Süleymarıiye Camii Kütüphanesi
o/mflnuLflRon
GELEflEĞİ
İsmail E. ERÜNSAL Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu hikâye eden Osmanlı müverrihleri, müslümanların mukaddes kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e karşı Osman Gâzi’nin gösterdiği hürmeti anlatan bir rivâyete yerverirler. Bu rivayete göre Osman Gazi, gece misafir kaldığı bir âlimin evinde gördüğü kitabın Kur’ân-ı Kerîm olduğunu anlayınca saygısından ötürü sabaha kadar mukaddes kitabın huzurunda ayakta durmuştur. Sabaha doğru bir ara dalınca, rüyasında, Osmanlı Devleti’yle ilgili müjde kendisine verilmiştir.11* Kitaba büyük değer veren ve yüzlerce kütüphane kuran OsmanlIların tarihinin mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’le ilgili bir rivâyetle başlaması ne güzeldir.
Osman Gâzi’nin “ Beyliği” zamanındaki İlmî hareketler hakkında malûmatımız
olmadığından, bu devrede kütüphane kurulup- kurulmadığını bilemiyoruz. Aslında siyasî bakımdan varlık göstermeye yeni başlayan bir beylikde kültür mevzularının birinci plâna çıkması da beklenemezdi. Bu çeşit faaliyetlere ancak Orhan Gâzi zamanında başlanabildiği, Birinci Murad ve Yıldırım Bayezid devirlerinde de önemli gelişmelerin kaydedildiği
görülmektedir.
Orhan Gâzi İznik’i fethettiğinde (1331), burada bir medrese kurup müderrisliğine de Dâvûd-ı Kayserî’yi getirmiştir. Birinci Murad ve Yıldırım Bâyezid devirlerinde bu medreseye yenileri
OSMANLILARDA KİTAP VE KÜTÜPHANE GELENEĞİ
Köprülü Kütüphanesi (Divanyolu)
Topkapı Sarayı'nda üçüncü Ahmed Kütüphanesi (W.H. Bartlett’den)
eklendiği gibi, bâzı medrese kütüphanelerinin de kurulduğu görülmektedir. Bu devir ulemâsından Molla Fenârî’nin, öldüğü zaman geride onbin ciltlik bir kütüphane bıraktığı nakledilmektedir.!2*
Osmanlı kültür hayatındaki bu gelişmeler Timur’un Anadolu’yu istilâsı üzerine bir müddet durakladıysa da, İkinci Murad devrinde, bilhassa Edirne’nin hükümet merkezi olmasından sonra büyük canlılık gösterdi. Adına birçok eser te’lif edilen ve haftanın iki gününü âlimler ve şâirlerle sohbet ederek geçiren bu Osmanlı Sultânı’nın devrinde kurulan medreselerin çoğunda kütüphaneye yerverildiğini, bazı câmilerde de mahdud sayıda kitaba sâhip olan
kütüphaneler kurulduğunu görüyoruz. Bu kütüphanelerden, İkinci Murad’ın Edirne’deki
Dârü’l-hadîs Medresesi Kütüphanesi, İshak Bey Kütüphanesi (Üsküp 1445) ve Timurtaş Paşa-oğlu Umur Bey Kütüphanesi (Bursa
1440) dikkat çekici husûsiyetlere sahiptirler. İstanbul’un fethiyle Osmanlı Devleti bir “ imparatorluk” hüviyeti kazanmaya başlar. Fâtih Sultan Mehmed, kurmak istediği cihanşumûl bir imparatorluğun İdarî merkezi olacak İstanbul’u aynı zamanda bir “ kültür merkezi” hâline getirmek istediği için, fetihden kısa bir müddet sonra şehri yeniden inşâ faaliyetine girişir ve bazı kültür
müesseseleri kurar. Bu hususdaki
çalışmalarına vezirler, devlet ricâli ve hayır sahipleri de katılarak İstanbul’u mâmur hâle getirirler. Fâtih Vakfiyesi’ nde bu i’mar faaliyetlerinin “ büyük cihad” olarak vasıflandırdığını, İstanbul’un Fethi’nin ise “ küçük cihad” olarak adlandırıldığını görmekteyiz.13*
Fâtih devrinde İstanbul’da ve İmparatorluğun diğer şehirlerinde kurulan kütüphaneler arasında Fâtih Medreseleri ve Câmii
Kütüphanesi, koleksiyonunun zenginliği ve
teşkilâtı bakımından dikkati çeker. Önce üçyüz civarındaki kitap koleksiyonuyla Semâniye Medreselerimde kurulan bu kütüphane, daha sonra Fâtih Camii’ne nakledilmiş ve
kütüphanedeki kitap sayısı da Fâtih’in
sonradan yaptığı bağışlarla sekizyüzü aşmıştır. Bu kütüphanenin Kânûnî Sultan Süleyman zamanında Semâniye müderrislerinden Hacı
Hasan-zâde tarafından hazırlanan kataloğu
şöyle başlamaktadır:*4*
“ Yüce Kitab'ını, bozulup değiştirilmeye imkân bırakmayacak şekilde
koruyup muhafaza eden Allah ’a hamdolsun.
