• Sonuç bulunamadı

Başlık: Bir Cumhuriyet Aydını…Yazar(lar):ARIKAN, Zeki Sayı: 43 Sayfa: 467-472 DOI: 10.1501/Tite_0000000298 Yayın Tarihi: 2009 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Bir Cumhuriyet Aydını…Yazar(lar):ARIKAN, Zeki Sayı: 43 Sayfa: 467-472 DOI: 10.1501/Tite_0000000298 Yayın Tarihi: 2009 PDF"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir Cumhuriyet Ayd›n›…

Prof. Dr. Zeki ARIKAN

Son y›llarda, ünlü tarihçi ve düşün adamlar›m›zla yap›lan söyleşilerin yay›mlanmas›, bu kişileri çeşitli yönleriyle daha iyi tan›mam›za önemli bir katk›da bulunmaktad›r. Bu bağlamda Prof. Dr. Şerafettin Turan’la yap›lan söyleşi kitab› büyük bir anlam taş›yor. Prof. Turan, günümüz Türkiyesi’nin önde gelen ayd›n, tarihçi ve düşünürlerinden biridir. Bir doktora öğrencisinin, Alev Gözcü’nün kendisiyle yapt›ğ› söyleşi1, onun çocukluğundan başl›yor, öğrenimi, akademik yaşam› ve emekliliğine kadar uzanmakla kalm›yor, Cumhuriyetin kurumlar›na, ülkemizin akademik yaşam›na ve günümüz Türkiye’sinin güncel sorunlar›na da büyük ›ş›k tutuyor. Bu bak›mdan bu söyleşi kitab›, uzun bir sürecin tan›kl›ğ›na dayan›yor ve böylece belgesel bir nitelik taş›yor. Kitab›n, 364 sayfas› söyleşi bölümünden oluşuyor; geri kalan sayfalar kaynakça, Prof. Turan’la ilgili öğrenci ve tan›d›klar›n›n değerlendirmelerini kaps›yor.

Prof. Şerafettin Turan’›n bitirme, doktora, doçentlik ve o zamanki ad›yla “profesörlük takdim” tezleri, k›l› k›rk yaran sağlam ve tutarl› araşt›rmalar›n ürünüdür. Bütün bunlar›n ötesinde Prof. Turan, Türk Kültür Tarihi, Türkiye-İtalya ilişkileri, Türk Devrim Tarihi (5 kitap), Atatürk ve İnönü üzerindeki kitaplar› yan›nda daha nice çal›şmalara imza atm›şt›r.

Prof Turan’›n doğum yeri, Van’›n Erciş ilçesi… Baba, Cumhuriyet’in getirdiklerine, okuman›n ve okutman›n yarar›na, bilincine varm›ş ayd›n bir öğretmen. Yoksa o günün zor koşullar›nda hangi baba, çocuğunu lise öğrenimi görmesi için Muş’tan Erzurum’a; yüksek öğrenim için Erzurum’dan Ankara’ya göndermeyi göze alabilirdi?. Anan›n okuryazar olmas›, hem eski hem yeni yaz›y› bilmesi o günlerde hele Doğu Anadolu’da pek rastlanan bir olgu değil. Bu aile ortam›, Turan’›n yetişmesinde önemli ve belirleyici bir rol oynam›şt›r.

Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.

1 Alev Gözcü. “Tarih Yaşanm›ş Hayatt›r” Şerafettin Turan ile Söyleşi, Şenocak yay. İstanbul-İzmir, 2008, 439 sayfa.

(2)

Yüksek öğrenim için geldiği Ankara’da kaydolduğu okul, Gazi Eğitim Enstitüsü’dür. Bu okul, o günlerde Ankara’dan oldukça uzak say›l›rd›. Mimar Kemalettin’in imzas›n› taş›yan, ancak onun ölümünden sonra tamamlanan bu görkemli bina, bugün de ayakta… Prof. Turan’›n verdiği bilgiler, bu okulun ve okuldaki öğretim sisteminin tarihine önemli bir ›ş›k tutmaktad›r. Havuz, bildiğim kadar›yla bugün boştur. O güzelim bahçeden, derme çatma binalar yüzünden eser kalmam›şt›r ne yaz›k ki!

