• Sonuç bulunamadı

Mahmut Şevket Paşa'nın günlük not defteri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mahmut Şevket Paşa'nın günlük not defteri"

Copied!
33
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

)

• Gece sabaha kadar uyu­

madım. Nazırların bfiyiik

bir kısmı harp taraftarı

idi. Harp kararı verilirse

istifa edeceğim.

HÂTIRAT BAŞLADIĞI SIRADA TÖRKİYEHİR DURUMU

Mahmut Şevket Paşa, sadrazam olduğu anda Türkiye, Balkan Savaşı içindeydi. Bulgaristan, Sır­ bistan, Yunanistan ve Karadağ’a karşı harp halindeydi. Bulgarlarla kısa bir müddet için mütareke aktedilmişti. Büyük d - letler, Türkiye'nin umulmaz şekilde yenilmesi üzerine, Balkan devletlerini destekler bir vaziyet almışlardı. Türk efkârı umumiyesi, savaşa devam etm ek veya mütarekeyi ke­ sin bir sulha çevirm ek üzere Büyük Devletlerce başvurmak şıklarım tutan iki züm reye ayrılmıştı Edim e savunmakta devam etm ekle beraber, Bulgurlar, Çatalca ve Gelibolu önlerine kadar gelmiş­ lerdi. Diğer Balkan devletleri ise, Adriyatik ile M eriç arasında uzanan geniş Türk topraklarını is­ tilâ etmişler, Ege adaları, Yunanlıların eline düşmüştü. Mahmut Şevket Paşa, günlük notlarına, imparatorluk bu durumdayken başlamaktad ır.

• Bulgar Başkumandanın­

dan alınan telgrafta, mu­

harebenin dört gün snnra

başlayacağı bildiriliyordu

• Bulgarlar ateş edince,

ben de bizim tarafımız­

dan ateş edilmesi emrini

verdim!...

kânunusani 328 (2 3 ocak 1913) günü, saat 8'de sadârete tâyin olundum. O gece, sabaha kadar uyumadım. İlk gün, kabine teşkili ve asayişin iadesiyle uğraştım. O gönden itibaren her gün kabine toplandı. Nazırların (b akanların) büyük kısm ı, harp taraftarıydı. Enver Bey ve genç subay­ lar da böyle düşünüyorlardı. Ben, askerî ve siyasî vaziyetimize nazaran, harbi münasip görmüyordum. Harbe karar verilirse, istifa edeceğimi söyledim. Onun üzerine hükümette, itidal fik ri hâsıl oldu. Ni­ hayet 17 kânunusani 328 günü öğleden sonra saat 2.30'da devletlerin notasına cevap verildi.

O gün bütün büyükelçilerle görüşmüş ve noktai nazarımı anlatmıştım. Edirne'nin sol tarafı bizde bı­ rakılıyor, Adalar işinde büyük devletlerin noktai nazarı kabul olunuyordu.

SAVAŞIN ÖNLENMESİNE RAMAK KALMIŞTI AMA... Nota, sadârete tâyinimden ancak 7 gün sonra ve- verilebildi. Vakaa bunu 2-3 günde vermek kabildi. Sadâretimin- ikinci günü, Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Reisi İzzet Paşa'yı kabine toplantısına çağırdım. As­ kerî vaziyetimizi, nazırlara izah ettirdim . Paşa, har­ bi tavsiye etmiyordu. Şiddetle sulh istiyordu. Fakat Dahiliye Nazırı Âdil Bey'je Maarif Nazırı Şükrü Bey, şiddetli harp tarafdarıydılar. İzzet Paşa'nın izahatı­ na da fazla kulak asmadılar. Bu iki nazırı ikna ede­ bilmek için , üç, dört gün uğraştım. Bu sebepten, no­ tanın verilmesi gecikti.

Notanın Avrupa'da tesiri pek ziyade iyi oldu. Her­ kes, sulh müzakerelerine devam edebilmek için, no­ tamızın esas alınacağını kabul etti. Fakat notanın

verildiği gün, Bulgar başkumandanı General Savof' tan alınan bir telgrafnamede, mütareke hükümlerine göre, 4 gün sonra muharebeye başlanacağı bild iri­ liyordu. Nota, 3 gün önce verilebilseyd i, Bulgarlar ın bu şekilde hareketine imkân bulunmayacaktı.

ATEŞ EDİLMESİNİ EMRETTİM

Bu suretle nota tesirsiz kaldı. Çarpışmalar başla­ dı. Bulgarlar ateş edince, bizim tarafımızdan da ateş edilmesini emretmiştim. Edim e ve Gelibolu tarafla­ rında Bulgarlar, ateşe başladılar. Fakat Çatalca'da ateş açmadılar. Kânunusaninin 3 . günü Çatalca’ya gitmiştim. O gün, çarpışmaların başlamasının ikin­ ci günüydü. Öyle olduğu halde Bulgarlar ateş et­ memiş ve çekilmeye başlamışlardı. Merkezdeki II. Kolordu'dan çıkarılan 3 bölükten b iri, Butgarlar’ın 305 metre önünde bulunan bir köyü işgal etti. Bul­ garlar, ateş etmediler. Şapkalarını çıkarıp asker'eri- mizi selâmladılar. Fakat ondan sonraki günlerde düş­ man, ateş etmeye başladı.

O gün Çatalca hattını baştan başa dolaştım. Askerin mânevî durumunu iyi gördüm. Bilhassa III. Müfet­ tişlik bölgesinden gelen Karadenizliler iyiydiler. Bun­ ların birkaç taburunu teftiş ettim. Kendilerini teşvik eyledim. Söylediğim birkaç söz, üzerlerinde pek bü­ yük bir tesir yaptı.

Çatalca hattının gerisinde, 25-30 km. uzunluğun­ daki yol, pek fena haldeydi. Bazı yerlerde tamirine dikkat olunuyor, fakat bazı kıtalar, buna ehemmiyet vermiyordu. Yolun kenarında bulunan hayvan leşleri, pek fena bir manzara arzediyordu. Otomobille Ha- dımköyü'ne döndüm. İzzet Paşa ile bu mevzuda gö­

Mahmut Şevket Paşa kimdir? Hâtıraları nasıl bulundu?

S / ’ sr f asır Tiirkiye tarihinin önem li şahsiyetlerinden biri de Mahmut Şevket Paşa'dır. 1856’ da Bağdat’ta doğmuştur. Babası mutasarrıf (va li) Kethudâ-zâde Süleyman Bey, K af­ kasya’dan Irak’a göçmüştü. Mahmut Şevket, 1882’ de kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi’ni (M ektcb-i Erkân-ı Harbiye4 Şahine) bitir­ di. Uzun süre görevle Fransa ve Almanya’da bulundu. 1905’ te I. Ferik (O rgeneral) ¡iğe yükseldi. Kosava Genel Valisi (m erkezi U sküp), erte­ si yıl, 1908’ de, merkezi Selanik olan III. Ordu komutanı oldu. II. AbdüOıamit’in sadık adamlarından sayılıyordu.

31 Mart hareketini bastırmak için İstanbul’a yürüyen ve « H areket Ordusu» diye tarihe geçen kuvvetlere kumanda etmesi, Mahmut Şev­ k et Paşa'nın adını bütün dünyaya duyurdu. İttihatçılar, onun desteğiy­ le II. Abdiilhamit’i tahttan indirdiler. Paşa, Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) oldu. İtalyan ve Balkan savaşlarında fazla bir varlık göstere­ medi. Tutumu umumiyetle sertti.

İttihatçılar, Enver B ey’in (Paşa) fiilî müdahalesi ile, Kâmil Paşa kabinesini cebren düşürdüler.

«Babıâli Baskınız adıyla tarihe geçen bu hüküm et darbesi sonumla Mahmut Şevket Paşa, sadrazam oldu. Harbiye Nazırlığını da aldı.

Mahmut Şevket Paşa, kısa bir iktidar devresinden ( * ) sonra, 11

ha-( * l 23 >cak 1913 — 11 haziran 1913.

ziran 1913 günü otomobille Harbiye N ezaretinden (şim di İstanbul Üniversitesi merkez binası) Sadâret’e (Başbakanlık — şimdiki İstan­ bul Vilâyeti— ) giderken, yaveriyle beraber tabanca kurşunu ile vu­ rulup öldürüldü ( Paşa’nın içinde bulunduğu otomobil, şimdi Askerî Müze’dedir).

Mahmut Şevket Paşa, H ürriyeti Ebediye tepesindeki muhteşem me­ zarlıkta gömülüdür. Arapça, Farsça, Almanca ve Fransızca bilirdi. As­ kerliğe, müspet ilimlere dair kitapları vardır. Osmanlı askerî teşkilât ve tarihi üzerindeki eseri değerlidir.

