• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)"

Copied!
1200
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Şırnak Üniversitesi Yayınları

No: 23

Uluslararası Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

ISBN

978-605-80962-3-3

Genel Yayın Koordinatörü

Prof. Dr. Mehmet Emin ERKAN

Editörler

Doç. Dr. İbrahim BAZ Dr. Öğr. Üyesi Ruhullah ÖZ Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş ERTAŞ

Arş. Gör. İsmet TUNÇ

İç Düzen ve Kapak Tasarımı

Mustafa AKBAŞ

Matbaa Sertifika No: 44676

Birinci Baskı Ekim 2019

Şırnak

Baskı-Cilt

Mardin Sesi Gazetecilik Matbaacılık Yayıncılık Amb. Dağ. San. ve Tic. Ltd. Şti

www.mardinsesi.com.tr Copyright© Şırnak Üniversitesi Yayınları

Yeni Mahalle Cizre Caddesi Mehmet Emin Acar Kampüsü 73000 ŞIRNAK Tel : +90 486 216 82 41- web : www.sirnak.edu.tr

Tebliğilerin içerikleri ile ilgili sorumluluk yazarlara aittir.

(3)
(4)

SEMPOZYUM ONUR KURULU Mehmet AKTAŞ

Şırnak Valisi

Mehmet YARKA

Şırnak Belediye Başkanı

Prof. Dr. Mehmet Emin ERKAN

Şırnak Üniversitesi Rektörü

Yılmaz ALTINDAĞ

DİKA Genel Sekreteri

Osman GELİŞ

Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU

Doç. Dr. İbrahim BAZ Dr. Öğr. Üyesi Ruhullah ÖZ Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş ERTAŞ Öğr. Görevlisi Susin GÖREN KEKEÇ

Öğr. Görevlisi Ayzıt GÖRÜCÜ Öğr. Görevlisi Bedirhan ÖNEM

Arş. Gör. İsmet TUNÇ SEKRETARYA Cemile Cansel SARIŞAHİN

Tekin YILDIZ

(5)

BİLİM VE DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Abdulwahab Khalid MOSA Zaho Üniversitesi (Irak) Prof. Dr. Ali ERGUR Galatasaray Üniversitesi (Türkiye)

Prof. Dr. Arzu ÖZTÜRKMEN Boğaziçi Üniversitesi (Türkiye) Prof. Dr. Christine ROBINS Exeter Üniversitesi (İngiltere) Prof. Dr. Eyüp ERDOĞAN Mersin Üniversitesi (Türkiye) Prof. Dr. Leyla NEYZİ Sabancı Üniversitesi (Türkiye) Prof. Dr. Meral ÖZBEK BOSTANCIOĞLU Beykoz Üniversitesi (Türkiye) Prof. Dr. Mustafa Muhtar KUTLU Ankara Üniversitesi (Türkiye) Prof. Dr. Serpil MÜRTEZAOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Yıldız DEVECİ BOZKUŞ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Abdulsalam Najimaldeen ABDULLAH Zaho Üniversitesi (Irak)

Doç. Dr. Emine UÇAR İLBUĞA Akdeniz Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Hussein Othman ABDULRAHMAN Zaho Üniversitesi (Irak)

Doç. Dr. Kemal EROL Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Metin YÜKSEL Hacettepe Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Rohat CEBE Batman Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Serhat HARMAN Mardin Artuklu Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Seyit Battal UĞURLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Zahir ERTEKİN Bingöl Üniversitesi (Türkiye) Doç. Dr. Yavuz PEKMAN İstanbul Üniversitesi (Türkiye) Dr. Öğr Üyesi Memet Metin BARLIK Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Türkiye) Dr. Öğr. Üyesi Bayram KANCA Giresun Üniversitesi (Türkiye) Dr. Öğr. Üyesi Canser KARDAŞ Muş Alparslan Üniversitesi (Türkiye) Dr. Clemence SCALBERT-YUCEL Exeter Üniversitesi (İngiltere) Dr. Esmail SHAMS Tahran Azad Üniversitesi (İran) Dr. Öğr. Üyesi Mustafa ASLAN Mardin Artuklu Üniversitesi (Türkiye) Dr. Oles KULCHYNSKYY Bağımsız Araştırmacı (Ukrayna) Dr. Saed Khudeida ALO Duhok Üniversitesi (Irak) Dr. Salar KUHZADY Araştırmacı (İran)

Dr. Öğr. Üyesi Şakire BALIKÇI Mardin Artuklu Üniversitesi (Türkiye) Dr. Wendelmoet HAMELINK Oslo Üniversitesi (Norveç)

(6)

İÇİNDEKİLER

Sunuş

Açılış Konuşmaları

Doç. Dr. İbrahim Baz

(Düzenleme Kurulu Başkanı)

Osman Geliş

(Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı)

Yılmaz Altındağ

(Genel Sekreter / Dicle Kalkınma Ajansı)

Prof. Dr. Mehmet Emin Erkan

(Şırnak Üniversitesi Rektörü)

Mehmet Yarka

(Şırnak Belediye Başkanı)

Mehmet AKTAŞ

(Şırnak Valisi)

Açılış Konferansı

Moderatör

Vahdettin İnce

Toplumsal Hafıza ve Dengbêjler

Muhsin Kızılkaya

Dengbêjliğin Farklı İnançlardan İnsanların Aşkını Dile Getirme Gücü: Örnek Olarak, “Ermeni Gulê ve Musa Begê Xwêtî” Kîlami ve Sunumu

Memet Metin Barlık Sempozyum Bildirileri

Dengbêjlikte Tür ve Şekil Tasnifleri Üzerine Bir Değerlendirme

Canser Kardaş

Sözlü Gelenek Odağında Söz Ustası Dengbêjler ve Yakın-Uzak Akrabaları

Okan Alay

Toplumsal Hafızanın Aktarıcısı Olarak Dengbêjler

Ahmet Aktaş

Dengbêjlık Kültüründe Sunum Farklılıkları: Serhat Bölgesı

Memet Metin Barlık XIII-XIV 1 3-6 7-8 9-10 11-12 13-14 15-16 17 19-20 21-31 33-35 37 39-51 53-71 73-85 87-103

(7)

Ermeni Toplumunda Dengbéjlik Kültürü

Yıldız Deveci Bozkuş

Di Zargotina Kurdan De Erka Saziya Dengbêjiyê: Kürt Halk Edebiyatında Dengbêjlik Kurumunun İşlevi

Cihat Güney, Kemal Erol

Nağmelerin Kökeni Üzerine: ‘Stran’, ‘Esāṭir’ ve ‘Historia’

Hamdullah Ercik

Kürtlerde Önemli Bir Kültürel Bellek Aktarımı Olan Dengbêjlikte Aşk ve Erotizm Üzerine Bir İnceleme

Serap Aksoy, Sedat Benek

Sözlü Tarih Disiplininde Uygulanılması Gereken Metodoloji Nedir?

Celal Öney

Sözlü Kültür Epistemolojisi

Abdulvasıf Eraslan

Farklı Kavramlar Perspektifinden Sözlü Kültür

Mustafa Yıldız

Oral Tradıtıons And Tourısm

Ahmed Zareer

Somut Olmayan Kültürel Miras Olarak Dengbêjlik

Çağdaş Ertaş

Başlangıçta Söz Vardı: Sözlü Kültürün Dinsel Kaynaklardaki Yansımaları

İsmet Tunç

شێوازی مەقامەکانی سێوە لە تەرازووی ڕەخنەدا

Pakhshan Sabir Hamad, Rézan Osman Mustafa

Modern Şarkı Söyleme Teknikleri İçerisinde Dengbêjliğin Yeri

Rohat Cebe

Dengbêj Û Dengbêjî

Seyda Goyan

İslam Tarihinin İlk Asrında Musiki

Hüseyin Güneş 105-119 121-139 141-155 157-181 183-211 213-224 225-237 239-247 249-260 261-270 271-286 287-294 295-305 307-319

(8)

Emevîler Döneminde Müzik

Mustafa Özkan

Taybetmendîyên Hunera Dengbêjîya Kurdî

Mustafa Aslan

Midyat ve Çevresinde Yaşayan Mhallemi Araplarına Ait Sözlü Kültür Öğeleri

Yaşar Acat, Emin Cengiz

Siirt Arapça Diyalektinin Korunmasında Sözlü Kültürün Önemi

Emin Cengiz, Yaşar Acat

Dengbéjliğin Tarihi Süreç İçerisinde Ortaya Çıkışı ve Değişimi

Bahattin Keleş

Ermenistan Kürtleri Arasında Bilinen Köroğlu Destanı

Mehmet Yılmaz

Dengbêjı Û Dengbêjên Culemêrgê

Kerem Engin

Cıhwar (Nav) û Hesta Aîdbûnê dı Kılamên Dengbêjan de

Ömer Delikaya

Di Kilamên Dengbêjan de Arketîpên Leheng, Dayîk,Peyamnêr û Hîlekar

Sami Çeliktaş

Hêmanên Osmanî di Dengbêjîyê da

Ayhan Yıldız

Dengbejlerin Türkülerinde Gayrimüslim Kız ile Müslüman Gencin Aşkı (Gayrimüslim Meyrem ile Aliye Kolağası Örneği)

Nesim Sönmez

الغراب منشأ التّشاؤم في أدب الشّعوب

Ahmad Said Al-Hussein

Kültürel ve Dini Değerlerin Aktarımında Dengbêjlerin Rolü

Muhammed Muhdi Gündüz

Bir Anlatı Geleneği Olarak Dengbêjlik ve Eğitim Süreçleri

Fırat Taş 321-327 329-349 351-362 363-382 383-395 397-410 411-426 427-441 443-461 463-499 501-515 517-534 535-552 553-566

(9)

Berawirdiyek di Navbera Muşa’ereyên Edebiyata Klasîk û Lecên Dengbêjan de

Abdurrahman Adak

Du Deng Û Yek Reng Dı Kurdî De: Dengbêjî Û Qesîdebêjî (Ceribîna Berawirdeke Kurt)

M. Zahir Ertekin

Dinî Dengbêjlik: Qasîdebêjî ve Hafız Menduh’un Kasidelerinin İçerik Aşısından Kelamî Tahlili

Ruhullah Öz

Kürtçe Fıkraların Konuları Bakımından Sınıflandırılması

İlyas Suvağci

Kilameke Ku ji Tixûbê Semsûrê Derketîye: Bêmal

Abdullah Koçal

Awayê Vegotina “Got û Got” di Edebîyata Dengbêjîyê Dewek Mînak: Kilama “Feqî û Qîza Melle”

Nevzat Eminoğlu

Cureya Belîteyê dı Klamên Dengbêjıyê de

Şehadet Sarıgül

Di Wêjeya Dengbêjiyê de Ji Hêla Taybetiyên Cureyê ve “Dîlok”

Ferda Bingöl

Tîpolojîya Vegêrî ya Çîrvanokên Kurdî

Kenan Subaşı

Sebebên Nıfır û Gotınên Xırab dı Kılamên Dengbêjan da

Şerif Güzel

Kurdish Poem “Zembîlfirosh”: From Early Modern Times to Nowadays

Oles Kulchynskyy

Di Edebiyata Devkî de Şer

Ruhullah Öz, Şerefxan Cizîrî

نگاهی بە فهلویات و اورامە ها و پیوند آنها با فرهنگ شفاهی کرد

İsmail Shams

Lêanînên Hînnebûyî di Kilamên Dengbêj Mihemed Arifê iızîrî de

Ahmet Seyari 567-604 605-631 633-654 655-674 675-683 685-696 697-716 717-735 737-771 773-784 785-795 797-814 815-822 823-831

(10)

Kekeme Bir Bülbül: Kawis Axa

Nihat Eren

Zêmar di Dengbêjiyê de: Dengbêj Şakiro Wek Numûne

Nurettin Ertekin

Mîyanê Zazayan de Tradîsyonê Dengbêjî; Goreyê Peymanê Fonetîkî Analîzê Kilamanê Rêncber Ezîzî

Ahmet Kırkan

Di Nav Ekolên Dengbêjîyê da Cîyê Huseynê Farê

Ahmet Gemî

شێوازی شیعری تێکستی سترانەکانی کاوێس ئاغا

Hemin Omar Ahmad

Âşık Ruhsâtî’ nin Şiirlerinde İrfânî Unsurlar

İbrahim Baz

Kadın Dengbêj ve Âşıkların Eserlerine Mukayeseli Bir Yaklaşım

Şakire Balıkçı

Literatürde Kadın Dengbêjlerin Yeri ve Tartışılma Biçimleri

Dicle Özcan Elçi, Gazal Cengiz

Siirt ve Çevresinde Yaygın Olan Bazı Hikâye ve Masallarda Yer Alan Dini Öğeler

Adnan Memduhoğlu

Mardin ve Siirt Yöresinde Kullanılan Arapça Atasözlerinde Kur’ânî Motifler

Ahmet Gül, Emin Cengiz

Din ve Sözlü Kültür İlişkisi Bağlamında Atasözlerin Hadislerdeki İzdüşümü

Mehmet Sait Uzundağ

Ağıtın Meşruiyeti

Muammer Arangül

Kültürel Bağlam Çerçevesinde Sözlü Kültürün Hadislere Etkisi

Nurullah Agitoğlu

Sözlü ve Yazılı Kültür Arasında Hadis Rivayeti

Ahmet Özdemir 833-851 853-871 873-888 889-905 907-930 931-953 955-970 971-984 985-1020 1021-1036 1037-1046 1047-1063 1065-1078 1079-1094

(11)

Sözlü Kültürün Taşıyıcısı Olarak Alevî-Bektaşî Geleneğinde Zâkirlik

Fevzi Rençber

Eski Yunanda Sözlü Kültür: Rhapsodosluk Geleneği

Harun Takcı

Mekansal Hafızanın Aktarımında Dengbejlik Geleneği ve Şehrengiz

Azize Serap Tuncer, Hakan Güzelsoy

Bir Söz Ustası Olarak Molla Ahmed El-Cizîrî

Mehmet Salih Çakay Değerlendirmeler

Dengbéjlik Kültürü ve Dengbéjler Sempozyumu Hakkında

Memet Metin Barlık

Di Derbaré Sempozyuma Dengbéjan de Hınek Ray û Raman

Esmail Shams

Dengbêjlerin Sorunları ve Geleceği Çalıştayı Sonuç Bildirgesi Sempozyumdan Kareler 1095-1104 1105-1122 1123-1138 1139-1149 1151 1153-1154 1155-1159 1161 1163-1165 1167

(12)
(13)

XIII

SUNUŞ

B

ilginin gücü, üretimi kadar paylaşılmasından gelmektedir. Şırnak Üniversitesi’nin temel ilkelerinden biri de bu anlayışa dayanmaktadır. Zira bu paylaşımın hedef kitleye ulaştırılmasını sağlayan en önemli araçlardan biri olan yayıncılık en sık başvurduğumuz yöntemlerden biridir. Çünkü yapılan her bilimsel yayın bir taraftan emeğin karşılığını somut hale getirmekte öte taraftan da üretilen bilgiyi gelecek nesillere ulaştıracak bir kayıt niteliğine dönüşmektedir.Bu bağlamda, Şırnak Üniversitesi olarak yola çıktığımız ilk günden bu yana başta ilimiz sonrasında bölgemizle ilintili sosyo-ekonomik, siyasal ve kültürel konuları kapsayan sayısız sempozyum, çalıştay ve panel düzenledik. Bu ortamlarda sorunlarımızı tartıştık, çözümler üretmeye çalıştık. Bu anlayışın bir devamı olarak 19-20 Nisan 2019 tarihlerinde düzenlediğimiz Uluslararası Dengbéjlik Kültürü ve Dengbéjler Sempozyumu’nun bildirilerini eser haline getirerek siz değerli okuyucularımıza takdim ediyoruz.

Bu eser modern çağa direnen sözlü kültürümüzün mihenk taşlarından biri olan dengbéjliğin ve dengbéjlerin yolculuğuna bilimsel bir katkı sunmak amacıyla ortaya çıktı. Ayrıca dengbéjliği; tarih, edebiyat, sosyoloji, sosyal-kültürel antropoloji, halkbilim, din, müzik, iletişim, turizm, felsefe ve psikoloji gibi diğer disiplinlerle olan ilişkisini bilimsel verilere dayandırarak en nihayetinde, gelecek nesillere ait oldukları kültürün izlerini sürebilecek bir miras bırakmayı amaçladık.

(14)

XIV Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

Son olarak, bu esere birbirinden değerli çalışmalarıyla katkı sunan katılımcılara, Sempozyum Düzenleme Kurulu’na ve eserin hazırlık ile baskı süreçlerine katkı sağlayan yayın birimine teşekkür ediyorum.

Yeni yolculuklarda buluşmak dileği ile…

Prof. Dr. Mehmet Emin ERKAN Rektör

(15)

AÇILIŞ

KONUŞMALARI

(16)
(17)

3

Açılış Konuşmaları

DOÇ. DR. İBRAHİM BAZ

DÜZENLEME KURULU BAŞKANI

Dünya renklerini kaybetti bugün…

Doğudan batıya tek kıyafet, tek telefon, tek dizi ve tek kültür var. Zihinler ve duygular meşgul, kültürler işgal altında.

İnsanlık, birikimini tüketiyor. Ve tükeniyor tükettikçe… Zevk alırken, keyfini kaybediyor.

Işıklar, aşkı ve yıldızları boğuyor…

Görüntü ve gürültü imparatorluk peşinde… Farklılık azaldı, farkındalık tükendi…

Hâlbuki diller, renkler ve farklıklar birer ayettir. Yüzler ayettir, sözler ayettir.

Belki de bu nedenle; “Önce söz vardı” diye başlar Yuhanna. Dünyalara sığmayan insan, bir söze sığar bazen.

Bazen bir söze sığınır ancak. Aşk gibi… “Ol” emri gibi bir söze…

Bir söz ki denizler kadar derin ve mavidir, Bir söz ki dağlar kadar yeşil ve yücedir… Maveradan bir inci…

Bilene sözün hakikati hikmet, yüzü estetiktir. İşte böyleydi bir zamanlar söz…

(18)

4 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

İşte böyle bir zamanda, Kaf Dağı’nın ardından bir kebuter kanatlandı. Kebuter yani güvercin.

Uzun yollardan sonra İbn Farız’ın omzuna kondu. Kalbine ilham üfledi. Ona aslını hatırlattı:

“Biz sarhoş iken üzüm yaprağı yaratılmamıştı” dedi bu hatırlayışla… Aşk-ı ilâhi ile…

Güvercin bir nebze dinlenmişti sonra.

Baktı ki söz, özünden ayrılmış ve pazara düşmüş, Çoğalmış, uzamış ve ucuzlamış.

Yine yollara düşmüş Kebuter ve Mevlanâ’nın omzuna konmuştu. Mevlânâ’nın kalbi taşmıştı:

Bişnev in ney çün hikâyet mi koned Ez cüdâyi hâ şikayet mi konud Sine hahem şerhâ şerhâ ez firak Tâ bi guyem şerh-i derdi iştiyâk Çok konuşma ey insan! Sus ve dinle.

Gürültüden ve görüntüden usanmadın mı hâlâ? Dinle neyden ve uslan ey insan. Akıllan… Sus ve yavaşla… Nedir bu gereksiz acelen. Dinle bu ney nelerden hikayet etmektedir Bilesin ki ayrılıklardan şikayet etmektedir. Yani aşktan… Hak’tan ve hakikatten… Bilir misin aşka düşenin hali nicedir. Âşıklar şöyle der:

Benim sinem ayrılıktan şerha şerha olmuştur.

Ancak nasıl anlatayım ben ayrılığın acısını ve vuslatın iştiyakını… Halimden haberdarı olmayanlar, dilimden ne anlarlar…

(19)

5

Açılış Konuşmaları Güvercin bu sefer Botan’a geldi.

Yüreği yanan Molla Ahmed Cezerî’nın omzuna kondu. Melâ’nın dilhanesi kabardı: Ağzı açıldı:

“Dıl kabeye mevlâye le, nâre kelim Musaye le Bange enellâh daye le, hem Kabe u hem Ture dıl.” Sonra sustu ve Melâ sordu güvercine:

“Sem kimsin ey kebuter, nerelisin? Güvercin gözlerini Cudi’ye dikti: “Ey Melâ” dedi.

Ben denizlerin dağları aştığı tufan gününde

Nuh’un gemisine gagasında zeytin dalı getiren güvercinim Ona Cudi’yi, ona bereketi gösteren kılavuzum.

Peki dedi Mela.

Sustular ve bakıştılar. Kelimesiz konuştular… Gözleri gözlerini yaktı birbirinin.

Ve kebuter kanatlandı yeniden…

Ve nice zaman sonra bir meçhul şairin omzuna kondu: Şairin yüreği yandı. Yârı yâdına düştü:

Hasretinden ey canan sinemde ateş yanar Aya aydınlık veren sanki bir güneş yanar Yok artık tahammülüm gurbette garipliğe Gece gündüz durmayan gözümdeki yaş yanar Gözlerime ak düştü beklemekten yolunu Hilal gibi eğilen iki keman kaş yanar Asılı durmaktadır kirpiğimde hayalin Gaflet ile uyusam sensiz gelen düş yanar…

Kebuter durmadı. Hala dolaşır durur aramızda… Kalplere kanat olan kebutere selam olsun. Gönlümüz şöyle der:

(20)

6 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

Ey tufanda kalanlara yol gösteren güvercin. Ayrılma aramızdan, Cudi’ye can ver.

Can ver ki bu topraklar kan kokmasın.

Can ver ki laleler açsın dağlarımızda. Dağlanmasın sineler… Susmasın sözler, sözde sihir var diyor peygamber…

Sözde sihir var…

İşte bu duygularla sözün ustalarını yani dengbêjleri konu edinen bir sempozyum yapıldı.

Yalnız ülkemizde değil, dünyada ilk defa Dengbêjlik üzerine Uluslararası bir sempozyum yapılmış oldu. 73 Akademisyen ve araştırmacının katılımıyla gerçekleşen sempozyumda ayrıca dengbêjlerin güncel sorunları üzerine bir de çalıştay gerçekleşti. Katılımcı bütün araştırmacı, akademisyen ve Dengbêjlerimize şükranlarımı sunuyorum…

Bu sempozyum Sayın rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Emin Erkan’ın öncülüğünde hayata geçmiştir. Ayrıca, şehrin inşasında elini taşın altına koyan sayın valimiz Mehmet Aktaş’ın, şehrin ihyası için önemli bir faaliyet gördüğü bu sempozyuma büyük katkıları olmuştur. Belediye Başkanı olarak görev yapan vali yardımcımız Sayın Turhan Bedirhanoğlu’nun ve daha sonra Belediye Başkanı olan Sayın Mehmet Yarka’nın, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı sayın Osman Geliş’in ve Dicle Kalkınma Alansı Genel Sekreteri Sayın Yılmaz Altındağ’ın paydaş olarak maddi ve manevi büyük destekleri olmuştur.

Sempzoyumun gerçekleşmesinde emeği geçen düzenleme kurulunda görev alan arkadaşlarıma ve katkılarıyla şereflendiren Şırnak halkına teşekkür ediyorum.

Her faaliyette olduğu gibi büyük bir gayret, özveri ve hatta sevgi ile katkı sağlayan Genel Sekreterlikte görev yapan mesai arkadaşlarıma, Basın Birimimize, Yayın Birimimize, katkı sağlayan SKS başta olmak üzere Daire Başkanlıklarımıza teşekkür ediyorum.

Son olarak bizlere vakit ayırarak programı canlı yayınlayan TRT’ye ve fedâkar ekibine şükranlarımı sunuyorum.

(21)

7

Açılış Konuşmaları

OSMAN GELİŞ

ŞIRNAK TİCARET VE SANAYİ ODASI BAŞKANI

S

ayın Valim, Sayın Belediye Başkan Vekilim, Değerli Rektörlerim, Sayın Kalkınma Ajansı Genel Sekreterim ve özellikle Üniversitemizin düzenlediği bu sempozyuma dışardan teşrif eden siz kıymetli misafirler hepiniz hoş geldiniz.

Değerli konuklar, Dengbêjlik uzun soluklu bir yolculuktur. Bilinç, donanım, ahlak ve sosyal hayatın bir yansımasıdır. Ahlakın, güç ve iktidarla sınavıdır. Savaş, kıtlık, aşk, doğa, toplum ve tarih temalarının ağır bastığı birer toplumsal hafızadır. Zihnen akıp gitmektir. Dengbêj ise bizim için yüreğiyle söyleyen, bitmeyen enerjisiyle samimi ve hasbi sese sahip sanatçılardır.

Bilmenizi isteriz ki mirasımıza, kültürümüze gelenek ve göreneklerimize canı gönülden bağlıyız. Ve bir tek amacımız var o da bu güzel kültürümüzü gelecek kuşaklara ve dünyaya en güzel şekilde tanıtabilmek ve bu değerlerin kaybolmaması için çabalamaktır.

Kültürel mirasımızın taşıyıcısı olan Evdalê Zeynikê’den Şakiroya, Meryemxan’dan Mihemed Arif Ciziri’ye kadar bir kültür hazinesi oldukları gerçeğini unutmamamız gerekiyor.

Şırnak’ımızın yanık sesli dengbêji Cemalê Mihê, “Miranê” ezgisi ile yüreğimize işlerken, Dengbêj Şakiro, “Genç Xelil” stranı ile bizi tarihin derinliklerine götürebilmektedir. Süphan Dağ’ında geçen “Siyabend u Xece” stranı, her ne kadar bir aşk destanı olarak hafızalarımızda yer

(22)

8 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

etmişse de, bir o kadar da insanoğlunun doğayla mücadelesini dile getirmektedir.

Özellikle genç kardeşlerime seslenmek istiyorum; bu güzel geleneğin mimarı dengbêjleri bugüne beraber getirdik. Bundan sonra da sizlerin bu geleneği devam ettirmesini istiyoruz. Bu noktada, sizden özel bir ricam olacaktır. İdeolojik kutuplaşmalara girmeden kadim değerlerimizi en güzel şekilde gelecek kuşaklara aktarabilme başarısını göstermek zorundayız. Rabbimizden bu coğrafyamızda bundan sonra barut kokusu ve silah sesleri değil, dengbêj seslerinin ve ezgilerinin yankılanmasını diliyorum.

Konuşmamı bitirirken aramızdan ayrılan değerli dengbêjlerimizi rahmetle anıyor, aramızda bulunan birbirinden değerli dengbêjlerimizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Bu kıymetli Sempozyumu ilimizde düzenleyerek bizlere bu onuru yaşatan buna katkı sunan Rektörümüze ve değerli ekibine, Valiliğimize, Belediyemize ve Kalkınma Ajansımıza şükranlarımı sunuyorum. Yüce Rabbimden bizi hep güzel etkinliklerde buluşturmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.

(23)

9

Açılış Konuşmaları

YILMAZ ALTINDAĞ

GENEL SEKRETER / DİCLE KALKINMA AJANSI

S

ayın Valim, kıymetli hazirun, Dicle Kalkınma Ajansı adına hepinizi

saygıyla selamlıyorum.

Ajans olarak iş birliğini çok önemsiyoruz. Bu doğrultuda kamu, üniversite, özel sektör ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile yaptığımız katma değerli faaliyetler bu doğrultudadır.

Üniversitemiz ile bu sempozyumu gerçekleştirmedeki amacımız kültürel mirasımızın zenginliğine dikkat çekmek ve bunu kayıt altına almaktır. Türkiye’nin dört bir tarafından gelen akademisyen ve Dengbej meraklılarının bu sempozyuma katacağı çok güzel bilgileri dinlemekten mutluluk duyarız.

Bu programın gerçekleştirilmesi sözlü kültürün önemli bir aracı olan dengbejlik kültürünün ve bu kültürün taşıyıcısı olan dengbejlerin geçmişten günümüze uzanan serüvenine bilimsel katkı sağlamak için bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Modern yaşamın etkisiyle kaybolmaya yüz tutan birçok geleneksel değer gibi Dengbejliğin de zamanın ruhuna yenik düşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu nedenle sözlü iletişimin, yazılı iletişim karşısında giderek zayıflamasıyla, günümüzde oldukça farklı formlara dönüşen dengbejlik kültürünü ve bunun icracısı olan dengbejleri tanıtmak, kayıt altına almak ve çok kültürlü Anadolu coğrafyasının bu önemli değerini gelecek nesillere aktararak farkındalık oluşturmak amacıyla Ajans olarak bu sempozyumun düzenlenmesine katkı sağladık.

(24)

10 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

Şırnak Üniversitesi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Dengbejlik Sempozyumu’nu kültürel miras açısından çok önemli görüyoruz. Kalkınma Ajansı olarak işimiz sadece ekonomik yatırımlar olmamalı. En büyük yatırım insana yapılandır. TRC3 Bölgesi’ndeki tüm illerimizde olduğu gibi Şırnak ilimizle birlikte yaşama kültürünün vermiş olduğu farkındalıkla taziyelerimiz, düğünlerimiz, müziğimiz, sevincimiz, yemeklerimiz, göç, savaş gibi tüm etkinlikleri kayıt altına almak istiyoruz.

Kaybolmaya yüz tutmuş kültürel değerlerimizin gün ışığına çıkmasına, tanıtımına, yeni kuşaklara aktarılması amacıyla, Ajans olarak bir dizi çalışmalarımız mevcuttur. Tüm bunları kültür envanteri adı altında somut olmayan, soyut kültürel mirasımızı korumak, bunun sonucunda ilimizi tanıtmak yerli ve yabancı turisti bölgeye çekmek hem imaj hem de algı noktasında en büyük hedefimizdir. Dengbejlik yaşamı anlatır, göçü anlatır, yası, savaşı ve aşk acısını anlatır.

Bu duygu ve düşüncelerle sempozyumun kültürel mirasımıza katkı sağlayacağı umuduyla, yaşanmış tüm kültürel faaliyetlerimizi kayıt altına alıp, zenginliğimizi korumaya ve yaşatmaya devam edeceğiz.

(25)

11

Açılış Konuşmaları

PROF. DR. MEHMET EMİN ERKAN

ŞIRNAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

S

ayın Valim, çok kıymeti misafirler, sevgili öğrenciler Üniversitemiz

tarafından düzenlenen Uluslararası Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler Sempozyumu’na hoş geldiniz.

Sizleri şahsım ve Üniversitem adına en içten duygularımla selamlıyorum.

Bilmenizi isteriz ki tek gayemiz salt akademik başarıya odaklı olmamıştır. Dolayısıyla bizler, çağdaş, nitelikli, eleştirel düşünceye sahip, üreten ve ürettiği bilgiyi paylaşmayı ilke edinen nesiller yetiştirirken, bu coğrafyaya faydalı olabilecek birçok bilimsel, kültürel ve sosyal sorumluluk projesinin de öncüsü olduk ve olmaya devam edeceğiz.

Uluslararası Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler Sempozyumu da, öncüsü olduğumuz bu anlayışın somut bir örneği niteliğindedir. Hiç kuşkusuz, bu coğrafyaya ait sevinçlerin ve hüznün ses ve söz içinde hayat bulmuş hali olan dengbêjlik sanatı ve bunu icra eden sanatçılar kültürümüzün ana öğelerinden biridir.

Bizlerin bir görevi de sahip olduğumuz bu kültürel değeri gelecek nesillere aktarabilmektir. Ve bu noktada büyük bir sorumluluk üstlendik. Sempozyum boyunca her biri birbirinden kıymetli bilim insanlarının sunacakları tebliğler aracılığıyla sözlü bir gelenek, bilimsel olarak kayıt altına alınabilecek ve bir kültür envanterine dönüştürülebilecektir.

(26)

12 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

bir mirası temsil ettikleri bilincini toplum içinde yaygınlaştıracağız. Ve yine bu sanatın kamusal alanlarda, farklı platformlarda daha sık gündeme gelmesine vesile olacağız. Bu nedenle, takdir edersiniz ki hem kendi şahsım adına hem de kurumum adına haklı bir heyecan ve gurur yaşamaktayım.

Bu duygu ve düşüncelerle, her biri alanında yetkin bilim insanları ve çeşitli kamu ve kurum çalışanlarının katılımlarıyla gerçekleştirdiğimiz sempozyumumuza yoğun programlarına rağmen zaman ayıran tüm katılımcılarımıza saygı ve şükranlarımı sunuyorum. Desteklerinden dolayı başta Şırnak Valiliği olmak üzere Şırnak Belediyesi ile Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası’na, akademik ve idari personelimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

(27)

13

Açılış Konuşmaları

MEHMET YARKA

ŞIRNAK BELEDİYE BAŞKANI

İ

nsanoğlunun birikimi ve ortak mirası olan kültür, yüzyılların emeği,

akıl ve gönül teridir. Bu nedenle kültüre sahip çıkmak, onu yaşatmak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak her devirde insanın tarihi görevi ve sorumluluğudur.

Özellikle modern dünyanın bütün değerleri dumura uğrattığı ve teker teker tükettiği bir çağda, bu sorumluluk daha hayati bir önem arz etmektedir.

Unutulmamalıdır ki hiçbir örf, adet, gelenek ve görenek yahut geniş anlamıyla kültür, yabancıların istilası ve imhası ile değil, bizzat o kültürün mirasçılarının ona sahip çıkmaması, onu unutması ve terk etmesi ile yok olur. Kültürünü terk eden kişi ve toplumlar esasında bizatihi kendisini terk etmiş, tarihini inkar etmiş demektir. Kültüre sahip çıkmak, köke ve asla sahip çıkmak; kültürü ihmal etmek ise köksüz ve dayanaksız kalmaktır.

Bireyleri ve toplumları diğerlerinden ayıran biyolojik özelliklerinden çok, sahip olduğu kültürel öğelerdir.

Nuh Nebi’nin mirası olan bu güzel şehir Şırnak, dünyanın tükettiği değerlere inat sayısız kültürü halen yaşatmaktadır. Bizi biz yapan da yaşayan bu kültürümüzdür. Kuşkusuz kültürümüzün en güzel örneklerinin başında dengbêjlik gelmektedir. Dengbêjlerin sözü bizim özümüz, dengbêjlerin sesi bizi gönlümüzdür.

(28)

14 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

sevincimiz yani tarihimizdir. Onları dinlerken tarihe yolculuk yaparız. Geçmişimizle buluşur, ecdadımızla konuşuruz. Onların yaşadıklarını ve nasihatlarını azık olarak alırız.

İşte bu tarihimize sahip çıkan Şırnak Üniversitesine gönülden teşekkür ediyorum. Düzenlenen Uluslararası Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler Sempozyumu'na katkı sağlamak üzere şehrimize gelen bütün araştırmacı ve akademisyenlere şükranlarımı sunuyorum.

Şırnak Belediye Başkanlığı olarak bu güzel faaliyetin ortağı olmaktan onur duyduğumu ifade etmek istiyorum. Bu tarihten itibaren belediyemizin iki ana görevi bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Bunlardan ilki şehrimizi fiziken inşa etmek ve halkımızın çektiği zorluk ve meşekkatli günleri geride bırakacak, huzur ve güven içerisinde yaşayacağı güzel bir şehir haline getirmektir. İkincisi ise ecdadımızın bize miras bıraktığı bütün kültürel değerlerimizi yaşatmak yani şehrimizi yeniden ihya etmektir.

Bu duygularla bütün katılımcıları ve sevgili hemşehrilerimizi gönülden selamlamıyor, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

(29)

15

Açılış Konuşmaları

MEHMET AKTAŞ

ŞIRNAK VALİSİ

S

aygı değer Belediye Başkan Vekilim, saygı değer Rektörlerim, değerli DİKA Genel Sekreterim, değerli İl Emniyet Müdürüm, Ticaret Sanayi Odası Başkanım, uzaktan yakından bu program için ilimize teşrif eden saygı değer bilim insanları, saygı değer gazeteciler, basın mensupları, değerli hemşehrilerim, muhterem hanımefendiler, beyefendiler; öncelikle hepinizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Değerli katılımcılar; Şırnak ilimiz çok kadim bir coğrafyanın kavşak noktasında bulunmaktadır. Ve tarih boyunca çok farklı kültürlere, medeniyetlere, inanç gruplarına, etnik gruplara ev sahipliği yapmıştır. Ve süreç içerisinde huzurun, sevginin, saygının ve barışın merkezi olmuştur. Ta ki, bundan yaklaşık 35 yıl önce zuhur eden PKK ihanet şebekesine kadar. Maalesef PKK ve onun uzantıları bu şehirde, bu bölgede fiziki olarak büyük bir yıkıma imza attıkları gibi bu bölgenin, bu toprakların, bu insanların kadim değerlerine, inanç, gelenek ve göreneklerine de saldırmış ve maalesef buralarda büyük bir yıkıma neden olmuşlardır. Tabiri caizse, bu kültürel mirasın üzerine bir beton döktüler. Ama hamdolsun, geldiğimiz nokta itibariyle bu milletin evlatları burada tarihte eşine az rastlanır kahramanlıklar sergileyerek canları pahasına, kanları pahasına ve de bu toprakların insanlarının büyük fedakarlıklarıyla bu laneti bitirdiler. Allah’a şükür bugün için hem bu PKK terör örgütünün hem de bunun muhtelif uzantılarının yıkıldığı, yok olduğu, bitme noktasına geldiği tarihi

(30)

16 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri) bir günü yaşıyoruz.

İşte bugün burada Üniversitemizin öncülüğünde yapılan bu program, sağlanan bu huzur ortamının bir sonucudur. İnşallah bundan sonra Şırnak’ımız ve bölgemiz özüne dönecektir ve kendini var eden, bugünlere getiren bu kadim değerlerin tekrar gün yüzüne çıkması için mücadele edecektir. Bizler de emeğimizi gayretimizi inşallah buraya harcayacağız. Bundan önce de çok güzel, çok önemli çalışmalara imza atan Üniversitemize, Sayın Rektörümüzün şahsında böylesi bir kültürel çalışmaya imza attıkları için teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca yine bu çalışmamıza destek veren DİKA başta olmak üzere tüm paydaşlara da sizler adına teşekkür ediyorum. Yine bu programa katkı vermek için bugün burada bulunan çok değerli bilim adamlarımıza, yazarlarımıza, şairlerimize yürekten teşekkür ediyorum. Bu çalışmamızın hayırlı uğurlu ve başarılı geçmesi temennisiyle, hepinize tekrardan saygılarımı sunuyorum.

(31)
(32)
(33)

19

Açılış Paneli

MODERATÖR

1

VAHDETTİN İNCE

*

S

ayın Valim, Sayın Rektörüm ve değerli konuklar hepiniz hoş geldiniz. Başta Rektör Prof. Dr. Mehmet Emin Erkan ve Genel Sekreter Doç. Dr. İbrahim Baz olmak üzere düzenlediğiniz bu önemli sempozyum nedeniyle hepinizi tebrik ederim. Bu sempozyum aracılığıyla ülkemize selam olsun. Bu etkinliği bir “selam” olarak algılıyorum çünkü kalplerimizin anahtarı “selam”dır.

Değerli katılımcılar; öncelikle sizlere dengbejlik kavramı ile ilgili gözlemlerimi ve bilgilerimi aktarmak istiyorum. Dengbejliğin Kürt kültüründe son derece önemli bir yeri vardır. Sosyologlar, tarihçiler alimler; ulusların ait oldukları coğrafyaya ait özellikleri taşıdıklarını belirtmiştirler. Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe dillerini bilen biri olarak dil kavramı üzerindeki gözlemlerimle ilgili şu tespitte bulunabilirim: Arapça, Fas’tan Umman’a kadar uzanan bir çöl gibi hafif çırpıntılı bir sesin dilidir, Türkçe Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar telaşlı koşan bir at gibidir. Farsça ise 3000 yıllık bir İran Devleti’nin disiplini ile oluşmuş müthiş bir ahengi barındırmaktadır. Kürtçe de Şakiro’nun sesi kadar inişli çıkışlı bir niteliğe sahiptir. Kürtçe ’de bir yandan Dicle’nin coşkun akışını, bir yandan Ağrı Dağı’nın dehşet verici uğultusunu ve bir yandan da Van Gölü’nün hafif çırpıntılarını hissedebilirsiniz. Nitekim bu bölgeye de bu tarihi coğrafyanın karakteri yansımıştır. Kürtlerin yaşadığı bu coğrafyada Ağrı Dağı, hemen onun dibinde Iğdır Ovası vardır. Öte tarafında Süphan Dağı ve hemen onun dibinde Patnos ve Erciş Ovaları yer almaktadır. Cudi Dağ’ının dibinde ise Cizre Ovası ve Dicle Nehri bulunmaktadır. Dolayısıyla, inişli çıkışlı bir coğrafyadır burası ki Kürtlerin karakteri de inişli çıkışlıdır * Yazar, çevirmen.

(34)

20 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

ve bu özellik dengbejlere de yansımıştır.

Bir dengbej, söze en yüksek perdeden başlar ve hemen ardından ufak ufak çöle doğru bir inişte bulunur. Yine bir dengbejin ağıtında aynı anda Süphan Dağı’nın fırtınalı günlerini ve Van Gölü’nün hafif çırpıntılarını bulabilirsiniz.

Bir İngiliz araştırmacının bölgemizde yaptığı çalışmanın Kürtlerle ilgili bölümünü sizlere aktarmak istiyorum. Saha araştırması yapan bu araştırmacı, Arapları, Kürtleri ve Türkleri incelediğini ve Kürtleri diğer komşularından ayıran 3 temel özellikleri olduğunu belirtmiştir. İlki uzun kış geceleri bir divanda, bir evde toplanıp “Çîrok” anlatmalarıyla ilgilidir. İkincisi ise kış günlerinde güneşin vurduğu bir yamaca veya bir duvarın dibine dizilip birbirlerine lakap takarak alay etmeleriyle, sonuncusu ise Kürtlerin çok çabuk sinirlenip çok çabuk pişman olmasına dair bir tespittir ki vakti zamanında kendisi Irak Kürtlerinin yaşadığı bir köye gidip yüksek bir dağa oturup etrafı izleyerek gözlem yapmıştır. O esnada bir kişi katırına odun yükleyerek, dağdan aşağı doğru inmektedir. Ancak katır bir an inatlaşarak yürümemeye başlar ve durur. Adam tüm çabalarına rağmen katırı bir türlü hareket ettirememiştir. Sonunda çok sinirlene adam, katırın sırtındaki odunlardan bir tanesini alır, katıra vurmaya başlar ve katır ölür. Katırın öldüğünü gören adam pişman olur ve başını dizine dayayarak ağlamaya başlar. Bu hikâye, Kürtlerin sinirlenip sonrasında pişman olduklarını gösteren bir örnek olarak nitelendirilebilir.

İşte dengbejlik tam da budur.

Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Sözü değerli panelistlere bırakıyorum.

(35)

21

Açılış Paneli

TOPLUMSAL HAFIZA VE DENGBÉJLER

1

MUHSİN KIZILKAYA

*

E

skiden, “şevreşk” denilen uzun kış gecelerinde, odanın ortasında kurulan kocaman sobanın içinde harıl harıl yanan meşe kütüklerinin çıtırtıları arasında, sobanın arkasındaki en makul yere serilmiş minderin üzerine bağdaş kurmuş, elindeki tesbih tanelerini ağır ağır çeken, yüzüne hafif bir bilgeliğin gelip oturduğu, sakallarına kırlıklar düşmüş, alnındaki derin çizgilerden belliğindeki kelimeler kadar yaşamış duygusu veren ağır adamlar olurdu; her bir sözleri bir oğlak, bir kuzu değerindeydi; söz gümüş değil altındı onlarda ve onlar, o zamanlar etrafına halka olup oturmuş onlarca adama, hikayenin başında gözleri faltaşı gibi açık onları dinleyen, hikaye uzadıkça tatlı bir uykunun mahmurluğuna yenik düşen çocuklara, arada bir közleri sönen semavere köz koyup suyun sıcaklığını ayarlayan, demlikten ortalığa hoş bir çay kuşunu yayılırken boşalan bardaklara çay doldurup bir kulaklarıyla hikayeyi dinleyip, öteki kulakları beşikte uyuyan çocuklarında olan kadınlara, o gece başlayıp ertesi gece devam ettikleri uzun hikayeler, uzun destanlar anlatırlardı.

Kış geceleri uzun, çok uzun olurdu. O uzun kış gecelerini o adamların kelamı kısaltır, söz döner dolaşır, bir tül perde gibi odada oturanların üzerini örter, anlatıcı kelamın büyüsüne o kadar kendini kaptırırdı ki, dinleyenler ister istemez o sihirli atmosferin bir parçası haline gelir, hep birlikte tatlı bir hayal aleminde, hikaye dünyasında, bilinmedik, uzak diyarlara uzun yolculuklara çıkarlardı.

İşte o adamlara dengbéj diyorlardı. Bir çeşit sözlü tarih aktarıcılarıydı onlar. Toplumun sözcüleri...

(36)

22 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri) Sözün aktarıcıları...

Anlatıcıydılar.

Onlar, çok eskiden hafızalarına kaydettikleri bir hikayeyi, bir masalı, bir efsaneyi, bir destanı başka birilerine aktaran aracıydılar.

Yazısı yasaklanmış, gelenekle biçimlenmiş, hafızasını sözle korumuş bir halkın ilk ses sanatçıları, ilk söz sanatçılarıydı.

Heybelerinde bir dolu kelimeyle dolaşırlardı; hafızalarında yazıyla buluşmamış büyük bir tarih olurdu her zaman.

Onlar toplumun ortak hafızasıydılar. *

Karanlığın hafiften bastırdığı, ayazın ortalığı buza kestiği, sobanın yaydığı ısıya ulaşmadan bıyıkları tutan buzun çözülmediği, ayaktaki reşik’ın içindeki yün çoraba yapışmış ayak parmaklarının morardığı, heybelerinde biraz kaçak tütün, biraz kaçak çay ve kelle şekeri bulunan adamlar, nedense hep çok uzaklardan gelirlerdi. Yolu bir köyden başka bir köye düşmüş olan her kafilede mutlaka bu adamlardan biri bulunurdu.

İşte o adam anlatıcı, dengbéj’di.

Bu adam, o gece o köyde konaklayanların itibar görmelerine neden olurdu. Dengbéj ne kadar çok hikaye biliyorsa ve ne kadar güzel, coşkulu anlatıyorsa o hikayeleri, konukların itibarı o oranda yüksek olurdu.

*

Oralarda bütün mesafeler uzaktı. Her yolculuk bir insanın yürüme zamanıyla ölçülür ve bir köyden başka bir köye gidiş, buradan Halep’e, Şam’a yapılmış kadar uzak bir yolculuk olarak telakki edilirdi.

Yolculuklar konak konaktı. Bir konaktan başka bir konağa gidiş, katır sırtında veya yürüyerek bir günlük yolculuk demekti. Bir konaktan başka bir konağa varıldığı zaman gidilecek yer belli ise, kalınacak ev de belliydi.

O konağın, yani köyün, yani mezranın, yani dağ başında insanların bir araya gelerek oluşturdukları yerleşim yerinin adı ne olursa olsun, oranın ileri geleni kimse, hacca gitmişi, hafızı Kur’an’ı, gün görmüşü, adı ağaya çıkmışı, bey sıfatlısı, misafirlerin gideceği ev de mutlaka onun evi olurdu.

Sanki sadece anlatıcıların baş edebildiği, sadece hikayesi olanların üstesinden gelebildiği, sadece destanların, hikayelerin, heyranok’ların,

(37)

23

Açılış Paneli şeşendi’lerin, kilamlar’ın, stiran’ların, çirok’ların hakkından gelebildiği o uzun kış geceleri var ya, adına şevreşik, yani zifiri karanlık gece dedikleri o uzun gecelerinde, o eve gelen misafir, aynı zamanda o köye, o yerleşim yerine gelen bir anlatı demekti.

Akşamın bir vakti, köyün bütün erkekleri misafirin geldiği eve doluşur, radyolar kapatılır, çocuklar erkenden uyutulurdu; çünkü o yolcular o eve, dolayısıyla o köye, yeni bir dünya getirirlerdi yeni bir hikayeye, yeni bir hayale uzun süreden beri hasret kalmış olan o insanlara...

İçinde pirhevir’lerin, bir dudağı yerde bir dudağı gökte devlerin, altın arayıcılarının, yılan terbiyecilerinin, aslan besleyenlerin, sirk cambazlarının, kırkıncı oda esrarının, güvercin kılığına girmiş ay parçası güzel kızların, ağzından lav fışkıran ejderhaların, zincirle göğe çekilen yılanların, buharı tüten göllerin, coşkun nehirlerin, uçsuz bucaksız denizlerin, ovanın ortasında bir başına, yumurta biçiminde bir kasırda yaşayan esrarengiz şehzadelerin, kalelerine, kasırlarına çekilip ordularla çarpışan cengaverlerin, geyik avcılarının, Şahmeran’ın, Duldul’in, Burak’ın, Hespé Reş’in, Xané Lepzérin’in, Emé Gozé’nin, Yusuf ile Züleyxa’nın, Belkis ile Süleyman’ın, Mum ú Zin’in, Cembeli ú Binevş’in cirit attığı bir dünya...

O dünya o kadar çekiciydi ki, konukların köye gelişini haber alan herkes akşam namazından hemen sonra diwanhaneye gelirdi. Herkes bilirdi ki, gelenlerden birisi dengbéj’dir. İçlerinden birisi mutlaka içine girmeye hazırladıkları dünyaya onları götürecek, gecenin bir vakti, gelip gözkapaklarına oturan uykuyu yenmiş gözlerle oradan ayrılırken, anlatının büyüsüyle, o büyünün ruhlarında yarattığı dinginlikle evlerine döneceklerdi ve bir gün sıra kendilerine gelecekti; tıpkı konuklarının yaptığı gibi, yolları bir köye düştüğünde, öğrendiklerini bu kez onlar anlatacaklardı.

Söz dolaşımdaydı çünkü.

Aralarında bir konak mesafe bulunan köyleri birbirine bağlayan biricik şey sözdü, kelamdı.

Değerler piyasasında en yüksek primi yapan şey onlar için sözdü. Sözün malzemesi kelimeler, kelimelerden oluşan cümleler, cümlelerden oluşan hikayeler, destanlar, serpéhatiler, kilamlar...

(38)

24 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

Gezginlerin kafilesinde bulunan dengbéj, kafilenin namusunu kurtarır, meçhul yolcuların dünya ahvali üzerine kelam edebilecek kadar ağzı laf yapan adamlar olduğunu tescil ederdi.

Onlar gönüllü anlatıcılardı, anlattıklarına karşılık bir şey istemezlerdi. Akşam yemeği, demli bir çay, okkalı bir kahve, rahat bir döşek ve birkaç övücü söz karşılığı anlatırlardı mesellerini.

O konakta bulunanlara yeni bir dünya armağan eder, onları kurdukları hayallerle baş başa bırakır, başka bir konağa doğru yolculuklarına devam ederlerdi.

*

Akşam yemeğinden sonra semaver odaya taşınırdı. Bardaklara tavşan kanı çaylar boşalırken, dengbéj anlatısına hazırlanırdı. Önüne bir tas su, kuru incir, kuru üzüm konur ve ev sahibinin misafire, “Ma hun giské xwe nadin?” sorusuyla başlardı her şey.

Misafirin itiraz hakkı yoktu.

Ev sahibi orada bulunan herkese “dilopan nekin” diye uyarır ve dengbéj anlatıya başlardı.

*

Dengbéjler, daha çok gece anlatırlardı. Gece hikaye zamanıydı.

Hikayenin, stranın, kilamın, kelamın zamanı gece, mevsimi de daha çok kıştı.

Yaz çalışma mevsimiydi, geceleri kısaydı.

Kış zamanı öldürme mevsimiydi, geceleri uzun, o uzun geceleri ancak uzun destanlar, anlatılar kısaltabilirdi.

*

Geleneksel Kürt sözlü kültüründeki Dengbéj’lik geleneği, Anadolu’da yayın olan “aşık geleneğine” pek benzemiyor. Yani bu coğrafyada omuzunda sazı, sopasının ucunda çıkını, derviş kılığıyla dolaşan adamlara pek rastlanmazdı.

Aşıklar diyar diyar dolaşır, saz çalar, türkü söyler, kahvelerde, köy odalarında bulabildikleri topluluklara aşk hikayelerini, Arzu ile Kamber’i,

(39)

25

Açılış Paneli Ferhat ile Şirin’i, Yusuf ile Züeyha’yı anlatır, orada bulunanlar da gösterinin sonunda gönlünden ne koparsa aşıklara verir, o köyde işleri bittiklerinde başka bir diyarın yolunu tutar, oralarda rızıklarını ararlardı.

*

Sözlü Türk kültüründe dengbéjliğe denk gelecek bir kurum aranacaksa, gidebileceğimiz en iyi adres meddahlık olur diye düşünüyorum. Zira meddahlar, daha çok kahvelerde, belirli bir saatte yüksek bir yere çıkar, daha çok kendilerinin buluşu olan hikayeler eşliğinde gösteri yapan adamlardı.

Onları dengbéjlerden ayıran temel şey de, yine gösterilerinin bir maddi karşılığının olmasıydı.

Denbéjlik’ler toplumsal hafızayı diri tutmada doğal bir elçilik görevini üstlenmişken, meddah ve aşıklar daha çok gösteriye yönelik, hüner gösterme ve maddi bir karşılık neticesinde sanatlarını icra etmeleridir.

*

Oysa dengbéj anlatıları, meddah ve aşık geleneğinde olduğu gibi spesifik belirli bir alana hapsedilmiş değil.

O uzun kış gecelerinde, ölgün lambanın ışığının altında, sobanın artık yavaş yavaş söndüğü, artık hikayenin, masalın veya destanın sonuna gelen dengbéj’in, sesine esrarengiz bir tını takıp, “Hikayem bitmek üzere, bu hikayeden payınıza düşen kıssayı aldığınıza eminim” der gibi bilgece bir duruşla bakışlarını dinleyenlerin üzerinde gezdirdiği an biten anlatılarda, meddah ve aşık geleneğinin tam tersine, neler yoktu ki...

Bu coğrafyanın yaşadığı doğal afetler, meteorolojik hadiseler, zelzeleler, kıtlıklar, sel baskınları, güneş, ay tutulmaları, orman yangınları, çığ felaketleri, toprak kaymaları...

Ve bu kara parçasında vuku bulmuş tekmil anlaşmazlıklar...

Aşiret çatışmaları, din savaşları, iki kabilenin karşılıklı savaşa durması, toprak anlaşmazlıkları, su kavgaları, yayla anlaşmazlıkları, mera bölüşümleri, iki devletin savaşı, devlete isyan eden aşiretler, isyanlar, Şéx Sait, Şéx Ubeydullahé Néhri, Bedirxan Beg, Ezdin Şér, Simkoyé Şikak, Ağrı, Beytüşşebap, Dersim, Eliyé Usiv, Emé Gozé, Şéx Mehmudé Berzenci, Mela Mistefa Barzani, Mahabat Cumhuriyeti... Dağa çıkmış eşkıyalar, jandarmadan kaçan asker kaçakları, kız kaçıranların başından

(40)

26 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

geçenler, kardeşi ölünce yengesiyle evlendirilenler, sevdiğine varamadı diye intihar edenler, dağlara sığınanlar, yol kesenler, haraç alanlar, askere gidip gelmeyenler, gurbete düşenler, nehirde boğulan çocuklar, çığ altında kalan gençler, kaza kurşununa gidenler, at yarıştıranlar, seglavi kısraklar, doru Arap tayları, iğneyi deliğinden vuran avcılar, peşinden koşan avcıyı bir mağaraya götürüp orada karşısına ayın ondördü bir kız olarak çıkan ceylanlar, kaybolan sürüye rehberlik eden tekeler, sürüyü korumak için canlarını kurtlara teslim eden köpekler, seferberlikler, kıtlıklar, göçler, zorla göç ettirmeler, boş kalan köyler, gidilen yeni yerler, keşfedilen gurbetler, sınır ihlalleri, jandarmayla girişilen çatışmalar, Hicaz toprakları, Suriye çölleri, Ağrı, Gare, Metinan, Cilo dağları, manastırlar, katedraller, kiliseler, havralar, camiler, ağa, bey, mir kasırları, hisarlara inşa edilen kaleler, misyonerlerin yaptırdığı korunaklı evler...

Bir dengbéj’in ömrü boyunca yürüyerek kat edebileceği coğrafyanın büyüklüğü içinde yaşanmış olan tekmil insani hadiseler...

Büyük aşkları anlatan destanlar...

Mem ú Zin... Memé Alan, Binevşa Narin ú Cembeliye Kuré Miré Hekaryan, Momin, Sinemxan, Beyta Kewan, Lawké Madeni, Metran, Lawké Tixubi, Lawké Deştani...

Direnişleri anlatan destanlar, başkaldırıyı, yiğitliği, agitliği, Beyta Birahxan, Beyta Qiyameté, Aşut, Beyta Tiyaré, Emé Gozé, Hespé Reş, Dimdim, Rustemé Zal...

*

Yazılı kültürle ilişki kurmamış, yazılı metinden yoksun, dili kamusal alanda kullanılmayan bu insanlar, nasıl oluyordu da bu kadar çok şey biliyorlardı?

Aslında bu sorunun hayret verici bir yanı yoktur, belki de bu soru onların hiç aklına gelmemiştir, bu soruyu birbirine hiç sormamışlardır.

Oysa işin sırrı basitti.

Hatırlanabilir şeyleri söze döküyorlardı.

Ve bu hatırlanabilir şeyleri ritmik aktarıyorlardı. Söyledikleri her şeyde ritim vardı. Her şey kafiyeliydi. Müzikliydi anlattıkları destanlar, söyledikleri kilamlar...

(41)

27

Açılış Paneli Sözdeki bu ritme bedensel bir ritim de katıyorlardı. Bu yüzden duaları ritmikti, ibadetlerinin vazgeçilmez bir parçası olan zikir ritmikti, inandıkları, okudukları kutsal kitap ritmikti, destanları ritmik, masalları kafiyeli, bildikleri kilamların kimisi Batı ölçülerine yaklaşacak bir melodi zenginliğine sahipti.

Makamları sayısızdı ve ritim geçmişlerini hatırlamada onlara yardımcı olan çok özgün bir dildi.

Ritim, süslenen söz ve içeriğindeki müzik hatırlamayı kolaylaştırıyordu. Sanki bildiklerini yüksek sesle tekrarlamazlarsa unutabileceklerini, bildiklerinin bir anda yok olacağını biliyorlardı.

Toplum bilginin değerli bir şey olduğunu biliyordu. Gerçi onlara iletilen şeyler bilgilendirmeden çok eğlendirme, iyi, hoş vakit geçirme, gerekçe oluşturma, insanları birbirine yakınlaştırma görevini görüyordu, ancak farkına varmadan bilgi sahibi de kılıyordu.

Ondandır, onlara bilgi ileten yaşlılara, dengbéjlere, bilge kişilere, melalara, seydalara özel bir hürmet gösteriyorlardı.

Onların dilinde bu insanların adı zana’ydı. Zana, bilen, bilge anlamına gelir; zanin ve zanaların yeri her divanhanede başköşeydi.. Yürüyüşlerde önde yürürlerdi, barış görüşmelerinde ilk söz onlarındı, kız alıp vermede fikirleri sorulurdu, tecrübelerinden, bilgilerinden sonuna kadar yararlanıyorlardı.

Zanalar, geçmiş günlerini, tarihlerini canlı tutuyorlardı. Hafızalarını tazeliyorlardı, unutmamalarını sağlıyorlardı. Onun karşılığı olarak da saygınlık, hürmet kazanıyorlardı.

Aslında kim ne zaman dengbéj, kim ne zaman zana’ydı, pek belli değildi. Dengbéjlik, içinde biraz da zanalık barındırıyordu. Dengbéj olabilmek için “zana” olmak gerekiyordu. Bilmeden “zana” olamazsın, zana olup sesin güzel olunca, dengbéj payesini de kazanıyorsun.

Zanalar, kişiliklerinden çok, hafızalarında korudukları bilgiye değer verildiğini biliyorlardı. Aynı şekilde dengbéjler de, seslerine, nefeslerindeki kuvvete değil, hafızalarındaki tarihi bilgiye hürmet gösterildiğinin farkındaydılar.

(42)

28 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

davranmıyorlardı. Onlara bağşedilen saygıda kusur etmiyorlardı. Ağırlıkları ölçüsünde, sözlerinin ağırlığınca ağırbaşlı olmaya özen gösteriyorlardı.

Hayatı çoğul gösteriyorlardı. Birey yoktu onların kelamlarında. Özneleri çoğuldu, anlatılarında “ben”in yerine “biz” vardı. Kendilerini çoğaltıyorlardı, dinleyicilerini kendilerine katıyorlardı. Kendilerini dinleyenleriyle var ediyorlardı. Böylece anlatıyı ortak bir değer haline getiriyorlardı. Hep birlikte yaşanmış bir tarihten söz ediyorlardı. Anlatılarında coşku vardı. Anlattıkça coşuyor, coştukça dinleyicilerini de coşturuyorlardı. Heyecan gerilimi hep diri tutuyor, anlatı sırasında herkesten sessizlik talep eder, arada bir ses çıkaran olur da anlatının ahengine bozanları hemen uyarıyor, “dam damlıyor” anlamında “ez rica dikim, dilopan nekin” diyorlardı.

Yaşanmış bir tarihi hadiseden bahsederken, o anlatının şahsında, aslında onları üstün kılan “bilgiye” hürmet talep ediyorlardı.

*

Anlatıcıların destanlarında, hikayelerinde, masallarında, kilamlarında, fıkralarında, kıssalarında, mesellerinde nasıl bir sıfat bolluğu vardı anlatamam. Her şeyin bir sıfatı vardı. Cümle mahlukatın, dağın taşın, börtü böceğin, canlının cansızın, yolun yokuşun, ovanın yaylanın, insanın hayvanın her şeyin...

Dillerinden dökülen her nesnenin önüne onu tanımlayan bir sıfat kondururlardı. Anlattıkların beylerin, beylere başkaldıran yiğitlerin bıyıkları burulmuş şehzade bıyığı, bilekleri bükülmez demir misali olur, burunları koç burnuna, gözleri atmacanın gözlerine, pençeleri kaplan pençesine benzerdi. Atıcılıkta üstüne yoktu onların, iğneyi deliğinden vururlardı. Beyzadelerin sevdalandığı kızlar hep endamı tarifsiz, gözleri sürmeli, göğüsleri armut, dudakları lale, dişleri mercan, sözleri yakut, dili şeker, alnı meydan olurdu.

Dağları yüksekti anlatılarında geçen yerlerin, ovaları uçsuz bucaksızdı. Çınarları uluydu, suları gürül gürül, çeşmelerinden şerbet akardı. Rüzgarları ılgıt ılgıt eser, kuzuları nazlı nazlı meleşirdi.

Bütün askerler kahramandı, bütün yaşlılar bilgeydi. Danışılan rehberler akıl küpü olurdu, hemen hemen bütün kahramanlar uzun boyluydu. Hikayelerinde cüceler, kamburlar pek yer almazdı. Engellilere

(43)

29

Açılış Paneli pek rastlanmazdı. Kötüler fiziksel kusurlar taşırdı. Bir tek iyi kaval çalan, iyi şiir düzenleri gözleri görmeyen amalar arasından

seçerlerdi. Evdalé Zeyniké gibi... *

Dengbéjler, bir tarihi anlatıyorlardı. Bir halkın, bir coğrafyanın bir iklimin tarihini... Anlattıkları tarihi, bir başka dengbéj’den öğrenmişlerdi. Sözü biri ötekine aktarıyordu. Aktaran bildiğini anlatıyor, alan olaya kendince yeni şeyler ekleyerek bir sonrakine devrediyordu.

Toplumun ortak hafızasıydılar dengbéjler, vakayı belleklerine yazıyorlardı. Hafızaları güçlüydü, içine bir ömür boyu öğrendiklerinin tümü saklayacak kadar güçlü. Onlar toplumun ortak hafızasıydılar, hafızaları yüzyıllardır yaşananların unutulmamasını sağlıyordu. Bir görev üstlenmişlerdi ve o görevi, hiçbir karşılık beklemeden yerine getiriyorlardı.

Daha çok uzakları anlatırlardı.

Anlatılarında ille de gurbet vardı. Sanki geçmişlerini orada arıyorlardı, hikayelerinin ipuçlarını anlatılarda görürdü hem anlatan, hem de dinleyenler.

Tarih vardı o anlatılarda; onların yaşadığı ve gelecek olanların yaşayacağı bir hayat gizliydi onlarda.

*

Hayatlarında yazı yoktu. Onlar için yazı alimlerin işiydi. El yazması kitapları vardı alimlerinin, o kitaplara bakıp muska yazarlardı. Muska yüreklerinin üstünde taşıdıkları Allah’ın kelamıydı ve kelamın büyüsüne inanırlardı.

Onlar için yazıya geçmiş her şey mukaddesti ve mukaddes metinlerin dışında hayatlarında metin yoktu.

Yazıya işlevsel bir büyü gibi bakarlardı. Bir işe yaramadıkça yazı yazılmazdı. Yazının karşılığı aranırdı ve bir şeye tahvil olmayan yazının hiçbir anlamı yoktu. Yazıyı hastaları iyileştiren, zaman zaman aşıkları kavuşturan, istendiğinde birbirinden ayıran büyü dolu bir sanat sanıyorlardı. Yazı simyaydı. Ondandır, yazıya geçmiş her şeyin kutsallığı tartışılmazdı. Kitapta öyle yazıyordu ve kitap okumak alimlerin, seydaların, melaların işiydi.

(44)

30 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

Ama “söz” öyle mi? Her yerde söz vardı. Onun için çok şey biliyorlardı, hatta birçok okumuş yazmıştan daha çok şey... Ve her şeye karşı çok ilgiliydiler. Çoğu bilge görünüşlüydü, sözleri ağırdı, kimi zaman misal bir kan davasına kadar gidebilecek büyük bir anlaşmazlığı, içlerinden birisinin sadece tek bir sözü barışla noktalamaya yetecek kadar ağır.

Ağır adamlardı onlar, sözleri kadar ağır, oturaklı...

Çırak yetiştirmede çok ustaydılar, sözü başkasına aktarmada çok mahir. Avcılık yaptıkları zamanlar iğneyi deliğinden vuracak kadar keskin nişancı çıraklar nasıl yetiştirmişlerse, sözlü iletişime geçtikleri zaman da, dinleyeni kendinden geçirecek, sözü yazı derecesinde büyüye yakınlaştıracak etkili kullanabilecek, atasözlerine hakım olabilecek, mevcut kalıplardan özgün deyişler türetebilecek kadar usta çıraklar yetiştirmeyi bilirlerdi. Atalarından böyle görmüşlerdi ve binyıllardan beri gelen gelenekten ödün vermemişlerdi. Usta-çırak ilişkisi toplumun hafızasını diri tutan, koruyan başlıca öğrenim yöntemiydi.

Bildikleri hikayeler, anlattıkları destanlar, vakıf oldukları sözün canlı kalmasını hafızalarına borçluydular. Anlattıkları şeyleri öğrenmek için oturup becerilerini geliştirmiyorlardı. Bu işin okulu yoktu ve bu yetenek masa başında, derviş tekkelerinde öğrenilmiyordu. Bu bir doğal yetenekti; sözlü toplumun doğasından gelen, toplumun bütün bireylerine ait ortak bir yetenek.

Dillerinin yazıya aktarmanın yasak olduğunu bilmiyorlardı. Çoğu yazı nedir bilmezdi. Onlar sadece yazgıyı bilirdi.

Bu coğrafyada neredeyse herkesin sesi güzeldi. Sanki onları yaratan yaradan, “gün gelecek, yazınız yasaklanacak, onun için nefesinize kuvvet veriyorum, size öyle bir ses veriyorum ki, kendi tarihinizi, kendi derdinizi kayda geçirmek istediğiniz zaman güzel sesiniz işinize yarasın” demiş gibi..

*

Onlar dengbéj’di.

Avcıydılar onlar, söz avcısı, kelime avcısıydılar. Kelimeler dillerinde nağmeye dönüşür, nağme uzun bir türküye, türkü uzun bir destana, destan bir tarihe, tarih bir acıya, bir kılama.. tarih bir sızıya.. kılam bir kelama... Bazen tarih yeni baştan küçük bir söze dönüşür, o söz de bir ezgiye, bir şarkıya...

(45)

31

Açılış Paneli Yazısı yasaklanmış bir halkın, yasaklara karşı içgüdüsel olarak direnen kültür elçileriydi dengbéjler.

Silahları sesleriydi. Mermileri kelimeler...

Dengbéjler, hafızasıyla oynanmış bir halkın ortak hafızasıydılar. Arşivleri hafızalarıydı. O arşiv unutmamayı sağlıyordu.

Onların dilinden dökülen her söz, her mesel, her kelam, her kilam, toplumsal bilinci aydınlatan, diri tutan biricik hazineydi.

(46)
(47)

33

Açılış Paneli

DENGBÊJLİĞİN FARKLI İNANÇLARDAN İNSANLARIN AŞKINI

DİLE GETİRME GÜCÜ: ÖRNEK OLARAK, “ERMENİ GULÊ VE

MUSA BEGÊ XWÊTΔ KÎLAMİ VE SUNUMU

1

MEMET METİN BARLIK

*

M

üziğin evrensel bir dil olma özelliğinin dengbêjlik kültürüne yansımalarından biri de, farklı inançlardan insanların aşkını dile getirmelerine aracı olmasıdır. “Ermeni Gulê ve Musa Begê Xwêtî” Kîlami bu bağlamda dikkat çekici bir örnektir. Eser Cizre (Botan) ve Êrîvan dengbêjleri tarafından okunmuş ve günümüzde, Dengbêj Zahiro ve emsalleri ve takip eden genç dengbêj kuşağı tarafından okunan anonim (gelerî) bir eserdir. Botan demgbêjleri ve Serhed demgbêjlerinin sunumlarında farklılıklar olsa da güfte ve olay örgüsü aynıdır. Buradaki sunum, Mehmed Arif ê Cizîrî’nin sunum tarzıdır.

Celalî aşiretler konfederasyonunun alt aşiretlerinden Xelikan’lara mensup Xwêtî ailesindendir Musa Beg. Aynı aşirete mensup Dengbêj Mehemedê Şêxwelîya’dan12 alınan bilgiye göre, Xwêtî’ler, güneyden Anadolu’ya göç etmiş ve 600 yıl kadar Bitlis civarında yaşamışlardır ve son 70 yıllık bir süredir de Muş ve civarında ikamet etmektedirler. Musa Beg ve Ermeni Gulê arasındaki aşkın öyküsü anonim demgbêjler tarafından bestelenip okunmuş ve günümüze kadar gelmiştir.

Gulê û Musa Begê Xwêtî’nin kîlamı, dönemin inanç hoşgörüsünü yansıtması bakımından da dikkat çekicidir. Eser feminen bir ağızdan * Dengbéj, Dr. Öğr. Üyesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı ABD.,

drbarlik@gmail.com

(48)

34 Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler

(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)

okunmaktadır, yani kadın çağrısıdır. Gulê, sosyal ve dini statü bakımından önemli bir ailenin kızı olarak kendini takdim eder. Sevdiği insan Musa Beg ise müslümandır ve sosyal statüsü olan bir aileye mensup biridir. Eserin ilk iki kıtasından, Musa Beyin Gulê’yi kabul edebilmesinin, dinini değiştirmesi koşulu olduğu iması vardır. Bu nedenle, ilk iki kıta, Gulê’nin Musa Beg’e bu koşulun mümkün olmadığı sitemini, özgün ve feminen bir ağızla anlatılışını içerir. Bu bölümlerin dikkat çekici ifadesi “karşı tarafın sözüne pek güvenmediği” sitemidir. Kîlam’ın son bölümü ise, Gulê’nin Musa Beg ile olan aşkını mutlu sonla sonlandırması çabasını yansıtır. Bunun için “Gulê, yanına Osmanlı kese altınlarını da alıp, dönemin paşalarını ziyaret edecek ve bu sorunu halletmeleri için destek isteyecektir. Eğer bu girişimi sonuç vermezse, yedi Ecnebi düvele başvurup yardım isteyecektir”. Sunum makamı ve güftesi birbiriyle uyum içinde olan eser, içerdiği lirizm ve dönemin sosyal ve kültürel bağlamı resmetmesi açısından da kayda değer bir önem arz etmektedir.

GULÊ Û MUSA BEGÊ XWÊTÎ

Des mi nede, des mi nede, des mi nede Musa Begê Hesenî wez Gulê me, Gulê gotî Musa Begê Xwêtî, ez Gulê me, Ez axçîka Kemarsitê, ezê xaç-fille me,

Ezê rojê sê cara tewbwdarê Xaçê li ser singê Paşa yê Babê xwe me,

Lo lo Musa Bego,

Bextê we sirmana, hideka lo ne ewle me. Ezê ne layîq û babetê Hacî Musa Beg ê xwe me

---Tê ji bêrîye, tê ji bêrîyê, her du dana,

Gulê gotî Musa Bego, tu bikewî li ser singê mi ewdalê, Bi çakuç û lo bi sindana,

Tu diranê mi ewdalê bikêşî lo, bi kelbetan a, Sed we’denî li canê Gulê bikewî,

Ezê dîsa neyêm li ser dînê hewe lo, we sirman a. ---

(49)

35

Açılış Paneli Têj bêrîyê tej bêrîyê lê, Gulik a dînim,

Ezê rabim daw-deling ê xwe lo, liv ir hilînim, Ezê kîsê zêrê Usmanîya lo, bi xwer hilînim,

Ezê ji boyna Mûsa Begê Xwêtî, textê paşa lo, bihejînim, Hegî paşa derde min û Mûsa Begê derman nekir, Ezê hevt duvalê Ecnebîya lop ê bihesînim23

(50)
(51)

SEMPOZYUM

(52)
(53)

DENGBÊJLİKTE TÜR VE ŞEKİL TASNİFLERİ ÜZERİNE

BİR DEĞERLENDİRME

1

CANSER KARDAŞ

*

Özet: Edebi gelenekler içerisinde üzerinde uzlaşılması en zor olan

konuların başında “tür” gelmektedir. Bu sıkıntının yaşanmasının ya da uzlaşma olmamasının temelinde şekil ve tür kavramaları arasında net bir ayrımın tam olarak yapılamaması yatar. Kimi araştırmacıların tür dediğine başka bir araştırmacı şekil diyebilmekte ya da bunun tersi söz konusu olabilmektedir. Bu durum kolaylıkla soruna dönüşebilmektedir. Diğer bir neden ise benzer edebi ürünler bir araya getirilmeden değerlendirme yapma yoluna gidilmesidir.

Dengbêjlik geleneğinde de tür ve şekil sorunu üzerinde uzlaşılamamış temel konulardan birini teşkil etmektedir. Birkaç çalışmada kısaca değinilmişse de bugüne kadar ayrıntılı bir tür ve şekil çalışması yapılamamıştır. Dengbêjlik geleneğinde icra edilen ürünlerin büyük oranda sözlü olması diğer bir ifadeyle yazıya aktarılmaması, tür ve şekil çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yapılmasını engellemektedir. Çalışmamızda tür ve şekle ait özellikler açıklandıktan sonra dengbêjlik geleneğinde bulunan türlerin tespiti yapılmaya çalışılacaktır. Yanı sıra çalışma kapsamında derlenen dengbêjlik ürünleri esas alınarak bir tasnif önerisi sunulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Dengbêj, Tür, Şekil, Tasnif

An Evaluationon Classifications of Genre and Form in Dengbêj

Abstract: Among the literary traditions, one of the issues most

difficult to negotiate on is “genre”. The reason for this is that a clear distinction cannot be made between the concepts form and genre.

* Dr. Öğr. Üyesi, Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, kardascanser@gmail.com

Referanslar

Benzer Belgeler

Öğretmenlerin Sosyo-Demografik Özellikleri ve Örgütsel AdanmıĢlık, ĠĢin Niteliği, ĠĢin Statüsü ve KiĢisel Farklılıklar Alt Boyutları ile ĠĢ Tatmini

Thus, the views of the two sides continued to remain apart, and the intercommunal talks led nowhere when Makarios also insisted that any settlement should not close the door to

Günümüzde yeni gelişen bölgelerde dış mekanların ve aynı zamanda apartmanlar arasında kalmış dış mekanların, insanlar için değil arabalar için olduğu gerçeği

Bu çalışmada da Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinde ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırmak en azından bu sorunları mümkün olduğunca azaltmak olarak

geçmişte politikada yer almış kadınların oluşturduğu olumlu veya olumsuz örneklerin önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. 5) “Kadın yönetici” konusunda

Ancak Londra Konferansı’ndan sonra, Aralık 1956’dan itibaren, bilhassa İngiliz Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd’un 19 Aralık’ta Avam Kamarası’ndaki “İngiliz Hükümeti,

Düşük Sıcaklık ve Yaşın Itoplectis melanocephala (Gravenhorst) (Hymenoptera: Ichneumonidae) Erginlerinin Çıkış Oranı, Süresi, Sayısı ve Eşey oranına etkileri..

ayetindeki “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ifa- desinde kastedilen doğruluk ve dürüstlüğün, Hz Muhammed’in peygamberliği- ne delil ve bir belge olduğunu söylemekte