Hadîs-i şerifini, asılsız sözlerin ve yersiz ifadelerin ulaşamayacağı sûrette yükseltip kendine mâleden Resûl-i ekremine ve onun hadîslerini rivayetle sünnetini ihya etmek için uğraşan, yolunca gidip
sünnetine sarılan âl ve ashâbına; defterler, kalemlerin gözyaşıyla güldüğü, kâğıdlar, yazıların güzelliğiyle süslendiği müddetçe salât u selâm olsun’’.
Hacı Hasan-zâde daha sonra çeşitli ilim dallarında yazılan eserleri bir araya getirerek bazı hayır sahiplerinin birçok kütüphaneler kurduklarını belirtmekte ve Fâtih
Kütüphanesi’nin kuruluşunu ise şöyle açıklamaktadır:
“ İlmî eserlerle ilgilenip onlara î’tina etmek, bulundukları yerleri araştırıp toplamaya gayret göstermek, onları kendi hallerine bırakıp yokolmaları için değil, okunup ihya edilmeleri için uğraşmak bize gerekli olmuştur. Bu gayret dîni ihya etmek olduğu için, sevabı çok ve mükâfaatı hesapsızdır. Böylesine güzel bir işi yapmak ve pekçok sevab elde etmek için her mü’minin sâlih amellere özenmesi icabeder. Bu işin ehemmiyetini kavrayan, zekî, anlayışlı, son derece akıllı ve saf bir gönüle sahip olanlardan biri de, mes’ûd ve şehîd Sultan, Sultan oğlu Sultan, Sultan Murad Han oğlu Sultan Mehmed Han’dır. Allah onu
mağfiret yağmurlarıyla yıkasın ve Firdevs
Cenneti’ne koysun. İlâhi rahmete
erişmesini ve âhiretinin dünyasından daha hayırlı olmasını niyâz ettiğimiz Sultan Mehmed Han'ın dînî vecîbeleri ihya hususunda büyük bir himmeti (kendisine ve Kur’ân-ı Kerim’e sarılan âl ve ashâbına salât u selâm olsun) ve Seyyidü'l-mürselîn Efendimiz’in şerîat esaslarını yaşatmak hususunda hudutsuz bir gayreti vardı. Bu sebeple pek nefîs nice eserleri, çeşitli ilimlere dair nâdide kitapları çok az insana nasip olacak şekilde topladı ve onları İstanbul'da yaptırdığı câmiin kütüphanesine koydu ve bir benzerini kimsenin
duymadığı, kendi eseri olan Semâniye Medreseleri talebesine vakfetti. Kıymetli işler yapan ve övgüye değer hususiyetleri olan Sultan 'a bu güzel işinde tâbi olan hayır sahibi ve iyi işler yapmak isteyen bazı kimseler, Kıyamet Günü’nde sevâba ortak olmak düşüncesiyle kitaplarını bu kütüphaneye koydular. Böylece kitapların sayısı çoğaldı ve halkın istifadesi arttı. ”
İkinci Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve KSnûnî Sultan Süleyman devirlerinde
“ kütüphane” nin, medreseleri bütünleyici olarak düşünüldüğünü, câmi ve tekkelerde de kütüphaneler kurulduğunu görüyoruz.