TÜRK T A R İH İN D E GÜNLÜK NOT TU T AN T E K BAŞBAKAN Mahmut Şevket Paşa, Türkiye tarihinde, günlük not tutan tek baş­ bakandır. Paşa’nın böyle bir eseri olduğu bugüne kadar bilinmiyordu Bu eseri tarih ilmine kazandırdığımız için, son devir Türk tarihi ba­ kımından mühim bir hizmet yaptığımıza kaniiz. Çünkü 4,5 ay gibi çok kısa bir zamanı içine almakla beraber, Paşa’nın notları pek de­ ğerlidir. Türkiye tarihinin en kritik devrelerinden birini bütün çıp­ laklığıyla önümüze sermektedir. Paşa’ nın dili son derece sadedir. Biz, ancak terkipleri çözmek ve eskimiş bazı kelimeleri değiştirmekle ye­ tindik. Notların aslı, iki d efter halinde ve Paşa’nın el yazısı iledir. Çocukları olmadığı için bu defterler, zevcesi S ü n e Emini Mehmet Rey’in kızı Dilşâd Hanım’da bulunuyordu.

rüştüm. İzzet Paşa, yolların devamlı tam iri için 7 000 kişi tahsis ettiğini scryîuyördü. Fakat yoiun yalnız bir noktasında faaliyet gördüm. Orada da 50-60 k iş i çalışıyordu. Yol üzerinde başka asker yoktu.

Sancaktepe'de bir erzak ambarı yapılm ıştı. Kifa­ yet etmiyordu. Sancaktepe'den erzakın otomobille nakli kararlaştırıldı.

24 kânunusani günü, Londra Büyükelçimiz Tev- fik Paşa'dan bir telgrafname geldi. İngiltere harici­ ye müsteşarı ile yaptığı mülâkat hakkında malûmat veriyordu. Müsteşar, tevdi ettiğimiz notanın büyük­ elçiler konferansında müzakeresine başlandığını, fa­ kat daha b ir karar çıkmadığını söylemiş.

BÜYÜK DEVLETLER MÜDAHALE ETMELİ MİYDİ? Tevfik Paşa da müsteşara, büyük devletlerin Tü r­ kiye ile 4 Balkan devleti ( Bulgaristan, Sırbistan, Yu­ nanistan ve Karadağ) arasındaki sulha tavassut et­ meleri hakkındaki fikrin i sormuş. Müsteşar, büyük devletlerin tavassutu hakkında Tevfik Paşa'nın söy­ lediklerini iyi karşılam ış ve bunu derhal Hariciye Na­ zırı S ir Edward G ray'e bildirm iş. S ir Edward da bu fik rin , Tevfik Paşa'dan mı geldiğini, yoksa Osmanlı Devleti'nin emri üzerine mi dermeyan edildiğini sor­ m uştur. Tevfik Paşa, bunun, şahsî fik ri olduğunu söylemiş. Bunun üzerine S ir Edward, 4 Balkan müt­ tefikin şim dilik Türkiye ile mütareke yaptıklarını, Osmanlı Devleti, büyük devletlerin (İngiltere, Fran­ sa, Almanya, Avusturya, Rusya ve İtalya) tavassutu­ nu isterse, bunu resmen büyükelçiler konferansına tebliğ etmesini beyan eylemiş. Tevfik Paşa bize, şıma­ rık olan Balkan devletleri ile icra kılınacak müza­ kerelerimizden bir netice hâsıl olmayacağı cihetle, işin büyük devletlere terkini tavsiye ediyordu.

Tevfik Paşa'nın bu tavsiyesini pek muvafık bul­ dum. Hariciye Nazırı Prens Satd Halim Paşa dahi benimle hemfikir bulundu. Lâkin Şûrây-ı Devlet reisi Said Paşa, eski kabinenin, Edirne'nin tarafsız adde­ dilmesi hakkındaki mütalâasını dikkate atarak, buna yanaşmak istemedi. Hacı Âdil ve Şükrü Beyler (Da­ hiliye ve Maarif N azırları) ise, Tevfik Paşa'nın tavsi­ yesinin aleyhinde bulundular. Bu sebeple, o gün bir karar verilemedi.

KUVVETLERİMİZ YENİLMEYE BAŞLAMIŞTI Hurşid Paşa'nın kumandasındaki X . Kolordu ile Süleyman Şefik Paşa'nın kumandasındaki mürettep II. Kolordu, hazırdı. Bunlardan birincisinin erkân-ı harbiye reisi, Enver Bey'di. Her iki kolorduda 5 fır ­ ka (tüm en) bulunuyordu. Bunların Şarköy'e çıka rı­ larak Bolayır önünde bulunan Bulgar kuvvetlerini, Bolayır'da bulunan 2-3 fırk a kuvvetindeki kıtaları­ mızla iki ateş arasına almak mümkün görünüyor­ du. Fakat bu teşebbüste mağlûbiyetimiz ihtimali de mevcuttu. Muvaffakiyet halinde bu kuvvetlerimiz Edirne'ye ilerlerler, bu şehrimizi kurtarırlard ı. Ça- talca'daki ordumuzun Edirne istikametine sevkı im­ kânı yoktu. Binaenaleyh, hemen Tevfik Paşa'nın tav­ siyesinin kabulü ve muvafakat cevabı verilmesi fik- rindeydim. Buna çok çalıştım , fakat kabine arkadaş­ larımdan bazılarının itirazı sebebiyle muvaffak ola­ madım. Bolayır'ın düşmesi halinde, vaziyetimiz pek fenaiaşacaktı. O takdirde, büyük devletlerin tavas­ sutu da bir işe yaramazdı. Fakat, hükümet toplantı­ sında bu mevzuda verdiğim izahat, tesir etmedi.

Ancak 4 gün sonra, 27 kânûn-ı sânî günü, bu me­ sele hükümet toplantısında tekrar ele alındı. O gün Şûrây-ı Devlet Reisi Said Paşa gelmedi. Bolayır'dan 2 fırkam ız çıkm ıştı. Bu kuvvete Fahri Paşa kumanda ediyordu. Erkân-ı harbiye reisi Fethi Bey'di. Bu kuv­ vet, Şarköy'den hareket edecek kuvvetlerimizi

bek-Türk tarihinde ilk defa gündelik notlarını ya­ zan Sadrazam ( Başvekil) Mahmut Şevket Paşa

YAZAN: SADRAZAM MAHMUT ŞEVKET PAŞA

temeden, İzciler mevkiinde düşmana taarruza geçti. Bu taarruz muvaffak olmadı. Fahri Paşa, kuvvetleri­ nin yarısı ile 10 cebel topu ve b ir mitralyöz zayi etti. Hacı Âdil Bey'le Şükrü Bey, bu müessif haber üzeri­ ne artık muhalefetlerinde sebat edemediler. Adil Bey, büyükelçilerin mütalâasının alınmasını isteyerek, ge­ ne de işi geciktirmek istedi. Buna şiddetle karşı koy­ dum. Hükümet, Tevfik Paşa'nın teklifini kabul etti. Bu kararım ız, Tevfik Paşa'ya vesaîr büyükelçilerimi­ ze telgrafla bildirildi (* > .

(* ) I. Cihan Savagı’ndan önce yalnız »büyük devlet» denen en ehemmiyetli devletler ara­ sında «büyükelçi» teati ederlerdi. Bu devletler şunlardı: İngiltere, Almanya, Fransa, Kusya, Avusturya. Macaristan, İtalya, Türkiye, AJDJB. ve Japonya. Savaştan, hele II. Cihan Savaşı’n- dan sonra, hemen bütün devletlerin büyükelçi teati etmeleri âdet oldu, orta elçiler çok azaldı

HACI ÂDİL BEY İSTİFA EDİYOR

28 kânunusani günü Dahiliye Nazırı Adil Bey, mütalâalarına ehemmiyet verilmediğinden dolayı, is­ tifasının kabulünü istedi. Kendisini arattım . Hasta olduğunu ve bir ahbabının yanında kaldığını öğren­ dim . Yaver gönderdim. Ancak ayın 30'unda gelip be­ ni gürdü. Kendisine dedim k i :

— «Askerî meselelerde ihtisasım vard ır. Siyasi meselelerle de, sizden ziyade meşgul oluyorum. Ha­ riciye Nazırı da benimle aynı fikirdedir. Siyasî me­ selelerde en fazla ben ve hariciye nazırı mesulüz. Biz ikim iz birfeşince, a rtık hükümetteki diğer arka­ daşlarımızın muhalefette bulunmamaları ve çalış­ mamızı akim bırakmamaları icap eder. Ingiltere baş­ vekili Asguith ve haricîye nazırı G ray, dahiliye na­ zırı tarafından, siyasî meselelerde muhalefete uğrar­ larsa, elbette iş göremezler.»

(Devamı gelecek sayıda)

(2)

Ş E V K E

P A S

Ç IK A N KISM IN ÖZETİ — 23 ocak 1913 tarihinde sadrazamlığa tâyin edilen Mahmut Şevket Paşa, Balkan Savaşının lehte netice verm eyeceğini »ezerek, sulh yoluna gitm e taraftarıdır. M em leketin ilerigelen fikir adamları, gazeteciler ve kumandanlar arasında savaşma ve sulh yapma konusunda görüş ayrılıkları vardır. Paşa, bu görüş ayrılıklarını birleştirmeye çalışırken, bir yandan da iç işleri ile uğraşmaktadır. Bu arada çeşitli toplantılara katılır.