1940’l› y›llar›n Ankaras› kültürel yönden büyük bir canl›l›k içindedir. Bir yandan Halkevi’nin etkinlikleri, öte yandan Milli Eğitim Bakan› Hasan-Âli Yücel’in eğitimde, kültürde açt›ğ› yeni ç›ğ›r, Türkiye’yi gerçek anlamda bir Rönesans’›n eşiğine getirmiştir. Konserler, opera ve bale gösterileri, tiyatrolar başkentin havas›na yepyeni bir canl›l›k getirmiştir. Milli Mücadele s›ras›nda kasabadan farks›z olan Ankara, giderek bir kültür merkezi olarak sivrilmektedir.

Bu yeni süreçte Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde başlayan akademik süreç Turan’›n geleceğini belirlemiştir. Bir yandan genç asistanlar, diğer yandan yurtd›ş›ndan dönüp burada göreve başlayanlar ve özellikle Almanya’dan gelen bilim adamlar› yaln›z Ankara’n›n değil, Türkiye’nin de bilimsel yaşam›na yepyeni ufuklar açt›lar.

Prof. Turan’›n gerek fakülte binas› gerekse burada görev yapan

hocalar› ve arkadaşlar› hakk›nda verdiği bilgilerin büyük bir değer taş›d›ğ›na şüphe yoktur: Şinasi Altundağ, Almanya’da Gotingen Üniversitesi’nde (s.100) öğrenimini tamamlam›şt›r. Dersin d›ş›nda seminer ve ödevler yapt›r›yordu. Tarihin ayn› zamanda sözlü bir anlat›m olduğunu vurguluyordu. Halil Demircioğlu, arkeolojiye dayal› bilinmez dönemle bilinen dönemleri canl› olarak, hatta o günleri yaşayan aktör gibi öğrencisine aktarabilen bir öğretim üyesiydi. Enver Ziya Karal önemli bir tarihçidir. Ama daha sonra hocal›ğ›n› b›rakmamakla birlikte politikayla uğraşmaktan da geri kalmam›şt›. Fuat Köprülü, Türk tarihçiliğinde, modern tarih araşt›rmalar›nda “metod” denilen olguyu getiren bir öncüdür. Köprülü’nün en çok eleştirilen yan›, başkalar›n›n çal›şmalar›ndan yararlanm›ş olmas›d›r. Oysa, bugün bu fazlas›yla yap›lmakta, pek çok akademisyen, yanlar›nda çal›şt›rd›ğ› gençlerin yapt›klar›n› kendi çal›şmalar›ym›ş gibi ortaya koymakta ve ortal›kta büyük tarihçi havas›yla dolaşmaktad›rlar.

Mustafa Akdağ, Halil İnalc›k, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu… Hep Köprülü’nün öğrencileridir. Yöntemi ondan almaya çal›şm›şlard›. İnalc›k, çok önemli bilimsel düzeyi yüksek yay›nlar yapm›şt›r. Ömer Lütfi Barkan, kendi ad›na bir ekol oluşturmuştur. Çal›şmalar› Frans›z Annales Okulu paralelinde Türkiye’de sosyal ve ekonomik tarihin anlaş›lmas›na büyük katk›da bulunmuştur. Sözün k›sas› Türk tarihçiliğinin dünü, bugünü bir bütünlük içinde değerlendiriliyor. Prof. Turan bu değerlendirmeyi yaparken

(3)

herkesin hakk›n› veren bir tutum içinde bulunuyor. Özellikle yabanc› tarihçilerin de katk›s› üzerinde duruyor: Frans›z Babinger, “ Bizim tarihimiz ve tarihçilerimizi yeni kaynaklar›m›zla tan›şt›rm›şt›r… Babinger’in önemi büyük. Babinger bir de Fatih dönemini yazd›… Bu çal›şmas›n› baz› hocalar›m›z eleştirdi diye otuz sene Türkçeye çevrilmedi… Ne olursa olsun çevrilmesi gerekirdi…” Ya Paul Wittek? “tarih biliminin Türkiye’de gelişimine büyük katk› sağlam›şt›r.” Hammer’in 1774’e kadarki dönem için yazd›ğ› Osmanl› tarihi hala klasik…