Kaynaklarda bu üç Osmanlı sultanının kitaba, kütüphaneye ve âlimlere verdikleri değeri gösteren birçok rivâyet vardır. Tezkireci Latifi, İkinci Bayezid’den bahsederken onun her nerede bir âlim varsa, ‘‘eğer diyâr-ı Hind’de ve eğer vilâyet-i Sind'de” bin türlü ikrâm ve iltifatla ve önemli vazifeler vererek “ vedâ-ı yatan ve terk-i mesken” ettirdiğini nakleder.15* İkinci Bayezid, Edirne’de, İstanbul'da ve Amasya’da yaptırdığı medreselerde birer kütüphane kurmuştur.
“Amma işbu hâmil-i mektup adamımız Mustafa bendenüz şimdiki hînde bazı acele vâki’ olub derya ile gemiden irsal olunub ihtiyat olundu mebâdâ deryâda sudan nem olmakdan zikrolan kitablara bir veçhile zarar ve hatâ oluna diyü İrsal olunmadı".
İkinci Selim ve Üçüncü Murad devirleri farklı tipte kütüphanelerin kuruluşuna şâhid olmuşlardır. Artık, medrese, câmi ve tekkelerin yanında, okullarda, evlerde ve rasadhane gibi araştırma müesseselerinde de kütüphaneler kurulduğu görülmektedir. Bu devrede kütüphanelerin düzenlenmesi ve bilhassa kitap ödünç vermenin ne şekilde yapılacağı üzerinde durulmuştur. Edirne Dârü’l-hadîsi müderrisi Mevlânâ Emir Hüseyin 1535 tarihli vakfiyesinde kitaplarının ne şekilde ödünç verilebileceğini şöyle açıklamaktadır.18*
“ Kitaplar rehn-i kavîsüz ve kefil-i melîsüz verilmeye. Ve dahi şart eyledi ki, bir kitap bir kişide müddet-i medîd durmaya. Belki
ol kişi mütalâasından fâriğ olıcak, hâfız-ı kütüb olıp âhâra vire, tâ ki intifâdan muattal olmaya ve ziyâ’dan emin ola".
Sinan Bey ve Mehmed b. Sinan 1537 tarihinde vakfettikleri kitaplarının listesini verirken, her kitabın altına fiyatını da koymuşlardır. Vakıf sahipleri, kitaplarını fiyatlandırmalarının sebebini şöyle belirtmektedirler:*9*
“ Bu kitapları muhtâc olup taleb eyleyen kimseden, altlarında rakam olan kıymetlerini veyâ ol kıymete vefâ eder rehinlerini almayınca vermeye. Ve bu vech üzere vere ki, elinde zâyi' olduğu takdirce ol kıymetle yerine ona bedel kitap alına".
