• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de 1980 Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı ve Çocuk Bakım Rejimi İlişkisi / Gülnihan Avcı Kaya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye’de 1980 Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı ve Çocuk Bakım Rejimi İlişkisi / Gülnihan Avcı Kaya"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hakemli Makale

10

Öz

Türkiye’de kadın istihdamı diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında oldukça düşük düzeyde seyretmektedir. Türkiye’de kadın istihdamının düşük düzeyde seyretmesinin sebepleri araştırıldığında kadınların eğitim imkanlarından faydalanmasında eşitsiz konumda olması ve kadınların eş ve annelik rollerinin kadınların istihdama katılımında olumsuz etki yaratmasından söz edilebilir. Bu çalışmada bu nedenlerden bahsedilmekle birlikte, Türkiye’de kadın istihdamının düşük olmasında etkili bir neden olarak çocuk bakım yükü çalışmanın odak noktası olarak ele alınmıştır. Çocuk bakım yükünün iş-yaşam dengesi bağlamında hane, devlet ve piyasa arasında paylaşılması öngörülür. Bu aktörler arasındaki ilişki ülkelerde var olan erken çocukluk ve bakım hizmetlerinin durumuna göre değişkenlik gösterir. Bu nedenle Türkiye’de kadın istihdamını etkileyen bir neden olarak çocuk bakım yükünün nerede (hanede, piyasa ya da devlet tarafından çocuk bakım hizmeti sunulan merkezlerde) ve ne ölçüde sunulduğunun ortaya konulması önem taşır. Bu doğrultuda, çalışmanın birinci bölümünde Türkiye’de 1980 sonrası dönemde kadın istihdamının mevcut durumu ortaya konulmuş izleyen ikinci bölümde de yine 1980 sonrası dönemde kadın istihdamını etkileyen bir neden olarak çocuk bakım hizmetlerinin seyri erken çocukluk eğitim ve bakım hizmetlerinden çocukların yaş gruplarına göre bu hizmetlerden ne oranda faydalandıkları ortaya konularak ifade edilmiştir. Yanı sıra, iş-yaşam dengesi kapsamında çalışma zaman ve izinlerine ilişkin mekanizmalardan, nakit transferlerinden ve sosyal yardım politikalarından ve iş-yaşam dengesinin sağlanması adına mücadele veren sivil toplum kuruluşlarından bahsedilmiştir.

Anahtar Sözcükler: Türkiye’de Kadın İstihdamı, İş-Yaşam Dengesi, Çocuk Bakım Yükü, Çocuk Bakım Hizmetleri

TÜRKİYE’DE 1980 SONRASI DÖNEMDE KADIN İSTİHDAMI

VE ÇOCUK BAKIM REJİMİ İLİŞKİSİ

1

The Relation Between Women Employment And Child Care Regime In The Period After 1980 In Turkey

Gülnihan Avcı Kaya*

* Arş.Gör., Nuh Naci Yazgan Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Kayseri, Türkiye, gulnihanavci@gmail.com, ORCID Numarası:0000-0002-3513-6587 Research Assistant, Nuh Naci Yazgan University Faculty of Economics and Administrative Sciences in

Political Science and Public Administration Department, Kayseri, Turkey, gulnihanavci@gmail.com, ORCID Number: 0000-0002-3513-6587

(2)

11 Abstract

Women’s employment in Turkey remains quite low compared with other developed and developing countries. In Turkey, if the reasons of the low level of female employment are analyzed, it can be mentioned that women are in unequal position in benefiting from educational opportunities and women’s spouse and maternity roles have a negative impact on women’s participation in employment. In this study together with mentioning about these reasons, burden of child care as an effective reason of women’s low employment rate is discussed as the focus of this study. In the context of work-life balance, it is envisaged that the child care burden will be shared between the household, the state and the market. The relationship between these actors changes according to early childhood and care services’ situation in countries. Therefore, it is important to reveal that where the child care burden as a reason to affect the employment of women in Turkey (in households, childcare centers offered by the state or markets) and what extent presented. Accordingly, in the first section of this study the situation of women employment after the period of 1980 was revealed and in the second section that follows, the course of childcare services as a reason that affects women’s employment in the post-1980 period, was explained by stating in what degree children benefit from early childhood and care services according to their age groups. In addition, within the scope of work-life balance, mechanisms related to working time and permits, cash transfers and social assistance policies and non-governmental organizations struggling to ensure work-life balance are mentioned. Keywords: Women Employment ın Turkey, Work-Life Balance, Child Care Burden, Child Care Policies

Giriş

Diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de kadın istihdamı %29 olup, %45,3 olan dünya ortalamasına göre oldukça düşük düzeydedir (Uluslararası Çalışma Örgütü [ILO], 2019). Türkiye’de kadın istihdamının düşük olmasının nedenlerini inceleyen çalışmalar ise 1990’lı yıllar itibarıyla önem kazanmış olup, bu çalışmalarda kadın istihdamının düşük olması ilk olarak kadının eğitim imkanlarından eşitsiz faydalanması ile açıklanmıştır. Eğitim imkanlarından faydalanamayan kadınların eğitim seviyesi düşüktür bu nedenle de kadınların istihdama katılımı erkeklere oranla daha sınırlı kalmaktadır. Ancak Türkiye’de kadınların istihdama düşük düzeyde katılımını yalnızca bu yaklaşımla ele almanın yetersiz olduğu daha sonra yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Ataerki ve buna bağlı olarak gelişen toplumsal cinsiyet ilişkilerinin önemi bu çalışmalarda vurgulanmış, kadının görünmeyen emeği olan bakım yükü kadının istihdama katılımını engelleyen önemli bir neden olarak ele alınmıştır. Bakım hane içinde engelli, yaşlı ve çocukların yanı sıra diğer hane bireylerinin günlük ihtiyaçlarının (yeme-içme, temizlik) maddi ve duygusal olarak karşılanması olarak tanımlanabilir. Hane içinde bakım faaliyetleri genellikle kadınlar tarafından ifa edilmektedir. Kadınların bu yükü tek başına üstlenmesi hem kadın-erkek arasında eşitsizlik yaratması hem de kadının istihdama katılımına engel olması

(3)

12

açısından önemlidir. Bu sebeple kadının istihdama katılımının artırılması ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması adına oluşturulan iş-yaşam dengesi politikaları önem taşımaktadır.

Çalışma bağlamında ilk olarak 1980 sonrası dönemde diğer gelişmekte olan ülkelerle Türkiye kadın istihdamı açısından kıyaslanarak Türkiye’de kadın istihdamına dair tarihsel süreç ve eğilimler ortaya konulmakla birlikte ikinci olarak iş-yaşam dengesi politikaları çocuk bakım rejimi özelinde ele alınacaktır. Bu çerçevede öncelikle diğer gelişmekte olan ülkelerde kadın istihdamının artışa geçtiği 1980 sonrası ihracata dayalı sanayileşme döneminde Türkiye’de kadın istihdamının özgün yönleri ortaya konulacak sonrasında bu nedenler çerçevesinde kadının istihdama katılımına engel olan çocuk bakımının iş-yaşam dengesi politikaları kapsamında hane, devlet ve piyasa arasındaki paylaşımı anlatılacaktır. Bu paylaşım devlet nezdinde çalışma zaman ve izinlerine ilişkin uygulamalar, erken çocukluk bakım ve okul öncesi eğitim hizmeti veren kamusal kurumlar ve bu kurumlardan faydalanan çocuk sayıları ile piyasa nezdinde de bu hizmeti veren kurumsal mekanizmalar ve bu özel hizmetlerden faydalanan çocuk sayıları ile anlatılmaya çalışılmıştır. Bu kurumların varlığı, özel ve kamu arasındaki paylaşımı, hangi yaş grubundaki çocukların ne ölçüde bu kurumlardan faydalandığı Türkiye’deki çocuk bakım rejimine dair mevcut durumu ortaya koymakla beraber kadın istihdamı çocuk bakım yükü arasındaki ilişkiselliğe dair bir anlatı da sunmaktadır.

1980 Sonrası Dönemde Türkiye’de Kadın İstihdamının Genel Durumu

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre kadın istihdam oranı2 Orta

Doğu ve Kuzey Afrika (ODKA) ülkelerinde %15,9, İskandinav Ülkeleri’nde, Almanya, Hollanda gibi Batı Avrupa ve Güney Kore gibi Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinde %50’nin üzerindedir. Türkiye’de ise bu oran %29 olup ODKA Ülkeleri hariç gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere kıyasla düşük düzeydedir. ODKA Ülkeleri hariç gelişmekte olan ülkelerde kadın istihdamı 1980 sonrası dönemde artmıştır ancak Türkiye’de benzer bir eğilim söz konusu olmakla birlikte sınırlı kalmıştır. 1980 sonrası dönemde gelişmiş ülkeler Keynesyen Refah Devleti politikalarına son verip, finans ve sermayenin uluslararasılaşıp, serbestleştiği bir dönem yaşarken, gelişmekte olan ülkeler ise ithal ikameci sanayileşmeden (İİS) ihracata dayalı sanayileşmeye (İDS) geçişin yaşandığı ve böylelikle özelleştirme ve serbestleşme politikalarının uygulandığı bir dönem yaşamışlardır. İzdeş’e göre (2019:410) makroekonomik dönüşüm hem sınıfsal hem de toplumsal cinsiyet temelinde bir yeniden bölüşüm sonucunda gerçekleşmektedir. Bu bağlamda, 1980 sonrasında yaşanan makroekonomik

(4)

13

dönüşümün toplumsal cinsiyet rollerinde ne gibi dönüşümlere yol açtığının ortaya konulması önemlidir.