Prof. Turan, daha da gerilere giderek Osmanl› tarihçiliğinin dünü konusunda ayd›nlat›c› bilgilere yer vermektedir. En çarp›c› gözlemi bizce şudur:

“İbrahim Müteferrika ç›k›p da matbaay› kurduktan sonra, Naima’n›n tarihinde olduğu gibi, Osmanl› tarihçilerinin eserleri bas›lmasayd›, bugün pek çok kaynaktan haberimiz olmayacakt›”... Cevdet Paşa, Frans›z kaynaklar›na inebilen bir tarihçi. Paşa, “başka coğrafyalar›n bir tak›m yeni icatlar›n ve keşiflerin önemine dikkat çekti; belgeleri değerlendirmeye çal›şt›”. Ama bu anlay›ş›n nas›l oluştuğunu daha iyi kavramak için gelişmelerin iyi irdelenmesi gerekiyor. Prof. Turan’›n, ad› geçen yerli ve yabanc› tarihçiler üzerinde özgün araşt›rmalar ortaya koymas›, değerlendirilmelerini daha sağl›kl› yapmas›na önemli bir katk›da sağlamaktad›r. Peçevi İbrahim, Hoca Sadedin, Kemal Paşazade ve Cevdet Paşa gibi tarihçiler üzerinde önemli araşt›rmalara da imza att›ğ›n› unutmamak gerekir.

İtalyan arşivlerinin beylikler ve erken Osmanl› için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan ve bu belgelere dayal› eserler veren de Prof. Turan olmuştur. Kültür sorunlar›na duyduğu ilgi, bu konuda yeni ve özel kavramlar geliştirmesine yol açt›.

Prof. Turan, Dil Tarih olaylar›n›n yak›n tan›ğ›d›r. Ancak o, bu olaylar›n kendi tan›kl›ğ›ndan önceye, Nihal Ats›z – Sabahattin Ali davas›na kadar geri gittiğini (1944) belirtmektedir. 1974’de K›br›s için yap›lan bir mitingin, amac›ndan sapt›r›larak nas›l Dil Tarih’in bas›lmas›na kadar gittiğine de tan›k olmuştur. Olaylar, ondan sonra tamamen denetimden ç›km›ş, rektörün odas›na giren kalabal›k onu, bir tak›m taahhütlerde bulunmaya zorlam›şt›r. Bundan sonra olaylar ç›ğ›r›ndan ç›km›ş, kimi hocalar›n baş›n› istemeye kadar uzanm›şt›r. Dil Tarih’te bar›namayan ve yurtd›ş›na gitmek zorunda kalan Muzaffer Şerif, Niyazi Berkes, Pertev Nail Boratav gittikleri yerlerde gerçek bir bilim adam› olduklar›n› kan›tlam›şlard›r. Ancak bu bir yarad›r. Üniversitelerimiz ikinci darbeyi de 27 May›s’tan sonra ald›lar. 147’ler olay›, yaln›z Dil Tarih’le s›n›rl› kalmad›. Pek çok fakülteye yay›ld›. 147 öğretim eleman› as›l görevlerinden al›nd›ktan sonra –çünkü kendilerine ufak tefek memurluklar verilmişti- Milli Birlik Komitesine ulaşan kimi gruplar,

(4)

“Bunlar› biz istemiyoruz” şeklinde kampanya başlatt›lar. Bu insanlar, ancak iki buçuk y›l sonra görevlerine dönebildiler.

Türkiye’nin zaman zaman yaşad›ğ› bunal›ml› dönemler içinde Prof. Turan’›n da baş› derde girmemiş değildi. Dekanl›k görevi bittikten sonra Mustafa Akdağ, Özdemir Nutku ve Musa Çad›rc› ile birlikte s›k›yönetim mahkemesine verilmiştir. Olay, Akdağ’› çok üzmüş, bu üzüntü onun hayat›na mal olmuştur. Bütün bu trajediler, derin mi derin bir hastal›ğ›m›zdan kaynaklan›yor; ne yaz›k ki yüz yüze bakt›ğ›n›z, ayn› mekân› paylaşt›ğ›n›z insanlar ak›l almaz yöntemlerle sizi arkadan vurmaya çal›ş›yorlar. Öğrencileri kullanma, sahte mektuplar, imzas›z ihbarlar gibi ahlakd›ş› yöntemler pek çok insan›m›z›n can›n› yakm›ş, işinden gücünden etmiştir. Bir başka yol da “zararl› ak›mlar” la insanlar› suçlamakt›r. Bütün bu çirkin oyunlar, ülkemizde her zaman oynanm›ş ve oynanmaya devam etmektedir. Prof. Turan daha sonra, 12 Eylül’ü izleyen y›llarda, 1984 y›l›nda bir kez daha yarg› önüne ç›kacak, bu dava da beraatla sonuçlanacakt›r.

