• Sonuç bulunamadı

Coşkulu bir Saygun günü:Hikmet Şimşek, Adnan Saygun'u anlattı ve bir dinleti sundu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Coşkulu bir Saygun günü:Hikmet Şimşek, Adnan Saygun'u anlattı ve bir dinleti sundu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

30 M A R T 1988

KÜLTÜR-__________________________ MÜZİKKÜLTÜR-__________________________

FÎLtZ ALİ

Hikmet Şimşek, Adnan Saygun’u anlattı ve bir dinleti sundu

Coşkulu bir Saygım günü

BAKANLIK ÖDÜLÜNÜ ALMIŞTI — Besteci Ahmet Adnan Saygun (sağda) 1984 te Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Ödülü'ne değer görülmüştü. Ödül töreninden sonra Şef Hikmet Şimşek’in (solda) yönettiği İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Saygun'un yapıtlarından oluşan bir program sunmuştu.

tllkemizin evrensel müzik

serüveninin baş

mimarlarından Adnan

Saygun’la birlikte, pek çok

bakımdan müzik tarihimize

geçeceğini sandığım

duygulandırıcı,

düşündürücü ve coşkulu

bir öğleden sonra geçirdik.

Prof. Hikmet Şimşek,

Saygun’u besteci, eğitici,

savaşçı ve araştırmacı

yönleriyle tanıttı ve bir

dinleti sundu.

İstanbul’daki müzik etkinlikleri baharla birlikte gitgide hareketleni­ yor. öyle ki, bazı haftalar hepsine ye- tişememenin vicdan azabıyla kıvra­ nıyor, yorgunluktan bitik de olsak özellikle genç sanatçıların konserle­ rini kaçırmamaya çalışıyoruz.

22 m art salı akşamı kemancı Ül­

kü Koper’le viyolacı Çimen Karaö- meroğlullan’nın A tatürk Kültür

Merkezi’nde verdikleri resitale de son dakikada yetişebildik. MSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı’nı 1986 yılın­ da Gülden Turalı'nın sınıfından bi­ tiren Ülkü ile !987’de Özer Sezgin’- in sınıfından mezun olan Çinıen’e, halen aynı okulun öğrencisi olan Nil-

gün Keleş piyanoyla eşlik ediyordu.

Resitalin ilk yarısında önce Ülkü ve Nilgün, Haendel’in No: 14 Re M ajör Keman-Piyano Sonatı’nı, sonra Mozart’ın No: 10 Si Bemol M ajör Keman-Piyano Sonatı’nı çal­ dılar. ilk yarı Ülkü ve Çimen’in bir­ likte yorumladıkları Stamitz Do Ma­ jör Viyola-Keman Düetiyle sona er­ di. Konserin ikinci yarısına yine Ül­ kü ve Çimen, M ozart’ın Sol m ajör üç bölümlü viyola-keman düetiyle başladılar ve konser Ülkü ile Nil- gün’ün çaldıkları Vitali, Chaconne ve Haendel, Passacaglia ile sona er­ di.

Her iki genç sanatçının da çalgı­ larının teknik zorluklarını yendikle­ rini; temiz entonasyon ve güzel ton elde etmeye önem verdiklerini, yo­ rumladıkları eserlerin stiline özen gösterdiklerini görmek, daha doğru­ su duymak kıvanç vericiydi. Solo çal­

gı olarak kemana oranla daha az or­ taya çıkan bir çalgıdır viyola. Sesi ke­ mana göre boğuk, hatta nezleli gibi­ dir. Oysa Çimen’in elindeki enstrü­ manın sesi gayet açık ve parlaktı. Böyle olunca düetlerde iki çalgının rengi birbiriyle mükemmel uyuşuyor­ du.

Şan konseri__________

24 m art perşembe günü yine aynı sa lo n d a m ez zo -so p ran o Lynn Trepel-Çaglar'ın şan konseri vardı. Sanatçıya piyanoda Judith Uluğ eş­ lik ediyordu. Lynn, A BD’de Wis- consin’de doğmuş. Eğitimini ABD’­ de tam am ladıktan sonra 1978 yılın­ da Batı Berlin’e giden sanatçı, ora­ da dört yıl “ Kammeroper Berlin” de (Berlin Oda Operası) çalışmış, çeşitli konser etkinlikleri olmuş, 1982’den bu yana İstanbul Devlet Operası so­ listi. Lynn Çağlar, gerçek bir mezzo­ soprano. Sesinin genişliği, rengi, bü­ tünlüğü, rahatlığı, salona projeksi­ yonu ve yorum anlayışıyla tam bir profesyonel. Bunca niteliği benliğin­ de toplayan bir sanatçıdan operamız neden bu kadar az yararlanıyor aca­

ba diye bir soru takılıyor insanın ak­ lına... Çağlar ve Uluğ’un sundukla­ rı program ın ilk yarısı Schumann,

Çaykovski vt Brahms’ın “ Çingene Şarkılan” na ayrılmıştı. Belirli bir

konunun işlendiği, belirli bir duyar­ lığın üstünün çizildiği, farklı beste­ cilerin bu belirli konu ve duyarlığa kendilerine özgü yaklaşımlarının ser­ gilendiği bu ilk bölümden sonra sa­ natçı Faure, Granados ve Joseph

Canteloube (Marie-Joseph Cantelo- ube Malaret 1879-1957) gibi yüzyı­

lımızın ilk yıllarında ürün vermiş bes­ tecilerin şarkılarını yorumladı. Ju ­ dith Uluğ, yine üstün piyanistik ve müzikal nitelikleriyle atbaşı giden al­ çakgönüllü, ama hiçbir zaman silik olmayan, kişilikli eşliğiyle dinleyen­ lerin beğenisini kazandı bu konser­ de.