1980 sonrası İDS politikalarının etkisiyle gelişmekte olan Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinde kadınların istihdama katılımı artış göstermiştir. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların istihdama katılımının aynı düzeyde seyretmemesi her bölge için farklı özgül koşullarla açıklanmaktadır.3 Gelişmekte olan

ülkelerde kadınların istihdama katılımı artışının ardındaki nedenleri analiz etmek gerekirse, İİS ve İDS dönemlerinin kadın istihdamı açısından yarattığı makroekonomik duruma bakmak gerekmektedir. İİS döneminde sanayileşme erkek işçilerin daha çok istihdam edildiği imalat sanayiinde yaşanmış olup İİS’ nin ilk aşamasında temel tüketim mallarının üretimi gerçekleştirilmiş ve bu üretim biçimi için kadınlar görece vasıfsız kabul edilmiştir. İİS’nin ikinci aşamasında ise dayanıklı tüketim mallarının üretimi gerçekleşmiş olup bu üretim biçimi de erkek işgücüne dayanmaktaydı. Bu dönemde gelir getiren erkek (male-breadwinner model) hane yapısı hâkim olup, imalat sanayinde çalışan erkeklerin reel ücretleri artış göstermiş, sosyal güvenlik ve sağlık hakları gibi haklar gelir getiren erkek üzerinden tanımlanmıştır (İzdeş, 2019:413). İDS döneminde ise istihdamın beceri ve eğitim gerektiren sermaye yoğun sektörlerden beceri ve eğitim gerektirmeyen emek yoğun sektörlere (tekstil, hazır giyim, kimya, plastik, gıda sektörleri gibi) kayması sonucu gelişmekte olan Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinde kadınların istihdama katılımı artmıştır.4 Pearson’a göre (1994:345) ihracata yönelik kalkınma,

kadın odaklı kalkınma ile paralel şekilde ilerlemiştir. Kadınların istihdama katılımındaki bu artış “işgücünün feminizasyonu” kavramı ile açıklanmıştır (Wood, 1991; Çağatay ve Berik, 1990, Standing, 1989 ve 1999; Çağatay ve Özler, 1995; Elson, 1995; Seguino, 2000).

İşgücünün feminizasyonu kavramını Wood (1991) üretimin kadınların geleneksel olarak yoğun biçimde istihdam edildiği sektörlere kayması ve bu sektörlerin ekonomideki ağırlığının artması ile, Standing (1989 ve 1999) kadın işçilerin ucuz ücretlerle istihdam edilmesi sebebiyle erkek işgücü yerine kadın işgücünün tercih edilmesiyle, Elson (1995) ise kadınların istihdamdaki artışının işçi haklarındaki gerilemenin sonucu, dönüşen çalışma koşullarını değiştiremeyen kadınların bu çalışma koşullarında daha çok tercih edilmesiyle açıklamaktadır. Fakat, gelişmekte olan Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinde gerçekleşen işgücünün feminizasyonu Türkiye’de paralel bir biçimde yaşanmamış, göreceli bir feminizasyon olgusu söz konusu olmuştur (Çağatay ve Berik, 1990; Özar, 1994 ve 1999; Çağatay ve Özler, 1995; Özler, 2000; İlkkaracan, 2010). İDS döneminde her 100 kişilik kentsel kadın nüfus artışında tarım-dışı kadın istihdamı 19,7 kişi artmış; her 100 kişilik kentsel

(5)

14

erkek nüfus artışında ise tarım-dışı erkek istihdamı 47 kişi artmıştır. Bu doğrultuda, kadınların tarım-dışı istihdamında bir gerileme olmuş, kadın istihdamındaki nispi düzelme ve erkek istihdamındaki nispi gerileme ile tarım-dışı istihdamda göreceli bir feminizasyon söz konusu olmuştur. Tarım-dışı kadın istihdamı 1970-1980 arası dönemde yaklaşık %10 iken, 1990’lı yıllarda %15 ve 2009’da ise %21’dir (İlkkaracan, 2010:28-29).

Türkiye’de işgücünün feminizasyonunun Güneydoğu ve Doğu Asya ülkeleriyle niçin paralellik taşımadığının nedenlerine geçmeden evvel Türkiye’de 1980 sonrası dönemde makroekonomik durumun ortaya konulması gerekmektedir. Diğer gelişmekte olan ülkelerdeki gibi 1970 sonlarında Türkiye’de de yüksek enflasyon oranları, ödemeler dengesinde açık ve düşük (bazen negatif) büyüme oranları söz konusu olmuştur (Özar, 1994). Türkiye 1980’lerin başında International Monetary Fund (IMF) tarafından desteklenen Yapısal Uyum Programları (YUP)’nı uygulamaya sokmuş, YUP ile birlikte ticarette liberalleşme, ihracatın artırılması adına teşvik uygulanması, tarımsal üretime yönelik sübvansiyonlarda kesintiye gitme, özelleştirmelerin hız kazandırılarak eğitim ve sağlık alanına kadar yayılması ve sendikaların baskılanması gibi uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Bu uygulamaların neticesinde sendikalar baskılanmış, çalışma koşulları bozulmuş, reel ücretler düşmüş ve yüksek işsizlik oranları süreklilik kazanmıştır (Yaman Öztürk, 2010:29; İzdeş, 2012: 205). Fakat, bu politikaların varlığına rağmen özel yatırımlar düşük düzeyde kalmış, reel ücretlerdeki kesintiye rağmen istihdamdaki artış yeterli düzeyde olmamıştır (Özar, 1994).

Makroekonomik açıdan Türkiye’de yaşanan bu koşullar diğer gelişmekte olan ülkelerde de benzer şekilde yaşanmıştır. Örneğin, bu dönemde Üçüncü Dünya Ülkeleri arasında büyük bir benzerlik olmakla birlikte Türkiye’de de aynı koşullar söz konusu olup emek yoğun ve düşük ücretle çalışma koşullarının hâkim olduğu tekstil, hazır giyim, gıda ve elektronik gibi imalat sanayide kadınlar istihdam edilmiştir. Özar’ın çalışmasında (1994) ortaya koyduğu üzere, 1990’da imalat sanayide ortalama ücret saat başı 4.662 TL iken, tekstil, hazır giyim, deri ve ayakkabı endüstrisinde ise saat başı ortalama ücret 2.875 TL’dir. Ayrıca imalat sektöründe çalışan kadınların ücretleri ise imalat sanayi ortalama ücretiyle kıyaslandığında da daha düşük düzeyde olduğu görülmekteydi (Voyvoda ve Yeldan, 2001; İlkkaracan ve Selim, 2007). Ülkelerde uygulanan ekonomi politikaları benzerlik taşımakla birlikte İDS’ye geçiş her bir ülkede farklı zamansal dilimlerde gerçekleşmiştir. Örneğin, Türkiye, Tayland ve Bangladeş İDS’ye 1980’lerde, Malezya, Filipinler ve Endonezya 1970’lerde geçiş yapmışken, Güney Kore, Hong Kong, Singapur

(6)

15

ve Tayvan 1960’larda geçmiştir (Toksöz, 2011). Bahsedildiği üzere İDS döneminde Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinde bu politikalar sonucu işgücünde feminizasyon yaşanırken, Türkiye’de feminizasyon görece daha düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Bunun nedenlerini analiz eden çalışmalara bakıldığında Türkiye’de kadın istihdamının düşük olmasının sebepleri iki temel nedenle açıklanabilmektedir. İlk neden kadınların eğitim imkanlarından eşit düzeyde faydalanamaması sonucu düşük eğitim düzeyinde olmalarına dayanırken (Uçdoğruk ve Demirbilek, 1995; Dayıoğlu ve Kasnakoğlu, 1997; Tunalı,1997, Dayıoğlu, 2000, Tansel, 2001; İnce ve Demir, 2006), ikinci neden ise kadınların eş ve annelik rolleri yani toplumsal cinsiyet rolleri gereği kadınların istihdama katılımın düşük olmasına dayanmaktadır (Özar, 1994; İlkkaracan,1998; Eyüboğlu vd.,2000; Dedeoğlu, 2010).

Her ne kadar eğitim seviyesi kadınların istihdama katılımını etkileyen bir neden olarak kabul edilse de kadınların eğitim düzeyleri eşit kabul edildiğinde evlilik durumunun daha belirleyici olduğu ortaya konulmuştur (Özar, 1999; İlkkaracan vd. 2015). Özar (1999) 1995’te İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da gerçekleştirdiği çalışmasında kadınların eğitim ve evlilik durumunu odak noktası kabul ederek kadın istihdamını ve kadınların işgücüne katılım oranlarını incelemiştir. Çalışma kapsamında ilk olarak 3617 hanehalkı, 15-49 yaş aralığındaki 5646 ev kadını ele alınmış olup bu kişilerin %59’u ev kadını, %18’i çalışan, %10’u işsiz, %12’si öğrenci, %1’i ise emeklidir. Bu sayılar çerçevesinde de işgücüne katılım oranı %28’dir. Genel olarak kadınların işgücüne katılım oranı 20-24 yaş grubunda %42 iken bu oran 25-34 yaş grubunda (evlilik ve çocuk bakım dönemi) düşmekte ve 35-39 yaş grubunda ise %21’den %25’e düşük düzeyde bir artış göstermekte ve bu dönem sonrasında sürekli olarak düşmektedir. Araştırma kapsamında ikinci olarak 1022 işsiz kadının 689’u yani %67’si örnek olarak alınıp, bu kadınların işgücüne katılmama nedenleri araştırılmıştır. Kadınların büyük çoğunluğunun evlenmeden/nişanlanmadan ve çocuk sahibi olmadan önce çalıştığı, evlenince/nişanlanınca ve çocuk sahibi olunca işi bıraktığı göze çarpmaktadır. Kadınların işgücüne katılımında önemli bir neden onların çalışmasında eşlerinin rızasının olması olup, işsiz bu kadınların %35’i eşleri istemediği için çalışma hayatına katılmadıklarını ifade etmiştir. Yanı sıra, çocuk bakım yükü kadınların omuzlarında bir yük olarak durmakta, kadınlar iş ve aile yaşamını bir arada yürütmekte zorlandıkları için de işi bırakmaktadırlar. Kadınların iş- aile yaşamı dengesi bağlamında “çifte yük” altında olmalarını zaman kullanım çalışmalarıyla açıklamak mümkündür. Kasnakoğlu, Dayıoğlu ve Erdil tarafından 1997 yılında Ankara’da gerçekleştirilen zaman-çalışması kadınların hane içerisindeki yükünü ortaya koyması bağlamında önem taşır.