Doğu dilleri d›ş›nda, profesörlük için ikinci bir bat› dilinden s›nava girmek yasa gereği idi. Bunun için, Türkiye’de başlad›ğ› İtalyanca öğrenimini İtalya’ya giderek sürdüren Şerafettin Turan, ülke arşivlerinin beylikler ve erken Osmanl› dönemi için ne kadar önemli olduğunu kavrad›. Ne yaz›k ki ancak birinci cildi yay›mlanabilen Türkiye – İtalya ilişkileri, Rodos, Malta vb. üzerine y›ğ›nla makale, bu arşivlerden derlenen malzemeye dayan›larak ortaya ç›kar›ld›. İtalya yolculuğu başta Alessio Bombaci olmak üzere İtalyan Türkologlar›yla sağlam bir iletişim kurmas›na katk›da bulundu. CIEPO gibi bilimsel kuruluşun oluşmas›nda da etkili bir rol oynad›.

Prof. Turan, “kültür” konular›na yak›n ilgi duyan ve bu alanda özel kuramlar geliştiren tarihçilerimizin baş›nda gelmektedir. Türk Kültür Tarihi (1987) başl›kl› bir kitap yazmas› da bu ilginin uzant›s›d›r. Kültür Bakanl›ğ› Müsteşarl›ğ› koltuğuna oturmas› da yine bu çerçeve de değerlendirilmesi gerekir. Bu görevde Bülent Ecevit’in Başbakanl›ğ› s›ras›nda Kültür Bakan› olan “gerçekten çok iyi, anlay›şl›, özgürlükçü, sanat›n ve bilimin her alan›yla ilgili” Ahmet Taner K›şlal›’n›n bakanl›ğ› döneminde, 20 ay kadar sürdü. Bu dönemde bakanl›ğ›n unutulmamas› gereken baz› at›l›mlar› ve girişimleri oldu. Temel tart›şma, “milli kültürün ne olduğu, içinde nelerin bulunduğu, bunun korunmas›, işlenmesi, geliştirilmesi için neler yap›lmas› gerektiği, bunun belli programa bağlanmas›” vb. etraf›nda yoğunlaş›yordu. Kültür Yüksek Dan›şma Kurulu ve değişik alanda dan›şma kurullar› oluşturuldu. Aylarca süren toplant›lardan sonra Kültür Politikas› diye bir metin kaleme al›nd›. Gerekli ayr›nt›lar saptand›. Fakat iktidar değişikliği bu program›n tam olarak uygulanmas›na engel oldu. Ama yine de olumlu işler yap›ld›: Sinema Enstitüsü’nün kurulmas›, yay›nlar›n halka ulaşmas›n›n sağlanmas›, eski eserler ve tarihi miras›n korunmas› çabalar›, yay›nlar vb. bu arada say›labilir.

(5)

Türk Dil Kurumu’nun uzun y›llar başkanl›ğ›n› yapm›ş biri olarak Prof. Turan, dilin kirlenmesine karş› son derece duyarl›… Gereksiz yere bir tak›m Türkçe yerlerin baş›na “The” article’n›n getirilmesine karş› ç›k›yor hakl› olarak. Dil devriminin amac›n›n, Türkçeyi ulusal kültürümüzün etkin bir arac› haline getirmek olduğu üzerinde durarak son çözümlemede “dedelerle torunlar anlaşam›yor” görüşlerine de kat›lm›yor. Uzun y›llar üyesi bulunduğu Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşundaki amac›n› “Türklerin eskiden beri uygar bir kavim olduğunu kan›tlamak” biçiminde tan›ml›yor. Ancak, Atatürk’ün hiçbir zaman “Hititlerin Türklüğünü ispat edin” diye bir buyruk vermediğine dikkati çeken say›n profesör, şu noktay› da vurgulamadan geçemiyor: “O dönemdeki ortam gereği, bir k›sm› birkaç günde yaz›ld›ğ› ifade edilen eserlerle, Hint – Avrupal›larla ortak köken birliğini veya M›s›rl›lar›n Türk olduğunu, Sümerlerin Türk olduğunu ortaya att›lar. Ama bunlar Atatürk’ün zaten sağl›ğ›nda k›smen ortadan kalkt›. Bugün bu görüşün içerisinde değiliz”.