Ödünç vermeyle ilgili olarak vakfiyelere konulan şartların dışında, bazı padişahların da bu hususda hüküm çıkardıkları görülüyor. Üçüncü Murad’ın, Selimiye Câmii’nde vâiz olan Vâlîhî’ye ödünç kitap verilmesini bildiren hükmü şöyledir:*10*
“ Edirne’de merhum ve mağfürün-leh babam Sultan Selim Han (aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân) Vakfı mütevellisine hüküm ki: Câmi-i ş e rif de vâiz olan iftihârü’l-ulemâi's- sâlikîn Mevlânâ Vâlîhî Mehmed'e (zîde takvahu) Câmi-i şerifde vakfolan
kitaplardan lâzım olub taleb eylediği kitab verilmesini emr edip buyurdum ki, vüsûl buldukta mevlânâ-yı mezbur zikrolunan
Yavuz Sultan Selim gerek yeni fethedilen Suriye, Mısır gibi ülkelerden gelen ve gerekse de sahiplerinin ölümüyle dağılan özel
kütüphanelerden temin edilen kitaplarla sarayda büyük bir koleksiyon teşekkül ettirmiştir. Bu Osmanlı Sultanı’nın kitaba karşı duyduğu sevgiyi dile getiren birçok belge vardır. Hoca Saadeddin Efendi’nin naklettiğine göre, Mısır Seferi sırasında, Yavuz’un yolda okumak için götürdüğü bir sandık kitap bir gece çalınmış. Çalınan kitaplar arasında Yavuz’un çok sevdiği ve sefer sırasında okuduğu “ Tarih-i Vassâf” da bulunuyormuş. Yavuz Mısır’ı fethettiğinde, çok sür’atli kitap kopye eden Mevlânâ
Şemseddin’den kendisine yeni bir Vassâf Tarihi yazmasını istemiştir/6*
Diğer bir vesikadan da, Yavuz’un Mısır seferi sırasında, Şam’da ikamet ederken bazı kitaplarını kaybettiğini öğreniyoruz. Bu hususda Mısır Vâlisi Hayr Bey,
hazînedarbaşı’ya yazdığı bir mektupda, Yavuz’un kayıp kitaplarından önce birini bularak gönderdiğini, daha sonra da dört tanesini bulduğunu bildirmektedir. Bu mektupdaki bir cümle, Osmanlı cemiyetinde kitaba gösterilen ihtimâmı ortaya koymaktadır. Hayr Bey, hazînedarbaşı’ya, yeni bulunan kitapları, mektubunu getiren adamı
Mustafa’yla göndermemesinin sebebini şöyle izah etmektedir:*7*
Kânûnî Sultan Süleyman devrinin ilk yıllarında kütüphanecilik alanında bir duraklama görülmüşse de, çok geçmeden İstanbul’da ve
İmparatorluğun diğer ilim merkezlerinde çok sayıda kütüphane kurulmaya başlanmıştır. KSnûnî, Süleymaniye Külliyesi’ndeki kütüphanesinden başka Rodos’daki
medresesinde ve oğlu Şehzâde Mehmed için İstanbul’da Saraçhâne’de yaptırdığı câmi'de de birer kütüphane kurmuştur. Devrinin âlimlerinin ve devlet adamlarının da birçok ma’bed ve medreseyi kütüphanelerle süslediklerini görüyoruz.
Hekimoğlu Ali Paşa Kütüphanesi (Cerrahpaşa) (Resim: Mimar Refik Gökkan) Âtıf Efendi Kütüphanesi (Vefâ)
“Rütbetü’l -ilm i â’ler’rüteb
„ (Hadîs)
«R ütbelerin en yücesi
rütbesidir»
(Bu levha, biyografi âlimi merhum İbnülemin Mahmud Kemâl İnal (1870-1957)’a,
jübilesi münasebetiyle Devlet Güzel San’atlar Akademisi tarafından 1953
yılında armağan edilmiştir.)
HAT NEV’İ
HATTAT
TEZHİB NEV’İ
MÜZEHHİB
ASLININ EBADI
BULUNDUĞU YER
Celi Ta’lıyk
Necmeddin Okyay (1883 -1976)
Halkârî
Muhsin Demironat (1907-1983)
32 x 5 8 cm.
İst.Üni.Ktp. İbnülemin Bölümü
(Prof, Dr, Ahmed Yüksel özemre'nin
"İslâmiyette ilim” mevzuunda bir
tebliği, Lâle'nin bu sayısı eki olarak takdim edilmiştir.)