Adnan Saygun

programı_____________

25 m art cuma günü Mimar Sinan Üniversitesi O ditoryum u’nda ülke­ mizin evrensel müzik serüveninin başm im arlarından Ahmet Adnan Saygun’la birlikte, pek çok

bakım-dan müzik tarihimize geçeceğini san­ dığım duygulandırıcı, düşündürücü ve coşkulu bir öğleden sonra geçir­ dik. Saat 16.30’da Keban’dan ener­ ji taşıyan enterkonekte sistemin dev­ reden çıkması sonucu bütün Türki­ ye gibi MSÜ Oditoryum u da k aran­ lıklara gömülünce, P ro f. Hikmet

Şimşek’in A.Adnan Saygun hakkın­

da yapacağı konuşm a ve banttan dinlenecek müzik tehlikeye girdi ön­ ce. Ancak Saygun’un karanlıklardan korkusu yoktu. Zifiri karanlığa mey­ dan okuyarak sahneye çıktı ve salo­ nu dolduranlara yüzyılımızın başın­ dan beri yaşadıklarını, ülkeye evren­ sel müziği yerleştirmek için verdiği mücadeleyi, Atatürk’ün ileri görüş­ leri sayesinde müzik alanında gerçek­ leştirdiği çalışmaları, A tatürk’le anı­ larını, bir sanatçı ve yaratıcı olarak kendi kendiyle sürekli yaptığı hesap­ laşmaları, yaratma sürecinin berabe­ rinde getirdiği iç çekişmeleri öyle candan, etkileyici ve duygulandırıcı bir sadelikle anlattı ki, salon tekrar ışığa kavuştuğunda dinleyicilerin gözlerinin yaşlarla parladığı görülü­ yordu.

MSÜ İstanbul Devlet Konservatu- varı Öğretim Üyelerinden Gülper Re- fiğ’in program sorumlusu olarak yaptığı açış konuşm asından sonra P rof. Hikmet Şimşek, hocasını bes­ teci, eğitici, savaşçı ve araştırmacı yönleriyle tanıtan ve eserlerini kro­ nolojik bir gelişim içinde sıralayan, aydınlatıcı, aynı zam anda anekdot­ larla renklendirilmiş çok etkileyici bir konuşm a ve dinleti sundu.

Türk bestecilerinin yaratılarını dünyaya tanıtm a görevini neredey­ se tek başına üstlenen Hikmet Şim­ şek, ülkemizde henüz geçerli bir plak sanayii kurulmamış olm asından ya­ kınırken, Saygun’un, ilk seslendiri- lişi 1946 yılında yapılan “ Yunus Em re” oratoryosunun ne yazık ki olanaksızlıklar nedeniyle Türkiye’de plağa alınamadığını, bu durum kar­ şısında “ Yunus Em re” nin ilk plağı­ nın M acaristan’da ve A lm anca ola­ rak plağa kaydedilmesinin bizler için hem üzücü hem de sevindirici oldu­ ğunu vurguladı.

Dinleyicilerin coşkulu alkışlarıyla sona eren bu beraberlik Adnan Say­ gun’u insan olarak, müzisyen ve fi­ kir adamı olarak daha yakından ta­ nımamızı sağlamasıyla belleklerimize yerleşecek kuşkusuz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Although polymerase chain reaction (PCR) is a highly sensitive procedure for the diagnosis of enteroviruses, it has never been systemically applied to the treatment of

Bileşiğin asetik asit ve kloroform içindeki spektrumlarının benzer olduğu gözlenmekteyken, kloroform içindeki çözeltisine piperidin ilave edildiğinde kısa dalga

CONCLUSIONS: Closed reduction and internal fixation with cannulated screw is an alternative choice for treating acute midshaft clavicular fracture in selected cases where surgery

Döner-duvarlı biyoreaktörler: Bir başka umut verici biyoreaktör dizaynı da mekanik karıştırma olmaksızın mikrotaşıyıcılarla veya destek materyallerle

The vitreous dioxide of silicon (v-Si02) is one of irreplaceable materials of constructional optics and constantly is in the center of attention of

In this case report, treatment of a patient with long-standing chronic gout tophus located bilaterally at the elbow joints, which was complicated by bursal deposit and

Çalışmamız sonucunda; eritrosit transfüzyonu alan talasemi major ve talasemi intermedia hastalarında, demir birikimine bağlı kardiyak etkilenme bulgusu olarak Tp-Te ve