Türk Tarih Kurumu’nun 12 Eylül’den sonra içine düştüğü açmaz, Atatürk’ün vasiyetine ayk›r› olarak, bir devlet bakanl›ğ›na bağlanm›ş olmas›d›r. Dahas› Prof. Turan’a göre, “.. Türk Tarih Kurumu, Atatürk’ün hedeflediği yoldan ç›kar›lm›ş ve Türk – İslam sentezi gibi bir düşünceye yak›n insanlar›n içinde etkili olduğu bir kurum haline getirilmiştir.”

Prof. Turan, dil kirlenmesine karş› olduğu gibi, 12 Eylül’le başlayan ve günümüzde de sürdürülen Atatürkçülüğün yozlaşt›r›lmas›na da karş›d›r. Kenan Evren “Atatürkçülüğü; onun büstlerini dikerek, onun gibi golf pantolon giymek, Atatürk leblebiyle rak› içerdi, ben de içeyim, Atatürk köpek beslerdi, ben de besleyeyim şeklinde alg›lanm›şt›r.” Oysa Türk Devrimi, Atatürk’ün yolundan giderek, yapamad›klar›n› yapmaya çal›şarak gerçek anlam›n› bulur. Ne yaz›k ki günümüzde Atatürk’e karş› ç›kmak, Cumhuriyet’in değerlerini yads›mak moda olmuş, ayd›n say›lan çevreler de böyle bir tutum içine girmiştir. “Mustafa Kemal’in yaşay›ş›na, düşüncelerine karş› ç›kmak bir nevi kahramanl›k say›l›r olmuştur. Para getiren, puan getiren bir iş olmuştur Mustafa Kemal’i sevmek ya da sevmemek ayr› bir konudur. Ama onun, o günkü koşullar içinde yapt›ğ›n› da yads›yamay›z. Mal varl›ğ›n›, tamamen kardeşine b›rakmamak için 1933’te özel bir yasa ç›kartarak vasiyetini dilediği yere yapma hakk›n› kazanmas›, böylece bütün paras›n›, bütün taş›n›r, taş›nmaz her şeyini devletine, milletine b›rakmas› insan olarak Atatürk’ün büyüklüğünü gösterir.

Gerçekten 12 Eylül, Atatürkçülüğü yozlaşt›rmak için yapabildiği her şeyi yapt›. Her öğretim üyesinin mutlaka bu konuda bir ders haz›rlamas›, devrim tarihi derslerinin b›kt›r›rcas›na dört y›la yay›lmas› Türkçü, İslamc›, şeriatç› hocalar›n hemen bu bölümlerin baş›na getirilmesi, okutmanlar›n buna göre seçimi, 12 Eylül’ün Atatürkçülüğe en büyük kötülüğüdür. Ve bir de Atatürk ad›n›n harc›âlem olarak her yer, her kongre ve binada

(6)

kullan›lmas›… düzenlenen bir tak›m kongrelerde onun manevi başkan olarak gösterilmesi, çirkin mi çirkin heykellerinin her yere dikilmesi acaba nas›l aç›klanabilir?... İşte dönemin de Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü de derinlemesine bilen Prof. Şerafettin Turan bütün bunlar› aç›k yüreklilikle dile getiriyor ve bizi uyar›yor…

Söyleşi, Atatürk – İnönü ilişkileri, Ermeni sorunu vb. konularla devam ediyor. Kendisi, bu sorunu 1970’lerde gündeme getirip ders olarak okuttuğu zaman bundan vazgeçmesi konusunda uyar› dahi alm›şt›r. Aç›kças› sorunun ortaya konup çözümünde geç kal›nm›ş, bu da uluslararas› ilişkilerde Türkiye’yi zora sokacak gelişmelere ortam haz›rlam›şt›r. Öyle ki her y›l 24 Nisan geldiğinde ABD başkan›n›n “soyk›r›m” sözünü kullanmamas› bizi rahatlat›r. Fakat konuşma metnine bakarsan›z ne kadar ağ›r bir suçlamayla karş› karş›ya kald›ğ›m›z kolayca anlaş›l›r. Şimdi de gözler yeni başkan Obama’da… “soyk›r›m” diyecek mi demeyecek mi? Göreceğiz… Orhan Pamuk’un sergilediği tutum, birçok çevrelerde itibar görmesine neden olmad› m›? “1915’te 1916’da Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar son derece kötüydü. Savaş, yokluk, açl›k, salg›n hastal›klar içinde Türk – Ermeni tedhiş hareketleri ve sonuçta ortaya ç›kan ac› görüntüler”… Sorunun özeti budur.

Prof. Turan, 1992’de yasa gereği emekliye ayr›lm›şt›r. Ama bu emeklilik, akademik yaşam› kadar verimli ve üretken geçmektedir. Daha önce ortaya koyduğu akademik yay›nlar› katlanarak devam etmektedir. Türk Devrim Tarihi, Atatürk, İnönü vb. üzerine yazd›ğ› ciltler dolusu kitaplar onun emeklilik döneminin ürünüdür. Ama bu çal›şmalar, k›rk y›ll›k bir birikimin verimidir. Beş kitaptan oluşan Türk Devrim Tarihi’nin son cildi, “Çağdaşl›k Yolunda Yeni Türkiye”, 12 Eylül 1980 tarihine kadar gelmektedir. Al›ş›lm›ş devrim tarihi kitaplar›n›n hiçbiri, konular› bu y›la kadar getirmez. Bu bak›mdan söz konusu eser yepyeni bir bak›ş aç›s›yla ele al›nm›ş, Türk devrimi bir bütün olarak günümüze kadar işlenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk üzerine yapt›ğ› çal›şma, onun özel yaşam›na, kişilik özelliklerine ağ›rl›k veren özgün bir araşt›rmad›r. Atatürk’ün kişiliğini ayd›nlatmak için daha çok an›lar›ndan, not defterlerinden ve mektuplar›ndan yola ç›k›lm›şt›r. İsmet İnönü üzerine yap›lan kapsaml› araşt›rmay› da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Bütün bunlara kongre, konferans, aç›k oturum vb. bir dizi etkinlikleri de eklemek gerekir.

“Değişik ay tutulmalar›na, güneş tutulmalar›na karş›n hayat›m›n ayd›nl›k içinde geçtiğine inan›yorum” sözü onun yaşam felsefesini, “tarih yaşanm›ş hayatt›r” cümlesi ise tarih görüşünü özetlemektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer bir deyişle süje kendinden beklenen ve mec­ bur olduğu hareketi (tamponu çıkartmak, geçiti kapatmak) yapmağı iradi olarak reddetmemektedir. Aynı teori bazı icrai

"Türkiye'de alışık olmadığımız bu kavram, "parti içi demokrasi"yi ciddiye al­ mak, demokratik merekziyetçiliği gerçek tarihsel anlamıyla ele al­ mak ve

Tandis que cer- tains pays, soucieux de leur avenir et desireux de s'assurer au moins une securite regionale desirent la formation de regles de droit international distinct — ce

müsade almak ve nihayet hesap vermek mükellefiyetindedir. Halen Fransada hakim olan üçüncü telâkki, babanın vasi sıfatıyla çocuk mallarını idare etmesini amirdir.

Davalının İtalyan teba­ asından olduğu mübrez vekâletname münde- recatmdan anlaşılmakta olmasına göre mahr kemece tarafların evlilikleri ve tabiiyetleri resen tedkik

"Akıl Tanrı'nın insanlara verdiği bütün şeylerin en iyisidir." (Firdevsi) "Ham düşünceleri, ancak akıl pişirir." (Firdevsi). "Akıl yalnız

Bu araştırmada öncelikle, sosyodemografik değişkenler (yaş, cinsiyet, evlilik süresi, evlenme yaşı, evlenme biçimi, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, çalışıp çalışmama