Millet Kütüphanesi (Feyzullah Efendi Medresesi-Fâtih)
Koca Râgıb Paşa Kütüphanesi (Lâleli)
vakıf kitaplardan kendüye lâzım olan kitabı taleb eyledükte mütalâa içün verip taallül etmeyesin
Onyedinci asrın başlarından itibaren, büyük merkezlerde te’sis edilen kütüphanelerin yanında, İmparatorluğun diğer bölgelerinde kurulan kütüphanelerin sayısında da bir artış meydana gelir.(11> Diğer taraftan da yeni kütüphaneler te’sis etme hareketine muvazi olarak, daha önce kurulan medreselere ve kütüphanelere kitap bağışı yapma yoluyla kütüphaneler meydana getirme, mevcud koleksiyonları zenginleştirme yönünde de bir faaliyet görülmektedir.*12) Artık, asrın ortalarına doğru İstanbul’da kurulmuş olan büyük medreselerin hemen hemen hepsinde birer kütüphane bulunmaktadır.
Onyedinci asrın sonlarına doğru, ulemâya ve talebeye açık medrese ve türbe
kütüphaneleriyle, hem ulemâ ve talebeye, hem de halka açık cami ve tekke
kütüphanelerine yeni bir kütüphane nev’inin eklendiği görülür. Daha önceki
kütüphanelerden işleyiş bakımından pek farklı olmayan, ancak değişik bir bünyeye sahip bulunan bu kütüphanelerin en bâriz husûsiyeti, müstakil bir binada kurulmuş bulunmaları ve kütüphanede vazifelendirilirken başka bir işle uğraşmaması istenilen
kimselere de daha fazla ücret tayin edilmiş olmasıdır. Bir başka hususiyetleri de, zamanla bu tür kütüphanelerde tedrisat ve ibâdet gibi, daha önceki devir kütüphanelerinde pek görülmeyen değişik bir faaliyetin ortaya çıkmasıdır.
Müstakil kütüphanelerin ilk örneği sayılan Köprülü Kütüphanesi’ni (1089/1678), 18. asırda kurulan Şehid Ali Paşa (1127/1715), Ücüncü Ahmed (1132/1719), Hekimoğlu Ali Pasa (1147/1734), Ayasofya (1153/1740) Âtıf Efendi (1154/1741), Fâtih (Millet) (1155/1742), Galatasarayı (1167/1753), Nuruosmaniye (1169/1755), Râgıb Paşa (1176/1763), Veliyüddin Efendi (1182/1768) ve Hamidiye (1195/1781) kütüphaneleri gibi diğer müstakil kütüphaneler takip etti.
Zengin bir koleksiyona sahip olan bu
kütüphanelerin çoğunun kadrosunda, eskiyen cildlerin tâmiri ve yenilenmesi için birer de mücellidin bulunduğunu görmekteyiz. Üçüncü Ahmed’in Topkapı Sarayı’nda kurduğu kütüphanedeki kitapların ciltlenmesiyle ilgili
olarak yapılan bir yazışma, bu Osmanlı sultanının, kurduğu kütüphanedeki kitapların ciltlenmesiyle bile bizzat meşgul olduğunu göstermektedir:
“ Benim, şevketlû, kerâmetlû, mehâbetlû, kudretiû, veliy-yi n i’metim, sebeb-i devletim, Pâdişâhım,
Bu mücellid, sairler gibi ehl-i keyf olmayub işine mukayyed bir adamdır. Heman fermân-ı hümâyûn-ı mülûkâneleri buyrulduğu vech üzre, onar cild kitab gönderülür; anları itmam idüp getürdükçe onar onar virilür. Mübârek hatt-ı
hümâyûnları geldükde mücellid, hazinedar kulunuzun yanında imiş. ‘Bizim kitâbları bahalu bazar itmişsün, şevketlû, kudretlû Pâdişâhımın kltabların yiglrmişer paraya
yaparsın’ diyü ibram eyledüm. ‘‘Ben Âli Paşa merhuma kırkar paraya yapduğum cümlenün ma 'lûmudur. Ancak şevketlû Pâdişâhımızın kitabların teberrüken yigirmişer paraya yapayım, sonra mahlûiden bana birkaç akçe ihsanınız olsun’ diyü yapacak oldu. Hemen on cild kitab gönderilsün virelümJ13>”
Bir saray mensûbu tarafından yazıldığı anlaşılan bu vesikanın üzerinde Üçüncü Ahmed’in elyazısıyla şu hatt-ı hümâyûnu vardır:
“ On akçe meremmet-i kitabhânem vazifesin buna virelüm. Bursevî Mehmed istiyor, lâkin olmaz, işine mukayyed degüldür. On aded kitab şimdi gönderilsün. ” <14>
İstanbul’daki müstakil kütüphane kurma faaliyetlerine paralel olarak, 18. asrın
sonlarına doğru Anadolu’ nun bazı şehirlerinde de zengin koleksiyona sâhip Halil Hâmid
Paşa (lsparta-1197/1783), Yusuf Ağa
(Konya-1210/1795), Râşid Efendi (Kayseri-1212/1797), Hacı Mehmed Ağa (Antalya), ve Zeynelzâde (Akhisar-1212/1797) kütüphaneleri gibi önemli kütüphanelerin kurulduğunu görmekteyiz.
