21 AĞUSTOS 1985
KÜLTÜI
Özetle
D ev let fo to ğ r a f
sergisi
Konusu "sevgi, dostluk ve kar deşlik” olarak belirlenen 2. Dev let Fotoğraf Sergisi’ne son katıl ma tarihi 1 Kasım 1985 olarak belirlendi. Kültür ve Ihrizm Ba kanlığı Güzel Sanatlar Müdürlü ğü tarafından düzenlenen yarış malı sergiye 30x40 santim boyut larında siyah-beyaz ve renkli baskılarla 35 milimetrelik diapo- zitiflerle katılınabilir. Seçici ku rul Mehmet özel, İbrahim Ak- yürek, Mehmet Bayhan, Kemal Cengizkan, İsa Çelik, Güler Er- tan, Sıktı Fırat, Sami Güner ve Halim Kulaksızdan oluşan ya rışmada birincilik ödülü 150.000 lira olarak belirlendi Yarışmada dereceye giren yapıtlar 5-28 ekim tarihleri arasında IstanbuVda sergilenecek. (THA)
T im ur Selçuk
k o n serleri
Timur Selçuk dizi konserlerine,
ekim ayında başlayacak. 10 ekimde Şan Tiyatrosu 'nda baş layacak ve 15 gün sürecek olan konser dizisini sanatçı 15 kasım dan sonra Ankara Arı Sinema sında sürdürecek. Timur Selçuk konserlerine eski şarkılarının ya nı sıra eylül ayı sonunda piyasa ya çıkacak olan uzunçalarında bulunan şarkılara yer verecek.
(THA)
Mi-Ge S an at
G alerisi R esim
Y arışm ası
Ankara Mi-Ge Sanat Galerisi Gençlik Yılı nedeniyle gençlera- rası bir resim yarışması düzenle di. Genç ressamları özendirmek ve çağdaş resim sanatına yeni de ğerler kazandırmak amacıyla düzenlenen yarışmaya 30 yaşını aşmamış tüm amatör ve profes yonel sanatçılar katılabilecek. Seçici kurulunu Şefik Bursalı, Adnan.' Turani, Mine Özman, Kaya Özsezgin ve Erhan Kara- esmen ’in oluşturduğu yarışmaya katılmak isteyenler yapıtlarını 1-31 aralık tarihleri arasında Mi- Ge Sanat Galerisine gönderme leri gerekiyor. (THA)
Tabar S an at
G alerisi arşivi
Beşiktaş’taki Kibar Sanat Gale risi yöneticisi Lerzan Öke, bir sa natçılar arşivi kuruyor, ö k e ku racağı arşivin gazetecilerin yanı sıra öğrencilerin de yararlanabi leceği yaşayan, yaşamayan sa natçıların hayatları ile sanat an layışlarını içereceğini belirtiyor.
(THA)
F er zarı da k arm a
sergi
Bayramoğlu Yeniçarşı’da yeni açılan Feyzan Sanat Galerisi’nde bir karma resim sergisi düzenlen di. Mehmet Pesen, Salih Acar, Ruzin Gerçin, Tomur Atagök, Rezan Şenocak, Nuran Eruysal ve Feyzan Alaybeyoğlu’nun ya- pıtlarmın yer aldığı sergi 5 eylül gününe kadar izlenebilecek.
Su şiir seçkisi
Yayınına bir süre ara veren "Su Şiir Seçkisi’’ eylül başında yeni den çıkacak. Bu sayıda, Can Yü cel, Veysel Öngören, Tahsin Sa raç, Özdemir İnce, Remzi İnanç, Ruşen Hakkı, Behçet Aysan, Ahm et Erhan, Veysel Çolak’ın yazı ve şiirlerinin yanı sıra, şair Ergin Günçe’yle ilgili özel bir bölüm yer alacak. Yayın yönet menliğini yine Metin Çiti!’in ya pacağı "Su Şiir Seçkisi”nin ya zışma adresi, "P.K. 1051 / Ulus - Ankara. ’’
İbrahim Çiftçioğlu
sergisi
Ressam İbrahim Çiftçioğlu ikinci kişisel sergisini ekim ayında Vak- ko Sanat Galerisi’nde açacak. Sergide sanatçının 40 yağlıboya tablosu yer alacak. Çiftçioğlu 1986 ocak ayında da Alman Sa natçılar Birliği’nin çağrılısı ola rak Bremen’de bir sergi açacak.