4

şubat pazartesi sabahı Harbiye Ne- zaretı'nde çalıştım . Öğleden sonra BâbıSli'ye geldim. Sırasıyla Alman­ ya, Ingiltere, Fransa, Avusturya - Ma­ caristan ve İtalya büyükelçilerinin ziya­ retlerini kabul ettim. Fransa ve Avustur­ ya büyükelçilerinden, geçen hafta verdi­ ğim notanın Avrupa devletlerine iyi tesir ettiğini öğrendim.

Fransa, Beyoğlu kışlasının Almanlar'a satılmasından telâşlandı. Yarım milyon altın verirlerse, Fransızlar'a satacağımı söyledim. Fransa muvafakat etti. Maliye Nazırı, paranın teslimi için, Fransızlar'a 48 saat mühlet verdi.

5 şubat salı

Harbiye, Sonra Bahriye Nezaretlerine gittim. Bahriye Nezaretinde Müsteşar Rüstem Paşa ve Erkân-ı Har­ biye Reisi Miralay Sıtkı Bey'le görüştüm. İçinde bulunduğumuz Balkan Harbi bit­ tikten sonra, bu harp içinde Yunanlılar tarafından işgal edilen adalarımızı geri alabilmemiz için, donanmamızın ne şe­ kilde kuvvetlendirilmesi icap edeceğine dair hazırlık çalışmalarında bulunmala­ rını istedim.

O gün toplanan hükümete, 5 milyon altın tutarında yapılması kararlaştırılan b ir istikrazın, donanmaya harcanmasını

teklif ettim. Bu hususta bir rapor hazır­ laması için, istikraz lâyihası Ziraat Na- zırı'na verildi.

6 şubat çarşamba

günü, Edirne'den alınan telgrafta, şehirdeki konsolosların ve Avrupa tebaasının çıkıp gitmek iste­ medikleri, kalmayı tercih ettikleri bildiri­ liyordu (b ir gün önce, Bulgarlar'ın, mu­ hasara altına aldıkları Edirne'den ecnebi­ lerden isteyenlerin çıkıp gitmelerine mü­ saade ettikleri öğrenilm işti). Edim e va­ lisinin telgrafında, şehirde 19 şubata ka­ dar yiyecek stokunun mevcut olduğu, ayın sonuna kadar idare edecek stokun teminine de çalışılacağı söyleniyordu. Şu­ bat sonuna kadar yiyecek temini lüzumu­ nu bildiren bir cevap yazdırdım.

MUSTAFA KEMAL BEY İSTİFA ETMEK İSTİYORDU

Başkumandan Vekili İzzet Paşa'dan da bir telgraf geldi. İzzet Paşa, Fahri Paşa ile Fethi ve Mustafa Kemal Beyler'in ( 1 ) istifa etmek istediklerini söylüyordu. Se­ bep, Gelibolu umum kuvvetlerine ku­

fi^ Cumhuriyet devrinde başbakan

olan Fethi Okyar ve Atatürk'ten söz ediliyor.

• İ k i k u m a n d a h e y e ti a r a s ın d a k i

a n la ş m a z lık o d e r e c e y i b u l­

m u ş tu k i, d e r h a l G e lib o lu 'y a

g itm e k k a r a r ı n ı ve rd im e

" S i z i n n a m u s lu b i r z a t o ld u ğ u ­

n u z u te s lim e d e r im , s iz e h ü r ­

m e tim

v a r d ı r .

F a k a t n a m u s

b a ş k a , k u m a n d a n lık b a ş k a d ı r . "

mandan tâyin olunan Hurşit Paşa ( 2 ) ile onun erkân-ı harbiye reisi olan En­ ver Bey'în aralarının açılması idi.

Fethi 8ey,_jnamuslu ve metin bir z a -. bitti. M üfrit de değildi ( 3 ) . Mustafa Ke­ mal Bey'in, Trablusgarp'ta Enver Bey'le ğeçiriemediğini haber almıştım. Fethi Bey ise, iyi niyet sahibi olmakla beraber bi­ raz kı& ançtı. Gazeteler, Enver Bey T da­ ha fazla tutuyorlardı. İttihat ve Terakki de daha fazla Enver'i istiyordu. Fahri Paşa, muktedir b ir kumandandı, son muharebede de yararlık göstermişti. An­ cak son defa Bolayır yakınlarında, atak­ lığından^ dolayı düşmana yenilm işti. Fa­ kat Fahri Paşa ve maiyeti, bu mağlû­ biyetin sebebini, Şarköy'e vaktiyle çıkar­ ma yapmadığı için Hurşit Paşa'ya yük­ lüyorlardı. Gerçekten Şarköy çıkartm ası­ nın hesabı yanlış yapılmış ve hareket za­ manında tatbik mevkiine konulamamıştı. Ancak Bolayır kuvvetlerine kumanda eden Fahri Paşa'nın7 ŞerSöy çıkartması olmadan taarruza geçmesi yanlıştı. İşte bu mesele. Fahri ve Hurşit Paşalar

ara-EDİRNE'Yİ BIRAKIP SULH YAPMAMIZ İCAP EDİYORDU

İk i kumanda heyeti arasındaki

anlaş-( 2 ) Daha önceki Küçük Said Paşa kabinesinde Bahriye Nazırı ve Harbi­ ye N azın vekili olan topçu feriki (K or­ general) Hurşit Paşa’dır. Bu satın ka­ bine hâtıraları Hayat mecmuasında çıkmıştır.

( 3 ) Fethi Bey (O kya r), İttihatçı- lar’ın mutedil kanadına mensuptu. M üfrit kanadın başında Enver vardı.

mazlık o dereceyi bulmuştu k i, derhal Gelibolu'ya gitmek kararını verdim. Baş­ ka vapur bulamadığımdan, padişah yatı olan Ertuğrüfla gitmeme müsaade et­ mesi için Zât-ı Şâhâne'ye haber yolladım. Müsaade buyruldu. Gece vapurla hareket ettim. Hareketimden az önce Dahiliye Nazırı Adil Bey geldi. Kendisine, ben Ge­ libolu'da iken sadaret kaymakamı olarak bana vekâlet etmesini güçlükle kabul et­ tirdim . Çünkü istifa etmek istiyor ve yapılacak sulhun ağır şartlarından kor­ kuyordu. Kendisine dedim k i:

— Sulh yapmaya mecburum. Bugün Edim e, İşkodra ve Yanya kalelerimiz düş­ man muhasarası altındadır. Buralarda 100 0 0 0 'den fazla askerimiz vardır. Bu askerin elinde de 2 - 3 mTIyon silâh bu­ lunmaktadır. 2 - 3 haftaya kadar sulh yipirmazsa, 6ü kalelerin hiçbirini kurtar­ mak mümkün olmaz. Benden, »Neden Edirne'yi Bulgarlar'a bırakmak hususun- da tereddüt ettin de bu kadar asker ve 'Malzemenin düşman eline geçmesine se­ bep oldun?» diye sorarlar. Böyle bir suale, cevap verilemez. Zira ordunun düşmana karşı koyamayacağı noktasında başkumandan vekilliği, erkânı harbiye reisliği, kolordu kumandanlıkları, donan­ ma, aynı fikirdedir. Şu halde sulhtan başka çare göremiyorum. Bütün mesuli­ yeti bendeniz deruhde etmiş bulunuyo­ rum. Gerek sulh işini, gerek askıda ka­ lan başka işleri ben halledeceğim. Düş­ mem lâzım gelirse, ancak bu işleri bitir­ dikten sonra düşeceğim. J)en yıalnız^bir şeyden korkarım . O da, yaptıklarım ın devletin gerçek menfaatlerine uymaması^, korkusudur. Mesuliyet tamamen bana ait­ tir. Size hiçbir mesuliyet düşmez. İlk

muhatap benim. İşte bugün Bolayır'a gi­ diyorum. Ordu__ heyeti ikiye ayrılm ış. Aralarını bulacağım. Böyle bir ordu ile harbe devama karar vermek, ihanettir. Beni, Edirne'yi terk ettiğimden dolayı kimse mesul tutamaz.

Vapurun hareketinden önce bu suretle Dahiliye Nazırı Adil Bey'in, Şûrâyı Devlet Reisi Sait Paşa'nın, Hariciye Nazırı diğer Sait Paşa'nın ( 4 ) ziyaretlerini kabul

et-( 4 ) İkisi de 9 defa sadrazam olan ve bu sırada Meclis-i Ayan (Senato) başkanı bulunan meşhur Küçük Sait Paşa'dan başka şahıslardır.

tim. Hariciye Nazırı, Londra büyükelçi­ miz Tevfik Paşa'dan gelen telgrafı bana verdi. Tevfik Paşa, Edirne'nin bizde bı­ rakılması hakkındaki ısrarımızı Büyük Devletler'in kabul etmediklerini bildiri­ yordu. Ancak Lüleburgaz ve Babaeski'yi kurtarabileceğimiz anlaşılıyordu.

Ertesi sabah erkenden Ertuğrul vapu­ ru Gelibolu'ya vardı. 7 şubat perşembe günüydü. Hurşit Paşa ile Enver Bey, be­ ni karşılamaya geldiler. Gelibolu'ya çık­ tım. Askeri teftiş ettim. Sonra atlara binip Bolayır'a geldik. Yolda Hurşit Pa­ şa ile çıkan anlaşmazlıklar hakkında gö­ rüştüm. Ehemmiyetli bir şey olmadığını

söyledi. Yolda rasladığım kıtalara, pa­ dişahın selâmını bildirdim . Bazı Arap kıtalarına da rasladım. Yemeklerinden yedim. Kendileriyle Arapça konuştum. Benim de Arap olduğumu söyledim ( 5 ) . Pek memnun oldular.

İKİ KOLORDU KUMANDANI HUZURUMDA ŞİDDETLİ BİR MÜNAKAŞAYA TUTUŞTULAR.

Yolda ve yanımda, Fahrhi Paşa ile Hurşit Paşa, b irbirleriyle şiddetle müna­ kaşaya tutuştular. Bu kavgaya Fahri Pa­ şa sebebiyet verdi. Her ikisini de sustur­ dum. Fakat kolordu karargâh binasına gelince gene münakaşaya başladılar^jHur- şit Paşa, kavgayı önlemek için yumuşak cevaplar veriyordu. Nezaketini çok tak- dir ettim. Buna rağmen Fahri Paşa, Hur­ şit Paşa'ya:

— Sizin namuslu bir zat olduğunuzu teslim ederim, dedi; size hürmetim var­ dır. Fakat namuslu olmak başka, ku­ mandanlık başkadır.

T lu r ş it Paşa şöyle cevap verdi: — Şimdiye kadar hepimiz hiçbir har­ be kafil madik* Onun içip hiçbirim iz, di­ ğerinden fazla kumandanlık kabiliyetine sahip bulunduğunu iddia edemez.

Hurşit Paşa'nın şu son fikrine ben de iştirak ederim. Fahri Paşa'ya dedim k i:

— Bizden milletin hizmet beklediği bir zamanda, ancak düşmanlarımızın fay­ dalanacağı davranışlarda bulunduğunuz için size teessüf ederim ( 6 ) .

Kolordu kumandanlarına izin verdim. Fethi Bey'i çağırdım. Fethi Bey:

— Bâbıâli baskını ile hükümet, çık­ maz bir sokağa sokulmuştur, dedi ( 7 ) .

Cevauen dedim k i:

— Ben Bâbıâli Baskını'nda İttihat ve Terakki ile aynı fikirde değilim. Fakat ittihat ve Terakki, beni em rivaki karşı­ sında bıraktı. O gün sadrazamlığı kabul etmeseydim, çok teessüfe şayan karga­ şalıklar çıkardı. Nctekim eski Bağdat va­ lisi Cemal Bey ( 8 ) de Bâbıâli Baskını’nı tasvip etmemişti. Fakat hâdise bir defa vuku bulduktan sonra, artık arkadaşları ile beraber çalışmaktan başka çare gö­ remedi.

ENVER VE MUSTAFA KEMAL BEYLERİ ÇAĞIRTARAK KENDİLERİNİ AYRI AYRI KABUL ETTİM

Fethi Bey'den sonra Enver Bey'i çağır­ dım. Enver Bey dedi k i :

— Meselenin halli için beni İstanbul'a Harbiye Nezareti'nde _H are kâb _ Askeriye şubesine alınız. Fethi Bey'e Erkânı Hari- be Reisliğini veriniz. Mustâfa Kemal Bey'i de Bolayır kolordusu erkânı har- "0196 reisliğine tâyin ediniz.

Enver Bey'in teklifi hoşuna gitti. Ondan sonra hatırları kalmaması için 5 6 7 8

( 5 ) Mahmul Şevket Paşa, aslen Arap değildir. Babası ~valilerderi Süley- man Bey, Kafkasya’dan gelip Irak'a yerleşmiş, Mahmul Şevket Paşa da 1856" da Bağdat'ta doğmuş, önce Arap­ ça’yı öğrenmişti.

( 6 ) A ynı zamanda Savunma Bakanı olan bir başbakanın, düşmana yararlı olabilecek kötü hareketlerini gördüğü bir kumandanı harp divanına verecek yerde nasihat etm ekle yetinmesi, Tür­ k iy e’nin son çağ tarihine mahsus ga­ ripliklerdendir.

( 7 ) Fethi B ey’in vaziyeti çok iyi gördüğü anlaşılıyor. Arkadaşı olan Mustafa Kemal Bey ( Atatürk) de or­ dunun siyasetle uğraşmasına şiddetle muhalifti, fakat İttihatçılara söz ge­ çirememişti.

( 8 ) Müstakbel Bahriye Nazırı meş­ hur Büyük Cemal Paşa ki, İttihat ve Terakki'nin nispeten mutedil kanadına mensuptu, Enver ve T ala ti n ileriyi düşünmez ataklığından ürkiiyordu.

Mustafa Kemal Bey'i ve erkânı harp bin­ başısı Sabih Beyleri çağırdım. Sonra kolordu ve fırka kumandanlarını çağır­ dım , dedim k i :

— Harbin başından beri talih bize yâr olmadı. Talih her hususta düşman­ larımıza yardım etti. Daima mağlûp ol­ duk. Tabiî bu mağlûbiyetin sebepleri çe­ şitlidir. Fakat en bPyuk sebep, b izim büyük k u vvetleri bir arada sevk ve ida­ re edebilmekteki iktidarsızlığım ızdır. Evet, eskiden birçok şanlı muharebeler yaptık. Fakat bu muharebelerde kuvve­ timiz 40-50 binden fazla değildi. Pilev- ne'de bile kuvvetimiz 45 000' den faz­ la değildi. Halbuki bugün birkaç yüz bin kişiden ibaret olan orduları sevk ve idare e mek lâzım geliyor. Bunu öğ­ renmemiz lâzım. Her cihetten sulha mecburiyet görüyorum. Fakat sulh vak­ tine kadar olsun, müessif bir hâdise çıkartmaktan kaçınınız ( 9 ) . Vazifeni­ zi iyi yapmak için gayret gösteriniz. Fe­ dakârlık ediniz. Ta k i, daha kötü şart­ larla sulh yapmaya mecbur olmayalım. Fahri Paşa, kumandanlar namına te­ şekkür etti ve söz verdi.

Gelibolu'ya geldim. Dönüşte Maydos'a ve Çanakkale'ye uğradım. Oradan gene Ertuğrul'la Gelibolu'ya gittim. Buradan telgraf çektim ; Başkumandan vekili iz­ zet Paşa'ya, Fahri Paşa'nın yerine Meh­ met Ali Paşa'nın tâyin edilmesini em­ rettim. Mehmet Ali Paşa Yemen'den gel­ mişti.

MUSTAFA KEMAL BEY, «ENVER'İ İSTANBUL'A ALDIRMAYINIZ,» DİYORDU.

8 şubat cuma günü. Fethi ve Musta­ fa Kemal Beyler'den birer mektup aldım. Fethi ve Mustafa Kemal Beyler, mektup­ larında aynı dili kullanıyorlar veJEnvçr Bey'i İstanbul'a a[mamı istemiyorlar, ak­ si takdirde zabitler arasında rekabet do­ ğacağım yazıyorlardı. En iyi çare olarak da hem Fahri Paşa'nın, hem de Enve- Bey'in şimdiki vazifelerinden alınmaları­ nı gösteriyorlardı. İzzet Paşa'dan gelen telgrafta ise, meselenin sandığım kadar basit olmadığı, İstanbul'a geldiğim zaman bu mevzuu benimle görüşeceği yazılıydı.

Neticede, X . Kolordunun İstanbul'a ge­ tirilmesine, Hurşit Paşa ile Enver Bey'in de Gelibolu'dan alınmalarına karar ver­ dim . Aksi takdirde Fahri Paşa ile Fethi ve MiHTİ fa “ Kemal Beyler, İstanbul'a gel­ dikleri zaman, muhalif bir tavır takına­ caklardı. Bu kumandanların böyle bîr ta­ v ır takınmaları da, muhaliflerin yararına olurdu. İkinci bir Sadık Bey meselesi çıkabilirdi. Ahlâkı daha fazla itimada, şayan olan Fe th i_ Bey'i arkadaşlarından ayırmak suretiyle zayıf durumda bıraka­ bilirsem , çıkması muhtemel bir gailenin önü alınmış olurdu.

Hurşit Paşa ile Enver Bey'i vapura ça­ ğırdım. Keyfiyeti kendilerine anlattım. Enver Bey i boşboğazlık ettiği için biraz azarladım. O da X . Kolordunun İstan­ bul'a alınmasının daha münasip olaca­ ğı fikrindeydi. Saat 1 0 .3 0 'da Gelibolu' dan hareket ettik.

Vapurla İstanbul'a giderken de çalış­ tım . İstanbul'a çıktım . Bâbıâli'ye geldim. Bahriye Nazırı Mahmut Paşa ile Hadi Paşa beni bekliyorlardı. Bu Paşaları, be­ nimle görüşmek üzere, başkumandan ve­ k ili izzet Paşa Hadımköyü'nden yolla­ m ıştı. Paşalar, İzzet Paşa'dan aldıkları talimat gereğince bana dediler k i :

— Enver Bey, Istanbul'a karargâha alınırsa, izzet Paşa istifa etmek zorunda kalacaktır. Çünkü Enver Bey, karargâhı umumîde siyasetle uğraşacaktır.

(Devamı gelecek sayıda) ( 9 ) Üstü kapalı bir ifadeyle parti ihtilâflarını ve şahsi rekabetleri bıra­ kıp vazifenizi yapınız demek istiyor.

(3)

M a h m u t Ş e v k e t P a ş a ’n ı n G ü n l ü k

Mecit Efendi, Padişahın Tahttan

İndirilmesini

İ s t i yor

■ Edirne’den gelen haberler

fena İdi, Kar fırtınası yü­

zünden askerlerimiz zor

vaziyete düşmüştü.

■İzzet Paşa’nın istediği

100 000 tüfek ve 120

milyon mavzer fişeğinin

temini için emir verdim.

H AREKET ORDUSU KUMAMDA HEYETİM DEM BİR GRUP: ünde ortada Mahmut Şevket Paşa, solda Hüseyin Hüsnü Paşa, arkada soldan ikinci İsmet Bey (İn ö n ü ), üçüncü İsmail Hakkı Bey, dör­ düncü Enver Bey. Resmin çekildiği tarihte Mahmut Şevket Paşa I. II. III. Ordular Müfettişi idi.

YAZAN: SADRAZAM MAHMUT ŞEVKET PAŞA

ÇIKAN KISMİN ÖZETİ:

23 ocak 1913 tarihinde sadrazamlığa

tâyin edilen Mahmut Şevket Paşa, Balkan Savaşının lehte

netice vermeyeceğini sezerek sulh yoluna gitme taraftarıdır.

Memleketin ileri fikir adamları ve kumandanlar arasında gö­

rüş ayrılıkları vardır. Bu arada Sadrazam çeşitli devlet işle­

riyle de uğraşmakta, muhtelif şahıslarla görüşmektedir...

9

şubat cumartesi günü sabahı Har­

biye Nezareti'nde çalıştım . Eski Da­ hiliye Nazırı Talât Bey geldi. Türk dostu olduğunu söylediği bir Ingiliz mebusunu tanıştırdı. Talât Bey, Gelibo­ lu'daki vaziyet dolayısıyla endişelerini açıkladı. Teskin ettim. Harbiye Nezare- ti'nden Alman Sefaretine gittim, büyük­ elçi İle görüştüm.

Sonra Saraya gittim. Huzura çıktım . Padişah, ben Gelibolu'da iken eski sad­ razam Müşir Gazi Ahmet Muhtar Paşa ile oğlu Mahmut Muhtar Paşa’ntn sara­ ya gelip kendisini ziyaret ettiklerini söy­ ledi :

— Ahmet Muhtar Paşa, pek kıskanç bir ihtiyardır, ¡î« in — — ---Ahmet Muhtar Paşa, Müşir (M areşal) rütbesiyle sadarete Tâyinimi kıskanTyor- du. Aleyhimde padişaha bir şeyler söy­ lediğini tahmin ettim. " -Saraydan Bâb ılli'ye geldim. Alman büyükelçisini kabul ettim. Sonra hükü­ meti topladım. Londra'dan eski sadra­ zam Hakkı Paşa'dan gelen telgraf okun­ du.

Hakkı Paşa, İngiltere Hariciye Nazı­ rı S ir Edward Gray'le görüşmesini an­ latıyordu. Ingiltere Hariciye Nazırı, bize derhaî sulha razı olmamızı tavsiye edi­ yor, Edirne'nin düşmesini beklediğimiz

takdirde, vaziyetimizin daha kötü olaca­ ğını söylüyordu.

Hükümet toplantısında Bahriye Nazırı Mahmut, Başkumandan Vekili izzet va Alman mütehassısı Lüson’un raporları okundu. Bahrîye Nazırı, o günkü toplan­ tıya gelmemişti. Her üç raporda da, as­ kerimizin taarruz kabiliyeti olmadığın­ dan, Edirne düşmeden önce sulh yapıl­ masından bahsediliyordu. Hattâ izzet Paşa, sulh yapılmadığı takdirde, başku­ mandanlık vekâletinden istifa edeceğin: yazıyordu.

Hükümet toplantısında, sulh taraftarı nazırlarla sulha aleyhtar olanlar arasın­ da şiddetli münakaşalar oldu. Dahiliye ve Maarif N azırları: «Sulhun zamanı değildir» dediler. «Zamanı geçrnlştîrîTdi- ye cevap verdim. Edirne'yi Bûlgarlar'a bırakarak sulh yapmak kanaatimi mü­ dafaa ettim. «Edirne'nin düşmesini bek­ lemeyelim» dedim, «çünkü o takdirde düşman, B o la y ır^ â _Ç a ta lc a _ hatlarımızı da geçer, memleket daha büyük bir fe­ lâkete duçar olur.»

Kabine arkadaşlarım mahsus Edirne' nin düşmesini bekliyorlardı k i, efkârı umumiyeye «ne yapalım şehir düştü» desinler ve efkârı umumiye tarafından «kendini müdafaa etmekte direnen bir şehri düşmana bıraktınız» ithamına uğ­

ramasınlar. B ir de kabinede, benden ön­ ceki Kâmil Paşa hükümetine karşı İt­ tihat ve Terakki Fırkasını korumak fik ­ ri hâkimdi. Çünkü İttihat ve Terakki, «Edirne'yi düşmana bırakacak» ithamıyla Kâmil Paşa hükümetini düşürmüştü.

«İTTİHAT VE TERAKKİ NİN OYUNCAĞI OLAMAM»

Halbuki işi bu dereceye getirip sulhu savsaklamak, İttihat ve Terakki için, daha fazla ithamı mucip olurdu. Kabine arkadaşlarım bu hususu düşünmek iste­ miyorlardı.

Dedim k i :

— Ben müstakil f ik ir li bir adamım. İttihat ve TeraEîtFnin oyuncâğTöTamam. İttihat ve Terakki Umumî Merkezi, sat­ hî fik irli adamlardan mürekkeptir. ~Ba'-' T<â’fı“ Harbi çıkmadan, «VunanisTan'la it-

tifak ederek bu devleti diğer Balkan devletlerinden ayıralım ,» dedim, kimss_ kulak asmadı. «TraBtüfgarp Harbi'n i uzatmayalım, Balkan devletlerinin ittiîa- krmrTiSmin hâzırlar, Rumeli'ni kay6ede~ biliriz,» dedim, BâbıMi beni dinlemedi. O zaman fikirlerim i şiddetle ileri sür­ mediğim için şimdi vicdan azabı için- deyîrrT Artık Her hangi bir zatf eseri göstermeyeceğim.»

Maarif Nazırı Şükrü Bey:

— Erkânı harplerin de fikrin i almak lâzım, dedi.

— O halde mesul olan Harbiye Na- zırı'na, yani bana ve Başkumandan Ve­ kili İzzet Paşa'ya itimadınız yok, diye cevap verdim.

Bu adamların hareketi, âdetj_-çjelİ£A,

idi. ""

İttihat ve Terakki'nin menfaati bj]e onların düşündüğü yolda değildi. O gün karar veremedik. Sulh kararını ertesi güne bıraktık. Fakat yarın da sulh ka­ rarı alınmazsa, istifa edeceğimi bildir­ dim. Zira kendilerine itimat olunmayan adamların, memuriyetlerinden istifa et­ meleri lâzım gelir.

KABİNE SULH KARARI ALIYOR 10 şubat pazar günü öğleye kadar Harbiye Nezareti'nde çalıştım . Londra Büyükelçimiz Tevfik Paşa'ya şöyle bir telgraf gönderdim :

«Edirne'nin düşmesine 10-15 gün kalm ıştır. Şehrin düşmesinden önce sulh yapmayı faydalı görüyoruz. Bu sebeple Edirne'yi bırakmak mecburiyetindeyiz. Yalnız Edirne’deki askerim izin, silâhlarıy­ la beraber çıkmasını temin etmemiz şart­ tır. Haricî borçlarım ızın, bu harpte kay­ bettiğimiz toprakları paylaşan Balkan devletlerinin hisselerine düşen kısmının da onlarca ödenmesi lâzımdır. B ıraktı­ ğımız memleketlerdeki Müslümanların hukuk ve mallarının muhafazası da ge­ rekir. Bu suretle Edirne ve Kırkkilise (K Irk la re li) Bulgaristan'da, Babaeski ile Lüleburgaz bizde kalmış olur. Bu şart­ larla sulh müzakerelerine girişmeye me­ zunsunuz. Bu arada Gümülcine'yi kur­ tarabilirsek, bizim için faydalı olur.»

Öğleden sonra Bâbıâli'ye gittim. Kabi­ ne toplandı. Yalnız Şûrayı Devlet Reisi Said Paşa gelmemişti ( 1 ) . Kabine, itti­ fakla sulh kararı aldı. Tekrar Harbiye Nezareti'ne döndüm ve gece orada yat­ tım.

11 şubat pazartesi günü sabahı Harbi­ ye Nezareti'ne, oradan Rusya Sefaretine gittim.