(7)

16

Çalışmada ev içi işlere harcanan zaman araştırılmış, kadınların günde 2 saat 46 dakikayı ev içi işlere ve çocuk bakımına ayırdığı, erkeklerin ise bu işlere yalnızca 48 dakika ayırdıkları ortaya konulmuştur. Ayrıca ev içi işlerin de kadın-erkek arasında ayrıştırıldığı, tamir ve araba yıkama gibi işlerin erkekler tarafından yerine getirildiği tespit edilmiştir.

Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının düşük olmasının nedenlerini araştıran daha güncel bir çalışmada İlkkaracan vd. de, eğitim ve evlilik durumunu kadınların işgücüne katılımında belirleyici faktörler olarak ele alıp, bu iki faktörün kadınların işgücüne katılım oranlarını nasıl etkilediğini araştırmışlardır. Çalışmanın bulgularını şu şekilde özetlemek mümkündür: Çalışmada 20-49 yaş aralığındaki kentli nüfusun işgücüne katılım oranları, cinsiyet, medeni durum ve eğitim düzeyine göre ele alınmıştır. Erkeklerin işgücüne katılım oranı eğitim ve medeni durumdan bağımsız olarak %90 seviyesindedir. Ancak kadınlar için evlilik durumu ve eğitim düzeyi önemli bir belirleyendir. Şöyle ki, hiç evlenmemiş ilkokul mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %48 iken, evli ve ilkokul mezunu kadınlar için ise bu oran %19’dur. Lise mezunu ve hiç evlenmemiş kadınlar için işgücüne katılım oranı %63; evli ve lise mezunu kadınlar için bu oran %30’un altındadır. Son olarak, üniversite mezunu hiç evlenmemiş kadınların %82’si, evli ve üniversite mezunu kadınların ise %73’ü işgücüne katılmaktadır. Görüldüğü üzere her ne kadar eğitim seviyesi kadınların işgücüne katılımını etkileyen bir neden olsa da medeni durumun kadınların eğitim seviyesi eşit kabul edildiğinde daha etkin bir faktör olduğu göze çarpmaktadır (İlkkaracan vd., 2015: 22). Buna ek olarak, kadınların eğitim seviyesi ve çocuk bakımı hizmetlerinden yararlanma arasında da doğrusal bir ilişki gözlemlenir. Eğitimli ve formel istihdamda yer alan kadınlar iş-yaşam dengesi bağlamında ücretli annelik izni kullanır ve görece yüksek ücretle çalışan kadınlar piyasada bakım hizmeti sunan merkezlerden faydalanabilirler. Özetle, Türkiye’de kadın istihdamının düşük olmasını etkileyen iki ana faktör ele alınmış olup çocuk bakım yükünün ve medeni durumun temel belirleyici olduğu ortaya konulmuştur. Bu bağlamda izleyen bölümde Türkiye’de 1980 sonrası dönemde iş-yaşam dengesinin5

sağlanması adına oluşturulmuş olan mevcut politikalar ve erken çocukluk bakım ve okul öncesi eğitim (EÇBOÖE) kurumlarının mevcut durumu, bu kurumlardan faydalanan çocuk sayıları yaş grubu özelinde ortaya konulmaya çalışılacaktır.

(8)

17 Türkiye’de 1980 Sonrası Dönemde Çocuk Bakım Rejiminin Durumu

Kadın istihdamı ve bakım rejimi arasındaki ilişkiselliği ortaya koyan çalışmalardan yukarıda bahsedilmiştir ancak bakımın kadın istihdamını belirleyen en önemli faktörlerden biri olmasının daha ayrıntılı bir biçimde temellendirilmesi gerekmektedir. İstihdam-bakım ilişkiselliğine dair 1990’lı yıllarda iş-aile dengesi, iş ve aile yaşamının uzlaştırılması/uyumlulaştırılması, iş-aile çatışması, iş-aile uyumu, iş-aile yaşamının entegrasyonu, iş-yaşam dengesi6 bağlamında oluşturulan politikalar kadının iş yaşamına katılması

ancak erkeklerin bakıma harcadığı zamanı artırmaması ve tek-erkek kazananlı hane modelinin 2000’li yıllara gelinceye dek Avrupa Birliği ülkelerinde çökmesi (Lewis, 2007), istihdama katılan kadınların yarattığı bakım boşluğunun karşılanması ihtiyacı ve yaşlanan nüfus gibi durumlara çözüm sunmak adına oluşturulmuştur. En temel emek biçimi olan ve yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan bakım aile içerisindeki bireylerin (çocuk, yaşlı, engelli ve hane üyeleri) maddi ve manevi olmak üzere her türlü ihtiyacının karşılanması olarak ifade edilebilir. Bakım yalnızca hane içerisindeki bireylerin yeme-içme, temizlik vb. ihtiyaçlarının karşılanması anlamına gelmemekte olup, duygusal bir emek biçimi olarak da sürdürülen bir emek biçimidir. Hane içerisinde bakımı sunan aile üyesi bu emek karşılığında herhangi bir ücret almamaktadır. Ücretsiz çalışma ise emeği görünmez kılmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan Kalkınma Raporu’nda (2015) belirtildiği üzere bakım emeği ücretsiz iş7 kapsamında yer almış olup, seçilen ülkeler8 bağlamında

kadınlar tarafından ücretli-ücretsiz işe ayrılan zaman karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuştur.

Şekil1: Kadınların Toplam Harcadığı Zaman İçerisinde Ücretli ve Ücretsiz İşe Ayrılan Zaman (%)

(9)

18

Şekil 1’de görüldüğü üzere refah seviyelerine göre farklı kategorilerde yer almalarına karşın Tayland ve Çin haricindeki her bir ülkede kadınlar ücretsiz işe daha fazla zaman ayırmaktadırlar. Türkiye kadınların toplam zaman içerisinde ücretsiz işe zaman harcama oranı bakımından da en yüksek orana sahip ikinci ülkedir. Ücretsiz bakım emeğinin kadınlara eşitsiz bir biçimde yüklenmesi toplumsal cinsiyete dayalı istihdam farkına, ücretler arasında farka, dikey, yatay, mesleki ve sektörel ayrışmaya, kadınların toplumsal arenada sınırlı temsiline ve zaman kullanımının yarattığı cinsiyet eşitsizliklerine neden olmaktadır. Kadının üzerine yüklenen eşitsiz haneiçi işyüküne ve bu durumun yarattığı sorunlara dair tartışma yürüten çalışmalarda farklı kavramsal kullanımlar tercih edilmiştir. Örneğin, Marksist feministler “yeniden üretim” kavramını (Himmelweit ve Mohun 1977; Humpries, 1977 ve Hartmann, 1981), Folbre (1994 ve 2001), Himmelweit (2007) ve Razavi (2012) “bakım ekonomisi” ve “bakım emeği” kavramsallaştırmalarını ortaya koyarak, Antonopoulos ve Hirway (2010) ise ücretli-ücretsiz iş tanımlamaları çerçevesinde kalkınma odaklı bakış açısıyla bu alana katkı sunmuştur.

Bakıma dair hane-devlet-piyasa arasındaki paylaşımı belirleyen ise ülkelerde mevcut olan bakım rejimidir. Çalışma kadın istihdamını belirleyen bir faktör olarak çocuk bakım rejimi ekseninde olduğu için bu bölümde yalnızca çocuk bakım rejimine dair mekanizmalardan bahsedilecektir. Bu mekanizmalar çalışma zaman ve izinlerine, erken dönem çocuk bakım ve eğitim hizmeti veren kurumlara ve nakit transferlerine ilişkindir. Çocuk bakım rejimine dair hane-devlet-piyasa arasındaki iş bölümüne ilişkin öneriler sunan politika belgeleri de bu mekanizmaları tartışmak adına önemlidir. Dünya’da çocuk bakım rejimine dair politikaların ortaya konulmasının ardınca birçok farklı neden vardır. Örneğin Fransa’da doğum oranlarını artırmak, İngiltere’de ise çocuk yoksulluğunu azaltmak amacıyla çocuk bakımı ile ilgili politikalar ortaya konulmuştur (Ciccia ve Bleijenbergh, 2014: 7-8). Çocuk bakım rejimi çalışma izin ve mekanizmaları, kamusal ve özel alanda olmak üzere sağlanan çocuk desteği, çocuk bakımı için verilen nakit transferleri olmak üzere üç faktörle ilişkilidir (Williams ve Gavanas, 2008:15)9

İlk olarak çalışma zaman ve izinlerine ilişkin mekanizmalardan bahsetmek gerekirse annelik, babalık ve ebeveyn izninin bu kapsamda yer aldığını söyleyebiliriz. Bu izinlerin var olup olmaması ya da ne kadar süre ile tanımlandıkları, anne, baba arasında transfer edilip/edilememesi ülkelerde var olan çocuk bakım rejimine dair fikir vermektedir. Kadın istihdamına olumlu bir katkı sunması açısından annelik izni iş kaybı ve işte ayrımcılık yaşanması durumlarında ve izin sonrası kadınlara işe dönebilme imkânı

(10)

19

tanıması bağlamında önemlidir (Mehdizadeh, 2013:2). Annelik izni 1952’de ILO tarafından hukuksal olarak tanımlanmış olup 1992’de Avrupa Birliği’nce (AB) en az 14 hafta süre ile zorunlu olarak var olması gerektiğine dair “Hamile, Yeni Doğum Yapmış ve Emziren Kadınların İşlerindeki Güvenliği ve Sağlığı İle İlgili Düzenlemeleri Teşvik Edici Önlemler Alınması Hakkındaki Direktif” çıkarılmıştır. 1996’da da en az 3 ay süreyle ebeveyn iznini düzenleyen direktif ve 2010’da her ebeveyne her çocuk için 1 ayı ebeveynler arasında devredilmemek şartıyla 4 aylık izin verilmesi ve ebeveynlere izinden döndükten sonrasında belirli bir süre için çalışma planlarında değişiklik talep etme hakkı tanınmıştır (Dedeoğlu ve Şahankaya, 2015:103; Ünlütürk Ulutaş, 2015:734). 14 haftalık ücretli annelik izninin AB üyesi ülkelerde mevcut olduğu, bazı ülkelerde bu sürenin üzerinde bir ücretli izin uygulandığı (Finlandiya, Belçika ve Fransa gibi), AB üyesi olmayan Doğu Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu (Commonwealth of Independent States)10 Ülkeleri’nde ücretli annelik izni

14 hafta ve üzeri olmak üzere mevcuttur. 50 Afrika Ülkesi’nin %48’inde bu izin sağlanırken, %34’ünde 12-13 haftalık ücretli annelik izni mevcuttur. Ancak bu ülkelerin %18’inde 12 haftayı aşmamak suretiyle izin verilmekte olup Tunus’ta bu süre kamu sektöründe çalışmayan kadınlar için 30 günle sınırlandırılmıştır. ODKA ülkelerinde ise 14 haftalık annelik izni yalnızca İran ve Suriye’de mevcuttur (Mehdizaneh, 2013:3). Türkiye’de ise annelik izni 16 hafta olup, 4857 Sayılı İş Kanunu ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre çalışan anneler 8 hafta doğumdan önce 8 hafta da doğumdan sonra olmak üzere izin kullanma hakkına sahiptirler. Türkiye annelik izin süresi açısından Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleriyle benzerdir (OECD Family Databese, 2016).