(THA)
Gelenek
,
tutuculuk ve
Klasik Türk Müziği
Toplumun gelişmesinin gerisine itilen Klasik
Türk Müziği geleneğinin yeniden gündeme
gelmesi, ancak uygun siyasi koşulların
oluşmasıyla mümkün olabilirdi. 1970’lerden
başlayarak bu tutuculuğun yeniden prestij
kazanıp zaman zaman bir restorasyon
görünümüne bürünmesine şaşmamak gerek.
Müzikal restorasyonlar, gelenek zinciri iyice
koptuğu zaman belirir. Gelenek saf, tutuculuk
bilinçli, restorasyon ise duygusaldır.
CEM B E H A R ____________
Klasik Türk Müziğine yakıştı rılan isimler arasında “Türk Sa
nat Musikisi”, “Alaturka”, “Di van Müziği”, “Osmanlı Şehir Müziği”nin yanı sıra “Geleneksel Müzik” deyimine de sık sık ras-
larız. Söz konusu özgün gelene ğin çoktan beri kaybolduğunu bilir, ama bu deyimi pek yadır gamayız. Geleneğe bazen duyu lan yakınlıkta, özlemin (nostal jinin) özel hazzı mı, yoksa gele neğin artık “aşılmış” olmasının verdiği tatmin mi ağır basar, bi lemiyoruz. Ancak bu tavırların ortak yanı mesafe duygusudur elbette.
Gelenek, naif ve bilinçsizdir.
Dr. Nevzad Atlığ
Doğal ve konvansiyonel ayırımı nı yapmaz. Görenek ve gerçek lik o denli iç içe geçmiştir ki, bu ikisi arasındaki nedensellik iliş kisi ya da tarihsel öncelik araş tırılmaz. Meşruluğu sorgulama yan kültürel gerçeklerin aktarıl dığı hiçbir halkası eksik olmayan bir zincir söz konusudur. Bir kül türel “norm”un geçerliliği için
“eski” mi olması gerekir, yoksa
bu norm “geçerli” olduğu için mi çok eskilerden beri yürürlükte dir? Gelenek ve akılcı tarih bilin ci birbirini dışlar. Klasik Türk Müziği geleneğinin içine böyle- bir tarih bilinci 20. yüzyıl başla rında Rauf Yekta Bey sayesinde
girmiştir. Ancak bunlar gelene ğin dış etkiye kapalı olduğu an lamına gelmez. Klasik Türk Mü ziği, 18. yüzyılın ikinci yarısın dan başlayarak bazı yabancı et kileri özümseyip adapte etmesi ni bilm iştir. Tanburi Emin a’dan Refik Fersan’a kadarki stilistik evrim çizgisi, makam kullanımı, melodik yapı ve bi çimlerdeki değişimler bunu bel geler.
Geleneğin keyfi olup olmadı ğı, doğal ya ya da pozitif akılla bağdaşıp bağdaşmadığının sor gulanması, onun kaybolmaya yüz tuttuğunun göstergesidir. O zaman da gelenekçiler geleneği savunmak durum unda kalırlar.
Tanburî Refik Fersatı
Bu tepkisel savunma kâh gelene ğin aslında doğaya ve kanunla rına uygun olduğunu ileri sür mek, kâh dayandığı uzun dene yim birikimini onun lehine bir kanıt olarak algılamak biçimin de ortaya çıkabilmiştir. Burada
Hüseyin Sadettin Arel’in Klasik
Türk Müziği’nde kullanılan tüm ses ve ses aralıklarının doğadan geldiklerini ısrarla kanıtlamaya çalıştığını hatırlamamak elde de ğil. Ancak bu tür girişimleri ge lenekçilik olarak nitelendirmek olanaksızdır. Kültürel tutuculuk oluşmuştur. Geleneğin yitmeye yüz tuttuğu dönemde beliren tu tu c u lu k , bir b ak ım a an
ti-gelenekçi bir dönemin gelenek çiliğidir. Dede Efendi’nin Hacca
-ve ölüme- giderken söylediği ri vayet olunan “Bu oyunun artık tadı kalmadı” sözü, darbe yiyen
geleneğin, farklılığının bilincine varınca intihar dahi edebileceği nin bir örneği olabilir.