Rus büyükelçisi ile görüştüm. Ba­

bIâli'ye geldim. Sırasıyla Almanya, Fran­ sa, Avusturya, İtalya ve İngiltere büyük­ elçilerini kabul ettim. Hepsiyle sulh me­ selesini görüştüm. Avusturya ve Alman­ ya büyükelçileri, sulha razı olmamızdan dolayı memnuniyet gösterdiler.

Edirne'den gelen haberler fenalaşıyor­ du. Başlayan kar fırtınası, müdafileri mizi daha da zor vaziyette bırakmıştı. Mühendis Kemal Bey'i kabul ettim. Ba­ bIâli'nin yanan kısmının yeniden inşası için istediği 63 000 altın masrafı yarın­ ki kabine toplantısında müzakereye ko­ yacağımı söyledim. Bu geceyi de Harbi­ ye Nezareti'nde geçirdim.

12 şubat salı günü Harbiye Nezareti'n­ de çalıştım . Sonra Fransa sefaretine gi­ dip büyükelçi ile görüştüm. Bâbıâli'ye geldim. Orada öğle yemeği yerken Şûra­ yı Devlet reisi Said Paşa geldi. Dahiliye Nazın Hacı Adil Bey’le beraber istifa edeceklerini söyledi.

13 şubat çarşamba günü sabahı Harbi­ ye Nezareti'ne geldim. Otomobille ora­ dan Tophane'ye gittim. Küçük çaplı martinlerin imalâtını gözden geçirdim. Saraya gittim. Huzura çıktım . Zatı Şı- hane, Edirne’nin terk edilmemesini söy­ ledi. Benden önceki sadrazam Kıbrıslı Kâmil Paşa'nın Meclisi Ayan âzalığına tâyininin caiz olmadığına dair hükümet

( 1 ) Şûrayı Devlet Reisleri, hüküme­ te dahildi.

tezkeresini, Mabeyni Hümayun başkâtibi Ali Fuad Bey'e verdikten sonra, saray­ dan ayrıldım.

Maçka Kışlası'nı kısa bir teftişten sonra Bâbıâli'ye geldim. Hükümet top­ landı. Defteri Hakanî emini ( 2 ) Mah­ mut Esat Efendi de toplantıya katıldı

14 şubat perşembe günü sabahı Harbi­ ye Nezareti'nde çalıştım . Bâbıâli'ye ge­ lince, Hariciye Nazırı Prens Said Halim Paşa'yı beni bekler buldum. Elinde Lon­ dra büyükelçimiz — eski sadrazam — Tevfik Paşa'dan gelen 3 telgraf vardı. Tevfik Paşa, Ingiltere hariciye müsteşarı ile Almanya ve Fransa'nın Londra büyük­ elçileri ile yaptığı görüşmeleri anlatı­ yordu. Sonra eski Maliye Nazırı Cavit Bey’i kabul ettim. Cavit Bey Avrupa'ya gidiyordu. Önce Viyana'ya gidecek, bir milyon altın istikraz edilmesi İçin gö­ rüşecekti. Sonra Alman, Ingiliz ve Fran­ sız sermayedarları İle buluşup 25-30 milyon altın borç alabilmemiz çarelerini araştıracaktı. En son Londra'ya gidecekti.

HANEDAN ARASINDA REKABET Cavit Bey bana. Şehzade Abdülmecît Efendi ( 3 ) ile mühim bir görüşmesini naklatti.

Mecit Efendi şöyle dem iş:

— Şimdiki padişah Sultan Reşat za- yıf bîr a J a m L ” - TaFtta n indiril mes i ve yerine Veliaht Yusuf İzzettin Efendi'nin geçirilmesi fikrindeyim ( 4 ) .

Cavit Bey, şehzadeye, padişah taht­ tan indirilirse^ ordunun ayaklanacağını, bunun hiçbir suretle~~ikıldân geçiriîeme- yeceğini söylemiş. Ben de bu işe şaş­ tım. G ûya başka işîmîz~yofc da, başımıza___ bir de padişah değiştirmek meselesi çı­ karacağız I

Kabine toplantısında Maarif Nazırı Şükrü Bey'le münakaşa ettim. Şükrü Bey, Karargâhı Umumî Erkânı Harbiye- sinin değiştirilmesini, mağFufT kuman­ danların yerine yenilerinin tâyinini isti­ yordu. Genç zabitler arasında da bu ce­ reyan vardı. Bu sabah Erkânı Harp bin­ başısı olan Damat Hafız Hakkı Bey'den aldığım bir mektupta, aynı fik ir İleri sürülüyordu. Fakat bu fikir tehlikeli ve m üfrit b ir düşünceydi. Reddettim.

15 şubat cuma günü sabahı Harbiye Nezareti’nde çalıştım. 15 günden beri Üsküdar'daki evime gitm em îştinm jugün iTR~3efa gittim. Akşam Cafer Paşa evi­ me gelerek bir sürü haberverdi. NecTcfâ7“* ibnissuud'un devlet menfaatlerine aykı- "ri faaliyette bulunduğunu ve Ingilizler

tarafından teşvik gördüğünü anlattı. 16 şubat cumartesi sabahı Harbiye Nezareti'ne gittim. Trabiusgarp'ta hâlâ Italyanlara karşı koyan Şeyh Sünûsî'nin yolladığı Mehmet Cibâlî ile görüştüm. Şeyh, bizden yardım istiyordu.

İzzet Paşa'nın istediği 100 000 tüfek ve 120 milyon mavzer fişeğinin temini için emir verdim. Almanya büyükelçisini kabul ettim. Bertin büyükelçimiz Os­ man Nizâmî Paşa, Alman hükümetine, büyük devletlerin sulh için aracılığını kayıtsız şartsız kabul ettiğimizi söylemiş. «Böyle bir şey yoktur,» dedim.

(Devamı gelecek sayıda) 2 3 4 * * * ( 2 ) Tapu ve Kadastro Umum Mü­ dürü.

( 3 ) Son veliaht ve halife II. Abdül- mecit Efendi (1 8 6 8 -1 9 4 4 )

( 4 ) Sultan Reşat, Mecit Efendi’nin amca oğludur. Yusuf İzzettin Efendi ise, M ecit Efendi'nin ağabeysidir. Mah­ mut Şevket Paşa’nın bu satırları ha­ nedan arasındaki rekabet ve anlaşmaz­ lığın derecesini göstermesi bakımından mühimdir.

(4)

M a h m u t Ş e v k e t P a ş a ’n ı n G ü

Ç IK A N KISM IN Ö ZE T İ: 23 ocak 1913 tarihinde sadrazam­ lığa tâyin edilen Mahmut Şev­ ket Paşa, Balkan Savaşı’ nm lehte netice vermediğini sezerek sulh yoluna gitm e taraftarıdır. M em leketin ileri fikir adamları ve kumandanları arasında gö­ rüş ayrılıkları vardır. Nihayet kabine sulh karan alır. Sadra­ zam bir yandan sulh şartlarını düzenlerken, bir yandan da dev­ let işleriyle meşgul olmaktadır. Bu arada muhtelif devlet dai­ relerine giderek teikikat yapar. Harbiye Nezaretinde yaptığı te­ maslardan sonra, Hariciye Ne­ zaretine uğramayı tasarlar.

«İttih a tg ıla r C u m h u riy e t

ilân edecekmiş, doğru m u?»

YAZAN: SADRAZAM MAHMUT ŞEVKET PAŞA

^ ■ 7 ğg A R İC İY E Nezaretine geldim. I ğ j Nazır Prens Sait Halim Paşa ve nezaret hukuk müşaviri w Reşit Bey'le 3 saat görüştüm. Ingilizlerin Kuveyt kazamıza tasallutu ve Bağdat - Basra demiryolu meseleleri gö­ rüşüldü. Reşit Bey, vâkıfane izahat ver­ di. Bu sırada Hariciye Nezareti'ne uğra­ yan Rusya büyükelçisiyle de görüştüm. ' 17 şubat pazar günü sabahı erkenden')

otomobille Ayastafanos'a (Y e şilk ö y) git­ tim. Maksadım Enver Bey'i görmekti. Görüştüm. Kendisine dedim k i :

-— Prens Sab a h a ttin B e v aleyhimizde faaliyettedir. Neşretmek~uîere bastı rdîk- lart beyannamelere el koyduk. Bunların****«■"■I I.ı. -rahat durmadıkları anlaşılıyor. Tedbir almamız iccap eder. Siz, fırkanızı elde etmeye çalışınız. Ben, fırkanızı Aya$l7- fanos'tan Istanbuf'a aldıracağım.

OTOMOBİLİM ÇAMURA SAPLANIYOR

Hurşît Paşa geldi. Onunla da biraz sohbet ettim. Hava karlı ve fırtınalı idt. Dönüşte otomobilim çamura saplandı. Civardaki Tayyare Mektebi'ne haber gön­ derdim. Gelip otomobilimi çıkardılar. Fa­ kat ben, trenle İstanbul'a döndüm. Bun­ dan dolayı tam 6 saat kaybettim k i. icin- de bulunduğumuz şu nazik zamanda bü­ yük b ir zayiat demekti.

İstanbul'a varınca doğru Babıâli'ye in­ dim. Hükümet toplandı. Lübnan muta­ sarrıfından (valisinden) ve Paris büyük­ elçimiz Rifat Paşa'dan gelen telgraflar okundu. Yapılacak askerî ve mülkî ısla- hat konuşuldu. Harbiye Nezareti için bü­ yük Alman generallerinden birini müte­ hassis o lâ rlE getirteceğimi söyledim. Anadolu'nun mülkî ıslahatı için de bir İnğTlSnrTiordr^Curzon, Lord Cromer, Lord Kitchner, Lord Milner gibi meşhu' bir zatın celp edilmesi fikrinde bulundu­ ğumu "ileri sürdüm. Geceyi- yine Harbi­ ye Nezareti'nde geçirdim.

İSPATI GÜÇ BİR İDDİA

18 şubat pazartesi

sabahı Harbiye Ne­ zareti'nde çalıştım . Sonra Alman büyük­ elçisini ziyaret ettim. Rusya'nın Bulga­ ristan'a yaptığı çok büyük çapta askerî yardımdan söz açtım. Daha geçen gün ağzına kadar silâh dolu büyük bir Rus gemisinin Batum'dan Varna'ya geldiğini anlattım. Gerçi bu hâdiseyi Hariciye Ne­ zaretimiz Rusya hükümeti nezdinde pro­ testo etmişti. Fakat Rus Hariciye Nazırı

U

A

-Sazanof, vakayı inkâr etti. Buna karşılık, Almanya'dan silâh satın almak istediği­ mizi, 100 000 tüfek, 12 adet 10,5 san­ timetrelik kale topu ve 36 adet 15 san­ tim etrelik obüse acele ihtiyacımız olduğu­ nu bildirdim . Büyükelçi Von Vangenhelm, bunun Almanya'nın tarafsızlığına doku­ nabilecek bir istek olduğunu söyledi. Berlin'e yazacağını, fakat kabul edilece­ ğini sanmadığını ilâve etti. «Rusya da tarafsız değil m id ir?» dedim. Şöyle ce­ vap v e rd i:

— Rusya'nın Bulgaristan'a silâh ver­ diğini ispat etmek müşküldür. Netekim Hariciye Nazırları inkâr etmiş. İspat olu­ nursa Rusya da tabiî müşkül mevkide kalır.

— Almanya istediğimiz silâhları baş­

ka bir devlete satsın, biz ondan satın alalım , dedim.

— Bu, düşünülmesi lâzım gelen bir meseledir, şeklinde cevap verdi. Ataşe m iiiterimle görüşmem lâzım.

Von Vangenheim şunları da söyledi: / — Rusya, Edirne'de muhasara altın- ' 'da bulunan 'sİvilH fialkırı şehirden çıkıp

gitmesi için Bulgaristan'ı Sıkıştırmak fikrindedir. Bu hususta ekserî büyük dev­ letler de, daha mukavemette devam eden Türk kaleleri (İşko dra ve Yanva) gibi" Edirne'nin de sivil halktan boşal­ tılmasını istiyorlar. Rusya bilhassa bu­ nu istiyor.^ Çünkü Edirne'den halk gi- dince, kale çok daha uzun müddet da­ yanır. Rusya da kale Bulgarlar tarafın­ dan cebren düşürülmesin, yapılacak

sulhta Bulgaristan'a bırakılsın istiyor. Çünkü bCT'vâziyette bütün ¿lav dünya­ sında «Bulgarlar'ın alamadıkları Edir­ ne'yi B ir diplomatik yolla Bulgaristan'a kazandırdık» propagandasını yapacaktır.

BüyükeIçiye veda ettim. Sefarethanenin alt katındaki ataşemiliterle görüştüm. Silâh satın almak isteğimize 2 gün için­ de cevap vereceğini söyledi.

VELİAHDA İZAHAT VERİYORUM Alman Büyükelçiliğinden Saraya git­ tim. Zatı Şahane tarafından kabul edil­ dim. Öğle yemeğin! sarayda yedim. Veli­ aht Yusuf İzzettin Efendi hazretlerine gittim. Veliaht bana dedi k i :

— Biraderim Macit Efendi'nin -söyle--- diğine göre, İttihat ve Terakki,

Padişa-e f t Padişa-e r i [ j F J

• Prens Sabahattin, Sultan Hamît'in

saltanatının sonlarında, o zaman

v e lia h t o la n Sultan R eşa t'tan ,

ihtilâl çıkartmak için 40 000 altın

istemişti.

# Edirne valisinden gelen telgrafta,

bir miktar d ah a erzak bulunduğu,

martın ilk haftasına kadar muka­

vemetin kabil olduğu bildiriliyordu.

Mahmut Şevket Paşa, çöl kıyafetiyle.

hin zayıf şahsiyetinden faydalanarak . i Cumhuriyet ilân etmek J^rmdeyırüs^_fciş V sersiniz?

— ittihat ve Terakki'nin hiçbir âzası-nın fikrinden Cumhuriyet mefhumunun geçmediği hususunda namusum üzerine yemin edebilirim. Padişahın za'fına ge- lince, doğrudur B İ z d P "bundan zarar 'görüyoruz^ ( 1 ) . Fakat tahttan çekilmeye mecbur edilirse, İstanbul'da tahttan in­ dirilm iş 2 padişah ( 2 ) bulunacak. Ta­ rihimizin hiçbir devresinde böyle şey yoktur. Tahttan indirme, uğursuz bir şey- y f dir. Sultan Hamit’in taFttarT indirilme

siıte b i l i ben karışmadım ( 3 ) . Zira" Dun­

dan nefret ederim. Zatı seniyenfze karşı ubudiyetim vardır. Normal olmayan bir şekilde tahta geçersem?' çok müşkülâta uğrarsınız.

Buna rağmen Veliaht, gene de Padi- şaTurT- faEttan İndirilmesi hususunda ıs­ rar etti. Teskin edici sözler söyledim. Bâbıâli'ye dönünce, Fransa Büyükel­ çisi Bompard'ı benî bekler buldum. İs­ tikraz meseleleri ve Cavit Bey'in Avru­ pa'daki temasları hakkında görüştük.

Sonra İtalyan Büyükelçisini kabul et­ tim. Bingazi'de kalan askerimizin dön­ mesi ve toplarımızın gönderilmesi için hükümetinin kolaylık göstereceğini söy­ ledi. İtalyan Büyükelçisi gidince, Enver Bey geldi. Kendisini telgrafla çağırtmış- tım. Bingazi'deki asker ve zabitlerimizin çoğunun esasen dönmüş olduklarını, ancak 4 zabitle 200 kadar efradın ken­ di arzularıyla orada kaldıklarını anlattı.

ENVER BEYLE GÖRÜŞTÜM

Enver Bey'le görüşürken, İstanbul Mu­ hafızı erkânı harp miralayı Cemal Bey ( 4 ) de geldi. Prens Sabahattin^ Bev'den

( 1 ) Bu sözün samimi olduğuna inanmak pek güçtür. Sultan Reşat'ın pasif şahsiyetinden en çok İttihat ve Terakki faydalanmış, Sultan Hamit böyle bir şahsiyete sahip olmadığı için­ dir ki, tahttan indirilmiştir.

A

olan II. Abdülhamit de İstanbul’da, ( 2 ) Bu sırada tahttan indirilmiş

Beylerbeyi Sarayı’ndaydı.

( 3 ) Bu da garip. Mahmut Şevket Paşa, II. Abdülhamit’in tahttan indi­ rilmesini silâh gücüyle sağlamıştır.

( 4 ) A z sonra Nafıa ve Bahriye Na­ zırı olan, İttihat ve Terakki’nin 3 numaralı şahsiyeti Büyük Cemal Pa- şa'dır.

başka daha iki grupun aleyhimize çalış- tıgırvt söyledîl Bu gruplardan b ir in in ba­ şında 2. Veliaht Şehzade Vahîdeddin Efen­ d in in diğerinin başında da Damat Sâ- lih Paşa'nın bulunduğunu anlattı. Va­ hîdeddin Efendi'nin zararlı faaliyetlerini göz altında bulundurmak için, maiyeti­ ne, adamımız olan iki y a v e r i n [meşin i tavsiye etti.

Vahîdeddin Efendinin aleyhimizdeki faaliyetini ben de biliyordum. Kendisini gerek Padişaha, gerek Veliahda şikâyet etmiştim. Hattâ Zatı Şahane'ye:

— Böyle, şehzadelerin siyasetle uğ­ r a ş tığ ıD iT ^ e v le U e b e n s â d ra z â ı^ mem de demiştim.

Zatı Şahane bana hak verm iş, bizzat Vahîdeddin Efendi ile görüşmemi söyle­ m işti.

Akşam Harbiye Nezareti'ne geldim ve geceyi orada geçirdim.

Dahiliye Nazırı Hacı Adil Bey'in hükü­ met toplantılarında" aldiği vaziyet, can sıkıcı idi. Kendisini korkutmak için Ta­ lât Bey'e müracaat etmeye karar verdim.