Babalık izni ise 1994 yılında 141 ülkenin %28’inde, 2013 yılına gelindiğinde 167 ülkenin %47’sinde mevcuttur. Ülkelerin birçoğunda bu izin tanınmış olmasına rağmen bu izin genellikle birkaç günle sınırlı tutulmuştur. Babalık izni hane içerisinde sorumlulukların eşit bölüşülmesini sağlaması adına tek başına etkili bir çözüm sunmamakla birlikte önemli bir olumlu katkı sunmaktadır (ILO, 2014). Babalık izni OECD ülkelerinde yaygın olmakla birlikte süre olarak annelik iznine kıyasla oldukça yetersizdir. OECD ülkelerinde babalık izni bir haftayla sınırlı olup Türkiye izin süresi açısından bu ülkelerle benzeşmektedir (OECD Family Databese, 2016). Türkiye’de İş Kanunu’na göre (2003) işçiye eşinin doğum yapması halinde 5 gün ücretli izin, 657 Sayılı Devlet Kanun’a göre de memurun isteği durumunda 10 gün ücretli izin verilmektedir. Bazı ülkelerde babalık izninin sınırlılığını aşabilmek ve kadın-erkek arasında bakım yükünün eşit bir biçimde paylaşılmasını sağlamak adına ebeveyn izni de verilmektedir.

(11)

20

Ebeveyn izni ise birçok AB ülkesinde zorunlu hale getirilmiştir, bu izin kapsamında ebeveynler üç ay ve üzeri sürelerde çocuklarına tam zamanlı olarak bakabilme imkânı elde etmişlerdir. Ebeveyn izni için bu süre ise üye ülkeler için minimum süre olup, izin süresince yapılan ödemeler (European Commission, 2007:8), iznin eşler arasında transfer edilip/edilmemesi ve eşlerin aynı zamanda izin alıp/alamaması gibi uygulama farklılıkları mevcuttur (European Communities, 2004). Örneğin, Fransa’da ebeveyn izni eşler arasında transfer edilebilirken, İsveç, Hollanda ve İspanya’da ebeveyn izni eşler arasında transfer edilememektedir. Türkiye’de bu izne dair çalışmalar11

yürütülmüş olsa da bu izin henüz mevcut değildir.

Tüm bu izinlerin varlığı çocuk bakım yükünün hafifletilmesine dair önemli olmakla birlikte ebeveynlerin işe başlaması durumunda-Türkiye’de annenin işe başlaması durumunda -babalık izin süresi en fazla 10 gün olduğu için babadan bahsedilmemektedir- bebek henüz 3,5-4 aylık olacaktır. Bu durumda ise çalışma iznini destekleyen kurumsal mekanizmalara (kreş, gündüz bakımevi, emzirme odası) ihtiyaç duyulmaktadır. İş-yaşam dengesinin ikinci dayanağı çocuk bakımı sağlayan kurumlardır. Çocuk bakım hizmeti özel, kamu ve STK’lar tarafından verilmektedir. Türkiye’de 1980 sonrası dönemde bu hizmetlerin genel görünümüne dair anlatıya geçmeden önce OECD, Güneydoğu ve Doğu Asya ve ODKA ülkelerinde bu hizmetin mevcut durumundan bahsetmek karşılaştırma imkânı sunacaktır. OECD ülkelerinin çoğunda 0-2 yaş ve 3,4 ve 5 yaşları için okul öncesi kurumlarda eğitim ve bakım alma imkânı yüksektir. 0-2 yaş için bu kurumlardan faydalanma oranı OECD ortalaması için %30’un üzerindedir. Danimarka, Fransa ve Belçika’da %40’ın, Güney Kore, İtalya ve İspanya’da %30’un üzerinde seyretmekte, Meksika’da ise bu oran %2,5’tur(OECD, 2016). Türkiye’de 0-2 yaş çocukların bu hizmetlerden faydalanma oranına dair mevcut bir veri dahi bulunmamaktadır. Ancak İlkkaracan, Kim ve Kaya (2015:33) tarafından gerçekleştirilen çalışma kapsamında bakanlık yetkilileriyle birebir görüşmeler sonucunda bu oranın %0,2 olduğu bilgisine ulaşılmıştır. 3-5 yaş çocuklarının erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetlerine katılım oranı ise OECD ortalaması için %80’in üzerinde olup, Fransa ve İngiltere’de %100, Belçika, Danimarka, İzlanda, İspanya, Norveç, İsveç ve İtalya’da %90’nın üzerindedir. Meksika’da 0-2 yaş için düşük olan oran bu yaş grubu için yüksek olup %82,6’dır. Bu yüksek oranlara karşın Türkiye’de bu oran %37,2 olup Türkiye bu hizmetlerin sunumunda OECD ülkeleri arasında en alt sırada yer almaktadır (OECD, 2016).

(12)

21

Kore, Çin, Tayvan, Tayland, Singapur ve Japonya özelinde ise Çin, Singapur ve Tayvan’da erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetlerinin sağlanma düzeyi Tayland ve Kore’ye göre daha yüksek olup Çin ve Singapur’da 3 yaşından büyük çocuklar için sunulan hizmet 3 yaşından küçük çocuklar için sunulan hizmete göre daha gelişmiş düzeydedir. Japonya’da bu hizmet diğer ülkelerle kıyaslandığında yetersizdir. Tayland’da ise 2,5 yaşından küçük çocuklar için sunulan bir hizmet mevcut değildir (Ochiai, 2009). ODKA Ülkeleri’nde ise bu hizmetin genellikle özel sektör tarafından sunulduğu ifade edilmekle beraber ODKA ülkelerine temsil olması adına İran’da bu hizmetlere kayıt oranının %30,7 olduğu ve diğer ODKA ülkelerine karşın en yüksek oranın bu olduğu söylenebilir (Mehdizadeh, 2013).12

Tüm bu bilgiler ışığında şunları da ifade etmek gereklidir. Her ne kadar hükümetler iş-yaşam dengesi adına erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetlerinin sunumunu ve annelik izninin kapsamını geliştirseler de bu adımlar ataerkil değerler bağlamında atılmakta kadın-erkek eşitliğini zedelemektedir. Örneğin Hollanda’da kadın istihdam oranı ILO verilerine göre %50’nin üzerinde seyretmekle birlikte, Hollanda kadınların yarı-zamanlı çalışma oranının en yüksek olduğu ülkedir. Bu durumda kadınlar yarı-zamanlı çalışma ile iş-yaşam dengesini sağlamaya çalışmaktadır ancak beklenen kadın-erkek eşitliğine dayanan çift (kadın-erkek) kazananlı bir hane modelinin teşvikidir. Yanı sıra, Kore’de 2000’li yıllar itibarıyla düşen doğurganlık oranlarıyla mücadele edebilmek adına çocuk bakım hizmetlerine olan kamu desteği artırılmıştır (Peng, 2010:228). Kadın istihdam verileri ile bu tablo kıyaslandığında çocuk bakımı-kadın istihdamı ilişkiselliği göze çarpmaktadır. Örneğin, çocuk bakım rejiminin gelişmiş olduğu İskandinav ülkelerinde kadın istihdamı %55’in üzerinde seyretmekte, yine çocuk bakım hizmetlerindeki kurumsallaşmanın yüksek düzeyde seyrettiği Batı Avrupa ülkelerinde %40-%50 arasında seyretmekte, ODKA ülkelerinde ise %10-%20 bandındadır. erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetlerindeki kurumsallaşmanın zayıf olduğu Türkiye’de ise kadın istihdamı %29’dur (ILO, 2019). Bu bağlamda, çalışmanın odak noktası Türkiye olduğu için Türkiye’de 1980 sonrası yaşanan işgücünde sınırlı feminizasyon olgusu gerçekliğinde EÇBOÖE hizmetlerinin mevcut durumu ortaya konulacaktır.

1980 öncesi mevcut duruma bakmak 1980 sonrası dönemi daha iyi anlayabilmek adına önem taşır. Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılında 38 ilde 80 kreş mevcuttu ve bu kreşlere kayıtlı 5880 çocuk vardı ancak 1928’de Harf İnkılabı’nın etkisiyle var olan kreş ve anaokulları kapatılarak eğitimde öncelik ilkokul eğitimine verilmiştir. 1940’lı yıllarda ise çalışan kadınların bakım

(13)

22

yüklerini hafifletebilmek adına fabrikalarda kreş açılmasına dair düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 1960’larda da EÇBOÖE kurumları adına düzenlemeler gerçekleştirilirken, 1980’lerden sonra özelleştirmelerin etkisiyle kamu kurumlarınca açılan kurumların sayısı azalmaya başlamıştır (Ünlütürk Ulutaş, 2017:208).

Ancak bu olumsuz etkinin yanı sıra 1980’lerde kadın hareketlerinin, Türkiye’nin taraf olduğu CEDAW’ın etkisiyle 1980’li yıllar öncesi EÇBOÖE hizmetlerine dair politika arayışlarının da başladığı bir dönem olmuştur. Örneğin, 1980 sonrası dönemde oluşturulan Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda okullaşma oranının artırılması hedefi yer almaktadır. Bunun somut örneği ise yıllar itibarıyla okullaşma oranına bakılarak görülebilir. 1989-1990 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranı %2,8, 1994-1995’te %5,1 (Çelik ve Gündoğdu,2007:24); 2010-2011’de 3-5 yaş için okullaşma oranı %29,85, 4-5 yaş için %48,10 olup, 2017-2018’de 3-5 yaş için net oran %38,52, 4-5 yaş için %50,42, 5 yaş için %66,88’dir (MEB, 2011 ve 2018).

Türkiye’de EÇBOÖE hizmeti veren kurumların dört kategoriye ayrıldığını belirtmek gerekir. Bu kategoriler şu şekildedir:

a) Anaokulları: 3-5 yaş grubundaki çocuklar faydalanabilir.

b) Anasınıfları: İlkokulların içerisinde açılan bu kurumlara 5 yaş grubundaki çocuklar kayıt olabilmektedir (Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 2019)

c) Gündüz Bakımevi ve Kreşler: 0-5 yaş grubundaki çocuklar faydalanabilir. d) Çocuk Kulüpleri: 6-12 yaş grubundaki çocuklar okul sonrası boş vakitlerinde

gidebilmektedir (Özel Kreş ve Gündüz Bakımevleri ile Özel Çocuk Kulüplerinin Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında Yönetmelik,2015). Görüldüğü üzere yaş gruplarına göre kurum türleri değişiklik göstermektedir. Özel ve kamuya ait kurum sayılarının ve kurumlara kayıtlı çocuk sayılarının ortaya konulması EÇBOÖE hizmetlerine dair durumu anlamak adına önemlidir. Tablo 1’de EÇBOÖE hizmeti veren kurum sayıları gösterilmiştir.

(14)

23 Tablo1: EÇBOÖE Hizmeti Veren Kurum Sayıları (2004-2019)

Kaynak: İlkkaracan vd., 2015 ve Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) İstatistikleri kapsamında hazırlanmıştır.

Tablo 1’e bakıldığında anaokulları, anasınıfları ve gündüz kreş ve bakımevleri sayısı 2004-2005 eğitim-öğretim yılından, 2018-2019’a kadar olan sürede artış göstermiştir. Ancak kamu ve özel sektöre ait kurum sayılarına bakıldığında, anaokullarının toplam sayısı yıllar itibarıyla artış gösterse de kamu sektörüne ait anaokulları yaklaşık 5 kat, özel sektöre ait anaokulları sayısı ise yaklaşık 11 kat artmıştır. 2015-2016 yılları itibarıyla da özel anaokullarının sayısı kamu anaokullarının sayısını aşar hale gelmiştir. Anasınıfları sayısına bakıldığında ise kamu anasınıfları sayısı yaklaşık 1,5 kat artarken, özel anasınıfları sayısı 5 kat artmıştır ancak mevcut durumda kamu anasınıfları sayısı özel anasınıfları sayısının oldukça üzerinde seyretmektedir. Gündüz kreş ve bakımevleri sayısı ise yaklaşık 3 kat artış göstermiştir. Ancak 657 Sayılı Kanun’a göre13 açılan

kurum sayısı 2008-2009 yılı itibarıyla düşüşe geçmiş olup yıllar itibarıyla azalmıştır. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB)’na bağlı gündüz kreş ve bakımevleri sayısı ise 1.186’dan 1.714’e yükselmiş olup, artış oldukça düşüş düzeydedir. 2015 yılı itibarıyla verilerine ulaşılan toplum temelli kurumlara bakıldığında ise 692 olan kurum sayısının 2019 yılı itibarıyla 2.560’a ulaştığı sonucuna varılmaktadır. Bu verilere göre, gündüz kreş ve bakımevlerindeki artışın daha çok toplum temelli kurum sayısındaki

(15)

24

artıştan kaynaklandığı ifade edilebilir. Sonuç olarak, EÇBOÖE hizmeti veren kurum sayılarının genel olarak artışta olduğu ifade edilebilir. Fakat 0-3 yaş arası bakım ve eğitim hizmeti veren kurumların gündüz kreş ve bakımevleri olduğu düşünüldüğünde bu kurumlara ait mevcut sayının anaokulu/anasınıfı sayılarının oldukça gerisinde olduğu göze çarpmaktadır. Bu doğrultuda, Türkiye’de 0-3 yaş arası EÇBOÖE hizmetlerinde kurumsallaşmanın zayıf olduğu söylenebilir.

Tablo 2’de ise EÇBOÖE hizmeti veren kurumlara kayıtlı öğrenci sayısı gösterilmekte olup hangi yaş grubundaki çocukların bu hizmetlerden faydalandığının ortaya konulması EÇBOÖE hizmetlerindeki kurumsallaşma düzeyini anlamak adına katkı sunmaktadır.

Tablo 2. EÇBOÖE Hizmeti Veren Kurumlara Kayıtlı Öğrenci Sayısı (2004-2019)

Kaynak: İlkkaracan vd., 2015 ve Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) İstatistikleri kapsamında hazırlanmıştır.

(16)

25

Anaokuluna kayıtlı çocuk sayılarına bakıldığında 2004 ile 2019 yılları arasında yaklaşık 9 kat, kamu anaokullarına kayıtlı çocuk sayısındaki artışın yaklaşık 8 kat, özeldeki artışın ise 13,5 kat olduğu ifade edilebilir. Mevcut durumda özel anaokulu sayısının kamu anaokulu sayısından fazla olmasına rağmen her eğitim-öğretim yılı için kamu anaokullarında eğitim-öğretim gören çocuk sayısı özel anaokuluna kayıtlı çocuk sayısından daha fazladır. Ancak özel anaokuluna kayıtlı çocuk sayısının yıldan yıla artması ilerleyen yıllarda bu durumun değişme potansiyeli taşıdığını göstermektedir. Anasınıflarına kayıtlı çocuk sayısında da özel anaokullarına kayıtlı çocuk sayısındaki artış kamu anaokullarındaki artıştan fazladır ancak anasınıfları için kamusal hizmetten faydalanan çocuk sayısı özel hizmetten faydalanan çocuk sayısının her yıl için oldukça üzerindedir. Gündüz bakımevi ve kreşe kayıtlı çocuk sayısı (159.290), anaokulu (541.245) ve anasınıfına (861.837) kayıtlı çocuk sayısının oldukça altında seyretmektedir. Yanı sıra, gündüz bakımevi ve kreşler içerisinde toplum temelli kurumlara kayıtlı çocuk sayısı diğer kurumlara kayıtlı çocuk sayılarının üzerindedir. Bu veriler EÇBOÖE hizmetlerinde önceliğin ilk olarak 5 yaş ve sonrasında 3-5 yaş çocuk bakım ve eğitim hizmetine verildiğini, 0-3 yaş eğitim ve bakım hizmetlerinin yetersiz düzeyde kaldığını göstermektedir. Hükümetin Orta Vadeli Programları’na (2017-2019 ve 2018-2020) ve MEB 2023 Eğitim Vizyonu’na bakıldığında da okul öncesi eğitimin 5 yaş grubu çocuklar öncelikli olmak üzere yaygınlaştırılması ve 5 yaş erken çocukluk eğitiminin zorunlu hale getirilmesi hedefleri bağlamında bu durumun pekiştirildiği ifade edilebilir.

Türkiye’de bu olumsuz tabloyu değiştirmek adına mücadele eden ve gelir düzeyi düşük kadınların istihdama katılmalarının sağlanması ve sürdürülebilmesi adına mücadele eden STK’lar da vardır. Bunlar, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)’dır. KEDV İstanbul, Marmara Deprem Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu’da toplam 23 Çocuk Merkezi’ni yerel yönetimler, mahalle halkı ve anneler tarafından verilen destek sayesinde yürütebilmektedir ve bu merkezlerden neredeyse her yıl 2000’den fazla kadın ve çocuk faydalanmaktadır. AÇEV ise annelere, babalara, eğitimcilere ve kurumlara erken çocukluk bakım ve eğitimi ile ilgili eğitimler vermekle birlikte, İstanbul Esenler’ de Eğitim ve Kültür Merkezi, Diyarbakır Sur’ da Aile ve Çocuk Merkezi, İzmir Kınık ve Poyracık’ta Aile ve Çocuk Yaşam Merkezi ve Özyeğin Üniversitesi bünyesindeki anaokulu ile EÇBOÖE hizmeti sunmaktadır.

Çalışma zaman ve izinleriyle, çocuk bakım hizmetine dair oluşturulan kurumsal mekanizmaların birbirini tamamlayıcı olmadığı görülmektedir. İşe

(17)

26

geri dönen anne, çocuk bakımı sağlayabilecek herhangi bir kurum bulmakta güçlük çekecektir ya işi bırakmak durumunda kalacak ya da akraba desteğine ihtiyaç duyacak ya da diğer çocuğun çocuk bakmasına yol açacaktır. Bu durumu kanıtlar nitelikteki araştırmalardan bahsetmek gerekirse de Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2008 verilerine göre çocuk bakımı için kreşten faydalanan kadınların oranı %7 iken, 2013’te bu oran %15 olmuştur. Bakıcı aracılığıyla çocuk bakım hizmetine erişen kadınların oranı ise %6,2’dir. Bakıcıdan faydalanmada gelir düzeyinin etkili olduğu tespit edilmiştir. Düşük gelirli hanelerin bakıcı hizmetinden faydalanması söz konusu değildir. TNSA 2013 verilerine göre de çalışan annelerin 6 yaşından küçük çocuklarına %16 oranında babaanne, %16 oranında da anneanne bakmakta, ailelerin diğer üyelerinin (kız-erkek çocuk ya da akraba) 6 yaşından küçük çocuklara bakma oranı ise %13’tür. Görüldüğü üzere, kadınlar çalışma izinleri sonrasında kurumsal bir çocuk bakım hizmetine erişmekte güçlük çekmektedirler ve gelir düzeyinin düşmesi durumunda da bakım yükü daha da ağır hale gelmektedir. Üçüncü olarak Türkiye’de mevcut çocuk bakım rejimine dair oluşturulan politika belgelerinden ve nakit transferlerinden bahsetmek gerekirse, politika belgeleri ile nakit transferlerinin temel mantığının aynı olduğu görülecektir. Oluşturulan politika belgelerinden Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008-2013)’nda, Kadın İstihdamının Arttırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Genelgesi (2010)’nde kadın istihdamının artırılmasında çocuk bakım hizmeti sağlayan kurumsal mekanizmaların önemi vurgulanmış ancak ortaya etkili çözüm önerileri konulmamıştır. Ulusal İstihdam Strateji Belgesi (2014-2023) ve Ulusal Eylem Planı (2014-2016; 2017-2019)’nda kreş ve gündüz bakımevlerinin kurumsallaşmasını artırmak adına özel sektörle iş birliği yapılması ve bu çerçevede projeler ve teşvikler oluşturulması yer almaktadır. Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2018-2023)’nda ise kurumsal bakım mekanizmaların artırılması önerilmekle birlikte “Annemin İşi Benim Geleceğim” ve “Büyükanne Projesi” gibi nakit transferlerine dayanan projeler vurgulanmıştır. Ancak bu projelerin kapsamına bakıldığında oldukça yetersiz kaldığını söylemek mümkündür. Örneğin 2017-2019 yılları aralığında gerçekleştirilen “Büyükanne Projesi” kapsamında geliri iki asgari ücreti aşmayan, en az bir yıldır çalışan ve 0-3 yaş aralığında çocuk sahibi olan anneler projeden faydalanabilmiştir. Projeye toplamda 105.000 başvuru olmuş, ancak başvuruların 6.500’ü kabul edilmiştir. Proje kapsamında 12 ay süresince torununa bakan büyükannelere 425 TL ödenmiştir. Maliyetin yarısı Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından diğer yarısı da sendikalarca karşılanmıştır. Görüldüğü üzere başvuru sayısının oldukça altında bir kabul olmuştur ve ödenen miktar da oldukça düşük düzeydedir. Bu yetersizliğinin yanı sıra bu

(18)

27

proje ile çocuk bakım yükü büyükanneler üzerinden yine kadınların üzerine bırakılmaktadır. En çok tartışılagelen bir diğer politika belgesi ise Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Yasası (2015)’dır. Bu yasa kapsamında, ebeveyn iznine, kadın çalışanın doğum sonrası iznine, çalışma saatlerine, esnek çalışmaya ve geçici iş ilişkisinin kurulmasına dair düzenlemeler yer almaktadır. Ancak bu plan kadın-erkek eşitliğini sağlamaktan uzak olup, devlete ve babalara hiçbir sorumluluk yüklemeden kadının yarı-zamanlı çalışmasıyla bakım sorununa çözüm sunmayı önermektedir (Ünlütürk Ulutaş, 2017:206). Bu yasa tasarısı kapsamında ise kabul edilen maddeler ise her bir çocuk için annelere nakit yardımı yapılması ve 27 yaşından önce evlenen gençlere çeyiz yardımı sağlanması uygulamalarını kapsamaktadır (İlkkaracan vd., 2015). Bu politika belgelerinde bahsedilen nakit transferlerinin yanı sıra da Evde Çocuk Bakım Hizmetleri Yoluyla Kayıtlı Kadın İstihdamının Desteklenmesi (NANNY) Projesi ile de annelere çocuk bakımı için nakit yardımı yapılmıştır. Proje kapsamında annelere her ay 300 Euro ödeme yapılması böylelikle kadınların işe tekrar dönmelerini ve çocuk bakıcılarının sigortalı olarak çalışması hedeflenmiştir (Sosyal Güvenlik Kurumu [SGK], 2019). Bu proje 2015-2017 yılları aralığında gerçekleştirilmiş ve sona ermiştir. 11.360 anne, 15.232 çocuk bakıcısı projeden faydalanmıştır.

Sonuç

Çalışmada ilk olarak kadın istihdamının Türkiye’de 1980 sonrası dönemdeki mevcut durumuna dair bir anlatı sunulmuş, Türkiye’nin İDS politikalarını uygulayan diğer gelişmekte olan ülkelerle benzerlikleri ve farklılıkları vurgulanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde İDS politikalarının kadın istihdamında yarattığı etki işgücünün feminizasyonu kavramı çerçevesinde ele alınmış, Türkiye’de bu olgunun var olup olmadığı tartışılmıştır. Nitekim, Türkiye’de işgücünün feminizasyonu olgusunun diğer gelişmekte olan Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerine göre daha sınırlı olduğu ifade edilmiştir. Bu bulgu çerçevesinde kadın istihdamının düşük olmasını ve işgücünün feminizasyonunun görece daha sınırlı olmasını araştıran çalışmalar kadının eğitim olanaklarından eşitsiz faydalanması ve kadının medeni durumunu bu duruma yol açan nedenler olarak belirlemişlerdir. Ancak bu iki neden arasında medeni durumun daha etkili olduğu yapılan bu çalışmalar neticesinde keşfedilmiştir. Medeni durumun kadın istihdamında belirleyici olması kadının hane içi iş yükü ile ilişkilidir. Evli ve çocuk sahibi kadın hane içinde bakım yükleri ile kuşatıldığı için iş-yaşam dengesini sağlayabilmekten oldukça uzaktır. Bu sebeple kadınlar evlenmeden ve(ya) çocuk sahibi olmadan/çocuk sahibi olunca istihdamdan çekilmektedirler. Kadınların istihdama katılımını artırabilmek adına iş-yaşam dengesine dair oluşturulan politikalar önem taşır.

(19)

28

Bu politikaların hane, devlet ve piyasa arasında nasıl bir paylaşım önerdiği ise ülkedeki bakım rejimine dair var olan mevcut durumu özetler. Bu bağlam çerçevesinde çalışmanın ikinci bölümünde çalışma zaman ve izinlerine ilişkin mekanizmalar, EÇBOÖE hizmetlerinin durumu ve hükümet tarafından ortaya konulan nakit transferleri ele alınmıştır.

Çalışma zaman ve izinlerine ilişkin mekanizmalar annelik izni ve babalık izni açısından OECD ülkeleriyle benzerlik taşısa da Türkiye’de ebeveyn izninin olmaması ve babalık izninin annelik iznine göre oldukça sınırlı olması bakım yükünü kadınlara atfeden durumun sürdürülmesine neden olmaktadır. Türkiye’de var olan çocuk bakım rejimine dair devlet ve piyasa tarafından sunulan hizmetler de kadını istihdama teşvik ve cinsiyetler arası eşitlik sağlama adına yetersiz düzeyde olduğu söylenebilir. EÇBOÖE hizmetleri 3-5 ve özellikle 5 yaşa yönelik olarak sunulmakta, 0-3 yaşa dair var olan kurumsal mekanizmalar sınırlı düzeyde kalmakta 0-2 yaş aralığında sunulan hizmetlerse yok denebilecek düzeydedir. Bu durum kadının doğum öncesi çalışıyor olsa da doğum sonrası çocuk bakımı için ya işi bırakması ya da yine kadınların (örneğin büyükannelerin) çocuğun bakımını sağlaması ile sonuçlanmaktadır. Ortaya konulan politika belgeleri ise etkili çözümler sunmaktan uzak olup hükümet tarafından dile getirilen 3 çocuk vurgusu ve kürtajın sınırlandırılması gibi pro-natalist söylemler eksenindedir. Bu politika belgeleri EÇBOÖE hizmetlerini geliştirmek ve çalışma zaman ve izinlerine ilişkin olumlu düzenlemeler yapmak, kadınları güvenceli, tam zamanlı istihdama çekmek yerine, kadınların ya işi bırakması ya da esnek, yarı-zamanlı ve güvencesiz işlere yönelmesini teşvik etmektedir. Bu belgelerde her ne kadar kreşlerin artırılması gibi öneriler de olsa bu vurgunun üzerinden neredeyse 10 yıl geçmesine rağmen bu alanda kamusal bir hizmet artışından söz etmek mümkün değildir. Büyükannelere torun bakma parası gibi nakit transferlerine dair uygulamalar da kadını hem genç hem de ileriki yaşlarda hane içine itmektedir. Ayrıca para yardımları yalnızca toplumda sınırlı bir kitleyi kapsamakta başvuru sayısına göre oldukça düşük düzeyde bir yararlanmadan söz edilebilmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’de kadın istihdamını etkileyen ve iş-yaşam dengesinin önemli bir sacayağını oluşturan çocuk bakımının Türkiye’de hane, devlet ve piyasa arasında asıl yükü haneye yani kadınların üzerine yıktığını, kadın-erkek arasındaki eşitliğin sağlanabilmesi, kadınların istihdama katılımının artırılabilmesi ve kadınların güvenceli işlerde çalışabilmesi için EÇBOÖE hizmetlerinin ve çalışma zaman ve izinlerinin geliştirilmesi gerekliliğinden söz edebiliriz.

(20)

29 DİPNOTLAR

1 Bu çalışmanın özü ve bulguları yazarın Türkı̇ye’de 1980 Sonrası Dönemde Kadın İstı̇hdamı ve Bakım Rejı̇mı̇: Afyonkarahı̇sar Organı̇ze Sanayı̇ Bölgesı̇ Kreş ve Gündüz Bakımevı̇ Örneğı̇ başlıklı yayımlanmamış yüksek lisans tezine dayanmaktadır.

2 Çalışma çağındaki kadınlar içinde kadın çalışanların oranı (ILO, 2019). 3 Ortadoğu ve Kuzey Afrika (ODKA) ülkelerinde kadın istihdamı

Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinde yaşandığı üzere artış göstermemiştir. Bunun nedenleri çeşitli çalışmalarda ODKA ülkelerindeki kültürel ve dini yapının etkisiyle ve ODKA ülkelerinin petrol gelirlerine sahip olup ihracat gelirlerine geçemeyen bir ekonomiye sahip olması ile açıklanmaktadır (Moghadam, 1995; Karshenas ve Moghadam, 2001; İlkkaracan, 2012; İzdeş, 2019).

4 Kadınların hane içinde sunduğu emek görünmez olduğundan, hane içerisinde kadınlar tarafından yapılan işler vasıfsız ya da yarı-vasıflı işler olarak tanımlanmaktadır. Kadınların piyasada vasıfsız olarak kabul edilen işlerde çalışmaları, emeklerinin düşük niteliğinden değil, kadınların düşük nitelikli emek gücü kabul edilip, kadınlara vasıfsız işler verilmesinden kaynaklanmaktadır (Toksöz, 2011:147, Pearson, 1998:180).

5 Literatürde hane, devlet ve piyasa arasında çocuk bakım hizmetinin paylaşımına dair aile yaşamının uzlaştırılması/uyumlulaştırılması, iş-aile dengesi gibi çeşitli kavramsallaştırmalar söz konusudur (Özkaplan, 2010, İlkkaracan, 2010, Dedeoğlu ve Şahankaya, 2015). Ancak OECD İyi Yaşam Endeksi’nde (Better Life Index) iş-yaşam dengesi olarak kavramsallaştırılmış olup bu tanım çerçevesinde iş, aile ve kişisel hayatın dengelenmesi olarak bir anlama kavuşmuştur. Çalışma kapsamında bu tanımlama/kavramsallaştırma tercih edilmiştir çünkü iş-yaşam dengesi kavramsallaştırması cinsiyete dair nötr bir anlayış sunarak (Lewis, Gambles ve Rapoport, 2007) hem kadınları hem erkekleri, çocuklu ve çocuksuz ebeveynleri kapsayarak daha kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. 6 İyi Yaşam Endeksi’nde (Better Life Index) ise İş-yaşam dengesi

olarak kullanılmakta olup, iş, aile ve kişisel hayatın dengelenmesi olarak tanımlanmaktadır (OECD Better Life Index, 2019). İş-aile kavramsallaştırmalarının odağı kadın ve özellikle annelerdir, iş-yaşam dengesi ise kadın erkek çocuk sahibi olan/olmayan herkesi içine alan

(21)

30

bir kavramsallaştırmadır. Her ne kadar çalışma çocuk bakım rejiminin kadın istihdamına olan etkisini odak alsa da iş-yaşam dengesi cinsiyete dair nötr bir anlayış sunduğu için (Lewis, Gambles ve Rapoport, 2007) bu kavramsallaştırma tercih edilmiştir.

7 OECD’de ücretsiz iş kapsamında rutin ev işleri, alışveriş, hanehalkı üyelerinin bakımı, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, hanehalkı dışındaki insanların bakımı, gönüllük esaslı işler, ev işleri için seyahat, diğer ücretsiz işler vardır (OECD, 2019).

8 Çalışma gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kadın istihdamı ve bakım rejimi ilişkiselliğine dair bir anlatı sunma hedefinde olduğundan bu ülkeler de bu bağlamda seçilmiş ve grafikleştirilmiştir.

9 Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Anttonen ve Spila 1996; Daly ve Lewis 2000; Leitner 2003; Bettio ve Plantenga 2004.

10 Azerbeycan, Ermenistan, Belarus, Kazakistan, Moldova, Rusya Federasyonu, Tacikistan’ı kapsar (Dünya Bankası, 2019).

11 2015 yılında Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Yasa Tasarısı kapsamında “ebeveyn izni” gündeme getirilmiş ancak herhangi bir resmi dayanak oluşturulmamıştır.

12 Ayrıntılı bilgi için: UNESCO (2006)

13 Bu kanuna göre kurumca istihdam edilen memurların 0-6 yaş grubuna giren en az 50 çocuğu için çocuk bakımevleri açılabilir (Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılacak Çocuk Bakımevleri Hakkında Yönetmelik,1987).

KAYNAKÇA

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu (Çevrimiçi) https://www.mevzuat.gov. tr/MevzuatMetin/1.5.657.pdf , 20 Kasım 2019.

Ailenin ve Dinamik Nüfusun Korunması Yasası (2015) (Çevrimiçi) http:// www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/10/22AileninveDinamik_ Nufus_Yapisinin_Korunmasi_ProgramiBASKI.pdf , 15 Kasım 2019. Antonopoulos, Rania,Hirway, Indira (Eds) (2010) “Unpaid Work and the

Economy: Gender, Time Use and Poverty in Developing Countries”, New York: Palgrave MacMillan.

(22)

31

Anttonen, Anneli ve Sipilä,Jorma (1996) “European Social Care Services: Is it Possible to Identify Models?”, Journal of European Social Policy, (Cilt:6, Sayı:2) 87-100.

Aysıt, T. (2001) ‘Economic Development and Female Labor Force Participation in Turkey: Time-Series Evidence and Cross-Province Estimates’’, Working Paper 0124, Economic Research Forum, Cairo, Egypt.

Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (2008) “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008-2013)” (Ankara).

Bettio, Francesca, Plantenga, Jenneke (2004) “Comparing Care Regimes in Europe”, Feminist Economics, (Cilt:10, No:1), 85-113.

Ciccia, Rossella, Inge, Bleijenbergh: :“After the Male Breadwinner Model? Childcare Services and the Division of Labour in European Countries”, Social Politics, (Cilt:2, Sayı:1), 50-79.

Çağatay, Nilüfer, Berik, Günseli (1990),”Transition to Export-led Growth in Turkey: Is There a Feminization of Employment?”, Review of Radical Political Economics (Cilt:22, Sayı.1) 115-134.

Çağatay, Nilüfer, Özler, Şule (1995), “Feminization of the Labor Force: The Effects of Long-Term Development and Structural Adjustment”, World Development (Cilt:23, Sayı. 11) 1883-1894.

Çelik, Meryem,Gündoğdu,Kerim (2007) “Türkiye’de Okul Öncesi Eğitimin Tarihsel Gelişimi”, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi” (Sayı:16) 172-190.

Daly, Mary ve Lewis, Jane (2000) ‘The Concept of Social Care and the Analysis of Contemporary Welfare States’, British Journal of Sociology, (Cilt:51, Sayı:2) 281–98.

Dayıoğlu, M. (2000) “Labor Market Participation of Women in Turkey’’, Acar,Feride, Ayata (Der.) Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, the Caucasus and Turkey, (Leiden: Brill) 44-73.

(23)

32

Dayıoğlu, Meltem, Kasnakoğlu, Zehra (1997) “Labor Force Participation And İncome Gap Of Men and Women in Urban Areas”, METU Studies in Development, (Sayı:24) 329–61.

Dedeoğlu, S. (2010), ‘‘Visible Hands-Invisible Women: Garment Production in Turkey”, Feminist Economics, (Cilt:16, Sayı. 4) 1–32.

Dedeoğlu, Saniye, Şahankaya, Aslı (2015) Türkiye’de İş ve Aile Yaşamını Uyumlaştırma Politikaları”, Elveren, Adem Yavuz, Dedeoğlu, Saniye (Der.) 2000’ler Türkiye’sinde Sosyal Politika ve Toplumsal Cinsiyet, (Ankara, İmge Kitabevi) 93- 122.

Dünya Bankası: “Bridging the Gender Gap in Turkey : A Milestone Towards Towards Faster Socio-economic Development and Poverty Reduction, Poverty Reduction and Economic Management Unit, Europe and Central Asia Region” 2003, (Çevrimiçi)http://siteresources.worldbank.org/ INTECAREGTOPGEN DER/Resources/TurkeyCGA.pdf , 5 Şubat 2019. Dünya Bankası: ICP Commonwealth of Independent States (CIS), (Çevrimiçi)

https://www.worldbank.org/en/programs/icp/brief/cis-program, 10 Mart 2019.

Elson, D. (1995), “Gender Awareness in Modeling Structural Adjustment”, World Development, (Cilt: 23, Sayı: 11) 1851-1868.

European Commission (2007) Gender Mainstreaming of Employment Policies, A comparative Review of 30 European Countries.

European Communities (2004) “Development of A Methodology For The Collection Of Harmonised Statistics on Childcare”

Eyüboğlu, Ayşe, Özar, Şemsa, Tanrıöver, Hülya (2000) Kentlerde Kadının İş Yaşamına Katılım Sorunlarının Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Boyutları (Ankara:KSSGM).

Folbre, N. (1994) Who Pays for the Kids? Gender and the Structures of Constraint. London: Routledge.

Folbre, N. (2001) The Invisible Heart: Economics and Family Values, (New York: New Press).

(24)

33

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2018) “Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA)”, (Çevrimiçi) http://www.hips.hacettepe.edu. tr/nufus_arastirmalari.shtml, 1 Şubat 2019.

Hartmann, H. (1981) “The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism: Towards a More Progressive Union.” In L. Sargent, ed. Women and Revolution: A Discussion of the Unhappy Marriage of Marxism and Feminism, (Cambridge: South End Press) 1–41,

Himmelweit, S. (2007) “The Prospects for Caring: Economic Theory and Policy Analysis.” Cambridge Journal of Economics, (Cilt: 31, Sayı: 4) 581–599.

Himmelweit, Susan ve Mohun, Simon (1977) “Domestic Labour and Capital.” Cambridge Journal of Economics (Cilt:1, Sayı:1) 15–31.

Humphries, J. (1977) “Class Struggle and the Persistence of the Working-Class Family.” Cambridge Journal of Economics, (Cilt:1, Sayı:3) 241–258. ILO (2019) “Employment to Population Ratio,ILO Modelled Estimates”. ILO: Maternity And Paternity at Work Law and Practice Across The World,

Geneva, 2014.

İlkkaracan, İ. (1998), “Göç, Kadının Ekonomik Konumu, Hareket Özgürlüğü ve Aile İçi Güç Dinamikleri”, İktisat Dergisi, (Sayı: 377) 62-67.

İlkkaracan, İ. (2010) “Uzlaşma Politikalarının Yokluğunda Türkiye Emek Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitsizlikleri”, İlkkaracan,İpek (Der.), Emek Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Doğru: Aile ve İş Yaşamını Uzlaştırma Politikaları, (İstanbul, İTÜ BMT-KAUM ve Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği Ortak Yayını) 21-58.

İlkkaracan, İ. (2012) “Why So Few Women In The Labor Market In Turkey?”, Feminist Economics, (Cilt: 18, Sayı:1) 1-37.

İlkkaracan, İpek, Kim, Kjong Kaya, Tolga (2015) The Impact of Public Investment in Social Care Services on Employment, Gender Equality, and Poverty: The Turkish Case (İstanbul: İTÜ BMT-KAUM).