Klasik Türk Musikisi içerisin de gelenekçilikten tutuculuğa ge çiş, geleneğin doğal gelişimi, kı lık değiştirmesi ya da sönüşü so nucu olmamıştır. Bu müziğin, tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gi bi, bir yükseliş, bir de durakla ma devrinden geçtiği, 19. yüzyı lın başlarından sonra artık yal nızca kendini tekrar edebildiği, büyük besteci yetiştirip orijinal eser veremediği savı kolayca çü rütülebilir. Klasik Türk Müziği,
“egemen gelenek” statüsünden
varlığını ancak “tutucu” olarak belirleyebileceği bir pozisyona iç sel bir gelişim sonucu değil, 1920’li yıllarda bazı tepeden in me “siyasi” kararlar sonucu gel miştir. Türkiye’de müzik dünya sının bu şoktan henüz kurtula bilmiş olduğu söylenemez.
Restorasyon duygusaldır
Karşı konulamaz “siyasi" dar beler sonucu “toplumun geliş
mesinin gerisine” itilen Klasik
Türk Müziği geleneğinin yeniden gündeme gelmesi ise, ancak mü sait “siyasi” koşulların oluşma sıyla müm,kün olab ilird i. 1970’lerden başlay arak bu
“tutuculuğun” yeniden prestij
kazanıp zam an zam an bir
“restorasyon” görünümüne bü
rünmesine de şaşmamak gerek. Müziksel restorasyonlar (o ana dek “ilkel” diye bakılan Barok Müziğin 19. yüzyılın ikinci yarı sının Avrupa’sında yeniden diril tilmesi buna bir diğer örnektir) gelenek zinciri iyice koptuğu za man belirir. Gelenek saf, tutucu luk bilinçli, restorasyon ise duy gusaldır. Kesintiye uğramış ya da güdükleşmiş gelenekle bağlantıyı tekrar kurmaya çalışır.
Kendini yeniden üretme koşul larından, toplumsal ve ideolojik dayanaklarından mahrum bıra kılmış bir hayalin canlandırılma sı gibi bir şey bu. Bu restorasyon girişimlerinin ülkemizde kuşku suz en önemli örneği üslup, yo rum ve ¡çalarıyla Nevzad Atlığ yönetimindeki Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’dur. Onun cu yılını yakında dolduracak olan bu koro, duygusal bir
“restorasyon” idealini içeren bir
yorum modeli yerleştirmektedir. Her şeyden önce yapılan müzik bizzat Nevzad Atlığ’ın “Klasik
Türk Mûsikisinin son bestecisi”
diye adlandırdığı Suphi Ziya Öz-
bekkan (1887-1966) ile kapandı
ğı farzedilen bir dönemin müzi ğidir. Diğer yandan, bir 16. yüz yıl Kâr’ının ya da bir 17. yüzyıl Mevlevi Âyini’nin, bestelendikle ri dönemde nasıl yorumlandık larını (Klasik Türk Müziği hak- kındaki müzikolojik araştırma ların şu anki durumunda) bilme mize imkân yoktur.
Mükemmel, fakat donuk
Restorasyonun bu noktadaki çelişkisi, bir yandan eskiyi sırf eski olduğu için makbul sayar ken, bir yandan da eserleri ister istemez kendi yorum süzgecin den geçirmesinden kaynaklanır.
Atlığ ve korosunun mükemmel,
fakat donuk, sağlam olduğu ka dar dakik, yüzeysel ve yeknesak icraları “gerçek geleneğin” bir parçası olabilme şansına sahip olmuş Mesut Cemil ve Ruşen Fe
rit Kam’ın koro yönetimleriyle
karşılaştırırsak, aslında “geçmiş
le gelecek arasında köprü kurmak” yerine bu ikisi arasın
daki uçurumu derinleştirmekte dir. Ayrıca Klasik Türk Müziği nin eskilerden bugüne kadar uzanan bir kültür devamlılığının parçası olarak algılanmadığı da hatırlanırsa, bu “restorasyon” gi rişiminin kültürel boşlukta niçin yankılanamadığı belki daha iyi anlaşılır.
R | . /j,V nnittir
Fotoğrafta “gördüğünüz” ya da gör-M '-'M ttıtlttll meye çalıştığınız yapıt, 1940-1945 yıl
ları arasında Antalya Valiliği yapmış olan Haşim Işcan'ın anısına Antalya halkının sevgi ve saygısının simgesi olarak 1975’te yapıldı. Heykeli, bugün artık kendisi de aramızda bulunmayan ünlü heykel tıraşımız Kuzgun Acar gerçekleştirdi. Ne var ki heykel, sarmaşık türü bir bitki yüzünden nerdeyse görünmez durumda. An talya, Karaoğlan Parkı girişindeki bu beton heykele gösterilen deği şik “saygı” kime dersiniz? Haşim Işcan'a mı, yoksa heykeltıraş Kuz gun Acar’a mı acaba?
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi