ten fazla. Beş opera, beş büyük senfoni, iki piyano konçer tosu, keman viyola ve çello konçertoları, başta dünyaca ünlü Yunus Emre Oratoryosu olmak üzere koro orkestra için yapıtları, oda müziği, solo piyano çalışmaları ve folklor, etnomüziko- loji üstüne yazdığı kitaplar.
Helsinki’deki Sibelius müzesini düşünüyo rum. Neredeyse şehrin bütün yolları ormanın içindeki müzeye çıkıyor. Her köşede, turistik rehberlerde Sibelius’un müzesini mutlaka gez meksiniz yazılarını okuyorsunuz. Biz bestecile rimizin yaşadıkları evleri koruyamıyoruz, an cak onlara ait eserleri, eşyaları değerlendirip on ları anımsatan bir ortam sağlayabilmemiz ve yeni kuşaklann yaranna sunabilmemiz de m ut lu bir olay. Dansı, diğer sanat adamlarımızın başına.
Karita M attila’dan rafine bir resital
Geçen hafta, Cemal Reşid Rey salonunda mevsimin unutulmaz bir dinletisi yer aldı: Kari ta M attila’dan son derece rafine, hatla bilimsel bir resital dinledik. Önce programın içeriğine değinmeliyiz. Mutlaka popüler bir şeyler koyup da geniş kitlenin alışageldiği ezgileri sunmak de ğildi M anila’nın amacı. Özellikle ilk yarıda, şan sanatı ile doğrudan ilgili kişilerin dahi az tanıdığı, ancak kendi ustalığını sergileyecek yapıtlar seçmişti: Schubert’in İtalyanca’ya çev rilmiş üç Lied’i, Mahler’in şarkıları ve Sibeliııs’- tan üç şarkı. Richard Strauss’un Ophelia albü münden şarkılarla Rachmaninofun şarkıları programı tamamladı. Finli sanatçının bis olarak söylediği Fin halk ezgisi ise konuşma dilinin tonlamasını dramatik bir şekilde ezgiye aktaran sempatik bir şarkıydı.
Koyu sesli bir lirik soprano Mattila. Londra' da eğitim görmüş ve şu aralar dünyanın sayılı şancıları arasında özel bir yeri var. Eşlikçi piya nist Ilmo Ranta’yı da aynca övmek gerek. Tüm resitali ezbere söyleyen soprano ile tek soluktaki birlikleri, yapıtları bütün olarak bir başka türlü güzelleştiriyordu.
Herkes Cemal Reşid Rey salonundan yine aynı sorularla aynldı: Acaba önümüzdeki mev sim böylesi sanatçıları dinlemek çok mu lüks sayılacak?
Türk M üziği
konseri
Gerçek bir genç virtüöz: Barta
Kültür Servisi - “Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Koro su”, bu akşam saat 19.00’da Cemal Reşid Rey Konser Sa- lonu'nda bir konser verecek. Ruhi Ayangil'in yönettiği or kestra ve koroda mezzosopra no Ayla Büyükataman, sopra no Ebru Okay, soprano Özgül Tekdağlı, tenor İlhan Yazıcı ve neyzen Fikret Bertuğ bulunu yor. “Arel'den Günümüze, Türk Müziği’nde Reform Dönemi” başlıklı konserin birinci bölü münde Y. Z. Şakir Bey’in “Ni- şabürek Oryantal Melodisi”ni solist İlhan Yazıcı seslendire cek. Kaptanzade Ali Rıza Bey’ in nihavend şarkısı “Denizde Akşam”ı (Armoni: H.R. Ar man). tenor İlhan Yazıcı. H. Sa dettin Arel’in Hüseyni oyun ha vası, “Düğün Evinde” ve Sela- haddin İçü’nin Hüseyni şarkısı “Sıra Dağlar”ı soprano Özgül Tekdağlı seslendirecek. Ergü- der Yoldaş’m buselik makamı ndaki,. “Küçük Balık-Büyük Balık” süitini ve Yalçın Tura'- nın orkestraya uyarladığı Aka Gündüz Kutbay’m “Ferahfeza Yürük Semai”sini neyzen Fikret Bertuğ seslendirecek. Mutlu Torun’un mahur şarkısı “Gönül Kuşu”nu ' ise soprano Ebru Okay yorumlayacak.
Konserin ikinci bölümünde ise Yalçın Tura'nm eserlerini TRT solisti mezzo soprano Ay la Büyükataman seslendirecek. Konserde son olarak Münir Nurettin Beken’in “Lodos” adlı orkestra süiti yorumlanacak.
ÜNERBtRK AN
Özel sektör kuruluştan, mü zik festivallerinde üstlendikleri “sponsorlukların yanı sıra ara da bir. doğrudan düzenledikleri konserlerle müzik yaşamımıza katkıda bulunuyorlar. Philsa’- nın önayak olmasıyla, geçen hafta sonu (10 nisan) İzmir'e gelen, biri Çek, öteki Slovak cumhuriyetinden iki seçkin mü- zikçi, çellist Jiri Barta ile eşlikçi si piyanist Marian Lapsansky, fırtınalar estirdiler müziğin göklerinde. Genç viyolonselci Barta, henüz otuzunda bile de ğil, ama, yaşından umulmaya cak ölçüde usta, şimdiden vir tüöz düzeyine ulaşmış bir arşe diktatörü. Brahms’ın (Fa ma jör, no. 2), Schnittke’nin, De- bussy’nin iki çalgıya eşit değer veren sonatlarını dinlerken or tak yorumun pırıl pırıl bir akar su gibi akıp gidişini, viyolonse lin, bu insan bedenine, insan sı caklığına en yatkın, renkli, yu muşak sesli çalgının tahta göv desinden o zarif tonların inanı lmaz bir kolaylıkla, hayranlık verici bir tınıyla kulaklara ulaş masına tanık olmak, büyük coşku uyandırdı içimde.
Barta-Lapsansky İkilisini, gelecek mevsimin orkestra kon serlerinde solist olarak dinle menin büyük kazanç olacağı düşüncesindeyim. Genç solistin “ Bach/ İkinci Süit” seslendir
mesini Türk-Amerikan Dcrne- ği’nin (Akustik ortamı son de rece uygun) sergi salonunda gerçekleştirmesi ise apayrı bir hava verdi 9 unutulmaz müzik akşamına. İzmir'in viyolonsel cilerinden hiçbirinin resitale çağrılmamış olmasını, düzenle
menin kusursuzluğu içinde, önemli bir unutkanlık olarak vurgulamakta yarar görüyo rum!
Genç bir müzikçinin solist düzeyine yükselmesi, bıkma dan, usanmadan, verimli bir tempoyla çalışmaya, sabırla, di
renmeyle, akılcı gelişme yolunu izlemeye bağlıdır. Yazgıları, kendilerini ya bu niteliği hak eden bir solist ya da sıradan bir çalgıcı olmaya yönelten piya nistler için özellikle geçerlidir bu yargı. Romantik besteci Ro- bert Schumann, gelişme süreci
Çellist Jiri Barta ve piyanist Marian Lapsansky İkilisi fırtınalar estirdiler müziğin göklerinde.
Kronos Dörüüsübden yeni yapıtlar
► Kronos Dörtlüsü, yarın Cemal ReşitRey
Konser Salonu’nda saatl9.00’da
gerçekleştireceği konserde topluluk için
bestelenmiş Daugherty, Hamza El Din, Vıerk,
Ali-Zadeh, Zorn, Yanovsky ve Górecki ’nin
yeni yapıtlarını seslendirecek.
Dörtlü, Şostakoviç’ten J.Cage’e, Piazzola’ya dek geniş bir repertuara şahin.
Kültür Servisi- İstanbul Devlet Senfo- Orkestrası ve Cemal Reşid Rey Kon ser Salonu bu hafta da müzikseverlere zengin programlar sunuyor. Yarın Ce mal Reşid Rey Konser Salonu nda 1993’ün “ Klasik Müzik Ödülü” alan topluluğu “ Kronos Dörtlüsü” saat 19. 00’da bir konser verecek. Cazı ve klasik müziği bünyesinde kaynaştıran belki de tek topluluk olan “Kronos Dörtlü sü” 1973 yılında kuruldu. Dörtlü, Şos- takoviç’ten Webern, Ives ve PiazzoİIa’- ya, J. Cage'den Hoıvlin W ollf a kadar uzanan geniş bir repertuara sahip. Terry Riley, John Zorn ve Gorecki gibi çağdaş bestecilerin yapıtlarını da ses lendiren topluluk, eşsiz bir anlatıma sa hip. Her yıl yüzün üzerinde konser ve ren topluluk son konser turnesinde Amsterdam Concertgcbouvv, Kennedy Center. Montreux Caz Festivali,
Car-negie Hail, Sydney Operası, T anglewo- od ve Londra Royal Festival Hall'de iz leyenlerin karşısına çıktı. “ Elektra No nesuch” firmasına plaklar yapan toplu luk 1989 yılında “ En İyi Çağdaş Kom pozisyon” dalında Grammy ödülü ve
1993’te klasik müziğin “Oscar”ı sayı lan “Klasik Müzik Odülleri” ndc de oda müziği alanında büyük ödülü aldı.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası nın, bu hafta sonu vereceği konserler çocuklara yönelik. “23 Nisan Özci Konscr”inc konuk olarak piyanist İdil Biret katılacak. Cuma günü saat 19.
00'da ve cumartesi günü saat 11.00'- deki konserlerde İstanbul Devlet Senfo ni Orkestrası’nı şef İ. İonescu Galati yö netecek. İstanbul Devlet Çoksesli Ço cuk Korosu’nun katılımıyla gerçekleşe cek konserde çocuk şarkıları seslendiri lecek.
nin başlarında olan piyanistlere verdiği öğütler arasında, şunla rı söyler (1):
- Çalarken, seni kimin dinle diğini umursama.
- Hep, seni bir üstat dinliyor muş gibi çal.
- Hiçbir zaman teknik ustalı ğı, gösterişçi parlaklık denileni amaç bilme. Bir bağda (beste) ile bağdarın (bestecinin) düşün düğü etkiyi uyandırmaya çalış.
- Sözüm ona büyük virtüöz lerin topladıkları alkışlar seni şaşırtmasın. Sanatçıların beğe nisini büyük kitleninkinden de ğerli bil. Büyüdükçe, virtüöz lerden çok partitur’larla ilgilen. 1966 doğumlu piyanist Ye şim Gökalp’ı (kendisi İzmir
DSO’nın solist s a n a lla r ın dandır) 8 nisan akşamı A K M ’- de, İzmir. DSO’nun eşliğinde dinlerken düşündüm bunları. Gökalp, 1983’te Ankara Devlet Konservatuvan’nı bitirmiş.
Piyanist Yeşim Gökalp
Devlet bursuyla Almanya'ya gönderilmiş, eğitimini orada iyi öğretmenlerin yanında tamam lamış bir genç piyanistimizdir. Çalışmalarını bugün de o ülke de sürdürmektedir. 1983ylında seslendirdiği Schumann La mi nör Konçerto'dan, geçen yılın Beethoven/İkinci Konçerto'- suna kadar demek on yılı aşkın süredir dinliyorum bu genç pi yanisti. Her defasında, biraz daha özenli, sabırlı, orkestrayla biraz daha uyumlu, ortaya çı kardığı bileşimde yumuşak, saydam, kıvamlı, kemiksiz ol masını beklediğimi anımsıyo rum. Bu defa mutlulukla belir tebilirim: O beklentime büyük ölçüde kavuştum. Genç Yeşim, Maurice Ravel’in (1875-1937), “caz” etkileri taşıdığı söylenen, aslında (kendi deyişiyle) Mo zart-Saint Saens çizgisinde, eksiksiz bir piyano-orkestra uyumu içeren sol majör konçer tosunda ( 1932), eserin ana yapı sını, benzeri az bulunur bir ya lınlık içindeki güzelliklerini, ta zeliğini çok iyi yakaladı, bir bir gözler önüne serdi. Kutlu yorum kendisini; gelişmesinde hep “en iyi”leri örnek almasını, tuşesini daha da yumuşatması nı, bestecinin düşünce dünyası nı daha da sağlamca kavrama sını bekliyorum Yeşim Gö- kalp’tan.
8 nisan konserini PolonyalI şef Marek Pijarovvski yönetti; Beethoven’in Lconorc-III uver türünde de Op. 60 Dördüncü senfonisinde de orkestrayı kısa sürede parmaklarının arasına alabilmiş, tempoları, vurguları, zamanlaması, nüans elde etme yetisi son derece gelişmiş biryö- netmen vardı karşımızda. Öğ retmeni T. Strugala gibi bu de ğerli şefin de İzmir’e sık sık uğ ramasını diliyor gönlüm.
Taha Toros Arşivi