İkinci Mahmud, askerî sahada başlattığı ıslahat hareketlerini İdarî sahada da devam ettirmiş, bazı yeni nezâretler kurarak bilhassa vakıfları ilgilendiren hususlarda köklü
değişiklikler yapmaya çalışmıştır. Bu devrede kütüphaneler üzerinde devletin kontrolünün arttığı görülür. 1242 H./1826 M. tarihinde Evkaf-ı Hümâyun Nezâreti’nin kurulmasıyla da, müstakil vakıflar tarafından idâre edilmekte olan kütüphaneler yavaş yavaş merkezî bir idareye bağlanırlar, ikinci Mahmud devrinde İstanbul’u ziyâret eden bir Amerikalı seyyahın da belirttiği gibi, 19. asır başlarında artık İstanbul’da her câminin yanında veya içinde ve birçok tekkede kütüphane vardır.(15) Bazı arşiv belgelerinden, gittikçe sayıları çoğalan, hattâ köylere kadar yayılan sayısız kütüphanenin artık merkezî bir idareye kavuşmasının bir zaruret haline geldiği anlaşılmaktadır.
OsmanlI kütüphaneleri, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Evkaf ve Maarif nezaretlerinin takip ve kontrolü altında varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Notlar:
(1) Mehmed Neşri, Kitâb-ı CihannümS, Neşri Tarihi, hazırlayanlar: Faik Reşit Unat ■ Mehmet A. Köymen, Ankara 1949. c. I, s. 75.
(2) Taşköprı Eş-Şakaikü'n-Nu'mâniyye, Beyrut 1975, s. 19. (3) Fatih Mehmed II Vakfiyeleri, Ankara 1938, Faksimile
s 37.
(4) Topkapı Sarayı Arşivi D. 9559.
(5) Tezkire-i Latîfî, İstanbul 1314, s. 62-63. (6) Tacu't-Tevarih II, s. 610.
(7) Topkapı Sarayı Arşivi E. 5596.
(8) Başbakanlık Arşivi M. Müd. 557, s. 11-12. (9) Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi no. 578, s. 318. (10) Başbakanlık Arşivi, Mühlmme Defteri No. 51, s. 79 (11) Bursa Şer'iyye Sicilleri, B. 26/217, s, 127a ve B,
41/235, s. 160a; İstanbul ŞS. Evkaf-ı Hümâyun Müfettişliği 50, s. 49 ve 63, s. 28; BA. Cevdet-Maarif 404
(12) İstanbul ŞS. Evkafy Hümâyun Müfettişliği 27, s. 36-37 ve 25, s. 4-5, 11; Üsküdar Mahkemesi 148, s. 48b' VGMA 730; BA, Ruuş 3, s. 280.
(13) BA, Hatt-ı Hümâyun (ibnülemin) 388. (14) Aynı belge,
(15) Sketches of Turkey in 1831 and 1833 by an
American, New York 1833, s. 142.
21
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
Fo to ğr af la r: H a s a n  li G Ö K S O Y