(25)

34

İlkkaracan, İpek, Selim, Raziye (2007) “The Gender Wage Gap in the Turkish Labor Market”, Labour, (Cilt: 21, Sayı. 3) 563-593.

İnce, Meltem, Demir, Hulusi, (2006) ‘‘The Determinants of Female Labor Force: Empirical Evidence from Turkey’’, İİBF Journal of Economics and Administrative Sciences, (Cilt:1, Sayı.1) 71–90.

İş Kanunu (2003) Kanun No:4857, Resmî Gazete No:25134, Resmî Gazete Tarihi:10.06.2003.

İzdeş, Ö. (2012), “Economic cycles and gendered employment patterns in Turkey” Desphande, Ashwini, Nurse, Keith (Der.) “The Global Economic Crisis and the Developing World” (London: Routledge) 201-231.

İzdeş, Ö. (2019), “Kalkınma Politikaları- Kadın İstihdamı İlişkisi: Orta Doğu-Kuzey Afrika Ülkeleri’nde Düşük Kadın İstihdamının Nedenlerini Kalkınma Süreçlerinde Aramak”, Karaçimen, Elif, Yaman, Melda, Akduran, Özgün, Oğuz, Şebnem (Der.), Nuray Ergüneş İçin Yazılar-Finansallaşma, Kadın Emeği ve Devlet (İstanbul: SAV Yay.) 410-439. Kadın İstihdamının Arttırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Genelgesi

(2010) Resmî Gazete No: 27591, Resmî Gazete Tarihi: 25 Mayıs 2010. Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2018-2023) (Çevrimiçi)

https://www.ailevecalisma.gov.tr/ksgm/ulusal-eylem-planlari/kadinin-guclenmesi-strateji-belgesi-ve-eylem-plani-2018-2023/ , 6 Aralık 2019. Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılacak Çocuk Bakımevleri Hakkında

Yönetmelik(1987), Resmi Gazete No:19658, Resmi Gazete Tarihi:8.12.1987.

Karshenas, Massoud, Valentine M. Moghadam (2001) “Female Labour Force Participation and Economic Adjustment In the MENA Region”, Çınar, E. Mine (Der.), The Economics of Women and Work In the Middle East and North Africa, (Amsterdam: Elsevier Science) 51-75.

Kasnakoğlu, Zehra, Meltem Dayıoğlu, Erkan Erdil (1997) “Türkiye’de Ev İçi Üretim Değeri”, Türk-İş Yıllığı Değerlendirme Yazıları, (Ankara: Türk-İş Araştırma Merkezi) 185-199.

(26)

35

Leitner, S. (2003) “The Caring Function of the Family in Comparative Perspective”, European Societies: Special Issue: Care through Cash and Public Service, (Cilt:5, Sayı:4) 353-376.

Lewis, J. (2007) “Work, Care, Gender Equality and the Problem of ‘Instrumental’ Social Policies”, Sociologisk Forskning, (Cilt: 44, Sayı: 2) 64-72

Lewis, Suzan, Gambles,Richenda, Rapoport, Rhona (2007): “The Constraints of a ‘Work-Life Balance’ Approach: An International Perspective”, The International Journal of Human Resource Management, (Cilt:18, Sayı: 3)360-373.

MEB (2019) “İstatistik Göstergeler 2006- 2018”, Ankara.

Mehdizadeh, N. (2013) “Measures to Promote Work-Family Reconciliation in the MENA Region: Parental Leave, Childcare And Good Practices”, Doha International Family Institute.

Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik: Resmî Gazete No: 30827, Resmî Gazete Tarihi: 10 Temmuz 2019.

Moghadam, Valentine M. (1995) “Women’s Economic Participation in the Middle East: What Difference Has the Neoliberal Policy Turn Made?”, Journal of Middle East Women’s Studies, (Cilt: 1, Sayı: 1) 110-146. Ochiai, E. (2009) “Care Diamonds and Welfare Regimes in East and South-East

Asian Societies: Bridging Family and Welfare Sociology”, International Journal of Japanese Sociology, (Sayı:18) 60-78.

OECD (2016) Enrolment in Childcare And Pre-school”, (Çevrimiçi) http:// www.oecd.org/els/soc/PF3_2_Enrolment_childcare_preschool. pdf, 20 Mart 2019.

OECD (2019) “Employment: Time Spent in Paid and Unpaid Work, by Sex”, (Çevrimiçi) https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=54757, 11 Temmuz 2019.

OECD Better Life Index, (Çevrimiçi) http://www.oecdbetterlifeindex. org/#/11111111111, 10 Temmuz 2019.

(27)

36

Özar, Ş. (1994) “Some Observations on the Position of Women in the

Labour Market in the Development Process of Turkey,” Boğaziçi Journal,(Cilt:8, Sayı: 1-2) 21-43.

Özar, Ş. (1999) “Socio-Economic And Cultural Aspects Of The Female (Non-) Partıcipation In The Urban Labor Force In Turkey”

Özel Kreş ve Gündüz Bakımevleri ile Özel Çocuk Kulüplerinin Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında Yönetmelik (2015), Resmî Gazete No: 29342, Resmî Gazete Tarihi: 30 Nisan 2015.

Özkaplan, N. (2010) “İş ve Aile Yaşamı Dengesi: Yeni Bir Olanak Mı?” İktisat Dergisi, Ekim-Aralık 2010.

Özler, Ş. (2000) “Export Orientation and Female Share of Employment: Evidence from Turkey”, World Development, 28 (7) 1239- 1248.

Pearson, R. (1994), “Gender Relations, Capitalism and Third World Industrialization,” Sklair, Leslie (Der.). Capitalism and Development, (London: Routledge) 339-358

Pearson, R. (1998), “Nimble Fingers Revisited Reflections On Women And Third World İndustrialisation İn The Late Twentieth Century”, Jackson, Cecile, Pearson, Ruth (Der.), Feminist Visions of Development, (London: Routledge) 172-189.

Razavi, S. (2012) “Rethinking Care in a Development Context: An Introduction.” Development and Change, (Cilt:42, Sayı: 4) 873–903. Seguino, S. (2000) “Accounting for Gender in Asian Economic Growth”,

Feminist Economics, (Cilt:6, Sayı: 3) 27-58.

Standing, G. (1989), “Global Feminization Through Flexible Labor” World Development, (Cilt: 17, Sayı: 7) 1077-1095.

Standing, G. (1999) “Global Feminization Through Flexible Labor: A Theme Revisited” World Development, (Cilt: 27, Sayı: 3) 587-602.

Toksöz, G. (2011), Kalkınmada Kadın Emeği (İstanbul: Varlık Yayınları, 2.Baskı).

(28)

37

Tunalı, İ. (1997) “To Work or Not to Work: An Examination of Female Labor Force Participation Rates in Urban Turkey’’, Proceedings of the Economic Research Forum’s 4th Annual Conference, (Beirut: Economic Research Forum)163–78.

Ulusal İstihdam Stratejisi (2014-2023) ve Eylem Planları (2017-2019): Resmî Gazete No: 30117, Resmi Gazete Tarihi: 7 Temmuz 2017.

UNDP: Time Use Across the World: Findings of a World Compilation of Time Use Surveys,2015. (Çevrimiçi) http://hdr.undp.org/sites/default/files/ charmes_hdr_2015_final.pdf, 26 Temmuz 2019.

Üçdoğruk, Şenay, Demirbilek, Tunç (1995) “Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımının Ekonometrik Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (Cilt:10, Sayı. 1) 57–70.

Ünlütürk Ulutaş, Ç. (2017) “Burden of Care in a Gendered Welfare Mix: Turkish Care Regime” Aksoy, Hürcan Aslı (Der.), Patriarchat Wandel Frauen und Politik in der Türkei.

Ünlütürk Ulutaş, Ç. (2015) “İş ve Aı̇le Yaşamını Uzlaştırma Polı̇tı̇kaları: Türkı̇ye’de Yenı̇ Polı̇tı̇ka Arayışları”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi,(Cilt: 70, Sayı: 3)723-750.

Voyvoda, Ebru, Yeldan, Erinç (2001) Patterns of Productivity Growth And The Wage Cycle in Turkish Manufacturing, International Review of Applied Economics (Cilt: 15, Sayı.4) 375-396.

Williams, Fiona, Gavanas, Anna (2008) “The Intersection of Childcare Regimes and Migration Regimes”, Migration and Domestic Work A European Perspective On A Global Theme, Ed. Helma Lutz, (Ashgate Publishing Limited, England) 13-28.

Wood, A. (1991) “North-South Trade and Female Labour In Manufacturing? An Assymetry” Journal of Development Studies, (Sayı: 27) 168-189. Yaman Öztürk, M. (2010) “Ücretli İş ve Ücretsiz Bakım Hizmeti Ekseninde

Kadın Emeği: 1980’lerden 2000’lere”, Yaman Öztürk, Melda, Dedeoğlu, Saniye (Der.), Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeği: Türkiye Örneği, (İstanbul, SAV Yayınları) 27-80.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şekil 3.59 Aseton: Hekzan 10 nolu metanolle viallenen (siyah) eluantın ve standart bileşiklerin (pembe) HPLC kromatogramları.. Tüm analizlerde paklitaksel bölgesi omuzlu olarak

Sonuç olarak otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda yapılan farklılıkla öğrenme egzersizlerinin motor gelişim üzerinde olumlu etkileri olduğu

By using the above equation the linear programming problem of portfolio optimization for Konno and Yamazaki Model can be given as following:... 10 j

1997 yılında Merkez Bankası ve Hazine arasında bir protokol imzalanmış ve 1998'den itibaren Hazinenin Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanmaması konusunda

Ülkemizde  iç  borç  stokunun  bu  hızlı  artış  eğiliminin  nedeni,  kamu  kesimi  finansman  açığının  hızla  artması  yanında  izlenen  yanlış 

Bu bölümde kakao kurutmayı sağlayan püskürtme nozullarının kakaoyu istenilen şekilde kurutması(atomize etmesi) ve püskürtme nozulllarının yapıldığı farklı

The stored knowledge can be shared among librarians through collaboration in assigned task; however, this will require that academic libraries move from information

[r]