!9 şubat salı

günü sabahı Harbiye Nezareti'nde çalıştım . Edirne Valisinden gelen telgrafta, bir miktar daha erzak bulunduğu, martın ilk haftasına kadar mukavemetin kabil olduğu bildiriliyordu. Martın 20' sine kadar dayanmak çarele­ rini bulmasını emrettim. Sonra hasta­ neye gittim. Çatalca ve Hadımköyü'nden gelen yaralıları ziyaret ettim.

Bâbıâli'ye geldim. Osmanlı ve Avus­ turya ajanslarının muhabirlerini kabul ettim. Sonra hükümet toplantısına gir­ dim. Hususî telefonlardan vergi alınma­ sı hususu görüşüldü. Toplantı bitince İs­ tanbul Muhafızı Miralay Cemal Bey ve Polis Müdürü Azmi Bey'le ayrı ayrı ko­ nuştum. Her ikisi de Edirne'nin terk edileceği haberinin halk arasına yayıldı­ ğından ve bir ihtilâlden korktuklarından bahsettiler. Bilhassa İstanbul'a dolmuş olan Rumeli muhacirlerinin karışıktık çı­ karmaya hazır olduğunu ileri sürdüler, İcap edenleri şehirden çıkarm ak emrini verdim. Harbiye Nezareti'ne döndüm.

20 şubat çarşamba

günü sabahı Har­ biye Nezaretinden Rusya Sefareti'ne git­ tim. Büyükelçi ile görüştüm. Ruslar, demir yollarım ızı Erzincan ve Diyarba- TtîrTi Radar uzatmamızı istem ıyorlardIT~

Bâbıâli'ye dönünce kabineyi topladım. Şûrayı Devlet Reisi Sait Paşa gelmedi. Kendisi istifa etmiş, fakat istifasını ka­ bul etmemiştim.

ANSIZIN HAPİSANEYE GİTTİM!

21 şubat perşembe

günü Harbiye Ne­ zareti'nde, Çatalca'dan gelen Bahriye Na­ zırı Mahmut Paşa’yı kabul ettim. Sonra umumî hapishaneyi ansızın teftiş ettim. Hapisanenin durumu acıklıydı. Bâbıâli' ye gelince, İstanbul vali vekili Operatör Cemil Paşa ile görüştüm. Dahiliye Nazı- r ln a , hapisanelerîn ıslahı için bir emir yazdırdım.

Sonra Hariciye Nezareti'ne gittim. Nazır Prens Sait Halim Paşa ve hukuk müşaviri Reşit Bey’le beraber 3 saat Ku­ veyt meselesi üzerinde çalıştık. Bâbıâli'ye dönüşümde, istifa edeceğime ve Meclisi Mebusan'ın toplantıya çağırılacağına da­ ir dolaşan rivayetleri, Osmanlı Ajansı vasıtasıyla tekzip ettim.

22 şubat cuma

günü Harbiye Nezare­ tinden Bâbıâli'ye geldim. Hariciye hu­ kuk müşaviri Reşit Bey geldi. Ingiltere ile Kuveyt hakkında yapılacak anlaşma­ nın esaslarını kararlaştırdık. Sonra S ir­ kecide istimbota bindim. B ir sa3t ka­ dar Boğaz'da gezdim. Üsküdar'daki evi­ me geldim. Gece Çürüksulu Ahmet Pa­ şa ile Temyiz âzasından Abdullah Bey ziyaretime geldiler. Geç vakte kadar gö­ rüştük.

VAHÎDEDDİN'İN SARAYINDA

2 3 şubat cumartesi

günü istimbotla Üsküdar'dan Çengelköyü'ne, Şahzade Va­ hîdeddin Efendi'nin sarayına gittim. Si­ yasetle uğraşmaması hakkında Elendi H azretlerinin nazarı dikkatini celp ettim. Beni yarım saat beklettikten sonra kabul eden 2. Veliaht Vahîdeddin Efendi ( 5 ) şöyle dedi:

— Büyük biraderim Sultan Hamji_ d e vrin d e T d m siy ff görüşemezdik!- Meşru­ tiyet ilân edilince nefes aldık. Fakat herkes ¡çin''tâbiî oian' temşşiarTmız, dg- dikoduyu mucip oldu. Hakkımda türlü iftiralar ortaya atıldı. Bütün bu iftirala­ rın yayılma merkezinin Veliaht Yusuf Tzzedclîrı Efendi" Hazretlerinin la r a y V o I duğunu biliyorum.

— Bu hal en fazla benim canımı sıkı- yor, diye cevap verdim. Saray, ordu, hü­ kümet, memurlar hep böyle. Bunun

neti-( 5 ) VI. Mehmet Vahîdettin, İttihat­ çılar’;! düşmanlığıyla tanınmıştı. Ne­ tekim 1918’ de tahta geçince İttihat ve Terakki’yi iktidardan uzaklaştır-

mışlır. i

cesi ne olur bilmiyorum. Şehzadeler ara­ sında anlaşma olsa ve millete misal teş­ kil etseler ne kadar iyi olur.

— Ben mütecaviz değilim. Mütecaviz olanlar, m uarızlarımdırî Benim Prens Sabahattin Bey'e ( 6 ) taraftar olduğu­ mu söylüyorlar, Bence Sabahattin Be? bir dolandırıcıdır. Büyük biraderim Sul­ tan Hamit'in saltanatının sonlarında, o zaman veliaht olan Sultan Reşat'tan, ih­ tilâl çıkartm ak için 40 000 altın iste­

m işti.

-— Biliyorum. Geçenlerde Zatı Şaha­ ne, bu hususü~Eendenize~hTlkâyi buyur­ dular.

— Ben Sabahattin^ Bey'i sarayıma kabul bile etmiyorum.

— Fakat Kayserili Şaban Efendi gibi fesat peşinde ¿TânTarT kabul buyuruyor­ sunuz. Hattâ kendisine bir elbisenizi vermişsiniz.

— Sarayıma gelen herkesi kovamam. Fakat kendisine elbise falan vermedim, yalandır ( 7 ) . Madem iyi adam olmadı­ ğını söylüyorsunuz, bundan böyle kabul etmem. Miralay Sadık Bey'Tüne aR~ bay? ram tebriklerinde gördüm. Müşir Deli Fuat Paşa'yı ise 30 seneden beri tanı­ rım . Kendisiyle münasebetlerimi nasıl kesebilirim ? Esasen adı üzerinde_«Deli» bir adamdır. Onun faaliyetlerinden ç f kinmenizi anlayamıyorum.

— Selefim olan Sadrazam Kâmil Pa­ şa'yı tuttuğunuz ve Padişah ’nezdinde6 7 8bu zatı müdafaa ettiğiniz de bence bir ha­ kikattir.

— Bunu size kim söyledi?

— Bizzat. Zatı Şahane söylediler ( 8 ) . — Evvelâ sorayım. Bu sualinize ve­ receğim cevaba inanır m ısınız? İnanma­ yacaksanız boşuna konuşmayayım.

— Sözünüze inanmak lâzım gelir. (D evam ı gelecek sayıda) ( 6 ) Ana tarafından Sultan M ecit’in torunu ve Sultan Hamit, Sultan R e­ şat, Sultan Vahîdettin kardeşlerin ye­ ğeni olan prens ki, hem Sultan Hamit rejimine, hem İttihatçılar’a şiddetle düşmandı. Filozof, sosyoloğ ve siyaset nazariyecisi olarak meşhurdur.

( 7 ) Devletin, uçurumun kenarında olduğu bir anda 2. Veliaht ile Sadra- zum’m nelerle uğraştıkları görülüyor.

( 8 ) Sultan Reşat oldukça boşboğaz­ dı ve İttihatçılar’m suyuna gitmek için bazan mantık sınırını aşan dav­ ranışlarda bulunurdu.

Referanslar

Benzer Belgeler

9 teşrinisani perşembe günü Fran­ sız Reisicümhuru ve Maarif Nazırının huzurunda Paris üniversitesi rektörü yedi yabancı âlime Docteur honoriş causa diplom ve

Erkekler de ise yakın bir arkadaşına organ bağışında bulunma ve organ mafyasının organ bağışına aracılık etmesi ve organ bağışının dinen sakıncalı olduğu

Öncel kle UFRS 17'ye göre düzenlenecek olan finansal durum tablosunun akt finde s gorta sözleşmeler ne l şk n olarak ortaya çıkan varlık kalemler le reasürans

T›bbi malzemelerin dezenfeksiyonu: KKKA hastalar›nda kullan›lan termometreler, 1/100’lük haz›rlanan çözelti ile ›sla- t›lm›fl ka¤›t havlu veya temiz bezle silinir;

tigil, Hilmi Yavuz, bu yıl Necatigil Şiir Odüiü’nü alan Ahmet Oktay, Eray Canberk, Y usuf Çotuksöken ve şairin yakın­. lan

Termodilüsyon yöntemleri arasında özellikle kon- sensusta pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda altın standart olarak kabul edilen ve 1970’lerden günümüze kadar

Gebelerin yaş, eğitim durumu, meslek, eşin yaşı, eşin eğitim durumu, aile tipi, ekonomik düzeyi algılama durumu, evlilik süresi, evlilik şekli, eşi ile

Grape production ACF and PACF graphs used to determine the time series data trend are presented in Figure 7.. The first three terms in the ACF graph exceeded